KEP, e-Tebligat, e-Fatura, e-Arşiv ve e-Saklama gibi hizmetler ile şirketlerin dijitalleşmesini sağlayan Türkiye’nin ilk özel kurumu TÜRKKEP, Tükiye genelindeki başvuru merkezi ağını genişletiyor. TÜRKKEP, büyüyen ve gelişen e-Dönüşüm sektörünün içinde yer almak isteyen herkesi başvuru merkezi olmaya davet ediyor.
Türkiye’de dijitalleşmenin öncü firmalarından TÜRKKEP, Kayıtlı Elektronik Posta (KEP), e-Tebligat, e-Fatura, e-Arşiv Fatura ve e-Saklama gibi hizmetleriyle Türkiye’nin e-Dönüşüm’ü için hız kesmeden çalışmaya devam ediyor. Yaygın satış ağı ve 200’e yakın bayisi ile kurumsal ve bireysel müşterilerine sunduğu e-Dönüşüm hizmetlerinin tamamını aynı noktadan sağlayan TÜRKKEP, başvuru merkezi ağını genişletiyor.
“Herkesi dijital dünyaya ayak uydurmaya çağırıyoruz”
Kurumsallaşmış bir yapı ile birlikte e-Dönüşüm’e katkı sağlamak isteyen, girişimci ruha sahip 30 yaş üstü herkesi TÜRKKEP Başvuru Merkezi (TBM) olmaya davet ettiklerini belirten TÜRKKEP Yönetim Kurulu Başkanı M. Kurtuluş Nevruz, “Kanuni zorunluluklar sebebi ile e-Dönüşüm’e geçişin hızlandığı bu dönemi kaçırmak istemeyen herkesi hızla büyüyen dijital dünyaya ayak uydurmaya çağırıyoruz. TBM girişimcileri, sektör ortalamalarının üzerindeki komisyon gelirlerimiz ve sektör tarafından tanınan ürünlerimizi satışa sunarak yatırımlarının karşılığını hızlıca alarak, yüksek kazanç elde etme fırsatına kavuşacak” diye konuştu. TBM’lerin her koşulda yanında olduklarının altını çizen Nevruz, “TBM’lerimize eğitim, dijital pazarlama, web sitesi düzenleme gibi birçok destek sunuyoruz” diye konuştu.
TÜRKKEP hizmetleri hakkında detaylı bilgi ve başvuru için;
www.turkkep.com.tr
Buyer Network Business tarafından her yıl düzenlenen Satınalma ve Tedarik Zinciri Yönetimi Konferansı ve ödül töreni için geri sayım başladı.
Kasım 2019 da düzenlenecek konferansta firma ve yönetici başvuru ödül kategori formları netleşti. Adaylar hazırladıkları klasörleri en geç 11 Ekim 2019 tarihinde teslim edecekler.
2019 Satınalma ve Tedarik Zinciri Yönetimi Ödül Kategorileri:
Başvuru formlarını BuyerNetwork.net Business Açık Öğrenme Merkezi’nde bulabilir, tüm formları .pdf formatında bilgisayarınıza indirebilirsiniz.
BAŞVURU KLASÖRÜ = Değerlendirme kategorileri başlıklar halinde ayrı sayfalarda açıklanıp dosya haline getirildikten sonra support@buyernetwork.netve murat.erdal@buyernetwork.net adreslerine gönderilecektir. Kurumunuzda bazı başlıklarda henüz bir çalışma / faaliyet gerçekleşmemiş olabilir. İlgili başlık boş bırakılıp diğer başlığa geçilmelidir. Başarılar dileriz.
– 2018 Ödül Töreni (21 Kasım) –
-2019 Ödül Başvurusu ve Sorularınız İçin-
Satınalma ve tedarik zinciri ödül kategorilerinin tümünü BuyerNetwork.net Açık Öğrenme Merkezi içerisinde bulabilirsiniz. Firma ve yönetici olarak ilgilendiğiniz kategori hakkında bilgiyi ilgi sayfalarda bulabileceksiniz. Takıldığınız herhangi bir konu olursa Forum üzerinden sorabilirsiniz. Tüm katılımcılarımıza başarılar dileriz.
Konferansta sunum yapmak isteyen firma ve yöneticilerimiz doğrudan murat.erdal@buyernetwork.netüzerinden veya telefonla (0533) 218 37 56 iletişim kurabilir.
Kasım 2019 tarihinde Satınalma ve Tedarik Zinciri Yönetimi Konferansı, şirket ve yönetici ödülleri ve masabaşı iş görüşmelerine 500 kişinin üzerinde ziyaretçi beklenmektedir.
Firma olarak sunum, ödül başvurusu ve B2B masabaşı iş görüşmelerinde yer alabilirsiniz. Sizleri aramızda görmekten büyük mutluluk duyacağız.
Etkinlik Planlaması:
a – Satınalma ve Tedarik Zinciri Yönetimi Konferansı
b – Satınalma ve Tedarik Zinciri Yönetimi Şirket ve Yönetici Ödülleri (Son Başvuru Tarihi: 11 Ekim 2019)
c – B2B Masabaşı İş Görüşmeleri ve Firma Eşleştirme (Konferans gün ayrı bir salonda gerçekleştirilecektir)
Konferansta görüşmek üzere, Prof. Dr. Murat Erdal
– KONFERANSLARIMIZ –
20 Mart 2019 Buyer Network Business – Sosyal Girişimcilik ve Yönetimde Kadın Konferansı
16 Şubat 2019 Dış Ticaret Konferansı – Türk Telekom Özhan Canaydın Konferans Salonu
18 Aralık 2018 – Dış Ticaret Konferansı – Beşiktaş Vodafone Park
21 Kasım 2018 – Satınalma ve Tedarik Zinciri Yönetimi (Kamu ve Özel Sektör Buluşması) Konferansı ve Tedarik Zinciri Ödül Töreni
26 Nisan 2017- Tedarik Zinciri Başarı Öyküleri Konferansı
12 Mayıs 2016 Satınalma Denetimi ve Tedarik Zinciri Yönetiminde Etik Konferans
4 Mayıs 2016 Yöneticiler için Karar Alma Teknikleri
19 Kasım 2015 Tedarikçi İlişkileri ve Tedarikçi Performans Değerlemesi Konferans
26 Mayıs 2015 Tedarik Zincirlerinde Risk Yönetimi ve Güvenlik Uygulamaları (TSE İşbirliği ile)
16 Aralık 2015 Endüstriyel Pazarlama ve Satış Konferansı
18 Aralık 2014 Satınalma ve Tedarik Zinciri Yönetimi Konferansı
22 Ekim 2014 Tedarik Zincirlerinde Planlama Çalıştayı
BuyerNetwork.net Ticaret ve İş Platformu Hakkında:
-Firma Ekleme, Firma Tanıtımı, Sertifika Yayınlama
-Ürün Ekleme, Doğrudan Satış
-Tedarikçi Araştırması, Tedarikçi Firma Ürün ve Hizmetleri
YÖNETİM UYGULAMALARI
-Sektör Araştırmaları ve Karşılaştırma Analizleri
-Kariyer Fırsatları
-İş İlanları
MESLEKİ GELİŞİM ve ZENGİN İŞ ÇEVRESİ (Networking)
-Eğitim, Konferans, Seminer vb. etkinliklere katılım
-İlişki Geliştirme
-Mesleki Forumlar ve Deneyim Paylaşımı
-Kişisel Gelişim
-Kariyer Geliştirme
-Bilgi Paylaşımı
Satınalma Dergisi Hakkında https://satinalmadergisi.com : Aylık Düzenli Basılı ve E-Dergi (Apple, Google Play, Dergilik). 7. Yıl.
Zengin pratik ve akademik içeriği ile sektörel haber ve uygulamaları okuyucuları ile buluşturmaktadır. Banner, reklam, advertorial ve röportajlarınızla karar vericilere yakın olun.
Hamileliği nedeniyle işe alınmayan kadın işçi, İş Kanunu uyarınca, ayrımcılık tazminatı isteyebilir mi?
LÜTFİ İNCİROĞLU
İnciroğlu Danışmanlık Denetim ve Eğitim Hizmetleri “ÇARŞAMBA’NIN SORUSU”
4857 sayılı İş Kanunu’nun 5 nci maddesine göre, “İş ilişkisinde dil, ırk, renk, cinsiyet, engellilik, siyasal düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayrım yapılamaz. İşveren, esaslı sebepler olmadıkça tam süreli çalışan işçi karşısında kısmî süreli çalışan işçiye, belirsiz süreli çalışan işçi karşısında belirli süreli çalışan işçiye farklı işlem yapamaz. İşveren, biyolojik veya işin niteliğine ilişkin sebepler zorunlu kılmadıkça, bir işçiye, iş sözleşmesinin yapılmasında, şartlarının oluşturulmasında, uygulanmasında ve sona ermesinde, cinsiyet veya gebelik nedeniyle doğrudan veya dolaylı farklı işlem yapamaz”. Aksi halde işçi, dört aya kadar ücreti tutarındaki uygun bir tazminattan başka yoksun bırakıldığı haklarını da talep edebilir.
Ancak öğretideki baskın görüşe göre, İş Kanunu m.5/6’da öngörülen işçinin dört aylık ücreti tutarındaki ayrımcılık tazminatı sadece iş ilişkisinin kurulmasından sonra veya sona ermesinde uygulanacağından, işverenin işe almada ayrım yapmasının hukuki yaptırımı İş Kanununda yer almamaktadır. Bu nedenle işçi, 4857 sayılı Kanun m.5/6 gereğince ayrımcılık tazminatı isteyemez (Sümer, İş Hukuku Uygulaması, s.346).
Bununla birlikte, 6701 sayılı İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu m.6/1’e göre, “İşveren veya işveren tarafından yetkilendirilmiş kişi; işverenin çalışanı veya bu amaçla başvuran kişi, uygulamalı iş deneyimi edinmek üzere bir işyerinde bulunan veya bu amaçla başvuran kişi ve herhangi bir sıfatla çalışmak ya da uygulamalı iş deneyimi edinmek üzere işyeri veya iş ile ilgili olarak bilgi edinmek isteyen kişi aleyhine, bilgilenme, başvuru, seçim kriterleri, işe alım şartları ile çalışma ve çalışmanın sona ermesi süreçleri dâhil olmak üzere, işle ilgili süreçlerin hiçbirinde ayrımcılık yapamaz”. Aynı zamanda işveren veya işveren tarafından yetkilendirilmiş kişi, istihdam başvurusunu gebelik, annelik ve çocuk bakımı gerekçeleriyle reddedemez (m.6/3).
İş başvurusunda, işe alımda, hamileliği dolayısıyla ayrımcılığa maruz kaldığını iddia eden kadın işçi, şikâyet için illerde valilikler, ilçelerde kaymakamlıklar aracılığıyla Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurulu’na başvurabilirler. Elbette ki Kurula başvurmadan önce kanuna aykırılığın giderilmesi için işverenden talepte bulunmalıdırlar. Şayet işveren 30 gün içerisinde yazılı cevap vermezse Kurula başvuru yapılabilecektir. Kurul bilirkişi görevlendirerek ve tanık dinleyerek konuyu inceleyebilecek ve ayrımcılık yapıldığının tespiti halinde bin liradan 15 bin liraya kadar para cezası verebilecektir (m.25).
Öte yandan işçinin, işverenden genel hükümlere göre, dava açarak her zaman tazminat talep etmesi mümkündür. Burada ortada bir sözleşme olmadığı için tazminat miktarının belirlenmesinde İş Kanunu m.5’de belirtilen hüküm çerçevesinde, benzer işte çalışanların aldığı ücret ve yoksun kaldığı diğer haklar ölçü olarak dikkate alınmalıdır (Mollamahmutoğlu, Astarlı, Baysal, İş Hukuku, s.745-746).
Türk Ceza Kanunu açısından ise, dil, ırk, milliyet, renk, cinsiyet, engellilik, siyasi düşünce, felsefi inanç, din veya mezhep farklılığından kaynaklanan nefret nedeniyle; bir kişinin işe alınmasını engelleyen kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır (m.122).
Sonuç itibariyle, hamileliği nedeniyle işe alınmayan işçi, 4857 sayılı Kanun m.5/6 gereğince ayrımcılık tazminatı isteyemez. Ancak, işverenden genel hükümlere göre, tazminat talep edebilir. Bununla birlikte, 6701 sayılı İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanununa göre, işe alımda ayrımcılık yasağı ihlalinden zarar gördüğü iddiasında bulunan kadın işçi, illerde valilikler, ilçelerde kaymakamlıklar aracılığıyla İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumuna başvurma hakkına sahiptir. Kurum başvuru sahibini haklı bulursa, idari para cezası uygulayabilir ve Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunabilir (m.18/5).
