Türkiye’de Şirketlerin Yapay Zeka Kullanımı Hızla Artıyor

Tedarik Zinciri Danışmanlığı

Tedarik Zinciri DanışmanlığıDünyada iş süreçlerine yapay zekanın dahil edilmesi devam ederken, Türkiye’de de yapay zeka kullanımı arttı.  Randstad Türkiye Genel Müdürü Ufuk Gedikli, “İş akışlarının hızlanması ve projelerde yeni fikirlerin üretilmesi ve geliştirilmesi için ülkemizde yapay zeka kullanımı hız kazandı. Türkiye’de yapay zeka kullanım oranı % 37’ye ulaştı ” dedi.

Son yıllarda yapay zekâ teknolojilerinin hızla gelişmesi, Türkiye ve dünya genelinde birçok sektörde köklü değişikliklere yol açtı. Sağlıktan finansa, eğitimden perakendeye kadar geniş bir yelpazede uygulama alanı bulan yapay zekâ, iş süreçlerinin otomatikleştirilmesinden müşteri deneyimini iyileştirmeye kadar pek çok alanda önemli faydalar sunuyor. Bu sayede uzun süren iş akışları kısalıyor ve çalışanlar zamanlarından tasarruf ediyor.

Türkiye’de de şirketler dijital dönüşüm stratejilerine yapay zekâ çözümlerini entegre etmeye hız verirken, bu teknolojinin önümüzdeki yıllarda daha da yaygınlaşması bekleniyor. Dünyanın lider yetenek şirketi Randstad’ın Türkiye Genel Müdürü Ufuk Gedikli’ye göre, ülkemizde yapay zekaya talep arttı ve iş süreçlerine entegre edilmeye başlandı.

Dünyada Yapay Zekaya Talep 30 Kat Arttı

Gedikli açıklamasında; “Yapay zeka, günümüzün iş dünyasında devrim niteliğinde değişiklikler yapıyor. Pek çok sektörde yapay zeka, verimliliği artırarak, süreçleri hızlandırıyor ve karar alma süreçlerini optimize ederek iş yapış şeklimizi büyük ölçüde etkiliyor. Kurumların %92’sinden fazlası yapay zeka yatırımlarından ölçülebilir sonuçlar açıklıyor. Bu sonuçlara göre yapay zekayla birlikte üretkenlikte artış, maliyet verimliliği, inovasyonda artış ve zaman tasarrufu yüksek seviyelere ulaştı. Bu verimlilik sayesinde yapay zekaya dünya genelinde talep de artıyor. Yapılan araştırmalarda Ocak 2023 ile Şubat 2024 arasında bu talebin 30 kat yükseldiği ortaya çıktı. AI süreçlerini benimseyen şirketlerin %33’ü, yapay zekaya mesafeli olmanın, AI kullanımının ve yaygınlaşmasının önünde engel olarak görüyor” dedi.

Türkiye’de Kurumların %37’Si Yapay Zeka Kullanımını Destekliyor

Randstad’ın 2024 İK Trendleri raporuna göre, Türkiye’de kurumların  %37’si yapay zeka kullanımını destekliyor ve bunu genişletmeyi planlıyor. Kurumların %39’u ise net bir görüşe sahip değilken, %5’lik kesim gelecekte yapay zeka kullanımını öngörmüyor. Geriye kalanlarsa belirli alanlarda yapay zekadan destek alabileceğini belirtiyor. Globalde yapılan araştırmalara da değinen Randstad Türkiye Genel Müdürü Ufuk Gedikli, “23 ülkedeki milyonlarca iş ilanı ve yetenek profilini analiz ettik ve 2024 için bir rapor hazırladık. Bu rapora göre en çok rağbet gören iş alanları; başta yapay zeka ve otomasyon, denetim ve uyumluluk, bulut bilişim, müşteri hizmetleri, veri bilimi ve analitiği, mühendislik ve bakım, finans ve muhasebe, pazarlama, içerik ve reklam yazılım, proje yönetimi ve liderliği. Görüldüğü üzere dünyada en fazla merak edilen ve üzerinde çalışmak istenen alan yapay zeka. Yeni dünyada yapmamız gereken, bu dönüşüme adapte olmak ve yapay zekayı iş yapış süreçlerimize entegre etmek” dedi.

Yapay Zekanın Devreye Girmesiyle 97 Milyon Yeni İş Alanının Ortaya Çıkması Bekleniyor

Danışmanlık ve teknoloji şirketlerinin araştırmalarına göre 2030’a kadar yapay zekanın etkisiyle mevcut mesleklerin %25-30’u dönüşecek. Randstad raporlarına göre ise özellikle tekrarlayan ve manuel işler yapay zeka tarafından daha verimli hale getirilecek. Yapay zekanın devreye girmesiyle 97 milyon yeni iş alanı ortaya çıkması bekleniyor.Türkiye’de yapay zekanın kullanılabilecek alanlarını sıralayan Gedikli, “BT/teknoloji, personel ve insan kaynakları yönetimi ve iş geliştirme alanları en fazla yapay zekayı göreceğimiz departmanlar olurken; kurumların %71’i yapay zekanın daha hızlı veri işleme ve doğru tahminlerle fayda sağlayacağını düşünüyor. Yapay zekanın kullanımında temel zorluklar ise %57’nin görüşüne göre bu alanda çalışacak nitelikli personel eksikliği. Eğer bu zorluk ve eksiklikleri aşabilirsek yapay zeka 2025’e kadar 85 milyon işin süreçlerine dahil olabilir” dedi.

Rapora ulaşmak için: https://www.randstad.com.tr/insan-kaynaklari/raporlar/2024-ik-trendleri-raporu/

YASED: Ağustos’ta Türkiye’ye 497 Milyon Dolar Değerinde Uluslararası Doğrudan Yatırım Geldi

Tedarik Zinciri Eğitimleri

Tedarik Zinciri EğitimleriUluslararası Yatırımcılar Derneği’nin (YASED) Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) 11 Ekim 2024’te paylaştığı Ödemeler Dengesi İstatistiklerinden derleyerek hazırladığı “Rakamlarla Uluslararası Doğrudan Yatırımlar Bültenine” göre, 2024 yılının Ağustos ayında, Türkiye’ye 497 milyon dolarlık Uluslararası Doğrudan Yatırım (UDY) girişi gerçekleşti.

11 Ekim 2024’te paylaşılan güncel resmi verilere göre, 2024 yılının Ağustos ayında, Türkiye’ye, 497 milyon dolar değerinde UDY girişi gerçekleşti.

Güncel bu istatistikle beraber, yılın ilk sekiz ayında Türkiye’ye gelen toplam UDY miktarı, 6,41 milyar dolar olarak kaydedildi. Yılın ilk sekiz ayında 2023’ün aynı dönemine kıyasla yüzde 2’lik bir düşüş kaydedilirken 2002 yılından itibaren Türkiye’ye gelen UDY girişlerinin toplam değeri ise 270 milyar dolara yaklaştı.

Ağustos ayında gerçekleşen toplam UDY girişi 497 milyon dolar olarak hesaplanırken bu yatırımların 283 milyon doları yatırım sermayesi şeklindeydi. Ağustos ayındaki toplam UDY’nin 201 milyon doları yabancı uyruklulara gayrimenkul satışı ve 35 milyon doları ise borçlanma araçları yoluyla kaydedildi. Aynı ay içerisinde yatırım tasfiyelerinin 22 milyon dolar değerinde aşağı yöndeki etkisiyle, Ağustos ayındaki toplam UDY girişi 497 milyon dolar oldu.

En Fazla Yatırım Toptan Ve Perakende Ticaret İle Gıda İmalatında Gerçekleşti

2024 yılının Ağustos ayı içerisinde gerçekleşen 283 milyon dolar değerindeki yatırım sermayesi girişlerinde, 46 milyon dolarlık yatırım girişi ile toptan ve perakende ticaret, yüzde 16’lık bir pay aldı. Gıda, içecek ve tütün ürünleri imalatı, geçmiş kümülatif performansının üzerinde bir performans ile aynı dönem içerisinde gerçekleşen yatırım sermayesi girişlerinin yüzde 16’sını çekti. En fazla yatırımın gerçekleştiği diğer sektörler yüzde 11’lik payı ile kimyasalların, kimyasal ürünlerin ve temel eczacılık ürünleri ile malzemelerinin imalatı ve yüzde 9’luk payı ile Bilgi ve İletişim Teknolojileri (BİT) oldu.

Ağustos Ayında En Fazla Uluslararası Yatırım Almanya, İsviçre ve Hollanda’dan Geldi

2002-2023 dönemi toplamında yüzde 59’luk pay sahibi olan Avrupa Birliği (AB-27) ülkeleri 2024’ün sekizinci ayında yüzde 54’lük bir pay aldı. Aynı ay içerisinde AB üyesi olmayan diğer Avrupa ülkeleri yüzde 16’lık paylarıyla Türkiye’ye en çok yatırım yapan ikinci bölge oldu. Ağustos 2024 özelinde, Almanya yüzde 22 ile en büyük paya sahip olurken, onu yüzde 11 ile İsviçre, yüzde 10 ile Hollanda, yüzde 9 ile Amerika Birleşik Devletleri (ABD), yüzde 9 ile Fransa, yüzde 8 ile Lüksemburg ve yüzde 7 ile Tayvan takip etti.

