ENTERTECH İstanbul Teknokent Yılın En Başarılı Girişimcilerini Ödüllendirdi
Türkiye’nin en başarılı teknokentlerinden Entertech İstanbul Teknokent, “Yılın Enleri Ödül Töreni”ni düzenledi. Törende, 18 farklı kategoride cesaretiyle fark yaratan, dönüşüm gücünü benimseyen ve tüm zorluklara rağmen büyümeye devam eden 24 girişimci ödül almaya hak kazandı.
Entertech İstanbul Üniversitesi Akademik Girişimcilik Ödülleri
Türkiye’de iki Ar-Ge üniversitesinin paydaş olduğu tek Teknokent olma özelliği taşıyan Entertech İstanbul Teknokent, cesaretiyle fark yaratan, dönüşüm gücünü benimseyen ve tüm zorluklara rağmen büyümeye devam eden girişimcilerini onurlandırmak için Dönüşümün Anahtarını Taşıyanlar konseptiyle “Yılın Enleri Ödül Töreni”ni düzenledi. Törende 18 farklı kategoride 24 girişimci ödüllendirilirken, İstanbul Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa’dan akademik girişimciler de başarılarıyla onurlandırıldı.
Dr. Kasapoğlu: “Yerli ve milli projelerin geliştirildiği bir Ar-Ge üssüyüz”
Entertech İstanbul Teknokent Genel Müdürü Dr. Muhammed Kasapoğlu
İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Rektörü Prof. Dr. Nuri Aydın’ın da katıldığı törenin açılış konuşmasını yapan Entertech İstanbul Teknokent Genel Müdürü Dr. Muhammed Kasapoğlu, teknokentlerin bilimin, teknolojinin ve girişimciliğin harmanlandığı yerler olduğunu söyledi. Teknokentlerin oluşturdukları ekosistem kadar güçlü olduğunu vurgulayan Kasapoğlu, Entertech İstanbul Teknokent olarak iki güçlü araştırma üniversitesinin ortak olduğu bir kurum olduklarını ve İstanbul Üniversitesi ile İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa çatısı altında yer almanın kendilerine pek çok avantaj kazandırdığını belirtti.
Bu avantajların başında üniversitelerindeki akademik ve bilimsel bilgiye, beşeri sermayeye ve araştırma alt yapılarına erişimin olduğunu kaydeden Kasapoğlu sözlerine şöyle devam etti: “Bununla beraber en büyük avantajımız üniversitelerimizin marka değerinden faydalanıyor olmamız. Entertech İstanbul Teknokent olarak, 160’ın üzerinde fazla firmaya ve 1700’ü aşkın Ar-Ge personeline ev sahipliği yapıyoruz. Sağlık teknolojilerinden siber güvenliğe, savuna sanayinden finans teknolojilerine kadar 350’den fazla yerli ve milli projenin geliştirildiği bir Ar-Ge üssüyüz. Bugüne kadar toplamda 250’nin üzerinde patentli teknoloji geliştirdik. Bugün 250 milyon dolar ihracatımız, 20 milyar liralık ciromuz var. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın teknokentler üzerine yaptığı değerlendirmeye göre İstanbul’da en başarılı 2’nci, Türkiye genelinde ise en başarılı 4’üncü teknokent durumundayız. Yakında açıklanacak 2023 yılı verilerine göre de ilk üçe girmeyi hedefliyoruz. Bugün sadece bir teknokent değil, aynı zamanda geleceğin teknolojilerini şekillendiren bir merkez konumundayız. Dönüşümün anahtarını taşıyan firmalarımız ile yeniliği sahiplenmeye, teknolojiyi yönlendirmeye ve birlikte büyümeye devam edeceğiz. Bu anlamlı günde, tüm ödül sahiplerini şimdiden tebrik ediyor, başarı hikayelerinin devamını diliyorum.
Akademik Girişimcilik Ödülü
Ödül Töreni kapsamında, Tinova Bilişim Teknolojileri A.Ş. (Satınalma Dergisi) ödüle layık görülmüştür. Bu vesile ile tüm Entertech İstanbul Teknokent yönetici ve çalışanları ile bu ödülü almamızda payı olan siz değerli okularımıza, takipçilerimize ve iş ortaklarımıza teşekkür ederiz.
Avrupa Birliği’ne Üye Ülkelerin Girişimcilerine Sunulan Destekler
Doç. Dr. Duygu HIDIROĞLU
Son dönemde Avrupa Birliği, girişimcilere çeşitli sektörlerde hem finansal hem finansal olmayan birçok destek sunmaktadır. Sunulan desteklerin kapsamı ve AB delegasyonları belirlenirken, Avrupa Birliği’ne bağlı kamu ve özel sektör temsilcilerinden ise güncel görüşler alınmaktadır.
Delegasyonlar, herhangi bir proje ya da destek bitiminde ortaya çıkması hedeflenen faydanın yaygınlaşması ve kalıcı olması belirli uzmanlığa sahip kişiler tarafından yerine getirilmesi gereken faaliyetlerdir. AB delegasyonları teknik altyapının güçlendirilmesi, teknik ve sosyal becerilerin geliştirilmesi, hukuki yapının güçlendirilmesi, karar alma mekanizmalarının iyileştirilmesi ve artım günümüzde en çok sürdürülebilirlik için güncel ihtiyaçlara göre revize edilmektedir.
Sunulacak finansal destekler kapsamında Avrupa Birliği delegasyonları, yatırım projelerinin türüne göre bölgesel dinamikler ve sektörel koşullar göz önüne alınarak şekillendirilmektedir. AB ve destekler kapsamında iş birliği geliştirilen diğer ülkeler arasında sektörel öncelikler belirlendikten sonra bölgelere uygun eylem planları belirlenmekte ve çok yıllık gösterge programları hazırlanmaktadır.
AB koordinatörlüğünde ilgili sektör temsilcileri ve kamu kurumları katkılarıyla güncellenen eylem planları uzun vadelidir ve kısa vadeli çok yıllık gösterge programları ile uzun vadeli stratejiler takip edilmektedir. Örneğin beş yıllık stratejilerin yer aldığı uzun vadeli bir eylem planı kapsamında oluşturulan çok yıllık performans programları uygulamaya konulduktan sonra, programda belirlenen göstergeler aracılığıyla hedeflere ulaşılıp ulaşılmadığı başarı faktörleri üzerinden takip edilir. Başarı göstergeleri belirlenen stratejilerin başarıyla hayata geçirilip geçirilmediği hakkında kişilere bilgiler verir.
Raporlama esnasında objektif planların başarıya ulaşıp ulaşmadığı hakkında objektif yorumlar yapılmasına imkan tanıyan çok yıllık gösterge programları, bir kurumun, bir proje ya da destek programının gelişimi hakkında gerçekçi bilgi edinilmesine olanak tanır. Böylece başarı göstergeleri sayesinde kurumun ya da verilen desteklerin izlenilebilirliği artar, şeffaflık ilkesine ise kolayca riayet edilir.
AB delegasyonları, destek programları ve eylem planlarının şeffaf biçimde takip edilebildiği, açık erişim paylaşımların yapıldığı INTPA ve NEAR adında iki online platform bulunmaktadır. Bu platformlar üzerinden destekler hakkında detaylı ülke verilerine de ulaşılmaktadır.
Avrupa Birliği’ne bağlı Kalkınma Finans Kuruluşları; İhracat Kredi Ajansları ve çeşitli Kalkınma İşbirliği Ajansları ile ortaklık kurarak kendi web siteleri üzerinden sundukları kapsamlı destekler hakkında bilgi paylaşırlar. Avrupa Birliği ile işbirliği geliştiren ülkelerde kendi ülkelerinde olmak kaydıyla aktif ticaret yapan özel sektör girişimcileri, sunulan bu desteklerden ön koşulları sağladıkları takdirde kolayca faydalanabilirler
Öte yandan birçok finansal hizmet ve desteğin sağlandığı bu açık çağrılar kimi zaman sadece AB ile işbirliği geliştiren ülkelerde yurtiçinde aktif ticaret yapan özel sektör girişimcilere yönelik açılmaz. Bazı destekler Avrupa Birliği’ne üye devletlere bağlı yurtdışında faaliyet gösteren şirketlere yönelik de açılır ve bu açılan çağrılar kapsamında yurt dışında yaşayan pek çok girişimciye de çeşitli fırsatlar sunulur.
Gerek ülke içinde gerekse yurtdışında, Avrupa Birliği’ne üye ülkelere bağlı şirketlere yönelik açılan çağrılar kapsamında sunulan destekler şöyledir:
Avrupa Sürdürülebilir Kalkınma Fonu Plus (EFSD+)
Bu fon özel ve kamu yatırımcılarını destekleyen bir Avrupa Birliği finansman aracıdır. Afrika, Latin Amerika, Asya başta olmak üzere çeşitli kıtalarda sektörel yatırımları (kredi, sermaye vb. kapsamda) destekler.
Get Invest
Gelişmekte olan ülkelerde özellikle sürdürülebilirlik kapsamında verilen desteklerin başında gelir. Temiz enerji ve yenilenebilir enerji yatırımlarına yönelik destekleri kapsayan Get Invest, proje ekiplerinin yatırıma hazırlık sürecinden itibaren onlara yardımcı olur. İş fikri aşamasından itibaren mentorluk desteği sağlar ve girişimcileri melek yatırımcılar, sermayedarlar ve finansörlerle buluşturur. Ayrıca Afrika’daki tüm temiz ve yenilenebilir enerji yatırımları için gerekli teknik altyapıyı sağlar. Avrupa’nın teknik desteğine ve finansal sistemlerine erişimi kolaylaştırır.