Yeşil renk, çevreyi, doğayı ve canlılığı gösterir… Yeşil, doğanın kendisini yenileyerek yaşamasını simgeler… Yeşil, iyileştirmenin ve büyümenin işaretidir… Yeşil, güveni simgeler ve trafikte yolun emniyetli olduğunu gösterir… Yeşil; tazeliği, yaşamı, dengeyi, uyumu, büyümeyi ve verimliliği simgeler… Yeşil, çevreci olarak çevre kirliliğini önleyici sistemlerle çalışarak doğayı korumayı hedefler… Yeşil olarak ağaçlara kuşlara, hayvanlara ve insanlara kısaca hiçbir canlıya zarar vermeyen bir üretim ve tüketim her şeyin önünde yer alıyor… Çevreci üretim olan bu sistem ve üretim modeli “yeşil üretim”, “yeşil işletme”, “temiz üretim”, “yeşil tedarik”, “yeşil girişim” ve benzeri isimlerle adlandırılıyor…
Yeşil kavramı, çevresel hedeflerle sürdürülebilir süreçleri ve operasyonları da simgeliyor… Artı yeşil, her şeyin odağında yer alıyor… Tüm bunları bizimle iş yapan tüm yabancı ve yerli tedarikçilerimiz başta ISO 14000 kapsamında olmak üzere diğer sözleşmelerin bir gereği olarak bizden istiyorlar… Ayrıca ortaya çıkan atıkların çevreye zarar vermeden ortadan kaldırılması ve geri kazanımı da işimizin bir parçası haline geldi… Tüm bu süreçler canlıların hayatına göre yeniden kurgulanarak tasarlanarak işimizin odağında yer alıyor… Artık tüm çevreci değerleri üretim süreçlerine dâhil ederek bunu içselleştirerek ve müşterileriyle paylaşan şirketler kazanıyor…
Çevreci değerlerle yeşil üretim ve yeşil pazarlama değerleri tüm çalışanlarına benimsetilerek değerlerin yaşatılması sürdürülebilirlik için önemlidir… Çevreci malzeme ve teknolojilerle üretilen ürünler diğerlerine göre yüksek fiyatlı olmasına rağmen artık daha fazla rağbet görüyor… Örneğin; yeşil üretimle yapılan doğal kumaşlarla yapılan elbiseler daha çok satıyor… Elbette doğal malzemeler kullanılarak temiz üretimle üretilen ürün ve hizmetler için bu yeşil pazar ve pazarlama önemli potansiyel sunuyor… Tüm bu gelişmelerde üretilen doğal olmayan malzeme kullanılarak üretilmesi sonucu insanlara zarar vermesi önemli bir etkendir… Örneğin; insanlara zarar veren kimyasal maddelerle üretilen elbise, ayakkabı ve oyuncakların üretilmesi sonucu hastalıkların artması nedeniyle müşterilerin bu ürünleri almadıkları görülüyor…
Yeşil üretimle gelen sürdürülebilirlik bugünün pazarında rekabet için kritik öneme sahiptir… Yeşil üretim sadece sürdürülebilir bir üretim süreci olmanın yanı sıra aynı zamanda düşük; enerji ve su kullanımıyla birlikte atıkların önlenerek ve hammadde maliyetlerinin azaltılarak daha çok kâr sağlamak içinde gerekli… Bununla birlikte tesisin çevre kirliliğini önleyerek çevre güvenliğini iyileştirmek üzere daha az harcama yapılmasını da sağlıyor… Ayrıca şirket çalışanlarına daha sağlıklı ve daha güvenli çalışma koşulları da sunuyor… Üreticiler yeşil üretimle, operasyonları daha yeşil hale getirmek üzere önemli sürdürülebilirlik fırsatları sunarak rekabette başarılı olmayı sağlıyor… Şirketler yeşil operasyonlarla dairesel bir döngüyle üretimden tüketime ve tüketimden üretime bir ekosistem oluşumuyla sürdürülebilirlik avantajı elde ediyorlar… Çevresel boyutta sürdürülebilirlik için, yeşil tedarik artık bir zorunluluk haline geldi… Ormanların ve diğer doğal kaynakların hızla tükeniyor… Madencilik ve fosil yakıt üretiminin yarattığı çevresel bozulmalar ve kirlilik şirketlerin hammadde, tedarik ve üretim stratejilerini yeniden tasarlamaları gerektiğini gösteriyor…
Ekonomik, verimlilik ve sosyal sorumluluk gereğince mevcut ürün ve hizmetler yeşil üretim süreçlerine göre yeniden tasarlanarak çevreye zararı minimum olan yeni ürünler geliştirilir… Başta dünyanın önde gelen otomotiv sektörü şirketleri sıfır emisyon ve sıfır atık hedefiyle 2020 ve sonrası operasyonlarını yönetiyorlar… Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler fosil yakıt tüketimini sıfırlamak üzere önemli hedefler geliştirerek süreçleri buna göre yeniden tasarlıyor… Yeşil tasarım, öncelikle mevcut sistemin ve ürünün çevreci ve geri dönüşebilen malzeme kullanılarak sıfır hata ve sıfır atık anlayışıyla daha işlevsel özelliklerle tedarik sistemini, üretimini, lojistiğini ve pazarlamasını öngörüyor…
Bu bizi her şeyden önce yeni düşünce tasarımıyla yeni ürünle ilgili süreç tasarımının birlikte yapılmasıyla yeşil inovasyona götürüyor… Böylece daha yenilikçi, girişimci ve rekabetçi oluruz… Tüm dünyada artık yeşil şirketler yeşil üretim felsefelerini benimseyerek süreçlerini buna göre tasarlayıp tüm paydaşlarından temiz üretim istiyorlar… Elbette bunun için öncelikle şirketin misyon ve vizyonu, rekabet stratejileri, teknolojik sistemleri ve performansını yeşil işletmeye göre tasarlaması gerekiyor… Şirketin yalın yönetimle kazanılan yeşil kültürle çalışanlarının yeşil işletmeyi içselleştirerek sıfır atık hedefiyle yüksek performans başarısı sağlanıyor… Bunun sonucunda yeşil üretim yöntemlerinin işi de artırabileceğini, üretim maliyetlerini düşürerek satışları artırabileceğini kabul ediyor… Öncelikle şirketler temiz üretimle birlikte kirliliği önleyerek atık arıtma, elden çıkarma ve hammadde maliyetlerini düşürerek önemli maliyet tasarrufu sağladığını görüyorlar…
Örneğin; Perakende zincirinde Wal-Mart lojistik işlemlerinde ABD’deki en büyük ikinci olan kamyon filosuyla hibrid teknolojisi yatırımıyla operasyonel maliyetleri azaltmayı ve çevreyi korumayı sağlıyor… Benzer örnekleri ülkemizde de görebilmek mümkün… Tarımsal üretim ve dağıtımda meyve ve sebzeyi toplama aşamasında yaşanan kayıplar % 20’nin üzerinde… Dağıtım ve satış aşamasında bu kayıp % 40’lara ulaşıyor… Yapılacak iyileştirmelerle operasyonel süreçlerin yeniden tasarımıyla birlikte üretimden dağıtıma kadar olan atık ve israfları tamamen ortadan kaldırabilmek mümkün… Ve bunları başarıyla yapan şirketler var…
Yeşil Üretimle Her Şey Geri Dönüşebilir
Yeşil üretimle birlikte ürün ambalajı çevreye duyarlı bir üretim operasyonunun en görünür ve önemli unsurlarından biri olarak görülür… Yeşil üretimin gereği olarak kullanılan yeşil ambalaj örneklerinde ambalaj malzemelerinde geri dönüştürülme işlemiyle kaynakları yeniden kazanma ve kaynak kullanımını azaltma önemli faydalar sağlar… Örneğin; bir alüminyum folyo ambalaj kullanan üretici, bu alüminyum folyo kutusunun üzerine geri dönüştürülebilir yazısı yazarak folyo ve kutunun geri dönüştürülmesiyle önemli avantajlar sağlar… Ülkemizde geri dönüşüm oranı yüzde 40’ın üzerine çıkmıştır… Geri dönüştürülen bu atıkların % 44’ü kâğıttan, % 28’sini plastik maddelerden, % 12’sini camdan, % 8’ini tekstil maddelerinde ve % 6 metallerden meydana geliyor… Bunu sağlamak üzere yeşil üretimin geri dönüşümünün önündeki engellerin azaltılması gerekiyor… Geri dönüşümün mümkün olduğu kadar temiz bir durumda çıkarılan ve yeniden kullanılan malzemeleri içeren bir sistemle dairesel olması gerekir… Geri dönüşüm süreçlerinin ve sisteminin yeniden tasarımıyla üretim arasında sağlanan sinerjiyle birlikte her şey çok daha kolay… Modüler sistemlerle birlikte sağlanan modüler üretim bir bakıma hem daha kolay üretim, hem malzemeleri daha verimli kullanma işletmecilik için önemli avantajlar sağlar… Ayrıca modüler sistemlerle üretimle ürünün uzun ömürlü olması sonucu uzun süreli kullanmayla birlikte daha az kaynak tüketilir… Bu durum ayrıca üretimde gereksiz ve aşırı malzeme ve ürün kullanımını da önleyecektir… Ayrıca operasyonel süreçler; üretimde en uygun işgücü ve makineleri kullanarak… En uygun kapasitede çalışabilmek için verimliliği belirleme… Giren malzeme ve çıkan ürün fayda ve maliyet analizi gibi iyileştirmelerle sistemdeki atıklar ve kayıplar sıfırlanabilir…
Geri dönüşüm, geri dönüşebilen baştan sona ve sonda başa doğru dairesel bir üretimi ve ekosistemi öngörüyorsa sürdürülebilir olarak devam edebilecektir… Örneğin; Ford Motor Company üretimde kuru işlemeye göre süreçleri tasarlayıp, boyama veya durulamayı azaltan operasyonlarla birlikte mümkün olduğunca daha az su kullanarak su tasarrufu yapmıştır. Ayrıca atık su geri kazanımı ve yeniden kullanımıyla birlikte yılda 3,311 milyar litre suyu geri kazanmıştır… Yeşil tedarik, yeşil operasyonlar ve yeşil üretimle birlikte üretim sırasında, üretim sonrasında ve müşteri tarafından kullanıldıktan sonra atık olan her şey geri dönüşebilir… Burada önemli olan husus süreçlerin her aşamasında süreçte ortaya çıkan atıkların geri dönüşümünün yapılmasıdır… Örneğin; parça toplama, ürün onarımı ve yeniden kullanımı, yeniden üretme ve yeniden dağıtma, malzemelerin geri kazanılması ve yeniden işlenmesi sonucu e geri dönüşümü gibi…
