Clubhouse’ta güvende kalmak için bunlara dikkat edin

Ses odaklı sosyal ağ Clubhouse, dünyanın dört bir yanından kullanıcıların ilgisini cezbetmeye devam ediyor. Keepnet Labs, uygulamanın yarattığı güven illüzyonuna karşı kullanıcıları tedbiri elden bırakmamaları yönünde uyarıyor.

Salgın nedeniyle evlere kapanılan dönemde ortaya çıkan ve insanların gerçek hayat etkileşimlerine duyduğu özlemi gideren Clubhouse uygulaması, özel davetiyeyle kullanılabilmesine ve sadece iPhone telefonlarda çalışmasına karşın, hızla popüler oldu.

Clubhouse’un en popüler olduğu 5. ülke Türkiye

An itibarıyla dünyanın dört bir yanından 8 milyon kullanıcıya ulaşan uygulama, Türkiye’de de çok sevildi. Diğer sosyal ağlarda olduğu gibi en çok kullanılan ülkeler arasına adını yazdıran Türkiye, Appfigures’ün şubat başında topladığı verilere göre uygulamanın en çok kullanıldığı ABD, Almanya, Japonya ve Birleşik Krallık’tan sonra 125 bine yakın indirme sayısı ile beşinci ülke oldu.

Yeni sosyal ağ, insanların farklı konuların konuşulduğu odalara dinleyici, konuşmacı ya da moderatör olarak katılmasına olanak tanıyor. Ancak uygulama kulaktan kulağa yayılırken, hâlâ birçok güvenlik açığına ve gizlilik hatasına ev sahipliği yapıyor. Öte yandan, insanların benzer fikirlere sahip olduklarına inandıkları kişilere daha açık ve temkinsiz yaklaşması, kurbanlarına karşı kullanmak için bilgi arayışında olan siber korsanların işini kolaylaştırıyor.

Sosyal mühendislik saldırılarına karşı, paylaşımlarınıza dikkat edin

Clubhouse sohbet odalarındaki konuşmalarının geçici olarak kaydedilmesine rağmen, konuşulanların odada bulunanlar tarafından harici bir aygıtla kaydedilebileceğine dikkat çeken Keepnet Labs Türkiye Ülke Müdürü Erdinç Balcı, “Kullanıcıların dostane bir sohbet esnasında söyledikleri şeylerin tümü ya da bir bölümü kaydedilebilir ve bağlamı dışında kullanılabilir. Kaydedilen konuşmalar siber korsanlar tarafından fidye istemek amacıyla kullanılabileceği gibi, kurbanları hakkında daha fazla şey öğrenen korsanların özelleştirilmiş oltalama saldırıları gerçekleştirmesini de kolaylaştırabilir” dedi.

Keepnet Labs uzmanları, Clubhouse kullanıcılarına güvende kalmaları için aşağıdaki önerilerde bulundu.

–  Clubhouse dahil hiçbir sosyal ağın hassas bilgilerinizi paylaşmak için güvenli olmadığını unutmayın.

–  Uygulama, üye olduktan sonra adres defterinizi paylaşmanızı istiyor. Ancak Clubhouse, şu anda sadece ABD’deki veri gizliliği düzenlemesi CCPA ile uyumlu ve Avrupa’daki GDPR ya da ülkemizdeki KVKK ile uyumlu değil.

–  Moderasyon yetersizliği yüzünden nefret söylemlerine veya siber zorbalığa maruz kalmamak için yalnızca bildiğiniz ve güvendiğiniz odalara katılın.

–  Sizi rahatsız eden konuşmacıları engelleyebilirsiniz.

–  Karşınızdaki kişilerin gerçek isimleri yerine bir takma isim kullanabileceklerine karşı tedbirli olun.

–  Konuşmalar her ne kadar odalar sona erdiğinde kullanıcıların erişimine kapansa da bu konuşmaların eş zamanlı olarak kaydedilebileceğini veya bir başka sosyal ağa aktarılabileceğini aklınızdan çıkarmayın.

–  Halihazırda keşfedilen bir sistem hatası, kullanıcıların görünmeden odalara katılabilmesini, konuşulanları dinleyebilmesini ve kaydedebilmesini mümkün kılıyor. Clubhouse bu hata üzerinde çalıştıklarını duyursa da asla sanal güven hissine kapılmayın ve temkinli kalın.

–  Sosyal ağın 18 ve üzeri yaş sınıra riayet edin. Bu yaşın altındaki çocukların ve gençlerin sakıncalı içeriklere maruz kalmaması için sosyal ağı kullanmalarına izin vermeyin.

–  Clubhouse’un belirli durumlarda yasal mercilerle veri paylaşımı yapmak zorunda kalabileceğini ve IP adresiniz üzerinden konumunuzu saptayabildiğini unutmayın.

– Clubhouse kişisel verilerinizi satmasa da kendi hizmetlerini geliştirmek için kullanabilir ve iş ortaklarıyla paylaşabilir. Bu sebeple hangi verilerinizi sistemde tutacağınızı iyi değerlendirin.

Kamu İhale Kurulu Emsal Kararları – 5

Anahtar Kelimeler; Birim fiyat teklif cetveli, imza ve kaşe, esasa etkili

İtirazen Şikayet Konusu; İlgili idare tarafından ihalede değerlendirme dışı bırakılan firma, teklif cetvelinde sadece son sayfada kaşe ve imza bulunması sebebiyle tekliflerinin değerlendirme dışı bırakıldığını, teklifin reddedilmesinin ihtiyaçların uygun şartlarla ve zamanında karşılanması ve kaynakların verimli kullanılması ilkesine aykırılık teşkil edeceği ve kamu zararına sebebiyet vereceği iddia edilmektedir.

Kamu İhale Kurulu Kararı Özeti; 29.01.2020 tarih ve 2020/UH.I-237 sayılı Kamu İhale Kurulu Kararı’na göre; Başvuru sahibi isteklinin imza ve kaşesinin bulunmadığı birim fiyat teklif cetvelinin ilk sayfasında sıralı bir şekilde devam eden iş kalemlerinin birimi, miktarı, birim fiyat ve tutarları ile KDV hariç toplam tutarın yer aldığı, imza ve kaşesinin bulunduğu birim fiyat teklif cetvelinin ikinci (son) sayfasında ise,

“ *Tabloya gerektiği kadar satır eklenecektir.