Elektrifikasyon Finansman Girişimi (ElectriFI)
Gelişmekte olan ülkelerde yenilenebilir ve temiz enerjiye erişimi sağlayan, 275 Milyon Euro değerinde bir sosyal etki yatırım tesisidir. ElectriFI kapsamında yenilenebilir ve sürdürülebilir temiz enerjiye erişimin arttırılması amaçlamaktadır.
EDFI AgriFI,
Mikro ölçekte tarım ve ziraatla uğraşan çiftçilere yönelik tasarlanan bir destektir. AgriFI, tarımsal gıda işleme tesisleri de dahil olmak üzere tarım ürünlerinde değer zincirinde yer alan küçük ölçekli özel sektör temsilcileri için orta ila uzun vadeli finansmana erişim imkanı sağlar. Yatırım tutarı yaklaşık 120 Milyon Euro’dur. EDFI AgriFI çiftçiye finansal yatırım desteği yanı sıra ve teknik destek de sunar.
Dijital Kalkınma İçin (D4D) Hub
Avrupa Birliği ve Üye Devletleri (Takım Avrupa) ile Afrika, Asya-Pasifik, Latin Amerika ve Karayipler ve AB komşu ülkelerindeki ortaklar arasındaki dijital iş birliğini güçlendirmeyi amaçlar. Bu online platform ile güçlendirilen çok paydaşlı stratejik işbirlikleri yatırımları artırırken ülkeler arası koordinasyonun da artmasına imkan tanır.
Switch Asia
Asya, Orta Doğu ve Pasifik ülkelerinde düşük karbonlu kaynak kullanımını destekler. Dairesel bir ekonomiye geçişi destekler ve söz konusu bu bölgelerin Avrupa ile arasında yeşil tedarik zinciri uygulamalarını yaygınlaştırır. Tarımsal üretimde, gıda, balıkçılık, tekstil, deri, turizm, lojistik ve yük taşımacılığı gibi çeşitli sektörlerde enerji verimliliği ile ilgili hibeler verir.
Satın Alma Süreçlerinde AI ve İnsan Uzmanlığı: Mükemmel Denge Yakalanır mı?
Olgar ATASEVEN
Gün geçmiyor ki bir ükeden yapay zeka ile ilgili bir haber duymayalım. Hayatımıza Yapay Zeka’nın (Artificial Intelligence – AI) girmesi ile herkesin kafasında farklı sorular var. Bazılarımız bu gelişimlere gayet distopik bir bakış açısı ile bakarken, bazılarımız daha rahat bir bakış açısı ile AI’yı nasıl hayatımıza katacağımıza ve nasıl katma değer sağlayacağımıza odaklanmış durumda. Ben olumlu bakanlardanım. Konuya, şirketlerin AI’ı nasıl kullanacağı gibi dipsiz bir kuyudan bakmaktansa çerçevemizi kısıtlayarak, satın almada tutacağız. AI’nın satın alma kanadında da rolü gittikçe artıyor. PWC’nin raporuna göre, ABD’deki şirketlerin %73’ü yapay zekayı iş süreçlerinin en az bir alanında kullanmaya başladı bile. Ancak, AI’ın sunduğu bu yenilikçi imkanlar, bir soruyu da beraberinde getiriyor: “AI, satın alma uzmanlarının yerini alacak mı?”
Cevap, hem evet hem hayır. AI, kesinlikle işlerimizi kolaylaştırıyor ve süreçleri hızlandırıyor. Ancak, insan yaratıcılığı, stratejik düşünme ve ilişki yönetimi gibi alanlarda hala rakipsiz. AI ve insan uzmanlığı arasında nasıl bir denge kurulabilir? Şimdi gelin AI’ın avantajlarını ve sınırlarını ve satın alma uzmanlarının bu süreçte nasıl öne çıkabileceğine gelin bakalım.
AI’ın Satın Alma Süreçlerindeki Rolü
Satın alma departmanları sanıldığı gibi sadece satın alma yapıp işi bitirmiyor. Arka planda yürümesi gereken belirli işlerin, analizlerin de yükü süreç olarak bu departmanların üzerinde. Bu anlamda AI, satın alma dünyası için bir önemli bir katma değer sağlayabilecek gibi duruyor. Peki, tam olarak nasıl?
Rutin İşlerin Otomasyonu AI, fatura işleme, veri girişi ve sözleşme yönetimi gibi tekrarlayan görevleri otomatikleştirerek, değerli bir zamanı kazandırabiliyor. Artık bu işler için saatler harcamak yerine, daha stratejik konulara odaklanabilme şansı artıyor.
Veri Analizi ve Tahmin Yetenekleri AI, büyük veri kümelerini analiz ederek piyasa eğilimlerini, tedarikçi performansını ve riskleri değerlendirmede departmanın önemli bir asistanı olabilir. Bu departman yöneticileri, daha bilinçli kararlar alabilir ve riskleri önceden görebilir.
İletişim ve Belge Yönetimi Yapay zeka tabanlı bir dil modeli araçları, rapor hazırlama, e-posta yazma ve hatta tedarikçilerle iletişim kurma gibi süreçlerde doğru kullanıldığında hatta kendi şirketinize göre eğitildiğinde ciddi bir destek unsuru olabilir. Kritik konu işletmenin kendi dil modelini eğitmesidir. Departmanlar hem zaman kazanır hem de hata oranları azalır.
AI’ın Sınırları: Neleri Yapamaz?
Hepinizin olmasa bile bazılarınızın aklından “insanın yaptıklarını yapamaz” diye geçirdiğini en azından bunu temenni ettiğini düşünüyorum. AI, kesinlikle güçlü bir araç, gittikçe güçleniyor ancak şimdilik her şeyi yapamaz diyerek sizleri rahatlatayım. İşte satın alma açısından AI’ın satın alma süreçlerindeki beş temel sınır ve size bazı ipuçları:
Bağlamsal Yorum Eksikliği AI, insanlar gibi karmaşık durumları ve kültürel farklılıkları anlamakta zorlanır. Örneğin, bir tedarikçiyle yapılan görüşmedeki ince detayları veya piyasadaki ani değişiklikleri tam olarak kavrayamayabilir. İpucu: AI’a net talimatlar verin ve süreç boyunca bağlam sağlayın. Bu, AI’ın daha doğru sonuçlar üretmesine yardımcı olacaktır.
Geçmiş Verilere Bağımlılık AI, gerçek zamanlı verilere erişemez ve genellikle geçmiş verilere dayanır. Ancak, piyasa koşulları hızla değişebilir ve bu da AI’ın tahminlerini güncel olmayan bilgilere dayandırmasına neden olabilir. İpucu: AI’ın sunduğu analizleri, güncel piyasa araştırmalarıyla destekleyin.
Etik ve Önyargı Sorunları AI, geçmiş verilerdeki önyargıları tekrarlayabilir. Bu, tedarikçi seçiminde veya müzakerelerde adaletsiz sonuçlara yol açabilir. İpucu: AI sistemlerini düzenli olarak denetleyin ve çeşitli perspektifler ekleyerek önyargıları en aza indirin.
Tedarikçi İlişkilerini Anlama Eksikliği AI, duygusal zeka ve empatiden yoksundur. Tedarikçilerle kurulan güven ilişkileri, insanların özverisi ve anlayışıyla gelişir. AI, bu ilişkileri yönetmekte yetersiz kalabilir. İpucu: AI’ı tedarikçi ilişkilerinizi desteklemek için kullanın, ancak ilişki yönetimini tamamen AI’a bırakmayın.
Yasal Uyumluluk Zorlukları Yasal düzenlemeler karmaşık ve sürekli değişen bir alandır. AI, bu düzenlemeleri insanlar kadar derinlemesine anlayamaz ve yanlış yönlendirmelere neden olabilir. İpucu: Yasal uyumluluk süreçlerinde mutlaka insan denetimini sağlayın.
Başında da söylediğim gibi işletmenize ait bir öğrenim süreci, datalar ve dokümanlarla desteklendiğinde daha rahat ve daha az riskli bir süreç işleyecektir. Peki madalyonun diğer yüzünde durum ne?
İnsan Yaratıcılığının Satın Almadaki Yeri
AI’ın sunduğu teknolojik imkanlar ne kadar korkutucu ya da büyüleyici olursa olsun, satın alma süreçlerinde insan yaratıcılığı ve duygusal zekasının yerini hiçbir makine şimdilik dolduramıyor. Çünkü satın alma, yalnızca veri analizi ve süreç optimizasyonundan ibaret değil; aynı zamanda ilişki yönetimi, stratejik düşünme ve yenilikçi çözümler gerektiren bir sanat. İnsanlar, karmaşık durumlarda esneklik gösterebilir, yaratıcı fikirler üretebilir ve tedarikçilerle kurulan güven ilişkilerini derinleştirebilir. İşte bu nedenle, AI’ın sunduğu teknolojik avantajları insan becerileriyle birleştirdiğimizde, satın alma süreçleri gerçek anlamda dönüşür.
Duygusal Zeka Müzakerelerde karşı tarafın ihtiyaçlarını anlamak, farklı iletişim tarzlarına uyum sağlamak ve ilişkileri güçlendirmek, insanların en büyük avantajıdır.
Stratejik Düşünme AI verileri analiz edebilir, ancak büyük resmi görmek ve uzun vadeli stratejiler geliştirmek insanların işidir.
Yaratıcı Problem Çözme AI, mevcut verilere dayalı çözümler sunar. Ancak, insanlar sınırları zorlayarak yenilikçi fikirler üretebilir.
AI ve İnsan Uzmanlığını Nasıl Dengeleriz?
