İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. İş sözleşmesi, Kanunda aksi belirtilmedikçe, özel bir şekle tâbi değildir (İşK m.8).
İş sözleşmesi tarafların karşılıklı ve birbirlerine uygun irade bildiriminde bulunmaları ile meydana gelir. Ancak, iş sözleşmesinin geçerli olabilmesi için tarafların iş sözleşmesi yapma ehliyetine sahip olmaları ve sözleşme serbestisinin sınırlarına uymaları gerekir. Türk Borçlar Hukukuna göre de, hukuk kurallarına, kanuna, ahlak ve adaba, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı olmadıkça ve yerine getirilmesi olanaksız bir borç niteliği taşımadıkça iş sözleşmesi şartları serbestçe kararlaştırılabilir (TBK m.27)[1].
İş sözleşmesinin kurulmasını müteakip iyi niyet kuralları çerçevesinde sözleşmenin tarafı olan işçinin işe başlatılması beklenir. Sözleşme imzalanmasına rağmen haklı bir sebep dışında işverenin sözleşmeden cayması sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluk, ilkesine aykırılık oluşturur. Çünkü sözleşmenin imzalanması aşamasında taraflar arasında hukuki bir ilişki oluşur. Sözleşme görüşmeleri aşamasında taraflardan birinin diğerine veya onun koruması altında bulunan kişilere karşı aralarında dürüstlük kuralı (TMK. m. 2) gereğince ortaya çıkan güven ilişkisinin ihlali sonucu meydana gelen sorumluluğu nazarı dikkate alması gerekir. Sözleşmeyi imzalayan işçi, uzun süre işsizlikten sonra sözleşmeyi güven temeline dayalı olarak imzalamış olabileceği gibi başka bir işyerinden ayrılarak imzalamış olması da mümkündür. Önceki işinden elde ettiği gelirden vazgeçerek ve yeni işverene güvenerek imzaladığı sözleşme sonrası işe başlatılmaması işçi aleyhine bir takım olumsuz sonuçlar doğurabilecektir. Her ne kadar imzalanan sözleşme işçinin işe başlatılmaması nedeniyle yürürlüğe konulmamış olsa bile sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluk kapsamında konuyu değerlendirmek gerekecektir. Bu kapsamda sözleşmenin tarafı olan işçi, işverenle sözleşme görüşmelerinin başlamasıyla aralarında kurulmuş bulunan güven ilişkisini ihlal edilmesi halinde, bundan doğan zararı işvereninden talep edebilecektir.
Nitekim Yargıtay’ın konuyla ilgili bir kararına göre, “Davacı ile davalı arasında belirli süreli iş sözleşmesi imzalanmış, bu iş sözleşmesinde sözleşmenin başlangıcı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın çalışma izni verdiği tarih olarak belirlenmiştir. Bu izin için davalı şirket tarafından Bakanlığa başvurulmuş, Bakanlık tarafından yabancı işçinin çalışma izin başvurusu uygun bulunmuş, izin belgesinin düzenlenebilmesi için çalışma izni ve hizmet izni harcının yatırılması gerektiği davalı şirkete bildirilmiştir. Davalı şirket bu harcı yatırmamıştır. Bu durumda iş sözleşmesinin başlaması için taraflarca sözleşmede kararlaştırılan izin alınması şartı tamamlanmadığından iş sözleşmesi kurulmamış, taraflar arasında işçi-işveren ilişkisi oluşmamıştır. Ancak davacı işçi bu sözleşmeye güvenerek çalıştığı şirketten ayrılmıştır.
Uyuşmazlığın çözümüne yönelik olarak, öncelikle borç doğurucu sorumluluk kaynakları üzerinde durulmasında yarar vardır:
Toplumsal hayatın hızla gelişmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik olay ve problemlerin çözümünü, klasik borç doğurucu sorumluluk kaynakları olarak nitelendirilen, haksız fiil, sözleşme ve sebepsiz zenginleşme içerisinde bulabilme ve aynı unsurları bu yeni olay ve problemlere uygulayabilme hemen hemen imkansız hale gelmiştir. Kanunların çözüm öngöremediği bu tip durumlara, 19. yüzyılın sonlarına doğru doktrin kayıtsız kalınamayacağını anlamış, özü ve niteliği farklı yeni hukuki müessese ve sorumluluk türlerini belirleme yoluna gitmiştir (Süleyman Yalman, Türk- İsviçre Hukukunda Sözleşme Görüşmelerinden Doğan Sorumluluk, Ankara 2006, s. 37).