Yeşil üretim bir bakıma mevcut eski üretim süreçlerinin daha maliyetli ve çevreye zarar vermesi sonucu sürdürülemez oluşu sonucu bir alternatif olarak ortaya çıkmıştır… Eski teknolojilerle üretilen ürünlerin çevreye verdiği zararlar geri dönülemez noktalara geldi… Örneğin; fosil yakıtla çalışan araçların çevreye saldığı karbondioksit gazları hem doğrudan tüm canlıların sağlığını etkiliyor ve hem de küresel ısınmaya yol açıyor… Bunu önlemek üzere mevcut üretim sistemleri gözden geçirilerek daha az enerji ve ham madde kullanan yeni süreçlerle temiz ve yenilenebilir enerji kaynakları kullanılarak geri dönüşüm sistemlerinin kurularak sürdürülebilirlik sağlanıyor… Yeşil üretim mümkün mü…? Elbette ve hem de çok kolay… Tüm üretim süreçleri yeşil üretime göre yeniden tasarlanarak geri dönüşüm çok kolay sağlanabilir… Üretimin geri dönüşümünde tersine mühendislikle yani; üretim sonunda nihai ürünün kullanıldıktan sonra geri dönüşümüne yönelik tedarik zinciri halkalarının yeşil tedarik olarak tasarlanmasıyla… Yeşil üretimle birlikte başta üretim sırasında ortaya çıkabilecek tehlikeli ve diğer atıklar sıfırlanıyor… Artık yeşil üretim teknolojileri dünya genelinde stratejik konuma gelerek üretim sırasında ortaya çıkabilecek her türlü tehlikeli ve tehlikesiz atıklarla hava, su ve çevre kirliliğinin önlenmesi hedefleniyor… Böylece küresel ısınmaya yol açan sera gazlarının ozon tabakasına verebileceği zararları önleniyor… İklim değişiklikleriyle ekosistemlere verilebilecek zararların önüne geçiliyor… Üretim sistemleri boyutuyla yeşil üretim tüketim sistemleri boyutuyla da yeşil pazarlamayla da yakından ilgili… Yeşil üretimle birlikte pazara sunulan ürün ve hizmetlerin satın alınması ve geri dönüşümü bir bakıma müşteriyle ilgili… Yeşil pazarlama, müşteri taleplerinin çevre ve doğa dostu pazarlama faaliyetleriyle karşılanmasına yönelik çalışmalardan oluşur… Yeşil pazarlama, çevreye zararsız olan ürünlerin pazarlanmasıdır… Yeşil pazarlama, tüm pazarlama faaliyetlerinde çevre kirliliğini önleyen daha enerji ve kaynak tüketimiyle yapılan çalışmalardır… Yeşil pazarlama, ürünün üretilerek ambalaj aşamasına gelinceye ve son kullanımından sonra atık haline geldiği ve atıkların geri dönüşerek üretime kazanılması aşamasına kadar tüm süreçlerde yeşil kaliteyi öngörür… Yeşil pazarlama bu amaçla ürün veya hizmeti sunumu aşamasında müşterileri bilgilendirici işaret ve açıklamalarda bulunur…
Yeşil, Çevre Dostu Üretim
Yeşil üretim artık tüm dünyada çevre dostu üretim standardı olarak kabul ediliyor… Hiçbir kuruluş, toplum ve ülke üretim süreçleriyle hava, su ve çevre kirliliğiyle canlılara zarar veren üretim istemiyor… Yeşil üretim; tüm üretim süreçlerinde ortaya çıkan tehlikeli, zehirli, radyoaktif ve bulaşıcı atıkların taşınmasını ve bertaraf edilmesini de kapsar… Bu bağlamda tarım arazilerinin korunması, orman arazilerinde kerestenin çıkarılması, maden kaynaklarının kullanımı ve arazinin tarıma kazandırılması, hayvanların yetiştirilmesi için mera ve kaynak yönetimi ve atıklarının yönetimi gibi konular yeşil üretim içerisinde yer alır… Çevre dostu ve sürdürülebilir olan yeşil üretimin temeli dört stratejiye dayanır… Bunlar; 1) Üretimde kullanılan yeni hammaddelerin yetiştirilmesi ve geliştirilmesi… Yetiştirilen bu hammaddeler daha az enerji kullanan çok az veya hiç yapay kimyasal işlem görmeyecek şekilde üretim yapılmasını sağlamalıdır… Bu hammaddelerin; yetiştirilerek, toplanması veya çıkarılması yöntemlerinin geliştirilmesi… Örneğin; tekstilde çevreci kumaş kullanarak doğal renkte elbise üretilmesi… Yeşil üretimle modern tarım ve ormancılık yapılarak daha çevreci enerji ve kimyasal maddeler kullanılarak çevre dostu üretim yapılıyor… 2) Üretim sırasında ve sonrasında ortaya çıkan atıkları en aza indirilmesi veya sıfırlanması… Böylece enerji tasarrufu sağlamak… Üretim sonrasında kullanılan ürünlerdeki malzemelerin geri dönüşümle tekrar kullanılmasının sağlanması… Örneğin; geri dönüşebilen malzemeyle otomobil üretimi gibi… Elbette atıkların az çeşitte ve bol olduğu yerlerde yeniden kullanım önemli faydalar sağlıyor… Tüm üretim süreçleri yeşil üretime göre yeniden tasarlanarak geri dönüşümün için önemli faydalar sağlanır… 3) Üretim sürecinde yüksek enerji kullanılan yöntemleri kullanmamak… Mümkün olduğu kadar kimyasal madde yoğun işlemleri kullanmamak… Bu bağlamda üretim sürecinde aynı işi çevreci olarak yapabilmenin yöntemi modern makineler, işçilik ve zamanı kullanmaktır. 4) Üretim sürecinde ortaya çıkan atıklarını işleyerek kazanmak… Yeşil üretimde atıkların enerji kullanılarak veya başka şekilde geri kazanılması ekonomik ve çevresel olarak önemli faydalar sağlıyor…
Çevreci Olan Her Şey Aynı Zamanda Akıllı da…
Günümüzde teknolojik gelişmeye bağlı olarak tüm işletmecilik süreçlerinde yapay zekâ kullanımıyla birlikte akıllı araç, gereç ve makinalar kullanılıyor… Akıllı teknoloji olarak tanımlanan bu araçlar daha az enerji, daha az kaynak, daha az zaman, daha az malzeme kullanıyor… Böylece gereksiz malzeme, enerji, kaynak ve zaman kullanımı sonucu ortaya atık ve fireler çıkmıyor… Akıllı sistemlerle fabrika kendi enerjisini çevreci bir şekilde üretiyor… Akıllı sistem ve araçlarla şirketin tüm üretim süreçleri yeşil üretime göre yeniden tasarlanarak süreçler çok daha iyi yönetiliyor… İşlem çok kolay… Akıllı teknolojiye gereksinim olmadan bile yapılabilecekler var… Yapılması gerekenler üretim sistemindeki süreçleri; anlaşılır, yalın, basit olarak çevreci ve sürdürülebilir şekilde kurmak ve işletmek… Süreci kurarken olabildiğince az kaynak kullanan ve basit önlemlerle yalın şekilde iyi çalışan ekonomik ve verimli olmasını sağlayacak şekilde kurgulamak… Elbette bu durumda tüm operasyonel süreçlerin hızlı, kolay, basit ve ekonomik çözümlerle yönetimi sağlanıyor… Örneğin; geri dönüşümü yapılacak atıkların toplanması, ayıklanması ve sınıflandırılması… Sistemin kontrol edilerek akıntı ve sızıntıları ortadan kaldırması… Üretim sürecinde ortaya çıkan kimyasal ve atık stoklarının azaltılması… Üretim sürecinde kullanılan tüm makinelerin bakımlarının ve ayarlarının yapılması… Sistemin su basmalarına karşı alarmlar ve otomatik kapama vanaları kullanılması… Yangın ve iş güvenliği önlemlerinin alınması… Deprem, sel ve fırtına gibi afetlere karşı çevre risk ve tehlikelerine karşı denetim sistemi kurmak ve önlem alınması… Tüm bunlar daha az enerji, kaynak, işgücü, malzeme, zaman ve makine kullanımı sağladığı için daha çevreci bir üretim sağlıyor… Elbette gelişen teknolojiyle birlikte akıllı fabrika, akıllı depo, akıllı tedarik, akıllı üretim ve akıllı lojistik sistemleriyle yapay zekâ kullanarak akıllı üretim yapılması işimiz daha da kolaylaştırıyor… Bu durumda üretim yalın olarak yapılıyor… Zaten yalın üretimde; sıfır stok kullanımı, sıfır kırtasiye, sıfır zaman kaybı, sıfır israf olmasını ve da sıfır bozulmayı hedefliyor…
Yeşil Üretim ve Sürdürülebilirlik
İşletmelerde tüm canlılar gibi doğarak ortaya çıkar, genişleyerek büyürler ve sürdürebilir olmadıkları anda ölürler… Bunun için işletmelerin içinde bulundukları ekosistem içerisinde uyumlu bir şekilde yaşayarak varlıklarını sürdürebilir bir şekilde çalışmaları ve bu durumun devamlılığı gerekir… Teknolojik gelişmelerle birlikte hızla değişen küresel ekonomi ve doğal sistemler işletmelerin ekosistemini etkiliyor… İşletme ekosistemi işletmelerin stratejik kararları, ilişkileri, süreçleri ve değer sistemleri üzerine çok yönlü düşünmeyi gerektiriyor… Özellikle son yıllarda dünyada yaşanan çevreyle ilgili değişimlerin iklimsel etkileri sonucu önemli sorunlar yaşanmaktadır… Bu sorunların bir sonucu olarak iklimsel felaketlerin sıklığı ile gündeme gelen iklim değişikliği konusunda herkes hemfikir olmuştur… Dünyadaki tüm ekosistemin artık geri dönüşü olmayan bir noktaya doğru hızla yaklaştığı ve sürdürülebilirlik için acil önlemlerin alınması gerektiği konusunda anlayış birliğine varılmıştır… Sürdürülebilirlik dünyadaki ve evrendeki tüm yaşamı ve canlıları etkilediği çeşitli bilimlerce birçok yönüyle incelenmektedir… Sürdürülebilirlik ile ekosistem arasında yakın bir ilişki vardır… Bir bakıma ekosistem sürdürülebilir ise yaşamaya devam eder… Sürdürülebilir olmayan hiçbir ekosistem yaşayamaz. Ekosistem; belirli bir yerde yaşayan canlı varlıklar ile bunları etrafındaki cansız varlıkların karşılıklı ilişkilerine göre meydana gelerek sürekliliği olan ekolojik sistemlerdir… Etrafımızı kuşatan doğal çevre bir ekosistem… Aynı zamanda doğal çevre kendiliğinden meydana gelerek insan yaşamı ve doğal yaşam etkileyen ekolojik sistem… Bu sistem içerisinde ilişkiler hassas dengeler üzerine kuruludur… Doğal çevrede insan çevreyle ilişkilerinin dengeli olması sürdürülebilirlik için önemlidir… İnsanlar tarafında pek fark edilmeyen doğal sistem ilişkileri iç içe geçmiş olan ilişki halkalarıyla birbirine bağlıdır… Sürdürülebilirlik bir kurum veya kuruluşun; insan yaşantısı, ekonomik kalkınma ve doğal çevrenin yaşaması için gerekli dengeyi göz önünde bulundurarak sürekliliği sağlamasıdır.
