TSKB Gayrimenkul Değerleme Araştırmasına Göre; OSB’lerde Yıllık Kira Artışları Ortalama Yüzde 102 Seviyesinde Gerçekleşti

Satınalma Eğitimi Tskb Gayrimenkul Değerleme Araştırmasına Göre; Osb’lerde Yıllık Kira Artışları Ortalama Yüzde 102 Seviyesinde Gerçekleşti

Satınalma Eğitimi Tskb Gayrimenkul Değerleme Araştırmasına Göre; Osb’lerde Yıllık Kira Artışları Ortalama Yüzde 102 Seviyesinde GerçekleştiTürkiye ekonomisinde ve illerin kalkınmasında önemli bir yeri bulunan organize sanayi bölgeleri (OSB) hakkında önemli bir araştırmaya daha imza atan TSKB Gayrimenkul Değerleme A.Ş., OSB’lerde yıllık kira artışlarının ortalama yüzde 102 seviyesinde gerçekleştiğini ortaya koydu. Kira artışında öne çıkan şehirler arasında Malatya, Konya, Antalya, Eskişehir ve Sakarya yer alırken, kira artışlarının yıllık enflasyon oranının üzerinde artış göstermesi dikkat çekiyor. Araştırma kapsamında; OSB’lerdeki arsa değer artışları, doluluk oranları ve yatırımların geri dönüş süreleri gibi konularda önemli veriler öne çıkıyor.

TSKB Gayrimenkul Değerleme A.Ş. organize sanayi bölgeleri özelindeki kapsamlı araştırmalarına devam ediyor. Türkiye ekonomisi ve kent gelişiminde yönlendirici bir etkisi bulunan ve pek çok firmaya ev sahipliği yapan organize sanayi bölgelerini mercek altına alan şirket, yıllık kira değer artışı, değer değişimiyle birlikte yapılaşma hakları ve doluluk oranlarına dikkat çekiyor.

Son yıllarda sanayi yapılarına yönelik artan taleplerin hem arsa satış değerleri hem de fabrika kira değerlerinde yukarı yönlü bir değişimi beraberinde getirdiğini ifade eden TSKB Gayrimenkul Değerleme A.Ş. Genel Müdürü Makbule Yönel Maya “OSB’lerde yıllık ortalama kira artışları yüzde 102 seviyesinde gerçekleşti. Artışlarda başı çeken iller arasında; Malatya, Konya, Antalya, Eskişehir ve Sakarya yer alıyor. Kira artışlarının yıllık enflasyon oranının üzerinde gerçekleştiğini gözlemliyoruz” dedi.

Fabrika kiralarındaki artışta arsa tahsislerinin tamamlanmasıyla birlikte sınırlı fabrika arzı ve talep artışı ile enflasyon oranlarındaki artışın önemli bir rol oynadığına işaret eden Maya, “Büyükşehirlerin genelinde kira artışlarının önceki yıl görülen yüksek artışlardan sonra artış oranlarının hız kestiği görünüyor. Antalya’da ise bölgenin artan nüfusu ve sanayisinin gelişme hızı kira artış oranlarında da ortaya çıkıyor. Marmara Bölgesi’nde artış seviyelerinin Kocaeli ve Sakarya illerinde yüksek olduğunu belirtebiliriz. Özellikle Sakarya’da diğer illere kıyasla baz kira bedelllerinin düşük olması talebi artırmakla birlikte, bu durum artış oranlarına yansıdı. Kira artışlarının dağılımından ayrıca sanayicilerin Anadolu’ya yöneldiği de gözlemleniyor. İç Anadolu Bölgesi’nde özellikle deprem sonrasında Konya ve Eskişehir de oluşan talep artışına istinaden kira artış oranı yüzde 130’un üzerinde gerçekleşti. Malatya özelinde de deprem sonrasında bölgede bir artış kaydedildi” diye konuştu.

Endüstriyel Yapılardaki Yatırımların Geri Dönüş Süreleri Kısaldı

OSB’lerdeki kira bedelleri üzerinden yatırımların geri dönüş sürelerini hesapladıklarını ve ortalama amorti süresinin 17,5 yıl olduğunu belirten Maya, “Türkiye genelinde endüstriyel yapıların geri dönüş süreleri 2023 yılındaki ortalama değeri olan 17,9 yıldan, 2024 yılında 17,5 yıla geriledi. Geri dönüş sürelerinin, gayrimenkulün pazar değerinin yatırımın bir yıllık kira değerine bölünmesiyle elde edildiğini söyleyebiliriz. İnşaat maliyetinde yaşanan artışlar ve endüstriyel yapılara artan talep geri dönüş sürelerinde artışa yol açmışken bu yıl geri dönüş sürelerinde kısalmalar dikkat çekiyor. Sanayi bölgelerinde yatırım geri dönüş süresinde kısalmanın en fazla olduğu iller Eskişehir ve Sakarya oldu. Bu illerde kira bedellerinde de artış oranlarının yüksek olduğu görüldü. İstanbul, Samsun, Adana ve Ankara illerinde ise bir önceki yıla göre sınırlı bir artış gerçekleşmişti” dedi.