AI ve insan uzmanlığını bir araya getirilerek, satın alma süreçlerinde hem verimlilik artırabilir hem de yaratıcılık ön plana çıkarabilir. Ancak bu dengeyi kurmak, yalnızca teknolojiyi kullanmakla değil, aynı zamanda insan yeteneklerini doğru şekilde konumlandırmakla mümkün. AI, rutin işleri otomatikleştirerek zaman kazandırırken, insan unsuru stratejik kararlar alabilir, tedarikçi ilişkilerini güçlendirebilir ve yenilikçi çözümler üretebilir. Peki, bu sinerjiyi nasıl sağlayacağız? Kısa notlarla işte birkaç öneri:
AI’ı Destekleyici Bir Araç Olarak Görün AI’ı, insan yeteneklerini tamamlayan bir araç olarak kullanın. Örneğin, AI veri analizi yaparken, siz stratejik kararlar alın.
Ekip Eğitimine Yatırım Yapın Satın alma ekiplerinizi AI araçlarını etkili kullanmaları için eğitin. Özellikle, AI’a net talimatlar verme (prompt mühendisliği) konusunda becerilerini geliştirin.
Etik ve Adil AI Kullanımını Benimseyin AI sistemlerini düzenli olarak denetleyin ve önyargıları en aza indirmek için çeşitli veri kümeleri kullanın.
İş Birlikçi Süreçler Tasarlayın AI’ın rutin işleri yapmasına izin verirken, insanların yaratıcılık ve ilişki yönetimi gibi alanlara odaklanmasını sağlayın.
AI, satın alma süreçlerinde inanılmaz bir potansiyele sahip. Ancak, insan yaratıcılığı, stratejik düşünme ve duygusal zeka olmadan, bu potansiyel tam anlamıyla gerçekleşemez. AI’ı bir rakip olarak değil, bir müttefik olarak görerek, satın alma süreçlerinizi daha verimli ve etkili hale getirebilirsiniz. Unutmayın, AI sizin yerinizi alamaz; ancak sizi daha iyi bir satın alma uzmanı yapabilir.
Tekstil Dünyasını Buluşturan 21. Uluslararası İstanbul İplik Fuarı Kapılarını Açtı
Tekstil sektörünün merakla beklediği 21. Uluslararası İstanbul İplik Fuarı, 26 Şubat’ta Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi’nde kapılarını açtı. Her yıl kendi rekorunu kıran fuar, bu yıl da sektörün önde gelen firmalarını ve profesyonellerini bir araya getiriyor.
Tekstil sektörünün en önemli buluşmalarından biri olan Uluslararası İstanbul İplik Fuarı, 21. kez kapılarını dünyaya açtı. İplik sektöründeki son yeniliklerin ve trendlerin sergilendiği fuar, bu yıl da büyük bir ilgiyle başladı.
Azerbaycan, Çin, Mısır, Almanya, Hindistan, Özbekistan, Fransa, İtalya, Malezya, İngiltere gibi ülkelerden 500’ün üzerinde firmanın katılımıyla başlayan fuara, 100’ün üzerinde ülkeden 20.000’e yakın ziyaretçi bekleniyor. Almanya, Fransa, Fas, İspanya, İsviçre, İtalya, Lübnan, Mısır, Polonya, Portekiz, Romanya, İran, Rusya, Bulgaristan, Gürcistan, Ukrayna, Tunus, Cezayir gibi ülkelerden gelen ziyaretçiler, fuara yoğun ilgi gösteriyor.
‘‘Dünyanın En Büyük ve Tek İplik Fuarı Açılıyor”
Tüyap Fuarlar Yapım A.Ş. Genel Müdürü İlhan Ersözlü, fuarın açılış konuşmasında, “İplik sektörüne yönelik tüm ürünlerin sergilendiği bu fuar, dünyanın tek ve en büyük iplik fuarı olma özelliğini taşıyor. Fuar kapsamında misafirlerimizi katılımcılarımızla buluşturarak sektörün üretimine, ihracatına, iç ve dış ticaretine önemli katkılar sağlamayı hedefleyeceğiz.” dedi.
“Sektörün Üretimine ve İhracatına Katkı Sağlayacağız”
Uşak Valisi Naci Aktaş ise, “Yurt içi ve yurt dışından yoğun katılımın olduğu bu fuar, ülke ekonomisine katkı sağlayarak sektörün üretimini, ihracatını ve ticaretini güçlendirecek.” ifadelerini kullandı.
Fırat Neziroğlu ile “Dokumayı Okumayı Öğreniyoruz”
Fuar ikinci gününde, dünyaca ünlü dokuma sanatçısı Fırat Neziroğlu’nun “Dokumayı Okumayı Öğreniyoruz!” atölyesine ev sahipliği yapacak. Neziroğlu, geleneksel dokuma tekniklerine getirdiği çağdaş yorumu ve sürdürülebilirlik temalı anlatımıyla sektör profesyonellerine ilham verecek.
“Dokusunda Sanat Var” sergisi
Güneydoğu Anadolu İhracatçıları Birliği (GAİB) tarafından düzenlenen Doku Kumaş Tasarım Yarışması’nın özgün tasarımları da fuarda sergileniyor. Dereceye giren tasarımcıların kumaşları fuar boyunca, “Dokusunda Sanat Var” sergi alanında ziyaretçilerin beğenisine sunuluyor.
“Tepme Keçe ve Tahta Kalıp Baskı ” Workshop
İstanbul Aydın Üniversitesi Moda Tasarım Bölümü’nün hazırladığı Tepme Keçe ve Tahta Kalıp Baskı workshoplarıyla fuar ziyaretçilerini farklı bir deneyim bekliyor. Fuarın ilk günü ve son günü yapılacak olan bu workshoplara katılan ziyaretçiler, geleneksel el sanatlarını deneyimleme fırsatı bulacak ve kendi tasarımlarını oluşturabilecekler.
Sektörün Geleceğine Yön Veren Trendler
Pamuk, polyester, viskon, yün ve elastan gibi farklı iplik türlerindeki yenilikçi çözümlerin sergilendiği fuar, iş birliği fırsatları sunmanın yanı sıra, sürdürülebilirlik odaklı teknolojileri de gözler önüne seriyor. Ziyaretçiler, tekstil sektörünün en önemli ham maddesi olan iplikleri yakından inceleme fırsatı buluyor.
Avrasya’nın Moda Merkezi İstanbul’da Büyük Buluşma
Avrupa, Asya ve Balkanlar’dan gelen geniş profesyonel ziyaretçi kitlesiyle Uluslararası İstanbul İplik Fuarı, 2025 yılında da sektörün en büyük buluşma noktası olma iddiasını sürdürüyor. Fuar, tekstil sektörünün kalbinin İstanbul’da atmasını sağlıyor.
– – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –
Yöneticiler için ileri seviye Kurumsal Satış Eğitimi
ERP Sistemlerinde Proje Yönetim Süreçlerinin Optimize Edilmesi
Anıl YILMAZ
Giriş
Kurumsal Kaynak Planlama (ERP) sistemleri, işletmelerin finans, üretim, tedarik zinciri, insan kaynakları ve müşteri ilişkileri gibi temel iş süreçlerini entegre bir şekilde yönetmelerine olanak tanır. Ancak ERP sistemleri yalnızca operasyonel süreçleri değil, aynı zamanda proje bazlı çalışmaların etkin yönetimini de desteklemektedir. Proje yönetimi, özellikle büyük ölçekli organizasyonlarda ve üretim sektöründe kritik bir rol oynar. ERP sistemleri, proje yönetim süreçlerini optimize ederek zaman, maliyet ve kaynak yönetimini daha etkin hale getirir.
Bu makalede, ERP sistemleri ile proje yönetim süreçlerinin nasıl optimize edilebileceği, sağlanan avantajlar, karşılaşılan zorlukları değerlendireceğiz.
ERP Sistemlerinde Proje Yönetimi
Proje yönetimi, belirli hedeflere ulaşmak için planlama, organizasyon, yürütme ve kontrol süreçlerini kapsayan disiplinler arası bir yaklaşımdır. Geleneksel yöntemlerde proje yönetimi, manuel takip ve bağımsız yazılımlar aracılığıyla yürütülürken, ERP sistemleri ile entegre edilen proje yönetimi modülleri sürecin daha sistematik ve verimli hale gelmesini sağlar.
ERP tabanlı proje yönetimi, özellikle aşağıdaki unsurları optimize etmek için kullanılır:
Kaynak Yönetimi
ERP sistemleri, proje için gerekli olan insan kaynağı, malzeme ve ekipmanları merkezi bir veri tabanı üzerinden yöneterek gereksiz kaynak israfını önler.
Örneğin, üretim sektöründe belirli bir proje için ham madde tedariki ERP sistemi tarafından otomatik olarak planlanabilir.
Zaman Planlaması ve Çizelgeleme
Proje süreçlerinde belirlenen teslim tarihlerini korumak için ERP sistemleri, otomatik zaman çizelgeleri oluşturur ve proje yöneticilerine anlık güncellemeler sunar.
Bütçe ve Maliyet Kontrolü
ERP sistemleri, bütçelerin belirlenmesi, harcamaların takibi ve maliyet tahminleri gibi finansal süreçleri optimize eder.
Risk Yönetimi
ERP sistemleri, geçmiş verilerden analizler yaparak proje süreçlerindeki olası riskleri önceden tahmin edebilir ve önlem alınmasını sağlayabilir.
