Türkiye ekonomisi kendisini tamir edebilen bir ekonomidir

İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, pandemi sürecinde karşılanamayan ihtiyaçların ve ertelenmiş taleplerin devreye girmesinin söz konusu olduğunu ifade ederek, “Pandemi sürecinde olumlu gelişmelerle ve aynı zamanda risklerin başarılı bir şekilde yönetilmesi,  yabancı sermaye hareketlerinin de hızlanması suretiyle daha yüksek büyümelere ulaşmak mümkündür” dedi. 

Bugün BloombergHT TV’de katıldığı canlı yayında ekonomiye ve bankacılık sektörüne dair açıklamalarda bulunan Bali, Türkiye’de artık parasal politikalarda bir normalleşme, sadeleşmenin görüldüğünü, doğrudan politika faizinin enstrüman olarak benimsendiği, yerli, yabancı bütün paydaşların nelerin uygulandığını gördüğü bir tablonun ortaya çıktığını söyledi.  Merkez Bankası’nın da bu konuda özellikle Bakanlık ile koordinasyon içinde enflasyonda kalıcı bir düşüş görülmeden parasal duruşun değiştirilmeyeceği, gevşetilmeyeceği yönündeki beyanlarının önemli olduğunu vurgulayan Bali, “Bu sadece beyanda da kalmadı. Bana göre önemli olan kısmı o. Sadece söylem değildi, eyleme de döküldü. Nitekim politika faizi, Kasım ayında %15, Aralık toplantısıyla %17 ile bir noktaya getirildi. Bunlar piyasalarda, yatırımcılarda ve piyasa göstergelerinde olumlu bir hava yarattı. TL’nin çok hızlı değer kaybından sonra, bu kayıpların bir kısmını geri almasıyla etkilerini görmeye başladık” diye konuştu.

Merkez Bankası’nın zorunlu karşılık oranlarını 200 baz puan artırmasıyla ilgili de Bali, bunun da Merkez Bankası’nın açıklamalarına paralel bir gidişatın sürdüğünü göstermesi açısından önemli olduğunu söyledi. Bali, “ Ben bunun, daha çok, benimsenmiş olan politika setinin içinde uygun tarzda seçilmiş enstrüman olduğunu görüyorum. Tutarlılık devam ediyor” yorumunu yaptı.

“Parasal sıkılaştırma işlevini görüyor” 

Bankalar olarak, bu politika setinin uygulamalarında, ekosistemin doğal sorumlu bir parçası gibi hareket etmek durumunda olduklarının altını çizen Bali, şöyle konuştu: “Bizim birlikte hareket etmeyi başarabiliyor olmamız lazım. Bu koordinasyonun şu ana kadar ziyadesiyle var olduğunu düşünüyorum. Şu anda ben şahsen uygulamaların, verilen mesajların sadece sözel düzeyde değil, bizzat uygulamalarının da bu paralelde yürüdüğünü görüyorum. Ama şurası önemli; ciddi sorunlarımız da var. Bunların çözülebilmesi için biraz da hızlı başarılara, çabuk elde edilmiş kazanımlara ihtiyacımız var ki hem kredibilitemizi koruyalım hem cesaretimiz daha fazla artsın hem de bu politikaların sürdürülebilirliği oluşsun. Çünkü pandemi dahil birçok zorlayıcı faktör bir arada. Onun için özellikle bu yılın ikinci yarısındaki performansı önemli görüyorum.”

Kurlarda iki gündür yaşanan hareketliliğe ilişkin de Bali, “Ben bunun biraz düzeltme ihtiyacıyla da örtüştüğünü düşünüyorum. Çünkü kolay değil, 8,50’lerden buraya geldik.  %18-20 civarında değer kazandı. Onun için buradaki hareket biraz normal. Piyasalarda bunlar olur. Günlük hareketler üzerine de bu kadar çok görüş bina etmememiz gerektiğini düşünüyorum. Bu tür hareketlerin, reel bir ekonomik bozulmaya işaret edip etmediği ya da ondan kaynaklanıp kaynaklanmadığına dair bir kanaat veya tespit önemli. Ben şu anda öyle bir şey görmüyorum. Şu ana kadar parasal sıkılaştırma işlevini görüyor” ifadelerini kullandı.

Kasım 2020 sonrasında özellikle gerçek kişilerin döviz satmaya başladıklarını, satma eğilimine girdiklerini, tüzel kişilerin döviz alımında bir yataylaşmanın söz konusu olduğunu belirten Bali, “Dolayısıyla normalleşmeyi görüyoruz” dedi.

“Ekonomik aktivitede toparlanma devam ediyor”

Öncü göstergelerden şu anda ekonomik aktivitedeki toparlanmanın devam ettiğinin görüldüğünü vurgulayan Bali, kurum olarak %3,5 düzeyinde bir büyüme öngördüklerini aktardı. Pandemi sürecinde karşılanamayan ihtiyaçların ve ertelenmiş taleplerin devreye girmesinin söz konusu olduğuna dikkat çeken Bali, “Pandemi sürecinde olumlu gelişmelerle ve aynı zamanda risklerin başarılı bir şekilde yönetilmesi, yabancı sermaye hareketlerinin de hızlanması suretiyle daha yüksek büyümelere ulaşmak mümkündür” dedi.

“Serbest piyasa ilkelerinden sapmamalıyız”

Kontrollü bir şekilde ekonomik aktivite ivmelendiğinde sorunların çözüleceğinin altını çizen Bali, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Biz bunları yönetebilecek seviyelerdeyiz. Yeter ki operasyonel ortam, finansal istikrar, iş yapma biçimimizi etkileyen ortam kötüleşmesin, kontrol edilemez halde olmasın. Burada da en önemli şey, kurum ve kurallara dayalı çalışmayı, sürekli prensip haline getirmek ve serbest piyasa ilkelerinden asla sapmamak. Serbest piyasa ilkelerinden saptığınız zaman, kısa sürede sonuç verdiğinde, bir takım olumlu şeyler oluyor gibi düşünebiliriz. Ama o sapmalar, uzun dönemde tahrip edicidir. Esas önemli olan şudur; kısa süre içerisinde sonuç vermiyor diye yargılamaksızın tahammüllü bir şekilde uygulamalarımızı sürdürebilmek. Şu anda içinde bulunduğumuz tablo bu. Hep beraber bunları çözebilmek için akıl koymalıyız ve bu ilkelerden de sapmamalıyız.”

“Faiz epey yan etkileri olan enstrümandır, hiç ihtiyaç olmamasını temenni etmek lazım”   

Adnan Bali, faizle ilgili değerlendirmesinde de faizin tek başına bütün sorunları çözecek sihirli bir enstrüman olduğunu düşünmediğini ifade ederek, şu yorumu yaptı: “Hatta epey yan etkileri olan bir enstrümandır. Faizin, ihtiyaç olmamasını hep temenni etmek lâzım. Finansman maliyetlerini artırıyor, yatırım saikini azaltıyor, yatırımların fizibilitesini zayıflatıyor, hane halkının, güçlük içinde olan KOBİ’lerin, büyük işletmelerin ödeme kabiliyetleri üzerinde olumsuz etkiler yapıyor. Hatta bankacılık sistemine de büyük bilanço zararları veriyor. Bizim yüksek faizi benimsediğimiz ve istediğimiz gibi yaygın bir düşünce var. Aslında hiç de öyle değil. Çünkü şu gerçek unutuluyor; biz sadece faiz tahsil etmiyoruz, aynı zamanda faiz ödüyoruz. Yüksek faiz, bizim maliyetlerimizi de yükseltiyor. Net faiz marjımızın en genişlediği dönem, faizlerin düştüğü dönemdir. Zaman zaman faiz konusunda iş dünyasıyla, reel kesimle bankacılık sistemi arasında bir çıkar çatışması var gibi anlaşılır ama aslında yoktur. Sanayici, faiz artışı karşısında bizim durumumuzu anlamak istiyorsa, en çok kullandığı hammaddenin ya da girdinin fiyatı kısa süre içinde yükseldiğinde ne hâle geliyorsa, biz de bilançoda o hâle geliyoruz. Dolayısıyla arzu etmemiz mümkün değil. Bize tek zararı bu da değil. Kredi verdiğimiz tarafların ödeme gücünü zayıflattığı oranda, bilançomuza oradan da bir tahribat geliyor. Ağustos 2018’de faizi kemoterapiye benzetmiştim. Keşke almak zorunda kalmasanız ama vücudun bağışıklık sistemini dahi tehdit edecek şekilde sağlıklı hücrelere zarar vermeyi göze alabiliyorsunuz. Keşke bunları alma gerekleri doğmasa, biz de hep beraber finansal istikrarın içinde işlerimizi daha iyi yapabilme imkânı bulabilsek.”

“Kısa vadeli bilanço gereklerimizle çelişse de bu döneme özgü yapıcı tarzda hareket etmeliyiz” 

Bu dönemde bankaların da kredi, mevduat ve fiyatlama politikalarında yapıcı bir tarzda ve parasal sıkılaştırmaya uygun hareket etmesi gerektiğinin altını çizen Bali, “Bundan kastım şu; kısa vadeli bilanço gereklerimizle çelişse dahi bunu yapabilmek lazım. Özellikle yılın ilk yarısı için, ikinci yarıyı riske etmemek için… Peki, bu, bilanço gerekleriyle çelişse dahi hissedar değeriyle çatışır mı? Hayır, çatışmaz. Bir çeyrek, iki çeyrek ekonomik faaliyet yürüten müesseseler değiliz. Bizim için önemli olan kısa vadeli bilanço gerekleri uğruna orta, uzun vadeyi riske etmemektir. Asıl o kısa perspektiflilik demektir. Onun için de hissedar değeriyle hiç çelişmez” diye konuştu.  Bali, iç talebi canlandıracak ve enflasyonist etki yapabilecek olan kredi türlerinde kontrollü bir gidişatı benimsemek gerektiğini belirtti.