Şirketlerin marka imajı, sosyal sorumluluğu ve müşteri davranışsal niyeti sürdürülebilirliği etkiler… Müşteriler tarafından algılanan sosyal sorumluluk ile şirket imajını pozitif yönlü olarak etkiler… Algılanan sosyal sorumluluk müşterinin davranışsal niyetini olumlu yönde etkileyerek şirketin piyasa sunulan ürün veya hizmetine olan talebin sürekliliğini sağlar… Çevresel anlamda sürdürülebilirlik konusu özellikle 2007 yılında Birleşmiş Milletler tarafından düzenlenen toplantıda ayrıntılı olarak incelenmiştir… Bu toplantıda özellikle karbondioksit gaz salınımlarından kaynaklanan küresel ısınma sonucu çevresel değişikliğin önemli olumsuz sonuçları olduğu ve bu durumun sürdürülebilirlik açısından önemli sonuçları olacağı vurgulanmıştır… Çevresel sürdürülebilirliğin en önemli nedeni insanların sebep olduğunu gaz salınımlarıdır… Çevre olmadan, yaşanabilir bir dünya olmadan hiçbir şey olmaz… Küresel ısınma sonucu biyolojik çevrede meydana gelen değişimler tüm toplumların, devletlerin ve işletmelerin sürdürülebilirlik kavramına olan ilgisini arttırmıştır… Sürdürülebilirlik ekonomi sistemi ve sistemin temelini oluşturan işletmelere göre de farklı açılardan incelenebilir… Örneğin; ekosisteme göre sürdürülebilirlik ancak doğadaki kaynakların kendilerini yenilemelerine imkân sağlayacak hızda kullanılmasıyla sağlanabilir…
Ekonominin temeli olan üretimde sürdürülebilirlik, üretim sürecinde çevreye verilen zararı önlemek ve çevreyle uyumlu bir üretim sistemine gereksinim ortaya çıkmıştır… Bu üretim, yeşil üretimdir… Yeşil üretim, üretimde sürdürülebilirliği sağlayan çevreci bir üretim sistemidir… Bu gelişmede özellikle artan nüfus sonucu insanların başta beslenme ve barınma gibi temel ihtiyaçlarını karşılamak ormanlar ve su kaynakları gibi doğal kaynakların hızla tüketilmesi sonucu ortaya çıkan doğal çevredeki tahribatın artması önemli olmuştur… Artan üretim hızı ve kapasite artışı çevre kirliliğine ve iklim değişikliğine yol açıyor… Bunların sonucunda temiz su kaynaklarına ulaşılamaması insan sağlığı ve yaşam kalitesini de olumsuz etkiliyor… Bu durum sonucunda daha çevreci ve sürdürülebilir olan yeşil üretim öne çıkmıştır… Yeşil üretim; temiz üretim, çevreci üretim ve ekolojik üretim gibi isimlerle de ifade edilmektedir… Yeşil üretim, çevreci yöntem ve teknolojilerin üretim ve hizmet süreçlerine uygulanarak üretim sonucu ortaya çıkan çevresel etkileri ortadan kaldırarak çevre ve insan sağlığı riskleri ortadan kaldırmayı hedefler… Örneğin; güneş sistemi panelleriyle kendi enerjisini üreten fabrika, atık suları arıtma tesisiyle kullanabilir su haline getiren tesisler gibi… Sürdürülebilir bağlamında yeşil üretim; üretim sürecinde insan unsuruna bağlı olarak ortaya çıkabilecek olumsuz etkilerinin ortadan kaldırılması veya azaltılması öngörür… Ayrıca üretim sürecinde ortaya çıkan atıkların azaltılarak üretilen ürünlerin geri dönüşümünün sağlanması… Ürün ve süreç tasarım süreçlerinin buna göre yapılması… Malzeme ve enerji tasarruf edici üretim süreçlerinin geliştirilmesiyle ilgilenir… Tüm bunlar makro anlamda atığın oluşmaması sonucu ekonomiyi olumlu etkiler… Atık oluştuğunda atığın toplanması ve değerlendirilmesi sonucu ekonomiye kazandırılması da enflasyonu düşürerek yeni istihdam sağlar… Ayrıca yeni yatırımlarla ekonomiyi olumlu etkiler…
Sürdürülebilirlik belirsiz bir süre boyunca bir durum veya sürecin devamlılığını gösterir… Her şey için sürdürülebilirlik su ve hava gibidir… Vazgeçilemez… Artık çevreci değerler, kurumsal değerlerin merkezinde olduğu sürece sürdürülebilirlik sözkonusu… Yeşil üretim, temiz, çevreci ve sürdürülebilir bir üretim… Çevreci üretim olduğu için, tüm operasyon süreçler hem daha düşük maliyetli ve sürdürülebilir olduğu için daha çok tercih ediliyor… Yeşil aynı zamanında hayatımızın bir parçası… Ağaçlar, ormanlar, bitkiler, çimenler… Çözüm mü…? Çok basit… Örneğin; bir atık su dönüşüm sistemiyle su kullanımında sağlanan tasarrufla suyu daha ucuza mal ederek, müşteriler tarafından çevreci kuruluş imajıyla birlikte daha çok tercih edilirsiniz… Fabrika, tesis, binaları ve çevremizi ağaçlar ve bitkilerle daha yaşanabilir hale getirebiliriz… Etrafımız temiz tutarak çevremizi koruyabiliriz… Bu hepimize çok fayda sağlar… Yeşil üretim için gerekli yeşil tedarikle sağlanan çevrecilik anlayışının kurumsal değerlere göre belirli ilkelerle bilinçli olarak yönetilerek sürdürülebilirlik sağlanır… Yeşil üretimle çok daha güzel ve yaşanabilir bir dünya mümkün… Yaşayan şirketler çevreci değerlerle yaşayan bir ekosistemle gelişebiliyor… Bu ekosistem başta şirket olmak üzere hepimizin ve tüm canlıların yaşaması için çok değerli… Unutmayalım ki başka bir dünya yok…! Sevgiyle ve sağlıcakla kalın…
SAĞLIK SEKTÖRÜNDE 4734 SAYILI KANUNUN 3. MADDESİNE GÖRE İSTİSNA ALIMLAR
MEHMET ATASEVER
Kamu sağlık sektörünün satınalma işlemlerini yürüttüğü temel mevzuat olan 4734 sayılı kanun 3. Maddesinde bir kısım istisna düzenlemeleri yapılmıştır. Söz konusu istisna düzenlemeleri büyük ölçüde diğer kamu kurumlarından yapılacak alımlar ile satınalma işlemi kendisine has özellik gösteren işlemleri kapsamaktadır.
4734 sayılı kanunun 3. Maddesinde sayılan söz konusu istisna düzenlemlerinin sağlık sektörü ile ilgili olanları şunlardır.
A.4734 Sayılı Kanun’un 3/b Maddesine Göre Özel Güvenlik İşlemi Gerektiren Satınalma İşlemleri; Sağlık Bakanlığı tarafından 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 3. maddesinin (b) bendi kapsamında yapılacak ihalelere ilişkin ekli Esasların yürürlüğe konulması; Sağlık Bakanlığının 16.03.2017 tarihli ve 1523 sayılı yazısı üzerine, anılan Kanunun geçici 4’üncü maddesine göre, Bakanlar Kurulu’nca 17.04.2017 tarihinde kararlaştırılmıştır. Söz konusu usul ve esaslar 03.06.2017 tarihinde Resmî Gazete ’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Buna göre, gizlilik ve güvenlik gerektiren iş, Sağlık Bakanlığı Türkiye’nin sağlık politikasına yön vermek amacı ile Sağlık Bakanlığı Sağlık Bilgi Sistemleri Genel Müdürlüğü tarafından işletilen kurumsal kaynak verileri ve yönetimi ile ilgili sistemler, kişisel sağlık verisi işleyen ve sahadan bu amaçla güvenli bir iletişim alt yapısı ile veri toplayan sistemler ve bu sistemler için gerekli yazılım, donanım, veri merkezi, sunucu barındırma ve güvenli iletişim ağı bileşenlerinin kurgulanması, tedarik edilerek kurulması, kapasite artırımı ya da azaltılması, modernizasyonu, standardizasyonu, işletilmesi, bakım, destek, geliştirme ve eğitim hizmetleri ile bu sistemler arasında elektronik ortamda sürdürülen güvenli veri iletimi ve paylaşımı için gerekli altyapının tesis, işletim, bakım, destek, geliştirme, modernizasyon ve standardizasyon işleri olarak tanımlanmış ve tanım kapsamındaki işler 4734 Sayılı Kanunun 3/b maddesine göre belirlenen ve 03.06.2017 tarihinde Resmi Gazete ’de yayımlanarak yürürlüğe giren usul ve esaslara göre yapabilecektir.
Bu usul ve esas kapsamında yapılabilecek hizmet işler; Sağlık Bakanının onayı ile gizli olarak özel güvenlik işlemleri ile yapılmasına karar verilen bilgi sistemlerine yönelik bakım, onarım, taşıma, haberleşme, telekomünikasyon, iletişim ve iletişim altyapısı, sigorta, araştırma, geliştirme, yükleme ve boşaltma, teknik yardım, teknik eğitim, toplantı, organizasyon, koruma ve güvenlik, danışmanlık ve müşavirlik, mimarlık ve mühendislik, etüt ve proje, bilgisayar sistemlerine yönelik hizmetler, yazılım hizmetleri, taşınır ve taşınmaz mal ve hakların kiralanması ve benzeri diğer hizmetlerdir.
B.4734 Sayılı Kanun’un 3/c Maddesine Göre Uluslararası Anlaşmalar Gereği Sağlanan Dış Finansmanla Yapılacak Satınalma İşlemleri; Sağlık Bakanlığı tarafından 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 3. maddesinin (c) bendi kapsamında uluslararası anlaşmalar gereğince sağlanan dış finansman ile yaptırılacak olan ve finansman anlaşmasında farklı ihale usul ve esaslarının uygulanacağı belirtilen mal veya hizmet alımları ile yapım işleri ile ilgili satınalma işlemlerini ilgili uluslararası kuruluşun mevzuatına göre gerçekleştirmek zorundadır. Uygulamada genel olarak uluslararası kuruluşlardan finansmanı sağlanan işlerin kullanımı için yapılan anlaşmalarda ilgili kuruluşun mevzuatının uygulanacağı ile ilgili hükümler bulunmaktadır.
Bu kapsamda Sağlık Bakanlığının Dünya Bankası ile uzun süredir yürüttüğü ve farklı isim ve amaçla devam ettirdiği çeşitli ikraz anlaşmaları bulunmaktadır. Son olarak Türkiye Cumhuriyeti, Sağlık Sisteminin Güçlendirilmesi ve Desteklenmesi Projesi’nin (SSGDP/Proje) finansmanı için Dünya Bankasından 120 milyon Avro tutarında bir ikraz sağlamıştır. Sağlanan finansman Proje kapsamında yapılacak mal, yapım işleri, danışmanlık dışı hizmetler ve danışmanlık hizmet alımlarının ödemelerinde kullanılacaktır.
Bu kapsamda yapılacak mal, yapım işleri ve danışmanlık dışı hizmet alımları, Ocak 2011’de yayınlanan, Temmuz 2014’te revize edilen “IBRD İkrazları ve IDA Kredileri & Hibeleri Kapsamında Dünya Bankası Borçluları tarafından Mallar, Yapım İşleri ve Danışmanlık Dışı Hizmetlerin Satın Alımı” isimli Satınalma Kılavuzu’na uygun olarak gerçekleştirilecektir.
Yine aynı şekilde danışmanlık hizmet alımları ise, Ocak 2011’de yayınlanan, Temmuz 2014’te revize edilen “IBRD İkrazları ve IDA Kredileri & Hibeleri Kapsamında Dünya Bankası Borçluları Tarafından Danışman Seçimi ve İstihdamı” isimli Danışmanlık Kılavuzu’na uygun olarak gerçekleştirilecektir. Bu alımların tamamı aynı zamanda söz konusu İkraz Anlaşmasında belirtilen hükümlere uygun olarak gerçekleştirilecektir. Kılavuzlara http://go.worldbank.org/LLG7KORBF0 adresinden ve tercümelerine Proje Yönetim Destek Birimi’nin www.pydb.saglik.gov.tr adresindeki dokümanlar linkinden ulaşılabilir.
2019 yılı itibariyle Sağlık Bakanlığının Dünya Bankası ile yürüttüğü kredi anlaşması haricinde Türkiye’ye sığınmak zorunda kalan Suriyeli misafirler içinde Avrupa Birliği ile yürüttüğü hibe anlaşmaları gereği yaptığı satınalma işlemleri de AB ilgili mevzuatına tabi olarak yapılmaktadır. Bunun için Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü ile AB Komisyonu Türkiye Delegasyonu arasında imzalanan doğrudan hibe sözleşmesi kapsamında uygulanmakta olan IPA 2016/378-641 sayılı “Geçici Koruma Altındaki Suriyelilerin Sağlık Statüsünün ve Türkiye Cumhuriyeti Tarafından Sunulan İlgili Hizmetlerin Geliştirilmesi Projesi” çerçevesinde çeşitli satınalma işlemleri yapılmaktadır.
C.4734 Sayılı Kanun’un 3/e Maddesine Göre İstisna Alımlar Kapsamında Yapılacak Satınalma İşlemleri; Kamu sağlık işletmeleri 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 3. maddesinin (e) bendi kapsamında;
a) Adalet Bakanlığına bağlı ceza infaz kurumları ile tutukevleri iş yurtlarından yapılacak mal ve hizmet alımları,
b) Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına bağlı huzurevleri ve yetiştirme yurtlarından yapılacak mal ve hizmet alımları,
c) Millî Eğitim Bakanlığına bağlı üretim yapan okullar ve merkezlerden yapılacak mal ve hizmet alımları,
d) Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına bağlı enstitü ve üretme istasyonlarından yapılacak mal ve hizmet alımları,
e) Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğünden yük, yolcu veya liman hizmetleri için yapılacak alımlar,
f) Tasfiye Hizmetleri Genel Müdürlüğünden yapılacak akaryakıt ve taşıt alımları,
g) Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumundan araştırma-geliştirme faaliyetleri kapsamında yapılacak mal, hizmet ve danışmanlık hizmet alımları,
h) Et ve Süt Kurumu Genel Müdürlüğünden yapılacak et ve et ürünleri alımları,
i) Ray üstünde çeken ve çekilen araçlar için Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu Genel Müdürlüğünden yapılacak tekerlek ve tekerlek takımları alımları,
ilgili mevzuatına göre yapabilirler.
4734 Sayılı Kanun’un 3/f Maddesine Göre Ar-Ge İhtiyaçlarının Karşılanması; 4734 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde, “Ulusal araştırma-geliştirme kurumlarının yürüttüğü ve desteklediği araştırma-geliştirme projeleri için gerekli olan mal ve hizmet alımları ile finansmanının tamamı Kanun kapsamındaki bir idare tarafından karşılanarak elde edilen sonuçların bu idare tarafından sadece kendi faaliyetlerinin yürütülmesinde faydalanıldığı haller hariç, her türlü araştırma ve geliştirme hizmeti alımlarının” ceza ve yasaklama hükümleri hariç olmak üzere Kanuna tabi olmadığı hüküm altına alınmıştır.