OSB’lerdeki Arsa Değer Artışları Yıllık Ortalama Yüzde 92 Olarak Kaydedildi

OSB’lerde yıllık ortalama arsa değer artışının yüzde 92 olduğunu ifade eden Maya, “Yıllık arsa değer artışlarında Eskişehir, İzmir, Antalya, Manisa ve Ankara ön plana çıkarken Kocaeli ve Sakarya dışındaki tüm bölgelerde enflasyonun üzerinde bir artış gerçekleştiği görünüyor. Arsa değerlerini, doluluk oranının yüksek olması, sınırlı arsa arzı ve talep artışı olumlu etkiliyor. Arsa değer artışlarında İzmir, Manisa, Antalya, Ankara ve Eskişehir gibi illerde talep artışı en önemli itici güç olurken Eskişehir’de baz değerlerin düşük olmasının da güçlü artış oranlarında etkisi bulunuyor. Piyasası daha oturmuş ve yüksek satış birim değerlerine sahip olan İstanbul ile yakın çevresinde ise ortalamanın kısmen altında artış oranları gözlemleniyor. Malatya’da ise deprem felaketlerinin ardından piyasada yaşanan belirsizlik ve arz-talep mekanizmasında bozulma fiyatlama davranışlarını değiştirdi” dedi.

Konya OSB’de Doluluk Oranı Bir Sene İçinde Yüzde 100’e Ulaştı

Doluluk oranlarının yüksek olduğu organize sanayi bölgelerinde talebin önemli bir göstergesi bulunduğunu ifade eden Maya, “Düşük doluluk oranları ise doğrudan talep olmadığının bir göstergesi olarak değerlendirilmiyor. Yeni gelişme sahaları açılan veya yeni kurulan organize sanayi bölgelerinde doluluk oranlarının düşük olması söz konusu olabilir. Çalışmaya konu OSB’lerin 7’sinin haricinde tamamında doluluk oranı yüzde 90’ın üzerinde. Geçen yıl 8 OSB bu oranın altında kalırken, Konya OSB’de doluluk bir sene içinde yüzde 100’e ulaştı. Marmara Bölgesi’nde yüzde 137 ile en yüksek kira artışının yaşandığı Sakarya’da doluluk oranı 2 OSB için ortalama yüzde 90 seviyesinde. Bu oranlar bölgeye olan talebi işaret ediyor. Diğer yandan, İzmir örneğinde, bir önceki yıl olduğu gibi, doluluk oranlarının düşük olmasına karşın gözlemlenen güçlü kira artışı bölgeye talebin artış gösterdiğinin en belirgin göstergelerinden biri. Tekirdağ’da son yıllarda OSB sayısı hızla artarak 14’e ulaşsa da doluluk oranlarının diğer bölgelere kıyasla kısmen düşük olduğu görünüyor.  Bölgedeki diğer illerdeki yüksek doluluk oranları ile birlikte daha düşük kira bedellerine sahip olması bölgeyi olumlu etkileyebilecek olmakla birlikte kapasitenin doğru bir şekilde yönetimi de önem kazanıyor” dedi.

Araştırmanın tamamına linkten ulaşabilirsiniz: https://www.tskbgd.com.tr/arastirma-ve-yayinlarimiz/pazar-arastirmasi-ve-sektor-analizi/bir-bakista-organize-sanayi-bolgeleri-raporu–2024/

ACFE 2024 Raporu Açıklandı: Şirketlerin Maddi kaybı 3.1 Milyar Doları Aştı!

Satınalma Eğitimi Acfe 2024 Raporu Açıklandı şirketlerin Maddi Kaybı 3.1 Milyar Doları Aştı!

Satınalma Eğitimi Acfe 2024 Raporu Açıklandı şirketlerin Maddi Kaybı 3.1 Milyar Doları Aştı!Association of Certified Fraud Examiners (ACFE) 2024 mesleki mali suistimal raporu yayınlandı. ACFE’nin Sertifikalı Suistimal İnceleme Uzmanları 138 ülke ve bölgeden 1.921 gerçek mali suistimal vakasını analiz etti. Dünya genelinde şirketlerin kaybettiği rakam 3.1 milyar doları aştı.