“Önemli olan sorunları çözebilme kabiliyeti, dinamizmi” 

Adnan Bali, yabancı yatırımcıların Türkiye’ye bakış açısına dair de şu değerlendirmeyi yaptı: “Epey bir süreden bu yana açıkçası, yabancılarla olan temaslarımızda geçmiş yıllarda olduğu kadar sağlam, tutarlı, rahat, özgüvenli bir tablo sunamıyorduk. Gerçekçi konuşmak lazım. Bunun bir kısmı uluslararası konjonktürde ortaya çıkan problemlerden kaynaklanıyordu. Buna ilave olarak, bizim Türkiye olarak bazı uluslararası mutabakatsızlıklarımız var.  Bunlar bir sorun değil,  bunlar bu ülkenin iddiası. Netice olarak onların bedeli olmak durumunda ve olacak. Siz de zaten o nedenle o mücadeleyi veriyorsunuz. Bu mutabakatsızlıkların da yarattığı zorlayıcı unsurlar var. Bütün bunların üzerine pandemi geldi. Bir de tabii bizim yaptığımız yanlışlar var. Bütün resim, bizim yanlışlarımızla birleşince durumu sıkıntılı hale getirdi. Ama biz hep şunu anlattık; Türkiye ekonomisi kendisini tamir edebilen bir ekonomidir. Bunun çok önemli bir hadise olduğunu düşünüyorum. Her durumda sorunlar olabilir. Önemli olan sorunlar çıktığında çözebilme kabiliyetinin, çözebilme dinamizminin olmasıdır. Türkiye’de bu dinamizm vardır. Bu defa geçmiştekilerden farklı olarak maalesef pandemi, Türkiye’nin kendi ekonomik dinamizmiyle bu süreçleri tamir etme imkânını elinden aldı. Onun için bundan sonraki aşılama süreci dâhil pandemi sürecindeki gelişmeleri çok kritik görüyorum. Bu, bize yeniden o tamirat sürecine imkân verecek diye düşünüyorum.”

“Oluşan tahribatları tamir edeceğiz, çare budur”

Geçmişte Türkiye ekonomisini birçok bakımdan koruyan önemli özellikler bulunduğunu ve bunların Türkiye’yi kendi ülke gruplarında olumlu yönde ayrıştırdığını vurgulayan Bali, “O dönemlerde biz reytingimizin gerektirdiğinden daha düşük CDS seviyelerine erişebiliyorduk. Ya da daha yüksek reytingli ülkelerin CDS seviyeleri ile aşağı yukarı aynı durumdaydık. Yatırımcılar bizi, masa başındaki reytingcilerin değerlendirdiğinden daha kıymetli değerlendiriyordu. Mesela global dalgalanma olduğunda biz bundan iskontolu etkileniyorduk, gelişmekte olan ülkelere sermaye akışı, fon akışı varsa biz bundan çarpan etkisiyle etkileniyorduk” diye konuştu.

Bütün bunları sağlayan; bütçe açığının GSYİH’ya oranının düşük tutulması, Avrupa Birliği tanımlı borç stokunun GSYİH’ya oranı, enflasyon ve sağlam bankacılık sistemi olmak üzere dört değişken bulunduğunu ifade eden Bali, “Biz bu dört unsurda oluşan bazı tahribatları tamir edeceğiz. Çare budur, yapılması gerekenler budur. Yapılmaya çalışılanların da bu olduğunu düşünüyorum. Bu sadece otoritenin işi değil. Bu işin paydaşı olan her tarafın kendi faydaları, kendi çıkarları, kendi doğruları ve bu ülkenin doğrusu açısından da olması gereken budur” dedi.

“Donuk alacaklar ve yakın izlemedeki kredilerin tamamının zarar olduğunu söylemek bu işten anlamamak demektir” 

Bankacılık sektöründe donuk alacaklar rakamının toplam 152 milyar TL olduğunu, yakın izlemedeki 382 milyar TL ile birlikte donuk alacaklar ve yakın izlemenin toplamda 534 milyar Türk Liralık bir büyüklüğe işaret ettiğini belirten Bali, “Bunların tamamının zarar niteliğinde olduğunu söylemek, bu işten anlamamak demektir. Uluslararası bankacılık standartlarına paralel bir şekilde kredi riskinde belirgin bir artışa işaret eden emareler ortaya çıktığında, biz bunları yakın izlemeye alıyoruz ve bunlara göre karşılık politikaları uygulanıyor. Şu anda yakın izlemeye alınan kredilerin yaklaşık yarısı yeniden yapılandırılmış vaziyette ve ödemeleri gecikmiş kısmı da sınırlı miktarda. Bunun önemli bir veri olduğunu düşünüyorum” diye konuştu.

Şu anda sektör genelinde %75 olan donuk alacaklar için karşılık seviyesinin Avrupa’da %45 olduğunu, yakın izleme için Türkiye’de %15 olan oranın da Avrupa’da %6 seviyesinde bulunduğunu aktaran Bali, şöyle konuştu: “Tecrübe olarak geriye doğru data incelendiğinde, yakın izlemedeki kredilerin kabaca %20’sinin sorunluya intikal ettiğine dair projeksiyonlar var. Bunları düşündüğünüz zaman, ‘Biz böyle bir sorunla karşılaştığımızda ne yapacağız?’ diyeceğimiz durumda değiliz. Yapacağımızı yapmış durumdayız. Ben şahsen tecrübe olarak bunu yönetebileceğimize inanıyorum. Yeter ki ekonomik iklim, bunu bozabilecek bir etki yapmasın.”

Adnan Bali, Bankanın Mart ayı sonunda yapılacak Genel Kurulu’nda Genel Müdürlük görevinden ayrılacak olmasına dair de şunları söyledi: “İş Bankası, kurallarla yönetilen bir kurum. Bizde prensip olarak icrai görevlerde 35 yıl çalışma kuralı vardır.  Bu 35 yılı tamamladıktan sonra icrai göreve devam edemezsiniz. Varsa tecrübeniz, farklı şekillerde kuruma sunmaya devam edersiniz. Onun da bizde kuralları var. Yönetim Kurulu’nda benimsenmiştir. Bu çerçevede ben de, 1986 yılı Aralık ayında Bankaya girmiştim, 34 yılımı tamamladım, Genel Kurul’da ayrılmanın tarih olarak çok şık olacağını düşündüğümden, böyle bir tablonun felsefesine de inandığım için ayrılma kararı aldım. Genel Kurul’da uygun görülürse, takdir edilirse Yönetim Kurulu’nda görev yapmaya devam edeceğim. Kanaatimce günlük hayatın çok yoğun temposunun dışında ve daha üstten bir çalışma biçiminin imkânlarına eriştiğimde de kurumum için daha yaratıcı çalışmalar yapabilirim.”

3 Boyutlu Teknoloji Pazarında Türkiye’den Önemli Atılım

Teknoloji ve iş dünyasının başarılı ismi Dr. R. Erdem Erkul liderliğinde kurulan ve 20 Ocak’ta Cer Modern’de gerçekleştirilen çevrimiçi etkinlik ile hem marka lansmanını hem de Ankara, İstanbul, San Francisco, Londra ve Seul ofislerinin açılışını duyuran Cerebrum Tech, fütürist tasarım uygulamalarıyla öne çıkan GFDS – Global Future Designs &Solutions Inc. ile ortaklık kurdu.

İki şirketin ortaklığını heyecanlı ve ilham veren bir birleşme olarak değerlendiren Erkul, “İş birliğine bağlı bir dünyada yaşıyoruz. Güçlü iş birlikleri kuran kurumlar, hızla yollarına devam ederken, iş birliği konusunda sınıfta kalanların zor zamanlar geçirdiğine şahit oluyoruz. Bu durum, günümüzde sadece büyüklüğü fark etmeden hemen hemen tüm şirketler için böyle. Bu şekilde ele aldığımızda GFDS ile yaptığımız ortaklığın çok anlamlı olduğunu düşünüyorum. Cerebrum Tech’i kurarken ‘Bildiklerimizin değil, bilmediklerimizin peşindeyiz.’ demiştik. Bilmediklerimizin peşinde olduğumuz bu yolculukta GFDS ekibinin de sektör tecrübesiyle katma değeri yüksek teknoloji ihracatında ülkemizi yükseklere konumlandırmayı hedefliyoruz.” dedi.

Daha önce pek çok kez yollarının kesiştiğini ancak şu an doğru zaman olduğunu düşündüklerini ve beraber yeni bir yolculuğa başladıklarını belirten GFDS Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Mert Oğuzata “2013 yılında kurulduğumuzda, ‘Gelecek bizim; gelin onu birlikte tasarlayalım.’ misyonuyla yola çıktık. Amacımız teknoloji için teknoloji geliştirmek değil, insanlığa faydalı olacak teknolojileri geliştirmek. Eğer dünya gelecekte insanlık ile teknoloji arasındaki dengeyi düzgün şekilde kurabilirse aydınlık bir gelecek bizleri bekliyor. Bu birliktelikle dünya pazarına açılmış katma değeri yüksek teknoloji girişimlerinde de öncü olacağız. Cerebrum Tech’i iş ortaklığından ziyade aynı hedefe birlikte ilerleyen bir yol arkadaşı olarak görüyoruz. Şüphesiz bu birliktelik Türkiye’nin dijital dönüşümüne de yön verir nitelikte olacaktır.” diye konuştu.

3 Boyutlu Teknoloji Pazarı Büyüyor: 2024 Yılına Gelindiğinde 3 Boyutlu Teknoloji Sektörünün 72 Milyar Dolara Ulaşacağı Düşünülüyor

AR/VR çözümlerine bağlı teknoloji pazarının büyüklüğünün 2024 yılında 72 milyar dolar seviyelerine ulaşması bekleniyor. Önceki yıllarda üretim ve perakende sektöründeki teknoloji yatırımları daha ön plandayken, önümüzdeki yıllarda eğlence ve savunma sektörlerinin 3 boyutlu teknoloji pazarında lokomotif rolü üstleneceği düşünülüyor. Bu iki büyük sektör dışında 3 boyutlu teknolojilerin kullanımı, üretim, iş sağlığı ve güvenliği, biyoteknoloji ve inşaat alanlarında da önemli bir paya sahip.