Yılın ilk sekiz ayının toplamı değerlendirildiğinde ise Türkiye’ye en çok yatırım yapan üç ülke; yüzde 20’lik payı ile Hollanda, yüzde 15’lik payı ile Almanya ve yüzde 13’lük payı ile ABD olarak sıralandı.

Eğitim taleplerinizi egitim@satinalmadergisi.com a iletebilirsiniz.

Şehirlerde Yeşeren Umut: Kentsel Tarımın Sürdürülebilir Geleceği

Sürdürülebilir Tedarik Zinciri Eğitimi Şehirlerde Yeşeren Umut Kentsel Tarımın Sürdürülebilir Geleceği

Sürdürülebilir Tedarik Zinciri Eğitimi Şehirlerde Yeşeren Umut Kentsel Tarımın Sürdürülebilir GeleceğiGünümüzde şehirleşmenin artmasıyla birlikte tarımsal üretim alanları şehir dışına itilirken, sürdürülebilirlik ve çevreye olan etkiler konularında daha fazla endişe gündeme gelmektedir. Gıda üretimi, lojistiği ve tüketimi, karbon ayak izinin önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Bu bağlamda, şehirlerde toplulukların kendi yiyeceklerini yetiştirme eğilimi son yıllarda önemli bir alternatif olarak ortaya çıkmış ve bu eğilim, sürdürülebilirlik tartışmalarında yerini almaya başlamıştır.

Şehir tarımı, kentsel alanlarda bireylerin veya toplulukların kendi gıda ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tarım faaliyetlerine girişmesi olarak tanımlanabilir. Bu faaliyetler genellikle apartman balkonlarında, çatılarda, topluluk bahçelerinde veya şehir içi çiftliklerde gerçekleştirilir. Şehir tarımı, yerel gıda üretiminin ötesinde sosyal, ekonomik ve çevresel etkiler taşıyan geniş kapsamlı bir girişim olarak kabul edilir.

Topluluk bahçeleri, kentsel tarımın en yaygın örneklerinden biridir. Farklı yaş, etnik grup ve sosyoekonomik statülerden insanların bir araya gelerek kolektif olarak tarımsal üretim yaptığı bu bahçeler, şehirlerin betonlaşmış yapısına yeşil alan eklerken aynı zamanda toplumsal dayanışmayı güçlendirir.

Çatı Tarımı ve Dikey Tarım

Şehirlerde yer darlığı nedeniyle, binaların çatıları tarımsal üretim için kullanılmaya başlanmıştır. Çatı tarımı, enerji tasarrufu sağlamak ve karbon salınımını azaltmak açısından da önemlidir. Dikey tarım ise daha yenilikçi bir yöntem olarak, dikey yüzeylerde sebze ve meyve yetiştirilmesine olanak sağlar. Bu yöntem, özellikle yoğun nüfuslu şehirlerde tarım alanlarının sınırlı olması durumunda büyük bir avantaj sunmaktadır.

Şehir Tarımının Sürdürülebilirlik Üzerindeki Etkisi

Karbon Ayak İzinin Azaltılması

Gıda üretimi ve dağıtımı sırasında açığa çıkan karbon emisyonları, küresel sera gazı salınımının önemli bir bölümünü oluşturur. Gıdaların şehir dışındaki büyük tarım alanlarından taşınması, enerji yoğun bir süreçtir. Kentsel tarım, bu taşıma sürecini ortadan kaldırarak karbon ayak izini önemli ölçüde azaltır. Ayrıca, yerel üretim yerel tüketimi teşvik ettiği için daha az ambalaj kullanımı ve atık üretimi de sağlanmış olur.

Su ve Enerji Verimliliği

Şehir tarımı, özellikle gelişmiş sulama teknikleri ve enerji verimli sistemlerin uygulanmasıyla su ve enerji tasarrufu sağlamaktadır. Örneğin, hidroponik ve aeroponik sistemler gibi teknolojiler, geleneksel tarım yöntemlerine göre çok daha az su kullanarak verimli üretim sağlar. Dikey tarımda kullanılan LED ışıklar, güneş ışığına ihtiyaç duymayan ortamlarda bile enerji tasarruflu bir üretim süreci sunar.

Biyoçeşitliliğin Desteklenmesi

Şehirlerde küçük ölçekli tarımsal üretim alanları, biyoçeşitliliği koruma ve geliştirme açısından da önemli katkılar sağlar. Topluluk bahçeleri, çeşitli bitki türlerinin yetiştirilmesine olanak tanıyarak yerel ekosistemlerin zenginleşmesine katkıda bulunur. Ayrıca, bu tür bahçeler arılar ve diğer tozlayıcılar için doğal yaşam alanları oluşturur, bu da tarımsal üretimin sürdürülebilirliği açısından kritiktir.

Atıkların Geri Dönüştürülmesi

Şehir tarımı, organik atıkların geri dönüştürülmesini teşvik eder. Gıda atıkları ve kompost gibi organik malzemeler, topluluk bahçelerinde gübre olarak kullanılarak döngüsel bir ekonomi yaratılır. Bu, hem atık miktarını azaltır hem de toprak verimliliğini artırarak kimyasal gübre kullanımını minimize eder.

Gıda Güvenliği ve Erişimi

Kentsel tarım, özellikle düşük gelirli mahallelerde yaşayan insanlar için gıda güvenliği açısından önemli bir fırsat sunar. Şehirdeki topluluklar, kendi yiyeceklerini yetiştirerek sağlıklı ve taze gıdaya daha kolay erişim sağlayabilir. Bu durum, aynı zamanda sağlıklı beslenmeyi teşvik ederek toplum sağlığını iyileştirir.

Toplumsal Dayanışma ve Kolektif Kimlik

Topluluk bahçeleri, bireylerin bir araya gelerek ortak bir hedef doğrultusunda çalışmasını sağlar. Bu bahçeler, şehirlerde sosyal bağları güçlendiren birer toplumsal dayanışma mekânı olarak işlev görür. Aynı zamanda bireylerin kendilerine ve çevrelerine olan sorumluluklarını artırarak yerel kimlik ve aidiyet duygularını pekiştirir.

Ekonomik Faydalar

Şehir tarımı, bireylere ve topluluklara ekonomik faydalar sağlar. Kendi yiyeceklerini yetiştiren insanlar, gıda harcamalarından tasarruf edebilirler. Ayrıca, bu tarımsal faaliyetler yerel ekonomiye katkı sağlayarak küçük çaplı ticaretin gelişmesine olanak tanır. Özellikle dikey tarım gibi yenilikçi tarım teknolojileri, yeni iş alanları yaratarak şehir ekonomisini güçlendirebilir.

Zorluklar ve Engeller

Her ne kadar şehir tarımı sürdürülebilirlik açısından büyük potansiyel taşısa da, bazı zorluklar da bulunmaktadır. İlk olarak, şehir içindeki sınırlı alanlar, geniş çaplı tarım yapmayı zorlaştırabilir. Ayrıca, şehirlerdeki hava ve toprak kirliliği, güvenli gıda üretimini tehlikeye atabilir. Bununla birlikte, yasal düzenlemeler ve altyapı eksiklikleri de kentsel tarımın önündeki engeller arasında yer almaktadır.

Şehirlerde toplulukların kendi yiyeceklerini yetiştirmesi, sadece çevresel sürdürülebilirlik açısından değil, aynı zamanda sosyal ve ekonomik boyutlarıyla da büyük bir önem taşımaktadır. Kentsel tarım, karbon ayak izini azaltarak çevreye olan olumsuz etkileri minimize ederken, aynı zamanda topluluklar arasında dayanışmayı teşvik eder ve gıda güvenliğini artırır. Ancak, bu sürecin başarılı bir şekilde devam edebilmesi için yerel yönetimlerin, bireylerin ve toplulukların birlikte çalışarak bu alandaki zorlukları aşmaları gerekmektedir.

Yatay Eğitim Kataloğu
Sürdürülebilir Tedarik Zinciri Yönetimi eğitim teklifini almak için talebinizi egitim@satinalmadergisi.com e-posta adresimize iletebilirsiniz.

EĞİTİM PROGRAMLARI

Sürdürülebilir Tedarik Zinciri Yönetimi Eğitiminin içeriğini incelemek için https://satinalmadergisi.com/egitim.pdf Eğitim Kataloğunu indirebilirsiniz.

Ekibinizin ihtiyacı doğru eğitim teklifini almak için talebinizi egitim@satinalmadergisi.com e-posta adresimize iletebilirsiniz.