Kayıplar Her Sene Artış Gösteriyor

1996 yılından beri yayınlanan Uluslararası Suistimal İnceleme Uzmanları Derneği’nin (ACFE) mali suistimalin maliyetleri ve etkileri üzerine yapmış olduğu araştırmanın sonuçları dikkat çekiyor. Sertifikalı Suistimal İnceleme Uzmanları, 138 ülke ve bölgede yapmış oldukları araştırmada 1.921 gerçekleşen mali suistimal vakasını tespit ettiklerini ve tespit edilen etik dışı davranışların 2016 yılından bu yana önemli bir artış gösterdiğini ifade ediyor. Araştırmada ayrıca kuruluşların her yıl gelirlerinin %5’ini mali suistimal nedeniyle kaybettiğini gözler önüne seriyor. Dünya genelinde kamu kurumlarında mali suistimal vakası başına medyan kayıplar 150.000 doları buluyor. Çalışmada, vakaların %47’si çalınan varlıkların kripto para birimine dönüştürülmesini içerirken, %33’ü kripto para biriminde rüşvet veya komisyon ödemeleri yapıldığı belirtiliyor.

Raporda bölgesel olarak yapılan analizlere bakıldığında, en çok medyan kayıp yaşanan vaka 250.000 dolar ile Latin Amerika ve Karayipler bölgesinden geldi. Asya-Pasifik bölgesi ve Doğu Avrupa ve Batı/Orta Asya bölgesi, vaka başına ortalama 200.000 dolarlık kayıpla ikinci sırada yer aldı. Yolsuzlukla ilgili vakaların en yüksek yüzdesine sahip bölgeler Güney Asya (%74) ve Doğu Avrupa ve Batı/Orta Asya (%71) idi. Ülkeler bazında en çok mali suistimal vakaları incelediğinde ortalama 101 vaka ile başı Hindistan çekiyor. Hindistan’ı 88 vaka ile Güney Afrika takip ederken, Nijerya 62 vaka, Birleşik Arap Emirlikleri 46 vaka, Çin 33 vaka ile mali suistimal konusunda ön sıralarda yer aldı. Avrupa’da ise ortalama 29 vaka ile Almanya liderliği elinde bulunduruyor.

Mali Suistimallerin %43’ten Fazlası Çalışanların Bildirimlerinden Geldi

Araştırmadan çıkan sonuçlara göre tipik bir mali suistimal vakası, tespit edilmeden önce yaklaşık 12 ay sürüyor. Mali suistimal faillerinin cinsiyet dağılımına bakıldığında vakaların %74’ü erkekler, %25’i ise kadınlar tarafından gerçekleştirildi. Faillerin yaş oranları dikkate alındığında %69’u 31 ile 50 yaşları arasında yer aldı. Faillerin %87’sinin geçmişte mali suistimal ile ilgili suçlardan dolayı hiç suçlanmamış veya hüküm giymemiş olmaları ise raporda dikkat çeken diğer bir nokta olarak göze çarpıyor.

Mesleki mali suistimal yapanların üçte ikisi üniversite ve üzeri eğitim seviyesine sahip şirketine en çok zarar verenler ise şirket sahipleri ve yönetici ortaklar oldu. Tespit edilen mali suistimallerin %43’ten fazlasının çalışanların yapmış olduğu bildirimlerden gelmesi ise kurum içi şeffaflığın önemini bir kez daha gösteriyor.

Araştırma raporunun sonuçlarını değerlendiren Remed Etikhat Satış ve Satış Sonrası Hizmetler Müdürü Begüm Akçal şunları söyledi; “Bir şirketin değerlerini, kültürünü ve itibarını koruması ve paydaşların bağlılıklarını artırması için en önemli adım, içeride şeffaflık sağlamaktır. Bu nedenle, çalışanlar ve diğer paydaşlar, görüşlerini, önerilerini ve etik ihlalleri rahatça paylaşabilecekleri bir ortamın oluşturulmasına ihtiyaç duyarlar. ACFE raporunda da belirtildiği gibi, etik olmayan davranışlardaki artış, kurumsal etik kültürünün ne kadar önemli olduğunu vurguluyor.

Remed Etikhat olarak, kurum içinde dürüstlük ve hesap verebilirlik kültürünü teşvik etmek için kurumsal etik süreç danışmanlığı ve etik hat hizmetleri sunuyoruz. Bu sayede şirketlerin, etik kültür oluşturmadığı zaman karşılaşabilecekleri zararların önüne geçmelerine destek oluyoruz.