3 boyutlu teknolojilerinin geliştirilmesinde Çin, ABD ve Japonya’nın önemli yatırımları bulunuyor. Türkiye’nin gün geçtikçe değer kazanan üretici rolüyle bu alanda potansiyelini artırması bekleniyor. Bu ortaklık sayesinde de Türkiye’nin bu potansiyele sahip uluslararası bir oyun kurucu olması hedefleniyor. Cerebrum Tech ve GFDS, pazarın önemli bir oyuncusu olmayı hedefledikleri AR/VR sektöründe büyük ölçekli Ar-Ge ve inovasyon çalışmaları üzerine de çalışıyor.

Türkiye; Yeni İpek Yolu’nda Üretim, İhracat, Lojistik ve Yönetim Merkezi Olarak Öne Çıkıyor

Aerial view of warehouse storages or industrial factory or logistics center from above. Aerial view of industrial buildings and equipment machines at sunset

Çin’e yatırım yapmayı planlayan Türk şirketlerine iş modelleri ve hangi alanlarda avantaj sahibi olabileceklerine yönelik bir yol haritası sunan Platin Dergisi Uluslararası Yatırım Hamlesi webinar serisinin ilki, ‘Yeni İpek Yolu’nda Türkiye ve Asya’ başlığıyla gerçekleştirildi.

Hem Türkiye’nin yatırımcı dostu iş ortamı hem de Asya pazarındaki yeni fırsatlar hakkında katılımcıları bilgilendirmeyi amaçlayan ‘Yeni İpek Yolu’nda Türkiye ve Asya’ webinarına; T.C. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı  Burak Dağlıoğlu, DEİK- Türkiye Asya Pasifik İş Konseyleri   Koordinatör  Başkanı Murat Kolbaşı, Piri Reis Üniversitesi  Ekonomi ve Finans Bölümü Öğretim Üyesi Erhan Aslanoğlu ve European Mentoring and Coaching Council (EMCC) Dünya Başkanı Rıza Kadılar konuşmacı olarak katıldı. Türkiye ve Çin arasındaki dış ticaret ve uluslararası yatırım ilişkilerini geleceğe taşıyabilmenin yollarının konuşulduğu webinara ilgi büyüktü.

T.C. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı Burak Dağlıoğlu: “Çokuluslu şirketlerin Türkiye’yi üretim, ihracat, lojistik ve yönetim merkezi olarak seçtikleri görülüyor. Çin özelinde baktığımızda Türkiye’de bin 100’ün üzerinde Çinli sermaye şirketinin faaliyet gösterdiğini biliyoruz. Çinden ülkemize gelen yatırım projelerinin toplam değeri ise 2.5 milyar dolar.”

Webinarın açılış konuşmasını gerçekleştiren T.C. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı Burak Dağlıoğlu, uluslararası doğrudan yatırımlar perspektifinden Türkiye ve Asya konusuna değinerek şunları söyledi: “Kurulduğumuz günden bu yana ülkemize yeni yatırımcılar kazandırırken; mevcut uluslararası şirketlerin  yatırımlarının artırılması adına tüm enerjimizle çalışıyoruz. Ofisimiz, Asya coğrafyasına ayrı bir önem veriyor. Ülkemize 2003-2010 yılları arasında Asya’dan gelen uluslarararası doğrudan yatırımların, tüm yatırımlar içindeki payı   yüzde 12 iken, son 10 yılda bu oran yaklaşık 2 katına çıkarak  yüzde 25’e ulaştı. Türkiye’ye Asya’dan gelen yatırımların ülkelere göre dağılımına baktığımızda Azerbaycan, Japonya, Çin, Güney Kore, Malezya, Hong Kong, Avustralya, Singapur ve Tayvan gibi ülkeleri görmekteyiz. Çin, Japonya, Güney Kore ve Singapur’da ofislerimiz  bulunuyor. Asya ülkelerinde yerelleşen tanıtım çalışmaları ve stratejileri uyguluyoruz. Geçtiğimiz yıl itibariyle Dış İşleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu tarafından duyurulan Yeniden Asya politikası ile  Asya’nın Türk dış politikasındaki önemini ve devlet gündemindeki varlığını vurgulamış olduk.  Türkiye, bölge ile olan ilişkilerini çok boyutlu olarak daha da geliştirmeyi hedefliyor. Yeniden Asya politikasının arkasındaki ana fikir ise Türkiye’nin stratejik konumu ile doğu-batı arasında etkin bir rol oynamasını sağlamak… Dünya ekonomisi çok zor bir dönemden geçiyor. Virüs salgını da süreci daha da zorlu bir hale getirdi. 2008’deki küresel finans krizi ile  2020’de yaşadığımız salgın döneminin arasında Türkiye ve Çin’in tarihi İpek Yolu’nun yeniden canlandırılmasını öngören bir girişimi oldu. Aralık 2020’de Türkiye’den giden ilk ihracat treni, 12 günde Çin’e ulaştı. Çin ile toplam ticaret hacmimiz yaklaşık 26 milyar dolar. İthalat ve ihracat oralarında maalesef ciddi bir orantısızlık bulunuyor. Beklentimiz; ihracat treni ile yeni bir boyuta taşınan bu yolculuğun, iki ülke arasındaki ticareti daha dengeli bir noktaya getirmesi… Çinli şirketlerin Türkiye’de daha fazla yatırım yaparak bu orantısızlığa olumlu katkı sağlamasını bekliyoruz. Ülkemizin stratejik konumu ile Avrupa, Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Orta Asya’daki pazarlara kolay verimli bir erişim imkanı sağlaması, Asyalı yatırımcılar tarafından takdir ediliyor. Çokuluslu şirketlerin Türkiye’yi üretim ihracat lojistik ve yönetim merkezi olarak seçtikleri görülüyor. Çin özelinde baktığımızda Türkiye’de bin 100’ün üzerinde Çinli sermaye şirketinin faaliyet gösterdiğini biliyoruz. Çinden ülkemize gelen yatırım projelerinin toplam değeri ise 2.5 milyar dolar.”

Piri Reis Üniversitesi Ekonomi ve Finans Bölümü Öğretim Üyesi Erhan Aslanoğlu: “Çinli işletmeler hem Türkiye’nin Ar-Ge yapısına hem iş gücüne hem de beşeri sermayesine güveniyor. Bu da çok önemli bir bakış açısı… Avantajların yanı sıra risklere de dikkat etmek gerekiyor. Pandemi sonrasında birçok ülke yeni tedarik merkezleri oluşturma noktasında pay almaya çalışacak. Bu noktada Türkiye’nin ölçeğini artırması ve daha çok yatırım çekmesi gerekiyor. Bunu da ortak girişimlerle gerçekleştirebiliriz.”

Piri Reis Üniversitesi Ekonomi ve Finans Bölümü Öğretim Üyesi Erhan Aslanoğlu, Türkiye’deki yatırım ortamını şöyle değerlendirdi: “Covid-19 öncesinde de çok güllük gülistanlık bir dünya yoktu. Küresel borçlar ve iklimle ilgili sıkıntılar artmaya başladı. Ticaret savaşı olabildiğince hızlı bir şekilde ilerliyordu. Gelir dağılımında da ciddi bozulmalar vardı.  Covid-19 sonrasında ise yeni merkezler öne çıkmaya başladı. Türkiye, coğrafi konum itibariyle son derece avantajlı. İpek Yolu projesi ile Türkiye’nin üretim ve lojistik merkezi olma konusunda sahip olduğu avantajlar öne çıkmaya başladı. Çinli işletmeler hem Türkiye’nin Ar-Ge yapısına hem iş gücüne hem de beşeri sermayesine güveniyor. Bu da çok önemli bir bakış açısı… Avantajların yanı sıra risklere de dikkat etmek gerekiyor. Pandemi sonrasında birçok ülke yeni tedarik merkezleri oluşturma noktasında pay almaya çalışacak. Türkiye’nin ölçeğini artırması ve daha çok yatırım çekmesi gerekiyor. Bunu da ortak girişimlerle gerçekleştirebiliriz.”

DEİK Türkiye-Asya Pasifik İş Konseyleri Koordinatör Başkanı Murat Kolbaşı: “Çin, son dönemde marka alımı yapıyor. Markalaşarak katma değerli ürünlerle dünya pazarına girmek istiyor.  Made in China 25 kapsamında 10 sektör belirlendi. Çin; marka, patent ve teknoloji ile ön planda olmayı hedefliyor.”

DEİK Türkiye-Asya Pasifik İş Konseyleri Koordinatör Başkanı Murat Kolbaşı, Çin’de yatırım yapmak isteyen yatırımcılara önemli ipuçları sundu: “Çin, 5 yıllık kalkınma planları kapsamında Çini doğudan batıya 3’e bölerek önce en doğuyu kalkındırıyor. Sonra orta kısmı sonra da batıyı… Bu adımları atarak önemli bir noktaya geldiler. 2021’de 14’ncü 5 yıllık kalkınma planına start verildi. Çin, son dönemde marka alımı yapıyor. Markalaşarak katma değerli ürünlerle dünya pazarına girmek istiyor.   Made in China 25 kapsamında 10 sektör belirlendi. Çin; marka, patent ve teknoloji ile ön planda olmayı hedefliyor. 2019’da Çin, patent konusunda ABD’yi geçti. Asya’nın genel olarak çok kuvvetli bir ekonomiye döneceğini düşünüyorum. Türk firmalarımızın Asya Pasifik geneline   odaklanmalarını  tavsiye ediyorum.  Burada çok daha fazla fırsat var. Malezya, Güney Kore ve Singapur olmak üzere üç ülkede serbest ticaret anlaşmamız bulunuyor. Asya’nın iş yapış şekli kısmen bize benzese de ülkelere göre farklılıklar gösterebiliyor.”