*Kısmi teklif verilmesine izin verilen ihalede, kısımlar ihale dokümanındaki hükümlere uygun olarak düzenlenecektir.” ifadeleri dışında başka bir bilginin bulunmadığı, diğer bir ifadeyle sunulan birim fiyat teklif cetvelinde iş kalemlerinin ve toplam tutarın yer aldığı sayfanın imzalanmadığı, esasında bu haliyle sunulan birim fiyat teklif cetvelinin tek sayfadan ibaret olduğunun değerlendirilmesi gerektiği, dolayısıyla bu şekilde sunulan birim fiyat teklif cetvelinin ilk sayfasının teklif vermeye yetkili kişiler tarafından imzalanmamış olmasının esasa etkili olduğu, zira KDV hariç toplam tutarın da bulunduğu birim fiyat teklif cetvelinin imzalanmamış olan ilk sayfasında yer alan birim fiyat tutarında veya teklif miktarlarında yapılabilecek bir değişikliğin sözleşmenin uygulanması aşamasında hakedişlerin ödenmesi veya iş artışı/iş eksilişine gidilmesi durumunda uyuşmazlık konusuna neden olabileceği anlaşıldığından idarece başvuru sahibi isteklinin birim fiyat teklif cetvelinin uygun bulunmayarak teklifinin değerlendirme dışı bırakılmasında mevzuata aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Finansal Kurumlar Birliği, Bankacılık Dışı Finans Sektörü’nün 2020 Sonuçlarını Açıkladı

Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri pandemiye rağmen büyümesini sürdürüyor…

Finansal Kurumlar Birliği (FKB), Faktoring, Finansal Kiralama ve Finansman Şirketlerinin 2020 yılına ilişkin konsolide verilerini açıkladı.

FKB’nin temsil ettiği üç sektörün 2020 yılı konsolide verilerine göre;

  • İşlem Hacmi 210 milyar TL,
  • Aktif toplamı 154 milyar TL,
  • Öz kaynak büyüklüğü 27,8 milyar TL,
  • Müşteri sayısı 2,6 milyon olarak gerçekleşti.

Finansal Kurumlar Birliği’nin temsil ettiği üç sektöre yönelik değerlendirmelerde bulunan Finansal Kurumlar Birliği Başkanı Aynur Eke, “FKB olarak 2020 yılını, verimliliğin, azimle çalışmanın, “birlikten kuvvet doğar” anlayışımızın öneminin arttığı bir dönem olarak değerlendiriyoruz. Tüm dünya ekonomilerini olumsuz etkileyen pandemiye rağmen reel sektörümüzün, ihracatçılarımızın ve çoğunluğu KOBİ olan müşterilerimizin yanında olmaya devam ettik. Bu yaklaşımla özellikle vurgulamak istiyorum ki; Türkiye her yıl büyümesine devam etmek durumunda. Bankacılık dışı finans sektörü olarak, bu büyümeyi desteklemek adına her türlü desteği vermeye hazırız. Bizler her zaman şunu söylüyoruz; bankaların üzerindeki fonlama sorumluluğunu paylaşarak, reel sektöre sağladığımız desteği artırabiliriz. Temsil ettiğimiz faktoring, finansman ve finansal kiralama sektörleri reel ekonomiye sürdürülebilir büyüme için kaynak sağlamaya her koşulda devam edecek.”

Dijitalleşme KOBİ’lerimize nefes aldıracak… 

2020 yılında FKB olarak temsil ettikleri finansal kiralama, faktoring ve finansman sektörlerini dijitalleştirmek için çalıştıklarını aktaran Finansal Kurumlar Birliği Başkanı Aynur Eke sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Dijitalin yükselişine ivme kazandıran Kovid-19 salgını, tüm sektörler gibi bankacılık dışı finans sektörlerinde de dijitalleşmeyi hızlandırdı. Böylelikle sektörlerimizin yükselişi ve KOBİ’lere verdiğimiz hizmetler de hız kazandı. Günümüzde KOBİ’lerimizin en büyük sorunu finansmana ulaşamamak oluşturuyor. Bu olumsuzluğu kırmak ve KOBİ’lerimize finansman desteği sağlamak adına dijitalleşmeye büyük bir önem veriyoruz. FKB olarak, 2020’de yapılamayan ve eksikliği çokça ortaya çıkan dijital altyapı yatırımlarının önemli bir finansman talebi yaratacağını ön görüyoruz. Daha kısa vadeli, parçalı ama tabana yaygın içerikte olacağını öngördüğümüz bu talebi banka dışı finans şirketlerimizin önemli ölçüde karşılayacağını ve buna hazır olduklarını düşünüyorum. Gerek leasing, gerekse finansman şirketlerinin küçük boyutlu ancak çok sayıda makine, teçhizat, araç hatta paket yazılım alımının finansmanı için strateji geliştirmeleri için çalışıyoruz. Aynı zamanda fonlama planlaması, borçlanma araçlarının çeşitlendirilmesi 2021 ajandalarımızda yerini aldı. Taleplerin alınması, değerlendirmesi ve onay süreçlerinin yanı sıra operasyonel akışlarını dijital ortamlara aktarabilen banka dışı finans kurumları verimliliklerini üst seviyeye çıkararak bu süreci lehlerine çevirebilecekler. Faktoring şirketlerinin de tabana yaygın ve parçalı tedarikçi alacaklarını finanse edecek dijital alt yapıları hayata geçirmek için 2021’i önemli bir fırsat hatta rekabette baskı yaratacak bir yıl olarak görüyorum. Gerek ülkemizde de kullanıma sunulan aşıların piyasalara verdiği umut gerekse Sayın Cumhurbaşkanımızın sıklıkla altını çizdiği reform adımları, 2021’e daha olumlu bakmamızı sağlıyor. Türk ekonomisinin gücüne ve değişen durumlar karşısında hızlı aksiyon almasına güvenen biri olarak; 2021 yılının ikinci yarısında eğilimin yeni yatırımlar ile birlikte büyüme yönünde olacağını düşünüyorum.”

Sektörlerimiz 2020 yılını bir önceki yıla oranla büyümeyle kapattı… 

FKB çatısı altında temsil edilen üç sektörün finansal performansına ilişkin bilgi veren Eke: “Finansal Kurumlar Birliği olarak en büyük önceliğimiz dijital bir altyapıyla kurulan Ticaret Zinciri Finansmanı’nı KOBİ’lerimizin aktif şekilde kullanması. Her platformda bunu anlatarak sistemin yayılımını sağlamaya büyük önem veriyoruz. Sektörlerimizin rakamlarına baktığımızda ise, 2020 yılında Finansal Kiralama sektörümüzün alacaklarının  57 milyar TL seviyelerinde olduğunu görüyoruz. Sektörün aktif büyüklüğü de 70 milyar TL olarak gerçekleşti.  Faktoring sektörüne baktığımızda; işlem hacminin 148 milyar TL seviyelerini geçtiğini, alacaklarının ise 44 milyar TL seviyelerinde olduğunu görüyoruz. Sektörün aktif büyüklüğü 48 milyar TL olup; öz kaynakları ise 8,9 milyar TL seviyelerinde gerçekleşti. Finansman Şirketleri’mizin işlem hacmi 38 milyar TL seviyesinde. Aktif büyüklüğü 36 milyar TL seviyelerinde, mikro kredilerde pazara giren yeni üyelerimizle müşteri sayısı 2,5 milyon, sektörün alacak büyüklüğü ise 32 milyarTL seviyesinde gerçekleşmiştir.