Bu kültürün şirket içinde yaşayabilmesi ve sürdürülebilir olabilmesi için politika ve prosedürlerin titizlikle uygulanması gerekiyor. Bildirim alınan her olay ve her paydaş için aynı hassasiyetle ilgili politika ve prosedürlerin uygulanması, sağlıklı bir etik kültürün gelişimine katkı sağlayacaktır.”

Çelik Sektörü Kullandığı Enerjinin Yüzde 25’ini Yenilenebilir Enerji Kaynaklarından Elde Etmeyi Hedefliyor

Sürdürülebilirlik Eğitimleri Haber çelik Sektörü Kullandığı Enerjinin Yüzde 25'ini Yenilenebilir Enerji Kaynaklarından Elde Etmeyi Hedefliyor

Demir-Çelik Sektörü, AB Desteği ile SKDM’ye Hazırlanıyor

Sürdürülebilirlik Eğitimleri Haber çelik Sektörü Kullandığı Enerjinin Yüzde 25'ini Yenilenebilir Enerji Kaynaklarından Elde Etmeyi Hedefliyor1 Ocak 2026’da yürürlüğe girecek sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması’na (SKDM), demir çelik sektörünün hazır olmasını hedefleyen AB destekli “Karbon Yönetimi İçin Kümelerarası İş Birliği” Projesinin açılış toplantısı İzmir’de gerçekleştirildi.

Ege Demir ve Demir Dışı İhracatçı Birlikleri (EDDMİB) Başkanı Yalçın Ertan:

“SKDM kapsamında finansal yükümlülük altına gireceğimiz 2026 yılına kadar üye firmalarımıza gerekli destek mekanizmalarını sağlayacağız. bugün kullandığımız enerjinin yüzde 6’sını yenilenebilir enerjiden sağlıyoruz. kısa vadede hedefimiz yüzde 25’e çıkmak.”

Enerji Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (ENSİA) Başkanı Alper Kalaycı:

“Demir Çelik Sektöründeki Firmalarımızın SKDM’ye Hazırlık Ve Farkındalık Seviyesini Artırmayı Hedefliyoruz.”

İzmir Kalkınma Ajansı Genel Sekreteri Mehmet Yavuz:

“Temiz Enerji Sektöründe Dünyadaki Başarı Örneklerinin Tümünde, Küme Organizasyonları İle Yaratılan Sinerji Rol Oynuyor.”

Türk sanayisinde emisyon salımı yüksek sektörler başta olmak üzere tüm üretim süreçlerini etkileyecek Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması (SKDM), 1 Ocak 2026 tarihi itibarıyla yürürlüğe girecek.

İzmir’in Aliağa, Foça ve Bergama ilçelerinde kümelenen demir çelik sektörünün bu sürece uyumunu ve rekabetçi yapısını korumayı amaçlayan “Karbon Yönetimi için Kümelerarası İş Birliği” projesinin açılış toplantısı, İzmir’de gerçekleştirildi.

Kullanılan Enerjinin Sadece %6’sı Yenilenebilir

Enerji Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği’nin (ENSİA) koordinatörlüğünde, Ege Demir ve Demirdışı Metaller İhracatçı Birlikleri (EDDMİB) ve İtalya’dan CosVig ortaklığında yürütülen; İzmir Kalkınma Ajansı, İzenerji ve Eurosolar Türkiye’nin iştirakçi olarak yer aldığı proje, Avrupa Birliği tarafından 520 bin Euro hibe destek almaya da hak kazandı.

Demir çelik şirketlerinin temsilcilerinin yoğun katılımına sahne olan toplantının açılışında konuşan Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkan Yardımcısı ve Ege Demir ve Demirdışı Metaller İhracatçı Birlikleri (EDDMİB) Yönetim Kurulu Başkanı Yalçın Ertan, sektörün üretimde kullandığı enerjinin yüzde 6’sının yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edildiğine dikkat çekti.

Hedef %25 Yenilenebilir Enerji 

Firmaların özellikle güneş enerjisi sistemlerinde hızlı bir yol kat ettiğini kaydeden Ertan, Türkiye’de çelik üretimi yapan firmaların yüzde 75’inin elektrik ark ocaklı tesisler olarak hurda demirden üretim yaptığını, kalan yüzde 25’inin ise karbon salınımı daha fazla olan cevherden üretim gerçekleştiren yapan yüksek fırınlı tesisler olduğu bilgisini verdi.