Ulusal araştırma-geliştirme kurumlarının yürüttüğü ve desteklediği araştırma-geliştirme projeleri için gerekli olan mal ve hizmet alımları, anılan kurumlar tarafından hazırlanarak Kamu İhale Kurumunun uygun görüşü alındıktan sonra yürürlüğe konulacak esas ve usullere göre yürütülecektir.
Finansmanının tamamı 4734 sayılı Kanun kapsamındaki bir veya birden fazla idare tarafından karşılanan ve elde edilen sonuçların bu idare veya idareler tarafından sadece kendi faaliyetlerinin yürütülmesinde faydalanıldığı araştırma ve geliştirme hizmeti alımları hariç, her türlü araştırma ve geliştirme hizmeti alımlarına ilişkin esas ve usuller, bakanlıkları tarafından bağlı ve ilgili idareler için ortak olarak, ilişkili kurum ve kuruluşlar ile bağlı veya ilgili olduğu bir bakanlık bulunmayan idarelerin ise kendileri tarafından hazırlanmak suretiyle doğrudan Kuruma gönderilerek Kurumun uygun görüşü alındıktan sonra yürürlüğe konulacaktır.
Kamu İhale Genel Tebliğinde, 4734 sayılı Kanunun 3’üncü maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde belirtilen ulusal araştırma ve geliştirme kurumlarının; ulusal alanda ve münhasıran araştırma geliştirme faaliyetleri yürütmek amacı ile kanunla kurulan kurumlar ve yükseköğretim kurumları ile bilimsel özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapan kurumlar olarak değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmektedir.
Üniversiteler ve yüksek teknoloji enstitüleri tarafından araştırma-geliştirme projelerinin ihtiyacı olan tıbbi cihazlar 4734 sayılı Kanunun 3’üncü maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi kapsamında Kanuna tabi olmadan alınabilmektedir. Yükseköğretim Kurumları Tarafından 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 3’üncü Maddesinin (f) Bendi kapsamında Yapılacak İhalelere İlişkin esaslar, Bakanlar Kurulunun 01.12.2003 tarihli ve 2003/6554 sayılı kararı ile kabul edilmiş ve 30.12.2003 tarihli ve 25332 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.
Sağlık Bakanlığı tarafından 4734 sayılı Kanununun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi uyarınca finansmanının tamamı idare tarafından karşılanarak elde edilen sonuçların bu idare tarafından sadece kendi faaliyetlerinin yürütülmesinde faydalanıldığı haller hariç her türlü araştırma ve geliştirme hizmet alımlarında uygulanacak esaslar, Sağlık Bakanlığı Tarafından, 4734 Sayılı Kamu İhale Kanununun 3 üncü Maddesinin (f) bendi kapsamında yapılacak ihalelere ilişkin esaslar’da düzenlenmiş ve 31.07.2010 tarihli ve 27658 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.
E.4734 Sayılı Kanun’un 3/h Maddesine Göre Yapılacak Satınalma İşlemleri; Sağlık Hizmeti Sunan 4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu Kapsamındaki İdarelerin Teşhis ve Tedaviye Yönelik Olarak Birbirlerinden Yapacakları Mal ve Hizmet Alımlarına İlişkin Yönetmelik, 07.02.2009 tarihli ve 27134 sayılı Resmî Gazete ‘de yayımlanmıştır. Bu Yönetmeliğin amacı, 4734 sayılı Kanun kapsamında sağlık hizmeti sunan idarelerin teşhis ve tedaviye yönelik olarak birbirlerinden yapacakları mal ve hizmet alımlarının usul ve esaslarını belirlemektir.
Anılan Yönetmeliğin 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde fiyat tarifeleri, “Sosyal Güvenlik Kurumunca yayımlanan Sağlık Uygulama Tebliğinde veya Hazine ve Maliye Bakanlığınca yayımlanan Tedavi Yardımına İlişkin Uygulama Tebliğinde belirlenen fiyatları ya da bu kapsamda hazırlanan diğer resmi fiyatlar” olarak tanımlanmaktadır. Yönetmeliğin 6’ncı maddesinde hizmetlerin fiyatlandırılması; 9 uncu maddede ise mal alımlarında fiyatlandırma düzenlenmiştir.
Anılan Yönetmeliğin 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde hizmet, teşhis ve tedaviye yönelik olarak idarelerce üretilen veya 4734 sayılı Kanuna göre hizmet alımı yolu ile üçüncü şahıslardan temin edilen hizmetler olarak tanımlanmaktadır. Yönetmeliğin 5 inci maddesinde, idarelerin aralarında imzalayacakları protokollerle birbirlerinden doğrudan hizmet alabilecekleri hüküm altına alınmıştır. Örneğin bir hastane görüntüleme hizmetlerini başka bir hastaneden bu yönetmelik kapsamında alınabilir. Ancak bu Yönetmelik kapsamında otelcilik hizmetleri olarak adlandırılan temizlik ya da özel güvenlik veya yemek servis hizmetlerinin idarelerce birbirlerinden alımı mümkün değildir.
Söz konusu Yönetmeliğin 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde mal, “Teşhis ve tedaviye yönelik olarak idarelerce üretilen veya 4734 sayılı Kanuna göre temin edilen mallar” olarak tanımlanmaktadır. İdareler, ilaç, tıbbi sarf malzemesi, tıbbi gaz ve tıbbi cihaz gibi teşhis ve tedaviye yönelik malları birbirlerinden Yönetmelik kapsamında alabilirler.
Anılan Yönetmelik kapsamında düzenlenecek protokollere ilişkin hükümler 11’nci maddede yer almaktadır. Her bir mal ve hizmet alımı için ayrı ayrı protokol düzenlenebileceği gibi, birden fazla mal ve hizmet alımı için ortak protokol düzenlenebilir. Karşılıklı mutabakat sonucu hazırlanan protokol, protokolün tarafı olan birimlerin harcama yetkilileri tarafından imzalanır. Protokolde “bu alımlar hakkında uygulanacak ceza ve yasaklama hükümlerinde 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’na tabi olunacağı” hususuna yer verilir. Protokolün feshine ve anlaşmazlıkların çözümüne ilişkin hükümler protokolde belirlenir.
Kamu İhale Kurulunun 02.04.2009 tarihli ve 2009/DK. D-46 sayılı düzenleyici kararıyla, 4734 sayılı Kanun kapsamında bulunan sağlık hizmeti sunan idareler tarafından Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Sağlık İşletmesi bünyesinde kurulu bulunan Tıbbi Aygıtlar Bakım Onarım Merkezinden tıbbi cihazların kalibrasyon hizmetlerinin 4734 sayılı Kanunun 3’üncü maddesinin birinci fıkrasının (h) bendi kapsamında alınabileceğine karar verilmiştir.
Söz konusu düzenleme ile gerek sağlık Bakanlığına ait işletmelerin gerekse kamu üniversiteleri sağlık işletmelerinin ihtiyaç duyduğu teşhis ve tedaviye yönelik mal ve hizmetleri ihale mevzuatına tabi olmadan birbirlerinden satın alabilirler.
Dış ticaretteki risklerden en önemlilerinden bir tanesi de ödemeye ilişkin riskler. Hangi ödeme şeklinde risk ne kadardır. İthalatçı ve ihracatçılar birbirlerine güvenip iş yapmaktadırlar. Güven ama nereye kadar? İthalatçı mı ihracatçıya güvensin, yoksa ihracatçı mı ithalatçıya güvensin? Biliyor musunuz, ithalatçı ve ihracatçılar birbirlerine tam anlamıyla güven duysalardı, dış ticarette bankalara ne kadar ihtiyaç duyulurdu acaba?
ÖDEME ŞEKİLLERİNE GÖRE İTHALATÇI VE İHRACATÇI RİSKLERİ
Ödeme şekillerinde:
İhracatçı için riskler azaldıkça
İthalatçı için riskler artar
veya
İhracatçı için riskler arttıkça
İthalatçı için riskler azalır
Ödeme şekillerinde ithalatçı ve ihracatçı arasındaki riskler ters orantılıdır.
İhracatçının en az riskten en fazla riske doğru sıralaması;
Peşin ödemeli satış
Teyidli akreditifli ödeme
Akreditifli ödeme
Ödeme karşılığı evrak teslimi / vesaik mukabili
Kabul kredili vesaik mukabili ödeme
Mal mukabili / açık hesap
İthalatçının en az riskten en fazla riske doğru sıralaması
Mal mukabili / açık hesap
Kabul kredili vesaik mukabili ödeme
Ödeme karşılığı evrak teslimi / vesaik mukabili
Akreditifli ödeme
Teyidli akreditifli ödeme
Peşin ödemeli satış
ÖDEME ŞEKİLLERİ
Peşin ödeme
Mal mukabili ödeme
Vesaik mukabili ödeme
Kabul kredili ödeme
Akreditifli ödeme
PEŞİN ÖDEME – CASH IN ADVANCE
Peşin ödemeyi yazışmalarda
Cash in advance
Cash before delivery
Advance payment
Prepayment
İsimleriyle bulabiliriz.
Genel anlamda tok satıcılar geçerli bir ödeme şeklidir. “Para bir yana, mal bir yana” mantığı kuralları geçerlidir. Malı almak isteyen ithalatçı, satıcısına güvenmek ve parayı peşin göndermek zorundadır.
İthalatçı ve ihracatçı görünüşte birbirlerine çok güvenirler. Zaten her şeyin başı güven değil miydi? Taraflar söz konusu ticari mallar için detaylı sözleşme yaparlar, imza altına alırlar. Gerekirse ihracatçı, satacağı mallara ait bir pro-forma faturayı ithalatçıya gönderir. Pro-forma fatura sözleşmede konu edilen ticari mallara ait fiyatlandırma ve yüklemeye ait tarih belirleme için kullanılan belgedir. İhracatçı pro-forma faturayı tanzim etmekle ithalatçıya, malları yüklemeye hazır olduğunu belirtmiştir. Malı alacak olan ithalatçı kendi bankasına giderek, pro-forma faturada yazılı tutarı, peşin ihracat bedelini, ihracatçının emrine peşin olarak göndermek için talimat verir. İthalatçının talimatı ile satın alınacak malların bedeli peşin olarak gönderilmek üzere bankaya talimat verilmiştir. Gönderilen peşin ihracat bedeli havalede her hangi bir kısıtlayıcı koşul bulunmamaktadır. Gönderilen para direk olarak ihracatçının serbest kullanımına amade olacak şekilde bankaya talimat verilmiştir. Kendi adına gelen parayı ihracatçı firma dilediği şekilde, yürürlükteki yasalar çerçevesinde kullanır.
İhraç edilecek mallara ait hammaddeyi alır;
banka finansman kaynaklarına ihtiyaç duymaz,
kendisini ithalatçı fonlamıştır
İhracatçının bundan sonra yapacağı iş, alım satım kontratına bağlı kalarak, talep edilen malları, belirlenen tarihte yüklemek, gerekli belgeleri tanzim ederek ithalatçıya göndermek olacaktır.
Şöyle ki;
İhracatçı malları sevk ettikten sonra tanzim edeceği tüm evrakları ithalatçının talebi doğrultusunda aracı banka kullanmadan, direk olarak ithalatçının adına gönderir. Deniz konşimentosu ithalatçı adına (consignee: importer’s name veya consignee: same as the notify party) tanzim edilir ve bu sayede mallarla ilgili tüm mülkiyet hakları hukuken ithalatçı emrine verilmiş olmalıdır.
PEŞİN ÖDEMENİN ÖZELLİKLERİ
Peşin ödeme genellikle birbirlerini çok iyi tanıyan alıcı ve satıcı arasında yapılmaktadır. Tam anlamıyla güvene dayanan bu ödeme şekli, ihracatçı açısından en elverişli ödeme yöntemi olmasından dolayı uygulamada çokça rastlanılanıdır. Burada bütün risk alıcı üzerindedir. Çünkü mallar gönderilmeden parasını ödemektedir.
Malların sevki, satıcı, firmadan yahut ülkenin şartlarından kaynaklanan nedenlerle aksayabilir ve gecikebilir. Bu durumda alıcı firma en azından paranın kendisinde beklemesi ile kazanabileceği faiz gelirinden mahrum olur.
Diğer taraftan peşin ödeme şekli, ihracatçı açısından bir ön finansman niteliğini taşımakta, bunun kaynağı ise alıcı (ithalatçı) olmaktadır.
Uluslararası piyasalarda genellikle satıcı tekeli olan mallarda ve bazen de alıcı bakımından peşin ödeme iskontolarının yüksekliği nedeniyle bu tür ödemeler cazip olabilmektedir.