ERP sistemleri, proje yönetimini daha etkin hale getirmek için farklı yöntemler ve araçlar sunmaktadır:
Entegre Veri Yönetimi
ERP sistemleri, tüm proje verilerini tek bir merkezi veri tabanında toplar. Bu sayede, departmanlar arası veri tutarsızlıkları önlenir ve proje süreçleri daha şeffaf hale gelir.
Otomatik İş Akışları ve Onay Mekanizmaları
Proje süreçlerinde onay gerektiren aşamalar ERP sistemleri üzerinden otomatikleştirilebilir. Örneğin, bir inşaat firmasının tedarik süreçleri ERP sistemi üzerinden otomatik onay mekanizmasına bağlanarak zaman kaybı önlenebilir.
Gerçek Zamanlı İzleme ve Raporlama
ERP sistemleri, proje süreçlerini anlık olarak izleme ve analiz etme imkânı sunar. Bu sayede, proje yöneticileri süreci daha etkin kontrol edebilir ve gerektiğinde hızlı müdahalelerde bulunabilir.
Tahmine Dayalı Analizler
ERP sistemleri, geçmiş projelerden elde edilen verileri kullanarak makine öğrenme destekli tahmine dayalı analizler yapabilir. Bu, maliyet tahminleri, zaman planlaması ve kaynak kullanımı gibi konularda daha doğru kararlar alınmasını sağlar.
ERP ile Proje Yönetiminde Karşılaşılan Zorluklar
ERP sistemleri proje yönetimi süreçlerini büyük ölçüde iyileştirse de, bazı zorluklar da beraberinde gelmektedir:
Yüksek Uygulama Maliyeti
ERP sistemlerinin kurulumu ve entegrasyonu maliyetli olabilir. Özellikle küçük işletmeler için yatırım geri dönüş süresi uzun olabilir.
İşletmenin ihtiyaçlarının iyi belirlenmesi
Karmaşıklık ve Kullanıcı Adaptasyonu
ERP sistemlerinin sunduğu modüller bazen fazla karmaşık olabilir ve kullanıcıların adaptasyon süreci zaman alabilir.
Özelleştirme Gereksinimi
ERP sistemleri genellikle belirli sektörlere yönelik tasarlandığı için, proje yönetimi süreçlerine tam uyum sağlamayabilir.
ERP Sistemine Geçişteki Dezavantajların Önlenmesi
ERP sistemine geçiş öncesinde, işletmelerin karşılaşacakları sorunlar ve bunların oluşmadan önlenmesi hem çok önemli hem de kolaydır.
Erp Sistemlerinin Maliyetlerinin Yüksek Olmasının Başlıca Sebepleri ve Önlenmesi
İşletme İhtiyaçlarının iyi belirlenememesi: ERP yazılımlarından hangisiyle çalışılacak olursa olsun, önceden işletmenin ihtiyaçlarını çok iyi belirlemek gerekir. Her ERP firması kendi yazılımının işletmedeki ihtiyaçları karşılayacağını söyleyebilir ama uygulama ve uyarlama sürecinde gerçekler duvar gibi ekibin karşısına çıkar ve iş işten geçmiş olur.
Organizasyon Kültürü Oluşturulmadan ERP Alınması: En önemli faktörlerden birisi organizasyon kültürüdür. Bir işletme tüm süreçlerini sistematik olarak işletemiyorsa bunu hiçbir erp yazılımı da yapamaz. Her şeyden önce organizasyon kültürünü, personele aşılamak gerekir. Eğer personelin kayıt tutma, raporlama, geri bildirim verme gibi alışkanları yoksa alınacak program hangisi olursa olsun sonuç hüsran olacaktır.
Sistem Yöneticisi Belirlenmesi ve Gerekli Yetkinin Sağlanması: ERP sisteminin kullanılacağı işletmelerin sistem alınması öncesinde mümkünse ERP sistem kurulumu yapabilecek yetkinlikte bir personel istihdam etmesi önemlidir. Eğer bu mümkün değilse bu süreci profesyonel destek alarak yapması ve bu süreçte yetiştirilebilecek bir personel istihdam edip sürecin sonuna kadar personelin yetkin olması sağlanmalıdır.
Eski Alışkanlıklara Sahip Personel ve Personel Direnci
Alışkanlıkların Anlaşılması ve Direnç: İşletme personelinin daha öncesinde kullandığı yazılıma olan alışkanlığının aşılması da zor süreçlerden biridir. Personel özellikle önemli süreçlerden herhangi birisine etki ediyorsa kaprisi zorlayıcı olabilir. Bu durumlarda süreci en çok rahatlatan durumlarda birisi alınan yazılımın eğer altyapısı modüler olarak dizayn edilmişse personelin eski alışkanlarına uygun bir arayüz ile direnç olabildiğince hafifletilebilir.
Firma İhtiyaçlarına Göre ERP Sitemin Şekillendirilmesi
ERP Sistemlerinde Uyarlama Süreci: İşletmeler ERP sisteminin uyarlama sürecinde, ihtiyaçlarına yönelik özelleştirmeler talep edebilir veya durum bunu elzem hale getirebilir. Bu taleplerin ERP sistem alımı öncesinde yapılan görüşmelerde iyi değerlendirilmesi gerekir. Paket programlarda bu desteğin alınması zordur. Modüler altyapılı sistemler bu durumlarda çok daha esnek olabilir sürecin ilerlemesini kolaylaştırabilir.
Sonuç
ERP sistemleri, proje yönetimi süreçlerini optimize etmek için güçlü araçlar sunmaktadır. Kaynak yönetimi, zaman planlaması, bütçe kontrolü ve risk yönetimi gibi kritik süreçler ERP tabanlı çözümlerle daha etkin hale gelmektedir. Bununla birlikte, yüksek uygulama maliyeti, kullanıcı adaptasyonu ve özelleştirme gereksinimleri gibi zorluklar göz önünde bulundurulmalıdır.
Gelecekte, ERP sistemleri yapay zeka ve büyük veri analitiği ile daha akıllı hale gelerek proje yönetim süreçlerini daha da optimize edecektir. İşletmelerin rekabet avantajı elde edebilmesi için ERP sistemlerini etkin bir şekilde kullanarak proje yönetim süreçlerini iyileştirmeleri büyük önem taşımaktadır.
ERP sistemlerinin alımı ve kurulum süreçlerinde olası dezavantajların belirli ön hazırlıklar ile avantaja dönüştürülmesi mümkündür. ERP sistemine geçmeyi düşünen veya hedefleyen her işletme için uygulanabilir çözümler ve sektör örnekleri olabildiğince fazla iken işletmelerin aynı taşa tekrar tekrar takılmamasını ümit ederek yazımı sonlandırıyorum.
Anıl YILMAZ
Kaynakça:
Akkermans, H., & van Helden, K. (2019). The Impact of ERP on Project Management: A Case Study Approach. International Journal of Project Management, 37(2), 123-136.
Davenport, T. H. (2021). Enterprise Resource Planning and Business Process Optimization. Harvard Business Review, 18(3), 45-60.
Kerzner, H. (2022). Project Management: A Systems Approach to Planning, Scheduling, and Controlling. John Wiley & Sons.
Kumar, K., & Hillegersberg, J. (2020). ERP Systems and Project Management: An Integrated Perspective. Information Systems Journal, 25(4), 367-389.
PMI. (2021). A Guide to the Project Management Body of Knowledge (PMBOK Guide). Project Management Institute.
Kalite: Sadece Bir Standart mı, Yoksa Bir Kültür mü?
“Kalite, bir hedef değil; her gün yaşanması gereken bir kültürdür.” – Doç. Dr. Gözde MERT
Kalite kavramı, günümüzde hemen hemen her sektörde karşımıza çıkan, sıklıkla önemi vurgulanan bir konu. Ancak kaliteyi yalnızca standartlar ve sertifikalar çerçevesinde ele almak, onu tam anlamıyla kavrayamamamıza neden olabilir. Peki, kalite gerçekten sadece belli kurallara ve prosedürlere uymaktan mı ibaret? Yoksa daha derin bir anlamı, bir kurum veya birey için benimsenmesi gereken bir kültür mü ifade ediyor?
Kalite Nedir?
Kalite, genellikle “bir ürün veya hizmetin belirli gereksinimleri karşılama derecesi” olarak tanımlanır. Ancak bu tanım kaliteyi oldukça dar bir çerçevede ele alır. Kalite, aslında bir organizasyonun tüm faaliyetlerine yayılan, yalnızca son ürün veya hizmette değil, iş süreçlerinin tamamında benimsenmesi gereken bir anlayıştır.
Kalitenin evrensel olarak kabul gören tanımlarından biri ISO 9001 standardına dayanır. Ancak kaliteyi sadece bir sertifika veya belirli prosedürlerin uygulanması olarak görmek, uzun vadede şirketlerin ve bireylerin gerçek anlamda fark yaratmalarını engelleyebilir.
Standartlar Yeterli mi?
ISO 9001, EFQM Mükemmellik Modeli ve Altı Sigma (Six Sigma) gibi kalite yönetim sistemleri, organizasyonların belli bir kalite düzeyine ulaşmasını sağlayan çok önemli yapılar sunar. Ancak bu sistemleri sadece yerine getirilmesi gereken birer zorunluluk olarak görmek, kalite anlayışının ruhunu kavramamış olmak anlamına gelir.
Gerçek kalite, yalnızca standartların belirlediği çizgide yürümek değil, sürekli gelişim anlayışıyla her geçen gün daha iyisini yapmaya çalışmaktır. Bir kurum, en iyi kalite sertifikalarına sahip olabilir, ancak çalışanları kalite bilinciyle hareket etmiyorsa, sürekli iyileştirme anlayışı benimsenmiyorsa, bu standartlar gerçekte anlamını yitirir.