Bu yeni belirlenen sorumluluk türlerinden olan sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluk, (culpa in contrahendo) genel bir ifadeyle belirtmek gerekirse, sözleşme görüşmeleri aşamasında taraflardan birinin diğerine veya onun koruması altında bulunan kişilere karşı aralarında dürüstlük kuralı (MK. m. 2) gereğince ortaya çıkan güven ilişkisinin ihlali sonucu meydana gelen sorumluluktur. (Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt. III, Ankara 1990, s. 1083.; İlhan Ulusan, Culpa in Contrahendo Üstüne, Prof. Dr. Ümit Yaşar Doğanay Anısına Armağan, İstanbul 1982, s. 287).
Bir kişinin davranışlarıyla, başkalarında yarattığı haklı beklentiler nedeniyle bu kişiler arasında güvene dayalı bir ilişki oluşmuştur. Kendine özgü bir sorumluluk olan güven sorumluluğu, bu güven ilişkisinden kaynaklanmaktadır ve herhangi bir sözleşme ilişkisinin varlığını gerektirmediği için taraf iradesinden bağımsız yasal bir sorumluluk sebebidir. Güven sorumluluğunun pozitif hukuktaki dayanağı Türk – İsviçre Hukuku açısından Medeni Kanun’un 2. maddesi olan dürüst davranma ilkesidir.(Gürpınar, Damla Sözleşme Dışı Yanlış Tavsiyede Bulunma Öğüt Verme veya Bilgi Vermeden Doğan Sorumluluk, İzmir, 2006 s.214) Medeni Kanun’un 2. maddesinde, herkes haklarını kullanırken ve borçlarını ifa ederken dürüstlük kuralına uygun davranmak mecburiyetini getiren kanun koyucu, açık bir şekilde doğruluk ve güven kurallarına atıf yapmıştır. Ayrıca kanunun yorumlanmasında, tamamlanmasında, irade beyanlarının yorumunda, bu nedenle de hukuki işlemlerin kurulmasında ve yorumlanmasında, sözleşmelerin yeni şartlara uyarlanmasında, tamamlanmasında ve değiştirilmesinde de önemli işlevi olan doğruluk ve güven kuralları, sözleşme görüşmeleri esnasında meydana gelen culpa in contrahendo sorumluluğunun da temelini oluşturmaktadır. (Edis ,Medeni s.308) Culpa in contrahendo sorumluluğunun varlığından söz edebilmek için sözleşmenin tüm unsurları ile kurulmuş olmasının veya geçerli bir sözleşme olup olmadığının da bir önemi bulunmamaktadır. Bütün bu hukuki kurumların temelinde dürüstlük kuralı gereği korunması gereken ve bu yüzden yasal bir yükümlülük olarak da ortaya çıkan, kendine özgü bir sorumluluk vardır. Güven sorumluluğu edim yükümünden bağımsız yasal bir borç ilişkisine dayanır. Sorumluluğun doğması için zarar verenle zarar gören arasında asli edim yükümünün doğumunu sağlayacak bir sözleşme ilişkisinin kurulmuş olması gerekmez. Taraflardan birinin kendi davranışlarıyla diğer tarafta güven oluşturmasıyla, bu ikisi arasında var olan güven ilişkisinin zarar görmüş olmasından dolayı dürüstlük kuralı gereği bir sorumluluk meydana gelmektedir (Gürpınar , s.217).
Yukarıda belirtildiği üzere, borç doğurucu sorumluluk kaynakları yönünden somut olay değerlendirildiğinde; olaya “sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluk” kurallarıyla bakılması gerektiğinde kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır.
Gerçekte de; sözleşme bir süreçtir. Bir anda kurulup meydana gelen hukuki bir işlem değildir. Sözleşme kurulmadan önce taraflar sözleşmenin muhtevası, şartları, içerdiği hak ve yükümlülükler üzerinde görüşmeler yaparlar; bu görüşmeler kısa veya uzun sürebilir. Görüşmelerin başlamasıyla görüşmeciler arasında hukuki bir ilişki kurulur. Bu ilişki sözleşme benzeri bir güven ilişkisidir. Güven ilişkisi MK. m. 2/1’de düzenlenmiş bulunan dürüstlük kuralına dayanır. Buna göre görüşmeler esnasında görüşmecilerin sözleşmenin muhtevası ve şartları hakkında birbirlerini aydınlatması, dürüstlük kuralına uygun davranması, birbirlerinin kişilik ve mal varlığı değerlerine zarar vermemek için gerekli özeni göstermesi, koruma yükümlülüklerine uyması gerekir. Görüşmeciler bu yükümlülüklere kusurlu olarak aykırı davranıp, görüşmelerin başlamasıyla aralarında kurulmuş bulunan güven ilişkisini ihlal ettikleri takdirde bundan doğan zarardan sorumludurlar (Fikret Eren, a.g.e., s. 1084, 306 vd., İlhan Ulusan, a.g.e., s. 286).
