Turizm ve Otelcilikte Satın alma Operasyonları

Turizm Ve Otelcilikte Satınalma Operasyonları Mutfak Yönetimi Ve Gıda Tedarik Zinciri
Turizm Ve Otelcilikte Satınalma Operasyonları Mutfak Yönetimi Ve Gıda Tedarik Zinciri

Turizm ve Otelcilikte Satın alma Operasyonları:

Mutfak Yönetimi ve Gıda Tedarik Zinciri

Prof. Dr. Murat ERDAL

Turizm ve otelcilikte satınalma operasyonları oldukça geniş bir alan. Her kategori kendi içinde ayrı bir uzmanlık gerektiriyor. Bu yazımda konuyu gastronomi tarafıyla, yani mutfak yönetimi ve tedarik operasyonlarıyla sınırladım. Elbette bu alanın da ucu bucağı yok; derinleştikçe karşımıza yeni detaylar çıkıyor. O yüzden baştan söyleyeyim, yazının kapsamını dar tuttum.

Turizm Ve Otelcilikte Satınalma Operasyonları Mutfak Yönetimi Ve Gıda Tedarik Zinciri
Turizm Ve Otelcilikte Satınalma Operasyonları Mutfak Yönetimi Ve Gıda Tedarik Zinciri

Amacım, bu geniş dünyanın temel hatlarını çizmek ve özellikle tedarik zinciri ile satınalma süreçlerine genel bir çerçeve sunmak. Çünkü otel, restoran ve kafe işletmeciliğinde satınalma; sadece ürün temininden ibaret değil, aynı zamanda müşteri deneyimi, maliyet yönetimi ve marka konumlandırmasının da önemli bir parçası.

Şimdi gelin, otel ve restoran işletmeciliğinde satınalma faaliyetlerinin mutfakla, müşteriyle ve işletmeciyle nasıl iç içe geçtiğine yakından bakalım.

Otel, restoran ve kafe işletmecilik alanlarında satınalma operasyonları, mekanın (örneğin restoranın) müşteri zihnindeki yeri, algılanması, pazarın hangi bölümüne hitap ettiği, uzmanlık alanı/odağı (Osmanlı, Hint, Meksika mutfağı veya ev yemekleri gibi) kısaca “konumlandırılması” ile birlikte düşünülmelidir.

İstanbul Beyazıt’ta meydanda yer alan hızlı tüketim ürünleri satan bir iş yeri ile Boğaz’da ya da beş yıldızlı bir otelde yer alan özellikli bir işletmenin pazardaki yeri, ürün/hizmet yelpazesi, maliyet ve fiyatlandırma stratejileri son derece farklılık arz etmektedir. Buna uygun bir biçimde satınalma faaliyetleri de her zaman beklentilerle topyekun düşünülmek zorundadır. Bu beklentileri restoran işletmecisinin (işyeri sahibinin) beklentileri, müşteri beklentileri ve mutfak yani şef/aşçının beklentileri olmak üzere üç sınıfta ele alabiliriz.

İşletmecinin Beklentileri

İşletmecinin temel beklentisi, pazarda kalıcı bir yer edinmek ve beklentilerine uygun şekilde üretilen ürün ve hizmetler aracılığıyla sürdürülebilir kazanç sağlamaktır. Pazara sunulan ürünlerin fiyatlandırması, markanın konumlandırması, işletmenin coğrafi lokasyonu, müşteri trafiği, mutfak çeşitliliği ve personel yapısı bir bütün olarak değerlendirilmelidir.

İş yerinin öz mal, kiralık ya da franchise sistemine bağlı bir modelde faaliyet göstermesi; sabit ve değişken maliyetlerin yapısını doğrudan etkiler. Bu durum, satınalma faaliyetlerinin hem stratejik hem de operasyonel önemini daha da artırmaktadır.

Müşteri Beklentileri

Müşteri yemek sektöründe birincil öneme sahiptir. Müşteri, yemek ve menülerin oluşmasında doğrudan rol oynamaktadır. Müşteri sahip olduğu bütçe ve zaman kısıtı ile uygun atmosfer, kaliteli hizmet ve sağlıklı ürünleri tercih etmektedir. Günün ilk saatlerinden başlayarak; kahvaltı aşamasından akşam yemeğine kadar geniş zaman aralığında, her bir öğün ve yemek arasından beklentiler farklılaşabilmektedir. Hizmet düzeyi ve içeriği değişebilmekle birlikte ortak beklenti ise daima aynıdır “sağlığa uygun ürünler”.

Farklı Yemek Kültürleri: Menü ve Ürün Grupları

Hedef kitleye, farklı kültür ve damak zevklerine (Türk, Alman, İngiliz, Rus, vd. turist gruplarının yoğunluğuna göre), gerçekleştirilecek etkinliğin içeriğine göre (kutlama, doğum günü, nişan, düğün gibi) veya mevsime göre yemekler ve menülerde değişikliklere gidilebilmektedir. Müşteri profili ve müşterinin bütçe kısıtına uygun yenilikler ve birtakım taktikler çerçevesinde sunulan ürün gruplarında çeşitlilik meydana getirilmektedir.

Mutfağın (Şefin/Aşçının) Beklentileri ve Talep Sahibi Olarak Rolü

Menüleri hazırlanmasında, yemeklerin üretiminde doğrudan söz sahibi yer kuşkusuz mutfaktır. Aşçı, yemeklerin kalitesinden (lezzetinden) sorumlu olduğu kadar kaynakların doğru kullanımından da sorumludur. Mutfakta her şeyin (tüketilmekte olan tüm malzeme ve ürünlerin) zamanında doğru tedarikçiden doğru maliyetlerle temin edilmesi gerekmektedir. Mutfakta israfa tolerans gösterilemez. Haftalık ve günlük yemek planları dahilinde tüm operasyonlar etraflıca analiz edilmeli tüketim hızına bağlı olarak önlemler alınmalıdır. Müşteri, dış talep sahibi iken aşçı iç talep sahibidir. Satınalma departmanı ile yoğun iletişim halinde olan mutfak talep edilen malzemelerin listelerin hazırlanmasından daha sonrasında ise kendisine teslim edilen ürünlerin siparişlerine uygunluğunu denetleyen ve aynı zamanda raporlayan bir birimdir.

Sürekli Tüketilen Malzemeler

Mutfak içerisinde sürekli tüketilen ürün grupları temel gıda maddeleridir. Bu ürünler; un, süt, yumurta, şeker, su, ekmek, yoğurt, beyaz ve kırmız et, bakliyat grubu vb. olarak sıralanmaktadır. Diğer taraftan mevsime uygun olarak talep edilen manav grubu taze sebze ve meyve ürünleri bulunmaktadır.

Bu noktada stok envanter yönetimi ve gıda tedarikçi ilişkileri kritik öneme sahiptir.

Satınalma Departmanın Rolü ve Tedarikçi İlişkileri

Satınalma departmanı, işletmeci, müşteri ve mutfağın taleplerini bir arada değerlendiren bir merkezdir. Temel öncelik sağlıklı malzeme ve ürünlerin doğru maliyetlerle doğru miktarlarda temin edilmesidir.

Gıda sektöründe tedarikçi araştırması, seçimi ve değerlendirme süreci son derece zorlu aşamaları içermektedir. Tedarikçinin profesyonellik seviyesi, tam zamanında ve doğru miktarda teslimatı son derece önemlidir.

Tedarikçi değerlendirmesinde ISO 22000 Gıda Güvenliği Yönetim Sistemi ve ISO 20400 Sürdürülebilir Tedarik Standardının gerektirdiği altyapının sahipliği ve uygulamaları birincil ölçütler içerisinde yer almaktadır.
Ayrıca tedarik zincirinin sürdürülebilirliğinde, karbon ayak izi (Carbon Footprint), yerel üretici desteği ve gıda israfının (Food Waste) önlenmesi gibi çevresel göstergeler de değerlendirme ölçütleri arasına girmektedir.

Envanter Yönetimi, Alan Kullanımı ve Depoların Rolü

İşletmeler, sahip olunan alanın büyük bir bölümünü haklı gerekçelerle misafirlerine ayırmaktadır. Bu nedenle restoranlarda satın alınan malzeme ve ürünler için ayrılan bölgeler çoğunlukla kısıtlıdır. Gıda ürünlerine ayrılan mekan sınırlılığı hijyen, envanter yönetimi ve sayım problemlerini de gündeme getirebilmektedir. Mal kabul problemlerinde sipariş ve teslim alınan ürün kalite, miktar ve belge (fatura) uyumsuzlukları başı çekmektedir.  Diğer taraftan tedarikçilerden gelen ürün/malzeme giriş sıklığı, araç park yeri ve teslimat saatlerinin yönetilebilirliği konusunu gündeme taşımaktadır. İşletme yöneticileri ise her daim tüketim hızına uygun bir biçimde az miktarda sık teslimat gerçekleştirilmesini ve böylelikle ürün tazeliğini sağlanırken maliyetleri kontrol altında tutmak istemektedirler.