European Mentoring and Coaching Council (EMCC) Dünya Başkanı Rıza Kadılar: “Çin’de içeriden kaleyi nasıl ele geçiririz ona bakmamız gerekiyor. Çin teknolojide liderliğe oturmuş durumda ve lider hublardan biri… Doğru zamanda, doğru fırsatlar öne çıkacak. Bu noktada yatırımcılarımızın sabırlı olmaları gerekiyor.”

European Mentoring and Coaching Council (EMCC) Dünya Başkanı Rıza Kadılar ise şu ifadeleri kullandı: “Çin’i anlamak gibi şeyler konuştuğumuzda hata yapıyoruz. Çin ve Çin’in temsil ettiği bütün Asya kültürleri çok zengin kültürler… Bir ülkeyi tek olarak görmeyelim. Asya’da çok ciddi bir entegrasyon var.  Dünyanın en çok gelişen ticaret bloğu Asya… İçeriden kaleyi nasıl ele geçiririz ona bakmamız gerekiyor. E ticaret çok büyük bir avantaj. Bu konuda çok yol katedildi. Çin, teknolojide liderliğe oturmuş durumda ve lider hublardan biri…

Çin ile olan iş birliğinde teknolojiye de vakıf olmak gerekiyor. Çin; dünya finans piyasalarına entegre olmuş durumda. Doğru zamanda, doğru fırsatlar öne çıkacak. Bu noktada yatırımcılarımızın da sabırlı olmaları gerekiyor.”

Türkiye aşılamada dünyada 12’nci sırada

İstinye Üniversitesi tarafından çevrimiçi olarak düzenlenen ‘Pandemiden Çıkış Panelleri’nin ilki gerçekleştirildi. Covid-19 aşılarının tüm yönleriyle konuşulduğu panele alanında uzman bilim insanları katıldı. Uzmanların panelde verdiği bilgilere göre, Türkiye aşı çalışmalarına geriden başlamasına rağmen nüfusunu aşılama oranları açısından dünyada 12’nci sıraya yükseldi. Türkiye’de şu ana kadar 6.5 milyon doz aşı yapıldı. Toplamda ise 120 milyon doz aşıya ihtiyaç duyuluyor. 

İstinye Üniversitesi tarafından düzenlenen ‘Pandemiden Çıkış Panelleri’nin ilki gerçekleştirildi. Türkiye’den ve dünyadan aşı çalışmalarını yakından takip eden önemli isimlerin katıldığı panelde, Covid-19 aşıları her yönüyle konuşuldu, aşılarla ilgili güncel gelişmeler değerlendirildi. Uzmanlara göre, pandemiden çıkış yakın bir vadede mümkün görünmüyor. Salgın aşıyla kontrol altına alınsa dahi Covid-19 virüsünün hayatımızda var olmaya devam edeceği öngörülüyor. Türkiye’nin aşı çalışmalarına geriden başlamasına rağmen nüfusunu aşılama oranları açısından dünyada 12’inci sıraya yükseldiğini belirten uzmanlar, 130 ülkede ise henüz hiç aşı çalışmasına başlanmadığını ifade ettiler.

‘’Yerli aşı çalışmaları büyük önem taşıyor’’

Pandemiden Çıkış Panelleri ile ilgili bilgi veren İstinye Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erdal Karaöz, şöyle konuştu:“Konuya ilgi duyan herkesin katılabilmesi adına çevrimiçi olarak düzenlediğimiz panellerin ilkini değerli bilim insanlarının katılımıyla gerçekleştirdik. Aşılamanın geldiği durum, salgınla mücadele açısından çok önemli. Ülke olarak tüm süreci büyük oranda başarıyla yürüttük. Ülkemizde gerçekleşen aşı çalışmaları; Türk bilim insanlarına şans verildiğinde neler yapabileceklerini gösteriyor ve geleceğe umutla bakmamızı sağlıyor. Aşıya ihtiyaç uzun bir süre devam edecek. Bu nedenle yerli aşı çalışmaları büyük önem taşıyor. Bu alanda hangi noktadayız, ilk yerli aşılarımızı ne zaman kullanabiliriz konularının tartışılacağı ikinci panel 13 Mart’ta gerçekleştirecek ve yerli aşı çalışmaları ele alınacak.”

“120 milyon doz aşıya ihtiyacımız var”

Türkiye’nin 120 milyon doz aşıya ihtiyacı olduğunu belirten Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala, Türkiye’nin aşılama konusunda dünyada 12’nci sırada olduğunu ifade ederek şunları söyledi:

“Salgınla mücadelede aşı tek başına yeterli değil ancak süreç kontrol altına alınsa dahi çok önemli bir gelişme olacak. Ülkemiz aşılama konusunda iyi gidiyor. Türkiye elindeki aşı sayısının az olmasına ve aşılama çalışmalarına geç başlamış olmasına rağmen, dünyada önemli bir performans gösteren ülkelerden bir tanesi. Nüfusunu aşılama oranları açısından dünyada 12’nci sırada. Günde 500 bin civarında aşılama kapasitesiyle 100 kişi başına uygulanan aşı sayısı ise 7.83. Aşılama kapasitesi kadar aşı stoku da önemli. Kimi ülkeler ihtiyacından fazla aşı stoku yapmışken kimileri de ihtiyacının çok gerisinde kalmış durumda. Türkiye 6.5 milyon doz aşı kullandı. Toplamda 120 milyon doz aşıya ihtiyacımız var. Biz geriye kalan 60 milyon kişiye 120 milyon doz aşı yapacaksak, günde ortalama 500 bin yapabilirsek bu sekiz ayda tamamlanabilir. Günde ortalama 1 milyon yapabileceksek bu dört ayda tamamlanabilir. Henüz 130 ülke aşılamaya dahi başlamadı. Büyük çaplı pandemilerle mücadelenin etkin olabilmesi için tüm dünyaya ulaşabilmeliyiz.”

“Ülkemizde büyük yol kat eden aşı çalışmaları var”

İstinye Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İsmet Tamer, aşı çalışmalarının uzun bir süre daha gündemimizde kalmaya devam edeceğini belirterek, “ABD, İngiltere, Almanya, Rusya ve Çin menşeli aşılar ön plana çıkıyor gibi duruyor. Ülkemizde de büyük yol kat eden çalışmalar var. Aşılama çalışmalarında da ülkemiz geride başlamasına rağmen üst sıralara çıktı” ifadelerini kullandı. İstinye Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nuriye Fışgın Taşdelen, “Kimsenin beklemediği ölçüde ciddileşen salgın tehdidiyle geçen bir yılı arkamızda bıraktık. Bu salgından korunmak için en önemli kapı olan maske, mesafe ve hijyen kuralı devam ediyor. Aynı zamanda tüm dünya yeni çıkış yolları arıyor. Aşı çalışmalarının hızlanmasıyla birlikte bu süreçte herkes bilimin ne kadar önemli olduğunu gördü” dedi.

“Aşı stoklarımız fazla olmalı”

Bilim Kurulu üyesi ve Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ateş Kara, dünya üzerinde aşı çalışmaları hızla devam ettiğini belirterek, şunları söyledi:

“Şu an itibari ile 200 üstünde çalışma devam ediyor. Kullanıma hazır hale gelen aşılar bilim için çok erken sayılabilecek bir süre zarfında ortaya çıktı. Bununla birlikte konuyla ilgili 8 ayda 295 bin yayın yapıldı. Türkiye’de Faz2’ye geçen aşı çalışmaları mevcut. ABD, Kanada ve Avrupa ülkeleri nüfuslarını yaklaşık 4 katı kadar aşı sipariş verdi. Aşıların koruyuculuğunun en fazla 1 yıl dolduğu düşünülerek doğru planlama yapılmalı. Aşı stoklarımız fazla olmalı.” İstinye Üniversitesi Tıp Fakültesi Prof. Dr. Mustafa Ayberk Kurt, panelde yaptığı konuşmada “Ülkemizdeki ilk vakanın görüldüğü 17 Mart’tan itibaren yaklaşık 1 yılı tamamlamak üzereyiz. Bizim kuşağımızın daha öncesinden deneyimlemediği bir süreç oldu. Salgınla mücadele sürecini tüm yönleriyle ele alacağımızın panellerin ilkinde ülkemizdeki ve dünyadaki aşı çalışmalarını tüm yönleriyle değerlendirdik. Bu vesileyle tüm sağlık çalışanlarımızı minnetle anıyoruz” dedi.

“Virüsler sürekli mutasyona uğrar”

ABD yer alan Sana Biotechnology şirketindeki çalışmalarına devam eden virolog Dr. Semih Tareen, şu an için bu mutasyonların büyük bir tehlike yaratmadığını belirterek şunları söyledi:“İlk koronavirüs bilim insanlarınca keşfedildiğinde yıl 1966’dıydı. Devamında hayatımızda olağan olarak seyreden 4 tane daha koronavirüs keşfedildi. Bu noktadaki en büyük temennimiz Covid-19 virüsünün hayatımızda sürekli seyreden beşinci koronavirüs olması. Bu virüsü mevsimlik bir grip virüsü seviyesine geldiğinde yendiğimizi söyleyebiliriz. Basında çıkan mutasyon haberleri doğru çünkü virüsler sürekli mutasyona uğrar. Ancak şu an için çok büyük bir tehlike olduğunu ve olağanüstü farklar yaratacağını düşünmüyorum. Dünya üzerinde henüz bir çaresi veya aşısı bulunmamış birçok hastalık var. Bu açıdan bakıldığında Covid-19 için şanslıydık denilebilir.”

