Yapay zekânın küresel ölçeklenmesi 2 trilyon dolarlık yeni kaynak gerektiriyor
Bain & Company’nin 6. Küresel Teknoloji Raporu’na göre, yapay zekânın tetiklediği işlem gücü talebinin 2030’a kadar karşılanabilmesi için yıllık 2 trilyon dolar ek gelir yaratılması gerekiyor. Ancak, yapay zekânın sağlayacağı tasarruflara rağmen yaklaşık 800 milyar dolarlık bir açık oluşacağı öngörülüyor. Küresel ek yapay zekâ işlem gücü talebin 200 gigavata ulaşması ve bunun yarısının ABD’den gelmesi bekleniyor.
Bain & Company’nin yayımladığı 6. Küresel Teknoloji Raporu, 2030 yılına kadar öngörülen yapay zekâ talebini karşılamak için yıllık 2 trilyon dolar ek gelire ihtiyaç duyulacağını ortaya koyuyor. Ancak yapay zekâdan sağlanacak tasarruflara rağmen, 2030’a kadar ihtiyaç duyulan yıllık ek gelirin yaklaşık 800 milyar dolar altında kalınacağı öngörülüyor.
Rapora göre, 2030 itibarıyla küresel ek yapay zekâ işlem gücü ihtiyacı 200 gigavata ulaşması ve bunun yarısının ABD kaynaklı olması bekleniyor. Ancak yapay zekâya yatırım yapan şirketler bilgi teknolojileri (BT) bütçelerinin tamamını buluta taşısa ve satış, pazarlama, müşteri hizmetleri ile Ar‑Ge’deki verimlilikten doğan tasarrufları veri merkezlerine aktarsa dahi, bu kaynaklar yetersiz kalacağı ve talebin Moore Yasası’nın iki katından daha hızlı büyüdüğünden ötürü kaynakların yeterli olmayacağı öngörülüyor.
Otonom yapay zekâ ajanlarına yatırımlar hızlanıyor
Raporda, öncü şirketlerin yapay zekâyı pilot uygulamalardan çıkarıp çekirdek süreçlerine entegre ettiği ve son iki yılda %10–%25 FAVÖK artışı elde ettiği belirtiliyor. Buna karşılık çoğu şirket hâlâ deneme aşamasında ve sınırlı verimlilik kazanımlarıyla yetiniyor. Bain & Company’nin analizine göre teknoloji liderleri “agentic AI”, yani otonom yapay zekâ ajanlarına yoğun yatırım yaparak eşi benzeri görülmemiş bir inovasyon hızına ulaşıyor. Önümüzdeki 3–5 yılda teknoloji harcamalarının %5–%10’u bu sistemlere ayrılabileceği öngörülüyor. Orta vadede ise şirketlerin toplam teknoloji bütçelerinin yaklaşık yarısının, işletme genelinde çalışan yapay zekâ ajanlarına yönlendirmesi mümkün.
Raporda şirketler için dört olgunluk seviyesi tanımlanıyor:
- Büyük dil modeli (LLM) tabanlı bilgi erişim ajanları,
- Tek görevli ajan iş akışları,
- Sistemler arası iş akışı orkestrasyonu,
- Çoklu ajan sistemleri.
Özellikle 2. ve 3. seviyeler, sermaye, inovasyon ve devreye alma hızının kesiştiği alanlar olarak öne çıkıyor. Liderler avantajlarını hızla ölçeklendirirken, geride kalanların arayı kapatması giderek zorlaşıyor. Ancak rapor, güvenlik ve kârlılık gerekçeleri nedeniyle bu aşamalardaki ilerlemelerin düzensiz ve kademeli olacağını vurguluyor.
Yapay zekâ, SaaS (hizmet olarak yazılım) sektörünü de dönüştürüyor; ancak bu, mevcut oyuncuların mutlaka yerinden edileceği anlamına gelmiyor. Birçok durumda pazarın büyümesinin SaaS sağlayıcıları için yeni fırsatlar yaratacağı belirtiliyor. Bu durumda şirketlerin başarılı olmak için iki temel soruyu yanıtlaması gerekiyor: Yapay zekâ kullanıcı görevlerini ne ölçüde otomatikleştirebilir ve SaaS iş akışlarına ne kadar derinlemesine entegre olabilir? Bu süreçte SaaS sağlayıcılarının verinin üzerinde kontrolü elinde tutması, standartların belirlenmesinde öncülük etmesi ve fiyatlandırmayı kullanıcı sayısından sonuç odaklı modellere kaydırması gerekiyor.
Egemen yapay zekâ ve parçalanan küresel ekosistem
Rapor, hükümetlerin “egemen yapay zekâ” hedeflerinin, gümrük vergileri ve ihracat kontrolleriyle birlikte küresel teknoloji tedarik zincirlerini parçaladığını ortaya koyuyor. Yapay zekânın artık yalnızca bir ekonomik büyüme aracı değil, aynı zamanda siyasi güç ve ulusal güvenliğin bir unsuru olarak görüldüğü vurgulanıyor. ABD ve Çin bu ayrışmanın ön saflarında yer alıyor; Çin’in, küresel çip üretim kapasitesinin yaklaşık %20’sine sahip olduğu belirtiliyor.
Bain & Company Ortağı Armando Guastella konuyla ilgili değerlendirmesinde şunları söyledi: “2030’a kadar yapay zekâya yönelik artan talebi karşılamak, yalnızca teknolojik yetkinliklere değil, aynı zamanda altyapı ve enerji kaynaklarına da ciddi yatırımlar yapmayı gerektirecek. Yapay zekâ artık sadece bir yenilik aracı değil; ekonomik ve siyasi güçle eşdeğer stratejik bir unsur hâline geldi. Uzun vadeli vizyonu, operasyonel verimliliği ve yapay zekânın sorumlu şekilde benimsenmesini bir araya getirebilen şirketler, giderek daha karmaşık ve rekabetin yoğunlaştığı küresel ortamda fırsatları yakalayacak ve dayanıklılıklarını güçlendirecek.”
Teknoloji yatırımlarında yavaşlama mevcut fakat iyimserlik sürüyor
Raporda ayrıca kuantum hesaplama ve insansı robotlara yönelik artan ilgiye dikkat çekiliyor. Kuantum hesaplama; ilaç, finans, lojistik ve malzeme bilimi alanlarında 250 milyar dolara kadar değer yaratabilir; ancak bunun için hataya dayanıklı ve ölçeklenebilir sistemlerin geliştirilmesi gerekiyor—ve bu hâlâ uzak bir ihtimal olarak görülüyor. İnsansı robotlar ise şimdiden milyarlarca dolarlık değerlemelere ulaşıyor; ticari başarının ise çevredeki ekosistemlerin olgunluğuna bağlı olacağı vurgulanıyor. Erken benimseyenler liderlik avantajı elde edebilir; yine de mevcut kullanım, yoğun insan gözetimi gerektiriyor.
Bain & Company’nin 2025 Kuzey Amerika özel sermaye–teknoloji görünümüne göre, yılın ilk yarısında işlem aktivitesi artsa da ikinci yarısında ihracat vergileri ve jeopolitik riskler nedeniyle yavaşladığı gözüküyor. Yazılım harcamaları GSYH büyümesini geride bırakmayı sürdürüyor; ancak üretim ve perakende gibi büyük sektörlerde doygunluğa yaklaşılıyor. Bu nedenle yatırımcıların yeni büyüme fırsatlarını belirlemek için daha yaratıcı stratejiler geliştirmesi gerekecek. Yavaşlamaya karşın, teknoloji diğer tüm alanlara kıyasla en güçlü yatırım sektörü olmaya devam ediyor.
- – – – – – – – – — – – – — – – – — – – — – – — – – —