Gıda ürünleri özellikleri nedeniyle farklı koşullarda (-derecelerde oC) muhafaza edilmeleri gerekmektedir. Bakliyat, dondurulmuş ürünler, taze sebze ve meyve ile içecek grupları farklı depo saklama alanlarını zorunlu kılmaktadır. Aksi takdirde ürünler kısa sürede bozulabilmekte, besin değeri kaybolmakta, sağlık açısından risk büyümekte ve maliyetler artmaktadır.

Satınalmacı, Maliyet Kontrolörü ve Lojistik / Depo Personeli

Satınalmacı bu sektörde birden fazla iş yükünü yerine getirmektedir. Bu konumuyla “joker” rol üstlendiği söylenebilir. Zincir veya tek bir restoran olsun profesyonellik seviyesine bağlı olarak restoranlarda satınalmacılar maliyet kontrolörü, aynı zamanda lojistik elemanı veya depo personeli gibi çalışabilmektedir. Esnek çalışma saatleri, hafta sonu ve hafta içi geniş zaman aralıklarında çalışma, personel devir hızı, sınırlı iş deneyimi, kurumsallaşma seviyesindeki noksanlıklar bu sektörün gerçeğini de ne yazık ki gözler önüne serebilmektedir.

İletişim Uzmanlığı

Hizmet sektöründe satınalmacılar, çalıştığı kurumun ölçeği ve kurumsallık düzeyine bağlı olarak doğru iletişim becerileri ile başarıyı yakalayabilirler. Kullanılmakta olan yazılım, depoların büyüklükleri ve uygunlukları, tedarikçi profili ve talep sahibi mutfaklar yürütülen ilişkiler her zaman ve koşulda “iletişim konusunda uzmanlığı” gerektirmektedir. Sektör insana dayalıdır.

Satınalmacılar, farklı tedarikçi ve teslimat operatörleri, mutfak (şef/aşçı) ve işletme yöneticileri arasında arabulucu konumdadır.

Dolayısı ile yoğun bir çalışma temposu ve stresli bir atmosfer içerisinde zamana karşı bir mücadele verildiği bilinmelidir. Bu nedenle turizm ve otelcilikte satınalma, yalnızca tedarik süreci değil; insan, zaman ve kalite yönetiminin kesiştiği stratejik bir fonksiyondur.

Not: Bu makale ilk olarak 2013 yılında yayımlanan “Restoranlar için Satınalma” başlıklı yazının güncellenmiş ve genişletilmiş versiyonudur. Murat Erdal, Restoranlar için Satınalma”, Satınalma Dergisi, Yıl:1, Sayı:5, Nisan 2013, s:12-14.

Kapsamlı eğitim içeriğini aşağıda linkte bulabilirsiniz.

Otel ve Resort Lojistik Depo Yönetimi Eğitimi

Otel ve Resort Lojistik Depo Yönetimi Eğitimi
Otel ve Resort Lojistik Depo Yönetimi Eğitimi

ORBİT Metodolojisi – Otel & Resort Bütünleşik İntralojistik Tasarımı

ORBİT Metodolojisi™, tek başına bir eğitim programı değil; otel ve resortlarda lojistik depo operasyonlarını stratejik olarak tüm bileşenleriyle ele alan, kurgulayan, yöneten ve sürekli iyileştiren entegre bir yönetim yaklaşımıdır.

Merkez depo–alt depo zincirini zaman, doğruluk ve görünürlük ekseninde senkronize eder; kategori, operasyon, altyapı, sevkiyat, KPI, risk, maliyet, insan kaynağı ve sürdürülebilirliği kurum çapında tek standarda bağlar.

Neden Orbit? Çünkü, “Yörünge ve senkron akış”

Otel & resort ölçeğinde merkez depo ile alt depoların senkron akış standardı.

Senkron: “Doğru ürün, doğru zaman, doğru yer”

“Merkez depo ve alt depoların senkron akışı.”

Kapsamlı eğitim içeriğini aşağıda linkte bulabilirsiniz.

Otel ve Resort Lojistik Depo Yönetimi Eğitimi

Hazırlayan: Prof. Dr. Murat ERDAL

Anahtar Sözcükler: Turizm, otel, restoran, kafe, mutfak, turist, yemek, gıda, tedarikçi, satın alma, tedarik, ISO 22000, Gıda Güvenliği, ISO 20400 Sürdürülebilir Tedarik, envanter, maliyet, depo, lojistik, tedarik zinciri, aşçı, şef, gastronomi, 

Hangi İşveren Davranışları Psikolojik Taciz Sayılır?

Hangi İşveren Davranışları Psikolojik Taciz Sayılır Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem

Hangi İşveren Davranışları Psikolojik Taciz Sayılır?

Lütfi İNCİROĞLU 

Hangi İşveren Davranışları Psikolojik Taciz Sayılır Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündemİş hukukunun en önemli amacı, işçile­rin yaşamlarını ve beden bütünlüklerini korumak olmuştur. Dünyada ilk iş yasaları, işçilerin iş sağlığını ve güvenliğini sağlamak amacıyla getirilmiş ve iş hukuku ilk önce işçilerin sağlığını ve beden bütünlüğünü koruma hukuku olarak gelişmiştir.

Çalışanların itibarını, onurunu zedelemeyi amaçlayan, sistematik, kasıtlı ve kişiyi işinden soğutmak, dışlamak, bıktırmak amacıyla yapılan eylemler olarak tanımlanan işyerinde psikolojik taciz (mobbing), mağdurlar üzerinde yıkıcı ruhsal ve fiziksel birçok etkiler doğurmakta, bu durum başta ailesi olmak üzere mağdurun yakın çevresine de sirayet etmektedir. Mobbing tek bir nedenle açıklanamayacak kadar karmaşık bir süreçtir ve çalışma hayatının en büyük sorunlarından biri olarak varlık göstermektedir[1].

Alman Çalışma Psikoloğu Heinz Leymann tarafından 1980 yıllarda ortaya atılan mobbing (psikolojik taciz); şiddet, kuşatma, taciz, rahatsız etme veya sıkıntı verme gibi değişik anlamlar içerir. Psikolojik taciz, çalışma hayatında işyerlerinde işçi ile işveren arasında ya da işçilerin kendi aralarındaki psikolojik şiddeti ifade eden bir kavram olarak nitelendirilmektedir.

Psikolojik taciz, çalışanların itibarını ve onurunu zedelemekte, verimliliğini azaltmakta ve sağlığını kaybetmesine neden olarak çalışma hayatını olumsuz etkilemektedir. Bu yönüyle bakıldığında 4857 sayılı İş Kanunu’nda psikolojik taciz ile ilgili bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda ilk kez psikolojik taciz kavramına yer verilmiş (m.417/I), bilahare de 6701 sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu’nda taciz kavramı, ” Psikolojik ve cinsel türleri de dahil olmak üzere bu Kanunda sayılan temellerden birisine dayanılarak, insan onurunun çiğnenmesi amacını taşıyan veya böyle bir sonucu doğuran yıldırıcı, onur kırıcı, aşağılayıcı veya utandırıcı her türlü davranış” olarak tanımlanmıştır (m.2/1-j,4/1-g). Ayrıca, Cumhurbaşkanlığı tarafından hazırlanan “İşyerlerinde Psikolojik Tacizin (Mobbing) Önlenmesi” başlıklı Cumhurbaşkanlığı Genelgesi ile desteklenmiştir (R.G 06.3.2025/32833).

Psikolojik taciz özellikle işyerlerinde işçisini tazminatsız işten çıkarmayı planlayan bazı işverenlerce sıkça başvurulan bir yöntemdir. Örneğin işçiyi iş arkadaşları yanında küçük düşürücü sözlerle azarlamak, yalnızlaştırmak, dışlamak, diğer işçilere verilen haklarda eşit davranmamak, iş vermemek ya da aşırı iş vermek gibi söz, hal ve davranışlar işçiyi yıldırarak işten kendisinin ayrılması için uygulanan politikalardan bazılarıdır. Ancak psikolojik tacize uğrayan kişinin sistematik olarak bu duruma maruz kalması gerekir. Başka bir anlatımla işvereninden bir kez azar işiten kişiden ziyade, sürekli tekrarlanan hakaretler, sistematik bir biçimde devam eden baskılar, işçiyi görmezlikten gelme, onu yok sayma gibi davranışların sürekli işçi üzerinde yinelenmesi hali psikolojik tacizi oluşturur[2]

Sonuç olarak, işveren tarafından işçinin yüksek sesle azarlanması, sürekli eleştirilerek iş yaptırılması, işçinin aşırı yük altına sokulması, dışlanması, özel kutlama ve sosyal etkinliklere kasıtlı olarak davet edilmemesi, dış görünüş ve giyim tarzıyla alay edilmesi, küçümsenmesi ve hor görülmesi, hakkında asılsız söylentiler çıkarılması, yetenek veya uzmanlık alanına girmeyen işler verilmesi, hak ettiği yetkilerin verilmesinden kaçınılması, fikrine itibar edilmemesi, hoş olmayan imalarda bulunulması, anlamsız işler verilip sürekli yer değiştirilmesi, ağır işler verilmesi, onunla iletişimin kesilmesi, gibi davranışlar psikolojik taciz sayılır.[3]

Hangi İşveren Davranışları Psikolojik Taciz Sayılır Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemBelirtmek gerekirse, bu sayılan davranışların bir kısmı teker teker ele alındığında hukuka aykırı bir fiil oluşturmayabilir. Ancak mobbing anlık bir olay olmadığı, sistematik olarak sürekli tekrarlanan davranışlardan oluşan bir süreç olduğu düşünüldüğünde, bu davranışların sistematik bir biçimde tekrarlanması durumu hukuka aykırılık oluşturabilecektir[4].