TRAI Yapay Zeka Çalışma Grupları İlk Toplantılarını Gerçekleştirdi

Türkiye Yapay Zeka İnisiyatifi (TRAI) farklı sektörlerin paydaşlarının toplanmasıyla ortaya çıkacak sinerjiden faydalanmak için çalışma grupları toplantılarını başlattı. Sağlık, üretim, sigortacılık, bankacılık, tarım, perakende, hukuk ve güvenlik olmak üzere toplamda sekiz alanda başlatılan TRAI (https://turkiye.ai/) yapay zeka çalışma gruplarının ilk toplantıları gerçekleştirildi.

Özel sektör, akademi ve girişimlere dünyasına mensup katılımcıların biraya geldiği toplantılarda, bu sekiz alandaki ihtiyaçlar ve bu ihtiyaçlara yapay zeka ile ne tür çözümler geliştirilebileceği görüşüldü. Toplantılarda özellikle paydaş haritalarının çıkartılması, ilgili sektördeki kullanım alanlarının ortaya konması ile sektörler özelindeki projeler masaya yatırıldı. (Daha fazla bilgi için: https://turkiye.ai/calisma-gruplari/)

1. Bankacılık ve Yapay Zeka Çalışma Grubu 

Bankacılık ve yapay zeka çalışma grubunun ilk toplantısında sektörün ihtiyaçları olarak iş birimlerinin yapay zeka farkındalıklarının artırılması ve iş birimleri ile birlikte projelerin yaratılması ortaya kondu. Bankacılık çalışma grubu, ilk aşamada bankacılık dikeylerinin çıkartılıp bu dikeylerdeki kullanım alanlarının ortaya konulmasına, bankacılık sektöründeki yapay zeka farkındalığının ve olgunluğunun artırılmasıyla birlikte bankacılık için yapay zeka vizyonunun oluşturulmasına odaklanacak.

2021 Dönemi Bankacılık ve Yapay Zeka Çalışma Grubu Üyeleri: 

  • Serdar Yılmaz, Fibabanka
  • Baturay Tüfekçi, Koç Sistem
  • Levent Güntay, Özyeğin Üniversitesi
  • Güven Gül, Fibabanka
  • Onur Yurtsever, Smart Advice
  • Ömer Kaya, Albarakatech
  • Orkan Metin, Aktif Bank
  • Murat Gökten, Albarakatech
  • Ozan Göktan, Aktif Bank

2. Sigortacılık ve Yapay Zeka Çalışma Grubu 

Sigortacılık ve yapay zeka çalışma grubunda tüm paydaşlar, birlikte yapılabilecek çalışmalar için düşüncelerini anlattı. Çalışma grubu, ilk aşamada yapay zekanın sektöre sağlayacağı değerin ortaya konulması, girişimlerin desteklenmesi ve düzenleyicilerin ekosistemi ileriye götürmesi için yapılacak çalışmalara odaklanacak.

2021 Dönemi Sigortacılık ve Yapay Zeka Çalışma Grubu Üyeleri: 

  • Okan Utkueri, Guy Carpenter
  • Tuğba Tanyeri, Koç Sistem
  • Burak Acar, Boğaziçi Üniversitesi
  • Aren Haddeler, Lumnion
  • Murat Hacıoğlu, B2Metric
  • Onur Yurtsever, Akıllı BES
  • Mustafa Çakır, Archmir
  • Talha Saruhan, Archmir
  • Ali Erhan Tamer, OxyAI
  • Metin Demirel, Aksigorta
  • Humeyra Boztunç, Allianz
  • Ender Ertugral, Axa
  • Emrah Çalık, HDI
  • Ersin Al, Türkiye Emeklilik
  • Fahri Arkan, Avivasa
  • Mustafa Aydın, Avivasa
  • Erdal Güner, Dogma Alares
  • Özgür Obalı, TSB
  • Aysun Özer, TSB
  • Emre Omacan, Agito
  • Tayfun Çataltepe, Tazi
  • Berk Bacakoğlu, SBM

3. Sağlık ve Yapay Zeka Çalışma Grubu 

Sağlık ve yapay zeka çalışma grubunun ilk toplantısında sektörün ihtiyaçları ile birlikte diğer paydaşlar da ele alındı. Özellikle hastaların dijital okuryazarlığı ile girişimlerin veriye ulaşımı değerlendirildi. Çalışma grubu, ilk aşamada paydaş haritasının ortaya çıkarılmasına, paydaşlara sağlanacak faydaya, kullanım alanı envanterinin oluşturulmasına ve yapay zeka alanındaki çalışmaların etik bir şekilde yürütülmesine odaklanacak.

2021 Dönemi Sağlık ve Yapay Zeka Çalışma Grubu Üyeleri: 

  • Jülide Karagöz, Bilim İlaç
  • Ezgi Tanık Acar, Koç Sistem
  • Doğan Taşkent, Atabay İlaç R&D
  • Sema Gül Türk, Adapha
  • Doç. Dr. Murat Hasanreisoğlu, Koç Üniversitesi Hastanesi
  • Mert Çelenk, Hevi AI
  • Yusuf Yeşil, Yeşil Science
  • Samet Ayaltı, Virasoft
  • Prof. Dr. Melih Bulut, Sağlıkta Önder Ülke Türkiye
  • Canan Güngör Adams, Novartis
  • Murat Gaygusuz, FetalİST
  • Emrah Aydın, FetalİST

4. Perakende ve Yapay Zeka Çalışma Grubu 

Perakende ve yapay zeka çalışma grubunun ilk toplantısında sektörün ihtiyaçları olarak kalifiye eleman sayısının artırılması, sistemlerdeki entegrasyonların tamamlanması ve çalışmalardan ciro sağlanmasının hızlandırılması gibi konular konuşuldu. Perakende çalışma grubu, ilk aşamada girişimlerin veri ihtiyaçları ve gerçek mağaza konseptinde denemeler yapması konusunda desteklenmesine, perakende sektöründe yapay zeka kullanım alanlarının ortaya konmasına ve kalifiye eleman yetiştirilmesi için projeler yürütülmesine odaklanacak.

2021 Dönemi Perakende ve Yapay Zeka Çalışma Grubu Üyeleri: 

  • Uğur Kaplan, LCW
  • Çağrı Acarol, Koç Sistem
  • Erhan Çiçek, Sun Tekstil / Jimmykey
  • Murat Can Ganiz, Verius
  • Aytül Erçil, Vispera
  • Mete Bayrak, Motiwe

5. Tarım ve Yapay Zeka Çalışma Grubu 

Tarım ve yapay zeka çalışma grubunun ilk toplantısında sektörün ihtiyaçları olarak tedarik zincirinin sadeleştirilmesi, çiftçilerin bilinçlendirilmesi ve nitelikli tarım uygulamaları ortaya kondu. Başka paydaşlarla da genişletilecek olan çalışma grubu, öncelikle kullanım alanlarına, tarım ve yapay zeka alanında yaratılacak kaynakçaya ve paydaş haritasına odaklanacak.

2021 Dönemi Tarım ve Yapay Zeka Çalışma Grubu Üyeleri: 

  • Kağan Şahin, Digitopia
  • Çağrı Acarol, Koç Sistem
  • Gülçin Büyükozan, Galatasaray Üniversitesi
  • Celil Serhan Tezcan, Tarsens
  • Ozan Demirel, Smart Soil
  • Reha Yurdakul, IBM
  • Kaan Doğan, Advantech
  • Özkan Gümüş, Huawei
  • Hasan Kuraloğlu, Sürü Yönetimi Şirketi
  • Ertan Kısaoğlu, Groupe Roullier
  • Metin Türkay, Smartopt
  • Serdar Dikbaş, Antonio Carraro

6. Güvenlik ve Yapay Zeka Çalışma Grubu 

Güvenlik ve yapay zeka çalışma grubunun ilk toplantısında sektörün ihtiyaçları olarak nitelikli işgücü bulamamak ve yapay zeka alanındaki çalışmalar için finansal desteğe ulaşamamak konuları değerlendirildi. Çalışma grubu, ilk aşamada kullanım envanteri çıkartmanın yanında katılımcıların oluşturacakları bir kaynakçayı yayınlamaya, paydaş envanterini çıkartmaya ve girişimlerin yurtdışına açılmalarını destekleyecek çalışmalara odaklanacak.

2021 Dönemi Güvenlik ve Yapay Zeka Çalışma Grubu Üyeleri: 

  • Ayşim Niksarlı, Forcerta
  • Hakan Ekşioğlu, Koç Sistem
  • Gülçin Büyükozan, Galatasaray Üniversitesi
  • Ayberk Furkan Öztürk, Zemana/Deepware
  • Mehmet Üner, Microsoft
  • Burcu (Yılmaztürk) Işıktaş, Cisco
  • Serdar Yalçın, Vectra.ai
  • Engin Özbay, IBM
  • Muharrem Demir, Zemana/Deepware

7. Üretim ve Yapay Zeka Çalışma Grubu 

Üretim ve yapay zeka çalışma grubunun ilk toplantısında katılımcılar Türkiye’de üretim sektöründeki demo-day’ler, üretimde mevcut yapay zeka farkındalığı ve yapılabilecek paylaşımları değerlendirdi. Üretim çalışma grubunun ilk odağı girişimlerin yurtdışına açılımlarının desteklenmesi, kullanım alanı envanterinin oluşturulması ve deneyim paylaşımı olacak.