Sürdürülebilirlik Eğitimleri Banner

Dünyada ise demir çelik üreticilerinin yüzde 70’inin karbon ayak izi fazla olan yüksek fırınlı tesislerde üretim yaptığını anımsatan EDDİB Başkanı Yalçın Ertan, sözlerini şöyle dürdürdü:

“Hedefimiz buradaki avantajımızı korumak ve yenilenebilir enerji kaynağı payımızı yüzde 6’dan yüzde 25’ler seviyesine çıkarmaktır. Ancak şüphesiz ki firmaların Yeşil Mutabakatın getireceği koşullar hakkında bilinçlendirilmesi kadar yeşil üretime yapacakları yatırım için kolay ve hızlı şekilde finansal kaynağa ulaşmaları amacıyla destek mekanizmalarının oluşturulması da gerekmektedir. SKDM kapsamında finansal yükümlülük altına gireceğimiz 2026 yılına kadar üye firmalarımıza gerekli destek mekanizmalarını sağlayacağımız konusundaki kararlılığımızın altını çizmek istiyorum.”

“ENSİA Sektörü Yurt Dışında Temsil Ediyor”

Alper KalaycıToplantıda konuşan Enerji Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (ENSİA) Yönetim Kurulu Başkanı Alper Kalaycı da, Türkiye’deki demir çelik üretiminde İzmir’in çok önemli yeri olduğunu vurguladı.

Yüksek seviyede enerji tüketen demir çelik üreticilerinin, katma değeri yüksek ürün ihracatlarında Avrupa Birliği’nin önemli payı olduğuna işaret eden Kalaycı, karbon ayak izlerini azaltmak isteyen firmaların başta çatı tipi güneş enerjisi sistemleri ve jeotermal olmak üzere temiz enerji kaynaklarına büyük ölçekli yatırımlar yaptıklarını hatırlattı.

Sektörün SKDM’ye hazırlık ve farkındalık seviyesini artırmayı hedeflediklerini kaydeden Kalaycı, ENSİA olarak Türk temiz enerji sektörünü yurt dışında temsil edecek pek çok projeyi hayata geçireceklerini sözlerine ekledi.

Başarı Örneklerinin Tümünde Kümelenme Var”

İzmir Kalkınma Ajansı Genel Sekreteri Mehmet Yavuz ise temiz enerji sektöründe dünyada başarı kazanmış tüm örneklerde ENSİA gibi küme organizasyonları olduğunu söyledi.

İZKA olarak hidrojen de dâhil olmak üzere İzmir’deki tüm temiz enerji uygulamalarına ve kurumsal kapasitelerin geliştirilmesi çalışmalarına destek verdiklerini kaydeden Yavuz, ENSİA ile bu noktada pek çok projede iş birliği gerçekleştirmekten mutluluk duyduklarını belirtti.

Sürdürülebilirlik Eğitimleri Banner

Proje 36 Ay Sürecek 

Konuşmaların ardından ENSİA Avrupa Birliği Projeleri Koordinatörü Hazal Coşkun tarafından “Karbon Yönetimi için Kümelerarası İş Birliği” projesi takvimi ve işleyişi hakkında katılımcılara detaylı bilgi verildi. Avrupa Birliği tarafından 520 bin Euro hibe destek almaya hak kazanan proje 36 ay sürecek.

Sürdürülebilirlik Eğitimleri Haber çelik Sektörü Kullandığı Enerjinin Yüzde 25'ini Yenilenebilir Enerji Kaynaklarından Elde Etmeyi HedefliyorProje kapsamında İtalya ve Almanya’ya çalışma ziyaretleri ve atölye çalışmaları gerçekleştirilecek. Sektörde faaliyet gösteren firmalara yönelik farkındalık artırıcı eğitimler verilirken; lobicilik faaliyetleri yapılacak, sektörün strateji ve öneri dokümanları hazırlanacak.

ÜTS Kapsam Dışı Ürün Teklif Eden Firmanın Satış Merkezi Yetki Belgesini Beyan Etmemesi ?

7 Gündem Satınalma Dergisi üts Kapsam Dışı ürün Teklif Eden Firmanın Satış Merkezi Yetki Belgesini Beyan Etmemesi

7 Gündem Satınalma Dergisi üts Kapsam Dışı ürün Teklif Eden Firmanın Satış Merkezi Yetki Belgesini Beyan Etmemesiİtirazen Şikayet Konusu; İtirazen şikâyet dilekçesinde özetle, başvuru konusu ihalenin 17’nci kısmı için teklif edilmesi gereken ürünün 50 gr. glukoz içeren bir içecek olduğu, söz konusu ürünün ülkemizde Türk Gıda Kodeksi “Alkolsüz İçecekler Tebliği” kapsamında yerli malı olarak üretilen bir ürün olarak teklif edildiği,

Teklif edilen ürünün kapsam dışı olması nedeniyle İdari Şartname’nin 7.5.3.3’üncü maddesi (c) ve (e) bentlerinde yer alan düzenlemelere uygun olarak yeterlik bilgileri tablosunun ilgili satırının doldurulduğu, daha sonra idarenin talebi üzerine teyit kapsamında istenilen numune ile birlikte ürün takip sistemi bayilik belgesinin de sunulduğu,