Lütfi İNCİROĞLU 

[1] https://www.tihek.gov.tr/is-yerlerinde-psikolojik-tacizin-mobbing-onlenmesi-konulu-2025-3-sayili-cumhurbaskanligi-genelgesi-hakkinda-basin-aciklamasi:Erişim tarihi. 21/10/2025

[2] İNCİROĞLU, Lütfi, İşyerinde Psikolojik Taciz (Mobbing) Konusunda İşverenlerin Sorumluluk ve Yükümlülükleri, Kamu-İş-(İş Hukuku ve İktisat Dergisi), Nisan 2013, C:13.

[3] YHGK, 25.9.2013, 9-1925/1407 Legalbank.

[4] SÜZEK, Sarper, İş Hukuku 14. Baskı, İstanbul 2019.

Türkiye-Kazakistan Arasındaki Dış Ticaret Hacmi 5 Yılda 3 Kat Arttı: Hedef 10 Milyar Dolar

Yöneticiler Için Stratejik Müzakere Eğitimi Haber Türkiye Kazakistan Arasındaki Dış Ticaret Hacmi 5 Yılda 3 Kat Arttı Hedef 10 Milyar Dolar

Türkiye-Kazakistan Arasındaki Dış Ticaret Hacmi 5 Yılda 3 Kat Arttı: Hedef 10 Milyar Dolar

Yöneticiler Için Stratejik Müzakere Eğitimi Haber Türkiye Kazakistan Arasındaki Dış Ticaret Hacmi 5 Yılda 3 Kat Arttı Hedef 10 Milyar DolarTürkiye ile Orta Asya’nın en büyük ve güçlü ekonomisine sahip olan Kazakistan arasındaki dış ticaret son beş yılda 3 kat arttı. Türkiye-Kazakistan arasında 2019 yılında 2 milyar 304 milyon dolar olan dış ticaret hacmi, 2024 yılı sonunda 6 milyar 706 milyon dolara yükseldi.

Türkiye, 2019 yılında Kazakistan’ın ithalatından yüzde 2,5 pay alıyorken, 2024 yılı sonunda Kazakistan’ın yıllık ithalatında Türkiye’nin payı yüzde 5’e ilerledi. Türkiye, Kazakistan’ın en çok ithalat yaptığı üçüncü ülke konumuna yükseldi.

Kazakistan’ın ihracatında 2019 yılında Türkiye’nin payı yüzde 2,7 olarak kayıtlara geçmişken, 2024 yılı sonunda Kazakistan’ın toplam ihracatında Türkiye’nin payı yüzde 4’e yükseldi. Kazakistan’ın en çok ihracat yaptığı ülkeler sıralamasında Türkiye 6. sırada yer alıyor.

Türkiye ve Kazakistan arasındaki dış ticaretin 10 milyar dolara ulaşması için farklı sektörlerden 18 Türk firması, Ticaret Bakanlığı Koordinasyonu ve Ege İhracatçı Birlikleri organizasyonunda; 20-23 Ekim 2025 tarihleri arasında Kazakistan’ın en yoğun nüfuslu kenti Almatı’da Ticaret Heyeti organizasyonunda Kazak iş insanlarıyla bir araya gelecek.

 İki Ülke Arasında Dengeli Bir Dış Ticaret Var

İki ülke arasındaki dış ticaretin dengeli seyri de iki ülkeyi birbiriyle ticaret konusunda teşvik ediyor. 2024 yılında Kazakistan’dan Türkiye’ye 3 milyar 386 milyon dolarlık ihracat yapılmışken, Türkiye’den Kazakistan’a ihracat yüzde 12’lik artışla 3 milyar 320 milyon dolara ulaştı.

Yalcin Ertan

Kazakistan’ın önemli ticaret partnerlerimizden biri olduğuna değinen Ege Demir ve Demirdışı Metaller İhracatçıları Birliği Başkanı Yalçın Ertan, “Kazakistan, zengin yer altı kaynaklarının yanı sıra, geniş toprak alanlarına sahip bir ülke olarak hem tarım hem sanayi hem de madencilik sektörlerinde önemli bir üretim kapasitesine ve gelişmiş ulaştırma altyapısına sahip. Bu özellikleriyle, bölgedeki ticaretin kilit merkezlerinden biri haline geldi” dedi.

Türkiye ile Kazakistan arasındaki ticaret hacmi 2024 yılı itibarıyla 7 milyar dolara yaklaşırken, enerji, madencilik, inşaat, tarım, ulaştırma, lojistik ve savunma sanayii gibi sektörlerdeki iş birlikleriyle ticaret hacmini daha yüksek seviyelere taşıyacağını ümit ettiklerinin altını çizen Erkan, “Kazakistan konumu itibariyle “Orta Koridor” (Trans-Hazar Uluslararası Taşımacılık Rotası) üzerinden Çin, Orta Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayan stratejik bir noktada bulunuyor. Almatı’ya gerçekleştireceğimiz Ticaret Heyeti ile ülkemiz iş dünyasına yeni fırsatlar sunmayı hedefliyoruz. Ticaret Heyeti Organizasyonumuz iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin daha da güçlenmesi, bölgesel ticaretin gelişimine önemli katkı sağlayacak” ifadelerini kullandı.

Türk İhracatçıları Kazakistan Yolcusu

Türk ve Kazak iş insanları 21 Ekim 2025 tarihinde Intercontinental Almaty Hotel’de ikili iş görüşmeleri gerçekleştirecek.


MÜZAKERE TEKNİKLERİ VE PAZARLIK BECERİLERİ MAKALELERİ
“Taktikler bazen pazarlık sürecinin başı, bazen ortası bazen de sonunda etkilidir.”

PAZARLIK MASASI ve PAZARLIK TAKTİKLERİ

“If you are not at the table, you are on the menu”.

PAZARLIK BECERİ ANKETİ

MÜZAKERE & PAZARLIK EĞİTİM TESTLERİ

İhracatçı KOBİlerin Dış Ticareti – Bölüm 6

İhracatçı Kobilerin Dış Ticareti – Bölüm 6 Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem

İhracatçı KOBİlerin Dış Ticareti – Bölüm 6

Reşat BAĞCIOĞLU

KOBİ ve Dış Ticaret

İhracatçı Kobilerin Dış Ticareti – Bölüm 6 Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemFinansman maliyetleri ile işgücü ve diğer etkenlerin maliyetleri yüksek seyrettiğinde pek çok kobi firması üretim yerine çareyi ithalat yapmakta buluyorlar.

Kobilerin ithalata yönelmeleri pek çok kalemde giderlerini azaltmaktadır.

Gider kalemlerinin azalması;

  • Çalışan sayısı azalacak,
  • Çalışanlarla ilgili yok denecek ölçüde sorun yaşayacak,
  • İmalat ile uğratmayacak,
  • Yurt dışından aldığı ürünü belli bir kâr marjı ekleyerek satacak
  • Daha az hata yapıyor olacak

konularını beraberinde getirecek.

Ancak tüm kobi firmalarının ithalata dayalı iş yapmadıkları, çoğunun üretime dayalı iş yaptıkları, üretimle birlikte ihracat yapan firmaların varlığı da söz konusudur.

KOBİ’lerin İhracatı

İhracat yapan kobi firmaların sayısı çok olmasa da, ihracatla birlikte iş kapasitelerini arttıran kobi firmalar hem yurt içi, hem de yurt dışı satışlarına yanıt vermeye çalışmaktadırlar.

Bu tür firmaların imalat ve ihracat için belli bir kapital ayırması, sermayelerinin yetersiz kalması durumunda ise finansman desteğinin ilgili finansman kuruluşlarından sağlıyor olmaları gerekir. Kobi firmaları çok büyük çaplı ihracat yapamasalar da, yaptıkları ihracatın ülkemize katkısı tartışılmazdır.