Mobilya sektörünün gündemi: “Döngüsel Ekonomi”

Tüketiciye eski mobilyaların yeniden kullanımı ve geri dönüşümü için iade etme teşviki verilebilir.

Avrupa’da mobilya atığı konusunda Avrupa Mobilya Üreticileri Federasyonu (UEA) istatistikleri üzerinden tartışmalar sürüyor. Toplam kentsel katı atık (MSW) akışının yüzde 4’ünden fazlasını oluşturan mobilya atıklarının yüzde 80 ila yüzde 90’ı yakılıyor, kullanım ömrü sona erdiğinde çöp sahasına yönlendiriliyor veya yüzde 10’u geri dönüştürülerek, düzenli depolama sahasına gönderiliyor.  Mobilyada uzun ömür ve atık yönetimine ilişkin tartışmalar Türkiye’de de başladı. Bu farkındalıkla MOSFED Mobilya Enstitüsü “Mobilya Sektöründe Döngüsel Ekonomi” konulu online bir panel düzenledi. Dünya Tasarım Örgütü Bölge Danışmanı Prof. Dr. Alpay Er moderatörlüğünde gerçekleşen panelde Oakdene Hollins Döngüsel Ekonomi Baş Stratejisti Owain Griffiths konuşmacı olarak yer aldı.

Mobilya Dernekleri Federasyonu (MOSFED) tarafından kurulan Mobilya Enstitüsü’nün ev sahipliğinde gerçekleştirilen “Mobilya Sektöründe Döngüsel Ekonomi” konulu online toplantı, MOSFED üyelerinin yanı sıra 36 bin mobilya üreticisini temsilen sivil toplum kuruluşları, firma temsilcilerini bir araya getirdi. Dünya Tasarım Örgütü Bölge Danışmanı Prof. Dr. Alpay Er moderatörlüğünde gerçekleşen toplantıda Oakdene Hollins Döngüsel Ekonomi Baş Stratejisti Owain Griffiths konuşmacı olarak yer aldı. Döngüsel ekonominin mobilya sektörüne etkisi ve Türkiye için tavsiyeler, toplantının ana gündemini oluştururken, AB Komisyonu’nun 2021 sonunda yürürlüğe gireceğini aktardığı düzenlemelerin Avrupa ülkeleriyle olan dış ticaretimize olası yansımaları da ele alındı.

Hammadde Fiyat Artışlarına Karşı Sorunlara Değil Çözüme Odaklanılmalı!

Son 4 aylık süreçte plastik hammadde fiyatlarında yaşanan hızlı artışı değerlendiren PAGDER Plastik Sanayicileri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Gülsün, “Özellikle Avrupa’da faaliyet gösteren petrokimya firmalarının bir kısmının force majeure (mücbir sebeplere bağlı olarak üretimin durdurulması durumu) ilan etmesi kalanının ise üretimlerini azaltması ve salgına bağlı olarak tedarik zincirinde yaşanan bozulmalar tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de plastik hammadde fiyatlarının hızlı şekilde artmasına sebep olmuştur. Ülkemizin en önemli sektörlerinden olan plastik endüstrisinin bu fiyat artışı sürecini atlatması ve gelecekte benzer sıkıntıların yaşanmaması için gerek kamu kuruluşlarımızın gerek STK’larımızın sorunlara değil çözümlere odaklanması gerekiyor” dedi.

Lojistik hatlar kurulmalı

Ülkemiz plastik sanayisi tarafından geçtiğimiz yıl tüketilen 10,5 milyon ton hammaddenin yaklaşık olarak %15’inin yurtiçinde üretildiğini kalan %85’lik kısmın ise ithalat yoluyla temin edildiğini, son dönemde fiyatı hızla artan polipropilen (PP), polietilen (PE), polivinil klorür (PVC), polistiren (PS), polietilen teraftalat (PET), polibütilen tereftalat (PBT) vb. ürünlerinde ise yurtiçi üretimin talebin ancak %10’unu karşıladığının altını çizen Gülsün, “Mevcut konjonktürde ithalat yoluyla temin ettiğimiz ve kısa vadede yurtiçi talebi karşılayacak kadar üretim tesisi kurmamızın mümkün olmadığı stratejik önemi haiz hammaddelerin arz güvenliğinin sağlanması için lojistik hatların kurulması ve güçlendirilmesi gerekiyor. Zira üreticilerimiz hem hammadde fiyat artışı hem navlun artışı neticesinde rekabet güçlerini hızlı şekilde kaybetmekte. 6 ay öncesinde Uzakdoğu Asya’dan yapılan ithalatta 1.500-2.000 dolar bandında olan navlunun günümüzde 10.000 dolara kadar çıktığını görüyoruz. Üreticimizi bu şoklardan korumak açısından lojistik hatlar büyük katkı sağlayacaktır. Örneğin bu lojistik hatlar kurulmuş ve uzun süreli anlaşmalar yapılmış olsaydı günümüzde üreticilerimiz sadece navlun bedelinden kaynaklı olarak plastik hammaddenin tonu başına 300-400 dolar tasarruf etmiş oldurdu” dedi.

Orta vadede petrokimya yatırımları arttırılmalı

Sözlerine devam eden Selçuk Gülsün, “Orta vadede ise ülkemizde çalışması devam eden petrokimya tesislerinin tamamlanması ve bunlara yenilerinin eklenmesi teşvik edilmelidir. Unutulmamalı ki mevcut fiyat artışı Türkiye’ye özgü bir durum değil tüm dünyada benzer fiyatları görüyoruz. Öte yandan, Uzakdoğu Asya’da üretilen hammadde Çin başta olmak üzere bölgenin yoğun plastik talebi ve bölge içinde navlun ücretlerinin çok daha düşük seyretmesi sebebiyle diğer coğrafyalara ihraç edilmemekte. Ayrıca Çin’in tüm dünyaya yoğun bir ihracat gerçekleştirirken karşılığında yeterli ithalat yapmıyor olması navlun fiyatlarını daha da aşağıya çekerek yerel üreticilerine büyük avantaj sağlamakta. Bu sebeplerle ülkemizde hammadde fiyatları Uzakdoğu’dan daha yüksek seyretmektedir. Bu kapsamda ülkemizde kurulacak petrokimya tesisleri arz güvenliğimizi sağlayacak ve sanayimizin tedarik zincirinde meydana gelebilecek şoklara karşı daha dirençli hale gelmesini sağlayacaktır. Benzer şekilde son yıllarda ülkemizde hızla büyümekte olan ve geldiğimiz noktada PETKİM’den daha fazla bir üretime sahip olan plastik geri dönüşüm sektörü de yurtiçi arz güvenliğinin sağlanması için önemli bir araçtır. Yurtiçinde sağlıklı işleyen bir toplama-ayrıştırma sistemi kuruluncaya kadar atık ithalatının yoğun denetimle devam etmesi plastik sektörümüzü de destekleyecektir” dedi.