Somut uyuşmazlıkta; taraflar arasında davacının davalı şirkette dış ticaret uzmanı olarak çalışması yönünde sözleşme imzalandığı, bu sözleşme çerçevesinde davalı şirket tarafından Bakanlığa izin için başvuru yapıldığı, izin belgesi düzenlenmesi için harç yatırılması gerektiğinin davalı şirkete bildirilmesinin ardından davalı şirketin bu harcı yatırmayarak iş sözleşmesinin kurulmasına engel olduğu anlaşılmaktadır. Davacı işçinin bu sözleşmeye güvenerek çalıştığı işyerinden ayrıldığı da sabittir. Bu durumda davalının davacıyı kusurlu olarak sözleşmenin kurulacağı yönünde yanılttığı ve güven ilişkisini ihlal ettiği açıktır. Taraflar arasında iş sözleşmesi kurulmadığından davacı tarafından bakiye ücret alacağı istenmesi mümkün değildir. Ancak sözleşmenin kurulmaması işçinin kusurundan kaynaklanmamaktadır. Davalı şirket çalışma izni için gerekli harçları yatırmayarak iş sözleşmesinin kurulamamasına neden olmuştur. Yukarıda açıklanan nedenlerle davacının davalı şirketten sözleşme öncesi zararlarını talep etmesi mümkündür. Davacı sözleşme öncesi doğan zararlarını isteyebilecektir ancak bu zararlara ilişkin davalara iş Mahkemelerinde değil, genel yetkili mahkemelerce bakılacaktır. Bu nedenle mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekirken işin esasına girilerek karar verilmesi hatalıdır”[2].
Sonuç olarak, işverenin işçisini kusurlu olarak sözleşmenin kurulacağı yönünde yanıltması ve güven ilişkisini ihlal etmesi halinde, işçinin sözleşme öncesi zararlarını talep etmesi mümkündür. Yargıtay, somut olaya “sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluk” kurallarıyla bakılması gerektiğini belirtmektedir. Taraflar arasında kurulan sözleşmenin bir anda kurulup meydana gelen hukuki bir işlem olmadığını, sözleşmenin bir süreç olduğunu, sözleşme görüşmeleri esnasında görüşmecilerin sözleşmenin muhtevası ve şartları hakkında birbirlerini aydınlatması, dürüstlük kuralına uygun davranması, birbirlerinin kişilik ve mal varlığı değerlerine zarar vermemek için gerekli özeni göstermesi, koruma yükümlülüklerine uyması gerektiğini ve görüşmecilerin bu yükümlülüklere kusurlu olarak aykırı davranıp, görüşmelerin başlamasıyla aralarında kurulmuş bulunan güven ilişkisini ihlal etmeleri halinde ise, bundan doğan zarardan sorumlu olacaklarını kabul etmektedir.
Lütfi İNCİROĞLU
[1] ARASLAN ERTÜRK, Arzu, İş Sözleşmesinde Şekil, İstanbul 2017, s.95, SAVAŞ, F.Burcu, İş Sözleşmesinin İşveren Tarafından Haklı Nedenle Feshi, İstanbul 2012, s.5.
[2] Y9HD.17.09.2020 T., E.2016/20712, K.2020/8343 Legalbank.








Türkiye Savunma Sanayinde Küresel Oyunculuğa Ar-Ge İle Yürüyor
İhracatçının Sorunu Nedir ? 


Dünyanın en büyük 5 mücevher fuarı arasında yer alan Istanbul Jewelry Show için geri sayım başladı. 5- 8 Ekim 2023 tarihleri arasında Informa Markets tarafından İstanbul Fuar Merkezi’nde 54’üncü kez düzenlenecek fuar, ABD’den Hindistan’a kadar 140’tan fazla ülkeden gelecek 27 bini aşkın sektör profesyonelini tek bir platformda buluşturmaya hazırlanıyor. Estetik boyutu kadar ekonomideki parıltısı ile de öne çıkan sektör, organizasyon kapsamında gerçekleşecek iş görüşmeleri ve anlaşmaları ile de ihracatımıza ve ekonomimize de olumlu katkılar sağlayacak.