Bir kobinin dış ticaret bilgi dağarcığının çok fazla olmasa da, yaptıkları ihracat ve ithalat işlemlerinde de bir takım hatalar yapabilecekleri muhtemeldir.

Kobi ihracatçı firmalarının muhtemel yaptıkları hataları şu şekilde özetlemek mümkündür:

  • Gerek ithalat gerekse ithalat işlemlerinde yurt dışında para kaybetmeleri. İthalat işleminde mal bedelinin peşin ödenmesi ancak ödenen bedel karşılığında malların ihracatçı tarafından gönderilmemesi, ihracat işlemlerinde ise mal mukabili ödeme şekline göre ihracat yapmaları ve mal mukabili ihraç edilen malların bedellerinin ithalatçısı tarafından ödenmemesi,
  • İhracat işlemlerinde en fazla para kaybedilen ödeme şeklinin mal mukabili olduğu ve kobi firmalarının pek çoğu mal mukabili ihracat yaptıkları bir gerçektir. Burada sorulması gereken soru ise şudur : en fazla para kaybı mal mukabili ihracat işleminde ise, neden mal mukabili işlemin en fazla tercih edilen bir ödeme şeklinde ısrarcı olunuyor? Sırası gelmişken bu soruyu ben de size sormuş olayım isterseniz. Neden mal mukabili?

Kaynak: https://satinalmadergisi.com/dis-ticaretteki-riskler-iv/

Export Import

Ödeme şekillerinde:

  • İhracatçı için riskler azaldıkça
  • İthalatçı için riskler artar

veya

  • İhracatçı için riskler arttıkça
  • İthalatçı için riskler azalır

Ödeme şekillerinde ithalatçı ve ihracatçı arasındaki riskler ters orantılıdır.

  • Kobi firmalar öğrenme ve eğitime pek fazla kaynak ayırmak istemezler. Eğitim yerine risk alarak yollarına devam etmeyi tercih eden pek çok firma bulunur.

KOBİler ve Bankalar

Kobi firmalar yüksek sermayeli kurumlar olmadıkların dolayı çoğu kez piyasa borçlanıp kısa vadeli mal almakla birlikte, banka kredisine baş vuran firmaların sayısı oldukça fazladır.

Kobi firmalar yeterince güçlü olmamaları dolayısı ile bankalarla yaptıkları işlemlerde ve kredi taleplerinde, kobi firmaların dedikleri değil de, bankaların dedikleri daha çok etkin olmaktadır.

Kobiii

Oyun güçlünün kuralına göre oynanır. Kobiler güçlü değil ancak kurumsal firmalar güçlüdür ve oyunun kurallarını koyan da uygulayan da kobi değil, kurumsal firmalardır.

Yurt dışına mal mukabili ödeme şekline göre mal ihraç eden kobi firmalar,

  • mal bedellerini tahsil edemedikleri taktirde, finansman konusunda daralır,
  • Finansman darlığı firmanın likiditesini azaltır,
  • İş kapasitesini azaltmak zorunda kalır,
  • İstihdamı olumsuz yönde etkiler

Tüm bunlara neden olan unsur nedir diye sorarsanız, riski görememek ve analiz edememek.

Riski görmek her yönden donanımlı olmaktan geçer.

İhracatçı Kobilerin Dış Ticareti – Bölüm 6 Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemReşat BAĞCIOĞLU

ICC Uluslararası Ticaret Odaları

Türkiye Milli Komitesi

Türkiye Bankacılık Komite Başkanlığı Üyesi 

İhracatın Finansmanı ve İhracatta Satışı Artırma

İhracatın Finansmanı Ve İhracatta Satışı Artırma Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem

İhracatın Finansmanı ve İhracatta Satışı Artırma

Turan AKIN

İhracatın Finansmanı Ve İhracatta Satışı Artırma Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemBu hafta iskontolu bir ihracat akreditif işlemi yürütüyorum ama yürümüyor.
Niyesine gelelim ve detayları hatırlayalım.

Vadeli ihracat akreditifi nedir, satışta niye gereklidir, nasıl iskonto edilir?

Peki nedir bu İSKONTO?

İskonto, bir finansal varlığın (vadeli akreditif, poliçe, senet, P/N) vadesinden önce paraya çevrilmesi halinde vade sonuna kadar oluşacak zaman için hesaplanacak faizin, peşin olarak tahsili ve bakiyenin ihracatçıya vade sonunu beklemeden erken ödenmesidir, bir nevi indirimdir.

Vadeli bir satıştan doğan ancak henüz vadesi gelmemiş alacağın çoğunlukla Bankalar tarafından vadesinden önce ihracatçıya ödenmesidir. Bu işlem ile ihracatçıya şirket kredi limitinden kullanmadan sabit faizli finansman olanağı sağlanır. Böylelikle ihracatçılar faiz ve kur risklerinden korunarak likiditelerini ve rekabet güçlerini arttırmış olurlar.
Diğer bir ifade ile; ihracatçıya açılan teyitli veya teyitsiz ihracat akreditif vesaikinin (ihracat belgeleri) bankaya sunulması sonrası amir/ithalatçı bankadan gelecek vade teyidine istinaden, muhabir banka limiti kapsamında bedelini iskonto ediyor ve vadesinden önce ilgili tutar ihracatçının kullanımına sunuluyor.

Avantajları

  • İhracatı olarak şirket kredi limitinizi kullanmadan finansman sağlamış olursunuz,
  • Likiditenizi ve rekabet gücünüzü artırırsınız.
  • İhracatçıya rücu edilmeden finansman imkanı tanınmış oluyor,
  • Finansman maliyetini önceden kesin olarak bilmenizi sağlıyor.
  • İşte bu tür avantajlar nedeniyle İhracat Satış Ekibi aslında süreci baştan iyi yönetip ihracat cirosunu artırabilir.

Nasıl mı?

Bilindiği gibi bir ürünün peşin fiyatı vardır, Alıcı ile görüşme anında eğer Alıcının kısmi tutarlı da olsa vadeli bir alıma ihtiyacı varsa bankanızla görüşüp sözleşme öncesi maliyetinizi öğrenip ikinci bir fiyat teklifi sunabilirsiniz. Bazı Alıcılar da satın aldığı ürünü rafa koyuyor, satış belki 2/3 ay sürüyor. Alıcı ne kadar büyük olsa da vade çoğu zaman gerekli oluyor. Bir müşteri ihtiyacını görüp ona çözüm bulmak sizi farklılaştırabilir.
Sıra uygulamaya geldiğinde; bankalar işlem riski fazla olan (akreditifin sadece amir bankanın ödeme taahhüdünü taşıması) veya ülke riski var olan akreditifi iskonto etmekten kaçınırlar. İskonto edilebilmesi için bir akreditifin riskinin minimum düzeyde olması gereklidir ancak bu durumu en baştan bankanızla görüşerek çözebilirsiniz.
Çözebilirsiniz diyorum çünkü bazen çözülemiyor.

Danışmanlık hizmetlerim kapsamında takip ettiğim bir işlemde yukarıda da bahsettiğim gibi en baştan işlem detaylarını ilgili bankaya sunup iskonto onayı almıştım fakat aradan geçen 2 ayda ne değiştiyse (bazen ülke riskleri kısa sürede değişebiliyor) büyük bir Avrupa Birliği (AB) ülkesi akreditifini AB maliyetleri ile iskonto etme onayını o ülkeden de almış olmama rağmen kendi bankamda işlem günü olur alamam 2 hafta sürdü. Kısacası güncel şartlar bazen kısa sürede değişebiliyor, hazırlıklı olmakta fayda.

Türkiye banka iskonto maliyetleri biraz yüksek olması nedeniyle işlem detaylarını Sözleşme imzası öncesi birkaç ülke ile görüşüp neresi avantajlı ise ihracatı planlamak en iyisi. Farklı çözümleri zorlamak işimize fark katabilir.

Akreditiflerin Avantaj ve Dezavantajlarını Hatırlayalım;

Alıcı için avantajları;

Akreditif Alıcıya ithalatın şartlarını ödeme yapılmadan önce belirleme imkanı verir.
Malların ne zaman, nerede, nasıl yükleneceğini belirler,
Bankalar üstünden akreditif şartlarına uygun olmayan belgeler karşılığında ödeme yapılmaması imkanı sunar,
Finansmanı imkanı verir.

Satıcı için avantajları :

Alıcıdan bağımsız olarak bankanın ödeme garantisi vardır, ;
Ödeme malın teslimine değil yüklenmesine bağlıdır.
Banka finansman imkanı verir.