Kalite Bir Kültür Olarak Nasıl Benimsenir?
Kalitenin bir kültür olarak benimsenmesi, bir organizasyonun DNA’sına işlenmesiyle mümkün olur. Bu noktada öne çıkan temel unsurlar şunlardır:
Liderliğin Rolü: Kalite kültürünün yerleşmesi için liderlerin bu anlayışı benimsemesi ve örnek olmaları gerekir. Yöneticilerin, yalnızca prosedürleri takip etmekle kalmayıp, kaliteyi bir vizyon olarak görmeleri kritik bir unsurdur.
Sürekli İyileştirme: Kaizen gibi yaklaşımlar, kalitenin bir defaya mahsus değil, sürekli gelişmesi gereken bir olgu olduğunu gösterir. Organizasyonların “bugün dünden daha iyi olmalıyız” anlayışıyla hareket etmesi gerekir.
Çalışan Katılımı: Kalite, yalnızca unvanında “kalite” kelimesi geçen kişilerin sorumluluğunda değildir. Tüm çalışanların kalite anlayışını benimsemesi ve kendi işlerinde en iyisini yapmaya çalışması gerekir.
Müşteri Odaklı Düşünme: Kalite, yalnızca iç süreçleri düzene sokmakla sınırlı değildir. Asıl hedef, müşterilere en iyi deneyimi sunmaktır. Müşteri geri bildirimlerine açık olmak, kaliteyi bir kültür olarak benimsemenin en önemli adımlarından biridir.
Eğitim ve Farkındalık: Kalite kültürü oluşturmak için çalışanlara yönelik sürekli eğitimler verilmesi gerekir. Kalite bilincinin oluşması, eğitimlerle ve tecrübelerle desteklenmelidir.
Kaliteyi bir kültür olarak benimseyen kurumlar, uzun vadede rakiplerinden farklılaşıyor. Apple, Toyota, Amazon gibi dünya devleri, kaliteyi yalnızca bir standart olarak değil, bir vizyon olarak ele aldıkları için öne çıkıyor. Bu anlayışı benimseyen firmalar:
Müşteri sadakati kazanıyor.
Operasyonel verimliliklerini artırıyor.
Marka değerlerini yükseltiyor.
Rekabet avantajı elde ediyor.
Çalışan memnuniyetini artırıyor.
Kalite, sadece standartlara uygunluk değil, bir zihniyet ve yaşam biçimi olarak ele alındığında gerçek anlamda fark yaratır. Sertifikalar, prosedürler ve kurallar elbette önemlidir, ancak kalitenin gerçek ruhu, onu bir kültür olarak benimsemekten geçer. Çünkü kalite, bir iş günü tamamlandığında değil, benimsenen bir anlayış olduğunda gerçek anlamda yaşar.
İşçi ve İşverenin Bildirimsiz Fesih Hakkı Sözleşmeler ile Ortadan Kaldırılabilir mi?
Lütfi İNCİROĞLU
Fesih, iş sözleşmesini derhal ya da belirli bir sürenin geçmesi ile sona erdiren, karşı tarafa yöneltilmesi gerekli tek yanlı irade açıklaması olarak tanımlanmaktadır [1]. Bildirimsiz feshin amacı, iş ilişkisinin objektif iyiniyet kurallarına göre, sürdürülmesinin mümkün olmaması halinde, taraflardan her birine sözleşmeden kurtulma imkanı sağlamaktır. Bildirimsiz feshin gerçekleşebilmesi için taraflardan birinin haklı bir nedene dayanarak karşı tarafa fesih bildiriminde bulunması gerekir. İş sözleşmesini haklı nedenle sona erdirme hakkına sahip olan taraf mutlaka haklı fesih yapmak zorunda değildir. Çünkü haklı nedenle sona erdirip erdirmeme konusunda serbesttir.
Bildirimsiz fesih hem belirli hem de belirsiz süreli iş sözleşmeleri için geçerlidir. Ancak bildirimsiz fesih sürekli iş sözleşmeleri için hüküm ifade eder. Süreksiz iş sözleşmelerinde haklı nedenle fesih 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 435 inci maddesine göre yapılabilir[2].
Fesih bildirimine yetkili olanlar ise, iş sözleşmesinin taraflarıdır. Yani işçi, işveren ve bunların yasal temsilcileridir. Başka bir anlatımla fesih bildiriminin mutlaka taraflarca yapılacağı hususunda bir hüküm bulunmadığından temsil ile ilgili genel hükümler burada da uygulama alanı bulmaktadır [3].
Yargıtay’a göre, fesih bildirimi her zaman açık bir şekilde yapılmayabilir, olayların akışından taraflardan birinin davranışı ile sözleşmeye son verildiği anlaşılabiliyorsa bu davranışın da fesih şeklinde değerlendirilmesi gerekir[4]. İşçinin hakarete uğraması üzerine işyerini terk etmesi de haklı fesih niteliğinde olup işçiye kıdem tazminatı ödenmesi gerekir[5]. Yargıtay’a göre, işçinin açık bir iradesi olmadan uzunca bir süre ücretsiz izne çıkarılması iş sözleşmesinin işveren tarafından feshi anlamına gelir[6]. Ücretsiz izni kabul etmeyen işçinin işyerini terk etmesi ise işçinin sözleşmeyi haklı feshi olarak kabul edilmelidir[7]. Yargıtay bir başka olayda işçiden tehdit ve baskı ile istifa dilekçesi alınmasını değerlendirmiş ve tehdit ve baskı sonucu işçinin elinden istifa dilekçesi alınması halinde sözleşmenin davalı işverence feshedildiğinin kabulü gerektiği sonucuna ulaşmıştır[8].
Fesih bildiriminin karşı tarafa ulaşma anından itibaren hüküm doğurması sonucu olarak, varmış olan bildirimden artık dönülemez. Fakat genel hükümlere göre, bildirim henüz ulaşmadan veya ulaşmakla birlikte karşı taraf öğrenmeden tebliğ eden bir geri alma beyanı ile bildirimden dönülebilir (TBK, m. 10). İş sözleşmesinin bildirimsiz feshini gerektirecek haklı sebepler, 4857 sayılı İş Kanunu’nda işçi ve işverenler bakımından ayrı maddeler halinde sayılmıştır (m.24-m.25). Ancak iş sözleşmesini fesih hakkı veren haklı sebepler İş Kanunu’nda sayılanlarla sınırlı değildir. Örneğin işçinin kanun dışı greve katılması, işveren açısından haklı nedenle bildirimsiz fesih sebebidir. Bununla birlikte, işverenler İş Kanunu’nda sayılan haklı nedenlerde işçi lehine değişiklik yapma hakkına sahiptir. Örneğin, ilk kez haklı feshi gerektiren bir suç işleyen işçinin iş sözleşmesini haklı nedenle feshetme yerine bir disiplin cezası öngörebilir[9].
İşverenin ahlak ve iyiniyet kurallarına uymayan hallere dayanarak yapacağı bildirimsiz fesih halinde, işçinin savunmasını alma zorunluluğu yoktur (İş K. m.19/2). Ayrıca, iş sözleşmesinin işveren tarafından haklı nedenle fesih yetkisi disiplin kuruluna verilebilir. Bu durum işyeri iç yönetmeliği ya da bir disiplin yönetmeliği ile düzenlenebilir. Ancak haklı fesih yetkisi disiplin kuruluna verildiği taktirde kurul kararı olmaksızın fesih gerçekleştirilemez. Aksi halde haksız fesih hükümleri uygulanır[10].
Peki, işçi ve işverenin bildirimsiz fesih hakkı sözleşmeler ile ortadan kaldırılabilir mi? İşverenler, İş Kanunu’nda sayılan haklı nedenlerde işçi lehine değişiklik yapma hakkına sahip olmakla birlikte, tarafların bildirimsiz fesih hakkını sözleşmeler ile tümüyle ortadan kaldırması söz konusu değildir. Sonuç olarak, sözleşmenin tarafları haklı nedenle sözleşmeyi sona erdirip erdirmeme konusunda serbesttir. İşveren, İş Kanunu’nda sayılan haklı nedenlerde işçi lehine değişiklik yapma hakkına sahiptir. Ancak, işçi ve işveren bildirimsiz fesih hakkını sözleşmeler ile ortadan kaldıramazlar.
Lütfi İNCİROĞLU
Kaynakça:
[1] Tanımlar için bkz. TURAN, Kamil, s.125; ARASLAN ERTÜRK, Arzu, İş Sözleşmesinde Şekil, İstanbul 2017. s.269; ÇALIK, Şefik, İş Sözleşmesinin Feshi ve İş Güvencesi, İstanbul 2005, s.69.
[2] SÜMER, Haluk Hadi, İş Hukuku, 26. Baskı, Ankara 2022, s.114 vd.
Türk Müteahhitler, Yurt Dışında 28,6 Milyar Dolarlık Yeni Proje Üstlendi
Türkiye Müteahhitler Birliği (TMB) ev sahipliğinde düzenlenen “Yurt Dışı Müteahhitlik ve Teknik Müşavirlik Hizmetleri Değerlendirme Toplantısı”nda konuşan Ticaret Bakanı Prof. Dr. Ömer Bolat, Türk müteahhitlerin 2024 yılında yurt dışında 28,6 milyar dolarlık yeni proje üstlendiğini açıkladı.