Spot piyasalardan kontratlı alıma dönülmeli

Sektör işletmelerinin gerekli ölçek büyüklüğüne sahip olmaması ve uluslararası piyasaları yakından takip etmemesi gibi sebeplerle hammadde kontratları yapmadıklarını ve tedariği spot piyasalar üzerinden yaptığını belirten Gülsün, “Bu durum ise sektörümüzü küresel arz şoklarına karşı daha kırılgan hale getirmekte. Bu noktada işletmelerimizi bilinçlendirmek açısından kamuya ve biz STK’lara daha çok iş düşüyor. Ayrıca kamunun da desteklemesi ile ortak satınalma kooperatiflerinin önü açılabilirse özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerin kontratlı hammadde alımları mümkün olacaktır. Örneğin ABD’nin Ohio eyaletinde faaliyet gösteren GuildCPO 1988 yılından beri boyacılık endüstrisinde üretim yapan üyelerine ortak satın alma hizmeti sağlamaktadır. Ortak satınalma sayesinde pazarlık güçleri artan işletmeler ise daha rekabetçi hale gelmektedir. Benzer çalışmaların ülkemizde de yürütülmesi fayda sağlayacaktır” dedi.

2020’nin 4. çeyreğindeki DDoS saldırıları, kripto madenciliğin yükselişiyle 3. çeyreğe kıyasla üçte bir oranında düştü

2020’nin 4. çeyreğinde Kaspersky DDoS Önleme tarafından tespit edilen DDoS saldırılarının sayısı, 2019’un aynı dönemine göre bir miktar artarken, 2020’nin 3. çeyreğine göre %31 azaldı. Bu düşüş, kripto para birimi madenciliğine olan ilginin artmasıyla ilişkilendiriliyor.

İnsanların 2020’de çevrimiçi ortamda daha fazla zaman geçirmesi, DDoS saldırılarının patlamasıyla sonuçlandı. Dördüncü çeyrekte eğitim kurumlarına saldırılar devam etti, Massachusetts’teki birkaç okul ve Kanada’daki Laurentian Üniversitesi bu tür olaylarla karşılaştı. Çevrimiçi oyun hizmetleri de DDoS saldırılarına maruz kaldı.

Bununla birlikte, 2020’nin 4. çeyreğinde, 2019’un 4. çeyreğine göre yalnızca %10 daha fazla saldırı gerçekleşti. 2020’nin 3. çeyreğine kıyasla, 2020 4. çeyreğindeki saldırı sayısı %31 azalırken, 2020 3. çeyreğinde de 2. çeyreğe kıyasla düşüş görüldü.

Uzmanlar, bunun kripto para birimi maliyetlerindeki artıştan kaynaklanabileceğini öne sürüyor. Sonuç olarak siber suçluların genelde DDoS saldırılarında kullanılan C&C sunucularının ve virüs bulaşmış cihazların sahip olduğu bilgi işlem gücünü, kripto para madenciliği yapmak için “yeniden profillemek” zorunda kalmış olabilecekleri düşünülüyor

KSN istatistikleri de bu bulguyu destekliyor. 2019 yılı boyunca ve 2020’nin başında kripto madencilerin sayısı düşüşteydi. Ancak, Ağustos 2020’den itibaren eğilim değişti, kripto bazlı kötü amaçlı yazılım türünün miktarı arttı ve 4. çeyrekte yeniden düzlüğe ulaştı.

Kaspersky DDoS Koruma Ekibi İş Geliştirme Müdürü Alexey Kiselev şunları söylüyor: “DDoS saldırı pazarı şu anda iki zıt trendden etkileniyor. Bir yandan insanlar çevrimiçi kaynakların istikrarlı çalışmasına büyük ölçüde ihtiyaç duyuyor. Bu durumda DDoS saldırıları kötü niyetli kişiler için iyi bir seçenek olabilir. Bununla birlikte kripto para birimi fiyatlarındaki artış, madencilerin bazı cihazlara yerleştirilmesini daha karlı hale getirebilir. Sonuç olarak 4. çeyrekteki toplam DDoS saldırı sayısının sabit kaldığı gözlemliyoruz. Bu eğilimin 2021’de de devam edeceğini tahmin ediyoruz.”

DDoS saldırılarına karşı korunmaya devam etmek için Kaspersky uzmanları aşağıdakileri öneriyor:

  • DDoS saldırılarına nasıl yanıt verileceğini bilen uzmanlarla çalışın.
  • İnternet servis sağlayıcılarıyla yapılanlar da dahil olmak üzere üçüncü taraf sözleşmelerini ve iletişim bilgilerini doğrulayın. Bu, bir saldırı durumunda ekiplerin anlaşmalara hızla erişmesine yardımcı olur
  • Kuruluşunuzu DDoS saldırılarına karşı korumak için profesyonel çözümler uygulayın. Kaspersky DDoS Koruması, Kaspersky’nin siber tehditlerle mücadeledeki kapsamlı uzmanlığı ile şirketin benzersiz şirket içi geliştirmelerini bir araya getirir.

Türk moda endüstrisi çevresel sürdürülebilirlik yetkinliklerini arttırmak için harekete geçti

Türk moda endüstrisi sürdürülebilir üretime odaklanıyor

İhracatının yüzde 80’ini Avrupa ülkelerine yapan Türk Moda Endüstrisi, 2022 yılında AB ülkelerinde hayata geçecek olan karbon vergisi öncesinde ihracatçı firmaların çevresel sürdürülebilirlik yetkinliklerini arttırmak için kolları sıvadı.

Ege Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği tarafından Ticaret Bakanlığı desteğiyle yürütülen “Hazır Giyim Sektöründe Sürdürülebilir Rekabetin Geliştirilmesi Projesi” çevresel sürdürülebilirlik faaliyetlerine yoğunlaştı.

EHKİB, URGE Projesi kapsamında proje katılımcısı 12 firmaya yönelik olarak kurgulanan çevresel sürdürülebilirlik danışmanlık faaliyetine başladı.

Çevresel sürdürülebilirlik danışmanlık sürecinin Şubat – Mayıs ayları arasında tamamlamayı planladıklarını dile getiren Ege Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Başkanı Burak Sertbaş, planlanan danışmanlık programı ile firmaların çevre mevzuatı kapsamında yasal gerekliliklerinin tespit edileceğini, çevresel risk ve fırsat analizlerinin yapılacağını ve sera gazı emisyonlarının envanterlerinin çıkarılacağını kaydetti.