Alıcı için dezavantajları :

Uzmanlık gerektirir, şirket kadrosunda deneyimli kişiler olmalı veya sık işlem yapılmıyorsa işlem bazlı danışmanlık alınabilir,
İşlemde banka ödeme taahhüdü olması nedeniyle diğer ödeme şekillerine göre daha masraflıdır.
Bankada kredi limitinin olması gerekir, yani bankaya teminat verilmeli.
Eksik belge talep edilmesi durumunda malı çekmekte zorluk yaşanabilir, en baştan hazırlık gerekir,
Belgelerin ulaşmasının gecikmesi olasılığı vardır.

Satıcı için dezavantajları :

Uzmanlık gerektirir, şirket kadrosunda deneyimli kişiler olmalı veya sık işlem yapılmıyorsa işlem bazlı danışmanlık alınabilir,
İşlemde banka ödeme taahhüdü olması nedeniyle diğer ödeme şekillerine göre daha masraflıdır.
İhracatın Finansmanı Ve İhracatta Satışı Artırma Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemDiğer ödeme şekillerine göre belge hazırlamak zordur, teknik bilgi gerektirir.
Akreditif şartlarına uygun belge ibraz edilemez ise malın bedelinin tahsili riskli hale gelir,
Başarı; iyi bir ön hazırlık ve erken önlemle gelir!
Farklı çözümleri zorlamak işimize fark katabilir!

Turan AKIN

Gerçek Zamanlı Veri Kullanımı ve Proaktif Vergi İncelemesi

Gerçek Zamanlı Veri Kullanımı Ve Proaktif Vergi İncelemesi Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem

Gerçek Zamanlı Veri Kullanımı ve Proaktif Vergi İncelemesi

Dr. Arif AYLUÇTARHAN
Yeminli Mali Müşavir, Bağımsız Denetçi, Akademisyen

Gerçek Zamanlı Veri Kullanımı Ve Proaktif Vergi İncelemesi Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemGeçmişte vergi denetimleri genelde yıllar sonra, geriye dönük olarak yapılırdı. Hatta zaman aşımlı yıl tamamlanıp zaman kalırsa diğer yıllar inceleniyordu desek abartmış olmayız doğrusu. Ancak artık durum farklı: vergi idaresi şirketinizin işlemlerinin çoğunluğunu adeta “canlı yayında” izliyor desek abartmış olmayız. Peki bu ne anlama geliyor? Kısaca, vergi incelemeleri eski usül “sonradan inceleme” yaklaşımından, gerçek zamanlı -anlık veri analizine dayalı “proaktif” bir gözetim sürecine dönüşüyor.

İdarenin elinde kocaman bir dijital veri hazinesi var: e-Faturalar, e-Defterler, banka kayıtları… Hazine ve Maliye Bakanlığı, yapay zekâ destekli sistemlerle bu verileri “gerçek zamanlı” tarayarak riskli durumları anında tespit edebiliyor. Böylece hem vergi kaybını önlemeyi hem de mükelleflerin hatalarını hızlıca düzeltmesine fırsat tanımayı hedefliyor (öncül uyarı şeklinde). Örneğin Ekim 2025’te devreye alınan “KURGAN” (Kuruluş Gözetimli Analiz Sistemi) tam da bunu yapıyor: sistem Türkiye çapındaki tüm mal ve hizmet alış/satış işlemlerini anlık olarak tarayarak her birini risk puanı şeklinde ağırlıklandırıyor. Bu sistem özellikle sahte belge (uygulamada naylon fatura) düzenlenmesini ve kullanımını önlemeye odaklanmış durumda. Kullanıcıdan yola çıkılarak düzenleyiciye doğru bir rota çizilmiş durumda.

Vergide Anlık Veri Dönemi

Konvansiyonel denetim anlayışında incelemeler genelde olayın üzerinden yıllar geçtikten sonra hatta çoğunlukla zamanaşımı yılında yapılırdı. Yeni dijital denetim sistemleriyle ise artık veriler anlık analiz edilip çapraz karşılaştırmalar yapılabiliyor. Yani şirketinizin vergi beyanları ile gerçek finansal verileri arasındaki tutarsızlıklar çok daha kısa sürede fark edilebiliyor.

Bu “gerçek zamanlı denetim” yaklaşımının arkasında devasa bir veri entegrasyonu var. Vergi Denetim Kurulu’nun VEDAS (Vergi Denetim Analiz Sistemi) gibi platformları, kamunun ve özel sektörün birçok bilgi sisteminden gelen büyük veriyi harmanlayarak risk analizi yapıyor.

Proaktif İnceleme: Suçüstü Yakalamak

Denetimlerin proaktif hale gelmesi, vergi ziyaı riskinin “yaşandığı anda” tespit edilip mükellefin uyarılması demek. Maliye, artık şüpheli gördüğü bir işlemi fark ettiğinde hemen devreye girip mükelleften izahat talep edebiliyor (bazen sadece bilgi istiyor). Örneğin yapay zekâ sistemleri, bir tapu satışında rayiç bedelin anormal derecede düşük gösterildiğini veya bir araç satışında değerini düşüren bir kazanın beyan edilmediğini saptarsa, eskiden yıllar sonra gelebilecek ceza yerine anında bir uyarı yazısı gönderebiliyor.

Kulağa biraz ürkütücü gelebilir, değil mi? Vergi müfettişi daha kapınızı çalmadan, sistem size “şu işleme dikkat, açıklama yap” diyor. Bu proaktif inceleme yaklaşımı aslında mükellefe bir bakıma “ön-denetim” imkânı sunuyor: Hata varsa düzeltme, yoksa gerçeği belgeleriyle açıklama şansı veriliyor ki ileride daha büyük bir ceza veya dava süreciyle karşılaşmayın.

KURGAN ve Dijital Denetim Araçları

KURGAN, bahsettiğimiz yeni nesil denetim araçlarının en çok ses getiren örneklerinden biri. Hazine ve Maliye Bakanlığı’na bağlı Vergi Denetim Kurulu, sahte faturalarla mücadele için yapay zekâ destekli KURGAN sistemini 1 Ekim 2025 itibarıyla devreye aldı. KURGAN, “Kuruluş Gözetimli Analiz Sistemi” nin kısaltması; ülke çapındaki tüm alış ve satış işlemlerini ve kuruluşundan itibaren tüm ilgili verileri eşzamanlı tarayarak riskli gördüklerini puanlıyor ve denetim çalışmalarına dahil ediyor. Böylece kayıt dışılıkla mücadelede yeni bir dönem başlamış oldu. Esasen elbette bu seviyeye yeni gelinmedi; BaBs alım ve satış formlarından bu güne gelindi, dijitalleşme ile daha fazla veri ve daha fazla analiz seviyesine gelindi.

Tedarik Zincirine Yansıması

Gerçek zamanlı ve proaktif vergi denetimi yaklaşımı, şirketlerin yalnızca muhasebe departmanını değil, “tedarik zinciri yönetimini” de yakından ilgilendiriyor. Nasıl mı? Çünkü vergi otoritesi, riskli bulduğu işlemlerde sadece ilgili mükellefi uyarmakla kalmıyor; onun ticari ortaklarını da bilgilendiriyor. Bu gelişmeler doğal olarak piyasada belirsizlik ve panik yarattı. Kimse kendini vergi riski altında görmek istemez. Fakat unutmamak lazım, bu uyarılar nihai bir hüküm değil, bir “ön alarm” niteliği taşıyor.

Hal böyleyken, tedarik zinciri profesyonellerine düşen görev bu yeni döneme “soğukkanlı ve hazırlıklı” yaklaşmak. Paniğe kapılıp uzun zamandır çalıştığınız bir tedarikçiyi, sadece bir bildirim geldi diye hemen silmek gereksiz ve zararlı olabilir.

Bu yeni denetim ortamında şirketler için birkaç iyi uygulama önerisi:
– Düzenli İç Denetim: E-Defter, e-Fatura gibi kayıtlarınızdaki tutarlılığı belirli aralıklarla kontrol edin.

– Tedarikçi Risk Değerlendirmesi: Artık tedarikçi seçerken fiyat ve kalite kadar, vergi uyum geçmişini de sorgulamak şart.

– Hızlı İletişim: Vergi idaresinden bir bildirim aldığınızda panik yapmadan fakat vakit kaybetmeden harekete geçin.

– Dijital Yatırım: Verilerinizi gerçek zamanlı izleyebilecek teknolojilere yatırım yapın.

Sonuç

Özetle, vergi idaresinin gerçek zamanlı veri kullanımı ve proaktif vergi incelemesi artık iş dünyasının “yeni normali” haline geliyor. İlk etapta bu dönüşüm bazı sancılar ve kafa karışıklıkları yaratsa da uzun vadede kayıt dışı ekonomiyi azaltarak dürüst şirketler için daha adil bir rekabet ortamı oluşturabilir.