Kimya Sektörü için “35 Milyar Dolarlık İhracat” Hedefleniyor

Satınalma Eğitimleri Kimya Sektörü Için “35 Milyar Dolarlık İhracat” Hedefleniyor

Satınalma Eğitimleri Kimya Sektörü Için “35 Milyar Dolarlık İhracat” Hedefleniyor2022 yılında 45,5 milyar dolarlık ihracatla Türkiye’nin en çok ihracatını yapan sektörleri arasında ikinci sırada yer alan kimya sektörü; Hollanda, Yunanistan ve Romanya ile yoğun ticaret bağlantıları yürütüyor. İlk 9 aylık dönemde kimya sektörü ihracatı yüzde 4,2 büyüme ile 23 milyar doları aştı. Sektörün 2030 yılına kadar 35 milyar dolar ihracat hacmine ulaşması öngörülüyor. Bu kapsamda iki yılda bir düzenlenen, kimya sektörünün Avrasya’daki en büyük buluşması Turkchem bu yıl “Kimya ile İlgili Her Şey” mottosuyla 10. Kez organize edilecek. Fuar üç gün boyunca katılımcılara sürdürülebilir çözümler ve yenilikçi uygulamaları tanıtma fırsatı sunarak Türkiye’nin global rekabet gücünü artırmayı amaçlıyor. Turkchem Eurasia, 27-29 Kasım 2024 tarihlerinde İstanbul Fuar Merkezi’nde düzenlenecek. Bölgesinin en kapsamlı tekstil boyarmaddeleri fuarı Interdye & Textile Printing Eurasia ile eş zamanlı gerçekleştirilecek olan fuar, yerel ve uluslararası profesyonelleri bir araya getirerek iş fırsatları oluşturacak.

Turkchem Eurasia, kimya sektörünün önde gelen üç prestijli kuruluşu; Avrupa Kimya Ticaret Federasyonu (FECC), Türkiye Kimya Sanayicileri Derneği (TKSD) ve Türkiye Kimya Derneği (TKD) tarafından destekleniyor. Bu katkılar, fuarın sektördeki liderliğini pekiştirirken uluslararası arenada daha güçlü bir konuma gelmesine yardımcı oluyor.

Eş zamanlı gerçekleştirilecek olan Interdye & Textile Printing Eurasia da Türkiye tekstil sektörünün önemli kurumları olan Türkiye Tekstil Terbiye Sanayicileri Derneği (TTTSD)’nin iş birliği ve Tekstil Mühendisleri Odası (TMO) ve Tekstil İhracatçıları ve Çalışanları Derneği (TİCHAD) tarafından güçlü bir şekilde destekleniyor.

İhracatta İkinci Sırada Yer Alan Kimya Sektörü Turkchem ile Büyüyor

En son 2022 yılında 88 ülkeden 12.075 ziyaretçi katılımı gerçekleşen fuar, bu yıl hedefini ikiye katlayarak sektördeki uluslararası etkileşimi artırmayı hedefliyor. Bu başarıyı pekiştirmek ve sektördeki yenilikçi çözümleri tanıtmak amacıyla her iki fuar, sürdürülebilirlik ve inovasyonu merkeze alarak çevre dostu çözümler sunuyor. Katılımcılar, bu platformda sürdürülebilirlik odaklı çözümler ve yenilikçi ürünleri tanıtma fırsatı bulacaklar.   Türkiye’nin kimya ve tekstil endüstrileri, yenilikçi iş modelleri ile çevresel etkileri azaltırken, verimliliği artırmaya yönelik teknolojiler geliştirmeye devam ediyor. Bu dönüşüm, hem yerel hem de uluslararası pazarlarda firmaların rekabet gücünü artırıyor.   

Türkiye Kimya ve Tekstil Endüstrisinin Zirve Noktası 

İlk olarak 2006 yılında düzenlenen Turkchem Eurasia, Türkiye’nin kimya sektöründeki en önemli buluşma noktalarından biri olarak öne çıkıyor. Bu yıl 27-29 Kasım tarihlerinde gerçekleşecek olan fuar, spesifik kimyasallar, genel kimyasallar, petrokimyasallar, laboratuvar ölçüm cihazları, proses ve otomasyon teknolojileri, paketleme, geri dönüşüm ve çevre teknolojileri gibi sektörlerdeki en son yenilikleri ve çözümleri sunacak.

Interdye & Textile Printing Eurasia Fuarı, Bölgesinin bu alandaki en kapsamlı etkinliği olarak dikkat çekiyor. Tekstil boyaları ve baskı kimyasalları sektöründe faaliyet gösteren firmalar için vazgeçilmez bir buluşma noktası olan fuar, doğal boyalar, biyolojik olarak parçalanabilen kimyasallar ve su tasarrufu sağlayan teknolojiler gibi sürdürülebilir çözümleri ön plana çıkaracak.

Kurumsal Sera Gazı Standardı: GHG Protokolü

Kurumsal Sera Gazı Standardı Ghg Protokolü Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem

Kurumsal Sera Gazı Standardı: GHG Protokolü

Gül SALDIRANERKurumsal Sera Gazı Standardı Ghg Protokolü Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem

EG Partner- SMMM, BD

Küresel iklim değişikliğiyle mücadelede, işletmelerin sera gazı emisyonlarını doğru ve şeffaf bir şekilde ölçmesi, raporlaması ve yönetmesi kritik bir rol oynamaktadır. Bu ihtiyacı karşılamak amacıyla 2001 yılında yayımlanan Sera Gazı Protokolü (GHG), işletmelerin emisyonlarını raporlamak için dünya genelinde en yaygın kabul gören standart haline gelmiştir. GHG Protokolü, şirketlerin çevresel etkilerini anlamalarını, bu etkileri azaltmaya yönelik stratejiler geliştirmelerini ve sürdürülebilir iş modelleri oluşturmalarını sağlamaktadır. Ayrıca, yatırımcılar ve paydaşlar için güvenilir, şeffaf ve karşılaştırılabilir veriler sunarak kurumsal sorumluluğu ve hesap verebilirliği artırmaktadır. GHG Protokolü, küresel raporlama standartları tarafından benimsenmiş olup, sürdürülebilirlik raporlaması ve çevresel hesap verebilirliğin temel yapı taşlarından biridir. Şirketler, endüstri birlikleri, STK’lar, hükümetler ve diğer kilit paydaşlarla işbirliği içinde standardın geliştirilmesine katkıda bulunan çok paydaşlı Girişimin misyonu, uluslararası sera gazı emisyonlarının azaltılmasıdır.

GHG Protokolü Nedir?  

Sera Gazı Protokolü (GHG Protokolü), işletmelerin ve organizasyonların sera gazı emisyonlarını izlemeleri, raporlamaları ve yönetmeleri için uluslararası kabul görmüş bir standarttır. GHG Protokolü’nün en önemli avantajlarından biri, işletmelere sürdürülebilirlik stratejilerini somut verilere dayandırarak güçlendirme fırsatı sunmasıdır. Bu protokol, şirketlerin yalnızca kendi operasyonlarından kaynaklanan doğrudan emisyonları değil, aynı zamanda tedarik zincirlerinde oluşan dolaylı emisyonları da kapsamaktadır. Böylece, firmalar tedarikçileriyle iş birliği yaparak tedarik zincirlerinde sürdürülebilir uygulamaları yaygınlaştırabilir ve daha geniş çevresel etkileri yönetebilirler. GHG Protokolü, sera gazı emisyonlarının yönetiminde en iyi uygulamaları belirleyerek, organizasyonların çevresel etkilerini daha etkili bir şekilde azaltmalarını sağlar. Protokol, çeşitli sektörlerdeki şirketlerin sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmalarını destekleyerek, iklim değişikliği ile mücadelede önemli bir rol oynamaktadır. Ayrıca, GHG Protokolü, şeffaflık ve hesap verebilirliği artırarak paydaşların güvenini kazanmalarına yardımcı olur. Uluslararası alanda kabul gören bu standart, şirketlerin kendi emisyonlarını izlemekle kalmayıp, aynı zamanda endüstri standartlarını belirlemesine olanak tanır. Bu bağlamda, GHG Protokolü, sürdürülebilirlik ve çevresel yönetim konusunda uluslararası düzeyde bir referans noktası haline gelmiş ve geniş çapta kabul görmüştür. Protokolün yaygın şekilde benimsenmesi, iklim değişikliği ile mücadelede önemli bir adım olup, daha sürdürülebilir bir gelecek için küresel çabalara katkı sağlamaktadır.

Ghg Protokolü

GHG Protokolü Tarihçesi

Sera Gazı Protokolü, 1990’ların sonlarında Dünya Kaynakları Enstitüsü (WRI) ve Dünya Sürdürülebilir Kalkınma İş Konseyi (WBCSD) tarafından, uluslararası düzeyde sera gazı muhasebesi ve raporlaması için bir standarda ihtiyaç olduğunun anlaşılmasıyla geliştirilmeye başlanmıştır. 1998 yılında, BP ve General Motors gibi büyük şirketlerle birlikte WRI, iklim değişikliğini ele almak amacıyla sera gazı emisyonlarının standart ölçümüne duyulan ihtiyacı vurgulayan bir eylem planı oluşturan ‘Güvenli İklim, Sağlam İş’ başlıklı bir rapor yayımlamıştır.

Bu dönemde WBCSD ile yapılan işbirliği sonucunda, sanayi ve çevre temsilcilerinden oluşan bir grup kurularak, sera gazı muhasebesi için standart yöntemler geliştirmeye yönelik önemli adımlar atılmıştır. Bu çalışmaların sonucunda, 2001 yılında ilk Kurumsal Standart yayımlanmıştır.  Standart şirketlerin enerji alımlarından kaynaklanan emisyonları ölçmelerine yardımcı olacak kılavuzlarla birlikte değer zinciri boyunca emisyonları hesaplamalarını sağlayacak şekilde güncellenmiştir.