Eğitim içeriği için tıklayınız.
Satınalma ve Tedarik Zinciri Uzmanları için YAPAY ZEKA UYGULAMALARI EĞİTİMİ
Anahtar Sözcükler: yapay zeka, büyük dil modeli, teknoloji, eğitim, teknoloji raporu, satın alma, tedarik zinciri













4857 sayılı İş Kanunu’nun 17 nci maddesine göre süresi belirsiz iş sözleşmelerinin feshinden önce durumun diğer tarafa bildirilmesi gerekmektedir. Aksi halde iş sözleşmesinin feshi sırasında ihbar öneline uymayan taraf karşı tarafa ihbar tazminatı ödemekle yükümlüdür. İhbar tazminatı, bildirim şartına uymayan tarafça ödenir ve 5 yıllık zaman aşımına tabidir.






İhracatçı işini ne kadar güzel yaparsa yapsın, ne kadar iyi bilirse bilsin ihracatın yollarını, ne kadar pazara hakim olursa olsun, ihracatçının öncelikli ihtiyacı finansmandır.
Vergilerinden muaf, sadece kredisi kullandıran kurumun uygulayacağı faizin ödenmesiyle kullanılacak kredi. Adına ihracatın finansmanı dedikse, bu krediyi kullanan ihracatçıların da ihracat yapacaklarını kredi aldıkları kuruma taahhüt edecek, krediyi kullandıran kurum ise bu kredi kullanımından sonra olmak kaydı ile ihracatçının, ihracat yaptığını belgelemesi gereklidir. Süre de uzun; 24 aylık süre içinde ihracatını tamamlaması gerekir ihracatçının.
Aslında lafı döndürüp konuyu buraya getirmeye çalıştım. Ne sinsice fikir bendeki değil mi?



Temel İhtiyaç Derneği (TİDER) Başkanı Hande Tibuk, 29 Eylül Dünya İsrafla Mücadele Günü’nde, Son Kullanma Tarihi ve Tavsiye Edilen Tüketim Tarihi kavramlarının karıştırılmasının gıda israfındaki kritik rolüne dikkat çekti.
“Etiketlerdeki tarihleri doğru okuyarak ürünlerin gerçek tüketim süresini bilmek, gıda israfını önlemenin ve milyonlarca ihtiyaç sahibine destek olmanın en güçlü yollarından biridir. TETT’si dolmuş ancak uygun koşullarda saklanmış ve sağlıklı ürünlerin çöpe atılmak yerine gıda bankalarına bağışlanması hem çevresel etkileri azaltır hem de gıdaya erişimde güçlük çeken ailelere umut olur. Her bilinçli tüketim ve bağış kararı, toplumsal dayanışmayı güçlendirirken sürdürülebilir bir gelecek için somut bir adım niteliği taşır.”
2010 yılında gıda sektöründe çalışan ve gıda bankacılığının açlık ve yoksullukla mücadelede önemli bir araç olduğuna inanan 9 kurucu üye tarafından Gıda Bankacılığı Derneği adı altında faaliyetlerimize başlayan yapı, 2014 yılında insanların kendi yetkinlik ve yeteneklerine uygun işlerde çalışabilmesinin de en temel ihtiyaçlardan biri olduğundan hareketle çalışmalarına istihdam ve kalkınma projelerini de katarak Temel İhtiyaç Derneği (TİDER) adını aldı.