“Sürdürülebilirlik konusunun tekstil ve hazır giyim sektörleri açısından önemi gün geçtikte artmakta” diyen Sertbaş, “Özellikle ihracatımızın yüzde 80’den fazlasını yaptığımız Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri’nde faaliyet gösteren markalar ve müşteriler konuya özel bir önem veriyorlar. 2022’den itibaren karbon vergisi hayata geçecek. Proje kapsamında kurgulanan bu danışmanlık faaliyeti ile firmalarımızın yeşil üretime odaklanmaları, doğaya daha az karbon salınımı yaparak üretim yapmalarını hedefliyoruz. Sürdürülebilirlik öncelikli konumuz. Girdilerin sürdürülebilirlik modellerine uygun tedarik edilmesi, ürünlerin döngüsel modellere uygun olarak tasarlanabilmesi için çalışıyoruz. Dijitalleşmenin sunduğu olanaklarla firmalarımızın sürdürülebilirlik yetkinliklerini ve üretimlerini arttrımayı amaçlıyoruz” diye konuştu.

Türk Moda Endüstrisi’nin Avrupa pazarına yakınlık avantajı olduğunu hatırlatan Sertbaş, bu avantajı sürdürülebilir çevre dostu üretimle taçlandırmak istediklerini sözlerine ekledi.

Ege Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği tarafından Ticaret Bakanlığı desteğiyle yürütülen “Hazır Giyim Sektöründe Sürdürülebilir Rekabetin Geliştirilmesi Projesi” kapsamında çevresel sürdürülebilirlik danışmanlığını aşağıdaki firmalar alacak; “Demirışık Tekstil Konfeksiyon San. Tic. A.Ş., Demoteks Tekstil San. Ve Tic. Ltd. Şti., Eco Tekstil Sanayi ve Ticaret A.Ş., Enra Tekstil Konf. San. Tic. Ltd. Şti., İya Tekstil San. Tic. Ltd. Şti., Merger Tekstil San. İç ve Dış Tic. Ltd. Şti., Mergü Tekstil Konf. San. Tic. Ltd. Şti., Orimpex Tekstil A.Ş., Seyfeli Tekstil Dış Tic. Tur. İnş. Taah. Gıda Mad. San. Tic. Ltd. Şti., Tayra Tekstil Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., Version Tekstil Turizm Sanayi ve Dış Ticaret A.Ş. ve Zaroteks Tekstil İnş. İth. İhr. Paz. San. Tic. Ltd. Şti.”

İş dünyasına göre pandemi öncesi kârlılığa dönüş 2022’de olacak

EY’ın (Ernst & Young) 23. Global Sermaye Güven Barometresi’ne göre; iş dünyası liderleri pandemi öncesi kârlılık seviyelerine dönüşün 2022 yılında görüleceğini düşünüyor. Birleşme ve satın alma (M&A) faaliyetlerinde yöneticiler uluslararası şirketleri değerlendirirken, finansal hizmetler, telekomünikasyon, teknoloji, otomotiv ve yaşam bilimleri gelecek 12 aylık dönemde M&A işlemlerinin en çok hız kazanacağı sektörleri oluşturuyor

Uluslararası denetim ve danışmanlık şirketi EY, farklı sektörlerden üst düzey yöneticilerin ekonomik görünüme ilişkin beklenti ve yakın vadeli planlarını inceleyen ‘23. Global Sermaye Güven Barometresi’ araştırmasının sonuçlarını açıkladı. 52 ülkeden yaklaşık 2.500 orta ve büyük ölçekli şirket yöneticisinin görüşünü yansıtan araştırmanın sonuçları; iş dünyasında pandemi öncesi kârlılık seviyelerine 2022 yılında ulaşılacağına işaret ediyor. Pandemi sonrası için büyüme planları yapan yöneticiler birleşme-satın alma ve yatırım stratejilerini yeniden şekillendiriyor.

Kasım 2020 – Ocak 2021 ayları arasında gerçekleştirilen araştırmanın sonuçları; finansal hizmetler, telekomünikasyon, tüketici ürünleri ve perakende, teknoloji, medya ve eğlence, yaşam bilimleri, hastane ve sağlık hizmetleri, otomotiv ve ulaşım, petrol ve gaz, enerji, madencilik ve metal, ileri imalat, gayrimenkul, konaklama ve inşaat olmak üzere farklı sektörlerde faaliyet gösteren şirket yöneticilerinin görüşlerini yansıtıyor.

İş dünyası 2020’ye göre daha iyimser

Araştırmaya katılan yöneticilerin %23’ü kârlılığın pandemi öncesi seviyelere 2021 yılında geleceğini öngörürken, %44’ü pandemi öncesi kârlılık seviyelerine dönüşün 2022 yılında görüleceğini düşünüyor. Söz konusu beklentiler yöneticilerin ekonomik görünüme ilişkin geçen yıla göre daha iyimser bir duruş sergilediğini gösteriyor.

Büyüme fırsatları için en çekici bölge Avrupa

Araştırmaya göre yöneticiler şirketleri için uluslararası büyüme planları yapıyor. Yöneticilerin %39’u Avrupa, %30’u Asya-Pasifik, %24’ü ise Amerika’nın gelecek 3 yıllık dönemde en büyük büyüme fırsatlarını sunacağını öngörüyor.

2020, yatırım planlarında değişim yılı oldu

Büyüme beklentilerini riske atabilecek faktörlere bakıldığında yöneticilerin %29’u için pandemi etkileri en büyük tehdidi oluşturmayı sürdürüyor. Değişen küresel ekonomik ortam (%19) ve iklim değişikliği (%14) de büyüme karşısındaki diğer önemli tehditler olarak öne çıkıyor. Bununla birlikte yöneticilerin büyük çoğunluğu (%81), jeopolitik zorluklar dolayısıyla geçen 12 aylık dönemde stratejik yatırım planlarında değişikliğe gitmek zorunda kaldıklarını belirtiyor. Bu grupta yer alan yöneticilerin %64’ü planlanan yatırımları erteleme kararı aldıklarını, %36’sı ise tamamen sonlandırdıklarını ifade ediyor.

İş dünyası dönüşüm sonrası büyümeye odaklanıyor

EY Türkiye Strateji ve Kurumsal Finansman Bölüm Başkanı Özge Gürsoy Büyükavşar, araştırma sonuçlarına ilişkin şu değerlendirmede bulundu: “COVİD-19 pandemisi ve beraberinde getirdiği ekonomik şok, çok sayıda şirket için varoluşsal tehditler yarattı. Buna karşın üst düzey yöneticiler dönüşüme odaklanarak stratejilerini yeniden şekillendirdiler ve geniş kapsamlı değişiklikler gerçekleştirdiler. Bu cesur hamleler, büyüme fırsatlarını yakalamaya yönelik 2021 gündemlerinin ve iyimser yaklaşımlarının temelini oluşturuyor. Şirketler, pandemi öncesi performans seviyelerini yeniden yakalamakla birlikte geleceğe dönük gerekli yatırımları gerçekleştirmeyi planlıyor.”