GHG Protokolü, sürekli gelişimini sürdürerek iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir araç haline geldi. 2015 yılında kabul edilen Paris Anlaşması ile birlikte, tüm ülkeler küresel sıcaklık artışını sınırlamak ve iklim değişikliğine uyum sağlamak konusunda yükümlülükler üstlenmiştir. Bu kapsamda GHG Protokolü, geliştirdiği standartlar, araçlar ve eğitimlerle işletmelerin iklim hedeflerine ulaşmalarını desteklemektedir.

GHG Protokolü İlkeleri

Sera gazı muhasebesi ve raporlaması aşağıdaki ilkelere dayandırılmaktadır:

  • İlgililik : Envanter, şirketin emisyonlarını doğru şekilde yansıtmalı ve karar alma süreçlerine katkı sağlamalıdır.
  • Tamlık: Seçilen sınırlar içindeki tüm emisyon kaynakları raporlanmalı, hariç tutulanlar açıklanmalıdır.
  • Tutarlılık : Yöntemlerin tutarlılığı sağlanmalı ve değişiklikler şeffaf şekilde belgelenmelidir.
  • Şeffaflık : Kullanılan yöntemler ve varsayımlar açık ve anlaşılır şekilde paylaşılmalıdır.
  • Doğruluk : Emisyon hesaplamaları, mümkün olan en yüksek doğrulukla yapılmalı ve belirsizlikler azaltılmalıdır.

Ghg Protokolü Ilkeler

GHG Protokolünü Kimler Kullanabilir?

  • Şirketler ve Özel Sektör

Her türlü özel sektör kuruluşu, GHG Protokolünü kullanarak operasyonlarından kaynaklanan sera gazı emisyonlarını ölçebilir ve yönetebiliriler.  Özellikle enerji tüketimi yüksek sektörlerdeki işletmeler, bu protokolü kullanarak çevresel etkilerini azaltma stratejileri geliştirebilir.

  • Kamu Kurumları

Yerel yönetimlerden merkezi hükümetlere kadar tüm kamu kurumları, kamu hizmetleri ve altyapı projelerinden kaynaklanan emisyonları azaltmak amacıyla iklim değişikliği politikalarını güçlendirebilir ve bu doğrultuda etkili aksiyonlar geliştirebilir.

  • Sivil Toplum Kuruluşları (STK’lar)

Çevreyle ilgili faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları, GHG Protokolünü hem kendi operasyonlarının çevresel etkilerini izlemek hem de topluma emisyon azaltım stratejileri konusunda örnek olmak için kullanabilirler.

  • Finansal Kuruluşlar

Yatırım bankaları, kredi veren kurumlar ve diğer finans kuruluşları, portföylerindeki projelerin karbon ayak izini değerlendirirken GHG Protokolüne başvurabilir. Bu sayede düşük karbonlu projelere yatırım yaparak, iklim değişikliğiyle mücadele eden projelere finansman sağlayabilirler.

  • Eğitim ve Araştırma Kurumları

Üniversiteler ve araştırma enstitüleri, sera gazı emisyonlarına dair projeler ve araştırmalar yürütürken GHG Protokolünden yararlanabilir. Böylece sektörel veya bölgesel düzeyde emisyon verilerini analiz ederek yeni çözümler geliştirebilirler.

GHG Protokolu Emisyon Kapsamları Nelerdir?

GHG Protokolü, bir kuruluşun sera gazı emisyonlarını kaynaklarına göre üç farklı kapsamda (Scope) sınıflandırır. Bu kapsamlar, kuruluşların operasyonlarından ve tedarik zincirlerinden kaynaklanan sera gazı emisyonlarını daha iyi anlamalarını sağlar. Protokolün revizyonlarının ardından, Kyoto Protokolü kapsamındaki toplam yedi sera gazının izlenmesi önerilmektedir: Karbondioksit (CO₂), Metan (CH₄), Dinitrojen monoksit (N₂O), Hidroflorokarbonlar (HFCs), Perflorokarbonlar (PFCs), Kükürt hekzaflorür (SF₆) ve Azot triflorür (NF₃).

Ghg Protokolü şema
Kaynak : WRI/WBCSD Corporate Value Chain (Scope 3) Accounting and Reporting Standard (PDF)

Kapsam 1: Doğrudan Emisyonlar

Kapsam 1, kuruluşun sahip olduğu veya kontrol ettiği kaynaklardan salınan doğrudan sera gazı emisyonlarını kapsar. Bu emisyonlar, kuruluşun faaliyetleri sırasında doğrudan atmosfere salınır.

Kapsam 2: Satın Alınan Enerjiden Kaynaklanan Dolaylı Emisyonlar

Kapsam 2, kuruluşun tükettiği ancak başkasının ürettiği enerji nedeniyle oluşan dolaylı emisyonları içerir. Bu enerji genellikle elektrik, ısıtma, soğutma veya buhar şeklindedir.

Kapsam 3: Diğer Dolaylı Emisyonlar

Kapsam 3, kuruluşun değer zincirindeki tüm diğer dolaylı emisyonları kapsar. Bu emisyonlar, kuruluşun doğrudan kontrolü altında olmasa da faaliyetlerinden dolaylı olarak kaynaklanır. Kapsam 3 emisyonları, genellikle en geniş ve karmaşık olan kategoridir ve iki ana gruba ayrılır: yukarı yönlü (upstream – tedarik zinciri) ve aşağı yönlü (downstream – ürünlerin kullanım ömrü). Toplamda 15 farklı alt kategori bulunur.

Yukarı Yönlü Faaliyetler:

  1. Satın alınan mal ve hizmetler
  2. Sermaye malları (makine, ekipman vb.)
  3. Yakıt ve enerji ile ilgili faaliyetler (Kapsam 1 ve 2’ye dahil olmayanlar)
  4. Yukarı yönlü ulaşım ve dağıtım
  5. Operasyonlarda üretilen atıklar
  6. İş seyahatleri
  7. Çalışanların işe gidiş gelişleri
  8. Kiralanan varlıklar (yukarı yönlü)

Aşağı Yönlü Faaliyetler:

  1. Aşağı yönlü ulaşım ve dağıtım
  2. Satılan ürünlerin işlenmesi
  3. Satılan ürünlerin kullanımı
  4. Satılan ürünlerin ömrü sonunda bertaraf edilmesi
  5. Kiralanan varlıklar (aşağı yönlü)
  6. Bayilikler
  7. Yatırımlar

GHG Protokolü Kapsamında Uygulanan Standartlar ve Rehberler

Ghg Protokolü Standartlar

GHG Protokolü, kuruluşların sera gazı emisyonlarını ölçmeleri, yönetmeleri ve raporlamaları için bir dizi standart sunar. Bu standartlar, çeşitli ihtiyaçlara yönelik olarak geliştirilmiştir. GHG Protokolü’nün temel standartları:

1.Kurumsal Standart (Corporate Standard),   şirketler ve diğer organizasyonlar için kurumsal düzeyde sera gazı (GHG) emisyon envanteri hazırlama gereksinimlerini ve rehberliğini sunar. Bu standart, Kyoto Protokolü tarafından kapsanan yedi sera gazının muhasebe ve raporlamasını kapsar. 2015 yılında yapılan güncellemeyle, şirketlerin satın alınan veya elde edilen elektrik, buhar, ısı ve soğutma kaynaklı emisyonlarını daha güvenilir şekilde ölçmelerine ve raporlamalarına olanak tanıyan Scope 2 Guidance eklenmiştir.

Bu standart, aşağıdaki temel hedeflere ulaşmak amacıyla geliştirilmiştir:

  • Şirketlerin, emisyonlarını standartlaştırılmış yaklaşımlarla adil ve doğru bir şekilde GHG envanteri hazırlamalarını sağlamak.
  • GHG envanteri hazırlamanın maliyetini düşürmek ve süreci basitleştirmek.
  • Şirketlere, emisyonlarını azaltma ve yönetmeleri için gerekli bilgiyi sağlamak
  • Şirketler ve sera gazı programları arasında sera gazı muhasebesi ve raporlamayı daha uyumlu ve şeffaf hale getirmek.

GHG azaltım projeleri kapsamında kredi veya denkleştirme amacıyla azaltımların miktarını ölçmek için kullanılması tasviye edilmemekte bunun yerine için Proje Muhasebesi standartlarının kullanılması önerilmektedir. Standart, emisyonların raporlanmasına odaklanır; emisyon verilerinin WRI veya WBCSD’ye raporlanmasını zorunlu kılmaz. Ayrıca, doğrulanabilir bir envanter geliştirmek için hedeflese de, doğrulama süreci için bir rehber sağlamaz.