Uluslararası piyasalarda yoğun rekabet ortamı ve kısıtlı pazar olanakları dolayısıyla pek sık kullanılan bir ödeme şekli olmamakla birlikte nadiren de olsa kullanılan bir ödeme şeklidir. Uygulamada daha çok mal bedellerine ilişkin avans olarak kullanılabilmektedir.
Bu ödeme şekli, piyasada fazla talep gören malların satışında kullanılmaktadır. İhracatçı, mallarına yoğun talep olduğu için müşteri bulamamak gibi bir riski yoktur. Bu durum, kendini en fazla güvence altına alacağı ödeme şeklini alıcıya kabul ettirmesi bakımından üstün bir pazarlık gücü sağlamaktadır.
Alıcı firma prefinansmanı ihracata konu olan ürünün üretiminin finansmanında kullanılmak üzere ithalatçıdan bedelin kısmen veya tamamen sağlanmasıdır. Alıcı firma prefinansmanında peşin ödemede olduğu gibi mal gönderilmeden önce para gelmektedir.
PEŞİN ÖDEMENİN RİSK AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
Bu ödemede risk tamamen ithalatçıdadır.
İthalatçı : Riskli
İhracatçı: Avantajlıdır.
İhracatçı kontrat koşullarında belirtilen ticari malları zamanında ve tam olarak yüklediğinde, ithalatçı tarafından kendisine duyulan güveni adeta perçinleyecektir. İhracatçı kontrat koşullarına tam olarak riayet ettiğinde, bu ticaretin, alış verişin sürekliliği de doğal olarak sağlanmış olacak duyulan güven ile birlikte. Ancak işin tersi olması halinde; ihracatçı kendisine gönderilen peşin bedeli almasına rağmen, malları kısmen veya tamamen göndermediği veya gönderilen mallar kontrat koşullarına uygun olmaması halinde, ithalatçı açısından çözümü zor bir süreç başlamış olur. İhracatçıya nasıl bir yaptırım uygulanabilir sizce? İthalatçı gönderdiği peşin bedeller karşılığında bir garanti mektubu veya benzer bir güvence almadan bu peşin bedeli ihracatçının emrine göndermişse, ihracatçı da peşin bedeli almasına rağmen malları göndermemişse, ithalatçı için yapılacak pek fazla opsiyon yoktur demek hiç de yanlış olmayacaktır. İşte peşin ödemenin en büyük riski de buradadır.
Peşin ödeme bir güvenin eseridir. Tek seferlik alış verişte ortaya çıkabilen bir güven olmayıp, yılların birikimi olan güvendir.
Güveni kazanmak yılları alır, yıkmak ise birkaç saniyedir.
MAL MUKABİLİ ÖDEME – AÇIK HESAP
CASH AGAINST GOODS
Güven ön plândadır. Bu ödeme şeklinde satıcı / ihracatçı önce malı gönderir. Mallarla eş zamanlı olarak malların gümrükten çekilmesine yarayacak tüm evraklar ihracatçı tarafından tanzim edilir ve ithalatçı adına gönderilir. Deniz konşimentosu tamamen ithalatçının (consignee: the importer’s name) adınadır. Bu demektir ki malın mülkiyeti ithalatçıya aittir. Mallar ve evraklar ithalatçıya gönderildikten sonra mal bedelini alıcıdan bekler. Kontrat koşullarında ithalatçı aldığı malların bedelini ne zaman ödemesi gerekiyorsa, o zaman diliminde ödeyecektir normal koşullarda. Bu ödeme şeklinin her hangi bir garantisi yoktur, itibar ve iyi niyete dayalıdır. Ödeme şekilleri arasında en risklisi mal mukabilini saymak mümkündür. Malı alan ithalatçının mal bedelini göndermesi tamamen kendi inisiyatifinde olup, her ne kadar alış-satış kontratı imzalanmış olsa da risk her zaman asli bir sorun olarak ihracatçının karşısındadır.
MAL MUKABİLİNDE RİSK
Satıcı : Riskli
Alıcı : Avantajlı
Satıcının asli riski her zaman karşısına çıkabilecektir. Malı gönderen ihracatçı, acaba mal bedeli olan parasına zamanında kavuşabilecek midir? Malı alan ithalatçının, mal bedelini göndermesi yerine, mazeretler ve bahaneleri sıralaması olası değil midir? Mal mukabili işlemde malın mülkiyetine ait tüm belgeler; deniz konşimentosu, sigorta poliçesi ve diğer tüm dökümanlar ithalatçının adınadır. Bir anlamda malın hukuken sahibi evraklar bazında ithalatçı görünmektedir. Ancak fatura bedeli ithalatçı tarafından sözleşmede belirlenen bir zamanda ödenecektir.
Unutmayınız; mal mukabili işlem yapan ihracatçı firmaların azımsanmayacak bir bölümü mal bedelini tahsil etmede adeta çıkmaz sokağa girmiş ve çaresiz kalmışlardır.
MAL MUKABİLİ ÖDEMENİN ÖZELLİKLERİ
Taraflar birbirlerini iyi tanırlar ve karşılıklı güvenleri vardır.
İhracatçı için en riskli ödeme şeklidir. Çünkü mal bedelinin ödenmesi ile ilgili hiçbir güvence yoktur. Bir başka ifade ile ihracatçı gönderdiği malın parasını alamama ya da kesintiyle alma gibi risklerle karşı karşıya kalabilir.
İthalatçı için ideal bir ödeme yöntemidir.
Alıcı ve satıcının uzun zamanlardan beri birbirleriyle iş yaptıkları ve birbirlerine tam güven duydukları durumlarda uygulanabilen bir yöntemdir.
Belirli bir ödeme tarihi taşımaması yönünden esnek bir uygulamadır.
MAL MUKABİLİ İŞLEMDE RİSKLİ AŞAMALAR
Mal mukabili olarak malını gönderen ihracatçının elinde sadece copy fatura, hiçbir işe yaramayan copy konşimento ve diğer copy evraklar vardır. İhracatçı geçici finans sıkışıklığını gidermek için mal mukabili işlemde tanzim ettiği copy evrakları bankaya ibraz edip kredi talep ettiğinde bankalar bu talebi iki şekilde red ederler; birinci neden mal mukabili işlemde paranın ne zaman geleceği belirsizdir. Hatta paranın gelip gelmeyeceği belirsiz olduğundan bankaların kredi teklifini geri çevirmesi doğaldır. Bankaların kredi teklifine olumsuz bakacağı diğer husus ise ihracatçının elinde hiçbir mali ve hukuki değeri olmayan copy evraklardan dolayıdır. Copy evraklarla bankalar ne yapabilir?
Mal mukabili işleme hangi taraftan bakarsanız bakın göreceğiniz daima risktir.
BPO – BANK PAYMENT OBLIGATION
Aynı bankada uzun yıllar beraber çalıştığım değerli arkadaşım, gerçek üstad Abdurrahman Özalp – ICC Türkiye Bankacılık Komisyon Başkanı’nın kaleminden aşağıdaki satırlar paylaşılmıştır.
“YENİ BİR ÖDEME YÖNTEMİ, BPO (Bank Payment Obligation)
BANKA ÖDEME YÜKÜMLÜLÜĞÜ – BÖY
BPO (Bank Payment Obligation) geleneksel ödeme yöntemlerinin avantajlı yanlarını teknolojinin getirdiği hız ve kolaylık ile birleştirip sunan yeni bir ödeme yöntemidir.
BPO, bir malın alıcısı (ithalatçı) adına hareket eden bir bankanın satıcı (ihracatçı) için satıcının bankasına karşı girdiği geri dönülmez şartlı bir ödeme yükümlülüğüdür. Bu yükümlülüğün konusu, bir malın satıcı tarafından sipariş ve satım sözleşmesine uygun olarak yüklenmesi ve parasının bir banka güvencesi ile alabilmesidir. BPO yöntemi bunu hızlı ve kolay biçimde gerçekleştirebilmektedir. Bunun için BPO işlemini yapabilecek en az iki bankaya ihtiyaç vardır. Bu iki bankanın elektronik ortamda veri eşleşmesi yapabilecek bir platforma ihtiyacı vardır, bu platform veya sisteme İşlem Eşleştirme Uygulaması (TMA-Transaction Matching Application) diyoruz. BPO işlemi yapabilmek için bankaların bu sistemi satın almış olmaları gerekir. Bu sistemi satın alan bankalara BPO işlemi yapmaya hazır bankalar diyoruz. Alıcı ve satıcının bankası BPO işlemi yapmaya hazırsa bu durumda alıcı ve satıcı bu BPO yöntemi ile ithalat veya ihracat işlemlerini bir banka güvencesiyle, hiçbir kural ve rezerv konusuyla uğraşmadan hızlı ve kolay biçimde gerçekleştirebilirler.
BPO yöntemin kullanmak için öncelikle tarafların bu ödeme yönteminin farkında olması ve avantajlarını bilmesi ve sonra bankalarının hazır olup olmadığını kontrol etmeleri gerekir.
Alıcı ve satıcı BPO kullanmaya karar verdikten sonra alıcının bankasına işlem için gerekli şartları bildirirler, bu şartlar malın ithali için gerekli belgeler ve diğer şartlardır, örneğin, yükleme yeri, boşaltma yeri, son yükleme tarihi ve benzeri şarlardır. Alıcının bankası bu şartları TMA’ya yerleştirir ve bir veri tabanı (Baseline) oluşturur,
(Veri tabanı (baseline) oluştuktan sonra geri dönülmezdir, alıcının bankasının geri dönülmez taahhüdüdür, alıcı ve bankası iptal edemez veya değiştiremez, ancak satıcı kullanmakta serbesttir)
Alıcının bankasının alıcı için geri dönülmez taahhüde girebilmesi için tabi ki bankası nezdinde kullanabileceği kredisinin olması gerekir, zira alıcının bankası yükümlü banka (obligor) sıfatıyla alıcının talimatı üzerine geri dönülmez bir taahhüde girecektir. BPO’nun bu kısmı akreditif ödeme yöntemi gibidir. Bundan sonra satıcının yapacağı iş; TMA’daki şartlara göre malı yüklemek ve istenen bilgileri vermektir. Satıcının yüklemeden sonra kağıt belgeleri bankaya vermesi gerekmez, sadece TMA’nın istediği bilgileri bankasına iletmesi yeterlidir. Satıcının bankası satıcıdan aldığı bilgileri TMA’ya yükler, TMA, satıcının bankasından gelen bilgileri daha önce kendisine yerleştirilmiş olan veri tabanı (Baseline) ile karşılaştırır, eğer bilgiler eşleşirse satıcı parasını alır. Bu arada kağıt belgeler mal ile birlikte veya doğrudan alıcıya gönderilir, böylece satıcı parasını hızlı bir şekilde banka güvencesi ile alırken alıcı da gecikmeden malını çekebilir.
Bir BPO işleminde süreç çok basit olarak aşağıdaki çalışır;
Alıcı ve satıcı çalıştıkları bankaların BPO’ya hazır olup olmadıklarını kontrol ederler,
Alıcı BPO’nun açılması için bankasına müracaat eder,
Alıcının bankası alıcının kredi limitini kontrol eder, limit müsaitse BPO’yu hazırlar ve gönderir, Bundan sonra alıcının bankası böylece yükümlü banka (obligor) olur,
Satıcının bankası BPO’yu satıcıya ihbar eder,
Satıcı BPO’nun şartlarını kontrol eder ve onayını verir,
Satıcı yükleme yapar ve belgeleri hazırlar, kağıt belgeleri bankaya göndermez,
TMA’nin gerektirdiği bilgileri kağıt belgelerden toplar ve bankasına (Recipient banka) gönderir,
Satıcının bankası satıcının kendisine ilettiği bilgileri TMA’ya sunar,
TMA sunulan bilgileri daha önce nezdinde bulunan veri tabanı (Established Baseline) ile karşılaştırır, yani Veri tabanı ile sunulan bilgileri (data) karşılaştırır,
Sonucu taraflara rapor eder,
Tam eşleşme sağlanırsa BPO ödenebilir hale gelir,
Yükümlü banka (Obligor) veri tabanında bulanan şarta göre hemen veya vadesinde ödeme yapar.