2021 Dönemi Üretim ve Yapay Zeka Çalışma Grubu Üyeleri: 

  • Mustafa Ayhan, Borçelik
  • Mehmet Muştalı, Koç Sistem
  • Yeliz Erinçkan, Brisa
  • Berke Menekli, B/S/H/
  • Iffet İyigün Meydanlı, M2I Danışmanlık
  • Nejla Alkan, ABB
  • Kaan Doğan, Advantech
  • Metin Demircikoğlu, Advantech
  • Saygın Kaçar, Borçelik
  • Hakan Eskiyazıcı, Yaskawa

8. Hukuk, Yargı ve Yapay Zeka Çalışma Grubu 

Hukuk ve yapay zeka çalışma grubunun ilk toplantısında yargıyı ve tüm hukukçuları kapsayacak projeler ortaya konuldu. Çalışma grubu, ilk aşamada genç hukukçuların yapay zeka konusunda bilgilendirilmesi, etik ve legal design konularına odaklı şekilde eğitim tasarlanması, kullanım alanı envanteri yaratılması ve kapsayıcı bir yapay zeka hukuk dokümanının yaratılmasına odaklanacak.

2021 Dönemi Hukuk, Yargı ve Yapay Zeka Çalışma Grubu Üyeleri: 

  • Burhan Uyan, Avukat
  • Elif Baban, Avukat
  • Başak Ozan Özparlak, Özyeğin Üniversitesi
  • Halil Aksu, TRAI ve Digitopia Kurucusu

Uzaktan çalışma kalıcı hale getirilmezse işletmeler en yetenekli çalışanları ellerinden kaçıracaklar

Citrix tarafından gerçekleştirilen bir araştırmaya göre, dünyada çalışanlar uzaktan çalışma politikalarına ilişkin devlet düzenlemesi talep ediyor

Citrix tarafından gerçekleştirilen yeni bir araştırma, uzaktan çalışmanın kalıcı olduğunu teyit eden sonuçları ortaya koydu. Tüm katılımcıların %82’si, uzaktan çalışmanın pandemi sonrasında daha yaygın olacağını kabul ediyor. Araştırma, uzaktan ve esnek çalışma seçeneklerinin yetenekli çalışanları cezbetmek ve elde tutmak için anahtar rolü oynadığını gösteriyor.

Katılımcıların %55’i, işletmelerin esnek çalışma seçenekleri sunmamaları durumunda yetenekli çalışanları ellerinden kaçıracaklarını ve %45’i, iş değiştirecek olsaydı, yalnızca esnek ve uzaktan çalışma seçenekleri sunan bir pozisyonu kabul edeceğini söylüyor. Tüm katılımcıların yarısından fazlası (%53), bir adım daha ileri giderek uzaktan çalışma politikalarının devlet tarafından düzenlenmesini istiyor.

Uzaktan çalışma, pandemi sırasında hem iş yaşamını hem de özel yaşamı iyileştirdi

Şaşırtıcı biçimde, tüm katılımcıların yalnızca %21’i pandeminin çalışma yaşamları ve kariyerleri üzerinde olumsuz etkisi olduğunu hissediyor ve hatta %28’i, zaman yönetimi, esneklik ve genel performans bakımından olumlu etkisi olduğunu söylüyor. Buna ek olarak %41, işe gidip gelmek zorunda olmamasının ailesi ile daha fazla zaman geçirmesine (%17), bir hobi edinmesine (%12) veya daha fazla uyumasına (%15) olanak sağlayarak özel yaşamını olumlu etkilediğine inanıyor.

Buna bağlı olarak, katılımcıların yarısı (%52) pandemi sonrası için hem ofisten hem de uzaktan çalışabileceği bir hibrit modeli tercih ederken yalnızca %14’ü yeniden her gün ofise gitmek istiyor.

Şirket kültürünün çalışanların duygusal esenliğini daha iyi destekleyecek şekilde uyum sağlaması gerekiyor

Uzaktan çalışma sonucunda pek çok kişinin pratikte tecrübe ettiği avantajlara karşın, katılımcıların %36’sı akıl sağlığının son 12 ayda bozulduğunu hissediyor. Araştırma ayrıca, katılımcıların %89’unun zihinsel ve/veya fiziksel esenliği destekleyen bir şirket kültürünü aynı ölçüde önemli olarak gördüğünü gösteriyor ve işletmelerin şirket kültürünü artık çalışanların uzun vadede üretken biçimde çalışmaya devam etmesini sağlayacak bir çalışan deneyimi sunacak şekilde yeniden tanımlaması gerektiğine işaret ediyor.

Citrix, Gelişmekte Olan Pazarlar Bölge Başkan Yardımcısı Amir Sohrabi, şu yorumları yaptı:  “Pandeminin neden olduğu tüm zorluklara rağmen, ofis çalışanları uzaktan çalışmaya bağlı olarak hem özel yaşamlarında hem de kariyerlerinde iyileşme olduğunu bildiriyor. İnsanlar bu zor koşullarda bile bir umut ışığı görebiliyorsa, pandemi sonrasında çalışma biçimini geliştirmek ve kendileri için en uygun yerden çalışma seçeneği sunulduğu için şirketlerine bağlılıklarını daha uzun süre devam ettiren, daha mutlu bir çalışan nesli görmek için bir şansımız var demektir. 2020 yılında işletmeler büyümeye değil ayakta kalmaya odaklandı. 2021 yılında işin operasyon tarafına bakmayı bırakmaları ve pandemi sonrası dünyada, işverenlerinin kendilerini desteklemesini ve kendileriyle etkileşim kurmasını isteyen bir hibrit iş gücü ile kuruluşlarının temel değerlerini belirlemeye zaman ve kaynak ayırmaları gerekiyor. Kültür, yetenekli çalışanların cezbedilmesi ve elde tutulması bakımından önemli bir fark yaratıyor ve işletmelerin geleceğe hazır olmak için buna öncelik vermesi asli önem taşıyor.”

2021’de Hayatımızda Olacak Teknolojiler

2020 pandeminin gölgesinde, çoğunlukla evlerde ve izole şekilde geçse de, teknolojik gelişmeler hız kesmedi ve fiziki olarak yavaşlayan hayatımızı dinamik tutmayı başardı. Görünen o ki, artık tüketiciler yeni teknolojilerle daha fazla içli dışlı olacak ve bu teknolojileri günlük hayatlarında kullanmaları kaçınılmaz olacak. LG, yapay zekadan robotiğe, mobiliteye kadar 2021 yılında öne çıkacak teknolojileri ve bu teknolojilerle ilgili bilinmesi gerekenleri derledi.

Tüm dünya uzun süredir pandemi ile mücadele ederken, insanlık bu süreçte yeni düzene uyum sağlamak için önemli değişikliklerle karşılaşıyor. Bu değişikliklerin getirdiği zorlu koşulları daha kolay atlatmak için insanlar da her zamankinden daha çok teknolojiye güvenmeye başladı. Gelişmeye ve ilerlemeye sürekli devam eden teknoloji, pandemi ile birlikte evrimini hızlandırdı. LG, bu evrimi daha yakından incelemek üzere, önde gelen araştırma kurumlarının trend raporlarından derlenen örneklerle, 2021 yılında teknoloji alanında hayatımızı büyük ölçüde etkileyecek konuları önemli beş anahtar kelimesi üzerinden düzenledi. İşte 2021 yılının teknoloji alanında yakından takip edilmesi gereken anahtar kelimeleri…

– Yapay Zeka: Yaşama Yeni Bir Bakış Açısı

Yapay zeka, kısa bir süre içinde hayal gücünden gerçeğe dönüştü ve hayatımızın rutinine karışmaya başladı bile. LG de yapay zeka ile daha iyi bir gelecek hedefi doğrultusunda çalışmalarını hız kesmeden devam ettiriyor, insan merkezli tasarıma odaklanırken yapay zekanın getirdiklerinden faydalanıyor. Bu doğrultuda da, geçen ay, tüketici yapay zekasındaki ilerlemeler alanında ortak bir tanım önermek amacıyla ‘Yapay Zeka Deneyimi Çerçevesinin Seviyeleri’ üzerine inşa edilen dijital bir rapor olan AIX Exchange’i açıkladı.

Sosyal mesafe uygulamaları yeni normalimiz olurken, çevrimiçi “sanal” etkinlikler daha yaygın hale gelmeye başladı. Bu trendle birlikte, bu yıl ilk kez tamamen dijital olarak düzenlenen Tüketici Elektroniği Fuarı CES etkinliğinde; LG sanal sahnesinde yeni ürünlerini tanıtmak için sanal bir fenomenin yardımına başvurdu. Bu etkinliğin, video oyunları ve Hollywood dışında hem sektörün hem de halkın sanal insan kavramına ısınmakta olduğunun bir işareti olarak ifade edildi.

Gerçekliğin şekli değişiyor

Dünyanın önde gelen araştırma şirketleri arasında yer alan PwC’nin “Görmek İnanmaktır” adlı raporunda, 2019’da pazar payı 46.4 milyar Dolar olan Arıtırılmış Gerçeklik (AR) ve Sanal Gerçeklik (VR) ’in, 2030 yılına kadar küresel ekonomiye 1,5 trilyon Dolar ekleme potansiyeline sahip olduğunu tahmin ediyor.1

– Robotik: Geleceği Yaşayın

Robotlar ve yapay zeka uzak bir gelecek gibi görünse de, bu tür teknolojiler bir süredir hayatımızda rol almaya başladı bile. Uluslararası Robotik Federasyonu IFR’nin açıklamasına göre; ticari robot pazarı dünya çapında 11.2 milyar Dolara ulaştı ve son krizin etkisiyle pazar payını ve önemini daha da artırması bekleniyor.2 LG, pandemi öncesinde de robotik alanında, GuideBot, ServeBot, ChefBot, BaristaBot ve en son olarak, dezenfekte ve hijyen sağlamak için UV Robot da dahil olmak üzere kendi LG CLOI Robots serisinde yatırım ve çalışmaları gerçekleştiriyordu.

– Hijyen: Sağlıklı Kalın, Dikkatli Yaşayın

Sağlıklı kalmak, hem evin içinde hem de dışında iyi hijyen uygulamalarıyla doğru orantılı. Dünyanın her yerindeki tüketicilerin ihtiyaçlarına her zaman yanıt veren LG, hijyeni artırmak ve halk sağlığını korumak için tasarlanmış ürünler ve teknolojiler geliştirmeye devam ediyor.