  1. Kurumsal Değer Zinciri (Scope 3) Standardı, şirketlerin tüm değer zincirlerindeki emisyon etkilerini değerlendirerek azaltım faaliyetlerine odaklanmalarına yardımcı olur. Standart, şirketin sera gazı emisyonlarının yalnızca kendi operasyonları ve elektrik tüketimi ile sınırlı kalmadığını, aynı zamanda satın alınan mallardan satılan ürünlerin bertarafına kadar olan tüm süreçleri kapsayan emisyonları raporlamayı hedefler. 2011’de yayımlanan Scope 3 Standardı, değer zinciri emisyonlarının hesaplanmasında uluslararası kabul gören tek yöntemdir. Ayrıca, değer zincirindeki iklim etkilerini yönetmek için tedarikçiler ve müşterilerle iş birliği stratejilerini teşvik eder. Bu standart, işletmelere değer zinciri boyunca emisyonları etkili bir şekilde ölçme ve yönetme fırsatı sunarak küresel sera gazı azaltımına katkıda bulunmayı amaçlar.
  2. GHG Protokolü Şehirler İçin Standardı, şehirlerin emisyonlarını doğru bir şekilde ölçmelerine ve sera gazı envanterlerini oluşturmalarına yardımcı olur. Böylece, etkili emisyon azaltım stratejileri geliştirmek mümkün hale gelir. Ayrıca, şehirlerin iklim değişikliğiyle mücadeledeki rollerini vurgulamak için tutarlı veriler sunar. Sonuç olarak, şehirler daha etkili bir şekilde kaynaklarını yönetebilir ve sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşabilirler.
  1. Azaltım Hedefi Standardı, GHG Protokolü tarafından sunulan bir standarttır ve ülkeler ile eyalet veya bölge düzeyinde emisyon azaltım hedeflerinin tasarlanmasına yardımcı olurken, hedefe ulaşma sürecinin değerlendirilmesi ve raporlanması için bir çerçeve sağlar. Bu standart, kurumların emisyon azaltma hedefleri belirlemesine ve bu hedeflerin etkinliğini izlemelerine olanak tanır. Ayrıca, şirketler ve araştırma kurumları da bu standarttan faydalanarak emisyon etkilerini değerlendirebilir.
  2. Politika ve Eylem Standardı, politikaların sera gazı üzerindeki etkilerini tahmin etmek için standart bir yöntem sunar. Ulusal ve yerel düzeyde analistler, belirli politikaların GHG etkilerini değerlendirerek emisyon azaltma etkinliğini artırabilir. Bu standart, “Azaltım Hedefi Standardı” ile birlikte geliştirilmiş ve 270’ten fazla katılımcıyla oluşturulmuştur. 20 ülkede yapılan pilot testler, kullanıcıların GHG etkilerini doğru ve şeffaf bir şekilde değerlendirmelerine yardımcı olur. Ana kullanıcıları, hükümet politikalarını değerlendiren analistler ve politika yapıcılarıdır; ayrıca bağışçı ajansları, finansal kurumlar ve işletmeler de bu standarttan faydalanabilir.
  3. Ürün Standardı, Ürün Yaşam Döngüsü Muhasebe ve Raporlama Standardı, bir ürünün tam yaşam döngüsü emisyonlarını değerlendirerek en büyük sera gazı (GHG) azaltım fırsatlarına odaklanmayı sağlar. Bu standart, geniş bir paydaş katılımıyla oluşturulmuş olup, şirketlere emisyonlarını muhasebeleştirmek ve raporlamak için metodoloji sunar. Kullanıcı dostu kılavuzlar ve araçlarla desteklenen bu standart, hammadde, üretim, taşıma, depolama, kullanım ve imha süreçlerini kapsayarak şirketlerin sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmalarını kolaylaştırır. Ayrıca, çevresel bilgi taleplerine yanıt vermek ve ürünlerin çevresel etkilerini etkili bir şekilde iletmek için gereken metodolojik çerçeveyi sunar.
  4. Proje Protokolü, iklim değişikliği projelerinin sera gazı faydalarını nicelendirirken kullanılan en kapsamlı muhasebe aracıdır. Protokol, bu projelerden elde edilen sera gazı azaltımlarını ölçmek için belirli ilkeler ve yöntemler sunmaktadır. WRI ve WBCSD tarafından dört yıllık bir işbirliği sürecinin sonucunda geliştirilen Proje Protokolü, sera gazı piyasası için uluslararası uyumlu standartların temelini oluşturur. Proje geliştiricileri ve sistem tasarımcıları bu protokolden faydalanabilir; ancak kurumsal sera gazı azaltımlarını ölçerken GHG Protokolü Kurumsal Standardı kullanılmalıdır.

Rehberler

Ghg Protokolü Rehberler

GHG Protokolü, sera gazı emisyonlarının izlenmesi ve raporlanması için çeşitli rehberler sunarak kuruluşların çevresel etkilerini etkili bir şekilde yönetmelerine yardımcı olmaktadır. Bu rehberler, enerji tüketimi, tedarik zinciri emisyonları, arazi kullanımı ve tarım gibi çeşitli alanlarda spesifik yöntemler ve yaklaşımlar sunarak, kullanıcıların emisyon azaltma stratejilerini etkili bir şekilde geliştirmelerine olanak tanımaktadır.

Her rehber, belirli bir sektöre veya konuya odaklanarak, GHG Protokolü’nün genel standartları ile uyumlu bir şekilde çalışmakta ve böylece emisyon verilerinin tutarlı ve karşılaştırılabilir olmasını sağlamaktadır. Bu bütüncül yaklaşım, hem kamu hem de özel sektör kuruluşlarının iklim değişikliği ile mücadelede daha etkili adımlar atmalarını teşvik etmektedir.

Küresel Raporlama İçin İşbirliği: GHG Protokolü ve IFRS Vakfı Resmi Ortaklığı

GHG Protokolü, Temmuz 2024 tarihinde resmi web sitesinde yaptığı duyuru ile, sürdürülebilirlik raporlamasında önemli adım atarak IFRS Vakfı ile resmi bir ortaklık kurduğunu açıkladı. Bu işbirliği, sera gazı emisyonlarının ölçülmesi ve raporlanmasına yönelik standartların, IFRS S2 İklim ile İlgili Açıklamalarında kullanılmasını sağlayacaktır.

Tarafların, sunulan bilgilerin sermaye piyasalarının ihtiyaçlarını karşılama konusundaki kararlılıklarını vurgulayan bu mutabakat zaptı, aynı zamanda GHG Protokolü ile Uluslararası Sürdürülebilirlik Standartları Kurulu (ISSB) arasındaki işbirliğini güçlendirmeyi hedeflemektedir. Ortaklık, bilgi ihtiyaçlarını karşılamak ve standart kullanıcıları ile raporlama organizasyonları için maliyetleri azaltmak amacıyla yeni standartlar ve kılavuzların geliştirilmesine yönelik genel ilkeleri belirlemektedir.

Yapılan açıklamaya göre, ISSB, GHG Protokolü’nün bağımsız standartlar kuruluna gözlemci olarak bir temsilci atayarak, standart güncellemeleri ve karar süreçlerinde aktif katılım sağlamayı amaçlayan yönetim düzenlemeleri oluşturmuştur.  Bu gelişme, şirketlerin sera gazı emisyonlarını tutarlı ve karşılaştırılabilir bir şekilde ölçmesine yardımcı olurken, finansal raporlamaların şeffaflığını artıracaktır.

IFRS Vakfı, 2001 yılında kurulmuş ve yüksek kaliteli, anlaşılır, uygulanabilir ve dünya çapında kabul görmüş finansal muhasebe standartlarını geliştirmeyi amaçlayan kâr amacı gütmeyen bir kuruluştur. IFRS Vakfı’nın oluşturduğu Uluslararası Muhasebe Standartları Kurulu (IASB), Avrupa Birliği de dahil olmak üzere 140’tan fazla yargı bölgesinde zorunlu olarak kullanılan finansal muhasebe standartlarını yaygınlaştırmaktadır.

IFRS Vakfı, finansal ve sürdürülebilirlik raporlaması standartlarını geliştirmek amacıyla IASB ve ISSB gibi alt kuruluşlarıyla çalışırken, TCFD, IR, SASB ve CDSB gibi diğer ilgili kuruluşlarla da işbirliği yaparak bütüncül bir raporlama çerçevesi oluşturmuştur. Ayrıca GRI, CDP ve ESRS gibi uluslararası standart belirleyicilerle sağlanan işbirlikleri, şirketlerin çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) performanslarını daha iyi ölçüp raporlamalarına olanak tanırken, sürdürülebilir finansman akışlarını da artırmaktadır.

Bu çerçevede değerlendirildiğinde, GHG Protokolü Girişimi’nin IFRS Vakfı ile işbirliği, küresel bir adım olarak öne çıkmaktadır. IFRS Vakfı’nın GHG Protokolü ile kurduğu resmi işbirliği, iklim değişikliğiyle mücadelede küresel bir güç oluşturmakta ve sürdürülebilirlik raporlamasının evrimini hızlandırmaktadır.

GHG ve 14064 Standartlarının Farkları Nelerdir ?

Ghg Protokolü Farklar

GHG Protokolü, kurumsal düzeyde odaklanarak sektörel rehberlik sağlar ve emisyonları üç ana kapsamda (Scope 1, 2, 3) sınıflandırır. Bu yaklaşım, şirketlere faaliyetlerine uygun metodolojiler geliştirerek emisyonlarını yönetme esnekliği sunar. GHG Protokolü, iş dünyası ve hükümetler arasında yaygın olarak kabul görürken, belirli bir sertifikasyon süreci gerektirmediği için gönüllü raporlama için ideal bir çerçeve oluşturur.

ISO 14064 ise hem organizasyonel hem de proje düzeyinde sera gazı hesaplamalarını içeren daha geniş bir yönetim çerçevesi sunar. ISO 14064, belirli kurallar ve standartlarıyla daha katı bir yaklaşım benimseyerek, standartları 14064-1, 14064-2 ve 14064-3 olarak üçe ayırarak sistematik bir yapı oluşturur. Ayrıca, resmi sertifikasyon ve doğrulama süreçlerine sahip olduğu için, bu standart resmi raporlama ve sertifikasyon amacı güden kuruluşlar için daha uygun bir seçenek sunar.