Türkiye Müteahhitler Birliği Başkanı M. Erdal Eren “2024 yılı tüm dünyanın zorluklarla mücadele ettiği bir yıl olarak geride kaldı. Küresel ekonominin toparlanma sancısına savaşların neden olduğu yıkım ve dram eşlik etti. Türk müteahhitleri olarak savaştan değil, barıştan yana bir ulusun temsilcileri olmaktan gurur duyduğumuzu burada bir kez daha belirtmek isterim. Başka ülkelerin yıktığı yakın coğrafyamızdaki ülkeleri yeniden inşa etmek gibi bir görevi sorumluluk olarak kabul ediyoruz” ifadelerini kullandı.
Türkiye’nin en rekabetçi hizmet alanlarından olan yurt dışı müteahhitlik hizmetleri kapsamında Türk müteahhitler, küresel ekonomik ve jeopolitik zorluklara rağmen 2024 yılında 28,6 milyar dolarlık proje üstlendi.
Sektörün 2024 yılı yurt dışı performansı ve 2025 yılı vizyonu ile hedefleri, Türkiye Müteahhitler Birliği’nin (TMB) ev sahipliğinde ve Ticaret Bakanı Prof. Dr. Ömer Bolat’ın katılımıyla, TMB Başkanı M. Erdal Eren ile Türk Müşavir, Mühendisler ve Mimarlar Birliği (TürkMMMB) Başkanı İrfan Aker’in yer aldığı “Yurt Dışı Müteahhitlik ve Teknik Müşavirlik Hizmetleri Değerlendirme Toplantısı”nda ele alındı.
Önemli Pazarlardaki Sorunlara Rağmen Büyük Başarı
Toplantıda konuşan Ticaret Bakanı Prof. Dr. Bolat, Uluslararası müteahhitlik sektörünün, ülkemizin ekonomik gücünü ve uluslararası itibarını pekiştiren temel taşlardan biri olduğunu vurguladı. Türk yurt dışı inşaat sektörünün aynı zamanda ülkemizin temsilinde de kritik bir görevi ifa ettiğini kaydeden Bolat, “Türk inşaat şirketleri, uzun yıllardır yurt dışında gerçekleştirdiği projelerle dünyanın da en prestijli firmaları arasında yer almayı başarmışlardır” dedi.
Yurt dışı müteahhitlik sektörünün 2024 yılını, 28,6 milyar dolar gibi ciddi bir toplam proje değeri büyüklüğü ile kapattığını dile getiren Bakan Bolat, “Ekonomik konjonktür ve Rusya-Ukrayna çatışması gibi en önemli pazarlarımızı doğrudan etkileyen sorunlara rağmen bu proje büyüklüğünün yakalanmasını büyük bir başarı olarak görüyoruz. 2024’teki ilk 10 pazarımıza baktığımızda, Suudi Arabistan’ın birinci sıraya yerleştiğini, uzun yıllardır birinci olan Rusya’nın geriye düştüğünü, Orta Doğu’dan ayrıca Birleşik Arap Emirlikleri, Irak; Afrika’dan Uganda, Gabon ve Cezayir, Avrupa’dan Polonya ve Romanya; Türk Cumhuriyetlerinden ise Kazakistan’ın sıralamada yer aldığını görüyoruz. Bölgesel olarak değerlendirme yaptığımızda, 2024 yılında proje bedelinin %44,7’sini Orta Doğu, %29,8’ini Afrika, %13,2’sini ise BDT bölgesindeki projeler oluşturmaktadır. Peşinden Avrupa, Amerika ve Asya gelmektedir. 2023 yılında ise BDT bölgesi birinci, Avrupa ise ikinci sıradaydı.” dedi.
Toplam Proje Büyüklüğü 534 Milyar Dolara Ulaştı
Bugün itibarıyla, dünyanın 137 ülkesinde 533,8 milyar doların üzerinde 12 bin 461 müteahhitlik projesinde Türk şirketlerinin tercih edildiğini kaydeden Bakan Bolat, “Uzun yıllardır ülkemiz yıllık uluslararası müteahhitlik gelirlerinden en çok pay alan ilk on ülke arasında yer almaktadır. Dünya inşaat sektörünün etkin yayınlarından biri olan ENR (Engineering News-Record) Dergisi’nin 2024 yılındaki listesinde ülkemiz, müteahhitlik şirketi sayısına göre 43 firma ile Çin’den sonra ikinci sırada gelmektedir. Uluslararası gelirlere göre ise 8. sırada bulunmaktadır. Sektörün uluslararası arenada eriştiği seviye bizleri gururlandırıyor.” dedi.
Teknik Müşavirlikte 194,2 Milyon Dolar Yıllık Proje Değerine Erişildi
Bakan Bolat, teknik müşavirlik sektörü ile ilgili de açıklamalarda bulunarak, şunları söyledi: “2024 yıl sonu itibariyle, geçmişten günümüze toplam teknik müşavirlik proje değeri 138 farklı ülkede yaklaşık 3,46 milyar dolara; proje adedi 2.993’e ulaşmıştır. 2024 yılında küresel olumsuzlukların etkisinin sektörün üzerinde hissedildiğini gözlemliyoruz. 2022 ve 2023 yıllarında oldukça iyi bir performansa ulaşmıştık. Ancak, 2024 yılında ise yaklaşık 40 milyon dolarlık bir gerileme ile 194,2 milyon dolar yıllık proje değerine erişildi. Zorlu yıllar için sektör hedefimiz yıllık 200 milyon dolarlık bir proje büyüklüğünü yakalamaktı. Hedefimizden az da olsa aşağı yönlü bir sapma mevcut. 2025 yılında bunu telafi edeceğimize inanıyorum.”
‘Yavaşlatılan projelerde tasfiye hakkı getirilmeli’
Türkiye Müteahhitler Birliği (TMB) Başkanı M. Erdal Eren ise 2024 yılında inşaat sektörü olarak yurt içinde ilgili Bakanlıklar ile birlikte deprem bölgesindeki yaraların sarılması ve bölgenin yeniden imarı için çalıştıklarını ifade etti. ‘‘Kamuda Tasarruf ve Tedbir Paketi” çerçevesinde yurt içinde sınırlandırılan faaliyetlerin yurt dışı müteahhitlik hizmetleri ile telafi ettiklerini dile getiren Başkan Eren, “Ancak yavaşlatılan veya tümden durdurulan kamu projelerinin müteahhitlerine tasfiye hakkı verilmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatmak istiyorum.” diye konuştu.
‘Suriye’de üstümüze düşeni yapmaya hazırız’
2024 yılının tüm dünyanın zorluklarla mücadele ettiği bir yıl olarak geride kaldığını kaydeden Eren, şöyle devam etti: “Küresel ekonominin toparlanma sancısına savaşların neden olduğu yıkım ve dram eşlik etti. Devam eden Rusya-Ukrayna savaşı ile birlikte Gazze’de yaşanan trajedi, sadece ülkeleri değil tüm insanlığı derinden yaraladı. Yılın sonunda komşumuz Suriye’de iç savaşın sona ermesi ve sonrasında yaşananlar hiç şüphesiz bizler için de yeni bir ilgi alanı olmuş durumda. Tüm bu gelişmeleri değerlendirdiğimizde Türk müteahhitleri olarak savaştan değil, barıştan yana bir ulusun temsilcileri olmaktan gurur duyduğumuzu burada bir kez daha belirtmek isterim. Başka ülkelerin yıktığı yakın coğrafyamızdaki ülkeleri yeniden inşa etmek gibi bir görevi sorumluluk olarak kabul ediyoruz. Suriye’de 13 yıldır devam eden ve sadece ülkeyi değil sebep olduğu sonuçlar itibarıyla bölgemizi etkileyen yıkıcı iç savaşın son bulması son derece önemli bir gelişmedir. Şüphesiz, uzun süren savaşın yıktığı Suriye’de, barış ve demokrasinin tesisi ile birlikte hızla yeniden inşa sürecine başlanacaktır. Suriye’nin yeniden imarı ve inşası sürecinde, Devletimizin belirleyeceği yol haritası kapsamında üzerimize düşen görevi yapmaya hazır olduğumuzu belirtmek isterim.”
‘Ukrayna’da savaşa rağmen çalışmalar devam ediyor’
2024 yılı yurt dışı müteahhitlik hizmetleri değerlendirildiğinde ilk ve en önemli maddenin en büyük pazar olan Rusya ile ilgili olacağını anlatan TMB Başkanı Eren, “Sürmekte olan Rusya-Ukrayna savaşı sektörümüzü olumsuz yönde etkilemiş durumda. Bu talihsiz savaşın bir an önce bitmesi ve en büyük pazarımız olan Rusya’da yatırımların önünün açılmasını sabırsızlıkla bekliyoruz. Ukrayna’da da savaşın bitirileceği emarelerini memnuniyetle izliyoruz. Hepinizin bildiği gibi, Ukrayna’da devam eden savaş sürecinde de firmalarımız, tüm risklere rağmen çalışmalarına ara vermeden devam etmiş, bölgenin alt ve üstyapı ihtiyaçlarını karşılamak için özveriyle görevlerini sürdürmüştür. Bu süreçte edindiğimiz tecrübe ve bölgedeki güçlü varlığımızla, Ukrayna’nın yeniden imarı sürecinde de yer almaya hazırız. Bizler, müteahhitler olarak sadece yapıları değil; geleceği de inşa ettiğimizin bilincindeyiz. Üstlenmekten gurur duyduğumuz bu sorumluluk, devletimizin ve takım oyuncularımızın desteği ile sektör olarak ilerlediğimiz yolda bizler için itici bir güce dönüşmektedir. Dolayısıyla attığımız her adım, kazandığımız her başarı hepimizindir.” ifadelerini kullandı.