Fuar ekonomik değeri kadar sektörün gelişimini destekleyici etkinlikler ile de dikkat çekiyor. Sektöre yeni açılımlar sağlayacak organizasyonlara ev sahipliği yapacak fuarda tasarımcıların ürünlerini yeni pazarlara açılmasına da fırsat sunuluyor. Bu kapsamda Mücevher İhracatçıları Birliği ve Istanbul Jewelry Show’un ortak projesi olan Designer Club ile takı tasarımcıları ve ustaları ürettikleri tasarım ve takıları onlara ayrılan özel bir stantta sergileme şansı bulacak.
Dünya genelinde, iklim değişikliği, doğal kaynakların tükenmesi ve biyoçeşitlilik kaybı gibi çevresel sorunlar giderek artmaktadır. Bu sorunların üstesinden gelmek ve sürdürülebilir bir gelecek inşa etmek için “Yeşil Dönüşüm” kavramı ön plana çıkmaktadır. Peki, yeşil dönüşüm nedir ve neden bu kadar önemlidir ?
6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu uyarınca iş güvenliği uzmanlarının görev, yetki ve yükümlülükleri ilgili yönetmeliklerde belirtilmiştir. Bu yönetmelikte, iş güvenliği uzmanının görevleri 5 başlıkta tanımlanmıştır:
Veda zamanı geldi çattı. Artık ayrılık vakti. Dile kolay 10 yıl oldu. Acısıyla tatlısıyla tam 10 yıl. Bunca yıldan sonra ayrılmak ne kadar zor ve acı. Ama ne yaparsın kaderde varsa önüne durulamıyor.
Belirli hedeflere ulaşmak için gerekli olan bir dizi görevi planlamayı, yürütmeyi, kontrol etmeyi gerektiren ve çok yönlü bir disiplin olan proje yönetimi sürecinde zaman, maliyet ve var olan kaynakların kısıtlı yapısını göz önünde bulundurmak gerekir. Proje yönetimi sürecinde var olan bu sınırlılıkların istenen amaçlara ulaşmada bir bariyer oluşturmaması için farklı yöntemler arasından en uygun olanının kullanılması bir zorunluluktur. Bu yöntemlerden birisi olan Fibonacci Dizisi 0’dan başlayarak kendisinden önceki iki sayının toplamı şeklinde bir sonraki sayıya ulaşan matematiksel bir diziyi ifade eder ve proje yönetimi sürecinde çeşitli unsurların tahmin edilmesi, önceliklendirilmesi ve optimize edilmesi için kullanılır.
İtirazen Şikayet Konusu; İtirazen şikâyet dilekçesinde özetle, Yeterlik Bilgileri Tablosunda 2 ayrı iş deneyimi beyanında bulundukları, idare tarafından söz konusu iş deneyim belgelerinin ihale konusu işe veya benzer işe uygun kısımlarının anlaşılamaması nedeniyle 03.05.2023 tarihinde firmalarından yazı ile belge talebinde bulunulduğu ve ilgili belgeleri 10.05.2023 tarihinde idareye sundukları, idarece yapılan değerlendirmede beyan ettikleri iş deneyim belgelerinin ihale konusu işe veya benzer işe uygun olmaması nedeniyle tekliflerinin değerlendirme dışı bırakıldığı, ancak beyan ettikleri iş deneyim belgelerinin İdari Şartname’nin 7.6’ncı maddesinde yer verilen benzer iş tanımına uygun olduğu, iş deneyim belgelerinin idarece uygun olarak kabul edilmemesinin mevzuata aykırı olduğu iddialarına yer verilmiştir.
Türk mobilya sektörü, son yıllarda ihracat pazarlarını çeşitlendirmeye yönelik faaliyetlerini arttırıyor. Bunun bir sonucu olarak da mobilya ihracatı yüzde 11,2 artışla 4,7 milyar dolarlık ihracata ulaştı. Yeni nesil fuarcılığın öncü kuruluşlarından Nobel Şirketler Grubu bünyesinde yer alan Nobel Expo Fuarcılık A.Ş. tarafından 4-8 Ekim tarihleri arasında Kayseri Mobilya Sanayicileri Derneği (KAYMOS) ve Kayseri OSB işbirliği ile düzenlenen NOBEL ANAMOB – Anadolu Mobilya Fuarı, yerli ziyaretçilerin yanı sıra alım heyetleri kapsamında 54 ülkeden yabancı alıcıyı da ağırlamaya hazırlanıyor. Dünya mobilya sektörünün en önemli buluşmalarından biri olacak fuarda, yeni pazarlara ihracat fırsatlarının yaratılması hedefleniyor.