Sonuç olarak, GHG Protokolü ve ISO 14064, sera gazı emisyonlarının yönetimi ve raporlanmasında farklı yaklaşımlar sergiler. GHG Protokolü, esnekliği ve sektörel uyarlanabilirliği ile öne çıkarken, ISO 14064, katı standartları ve sertifikasyon imkanlarıyla dikkat çeker. Kuruluşların ihtiyaçlarına bağlı olarak hangi çerçeveyi seçecekleri stratejik bir karar olacaktır.

Sonuç

GHG Protokolü, küresel iklim değişikliğiyle mücadelede vazgeçilmez bir araç olarak öne çıkmaktadır. Sera gazı emisyonlarını ölçmenin yanı sıra, bu verilerin uluslararası standartlarla tutarlı bir şekilde raporlanmasını sağlayarak, finansal raporlamaların şeffaflığını artırmaktadır. IFRS Vakfı ile kurulan işbirliği, sürdürülebilirlik raporlaması alanında önemli bir adım atarak, yatırımcıların ve paydaşların daha bilinçli kararlar almasına olanak tanımaktadır. GHG Protokolü, çok paydaşlı bir işbirliği ortamı yaratarak hükümetler, şirketler ve sivil toplum kuruluşları arasında ortak bir hedef olan emisyon azaltımını teşvik etmekte; böylece kurumsal sürdürülebilirlik çabaları, tüm toplumun faydasına yönelik daha geniş bir etki yaratmaktadır.

GHG Protokolü’nün uluslararası kabul görmesi, küresel düzeyde iklim eyleminin hız kazanmasına katkıda bulunurken, şirketler bu çerçevede çevresel sorumluluklarını artırmakta ve maliyetleri minimize etme fırsatlarını değerlendirmektedir. Hükümetlerin bu protokolü benimsemesi, iklim politikalarının daha etkin bir şekilde uygulanmasına ve sürdürülebilir finansman akışlarının artmasına destek sağlamaktadır.

GHG Protokolü, sera gazı emisyonlarının azaltılmasına yönelik ortak çabalar yoluyla, daha sürdürülebilir bir geleceğin inşasına katkıda bulunma potansiyeli taşımaktadır. Küresel işbirliği ve bilgi paylaşımı yoluyla, GHG Protokolü’nün sağladığı rehberlik ve standartlarla desteklenen sera gazı emisyonlarının azaltılmasına yönelik ortak çabalar, iklim değişikliğiyle mücadelede etkili sonuçlar doğuracaktır.

Kurumsal Sera Gazı Standardı Ghg Protokolü Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemGül SALDIRANER

EG Partner- SMMM, BD

www.eg-econsulting.com

 

Yatay Eğitim Kataloğu
Sürdürülebilir Tedarik Zinciri Yönetimi eğitim teklifini almak için talebinizi egitim@satinalmadergisi.com e-posta adresimize iletebilirsiniz.

 

 

 

EĞİTİM PROGRAMLARI

Sürdürülebilir Tedarik Zinciri Yönetimi ve Yeşil Satınalma Eğitiminin içeriğini incelemek için https://satinalmadergisi.com/egitim.pdf Eğitim Kataloğunu indirebilirsiniz.

Ekibinizin ihtiyacı doğru eğitim teklifini almak için talebinizi egitim@satinalmadergisi.com e-posta adresimize iletebilirsiniz.

Satsuma Mandalinanın İhracat Yolculuğu 18 Ekim’de Başlıyor

Satınalma Eğitimleri Satsuma Mandalinanın İhracat Yolculuğu 18 Ekim’de Başlıyor3

Satınalma Eğitimleri Satsuma Mandalinanın İhracat Yolculuğu 18 Ekim’de Başlıyor3Sonbaharın habercisi, grip ve soğuk algınlıklarının doğal şifa deposu satsuma mandalinada hasat ve ihracat zamanı geldi.

Ticaret Bakanlığı Ege Gümrük ve Dış Ticaret Bölge Müdürlüğü başkanlığında oluşturulan “Satsuma Mandarin Çeşidinin Kesim İhraç Tarihlerinin Belirlenmesi Komisyonu” tarafından İzmir’e bağlı ilçelerde emsal teşkil edecek bahçelerde yapılan incelemeler ve alınan numunelerin İzmir Laboratuvar Müdürlüğü’nde yapılan analizi sonucunda; Satsuma Mandarin çeşidinin 14 Ekim 2024 tarihinde kesimine, 18 Ekim 2024 tarihinde ihracatına izin verilmesi kararlaştırıldı.

Türkiye’nin yıllık 1,9 milyon ton mandalina üretimiyle dünyada ilk üç ülke arasında yer aldığı bilgisini veren Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkan Yardımcısı ve Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı Hayrettin Uçak, satsuma mandalinanın en çok sevlien mandalina türü olduğunu vurguladı. Uçak, “Türkiye’nin mandalinası hem iç piyasaya hem de ihracata yetecek seviyede. Tüm vatandaşlarımızı sonbahar ve kış mevsimlerinde sağlıklı ve dinç kalmaları için günlük 2-3 adet mandalina tüketmeye davet ediyoruz” dedi.

Narenciye İhracatının Yüzde 52’Si Mandalina

“Dünya genelinde mandalina üretiminden yüzde 5 pay alıyoruz” diyen Uçak sözlerini şöyle sürdürdü; “2023 yılında Türkiye’nin yaş meyve sebze ürünleri ihracatında mandalina 576 milyon dolarlık tutarla en çok ihraç edilen ürün oldu. 2023 yılındaki 1 milyar 112 milyon dolarlık narenciye ihracatından mandalina ihracatı yüzde 52 pay aldı. İnce kabuğu, aromasıyla en çok sevilen mandalina türü olan satsuma mandalinanın ihracatı 2023 yılında 134 milyon dolar olmuştu. 2024 yılının 9 aylık döneminde Türkiye’nin tüm türler toplamında mandalina ihracatı yüzde 3’lük artışla 228 milyon dolardan 235 milyon dolara yükseldi. 2024 yılı sonunda mandalina ihracatında 600 milyon dolara, satsuma mandalinada da 150 milyon dolar ihracat rakamına ulaşmayı hedefliyoruz.”

İzmir’de Satsuma Rekoltesi 166 Bin Ton 

İzmir’de bu yıl yaptıkları rekolte çalışmasına göre 166 bin ton satsuma mandalina üretimi beklediklerini aktaran Uçak şöyle devam etti; “İzmir Valiliği ve İzmir Tarım İl Müdürlüğü’nün Seferihisar, Menderes ve Selçuk’taki mandalina üreticilerine sağladığı 24 bin akdeniz meyve sineği tuzağı bu yıl akdeniz meyve sineğinin büyük ölçüde azalmasına katkı sağladı. Diğer zararlılarla mücadelede de başarılı bir sezon oldu. Mandalina kalitesi ihracat için uygun. Üreticinin emeğinin karşılığını aldığı bir sezon olması için ihracatçılarımız çaba gösterecekler. Üreticilerimiz ve ihracatçılarımız için verimli bir sezon olmasını diliyorum.”

Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği olarak, Ege Üniversitesi ile mandalinada kayıpları önlemek için kapsamlı bir çalışma yaptıkları bilgisini de veren Uçak, kayıpların sebeplerini belirlediklerini, bundan sonraki aşamada kayıpların önlenmesi için eğitim faaliyetleri gerçekleştireceklerini bunun sonucunda mandalina üretimindeki kayıpların minimize olacağını sözlerine ekledi.

İhracatta İlk Üç Ülke Rusya, Ukrayna ve Sırbistan Oldu

Satsuma mandalina ihracatında Rusya Federasyonu 90 milyon dolarla lider ülke olurken, Rusya’yı 24 milyon dolarla Ukrayna ve 3,5 milyon dolarla Sırbistan izledi. Türkiye, 2023 yılında 47 ülkeye satsuma mandalina ihraç etti.

Bilişim Zirvesi’24 için Geri Sayım Başladı !

Yapay Zeka Ve Tedarik Zinciri Uygulamaları Eğitimi Bilişim Zirvesi'24 Için Geri Sayım Başladı

Yapay Zeka Ve Tedarik Zinciri Uygulamaları Eğitimi Bilişim Zirvesi'24 Için Geri Sayım BaşladıBilişim dünyasının bugününe ve geleceğine teknoloji perspektifinden bakan ve bu yıl 24. kez gerçekleştirilecek Bilişim Zirvesi’24 için geri sayım başladı. Kamu, bilişim, akademi ve iş dünyasını bir araya getirerek ileri teknolojilerin yön verdiği dijital çağın geleceği, alanında uzman isimler tarafından ele alınacak. “efficiency” mottosu ve “Etkililik, Etkinlik, Verimlilik” tema ismi ile 24 Ekim 2024 tarihinde Fişekhane’de gerçekleştirilecek zirvenin açılış programında, Türkiye Zeka Vakfı Başkanı Emrehan Halıcı, “Zekaların Ortaklığı” başlıklı sunumunu gerçekleştirecek.