M&A ve yatırım yoluyla büyüme hedefleniyor

Küresel M&A faaliyetlerinde 2020 yılının ilk yarısında görülen sert düşüşün ardından, yılın ikinci yarısında toplam işlem değerinde 2,32 trilyon dolar ile rekor seviyeye ulaşılmıştı. Araştırma sonuçları M&A faaliyetlerindeki bu ivmenin gelecek dönemde devam edeceğine işaret ediyor. Yöneticilerin %59’u gelecek 12 aylık dönemde satın alma yapmayı planladıklarını ifade ederken, bu gruptaki yöneticilerin %65’i ürün portföyünü genişletmek ve yetkinlikleri geliştirmek amacıyla uluslararası alıma odaklanacaklarını belirtiyor. Finansal hizmetler, telekomünikasyon, teknoloji, otomotiv ve yaşam bilimleri M&A işlemlerinin en çok hız kazanacağı sektörleri oluşturuyor.

Küresel marka eşittir izlenebilirlik, şeffaflık ve gerçeklik

Tüketici karşısında “gerçek” marka görmek istiyor

Küresel marka eşittir izlenebilirlik, şeffaflık ve gerçeklik

Yeni dünya markası nasıl olmalı?

Akdeniz Havzası’nı iş birliği havzası haline getirmeliyiz

Gümrük Birliği e-ticaret gibi yeni alanları kapsamalı 

Akdeniz Havzası’nda büyümenin yolu yeni nesil tedarik teknolojileri

Akdeniz moda endüstrisinde tasarım ve markalaşmanın konuşulduğu online gerçekleştirilen Akdenı̇z Tekstı̇l Forumu – Meditex 2021’in “Ulusal Vizyon” isimli ilk oturumunda Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi markalaşma ve Türkiye’nin markalaşma stratejisini, “Akdeniz ve Uluslararası Vizyon” isimli ikinci oturumda ise Akdeniz ülkeleriyle iş birliği ve Akdeniz havzasındaki ticaret hacmini değerlendirdi.

Marka imajı; izlenebilirlik, şeffaflık ve gerçeklik

Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı ve Ege Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Jak Eskinazi, “Zamanın bizi ezmemesi için biz yarın’ı bugünden inşa etmeliyiz. Yolun en başında kendimize sormamız gereken soru şu: “Küresel markanın hedeflediği küresel tüketiciler olduğuna göre; beklentiler, alışkanlıklar, algılar, ihtiyaçlar aynı mı?” Markalaşma sürekli ve uzun soluklu bir süreç. Bütün markalaşma sürecini anlatan, marka imajını oluşturmayı anlatan üç kelime; izlenebilirlik, şeffaflık ve gerçeklik. Daha sürdürülebilir ve kapsayıcı bir tüketim arayışı günümüzün en büyük gerçekliği. Buna yol açan en büyük faktör ise toplumsal duyarlılıktaki değişimler. Artık tüketiciler küresel sorunlar üzerinde ciddi bir şekilde kafa yorması gerektiğini biliyor. Hepsi etik ilkelere sahip, satın aldığı ürünün arkasındaki hikayeyi merak ediyor. Tüketiciyle doğrudan bağ kurarsanız, markanızı sahiplenirsiniz. Bu şekilde gerçek fayda ve gerçek değer ortaya çıkar.” dedi.

Eşitsizlik, yetersiz büyüme ve iklim krizine “Büyük Reset”

Eskinazi, “Toplumları tümüyle değiştirecek, çevresel sürdürülebilirliği toplumsal sürdürülebilirlikle birleştirecek yeni bir küreselleşmenin içindeyiz. Yuval Noah Harari’nin dediği gibi “Global düzen, herkesin içinde oturduğu ama kimsenin kırık dökük yerlerini onarmadığı bir ev gibi. Birkaç yıl daha dayanır. Bu şekilde devam edersek çöker.” Bu yüzden Büyük Sıfırlama (Great Reset), Dünya Ekonomik Forumu’nun kurucusu Klaus Schwab tarafından açıklandı. “Büyük Sıfırlama” fikri temelini 3 durumdan alıyor; gelir ve servet dağılımındaki eşitsizlikler, dünya ekonomilerindeki yetersiz büyüme ve üçüncüsü de ekolojik kriz yani iklim değişikliği. Dünya Ekonomik Forumu’nun 2021 yılıyla ilgili yayımladığı “Küresel Riskler Raporu”nda iklim değişikliği politikalarındaki başarısızlık ikinci sırada.” diye konuştu.

“İnovasyon Geliştirme Programları”na ihtiyacımız var 

Dünyanın net sıfır emisyon hedefi olduğunu söyleyen Eskinazi, marka olmak için önce döngüsel ekonomi şartlarının yerine getirilmesi ve dijitalleşmeye yatırım yapılması gerektiği görüşünde.

“Sürdürülebilirlik tüm tedarik sürecini kayıt altına alan, izlenebilir, şeffaf yönetim sistemini hedefler. Denklemin bir ayağını toplumun uzun vadeli çıkarları ve küresel çözümler oluşturursa katma değeri yaratırsınız. Tüketici karşısında “gerçek” marka görmek istiyor. Bu yüzden insana/tüketiciye dokunan, kitleye değerli olduğunu hissettiren, alt metni doğru okuyan, dünyadaki algıyı bilen “marka” kazanıyor. Ar-Ge teşvikleri karşımıza çıkan ve konuşulması gereken en önemli konu. OECD ülkeleri içerisinde Ar-Ge için ayırdığımız bütçeyle diğer birçok üye ülkenin gerisindeyiz. Aynı zamanda Küresel İnovasyon Endeksi Raporu’na göre; 2019 yılında 131 ülke arasında 49’uncu sırada yer alan ülkemiz, 2020’de 51’inci sıraya geriledi. “İnovasyon Geliştirme Programları”na ihtiyacımız var.”

Yaratıcı zekaların, statükoya meydan okuyan fikirleriyle yolumuza devam etmeliyiz

Küresel ihtiyaçlar doğrultusunda markaların yeniden yorumlanması ve konumlandırılmasının önemine değinen Jak Eskinazi’ye göre marka imajının güçlendirilmesinde; iklim krizi ve pandemi gibi tek tek ülkelerin çözme kapasitesini aşan sorunların içinde, paydaşların iş birliğine daha fazla ihtiyaç var.