– Evdeki Evrim: Çalışmanın Tadını Çıkarın

PwC’ye göre, işverenlerin yüzde 80’inden fazlası uzaktan çalışmaya geçişin başarılı olduğunu söyledi.3 İş, yaşam ve eğlence arasındaki çizgilerin bulanıklaşması ile tüketiciler, durumdan en iyi şekilde yararlanmaya hevesli. LG ürünleri bireyler ve aileler için daha iyi bir yaşam sunuyor, üretkenliği artıran ve ev için hepsi bir arada çözümleriyle günümüz ihtiyaçlarına cevap verebiliyor.

– Mobilite: Sürüş Deneyiminiz Dönüşüyor

Otomotiv endüstrisi, 5G’nin öncülük ettiği bağlantıdaki gelişmelerle elektrikli otomobiller, otonom sürüş ve otomotivle ilgili sürüş deneyimini dönüştürmenin yeni bir aşamasına girecek.4 Bu amaçla LG, Magna International ile araç elektrifikasyonunda küresel geçişe liderlik etmek üzere bir ortak girişim başlatacak. LG ayrıca aracı hem ev hem de ofis ile bağlantı kurmasını sağlayacak webOS Auto ile araç içi deneyimini yeniden tasarlayarak bulut tabanlı bir mobilite ekosistemi sunmaya hazırlanıyor.

Dijital güvenlik için siber istihbarat çağı

Teknoloji, dijitalleşme, siber güvenlik kavramlarının öne çıktığı bir dönemde KPMG Türkiye, siber istihbarat alanında kendi ürün ve teknolojilerini geliştiren PRODAFT ile iş birliği yaptı. KPMG Türkiye ve PRODAFT bankacılık, havacılık, sigortacılık, e-ticaret gibi kritik sektörlerle birlikte güvenlik stratejisini yenileyen veya yeniden yapılandırmak isteyen kurumlara siber güvenlik hizmeti verecek.

Denetim, vergi ve danışmanlık sektörünün öncü şirketlerinden KPMG Türkiye, siber güvenlik hizmetlerinde çıtayı yükseltiyor. KPMG Türkiye, siber güvenliğin tüm başlıklarında ihtiyaca özel çözümler sunan, siber istihbarat alanında kendi ürün ve teknolojilerini geliştiren PRODAFT ile iş birliğine imza attı.

İş dünyasının teknoloji ve Covid-19’la hızlanan dijitalleşme gündeminde siber ihtiyaçların daha önemli hale geldiğini belirten KPMG Türkiye Bilgi Teknolojileri Danışmanlığı Lideri Alper Karaçar, “Bu nedenle profesyonel hizmet anlayışımızı, alanında en iyi olan uzman ekiplerle birleştirip yüksek standartlarda iş yapmaya özen gösteriyoruz. Siber güvenlik alanında en iyilerden PRODAFT ile iş birliğine giderek entegre bir hizmet sunmaya karar verdik” dedi.

“Kısa süre önce hayatımızda olmayan teknolojileri kullanmaya başladık. İşimizi yapmak için bunları üstelik geliştirerek kullanmaya devam edeceğiz” diyen Karaçar, dijitalleşmenin şirketlere çok farklı pazarlarda farklı kitlelere ulaşma imkanı verdiğini vurgulayarak, şu konuya dikkat çekti:

“Ancak farklı pazarlar ve kitlelere erişim aynı zamanda şirketleri farklı coğrafyalarda siber korsanlığın hedefi haline de getiriyor. Verimlilik veya erişim kolaylığı için atılan her adım şirketlerin siber saldırıya uğrama ihtimal ve şiddetini artırıyor. Teknolojiyi kullanmaya ve her gün daha fazla dijitalleşmeye mecburuz. Ne kadar teknoloji kullanırsak, ne kadar dijitalleşirsek bir o kadar da siber tehditlere açık hale geliyoruz. İş yapma kurallarının yeniden yazıldığı bu dönemde gelişen riskleri değerlendirdik, hem yükselen kavram siber istihbaratta kendini kanıtlamış hem de siber güvenlikte ihtiyaca özel çözümler sunan PRODAFT ile anlaştık. Tecrübe ve alt yapımızı, yüksek teknik kapasiteye sahip bir ekiple birleştiriyoruz. Müşterilerimizin siber ihtiyaçlarına birlikte çözüm üreteceğiz.”

U.S.T.A. ile tehditlere önlem

PRODAFT Yönetici Ortaklarından Onur Eski, KPMG Türkiye ile yaptıkları iş birliğini “Bugün kurumlar için çok önemli bir başlık haline gelen siber güvenlik alanında, klasik yaklaşımlar yerine kaliteli ve yenilikçi çözüm ve hizmetleri farklı sektör ve kurumlara sunmak için birlikte çalışacakları teknoloji odaklı bir iş ortaklığı” şeklinde değerlendirdi. Dijitalleşen şirketlerin gündeminde, siber istihbaratın payının artması gerektiğini kaydeden Onur Eski, şöyle devam etti:

“PRODAFT olarak kurulduğumuz günden beri Siber istihbarat alanında çözümler ve yeni teknolojiler geliştiriyoruz. Bize göre gerçek anlamda siber istihbarat, bir kurum için risk oluşturabilecek siber tehdit faktörlerini, “saldırıya dönüşmeden önce, hazırlık safhasında” tespit edip, bulguları analiz ederek kurumu olası risklere karşı uyarmak ve önlem alma fırsatı sunmak anlamına geliyor. Bu alanda dünyadaki ilk siber istihbarat platformları arasında yer alan ürünümüz U.S.T.A. (Ulusal Siber Tehdit Ağı) ile uzun yıllardır bankacılık, havacılık, e-ticaret, sigortacılık, telekomünikasyon sektörleri başta olmak üzere kritik alt yapılara çözüm sağlıyoruz. Bunun yanı sıra ileri düzey sızma testleri, siber güvenlik tatbikatları, kuruma özel siber güvenlik eğitimleri gibi farklı alanlarda da hizmetler veriyoruz. KPMG Türkiye iş birliğiyle, siber güvenlik stratejisini yenileyen veya yeniden yapılandırmak isteyen farklı sektörlere ve şirketlere henüz tanışmadıkları kalitede siber güvenlik çözümleri sunmaya hazırız.”

Üretime Yönelik Siber Saldırı Algılama Teknolojisi Geliştirildi

4. Siber Güvenlik Ekosisteminin Geliştirilmesi Zirvesi’ne katılan Mitsubishi Electric, akıllı üretimde siber güvenliğin önemine dikkat çekti 

Türkiye’de fabrika otomasyonu ve ileri robot teknolojileri alanında iddialı bir oyuncu olan teknoloji devi Mitsubishi Electric, Türkiye Bilişim Derneği tarafından gerçekleştirilen 4. Siber Güvenlik Ekosisteminin Geliştirilmesi Zirvesi’ne katıldı. Mitsubishi Electric Fabrika Otomasyon Sistemleri Ürün Yönetimi ve Pazarlama Birim Müdürü Tolga Bizel, hibrit olarak düzenlenen etkinlikte akıllı üretimde siber güvenliğin önemine değindi ve geliştirdikleri siber savunma teknolojisi hakkında bilgi verdi. Mitsubishi Electric’in kritik altyapı sistemleri için geliştirdiği yeni Siber Saldırı Algılama Teknolojisi; davranışları aracılığıyla daha önce bilinmeyen virüsleri bile tespit etmenin yanı sıra bilgi sızıntılarını ve bununla bağlantılı zararları önleme imkanı sunuyor.

Türkiye Bilişim Derneği tarafından hayata geçirilen 4. Siber Güvenlik Ekosisteminin Geliştirilmesi Zirvesi, eş zamanlı olarak Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) Ana Konferans Salonu’nda ve online olarak hibrit şekilde düzenlendi. Etkinlik kapsamında, T.C. Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi Başkan Yardımcısı Yavuz Emir Beyribey’in moderatörlüğündeki “İnsan Odaklı Siber Güvenlik Stratejileri” oturumunda katılımcılarla bir araya gelen Mitsubishi Electric Fabrika Otomasyon Sistemleri Ürün Yönetimi ve Pazarlama Birim Müdürü Tolga Bizel, teknoloji devi Mitsubishi Electric’in geliştirdiği siber savunma teknolojisi hakkında bilgi verdi. Bizel; ayrıca dijitalleşme, yapay zekâ ve siber güvenliğin üretime sağladığı avantajları sektör profesyonelleriyle paylaştı.

Mitsubishi Electric siber savunma teknolojisi geliştirdi

Mitsubishi Electric’in üretim operasyonları içinde siber güvenlik konusunda atılan adımlara değinen Bizel, şu bilgileri paylaştı: “Fabrika içerisinde üretilen verilerin bulut sistemlerine taşınarak orada anlamlı hale gelmesini ve üretim hattındaki tüm makine ve sistemlerin internet üzerinden haberleşmesini sağlayan e-F@ctory altyapımız sayesinde üretimde çok yüksek hız, maliyet tasarrufu, kalite ve verimlilik artışı sağlıyoruz. Fabrika içinde çalışan binlerce akıllı cihazın saniyeler içinde ürettiği on binlerce verinin korunması üretici için kritik önem taşıyor. Mitsubishi Electric olarak sisteme faydalı olmayan yazılımların ve virüslerin entegre olmasını önlemek için çalışıyoruz. Bunu da virüs programlarının yaptığı karşılaştırma metotlarından farklı olarak, bozucu etki yaratan komutların davranışlarını modelleyen bir sistem üzerinden gerçekleştiriyoruz. Fabrika içindeki motor sistemlerimizi korumak amacıyla geliştirdiğimiz bu siber savunma sistemi, pek çok saldırı senaryosu üzerinde çalışılarak hayata geçirildi. Mitsubishi Electric, sisteme emredilen komutların işlevini anlamak için otomasyon ürünleri içinde gelen normal komutlarla zararlı komutları anlayabilecek bir davranışsal model kullanıyor. Sisteme rutin olarak verdiğiniz komutların dışında farklı komutlar geldiği takdirde analiz ediliyor ve inceleniyor.”