Bilişim teknolojilerindeki gelişmeleri 24 yıldır gelenekselden yeniliğe uzanan geniş bir perspektifle iş dünyasının gündemine taşıyan Bilişim Zirvesi için geri sayım başladı. Bilişim Zirvesi’24’te “Etkililik, Etkinlik, Verimlilik” çatısında; ‘Verimlilik için insan ve yapay zeka iş birliği’ ana gündemi oluşturacak, “efficiency” temasıyla sektörün tüm bileşenleri bir araya gelecek.

Teknoloji ve bilişimin vizyon, strateji ve yol haritasının belirlenmesi, güncellenmesi ve geliştirilmesi için 24 yıldır düzenlenen Bilişim Zirvesi, Fişekhane’de 24 Ekim 2024 tarihinde gerçekleşecek. Bu yıl başta Bulutistan, Teletek ve Turkcell olmak üzere sektörün önde gelen firmalarının sponsorluğu ile düzenlenen zirvenin bu yılki açılış konuşmacısı; Türkiye Zeka Vakfı Başkanı Emrehan Halıcı, “Zekaların Ortaklığı” başlılığında, yapay zekanın insan zekasına ve duygularına ihtiyacı konusunu ele alacak.

‘Teknoloji Liderlerinin Beklediği Verimlik’ ve Onlarca Konu Başlığı

BThaber Başkanı Murat Göçe’nin açılış konuşması ile başlayacak Zirve’de, Google Cloud Ülke Kanal Lideri Dr. Serhan Yılmaz, Beko Veri ve Yapay Zeka Direktörü Sevgi Çakmak, Türkiye İş Bankası Yapay Zeka Bölümü Müdürü Gökhanalp Arslan, Yönetim ve Teknoloji Danışmanı Cem Tokbay, Sigorta Bilgi ve Gözetim Merkezi Siber Tehdit Yönetimi Departman Müdürü Eyüp Sercan Akgül ve Albaraka Türk Bilgi Güvenliği Direktörü Mehtap Kılıç gibi alanında uzman bir çok isim konuşmalarıyla yer alacak. 

Bilişim Zirvesi’nde Yapay Zeka Farklı Açılardan Ele Alınacak

Bilişim Zirvesi’24’ün Ana Panel’inde “Teknoloji Liderlerinin Beklediği Verimlilik” konusu uzmanlar tarafından ele alınacak. Hayatımızın her alanında hissettiğimiz yapay zeka, ‘Yapay Zeka, İnsan ve Verimlik’ üçgeninde; verimlilikten, maliyet tasarrufuna, entegrasyondan, karar verme süreçlerine, işe alımdan, otomasyona, bulut ve siber güvenlik sektörlerindeki varlığından IoT ve M2M ile insanı güçlendiren teknolojilere kadar onlarca farklı açıdan, Türkiye ve dünyadan örneklerle ele alınacak.

Şirketlere iham olmanın yanında onları cesaretlendiren, güçlü ve sağlam iş birliklerinin oluşturulduğu bir platform olarak büyük ilgi gören Bilişim Zirvesi’nde Dr. Serhan Yılmaz yönetiminde “Yapay Zeka ve RPA ile Verimlilik Devrimi: Dijital İş Süreçlerinin Geleceği” başlıklı söyleşi ve Cem Tokbay yönetiminde “Yapay Zeka Güvenliği ve Sürdürülebilirlik” başlıklı söyleşi uzman konuklar ile gerçekleşecek.

Final, Teknoloji Kaptanları Ödül Töreni ile Yapılacak

Tüm gün sürecek Bilişim Zirvesi’nin bitiminde, Türkiye’deki teknoloji yöneticilerinin, kurumlarının dijital dönüşüm ve inovasyon projelerini sergilemelerine olanak tanıyan, teknoloji alanındaki başarıların tanınmasını ve ödüllendirilmesini amaçlayan “Teknoloji Kaptanları Ödül Töreni” gerçekleştirilecek.

2000 yılından bu yana edindiği eşsiz birikimle lider etkinliklerin başında yer alan Bilişim Zirvesi’24’e ücretsiz katılım için kayıt işlemleri www.BilisimZirvesi.com.tr adresinden yapılabiliyor.

1728887078 Postit Bz

Türkiye’de Yenilenebilir Kapasitenin Artması Depolamalı BESS Talebindeki Büyümeyi Hızlandırıyor

Tedarik Zinciri Danışmanlığı Türkiye’de Yenilenebilir Kapasitenin Artması Depolamalı Bess Talebindeki Büyümeyi Hızlandırıyor

Tedarik Zinciri Danışmanlığı Türkiye’de Yenilenebilir Kapasitenin Artması Depolamalı Bess Talebindeki Büyümeyi HızlandırıyorBatarya Enerji Depolama Sistemleri küresel yerleşik kapasitesinin 2030 yılına kadar 160 GWh’den 1.800 GWh’ye çıkması, yani 10 kat büyümesi bekleniyor. Güçlü gelir potansiyeli sunan ve mevcut gelirlerin %90’ından fazlasını oluşturan enerji arbitrajı, yardımcı hizmetler ve kapasite mekanizmaları üç iş modeli olarak ortaya çıkıyor. Son maliyet artışlarına rağmen, sistem maliyetinin 2030 yılına kadar kilit pazarlarda %15-20 oranında düşmesi bekleniyor. Rapor, bağımsız Batarya Enerji Depolama Sistemleri pazarının çekiciliğinin, özellikle ABD, İngiltere, İtalya, Almanya, İspanya ve Avustralya gibi ülkelerde artacağını öngörüyor. Başta Avrupa olmak üzere birçok ülkede  düzenleyici reformlar ile yatırım ortamı iyileşiyor, riskler azalıyor ve gelirler artıyor.

Batarya Enerji Depolama Sistemleri (BESS) üzerine hazırladığı rapor, “Batarya Enerji Depolama Sistemleri’ne tekil varlık olarak yatırım yapmanın zamanı geldi mi?” ve “Gelişen piyasa mekanizmaları, Batarya Enerji Depolama Sistemleri operatörleri ve yatırımcılar için daha kârlı ticari sonuçları nasıl mümkün kılıyor?” sorularını ele alıyor. Bu sorular ışığında tekil bir varlık olarak Batarya Enerji Depolama Sistemleri’nin, kilit pazarlardaki ticari uygulanabilirliğini iyileştiren ve mevcut piyasa koşullarında yatırımcılar için kredi açısından olumlu bir fırsat yaratan stratejik kaldıraçları açıklıyor.

BESS’in Küresel Pazardaki Durumunu, Yarınını Ve Geleceğini 5 Trend Şekillendiriyor

Batarya Enerji Depolama Sistemleri, enerji dönüşümünü hızlandırmak için önemli bir araç olarak öne çıkıyor. Günümüzdeki beş temel trend, Batarya Enerji Depolama Sistemleri’nin küresel pazardaki mevcut durumunu, bir sonraki adımını ve geleceğini şekillendiriyor.

Batarya Enerji Depolama Sistemleri talebinin önümüzdeki yıllarda hızla artması bekleniyor. Küresel pazardaki birleşme ve satın alma işlemlerinin, 2020 yılından bu yana elektrik dağıtıcılarının ve enerji oyuncularının artan yatırımlarının etkisiyle, 24,4 milyar dolara ulaştığı görülüyor. Buna ek olarak düzenleyici destek, sübvansiyonlar, teşvikler ve temiz enerji hedefleriyle yönlendirilen depolama sistemleri üretim kapasitesinin 2030 yılına kadar küresel olarak yılda 4 kat büyüyerek 421 GWh’ye ve yerleşik kapasitenin ise 1,800 GWh’ye çıkacağı ve %70’den fazlasının şebeke ölçeğinde olacağı tahmin ediliyor. Maliyet tasarrufu, yatırım erteleme ve fiyat arbitrajı gibi avantajlı iş modellerinin de yakın gelecekte birçok ülkede ortaya çıkması bekleniyor.

Aynı zamanda batarya depolama, enerji geçişindeki hızlanma için önemli bir kolaylaştırıcı olarak görülüyor. Artan kısıtlama, sınırlı ara bağlantılar, artan çatı güneş enerjisi kapasitesi ve elektrikli araç (EV) kullanımı, daha uzun süreli batarya depolama teknolojilerine olan ihtiyacı artırıyor. Hâlihazırda kullanılan lityum-iyon teknolojisi yanı sıra, maliyet ekonomisi ve enerji yoğunluğu arttıkça vanadyum akışı, katı hal ve sodyum iyon gibi yenilikçi batarya kimyası teknolojileri de ticari olgunluğa ulaşmaya devam ediyor.

Türkiye Getiri Potansiyeline Sahip Pazar

Batarya Enerji Depolama Sistemleri büyümesinin iyileşen ekonomik fizibilite, güçlü politika, regülatif düzenlemeler ve çeşitli devlet teşvikleriyle desteklendiği ABD, İngiltere, İtalya, Almanya, İspanya ve Avustralya gibi olgun pazarlara kıyasla Türkiye, son gelişmelere rağmen, düşük-orta olgunluk seviyesinde değerlendiriliyor ve buna paralel bir getiri potansiyeline sahip pazar olarak öne çıkıyor. Bu doğrultuda, Türkiye Batarya Enerji Depolama Sistemleri pazarının gelecekte büyümesi için üç alandaki gelişmeler olumlu adımlar olarak görülüyor.