Kaynak : BPO’ nun Kullanılması, 2014, Türkmen Kitabevi, Abdurrahman Özalp
BPO ayrı bir ödeme yöntemi olsa da esas olarak Mal Mukabili (Açık hesap) ve akreditif arasındaki eksik ve açıkları kapatmaktadır. Mal Mukabili ödeme yönteminde kolay ve hızlıdır, ancak banka güvencesi yoktur. Akreditif banka güvencesi sağlar, ancak kullanımı zor ve risklidir. Kısacası, BPO, mal mukabili ödemeye banka güvencesini çok kolay ve basit bir şekilde sağlamaktadır.
Akreditif işleminde kağıt belgeler incelenmek üzere taahhüde giren bankaya verilir, banka kağıt belgeleri akreditif ve swift tekniğine, uluslararası kurallar (UCP, ISBP, URR), görüş ve kararlara (ICC görüşleri, Docdex kararları) göre inceler, sonuçta uygun bulursa ödeme yapar, aksi halde belgelere rezerv koyar ve ödeme yapmaz. Zorluk buradadır. Satıcının uygun belgeler sunabilmesi ve parayı banka güvencesi ile alabilmesi için akreditif ve swift tekniğini, UCP, ISBP, URR gibi kuralları ve ilgili karar ve görüşleri bilmesi gerekir ki bu her zaman mümkün olmamaktadır. Bu nedenledir ki bugün akreditif işlemlerinde rezerv oranı %70 civarındadır. Bu yüksek bir orandır, ihracatçıların akreditif işlemlerinde parayı banka güvencesi ile tahsil etme oranı %30 anlamına gelir ki burada ihracatçı için yüksek risk vardır. Bunun sonucu olarak akreditifin kullanımı gün geçtikçe düşmektedir, 1970’li yıllarda akreditifin global ticaretteki payı %50 civarındayken bugün yaklaşık %13, 2020 yılında %10 civarında olacağı tahmin edilmektedir. Bu karşılık global ticarette Mal mukabili ödeme yönteminin payı yaklaşık %82 civarındadır. Akreditiften Mal mukabiline bir kayma vardır ve artarak devam etmektedir, bunun nedeni akreditif işlemlerindeki yüksek rezerv oranı ve kullanım güçlüğüdür.
Banka güvencesi bir ihtiyaç olduğu halde neden Mal mukabiline gidilmektedir?
Mal mukabiline gidilmesinin sebebi, mal mukabilinin ağır kurallar gerektirmemesi, çok basit, kolay ve hızlı olmasıdır. Mal mukabiline giden ihracatçılar güvenceye ihtiyaç duyduklarında bunu başka yerlerden alma yolu gitmektedirler.
Örneğin,
Faktoring,
Sigorta,
Standby ve
Banka garantisi gibi.
Bu dağınık durum ihracatçıyı farklı kaynakları bulmak, kullanmak ve yüksek maliyet ödemek zorunda bırakmaktadır.
Peşin, Mal mukabili, Vesaik mukabili ve Akreditif gibi geleneksel ödeme yöntemleri hız, basitlik, kolaylık ve güvence gibi özelliklerin tümünü bir arada vermek konusunda yetersiz kalabilmektedir. Birsinin bir tarafı güçlüyken bir diğer tarafı eksik veya zayıf kalabilmektedir. Bu nedenle BPO gibi hız, basitlik, kolaylık ve güvence gibi özellikleri teknolojinin imkanları ile bir arada veren yeni bir ödeme yöntemine ihtiyacı vardır. Ticaret yapan tarafların Mal Mukabilinin kolaylığına, Akreditifin güvencesine, finansman imkânlarına, teknolojinin hızına ihtiyacı olduğu kadar fiziki belgelere özgü kaybolma, tahrifat, çalınma, rezerv gibi risk ve zorlukları da ortadan kaldırmaya ihtiyacı vardır. İşte BPO böyle bir ihtiyacın sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Amaç banka güvenceli basit ve hızlı bir ödeme yöntemi arayanların ihtiyacını karşılarken akreditiften uzaklaşanları yakalamaktır.
İlk olarak SWIFT tarafından tasarlandı ve kullanıma açıldı. 2013 yılında ICC tarafından kuralları yazıldı. Bu kuralar bankalar arasındaki ilişkiler ve TMA’nın kullanılmasına ilişkindir, alıcı ve satıcı ile ilgili değildir. Alıcı ve satıcının BPO kullanabilmesi için ICC kurallarını detaylı bilmesine gerek yoktur.
BPO’nun taraflara sağlayacağı avantajlar aşağıdaki gibi özetlenebilir;
BPO’NUN GENEL OLARAK AVANTAJLARI;
Hızlı, kolay ve basittir
Elektronik, otomatik ve banka güvencelidir
Kağıt Belgeler ve inceleme yoktur,
Standarttır, otomatiktir,
Gecikme yoktur,
Operasyon Risk ve Maliyeti Düşüktür,
Limit/Risk Kontrolü ve finansman imkanları vardır.
Fiziki belgelere özgü operasyon, kurallar, inceleme, rezerv, kaybolma, gecikme riskini ortadan kaldırır,
Operasyon ve rezerv masraflarını ortadan kaldırır,
Ağır kural, teknik ve içtihatları bilme ihtiyacını ortadan kaldırır. UCP, ISBP, URR, URC gibi ICC Kuralları, Akreditif ve SWIFT kuralları gibi.
BPO’NUN ALICI İÇİN AVANTAJLARI;
Peşin ödeme risklerini ortadan kaldırır, Yükleme yapılmadan parayı ödemez.
Mal mukabili risklerini ortadan kaldırır, eksik belge, ithali engelleyen durumlar vs.
Mal ve yükleme üzerinde kontrol sağlar, Gözetim/kalite belgesi isteyerek
Finansman imkanı sağlar, Postfinansman, ödeme vadesini öteleme gibi.
Pazar, rekabet ve müzakere gücünü arttır, Mal mukabili yerine BPO önermek gibi.
Teminat ve risk kontrolü sağlar, BPO’nun sonradan eklenebilmesi
Tedarik riskini azaltır, Malın zamanında üretilmemesi/gönderilmemesi
Fiziki belgelerden kaynaklanan riskleri ortadan kaldırır, Belgelerin kaybolması, gecikmesi
Fiziki belgelerden kaynaklanan maliyetleri azaltır, Inceleme, Rezerv masrafı, gecikme masrafları
BPO dünyada daha çok uzak doğu olmak üzere birçok büyük banka grubu tarafından kullanılmaktadır. BPO’yu kullanmaya başlayan BP Chemicals, Vale, gibi uluslararası bazı firmalar BPO’nun avantajların birçoğunu kendi sunumlarında teyit etmişlerdir. Türkiye’de de kullanılmaktadır, 2019 yılı itibariyle bankalarda yaklaşık 500 adet işlem yapılmıştır.
BPO’YU KULLANANLARIN GENELDE OLUMLU GÖRÜŞLERİ MEVCUTTUR, BUNLARDAN BAZILARI AŞAĞIDAKİ GİBİDİR.
İthalat ve İhracat işleri hız kazanmış,
Prosedür ve formaliteler azalmış,
Operasyon ve ticaret kolaylaşmış,
Erken ödeme ve teslimat gerçekleşmiş,
Alıcı ve satıcı arasında ilişkiler güçlenmiş,
Kağıtlar belgeler ile ilgili masraf ve sorunlar ortadan kalkmış,
Sipariş iptal ve değişiklik sorunları bitmiş,
Alıcının ödememe riski ortadan kalkmış,
Ödemeye banka güvencesi gelmiş,
Kredilendirme riski alıcıdan bankaya geçmiş,
Erken ödeme ile kur riski azalmış,
Erken finansman ile tedarikçi desteklenmiş,
Görünürlük, izlenebilirlik artmış,
Karışık teknikler ve kurallar ortadan kalkmış,
Bankalarda geçen süre azalmış
Likidite kolay ulaşılabilir olmuş, tahsilat süresi azalmış,
Posta, kırtasiye ve banka masrafları azalmış,
Kağıt belgeleri inceleme, gönderme, rezerv masrafları ortadan kalkmış,
Stok masrafları azalmış,
Pazar genişlemiş,
Alıcıların eli güçlenmiş, daha iyi koşullarda pazarlık yapma imkanına kavuşmuşlar.
BPO her ne kadar öncellikle dış ticaret ve sınır ötesi ile ilgili görünse de yurtiçinde de kullanılması mümkündür.
BPO’DA BİLGİSİZLİK EN BÜYÜK ENGELDİR
BPO’nun önündeki en büyük engeli bilgi ve donanım eksikliğidir. Bilgi eksikliğini gidermek için bu konudaki yayınları okumak, seminer ve konferanslara katılmak yeterli olurken donanım eksikliği bankalarla ilgilidir, bunun için müşterilerin bankalarını teşvik etmeleri önemlidir. Donanım bankaların hazır olmasıyla ilgilidir. Bankaların BPO işlemi yapabilmesi için veri setlerini karşılaştırmaya yarayan bir platforma ihtiyaçları vardır. Bu platform kurallarda TMA (Transaction Matching Application) olarak adlandırılıyor. Şimdiye bankalar kadar SWIFT’in TSU (Trade Services Utility) platformunu kullanıyorlardı. Bunun için SWIFT’e ücret ödemeleri gerekiyordu, ancak SWIFT’in ani bir kararla TSU’yu durduracağını bildirmesi bankaları alternatif TMA’ları araştırmaya yönlendirdi. Birçok teknoloji firması bu konuda çalışmalar yapmaktadır. Ayrıca Blockchain üzerinde akıllı sözleşmeler ile TMA geliştirilmesi de yapılan çalışmalar arasındadır.
Bugün ICC Türkiye’nin çaba ve çalışmaları sayesinde Dünya’nın birçok ülkesinden çok daha ileri bir durumdayız. Bu konuda yapılan çeviri, eğitim ve seminerlerle sektöre gerekli bilgi transferi sağlandı, bunun sonucunda bazı bankalarımız müşterilerin talep ve takipleri sonucunda gerekli donanıma sahip oldular ve yaklaşık 500 adet işlem gerçekleştirdiler. Sonuçta, BPO çağdaş bir ödeme yöntemidir, BPO sayesinde tacirlerimiz Mal Mukabilinin kolaylık ve basitliğine Akreditifin banka güvencesi ile sahip olması mümkün olurken diğer taraftan fiziki belgelerle uğraşmak zorunda kalmayacak, böylece zaman ve maliyetten tasarruf etmiş olacaklar, modern ve teknoloji destekli bir ödeme yönteminin rahatlığını yaşayacaklardır.
Abdurrahman Özalp
ICC Türkiye Bankacılık Komisyon Başkanı”
DIŞ TİCARETTE BİLEN GÜÇLÜDÜR
Dış ticaret işleminde satıcının başına gelen olumsuzluğun en büyük nedeni yeterli bilgi ve donanıma sahip olamayışıdır. Diğer nedenler arasında da karşı tarafın niyetinin olumsuzluğu sayılabilir. İhracatçı, dış ticaret işleminde tüm yönlendirici adımların atılması için ithalatçıya farkında olmadan fırsat vermiştir. Dış ticaret işlemlerinde bilginin noksanlığının yanında, karşılıklı olarak niyetlerin de bozuk olması halinde riskler başlamış demektir. İhracatçının en büyük riskinin bilgisizlik olduğunun altını kalın çizgilerle çizmekte yarar vardır.
Gelecek ay vesaik mukabili işlemlere, tarafların davranışlarına, yaşanmış gerçek olaylara, bankaların tutumlarına ve Uluslar arası Ticaret Odaları – ICC International Chamber and Commerce’nin vesaik mukabili işlemler için hazırlamış olduğu URC 522 – Uniform Rules for Documentary Collection 522 Sayılı Broşür hükümleri ne diyor? Bu broşür hükümlerini bankalar ne kadar yerine getirebiliyor? İthalatçı ve ihracatçıların hangisi bu broşüre tam anlamıyla hakimdir? Vesaik mukabili işlemlerde malını veya parasını kaybeden ihracatçıların ortak yönleri sadece bilgisizlik midir?
Bir adım daha ile gidelim; vesaik mukabili işlemlere aracılık eden bankalar nasıl para kaybederler? Şaka gibi görünse de bankaların bilgisizliği hiç de kabul edilebilir bir risk değildir. İşte vesaik mukabili işlemde, kimlerin kuzu, kimlerin tilki veya kurt olduğunu göreceğiz. Tilkinin her aşamada stratejik adım atacağını bankalar dahil olmak üzere tüm taraflar bilmelidir.
Ekibinizin ihtiyacı doğru eğitim teklifini almak için talebinizi egitim@satinalmadergisi.com e-posta adresimize iletebilirsiniz.
Ekibinizin ihtiyacı doğru eğitim teklifini almak için talebinizi egitim@satinalmadergisi.com e-posta adresimize iletebilirsiniz.