Gerçek Zamanlı Veri Kullanımı Ve Proaktif Vergi İncelemesi Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemUnutmayalım, “uyumlu olan ayakta kalır” – hem vergi risklerini en aza indirerek maddi kayıplardan kurtulur, hem de güvenilirlik ve itibar anlamında rakiplerinin bir adım önüne geçer.

Dr. Arif AYLUÇTARHAN
Yeminli Mali Müşavir, Bağımsız Denetçi, Akademisyen

Ucuz, Neden Çoğu Zaman Pahalıya Mal Olur?

Ucuz, Neden çoğu Zaman Pahalıya Mal Olur Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem

Ucuz, Neden Çoğu Zaman Pahalıya Mal Olur?

Zafer URFALIOĞLU

Ucuz, Neden çoğu Zaman Pahalıya Mal Olur Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemBiz sanayicilerin maliyetleri düşürme aşkı her zaman önceliklidir. Ancak bu aşkın sarhoşluğunda yapılan bazı tercihler, kısa vadede bütçeye katkı sağlasa da uzun vadede hem üretim süreçlerini hem de şirketin sürdürülebilirliğini olumsuz etkileyebilir. Özellikle “Ucuza kapatma, Çok hesaplıya alma, Az para verme” odaklı kararlar, zamanla verim kaybı, kalite sorunları, tekrar eden arızalar ve operasyonel aksamalarla çok daha yüksek maliyetlere neden olabilir.

Satın alma departmanının (ya da ona baskı yapanların) birim fiyatlara odaklanarak yaptığı tercihlerde, eğer Kalite, Dayanıklılık ve Servis desteği gibi kriterler göz ardı ediyorsa, bu durum üretimde ciddi sorunlar yaratabilir. Bu risk her zaman mevcut ama bir de göze alma maliyeti var. Ucuz ama kalitesiz bir makine ekipmanı, küçük bir bileşenin arızalanması nedeniyle üretim hattını saatlerce veya günlerce durdurabilir. Bu sadece onarım maliyetiyle sınırlı kalmaz; aynı zamanda iş gücü kaybı, müşteri memnuniyetsizliği ve teslimat gecikmeleri gibi zincirleme sorunlara da yol açar ki zarar bazen telefi edilemeyecek kadar büyük olur. Kaçan müşteri ya da ziyan olan hammadde gibi. Hadi buyur koy koyabiliyorsan yerine.

Bunun yanı sıra, ucuz yedek parça veya sarf malzeme kullanımı, makinelerin verimli çalışmasını engelleyebilir. Düşük kaliteli malzeme, ekipmanın ömrünü kısaltır, bakım sıklığını artırır, gereksiz işçilik çıkartır ve arıza riskini yükseltir. Bu durum, planlı bakım dışı duruş sürelerinin artmasına ve toplam sahip olma maliyetinin öngörülenin çok üzerine çıkmasına neden olur.

Şirketin yatırım ve gelişim hedefleri doğrultusunda yapılan alımların sadece ilk maliyetlerine değil, Toplam Yaşam Döngüsü Maliyetlerine (TCO) odaklanması büyük önem taşır. Uzun ömürlü, servis desteği güçlü, enerji verimli (ki bu zamanda bence en önemli kriter) ve güvenilir makineler tercih edildiğinde, başlangıç maliyeti yüksek olsa bile, uzun vadede bu yatırım kendini fazlasıyla geri öder. Ayrıca kaliteli ve güvenilir tedarikçilerle çalışmak, tedarik zincirinde güveni artırır, iş birliklerini güçlendirir ve kriz anlarında destek almayı kolaylaştırır.

Ayrıca, ucuz alımın iş sağlığı ve güvenliği açısından da riskler barındırdığı unutulmamalıdır. Uygun olmayan koruyucu ekipmanlar, standart dışı yedek parçalar ya da düşük kaliteli elektrik-elektronik bileşenler hem çalışan sağlığını tehlikeye atar hem de iş kazalarının önünü açabilir. Bu tür olayların sadece insani değil, hukuki ve finansal sonuçları da ağır olabilir.

Fabrika yönetiminin stratejik hedefleri arasında Sürdürülebilirlik, Kalite ve Güvenilirlik yer alıyorsa, satın alma kararlarında da bu ilkeleri gözetmek gerekir. Ucuza almak, kısa vadeli kazanım gibi görünse de üretim hattında duruş, kalite sorunları, yüksek bakım masrafları ve zaman kaybı gibi nedenlerle daha pahalıya mal olur.

Sonuç olarak, bir fabrikanın uzun vadeli başarısı; düşük maliyetli değil, doğru maliyetli kararlarla mümkün olur. Ucuzun gerçek bedelini çoğu zaman üretim süreci, çalışanlar ve müşteri ilişkileri öder. Bu nedenle satın alma, yatırım ve gelişim süreçlerinde maliyet-kalite dengesi gözetilmeli; fiyat değil, değer odaklı tercihler ön planda tutulmalıdır.

Ucuz, Neden çoğu Zaman Pahalıya Mal Olur Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemSon olarak; hep Makine, Mal, Malzeme, Ekipman, Tedarikçi dedik dedik durduk ama sanırım İnsan Kaynağının da ucuza kapatılması konusu çoktaaaan raflara kalkmıştır diye hiç değinmedim bile. Özellikle kurumsal Bilgi Yönetimi, Veri Madenciliği, Motivasyon ve Tutundurma Çalışmalarının ayyuka çıktığı bu devirde kalkıp da ucuz iş gücünün zararlarına değinmeye hiç gerek yok. Çalışanından da tasarruf etmek!

Bilemiyorum yani… Yanılıyor muyum?

Zafer URFALIOĞLU

“Türkiye’nin Lojistik ve Ulaşım Altyapı Yatırımlarına En Az 100 Milyar Euro Harcaması Gerekiyor.”

Filo Yönetimi Eğitimi Operasyon Ve Planlama İlkeleri Haber Türkiye’nin Lojistik Ve Ulaşım Altyapı Yatırımlarına En Az 100 Milyar Euro Harcaması Gerekiyor.

“Türkiye’nin Lojistik ve Ulaşım Altyapı Yatırımlarına En Az 100 Milyar Euro Harcaması Gerekiyor.”

Filo Yönetimi Eğitimi Operasyon Ve Planlama İlkeleri Haber Türkiye’nin Lojistik Ve Ulaşım Altyapı Yatırımlarına En Az 100 Milyar Euro Harcaması Gerekiyor.Allianz Trade’in “Küresel Altyapı Açığını Kapatmak” başlıklı son raporuna göre küresel ekonomi için 2035’e kadar yıllık 3,6 trilyon Euro altyapı yatırım gerekiyor. Türkiye’nin ise 2035 yılına kadar enerji dışı altyapı ihtiyacının 100 milyar Euro’nun üzerinde olduğu belirtiliyor.

Ticari alacak sigortasının dünya lideri Allianz Trade her yıl gerçekleştirdiği, ekonomik ve finansal verilere dayanan raporlarından bir yenisini daha küresel alt yapı yatırımlarına yönelik hazırladı. “2035’e yüzde 3,5: Küresel Altyapı Açığını Kapatmak” başlıklı bu rapora göre; küresel ekonominin modern altyapılara geçiş yapabilmesi, iklim nötrlüğü, dijitalleşme ve tedarik zincirini yeniden yapılandırması gibi temel dönüşümlerle mümkün olacak. Ve bu dönüşümlerle başa çıkılabilmesi için küresel ekonominin 2035’e kadar her yıl 3,6 trilyon Euro’luk altyapı yatırımına ihtiyacı var. Bu tutar, dünya GSYH’sinin yaklaşık yüzde 3,5’ine denk geliyor.

Yüksek altyapı açığının yaşandığı ve büyük nüfus artışının gözlendiği bölgelerde dijital erişim, kentsel ulaşım ve lojistik kapasitesindeki eksiklikler, özellikle sanayileşme, şehirleşme ve iklim hedeflerine ulaşma açısından risk oluşturuyor. Rapora göre, altyapı eksiklikleri yalnızca ekonomik büyümeyi değil, aynı zamanda iklim değişikliğiyle mücadele ve dijital kapsayıcılık gibi sosyal hedefleri de sekteye uğratabilecek boyutlara ulaşmış durumda.

Başta Karayolu Olmak Üzere Liman ve Demiryolu İçin Yatırıma İhtiyaç Var

Allianz Trade LogoAllianz Trade Kıdemli Ekonomisti Luca Moneta, Türkiye’nin alt yapı ihtiyacına dikkat çekerek demografik büyüklük, sanayi altyapısının geliştirilmesi ve iklim hedeflerine yaklaşma ihtiyacının bu yatırım gereksinimini daha da önemli hale getirdiğine dikkat çekti. Moneta şu değerlendirmede bulundu: “Araştırmalarımız Türkiye’nin 2035’e kadar yalnızca enerji dışı altyapı alanında 100 milyar Euro’nun üzerinde yatırıma ihtiyacı olduğunu gösteriyor. Türkiye için öne çıkan temel altyapı alanları ve tahmini yatırım ihtiyaçlarına baktığımızda karayolu altyapısı için yaklaşık 72 milyar Euro, limanlar için 11 milyar Euro, demiryolu sistemleri için 10 milyar Euro, telekom altyapısı için 6 milyar Euro, kanalizasyon ve arıtma sistemleri için ise 1 milyar Euro yatırım ihtiyacı olduğunu öngörüyoruz.