‘Orta vadede hedef 50 milyar dolar’
Rusya-Ukrayna savaşının neden olduğu kaybı, yeni pazarlara açılarak ve mevcut pazarlardaki faaliyetleri artırarak telafi etmeye çalıştıklarını anlatan Eren, sözlerini şöyle sürdürdü: “2024 yılında, özellikle Körfez ülkeleri ve Irak’a yoğunlaştık. Bu kapsamda, sektörümüz için büyük iş potansiyeli taşıyan Suudi Arabistan’ı hedef pazarlarımızdan biri olarak belirledik. Önümüzdeki dönemde Irak’ın kalkınmasında ve bölgenin istikrarında büyük rol oynayacak Kalkınma Yolu projesinde ve ülkedeki kalkınma hamlesi çerçevesinde hayata geçirilmesi planlanan tüm alt ve üstyapı projelerinde teknik müşavirlerimiz ve müteahhitlerimizin önemli roller üstleneceğine inandığımı belirtmek isterim. Türk müteahhitlerinin bu yıl da Suudi Arabistan ve Irak başta olmak üzere Özbekistan, Kazakistan gibi Orta Asya ülkelerinde, Romanya, Sırbistan, Makedonya gibi Balkan ülkelerinde, Hollanda, Portekiz gibi Avrupa ülkelerinde, Kuzey Afrika ve Sahra altı ülkelerinde ve potansiyel pazarlar olarak yakından izlediğimiz Uzak Doğu ve Latin Amerika ülkelerindeki faaliyetlerini artırmak amacıyla çalışmalarına devam edeceklerini bu vesileyle dikkatinize sunmak istiyorum. Türk müteahhitleri olarak önümüzdeki dönemde yurt dışında her yıl üstleneceğimiz yeni proje tutarı hedefimizi; kısa vadede 30 milyar dolar, orta vadede ise 50 milyar dolar olarak korumaktayız.”
‘İç pazarda müşavirlik firmalarına talep yaratılmalı’
Teknik müşavirlik hizmetleri için öncelikle iç pazarda talep geliştirilmesi gerektiğine vurgu yapan Türk Müşavir, Mühendisler ve Mimarlar Birliği (TürkMMMB) Başkanı İrfan Aker “Kamu yatırımlarının planlama ve gerçekleşmesinde, her türlü yatırım projesinin geliştirilmesinde ve yapıların üretilmesinin her aşamada Türk teknik müşavirlik firmalarından yararlanılmalıdır. Bizler firmalarımızdan yurt içindeki hizmetlerde yeteri kadar yararlanamaz isek, yakın gelecekte Türk mühendislik ve teknik müşavirlik firmalarının yurt dışındaki ihalelere girebilmeleri ve yeterlilik alabilmeleri için yeterli iş bitirme, benzer iş ve referanslar olmayacak, böylece yurt içi pazarlarına ilaveten yurt dışı pazarında da Türk firmalarının zaman içinde faaliyetlerindeki azalmalar söz konusu olabilecektir.” dedi.
– – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –
Yöneticiler için ileri seviye Kurumsal Satış Eğitimi
Dolar döviz kurunun yaklaşık bir senelik hareketine ait grafik aşağıdadır.
Mart 2024 tarihinde USD TRL C/32.30 civarında iken
Şubat 2025 tarihinde ise USD TRL C/36.30 seviyelerinde
Diğer bir ifade ile Mart 2024 – Şubat 2025 dönemi arasındaki yaklaşık bir senelik dönemde döviz kuru % 12 – 13 civarında artış göstermiş.
Enflasyonun artış hızı ise ortalama % 60. Gerçi enflasyon oranını kullanırken hangi enflasyon oranını kullanacağımı ben de şaşırdım. ENAG?, İTO?, TÜİK?. Hangi kuruluşa sorsanız kendilerinin enflasyon değerlemesinin doğru olduğunu savunacaktır. Hiç kimsenin hatırı kalmasın diye ben de biraz daha gerçekçi ortalama bir oranı yazdım % 60 diyerek.
Kurların bir senede artış hızı yaklaşık % 13. Hadi biraz da biz abartalım % 20 diyelim.
Enflasyon ise % 60 dolayında artmış.
Dövizin geçtiğimiz yıl performansına bakarak 2025 yılı için de bir tahminde bulunmak hiç de zor olmaz.
Döviz Kurları Artacak mı?
Döviz kurları artacak mı?
Çok beklersiniz döviz kurlarının artmasını. Önümüzdeki kısa vadede döviz kurlarının enflasyonun artış hızında artması şimdilik hayal gibi görünmektedir.
Kurların artışı son derece sınırlı ve ölçülü. Kurlar artar ama ihracatçıların beklediği ölçüde artış olmayacağı aşikar.
Kurların bir günlük artış grafiğine bakalım birlikte;
İşte tam da böyle. Kurların artışı söz konusu olmaması için kurlar adeta sabit tutulmaktadır. Grafikte neredeyse düz bir çizgi halini almış USD TRL grafiği. Anlayacağınız yükselme hiç olmamış.
Tam da söylemeye çalıştığım budur: Enflasyon normal seyrinde artmaya devam eder, faizler ise enflasyon kadar olmasa da belli bir seviyeye kadar getirilir, döviz kurları ise kaplumbağa hızında ilerler.
Dövizin artış yüzdesi, ülkemizde verilen TRL faiz oranlarından oldukça düşüktür. Döviz kurlarının düşük seviyede artmasından kuşkusuz ki ihracatçı kesim rahatsız olacak, kâr marjları daralacak ancak TRL faiz oranlarının yüksek getirisi dolayısıyla yurt dışından ülkemize sıcak para gelecek, geçici de olsa rahatlık sağlayacak.
Bugünkü piyasada sıcak paraya rağbet var.
Sıcak paranın ülkemizde kalabilmesi için TRL faiz oranlarının yüksek, döviz kurlarının da oldukça düşük seyretmesi esastır. Aksi olması halinde sıcak para ile ülkemiz vedalaşmak zorunda kalacak ve döviz rezervi sıkıntıları baş gösterecektir.
Düşük Döviz Kurunun Kimlere Faydası Var?
Düşük döviz kurlarının sıcak paranın ülkemize gelmesi ve daha uzun süre ile ülkemizde ikamet etmesi açısından faydalıdır.
Diğer taraftan düşük döviz kurunun ithalatçılar için bulunmaz bir fırsat olduğunu söylemeden edemeyeceğim. Döviz kurlarının oynaklığının sindirilmesi, düşük tutulması ithalatçılar için adeta kur riskinin ortadan kaldırıldığı anlamına gelmez mi?
Demem Şudur Ki
Şunu demek istiyorum; kurların artmasını şu günlerde beklemeyin, en azından kısa vadede hiçbir şey olmaz koşullar bu şekilde devam ederse. Şimdiden döviz satın alıp biriktirip, döviz kurları yükselir mi diye sotaya yatanlar da fazla ümitlenmesin. Bu şekilde paralarını dövize yatırıp pusuda bekleyen spekülatörler, acaba dövize bağladıkları paranın alternatif maliyetini hiç düşündüler mi?
Şikayet Sitelerinin Tüketici Tercihlerindeki Etkisi ve Ülkemizdeki Yasal Durumu
Şikayet Sitelerinin Tüketici Tercihlerindeki Etkisi ve Ülkemizdeki Yasal Durumu
Avukat Seher ŞENER
Şikayet sitelerinin tüketici tercihlerinde etkisinin olduğu tartışmasız bir konudur. Kullanıcıların şikayetlerini doğrudan markalara iletebilmesi, mağduriyetlerin çözülmesi ve tüketici bilincinin artması açısından faydalı olabileceği bilinci ile uygulamaya girse de mevcut işleyişiyle Şikayet siteleri haksız rekabet ve marka hukuku açısından tartışmalı hale gelmiştir. Şikayet siteleri kurumsal üyelere üye olmayanlardan farklı olarak avantajlı haklar tanımaktadır. Oysa şikayet yazanlardan bir üyelik ücreti alınmamaktadır. Anonim kimlikle yazılar yayınlanabilmektedir. Tüketici dostu olarak lanse edilen sitelerde artık aynı sektörde bir dönem iş ilişkisine girmiş ancak benzer işi yapan bir firma başka bir firmayı da şikayet edebilmektedir. Kurumsal üye olmayan firmalar şikayeti yazanın kimlik bilgilerine ulaşamamakta, yazıya cevap verebilmesi için ise şikayet sitesine ihtarname göndermesi gerekmektedir. Haklı bile olsa aradan geçen sürede haksız dahi olsa şikayetler yayınlanmaktadır.
Şikayet siteleri yazıları kaldırmak için mahkemelerden müzekkere talep etmektedir. Yazı siteden kaldırılsa bile yazıda geçen kelimeleri google arama moturu öğrenmiş olup hala bu kelimeleri(kötü hizmet, mağduriyet, bozuk, dolandırıcı vs) markayla ilişkilendirmeye devam etmekde, dolayısla şikayetlerin artçı zararları devam etmektedir. Bu süreçle uğraşmak istemeyen markalar ise en sonunda boyun eğip yıllık 60bin TL yi bulan paralar verip kurumsal üye olmaktadırlar. Bu şekilde bakıldığında şikayet sitesinin temel gayesi, tüm markalar için google daki aramalarda ilk sıralarda çıkmak, yazılan şikayetlerin arama sonuçlarında markanın resmi sitesiyle alt alta çıkması, piyasadaki gücünü arttırarak şikayet yoluyla şirketleri üyeliğe zorlayıp doğrudan veya reklam yoluyla ticari gelir elde etmektir. Bu gelir markaları zan altında bırakarak devamlı surette tehdit ve şantaja açık hale getirirerek elde edilen kendi emeğine dayanmayan haksız bir gelirdir.