Daha önce bilinmeyen virüsleri bile tespit edebiliyor

Mitsubishi Electric’in geliştirdiği sistem sayesinde bilgisayar virüsü davranışlarının 50 farklı modelde sınıflandırabildiğini söyleyen Tolga Bizel, sözlerini şöyle tamamladı: “Symantec’in internet güvenliği hakkındaki en son raporu, her gün bir milyon yeni virüsün ortaya çıktığını öne sürüyor. Mitsubishi Electric’in yeni geliştirdiği Kritik Altyapı Sistemleri için Siber Saldırı Algılama Teknolojisi; davranışları aracılığıyla daha önce bilinmeyen virüsleri bile tespit etmenin yanı sıra bilgi sızıntılarını ve bununla bağlantılı zararları önleme imkanı sunuyor. Böylece, üretimde dijitalleşirken siber güvenlik endişeleri olmadan geleceğe hazırlanmak mümkün oluyor.”

Mobil iletişimde milli adımlar atılıyor

Ekonomi Gazetecileri Derneği’nin (EGD) gerçekleştirdiği çevrimiçi toplantıda mobil iletişim sektöründe dijitalleşme konusunda atılan milli adımlar masaya yatırıldı. EGD Başkanı Celal Toprak moderatörlüğünde, MOBİSAD Başkanı Mustafa Kemal Turnacı ve MOBİLSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Kerem Alkin’in yer aldığı etkinlik yoğun bir katılımla gerçekleştirildi.

Pandemi döneminde gerçekleştirdiği online toplantılarla ekonominin gündemde kalmasına destek olan Ekonomi Gazetecileri Derneği (EGD) online bir toplantı ile mobil iletişim sektöründe dijitalleşme konusunu masaya yatırdı.

EGD Başkanı Celal Toprak ve Yönetim Kurulu Üyesi Serpin Alpaslan’ın  moderatörlüğündeki etkinlik bu alanda sektörün en etkili kurumlarının başkanlarının katılımı ile gerçekleşti.

Mobil İletişim Araçları ve Bilgi Teknolojileri İş Adamları Derneği (MOBİSAD) Başkanı Mustafa Kemal Turnacı ve Mobil Servis Sağlayıcı İş Adamları Derneği (MOBİLSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Kerem Alkin konukluğundaki toplantı yoğun bir katılımla gerçekleşti.

ÇALIŞMALAR HIZ KESMEYECEK

Mobil iletişim sektörünün Türkiye’ye sağlayacağı katkılar hakkında konuşan MOBİSAD Başkanı Turnacı,‘‘MOBİSAD olarak asli amacız mobil iletişim sektörünün ülkesine olan katkısını artırmaktır. Dolayısıyla tüm gündemlerimizi bu bakış açısı altında değerlendiriyoruz. Bugün mobil iletişim sektörünün birçok sektöre nazaran daha genç bir sektör olduğunu gözlemliyoruz. Fakat çok hızlı gelişen sektörde, biz sektör oyuncuları olarak öz eleştiride bulunmamız gerekirse, sektörün gelişimine ayak uydurmaya gayret gösterirken maalesef bazı kuralların oluşmasında öncelik edemediğimizi de görüyoruz. Günümüzde ise bu farkındalığı oluşturup iletişim sektörünün kurallarının doğru oluşturulması ve ülkeye katkısının artmasına yönelik farkındalık çalışmalarını hız kesmeden sürdürmeye devam ediyoruz’’ dedi.

MOBİL İLETİŞİM LÜKS DEĞİL

Konuşmasına mobil iletişim sektöründe dijitalleşmenin önemine vurgu yapan Turnacı, ‘‘Tüm dünya olarak farklı bir dönemden geçiyoruz. Mobil iletişim sektörünün önemini fark ettiğimiz bir dönem yaşıyoruz. Biz sektör mensupları olarak her zaman ürünlerimizin dijitalleşmenin temelini oluşturduğunu ve bu temelde de ülkemize olan katkısının yadsınamaz olduğunu, ürünlerimizin vatandaşa kolay ulaşımını sağlayarak ülkemizin dijitalleşme yolculuğunda sektörümüze destek olunması gerektiğini her daim savunuyoruz. Gelişen teknolojilerde lokomotif olabilmemiz için bugün vagonda doğru yer almamız gerektiğini biliyoruz. Bu teknolojinin vatandaşlarımızdan başlayarak efektif kullanılmasının sağlanması gerektiğini savunuyoruz. Bugün artık mobil iletişim araçlarının lüks tüketim aracı olarak görülmemesi gereken bir dönemdeyiz. Gıda ve barınma ihtiyacından sonra haberleşme ihtiyacının da zaruri bir ihtiyaç olduğu dönemin içerisindeyiz. Çok yakın bir zaman önce, İzmir’deki deprem felaketinde birçok insanın cep telefonları sayesinde kurtulduğuna hep birlikte şahit olduk. Haliyle yeri geldiğinde hayat kurtaran bir ürünün birçok noktada baskılamak veya farklı yönlerde değerlendirme bakış açısından sıyrılmamız gerektiğini düşünüyoruz. Bu ürünleri vatandaşlarımızla efektif olarak buluşturarak vatandaşlarımızın daha verimli nasıl kullanabileceğini tartışmamız gerektiğine inanıyoruz. Aynı zamanda da sektörel kuralları doğru belirleyebilir, kayıt dışılığı bertaraf edebilirsek sektörümüzü ülkemize ciddi manada ekonomik katkısının artacağını raporlarımızla ortaya koyuyoruz. Değerli EGD Ailesi’nin vesilesiyle sektörümüze daha doğru dikkat çekerek sorunlarımızın giderilmesi ve sektörümüzün ülkemize olan katkısını artırmaya yönelik her türlü desteği vermeye hazır olduğumuzu bir kez daha belirtmek istiyoruz” diye konuştu. Turnacı, EGD çatısı altında gerçekleşen etkinlikte bir araya geldiği EGD Başkanı Celal Toprak’a ve MOBİLSİAD Yönetim Kurulu BaşkanıProf. Dr. Kerem Alkin’e teşekkür etti.

MİLLİ YAZILIM HIZLANSIN

Etkinlikte konuşan MOBİLSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Kerem Alkin şunları söyledi; ‘‘MOBİSAD hem ulusal düzeyde ileri bir yapılanma hem de derneğin kendi alanı itibari ile büyük işlere imza atıyor. MOBİLSİAD genel manada altında çok büyük bir dünya barındırıyor. İşin donanım kısmıyla alakalı olarak mobil dünyanın gerçek anlamda bütün donanımı bu mobil dünyayı kullanmamızı sağlan dev bir alanı temsil ediyor. MOBİLSİAD ise bunun yazılım tarafını temsil ediyor. Aramızdaki kardeşliği bu şekilde tanımlayabiliriz. Bu çerçevede derneğimizin üyeleri genel manada cep telefonlarında akıllı cihazlarda kullandığımız uygulamaları aplikasyonları ve bunun yanı sıra diğer mobil katma değere sahip servisleri üreten şirketler olarak karşımızdalar. Alanımızla ilgili çok önemli tartışmaların yaşandığını gözlemliyoruz. Bu konuda gözetleyici kapitalizm diye adlandırılan ve bu dönem sıkça tartışılan bir kavram var. Gözetleyici kapitalizm, uluslar üstü sosyal medya mecraları ve dijital platformlar üzerinden bu platformları uygulamaları kullanılırken paylaştığımız tüm şahsi verilerin belirli bir yöne doğru değerlendirilmesi anlamına geliyor. Trilyonlarca dolarlık bir katma değeri ilgilendiren bir tehdit unsuru içeriyor..Türkiye açısından siber güvenlik itibariyle her bir vatandaşın bilgilerinin gözetilmesi noktasında aslında ulusal veri saklama merkezleri ve milli yazılımlar, milli dijital platformlar ve milli sosyal medya mecraları ile ilgili gelişmelerin hız kazandığı bir dönemdeyiz. Türkiye açısından milli yazılımların geliştirilmesini hızlandırmak milli dijital platformları geliştirmek son derece önemlidir.Yine Türkiye’nin milli veri saklama merkezlerini oluşturmak çok önemlidir. Bir yandan bu konuları takip ediyoruz. Bir yandan da alanımız olması itibariyle blok zincir sistemleriyle ilgili olarak TÜBİTAK, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Hazine ve Maliye Bakanlığımız ve Ticaret Bakanlığı gibi birbirinden önemli kurumlar nezdinde yürütülen Türkiye için milli blok zincir yazılımları ve sistemleri için yürütülen süreçleri takip ediyoruz. Ayrıca Merkez Bankası’nın hızlandırmış olduğu milli dijital para ile ilgili çalışmaları da izliyoruz. MOBİLSİAD’ı temsilen birkaç sene öncesinden başlayarak TÜBİTAK bünyesinde yürütülen çalışmalara katıldık. KKVK bünyesinde Türkiye’deki her bir vatandaşımızın mobil dünyadaki kişisel verilerinin gözetilmesi ve dolayısıyla o hakların korunması konusunda hep aktif rol aldık. Bu noktada MOBİSAD Başkanı Turnacı’nın başkanlığında, yürütülen çalışmalar için önemli bir alt yapı olan Türkiye için milli geniş bant sistemi kurulmasına yönelik birtakım çalışmalar yaptık. Bu konuda önemli bir rapor da yayınladık.”

Alkin, EGD Başkanı Celal Toprak’a ve MOBİSAD Başkanı Turnacı’ya sektöre olan büyük katkıları için teşekkür etti.