Ayrıca İdari Şartname’nin 7.5.3.3’üncü maddesinin (d) bendi ve şikayet başvurularına verilen cevapta söz konusu bende ek olarak aynı maddenin (b) bendi gereğince de tekliflerinin değerlendirme dışı bırakılması gerektiğine ilişkin kararın ihale dokümanına ve mevzuata uygun olmadığı, söz konusu ürünün sayılan Yönetmelikler kapsamında olmaması nedeniyle anılan maddenin (d) bendinde belirtilen şekilde CE, ISO vb. belgeler düzenlenmediğinden söz konusu maddeye ilişin beyana da gerek bulunmadığı,

İdari Şartname’nin 7.5.3.3’üncü maddesinin (d) bendinde yer verilen düzenlemelerin, Mal Alımları İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nin 42’nci ve Kamu İhale Genel Tebliği’nin 56’ncı maddelerine uygun olmadığı, bu bentte CE uygunluk işareti ile kalite ve standarda ilişkin belgeler ve belgeleri sunulacak belgelendirme kuruluşlarının/uygunluk değerlendirme kuruluşlarının niteliğinin açık olarak belirtilmemesi nedeniyle isteklilerin kendi durumlarına ilişkin olarak hangi belgeleri sunacağı ve sunulacak belgelerin nasıl değerlendirileceğinin belirsiz olduğu,

Başvuruya konu kısım için teklif edilen ürünle ilgili olarak CE, ISO vb. belgeler düzenlenmemesi nedeniyle ihale üzerinde bırakılan istekli tarafından CE, ISO vb. belgeler kapsamında kalite ve standarta ilişkin bir belge sunulmasının mümkün olmadığı,

Ayrıca 17’nci kısımda için sunulan teklif tutarının 45.600,00 TL, ihale üzerinde bırakılan isteklinin teklif tutarının ise 47.520.00 TL olduğu, kendilerine ait teklifin değerlendirme dışı bırakılmasının kamu zararına sebebiyet vereceği, 4734 sayılı Kanun’un 5’inci maddesi ile bağdaşmayacağı, sadece 17’nci kısma yönelik olarak başvuruda bulunulduğundan fazla yatırılan başvuru bedeline ilişkin kısmın iadesine karar verilmesi gerektiği iddialarına yer verilmiştir.

04.04.2024 tarihli ve  2024/UM.I-548 sayılı Kamu İhale Kurulu kararına göre;

Yapılan inceleme ve tespitler neticesinde; Başvuru sahibine ait yeterlik bilgileri tablosu üzerinde yapılan inceleme neticesinde, isteklinin İdari Şartname’nin 7.5.3.3’üncü maddesine ilişkin “Ürün takip sistemi bayilik belgesi, …………. Sağlık Ürünleri Danışmanlık ve Tic. A.Ş.” beyanının, söz konusu belgeye dair “utsuygulama.saglik.gov.tr” internet sitesi ile tarih ve sayı bilgileri beyanının, ayrıca “Kapsam Dışı Üretici Beyanı, ………….. Sağlık Ürünleri Danışmanlık ve Tic. A.Ş.” beyanı, söz konusu belgeye ilişkin tarih ve sayı bilgilerinin beyanının bulunduğu görülmüştür.

İdari Şartname’nin 7.5.3.3’üncü maddesinde ihaleye teklif veren isteklilerin ISO, CE vb. belgelerini sunmak zorunda olduğuna yönelik düzenleme yapıldığı, söz konusu düzenlemede hangi standart/standartların istendiğinin net olarak belirlenmediği, bir standart numarasına yer verilmediği görülmüştür.

İdari Şartname’nin 7.5.3.3’üncü maddesinde ISO, CE vb. belgelerini sunmak zorunda olduğuna yönelik düzenleme yer alsa da anılan düzenlemede hangi ISO, CE belgesinin yeterliğin tevsik edilmesi için sunulacağına dair açık düzenlemeye yer verilmediği, diğer bir ifadeyle İdari Şartname’nin 7.5.3.3’üncü maddesinin (d) bendinde istenilen ISO, CE belgelerine ilişkin bir standart numarasına ve/veya standart adına yer verilmediği, ayrıca Teknik Şartname’nin ilgili kısma ilişkin bölümünde de herhangi bir standart ad ve/veya numarasının yer almadığı görülmektedir.