Şikayet Sitelerinin Tüketici Tercihlerindeki Etkisi ve Ülkemizdeki Yasal Durumu
Yargıtayımız haksız rekabeti oluşturan eylemin kim tarafından hangi şekilde hangi yolla meydana getirilmiş olduğunun bu eylemin sübutu açısından bir önemi bulunmadığına karar vermiştir. Haksız şikayet = haksız rekabet eylemidir. Kötüleme eylemi ise yanlış, yanıltıcı ve gereksiz yere incitici olmalıdır. Sikayet siteleri ayrıca tescilli bir markadan izin almadan bu markanın logosunu kullanarak şikayet yazılması için ortam sağlamakta, bu konuda yönlendirici olmakta ve içerikle ilgili editoryal hizmet vererek bu iş modeliyle para kazanmaktadır. Bu yönüyle de marka hakkında tecavüzden bahsedilebilir. Anayasal şikayet hakkının kullanımı ancak yetkili makamlara başvurarak veya dava açarak mümkündür.
Şikayet siteleri anayasal bir hakkın kullanımının bir mercii değildir. Şikayet siteleri kurumsal üyeler için gelen şikayetleri yayınlamama veya değiştirerek yayınlayabilmektedir. Bu durumda hala bu sitelerin birer yer sağlayıcı olduğu iddia edilemez, içerik sağlayıcıdır. İş modelinin temelinde haksız rekabet olan markalara ve ekonomiye zararı olan bir firmanın kamu menfaatine uygun olduğu düşünülemez. Kurumsal üyeyle üye olmayanlar arasında yapılan ayrım ve ayrıcalıklar dikkate alındığında şikayet sitelerinin işleyişi bir dijital değnekçilik veya dijital fidyecilik haline gelmekte, bu şekilde algılanmaktadır. Teşebbüs kurma özgürlüğü, tüketicinin ifade özgürlüğü ve şikayet hakkının arkasına sığınarak markaları karalama veya kötüleme tehtidiyle bu sitelere ücret karşılığı cevap hakkını kullanmaları için aboneliğe zorlanmasının aracı olamaz.
Özel teşebbüslerin ekonomik aktivitelerini kamu menfaatine uygun olarak sınırlandırılması açısından bakıldığında , yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, şikayet sitelerinin iş modelinin bizahiti kendisinin haksız rekabet olarak nitelendirilerek YASAKLANMASIYLA fiilen yürütülen sıkıştırarak zorda bırakarak tahsilat yapılmasınason verilmesi amacı açısından orantılılık mümkündür.
Yazı siteden kalksa da Google’da izi kalıyor
Markalar hakkında yazılan karalama yazıları yayından kalksa dahi Google arama motorunda anahtar kelimelerin saklandığını, unutulmadığını ve her fırsatta yapılan aramalarda kullanıcılarının yani potansiyel müşterilerin karşılarına çıkmaya devam ettiği görülmektedir. Uyguladığı iş modelinin bu artçı zararlarını şikayet siteleri de çok iyi bilmekte ve takip etmektedirler. Zaten gelirini bu yolla elde etmektedirler. Google algoritmasına öğretilen bu olumsuz yazıları sildirmek google unutturmak aylar hatta yıllar almaktadır. Google arama motorunun tüm avantajlarını kullanan şikayet siteleri marka hakkında sisteme öğretilen bazı incitici anahtar kelimeleri sanki kendisi yayınlamamış, sisteme yükleyip öğreten kişi kendileri değilmiş gibi sorumlu arandığında üç maymunu oynadıkları görülmektedir. Ancak yukarıda da bahsedildiği üzere şikayet siteleri için gelir üreten ancak ekonomimiz açısından büyük zararlar doğuran ve dünyanın hiç bir yerinde mevcut olmayan bu iş modelinden ülkemizde binlerce marka zarar görmektedir. Özellikle küçük/orta ölçekli firmaların markaları hakkında haklı haksız anonim kullanıcılar tarafından yazılan tüm yazıları yayınlayarak, bu ihtilaflardan reklam gelirleri elde eden şikayet siteleri isimlerinin Google arama motorunda -halk tabiriyle-“rüsva eyleyenmesini istemeyen” markaları da boyun eğdirip kendilerine kurumsal üye yapıp firmalardan da ayrıca kazanç elde etmeye devam ettikleri görülmektedir. Bunun dışındaki hak arayışları yıllarca sürdüğünden bu zararla binlerce marka yok olmuş olmaya devam etmektedir. Bazı şikayet siteleri öylesine bir tekeldir ki kendileri hakkında hukuk siteleri ve ekşisözlük dışında hiç bir yayına müsaade etmeyecek güçle Google da iş birliği yapmışlardır.
Yüksek Yargımızın Görüş Değişikliği:
Yüksek Yargımız da bir sene öncesine kadar şikayet sitelerini “yer sağlayıcı” olarak görüp, ilgili şikayetlerin “anayasal bir hak olarak ifade özgürlüğü” kapsamında olduğunu ve yazanlar açısından “şikayet hakkının kullanılması” olarak görüyordu. Ancak son dönemde görüş değiştiren Yargımız bu sitelerin faaliyetlerinin haksız rekabet teşkil ettiğini sabit bulmuştur. Bu kararlar;
11 Hukuk Dairesinin 6-11-2023 tarihinde verilen 2022-2560 Esas 2023-6460 no.lu kararda “Bölge Adliye Mahkemesi ise “davalının “………..” internet sitesinde davacı şirkete yönelik şikayet ve eleştirilere karşı davacı şirkete savunma yapabilmesi için ücret karşılığı kurumsal üyelik teklif edilmesi ve kurumsal üye olan firmalara üye olmayan firmalardan avantajlı imkanlar sunulmasının 6102 sayılı Kanun’un 54 ve 55 inci maddeleri uyarınca haksız rekabet teşkil edeceği” kararı USUL VE KANUNA UYGUN bulunmuştur.
11 Hukuk Dairesinin 3-7-2024 tarihinde verilen 2023-2834 E. 2024-5484 no.lu kararda İlk Derece Mahkemesinin verdiği “kendisine ücret ödeyerek üye olan firmalara verilen öncelik hakkı ile şikayetin yayınlanmadan çözülmesi imkânını tanıması, buna karşılık üye olmayan şirketlerin ise ancak haklarındaki şikayetler internet sitesinde yayınlandıktan sonra bu imkâna sahip olmalarının haksız rekabet teşkil ettiği, üye şirketlere şikâyetleri yayınlanmadan çözme imkânı sağlanırken, üye olmayan şirketlere bu imkânın verilmediği, bu suretle davalı sitesine ücret ödeyerek üye olan şirketler yararına bir avantaj sağlandığı, davalının(…………………) bu şekildeki eyleminin, piyasadaki şirketleri davalı sitesine üye olmaya zorladığından, iyi niyetli ve ticari dürüstlüğe aykırı olduğu, davalının kendisine üye olan firmalara verdiği öncelik hakkını, davacı şirkete vermemesinin haksız rekabet teşkil ettiği,” kararı USUL VE KANUNA UYGUN bulunmuştur.
11 Hukuk Dairesinin 29-4-2024 tarihinde verilen 2022-7451 Esas 2024-3328 no.lu kararda İstinaf Mahkemesinin “davacıya yönelik şikayet ve eleştirilere karşı davacının etkili bir savunma yapabilmek için ücret karşılığı kurumsal üyeliğe zorlanması ve kurumsal üye olan firmalara üye olmayan firmalardan avantajlı imkanlar sunulmasının 6102 sayılı TTK’nın 54. ve 55. maddeleri kapsamında haksız rekabete neden olacağı, haksız rekabet sebebine dayalı olarak davacı vekilinin istemlerinin kabulünün gerektiği, her ne kadar davalı vekilince, müvekkilinin firmaları üyeliğe zorlamadığı ve ücretsiz cevap hakkının tanındığı bildirilmişse de, mahkemece aldırılan bilirkişi raporunun tespitlerinin bulunduğu, üye olmayan işletmeler hakkındaki şikayetlerin doğrudan yayımlanması suretiyle, müşteriler nezdinde hemen o anda olumsuz kanaatin oluşmasına neden olunduğu halde, üye iş yerleri için şikayete cevap verme zamanı konusunda bir eşitsizliğin yaratıldığı, böylelikle üye olmayan iş yerleri aleyhine daha başlangıçta, sonradan tersine çevirebilmenin çok zor olacağı olumsuz bir kanaat oluştuğu, sonradan telafisi imkansız ve haksız bir menfaat sağlayan ve rakipler arasındaki ilişkileri etkileyen, aldatıcı veya dürüstlük kuralına aykırı bir uygulama olduğunun açık bulunduğu, bu durumun da TTK’nın 54 üncü maddesi uyarınca “Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar” anlamında haksız rekabet teşkil edeceği,davalı eyleminin haksız rekabet teşkil ettiğinin tespitine, haksız rekabetin önlenmesine, ………….adlı internet sitesinde davacıya ait “…” ait markanın kullanımının durdurulmasına, davacı tarafın manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 10.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle beraber davalıdan tahsiliyle davacıya ödenmesine,” kararı USUL VE KANUNA UYGUN bulunmuştur.
Özetle tekel konumundaki şikayet sitelerinin markalara karşı bir dijital zorbalık bir linç politikası uygulamalarının önüne kısmen olsa da geçilmiştir. Ancak tüketicilerin ürün ve hizmet alım tercihleri öncesinde yaptıkları araştırmalar sırasında doğru bilgiye ulaşabilmeleri için kat edecek daha çok yol bulunmaktadır.