“Rüzgarı arkanıza alarak, sadece kar odaklı düşünerek bir yere varamazsınız. Markalaşma; bütün paydaşların sorumluluğunu taşıyan, refahını önceleyen bir sosyal sorumluluk işidir.  Ana pazarda yada pazara girişte tam potansiyele; çağımızın inovasyon, ilerleme, yenilik, dönüşüm misyonlarıyla örtüşen stratejilerle, temkinli, iyi düşünülmüş, sağlam adımlarla erişebiliriz. Cesur yarınlar için hamleler yapan yaratıcı zekaların, yenilikçi ruhların, statükoya meydan okuyan fikirleriyle yolumuza devam etmeliyiz. Marka sınırlarımızı, her daim güncel kalabilen, gündemini ve sürekliliğini canlı tutan, zamansız içerikler kullanarak, farklı düşünerek, öğrenerek, cesur adımlarla, dinamik ve girişimci ruh ile hareket ederek genişletebiliriz.”

Küresel trafiğin yüzde 25’i Akdeniz Havzası’nda 

Akdeniz Havzası’nın dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 11’lik kısmını kapsadığını açıklayan Jak Eskinazi, “Bölge; 20,4 trilyon dolarlık toplam hasılasıyla dünya ekonomisinin yüzde 23’ünü, dünya ticaretinin ise yüzde 35’ini oluşturuyor. Avrupa, Afrika ve Ortadoğu bölgeleriyle diğer uluslararası pazarlara erişim açısından vazgeçilmez bir öneme sahip. Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerle ticaret hacmimiz 82 milyar dolar civarında. İkili ticaretimizde demir çelik, taşıt araçları, tekstil, hazır giyim ve konfeksiyon, kimyevi maddeler sektörleri öne çıkıyor. Küresel trafiğin yüzde 25’inin yaşandığı Akdeniz havzası; 87 limana ev sahipliği yapıyor. Şu anda bizim ihtiyacımız olan bölgesel istikrarı artıracak, ticari ilişkilerimizi daha da ileriye taşıyacak kapsayıcı bir yaklaşım.” diye konuştu.

Gümrük Birliği e-ticaret gibi yeni alanları kapsamalı

Jak Eskinazi, Türkiye’nin de içinde olduğu Barselona Süreci’nin devamı Avrupa-Akdeniz Ortaklığı olarak bilinen, Akdeniz için Birlik’in 40’ın üzerinde ülkenin oluşturduğu bölgesel ve uluslararası bir platform olduğunu açıkladı.

“Bu sayede oluşan Avrupa-Akdeniz Serbest Ticaret Alanı’nın sağladığı olanakları daha da geliştirip, bir iş birliği havzası haline getirmeliyiz. Özellikle AB ile 25 yıldır süren Gümrük Birliği artık günümüzün değişen koşullarına göre yetersiz, ihtiyaçlara cevap vermiyor. Anlaşmanın tarım, hizmetler, yatırımlar, e-ticaret ve kamu alımları gibi yeni alanları da kapsaması gerekiyor. Vize serbestisinin hayata geçmesi ve Gümrük Birliği’nin güncellenmesi müzakere konusu değil artık bir zorunluluk halini almıştır.  Ayrıca dijitalleşme, otomasyon ve yeni nesil tedarik teknolojilerine odaklı lojistik yatırımlarını, Akdeniz Havzası’nda büyümenin anahtarı olarak görüyoruz. Afrika Kalkınma Bankası ile Afrika İşbirliği Teşkilatlarının desteğiyle bölge ülkeleri, 2040’a kadar lojistik bağlantılarını güçlendirmeyi amaçlıyor.”

Anlık stok kontrolü, artırılmış gerçeklik, B2B görüşmeler, QR barkodlar

Eskinazi, birçok ülkenin artık limanlarda blockchain teknolojisiyle tedarik zinciri bilgilerini dijital ortama aktardığına, böylelikle teslimat aşamasına kadar bütün sürecin kontrol edildiğine ve izlendiğine değindi.

“Stok durumlarını anlık olarak görebildikleri, B2B olarak ürünleri canlı sorabildikleri, artırılmış gerçeklikle geliştirilmiş, tüm tedarik sürecini kayıt altına alan ve izlenebilirliği hedefleyen bir süreç. Aynı zamanda şeffaflığı da temel alarak bu bilgiler QR barkodlar aracılığıyla müşterilerle paylaşılıyor. Bölge ülkelerinin ve ülkemizin lojistikte dijitalleşme çalışmalarını artırması, taşımacılığın ve diğer lojistik işlemlerin çok daha hızlı, sorunsuz ve güvenli gerçekleşmesini sağlayacaktır. Lojistik sözleşmelerin yüzde 41’ini e-ticaret oluşturuyor. Yeni yatırımları da buna göre planlamak gerekiyor. 2020’de lojistik yatırımlar yüzde 17 artışla 520 milyon euro tutarında gerçekleşti. Müşteriler artık sabah verdikleri siparişin akşam eline ulaşmasını istiyor. Dünyanın en iyi ürününü de yapsanız profesyonel bir servis ağınız yoksa ürününüzü satamazsınız.”

MIT: Akdeniz Havzası’nda yüzde 40’a kadar yağışta azalma tehlikesi

Ticaret Bakanlığı’nın lojistik merkezleri desteğinin Türkiye’nin dünyaya hizmet sunan bir e-ticaret merkezi haline gelmesi yolundaki süreci hızlandırdığından bahseden Jak Eskinazi, Türk ürünlerinin yeni pazarlara daha kolay, hızlı ve uygun maliyetlerle ulaşmasını sağlayacağını da sözlerine ekledi.

“Günümüzde iklim değişikliği, doğal kaynakların hızlı ve kontrolsüz tüketimi belki de hiç tahmin edilmediği şekilde etkilerini gösteriyor. Tehlikede olan ve acilen önlem alınması gereken bir bölge de MIT’nin araştırmasına göre Akdeniz Havzası. Araştırmada önümüzdeki birkaç 10 yıl içerisinde Akdeniz Havzası’nın kuraklaşacağı ve yağmurlu dönemlerde yüzde 40’a kadar yağışta azalma olacağı yer alıyor.  Türkiye, etkilenecek ülkelerden biri olarak geçiyor. Önümüzde duran tüm sorunlar küresel boyutta ve bu nedenle küresel çözümler gerekiyor.  İklim krizi ve pandemi gibi küresel çapta çözüm bekleyen sorunların varlığına bakarak hazırlık ve iş birliği içerisinde ilerlememiz şart.”