Moneta bu yatırımların özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir gibi nüfusu hızla artan metropollerdeki kentsel hareketlilik, dijital erişim ve lojistik kabiliyetlerin iyileştirilmesi açısından kritik öneme sahip olduğunu ve sanayi bölgelerinin gelişimini desteklemek için de altyapı güçlendirmesine ihtiyaç duyulduğunu belirtti.

Eğitim Filo Yönetimi Binek Araç Kiralama Satın Alma İdari İşler
Filo Yönetimi Eğitimi, Binek Araç Kiralama, Satın Alma ve İdari İşler

Enerji Altyapısında Yenileme ve Depolama Kapasitesi Öncelikli

Raporda, Türkiye’nin enerji altyapısında da önemli güncellemeler yapması gerekliliğine dikkat çekiliyor. Rapor, özellikle enerji şebekesi modernizasyonu, batarya depolama sistemleri ve yenilenebilir enerji kapasitesine yönelik yatırımların önceliklendirilmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Türkiye’nin Avrupa ile Asya arasındaki stratejik konumunun, onu bölgesel enerji dönüşümünde kilit bir aktör haline getirdiğine vurgu yapılırken; mevcut durumda depolama altyapısının, izin süreçlerinin ve bağlantı sistemlerinde yaşanan eksikliklerin, Türkiye’nin bu rolü sürdürmesinde önündeki engellerden olduğuna raporda yer veriliyor. Enerji güvenliğini sağlaması ve iklim hedefleriyle uyumlu hale gelebilmesi için Türkiye’nin özellikle şebeke modernizasyonu ve enerji depolama kapasitesinde ilave yatırım ihtiyacının bulunduğunun da altı çiziliyor.

Ekonomik Normalleşme Altyapı Yatırımlarına İvme Kazandırabilir

Filo Yönetimi Eğitimi Operasyon Ve Planlama İlkeleri Haber Türkiye’nin Lojistik Ve Ulaşım Altyapı Yatırımlarına En Az 100 Milyar Euro Harcaması Gerekiyor.Türkiye’de ekonomik normalleşme sürecinin altyapı yatırımları için yeni bir fırsat penceresi yaratabileceğini vurgulayan Luca Moneta, “Türkiye’nin ekonomi politikalarındaki yeni dönem, kamu maliyesi ve iç talepteki toparlanma ile destekleniyor. 2025 yılı için yüzde 2,5 ve 2026 yılı için ise yüzde 3 seviyesinde bir GSYH büyüklüğü öngörülüyor. Ancak mevcut yatırım ivmesi hâlâ potansiyelin gerisinde. Bunun nedenleri arasında ihracat odaklı firmaların dış talepteki zayıflama ve reel anlamda değer kazanan TL nedeniyle rekabette güç kaybı yaşaması da yer alıyor. Finansmana erişim önceki yıllara göre daha kolay olsa da bu durum henüz özel sektör yatırım kararlarına yeterince yansımamış durumda” diye konuştu.


Eğitim Kataloğu
Eğitim Kataloğunu indirebilirsiniz.

ŞİRKET EĞİTİM KATALOĞU

Şirket eğitimlerine büyük özen gösteriyoruz. Memnuniyetiniz ve referansınız bizim için çok değerli.
Eğitime sizlerle birlikte hazırlanıyoruz. Sizlerden gelen önerileri dikkate alıp özgünleştirmelerle ilerliyoruz.

Güvenilir eğitim hizmetleri ile yanınızdayız.  Dolu dolu, güler yüzlü eğitimler dilerim.
 Prof. Dr. Murat Erdal

Eğitim Filo Yönetimi Binek Araç Kiralama Satın Alma İdari İşler
Filo Yönetimi Eğitimi, Binek Araç Kiralama, Satın Alma ve İdari İşler

Türkiye’nin Her Yerinde Bire Bir (1-1) Yönetici Ekibi ve Şirket Eğitimleri:
İçerikleri incelemek için tıklayınız. 

☐ Filo Yönetimi Eğitimi: “Operasyon ve Planlama İlkeleri” (2 gün)
☐ Sürdürülebilir Tedarik Zinciri Yönetimi ve ISO 20400  Standardı Eğitimi (2 gün)

☐ Dış Ticarette Lojistik Sözleşme Yönetimi Eğitimi (2 gün)
☐ Tedarikçi Performans Değerlendirme ve Tedarikçi İlişkileri Eğitimi (2 gün)
☐ Sözleşme Yönetimi ve Sektörel Kontrat İncelemeleri Eğitimi (2 gün)
☐ Lojistik ve Depo Yönetimi Eğitimi (2 gün)
☐ Satış Mühendisleri için Kurumsal Satış Eğitimi (Rol Canlandırma/Oyun) (2 gün)
☐ Müzakere Teknikleri ve Pazarlık Becerileri (İleri Seviye) Eğitimi (2 gün) 

-> İçerikler için Eğitim Kataloğunu İndirebilirsiniz ->   https://satinalmadergisi.com/egitim.pdf

Ecovadis Sürdürülebilir Tedarik Zinciri Satın Alma Sürdürülebilirlik
Sürdürülebilir Tedarik Zinciri ve Yeşil Satınalma ISO 20400 Eğitimi

-> Eğitim teklifi almak için -> egitim@satinalmadergisi.com 

Türkiye’nin Otomobil Taşıyan İlk Gemisi 17 Yılda 1 Milyon Araç Taşıdı

Türkiye’nin Otomobil Taşıyan İlk Gemisi 17 Yılda 1 Milyon Araç Taşıdı

Karadeniz limanlarından gerçekleştirilen araç taşımacılığı, Türkiye’nin ihracat kapasitesini güçlendiren ve bölgesel ticaretin hızlanmasını sağlayan kritik bir lojistik altyapı sunuyor. Bu taşımalar, yalnızca ticareti değil, ülke ekonomisinin nabzını da canlı tutarak üretimden ihracata uzanan zincire doğrudan katkı sağlıyor. Türk denizcilik alanında ilklere imza atan ve 40 yılı aşkın bir süredir sektörde faaliyet gösteren Cenk Shipping Group, 2008 yılında filosuna kattığı Türkiye’nin ilk oto taşıyıcı tipi “Carcarrier” gemisi sayesinde yıllık 50.000 araç kapasitesiyle otomotiv ihracatına ve transit araç taşımacılığına doğrudan katkı sağlıyor. 

Karadeniz limanlarından gerçekleştirilen araç taşımacılığı, Türkiye’nin ihracat kapasitesini güçlendiren ve bölgesel ticaretin hızlanmasını sağlayan kritik bir lojistik altyapı sunuyor.

2008 yılında filosuna kattığı Türkiye’nin ilk otomotiv taşıyıcı tipi (Carcarrier) gemisiyle deniz taşımacılığında bir ilke imza atan Cenk Shipping Group, 95 metre uzunluğundaki sancak rampalı gemisiyle liman operasyonlarında verimliliği artırıyor. Geniş rampası ve yüksek manevra kabiliyeti sayesinde gemi, limanlara yanaşma ve kalkışlarda kolaylık sağlarken, araç yükleme ve elleçleme süreçlerini hızlı ve güvenli bir şekilde gerçekleştiriyor.

1760692391 Cenk Car3

Yıllık 50.000 Araç Kapasitesiyle Ekonomiye Katkı

Yaklaşık 600 otomobil kapasitesine sahip Cenk Car, aynı zamanda SUV ve hafif ticari araç taşıma imkânı sunuyor. Yıllık 50.000 araç taşıma kapasitesine ulaşan gemi, Karadeniz hattında yürütülen taşımacılığın ekonomik değerini her geçen yıl artırıyor. Bu kapasitenin Türkiye’nin otomotiv ihracatına ciddi bir katkı sağladığını vurgulayan Cenk Shipping Group Yönetim Kurulu Başkanı Attila Yener, “Her yıl on binlerce aracın güvenli şekilde taşınması, yalnızca bir lojistik faaliyet değil, aynı zamanda ihracatın nabzını tutan stratejik bir katkıdır. Bu faaliyetler, doğrudan Türkiye ekonomisinin dinamizmine güç katıyor.” ifadelerini kullandı.