İdari Şartname’nin 7.5.5’inci maddesinde yer alan “Bu Şartnamenin 7’nci maddesinde sayılan belgeler dışındaki belgeler tekliflerin değerlendirilmesinde yeterlik kriteri olarak dikkate alınmaz.” düzenlemesi gereğince yeterlik kriteri/kriterlerinin yalnızca İdari Şartname’nin 7’nci maddesi kapsamında düzenlenebileceği, diğer taraftan İdari Şartname’nin 7’nci maddesi kapsamında yapılacak düzenlemenin ise istekliler açısından hiçbir tereddüte yer vermeyecek şekilde açık ve net olarak yapılmasının gerektiği anlaşılmış olup, İdari Şartname’nin 7.5.3.3’üncü maddesinin (d) bendinde yer alan “İstekliler Tıbbi Cihaz Yönetmeliği, Vücuda Yerleştirilebilir Aktif Tıbbi Cihaz Yönetmeliği, Vücut Dışında Kullanılan (in vitro) Tıbbi Tanı Cihazları Yönetmeliği kapsamı dışında teklif ettiği ürünlerin bağlı bulunduğu mevzuatı gereği sunulması gereken CE, ISO vb. belgeler; yeterlilik bilgileri tablosunda sunmalıdırlar.” düzenlemesinin mevcut ihalede yeterlik değerlendirilmesinde dikkate alınacak bir düzenleme olmadığı anlaşıldığından, başvuru sahibinin idarece anılan Şartname’nin (d) maddesinde yer alan belgelere ilişkin beyanlarının bulunmadığı gerekçesiyle tekliflerinin değerlendirme dışı bırakılması işleminin mevzuata uygun olmadığı iddiasının yerinde olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

7 Gündem Satınalma Dergisi üts Kapsam Dışı ürün Teklif Eden Firmanın Satış Merkezi Yetki Belgesini Beyan EtmemesiMehmet ATASEVER

S.B. Strateji Geliştirme E. Bşk.

KİK E.  Üyesi

Kalite Senfonisi

Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem Kalite Senfonisi

Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem Kalite SenfonisiGünlük dilde anlamını fazla düşünmeden kullandığımız birçok kelime ve kavram vardır. Bunlar arasında “kalite” de sayılabilir.

Bazıları için kalite bir ürünün pahalı olması, bazıları için ihtiyacı gidermesi, bazıları için müşterinin beğenisini kazanması ya da diğer bazıları için hem firma hem müşteri hem de toplum açısından değer yaratıyor olması olarak tanımlanabilir (1).

Buradan hareketle kalitenin ne olduğunu açıklamayı hedefleyen onlarca yaklaşım olduğu söylenebilir. Kavramlaştırma sayısının fazla olmasının en önemli nedeninin, bu alanda çalışanların kendi deneyimlerinden etkilenmeleri ve bu nedenle ürün, müşteri, süreç ve değer gibi farklı unsurları dikkate almaları olduğu ileri sürülmektedir (2).

Kalitenin çeşitli ve farklı biçimlerde kavramlaştırılması, kalitenin ne kadar karmaşık bir olgu olduğunun göstergesi olarak kabul edilebilir. Gerçekten de üretici, ürünlerinin üretilmesi sırasında en üst seviye malzemeyi kullansa ve en vasıflı iş görenlerle bu süreci tamamlasa bile ürünün müşteri tarafından kaliteli olarak algılanacağının garantisi bulunmamaktadır.

Örneğin, geçen yazımda da değindiğim gibi, müşteri deneyiminde birçok duyu eş zamanlı olarak devreye girmekte ve her bir müşterinin ürünle ilgili algısı ve deneyimi birbirinden farklı olabilmektedir (3). Benzer biçimde, ürün müşterinin ihtiyacını tam olarak karşılamasına rağmen, yalnızca göze şık gelmeyen bir tasarımının bulunması nedeniyle kalitesiz olarak algılanabilmekte ya da müşterinin kalite algısı ürünün kendisi tarafından değil, firmanın müşteri ilişkileri ya da satış sonrası hizmetleri tarafından olumlu ya da olumsuz olarak biçimlendirilebilmektedir (4).

Kaliteyi ayrı ayrı unsurlar yerine bütünlükçü bir yaklaşımla ele almak yararlı olabilir. Bu noktada Siemens firmasının kaliteyi tanımlayışı oldukça dikkat çekicidir. Siemens’e göre kalite, ürünlerin değil, müşterilerin geri gelmesidir (5).

Bu yaklaşımın oldukça yalın olduğu ve temel bir noktayı vurguladığı söylenebilir. Müşterinin geri gelmesi üretim süreci, işçilik, dağıtım kanalları, tedarik süreci, satış sonrası hizmet, müşteri ilişkileri ve mağaza tasarımı da dahil olmak üzere birçok unsurun bir sonucu olarak ortaya çıkan üründen memnun kaldığının göstergesidir. Dolayısıyla ürünün aslında bir orkestra tarafından icra edilen bir müzik eseri gibi, etkileşim içerisindeki birçok unsur tarafından ortaya çıktığı söylenebilir.