Siber Güvenliksiz Dijitalleşme Yatırımları Kurumların Bütçesine Zarar Veriyor

Dünyanın 50 ülkesinde 18 bin çalışanıyla 40.000 kurumsal müşteriye dijital dönüşüm hizmeti sunan Micro Focus, kurumları dijitalleşme ve siber güvenlik konusunda uyarıyor. Micro Focus Türkiye ve Yunanistan Genel Müdürü Deniz Kırca, tehditlerin dijital olduğu yerde güvenliğin de dijital olması gerektiğini belirterek, şirketlerden sadece 3’te 1’inin yapay zeka ve otomasyon yatırımının yanında siber güvenliği de düşündüğünü söyledi. Kırca, siber güvenlik yatırımını gerçekleştirmeden yapay zeka ve otomasyon sistemine geçmenin şirketleri saldırıya daha açık hale getirdiğinin de altını çizdi. Banttan indirilemeyen bir otomobil için üreticilerin 10.000 Euro zarar ettiğini vurgulayan Kırca “Siber güvenliksiz yapay zeka ve otomasyon yatırımları bilançoya zarar olarak yazılıyor. Bu üç yatırımı birbirinden ayırmadan yapmak en iyi çözüm” dedi.

Yapay zeka konusunda bugüne kadar yayınlanmış en kapsamlı araştırmayı kamuoyuna duyuran Stanford Üniversitesi’nin verilerine göre; üretimde bu teknolojiyi kullananların oranı dünya genelinde yüzde 58’e ulaştı. Aynı araştırmaya göre yapay zeka kullanımı yıldan yıla yaygınlığını sürdürürken, başta sanayi, üretim kuruluşlarıyla finans ve e-ticaret siteleri de sistemlerini yapay zeka ile donatıyor. 2019 yılında yapay zeka yatırımlarının 70 milyar doları geçtiği tespit edilen araştırmada, bu yatırımın 2020’de katlanarak artacağı öngörüldü. Covid-19’un etkisiyle dijitalleşmenin artmasına paralel olarak rakamın 100 milyar dolara ulaşmış olabileceği düşünülüyor. Öte yandan insansız fabrikaların otomasyon sistemiyle donatılması konusunda ise dünyada bir yarış söz konusu. Buna göre otomasyon konusunda en önde olan ülkeler ise Çin, Japonya, ABD, Güney Kore ve Almanya olarak tespit edildi. Sayılan bu ülkeler dünya sanayi üretiminin yüzde 70’inden fazlasını gerçekleştiriyor. Covid-19 günlerinde insanların yakalandığı bu hastalık nedeniyle dünya üretim devleri yeni tedbirler alacağını duyurdu. Böylece yalnızca fabrikalarda değil, TIR’lar başta olmak üzere tüm tedarik ve depolama zincirlerinde de yapay zeka ile donatılmış, uzaktan kontrol edilen araçların kullanılması planlanıyor. Yeni salgınlar karşısında dünya ekonomisinin durmaması için dijitalleşmenin bu gelişmelerle katlanarak artması bekleniyor. Bugüne kadar birçok önemli şirket de, bu alanda yatırımlar yapacaklarını ve Ar-Ge’yi geliştireceklerini açıkladı.

Türkiye saldırı altında

Dijitalleşmedeki bu hızlı seyir, beraberinde siber güvenliği de getiriyor. Güvenliğin dijital hale gelmesi olarak tanımlanan bu savunma mekanizmasının kurulmaması ise yapay zeka ve otomasyon ile çalışan uzay teknolojisine sahip sistemleri işlevsiz kılıyor. Dünya genelinde günde 2.000 siber saldırı gerçekleşiyor. Gerçekleştirilen incelemelere göre Covid-19’un dünyayı esir aldığı, üretim ve tedarik zincirini durdurduğu 2020 yılında hacker gruplarının en çok saldırdığı yerler sanayi ile finans kuruluşları oldu. Öte yandan e-ticaret şirketleri de bu siber korsanlıktan payını alırken, dünyanın ekonomik kaybı 3 trilyon dolara yükseldi. Siber saldırıların en çok arttığı ikinci ülke ise Türkiye olarak kayıtlara geçti: Bundaki en önemli neden ise Türkiye’de şirketlerin de giderek yapay zeka ve otomasyon sistemlerine geçmeyi tercih etmesi. Yine bu saldırıların artmasındaki en önemli etmenler arasında Türkiye’de e-ticaretin yüzde 80’e varan oranda yükselmesi, 45 yaş üzeri tüketicinin internet okuryazarı haline gelmesi ve finans sistemlerini uzaktan kullanma alışkanlığının yüzde 70’leri aşan büyümesinin payı büyük.

Kurumların sadece 3’te 1’i siber güvenliğe yatırım yapıyor

Dünyanın en büyük yazılım şirketlerinden Micro Focus’un Türkiye ve Yunanistan Genel Müdürü Deniz Kırca, dijitalleşmenin Covid-19 ile beraber 2020 yılında büyük bir patlama yaptığını belirterek, tüm şirketler, e-ticaret firmaları ve üretim tesislerinde yapay zeka ve otomasyon sistemleriyle varlığını artırmasına paralel olarak, şirketler siber güvenlik konusunda ise aynı anda yeterli yatırımlara imza atılmadığını söyledi. Araştırmalara göre şirketlerin sadece 3’te 1’inin yapay zeka ve otomasyon yatırımlarının yanında siber güvenlik konusuna da aynı anda yatırım yaparak, sistemlerini koruma altına aldığını belirten Kırca “Diğer şirketler ise ancak bir saldırı söz konusu olduğunda bunu savuşturmak için siber güvenlik hizmeti alırken, üretim ve tedarik noktasındaki kayıpları ise, başlangıçta siber güvenliği korumak adına yapacakları yatırımdan daha fazla oluyor. Bir otomotiv firmasının siber saldırı nedeniyle üretime ara vermesinin maliyeti ise banttan indiremediği her otomobil için 10.000 Euro olarak kayıtlara geçti. Büyük bir finans kuruluşunun ya da e-ticaret sitesinin aynı şekilde saldırıya uğramasında bu zarar katlanarak artıyor” dedi.

Ekosisteme zarar veriyor

Siber güvenliğin yapay zeka ve otomasyona geçiş ile beraber olmazsa olmaz bir ihtiyaç halini aldığını, siber güvenliksiz dijitalleşme yatırımlarının ise her an saldırıya açık olduğunu belirten, Micro Focus Türkiye ve Yunanistan Genel Müdürü Deniz Kırca “Yapay zeka ve otomasyon ile yapılan dijitalleşme yatırımlarına mutlaka siber güvenlik kalemi de eklenmeli. Güvenlik artık dijital bir güvenlik sorunu ve bu problemi halletmemek büyük mali kayıplara yol açıyor. Üretim ya da finans şirketi siber saldırıya uğradığında sadece kendisi zarar görmüyor. O şirketle iş yapan başka iş kolları da zarar görüyor. Sorun çözülmediği zaman yan kollara ait ekosistemde de bozulmalar meydana geliyor.” ifadelerini kullandı.