Sözleşme Yönetimi ve Sektörel Kontrat İncelemeleri Eğitimi
Sözleşme Yönetimi ve Sektörel Kontrat İncelemeleri başlıklı eğitimin içeriğini incelemek için Eğitim Kataloğunu https://satinalmadergisi.com/egitim.pdf indirebilirsiniz.
Prof. Dr. Murat Erdal ile sektör sohbetlerinde konuğumuz,
Sn. Aylin Satun Olsun
Fark Holding İnsan Kaynakları Direktörü
PWN Istanbul Yönetim Kurulu Başkanı
“İnsan Kaynakları Faaliyetlerimizi ‘Mobilite’ Odağında Şekillendiriyoruz”
Aylin Hanım, Merhaba, Röportajımıza geçmeden önce sizi tanıyabilir miyiz? Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler mezunuyum. Ardından İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde yüksek lisansımı tamamladım. Otomotiv, elektrik ve enerji alanında, ağırlıklı yabancı şirketlerde, yaklaşık 20 yıldır İnsan Kaynakları alanında yöneticilik yapmaktayım. Kariyerimde ağırlıklı olarak değişim yönetimi üzerine çalıştım. Evliyim ve 14 yaşında bir oğlum var. Global bir network olan, PWN Istanbul (Profesyonel İş Kadınları Derneği) Yönetim Kurulu Başkanı’yım.
Fark Holding şirketler grubu ve faaliyet alanı hakkında biraz bilgi alabilir miyiz?
Fark Holding’in 50 yıl önce, otomotiv yan sanayiinde başlayan yatırımları; beyaz eşya, turizm, sanat, girişim sermayesi ortaklığı alanlarında devam etmekte. Grubun bünyesinde Farplas, Farform, Faraero, Farel, Otomarka, F+ Ventures, Fark Labs, Farkültür, Casa dell’Arte şirket ve markalarının yanı sıra, Arya Kadın Yatırım Platformu ve yurtdışı işbirlikleri de devam etmektedir. Grubun bünyesinde 2.000 kişi çalışmakta ve insan kaynağımız hızla büyümektedir.
Otomotiv sektöründe olmak işletmeleri daha rekabetçi ve çevik yapıyor sanırım. Farplas insan kaynakları yöneticisi olarak sektör dinamiklerinizi ve insan kaynaklarına yansımalarını nasıl yorumlarsınız?
Otomotiv sektörü, hızlı bir dönüşüm geçiriyor. Global ölçekte, dijitalleşme, yeni neslin ulaşım tercihlerinin değişmesi, endüstrinin hızla yeni değişikliklere uyum sağlamasını gerektiriyor. Biz artık faaliyet alanımızı “mobilite “odağında şekillendiriyoruz. Elektrikli, bağlantılı, paylaşılan ve otonom araçları kapsayan sayısız teknoloji ve çözümü odağımıza alarak ürün ve hizmetlerimizi geliştirmeye çalışıyoruz. Bu bağlamda bizim için inovasyon ve ARGE, önemli bir stratejik öncelik. Otomotiv sanayiindeki değişikliklere hızla adapte olacak yenilikleri hayata geçirecek, çok yönlü düşünme ve yaratıcılığa sahip insan kaynağını çekmek ve geliştirmek, en önemli önceliğimiz.
İnsan Kaynakları alanında son dönemde birçok değişim gözlemliyoruz.
İK iş çevresinde temel trendler nelerdir? Yeni alanlar açılıyor, içerik ve ifadeler farklılaşıyor. Örneğin aklıma ilk gelen geçmişte “yetenek alımı ve yönetimi” pek bilinmezdi.
İnsan kaynaklarının en önemli önceliğinin, değişim yönetimi olduğunu düşünüyorum.
Endüstri ve çalışma yaşamının dinamikleri, çok hızla değişiyor. Kurumları bu değişimin hızına ayak uydurtmak, başlı başına bir öncelik olması gerekiyor. Mevcut insan kaynağının değişime uyum sağlamasını, yeni beceri ve bilgiye sahip olmasını sağlamak için çabalarken, bir yandan da yeni neslin ihtiyaç ve beklentilerine uygun kurumsal yapıda değişimi sağlamak, odaklı bir yaklaşım gerektiriyor. Tabii ki teknoloji, dijitalleşme önemli trendler diyeceğim ama, öne çıkan yine liderlik kültürü oluyor.
İşe alım süreçlerinde de belirgin farklılaşmalar var. Bilgisayar desteği iyiden iyiye arttı. E-İk süreçlerinin ülkemizde geldiği nokta nedir? E-mülakatlar, arama, seçme yerleştirme süreçlerinde teknoloji kullanımını değerlendirebilir miyiz?
Biz artık kendi faaliyet alanımızı, sadece otomotiv olarak tanımlamıyoruz. Belirttiğim gibi, akıllı ulaşım sistemlerindeki ürün ve hizmet çeşitliliğinde global bir oyuncu olma vizyonu ile hareket ediyoruz. Çok farklı beceri ve yetkinliğe, global bakış açısına sahip yeteneklere ulaşmaya çalışıyoruz. Ekibin etkinliği için IK süreçlerinde dijitalleşme, kritik önem taşıyor. Tabii ki e-mülakat, dijital entegrasyon, IK analitikleri de üzerinde sürekli çalıştığımız, olmazsa olmaz konular. Online mülakatlar, video değerlendirmeleri, online değerlendirme araçları, işe alım süreçlerimizde aktif olarak kullanılıyor.
Aylin Hanım, Benjamin Button Kadınları üyesi olduğunuzu biliyoruz. Faaliyetleriniz ve yeni dönem ajandanızdan bahsedebilir miyiz?
Bu grup, her sektörden, her yaş grubundan kadını bir araya getiren; gönüllü bir ağ. Pek çok farklı sivil toplum kuruluşu ile iş birliği var. Sıfır atık çevre girişimi, işitme engelli çocukların eğitimine destek, ortak networking aktiviteleri, yapılan çalışmalardan bazıları. Grup üyelerinden herhangi birinin bireysel girişimi, birden ortak bir proje haline gelebiliyor. Kadınların birlikte iyi hissetmesini ve ortak bir paydada buluşmasını hedefliyor. Kamudan da özel sektörden de emekli ya da öğrencinin bir araya geldiği bir sosyal diyalog ve öğrenme ağı Benjamin Button kadınları.
İş hayatında yer alan profesyonel kadın yöneticilerin bir arada olduğu bir ağın, PWN yöneticiliğini yapıyorsunuz. PWN ve çalışmaları hakkında bilgi alabilir miyiz?
PWN İstanbul global bir network. Ağırlıklı Avrupa’da olmak üzere, Amerika ve Ortadoğu’da 31 şehir ağında faaliyet gösteriyor. İş yaşamındaki kadınlar arasındaki ağı genişletmeyi ve profesyonel gelişimini hedefliyor. Kurumsal ve bireysel üyelerimizin gönüllü çalışmaları ile tüm faaliyetlerimizi gerçekleştiriyoruz. 5 senedir düzenli olarak farklı sektörlerden kadın profesyoneller için mentoring desteğimiz hem yerel hem de global alanda devam ediyor. Kurumları toplumsal cinsiyet eşitliği ve özellikle fırsat eşitliği konusunda bilinçlendirmek ve destek olmak için gönüllülerimizle atölyeler yapıyoruz. PWN Akademi’de, liderlik üzerine gelişim programlarımızla üyelerimizi destekliyoruz. Bu sene kurumlarda fırsat eşitliği konusunda hız kazanmak için başladığımız “Eşitlik Elçisi CEO’lar” projesi ile yerli ve yabancı 100 CEO’ya ulaştık. Amacımız onların desteği ile kurumlarda farkındalığı artırarak, değişim konusunda hız alıcı projelere imza atmak.
İş hayatında kadın sayısının ve daha da önemlisi üst kademelerde daha fazla kadın yöneticileri görmek istiyoruz. Sizin gibi başarılı rol modellere ihtiyacımız var. Ülkemizde mevcut durumu paylaşır mısınız?
Ülkemizde kadınların işgücüne katılım oranı, Avrupa’ya göre çok düşük, %33’ler civarında seyrediyor. Diğer yandan iş hayatında yönetici seviyesinde kadın oranına baktığımızda, %18 ile Avrupa ile benzer bir oran var. Tabii ki kurumlarda ne kadar kadın lideri olursa, genç nesil o kadar ilham alıp, cesaret kazanıyor ve kendini yönetim pozisyonlarında aday olarak görüyor. Diğer yandan önemli bir engelimiz, kadınların en verimli çalışma yaş dönemleri olan 35-40 yaşlarında çocuk ya da ailedeki yaşlı bakımı vb. sebeplerle iş hayatından ayrılması. Kadınların iş yaşamında kariyer sürekliliğini sağlamak için, çocuk ve yaşlı bakımı konusunda devlet ve şirketlerin desteği kritik önem taşıyor.
Belirli departmanlarda daha fazla kadın çalışanı görüyoruz. Diğer departmanlarda bu sayı azalıyor sanki. İK ile cinsiyet arasında yakın ilişki var mı? Yoksa bu yanlış bir yargı mı? Sektör tecrübenize ve gözlemlerinize dayanarak personel alımlarında cinsiyetin rolü ve kurum alışkanlıkları açısından bir değerlendirme yapar mısınız?
Maalesef önyargılar halen işe alımda fırsat eşitliğinin önünde en büyük engel. Kültürel kabul edişler, sırf bu yerleşik önyargılar sebebi ile kadınları bazı işlerde yeterince görmememize sebep oluyor. Kurumun fırsat eşitliğini bir öncelik olarak belirlemesi, tüm IK süreçlerinde eşitlikçi bir yaklaşım belirlemesi önyargıları aşmak açısından önemli oluyor.
İnsan Kaynakları yöneticilerini bugün ve gelecekte en çok zorlandıkları alanlar nelerdir?
Teknoloji, yaşamımızı baş döndürücü bir hızla değiştiriyor. Kurumlar ise bu değişime aynı hızla karşılık veremiyor. İnsan laynaklarının en temel mücadelesi; bence kurumları daha çevik, insan odaklı bir yapıya dönüştürmek için kültürel değişimi yönetmek…
Kuşakların değişiyor. X, Y ve Z kuşakları işletmeler içerisinde bir arada yer alıyor. Farklı yönetici kimlikleri ve değişen yönetim stilleri üzerinde konuşalım mı? Genç yöneticilerinizin ağırlığı nedir?
Büyüyen bir grubuz. Bu sebeple şirketlerimizde X, Y ve Z üç kuşak, bir arada çalışıyoruz. Yetiştiğimiz dönemin sosyal ve kültürel değerleri, tabii ki iş yaşamımızda, yönetici ekibin tercihlerini etkiliyor. Kurumların ise rotası gelecek. Yeni neslin beklenti ve ihtiyaçlarını dikkate almak zorundayız. Genç kuşağın dinamizmi, yaratıcılığı; bize rekabet avantajı sağlıyor. Kurumumuzun çalışanlarının %60’ından fazlasını Y kuşağı oluşturuyor. Yönetici ekibimizde de çeşitliliğe önem veriyoruz. Büyüyen bir organizasyonumuz olduğu için genç yöneticilerin ağırlıkta olduğunu söyleyebilirim.
Dergi okuyucularımızın önemli bir bölümü satın alma, lojistik ve tedarik zinciri alanında çalışıyor. Bu mesleklerin gelişimini nasıl takip ediyorsunuz?
Tedarik zinciri şirketlerin sürekliliği için kritik bir fonksiyon haline geldi. Esneklik, otomasyon, dijital takip sistemleri, global ölçekli satın alma sistemleri her aşamada stratejik bir bakış açısını gerektiriyor.
İnsan kaynakları bölümünde kariyer düşünen gençlere tavsiyeleriniz nedir?
Öncelikle kendini tanımak, kişisel farkındalık çok önemli. Hangi alanda kariyer yaparlarsa yapsınlar, öncelikle kendi temel değerleri ve hayatlarının amacını ve yapmak istedikleri işle bağlantısını kurmaları gerekiyor. Ardından ise merak, tutku ve öğrenme isteği; bence tüm iş alanları için başarı ve iş tatmininin kritik ipuçları.
Buyer Network Öğrenme Merkezi, şirketlerin eğitim gereksinimleri doğrultusunda hizmet vermektedir. Platform içerisinde çalışanların eğitimi ve mesleki gelişimleri için uzaktan öğrenme imkanı sunulmaktadır.