Türkiye’de Yenilenebilir Kapasitenin Artması Büyümeyi Hızlandırıyor

Türkiye’nin Ulusal Enerji Planı’na göre, 2030 yılına kadar kurulu gücün %61’inden fazlası 91 GW kapasiteyle yenilenebilir enerji kaynaklarından oluşacak. Aynı zamanda 2035 yılına kadar kurulu BESS kapasitesi de 15 GW’ye ulaşacak. Kurulu güçte hidro-elektrik harici yenilenebilir enerji kaynaklarının %90’ından fazlasını oluşturması beklenen rüzgar ve güneş enerjisi, BESS endüstrisine olan talebi olumlu yönde etkileyecek.

Türkiye’de Çok Fazla Başvuru Ve Onaylanmış Ön Lisans Bulunuyor 

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’na (EPDK) göre, Aralık 2023 itibarıyla tahmini 280 milyar dolar yatırım potansiyeline denk gelen toplam 260 GW kapasiteye sahip yenilenebilir enerji santrali için 5.968 adet Batarya Enerji Depolama Sistemleri başvurusu alındı. Ayrıca, Türkiye’de onaylanan ön lisansların toplam kapasitesi Eylül 2024 itibarıyla 658 başvuruyla 34 GWh’ye ulaştı. Ülkede kurulu ilk depolamalı kapasitelerin 2025 yılının son çeyreğinde tamamlanması bekleniyor.

Yerel Üretim Kapasiteleri Artıyor

Türk üreticiler ve girişimciler, başta Ankara, İstanbul, Antalya ve Kocaeli dahil olmak üzere birçok ilde 1 GWh’nin üzerindeki kapasitelerle Batarya Enerji Depolama Sistemleri yatırım planlarını hâlihazırda açıkladı. Batarya hücresi montaj operasyonlarından işe başlayan sektör oyuncularının çoğunun, küresel şirketlerle gerçekleştirdikleri iş birlikleri sayesinde veya tek başlarına hücre üretimine genişleme planları bulunuyor. Ayrıca, gelişmekte olan yerel Batarya Enerji Depolama Sistemleri üreticilerini korumak amacıyla Ocak 2024’ten beri Uzakdoğu ülkelerinden ithal edilen prizmatik LFP bataryalar için Türkiye’de %30 ek gümrük vergisi uygulanıyor. Talebin büyümesine bağlı olarak ilave kapasite artışları, farklı coğrafyalara ve ülkelere satışlar ile yurtdışı üretim yatırımlar da yerel oyuncuların gelecek büyüme planları arasında bulunuyor.

Büyüme Potansiyelini Yedi Stratejik Kaldıraç Belirliyor

Rapor, Türkiye dahil olmak üzere küresel pazarların çoğunda tekil bir varlık olarak Batarya Enerji Depolama Sistemleri’nin gelecekteki büyüme potansiyelini yedi stratejik kaldıracın belirleyeceğini ortaya koyuyor. Rapor, gelir modellerinin netleştirilmesi, düzenleyici mekanizmalar ve teşviklerin varlığı, yatırım maliyetinin azaltılması, altyapı esnekliği için doğru yerlerin bulunması ve yeni batarya teknolojilerinin izlenmesi gibi temel gelişmelerin gelecekte çok önemli olacağını belirtiyor.  

Batarya Enerji Depolama Sistemleri yatırımcılarının, batarya sistemi gelirleriyle gaz fiyatları arasında artan bir korelasyon olduğu için emtia fiyatlarındaki oynaklığı yatırım analizlerine dahil etmeleri gerekiyor.

Mevcut kapasite piyasası mekanizmaları ve güvenilirlik endişeleri, BESS potansiyelini en üst düzeye çıkarmıyor, bu nedenle piyasayı daha etkili hale getirmek için ek reformlar gerekiyor.

Yüksek sermaye harcaması, batarya hücresi fiyatlarındaki dalgalanmalara karşı önemli yatırım duyarlılığını gösteren analizlerle projelerin karakterize edilmesine imkân tanıyor.

En uygun konumun belirlenmesi, şebeke tıkanıklığının ve yenilenebilir santral konsantrasyonunun daha yüksek olduğu alanlara daha yakın konumlanarak kâr marjlarının artırılmasını sağlıyor.

Şebeke ara bağlantı gecikmelerine yol açan, düzenleyici çerçeve eksikliğinin izin prosedürleri uzun süredir devam ediyor.

Avrupa batarya hücresi kapasitesinin yaklaşık %70’i, Çin’e artan bağımlılık ve lityumun fiyat oynaklığı nedeniyle risk altında bulunuyor, bu yüzden büyümenin de büyük ölçüde sağlam tedarik zincirine bağlı olması bekleniyor.

Vanadyum akışı gelecekte Li-ion ile rekabet edecek ve yatırım için daha iyi bir iş koşulları sağlayacak. Hidrojen depolama daha uygun maliyetli hale geldikçe de yeni bir alternatif olabilir.

Navlun Endeksindeki Düşüş Devam Edecek Mi ?

Tedarik Zinciri Danışmanlığı Navlun Endeksindeki Düşüş Devam Edecek Mi

Tedarik Zinciri Danışmanlığı Navlun Endeksindeki Düşüş Devam Edecek MiUluslararası taşımacılık sektörü, küresel ticaret akışlarının hız kesmesi ve talep dengesizliği nedeniyle dalgalı bir dönemden geçiyor. Küresel ticaretin kritik göstergelerinden biri olan Drewry Dünya Konteyner Endeksi’ne (WCI) göre, konteyner başına ortalama navlun fiyatında bir süredir düşüş gözlemleniyor. Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Globelink Ünimar Hava ve Denizyolu Direktörü Bora Zorlu, deniz taşımacılığındaki genel arz-talep dengelerinin yeniden şekillenmeye başladığının altını çizdi.

Küresel ticaretin yavaşlaması, tedarik zincirinde yaşanan aksamalar navlun fiyatlarındaki düşüşü doğrudan etkiliyor. Özellikle ilk olarak pandemi sonrasında hızla artan talebin etkisiyle navlun fiyatlarında gözlemlenen artış, son aylarda dengelenmeye başladı. Konteyner arzının talebinin karşılanması ve özellikle Asya-Avrupa rotasındaki yük hacimlerinin azalması fiyat gerilemelerini tetikleyen ana faktörler arasında yer alıyor.

Ağustos Ayından İtibaren Kademeli Olarak Düşüş Devam Ediyor  

Ağustos ayından bu yana navlun fiyatlarında kademeli bir gerileme gözlemleniyor. Bunun sonucunda ise, birçok lojistik şirketi daha düşük fiyatlarla rekabet etmek zorunda kalıyor. Ayrıca, yeni gemi teslimatlarıyla birlikte artan konteyner taşımacılık kapasitesi de fiyatların üzerinde baskı oluşturarak düşüş trendini hızlandırıyor.

Yakın Gelecekte Fiyatlarda Yükseliş Beklenmiyor 

Kısa vadede navlun fiyatlarında artış beklenmiyor. Navlun fiyatlarının düşmesinin ardındaki nedenleri çok yönlü ve küresel ticaret dinamikleriyle doğrudan bağlantılı olacak şekilde değerlendirmek gerekiyor. Öte yandan, bu düşüş eğiliminin kalıcı olup olmayacağı da belirsizliğini koruyor. Yılın son çeyreğinde ticaretin yeniden hareketlenmesi ve dünya genelinde ticareti ve tedarik zincirini tehlikeye atan bazı unsurların ortadan kalkmaması durumunda navlun fiyatlarının yakın bir gelecekte yeniden yükselişe geçeceğini ifade etmek mümkün olmayabilir. Lojistik sektörünün, sürdürülebilir piyasa koşullarına karşı esnek ve sürdürülebilir çözümler üretmeye devam etmesi büyük önem taşıyor.

TMSF’den İndirimli Lüks Araç İhalesi

Tedarik Zinciri Danışmanlığı Tmsf’den İndirimli Lüks Araç İhalesi

TMSF’den İndirimli Lüks Araç İhalesi

Tedarik Zinciri Danışmanlığı Tmsf’den İndirimli Lüks Araç İhalesiTasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF), yeni muhammen bedellerle araç ihalesi düzenleyecek.

TMSF daha önceki ihalelerde satılmayan araçları farklı oranlarda indirim yaparak yeniden satışa çıkardı.Aralarında Bentley, Mercedes, Porsche gibi lüks markaların da bulunduğu otomobiller, 7 Kasım tarihinde TMSF’nin Esentepe’de bulunan binasında düzenlenecek ihale ile satılacak.

TMSF Aracılar’a Karşı Uyarmıştı 

TMSF lüks araçları ucuza ayarlayabileceğini iddia eden dolandırıcılara karşı vatandaşları uyarmıştı.

Söz konusu basın açıklamasında “Kamuoyunda ‘çantacı, aracı, komisyoncu’ gibi isimlerle tanımlanan kötü niyetli şahıslara karşı dikkatli olunması gerektiği, duyurusu yapılmadan, çok düşük bedellere araç alınmasının mümkün olmadığı” vurgulanmıştı.

1728630044 Tmsf Logo 11TMSF’nin Resmi İnternet Sitesinde Lüks Araç İhalesinden Başka Araç Satış İhale Duyuruları da Yer Alıyor.