1760692392 Cenk Car4

Karadeniz Hattında Düzenli Seferler, Kesintisiz Ticaret

Cenk Car, 17 yıldır Karadeniz içi Carcarrier hatlarında kesintisiz olarak faaliyet gösteriyor. Gemi, Türkiye’nin Yarımcaport ve Safiport limanlarını, Gürcistan’ın Poti, Ukrayna’nın Chernomorsk ve Romanya’nın Köstence limanlarıyla birbirine bağlıyor. Düzenli seferlerin bölgesel ticaretin sürekliliğini sağladığını ifade eden Attila Yener, “Karadeniz, Türkiye’nin ekonomik damarlarından biri haline geldi. Biz bu hattı sadece bir taşıma rotası değil, bölge ekonomisini birbirine bağlayan bir ticaret köprüsü olarak görüyoruz.” dedi.

Uzakdoğu’dan Kafkasya’ya Uzanan Ticaret Zinciri

Cenk Shipping Group’un taşımacılık ağı, yalnızca deniz taşımacılığı ile sınırlı kalmıyor. Gürcistan hattında taşınan Uzakdoğu menşeili transit araçlar ve Türkiye ihracatı otomotiv ürünleri, altyüklenici firmalarla yapılan iş birlikleri sayesinde Tiflis (Gürcistan), Bakü (Azerbaycan) ve Kazakistan’ın Almatı ile Astana şehirlerine kadar ulaştırılıyor. Deniz taşımacılığının bir başlangıç noktası olduğunu vurgulayan Yener, “Karayolu entegrasyonuyla Orta Asya’ya kadar uzanan bir lojistik ağ oluşturduk. Bu, Türkiye’nin ihracat hedeflerini destekleyen stratejik bir adım.” açıklamasını yaptı.

Konut Satış Fiyatları Eylül Ayında % 29,2 Arttı

Konut Satış Fiyatları Satınalma Dergisi

Yapay zekâ ile gayrimenkul değeri hesaplayan Endeksa, Eylül 2025 Konut Değer Raporunu açıkladı. Verilere göre, eylül ayında Türkiye genelinde satılık konut fiyatları yıllık bazda %29,2 aylık bazda %2,7 artış gösterdi. Enflasyon etkisi göz önüne alındığında fiyatlar bir yılda reel olarak %3 düşerken, aylık bazda aynı kaldı. Ortalama konut metrekare satış fiyatı 35 bin 335 TL iken, ortalama konut fiyatı ise 4,5 milyon TL oldu. Konut yatırımının geri dönüş süresi 13 yıl olarak hesaplandı.

Konut Satış Fiyatları Satınalma DergisiKonut satış adetlerine baktığımızda eylül ayında 150 bin 657 konut satıldığı görülüyor. Bu rakam ile konut satış adedi geçen sene eylül ayına göre %6,9 artış göstermiş oldu. 2025 yılının Ocak-Eylül döneminde ise konut satışları geçen senenin aynı dönemine göre %19,2 arttı ve 1 milyon 128 bin 727 olarak gerçekleşti. Geçen senenin Ocak-Eylül dönemi ile karşılaştırıldığında en önemli artışın %76,0 ile kredili konut satışlarında olduğu görülüyor.

Endeksa Genel Müdürü ve Kurucu Ortağı Görkem Öğüt, rapora ilişkin şunları söyledi:

“Eylül ayında konut satışları 150 bin adedi aşarak yılın en yüksek aylık seviyesine ulaştı. Kredili satışlardaki %76’lık artış, finansmana erişimde kısmi bir toparlanmaya işaret ediyor. Satışlardaki bu artışa rağmen fiyat artış hızının yavaşlaması, piyasada dengelenme sürecinin devam ettiğini gösteriyor.

Endeksa verilerine göre satılık konut fiyatları yıllık bazda %29,2 oranında artış kaydetti; ancak enflasyon etkisinden arındırıldığında reel olarak %3 düşüş göstermiş oldu. Kiralık konut piyasasında da benzer bir eğilim söz konusu. Kiralar yıllık bazda %29,8 artmasına rağmen, enflasyondan arındırılmış veriler yıllık %2,5 oranında düşüşe işaret ediyor.

Pandemi dönemi ve sonrasında yaşanan hızlı fiyat artışlarının ardından, konut piyasasında artık daha dengeli ve istikrarlı bir seyir izleniyor. Özellikle yatırım amaçlı konut almayı düşünenler, piyasa hareketlerini yakından takip etmeli ve uzman yatırım danışmanlarıyla çalışmalı. Endeksa bu noktada önemli bir rol üstleniyor; çünkü en deneyimli gayrimenkul danışmanlarını çatısı altında bulunduruyor ve mülk sahipleriyle alıcılar arasında güvenilir bir köprü oluşturuyor.”

En fazla değer artışı olan iller: Diyarbakır, Çanakkale ve Manisa

Endeksa verilerine göre, eylül ayında en çok konut satışının olduğu ilk 30 il değerlendirildiğinde yatırımcıya en çok kazandıran şehirler sırasıyla Diyarbakır, Çanakkale ve Manisa oldu. Diyarbakır’da konut fiyatları son bir yılda %61,8 artarken enflasyon etkisinden arındırıldığında artış oranı %21,6 olarak hesaplandı. Bu ilde ortalama konut metrekare satış fiyatı 29 bin 304 TL, ortalama konut satış fiyatı ise 4,5 milyon TL. Çanakkale’de konut satış fiyatlarında nominal değer artışı % 44,2 reel değer artışı ise %8,3 oldu. Bu ilde ortalama konut metrekare satış fiyatı 47 bin 611 TL, ortalama konut fiyatı ise 5,6 milyon TL. Manisa’da ise konut satış fiyatlarında nominal değer artışı %41,1 iken reel değer artışı %6 seviyesinde. Manisa’da ortalama konut metrekare satış fiyatı 31 bin 86 TL, ortalama konut fiyatı 3,9 milyon TL oldu.

En çok konut satışının olduğu ilk 30 içinde satılık konut fiyatlarının bir yılda en az yükseldiği iller ise sırasıyla Hatay, Muğla ve Aydın oldu. Hatay’da satılık konutların fiyatları bir önceki yılın aynı ayına göre %17,5 yükselirken enflasyondan arındırılmış verilere göre fiyatlar reel olarak %11,7 geriledi. Hatay’da ortalama konut metrekare satış fiyatı 24 bin 766 TL, ortalama konut fiyatı ise 3,7 milyon TL. Muğla’da ise satış fiyatları nominal olarak %18,9 yükselirken reel olarak %10,6 oranında düşüş gösterdi. Türkiye genelindeki en yüksek gayrimenkul fiyatlarına sahip olan Muğla’da ortalama konut metrekare satış fiyatı 74 bin 687 TL, ortalama konut fiyatı ise 9,5 milyon oldu. Aydın’da konut satış fiyatları nominal olarak %23,2 yükselirken reel olarak %7,4 düştü. Bu ilde ortalama konut metrekare satış fiyatı 48 bin 93 TL, ortalama konut fiyatı ise 6,6 milyon TL.

4 büyük şehir arasında Ankara fiyat artışında birinci

Türkiye’nin en büyük 4 ili arasında satılık konut fiyatlarının bir yılda en fazla yükseldiği il Ankara oldu. Ankara’da nominal fiyat artışı %38,2 olurken, reel bazda %3,8’lik bir artış yaşandı. Başkentte konut metrekare fiyatı 31 bin 566 TL’ye, ortalama konut fiyatı ise 4,1 milyon TL’ye yükseldi. İzmir’de fiyatlar nominal olarak %29 artarken enflasyon etkisinden arındırıldığında fiyatlarda %3,1 düşüş gözlendi. İzmir’de konut metrekare fiyatı 45 bin 998 TL, ortalama konut fiyatı ise 5,8 milyon TL oldu. İstanbul’da satılık konut fiyatları yıllık bazda %30,2 nominal artış gösterirken reel olarak %2,2 geriledi. Mega kentte ortalama konut metrekare fiyatı 53 bin 722 TL, ortalama konut fiyatı ise 6,1 milyon TL olarak kaydedildi. Antalya’da ise yıllık nominal değişim %25,8 olurken reelde %5,4 düşüş yaşandı. Bu ilde ortalama metrekare fiyatı 45 bin 429 TL, ortalama satış fiyatı ise 5 milyon TL.

Türkiye genelinde kiralar %29,8 arttı

Endeksa’nın güncel verilerine göre, Türkiye genelinde kiralık konut fiyatları yıllık bazda %29,8 yükselirken aylık bazda aynı kaldı. Enflasyon etkisinden arındırılmış verilere göre kiralar bir yılda reel olarak %2,5 ve bir önceki aya göre ise reel olarak %2,3 düşüş kaydetti. Türkiye genelinde konutların ortalama metrekare kira 230 TL, ortalama kira ise 25 bin 60 TL seviyesinde.