Gerçekten bestenin kendisi kadar orkestradaki her bir enstrümanın, orkestra şefinin ve konser salonunun akustiğinin müzik eserine ilişkin algı üzerinde etkisi vardır. Bir müzik eseri kötü icra edildiğinde dinleyici o eseri güzel ve kaliteli olarak algılamayacaktır. Aynı durum bir müzik eserinin akustiği kötü bir salondaki kusursuz icrası ya da diğer enstrümanların akordu hatasızken tek bir kemanın akordunun bozuk olması için de geçerlidir.

Kısacası kalitenin Thomas Reid’in “bir zincir, diğerleri ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar, en zayıf halkası kadar güçlüdür” (6) ifadesine uygun bir doğası olduğu söylenebilir. Bir ürüne ilişkin bütün süreçler birbirleriyle uyumlu olmak durumundadır. Üretim süreci hatasız gerçekleşmiş bir ürün nakliye sırasında kusurlu hale gelebilir ve bu şekilde müşteriye ulaşabilir. Böylelikle ürün fabrikadan hatasız çıkmış olsa bile müşteriye kusurlu bir ürün olarak ulaşmış olur.

Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem Kalite SenfonisiSonuçta bu ürün üretim süreci sorunsuz olsa da müşteri açısından kusurlu bir üründür ve kalitesizdir. Bu nedenle bir zincirin en zayıf halkası kadar güçlü olduğu düşüncesine uygun olarak firmaların kalitenin birbirlerini etkileyen ve tamamlayan birçok parçadan oluşan bir bütün olduğunu, tek bir hatanın ya da noksanlığın, diğer süreçler kusursuz olsa bile müşterinin kalite algısını olumsuz yönde etkileyebileceğini kabul etmeleri gerekmektedir.

Prof. Dr. Umut OMAY

Kaynaklar

(1) Kenyon, G. N. and Sen, K. C. (2015), The Perception of Quality: Mapping Product and Service Quality to Consumer Perceptions, Springer-Verlag, London, pp. 1-4.

(2) Seawright, K. W. and Young, S. T. (1996), “A Quality Definition Continuum”, Interfaces, 26(3), pp. 107-113.

(3) Omay, U. (2024), “Beşi Bir Arada: Çok Duyulu Pazarlama”, Satinalma Dergisi, Çevrim içi: https://satinalmadergisi.com/besi-bir-arada-cok-duyulu-pazarlama/, (18.04.2024).

(4) Kenyon and Sen, ibid., p. 4.

(5) Zairi, M. and Leonard, P. (1996), Practical Benchmarking: The Complete Guide, Springer Science+Business Media Dordrecht, p. 4.

(6) Reid, T. (2002), Essays on the Intellectual Powers of Man, Edinburgh University Press, Edinburgh, p. 544.

100’den Fazla Sektör Lideri, Domotex Middle East’te Son Teknoloji Zemin Kaplamaları Tasarımlarını Tanıtmaya Hazırlanıyor

Satınalma Eğitimi 100'den Fazla Sektör Lideri, Domotex Middle East'te Son Teknoloji Zemin Kaplamaları Tasarımlarını Tanıtmaya Hazırlanıyor

Satınalma Eğitimi 100'den Fazla Sektör Lideri, Domotex Middle East'te Son Teknoloji Zemin Kaplamaları Tasarımlarını Tanıtmaya HazırlanıyorDubai Dünya Ticaret Merkezi’nde (DWTC) düzenlenecek olan DOMOTEX Middle East Fuarı, teknolojik olarak entegre ve sürdürülebilir çözümlerin yanı sıra; özel konseptleri vurgulayarak zemin kaplamalarının geleceğine özel bir bakış sunuyor.

Dünyanın dört bir yanından 100’den fazla katılımcı, 23-25 Nisan 2024 tarihleri arasında Dubai Dünya Ticaret Merkezi’nde düzenlenecek olan DOMOTEX Middle East’te son teknoloji zemin kaplamaları çözümlerini sergilemeye hazırlanıyor. Etkinlikten haftalar önce tüm stant alanlarının satıldığı fuar, zemin kaplamaları endüstrisi için dünyanın önde gelen trendleriyle katılımcılardan gelen yoğun talep doğrultusunda şehrin yakın gelecekte zemin kaplamaları sektörü için önemli bir ticaret merkezi olacağını gösteriyor.

Deutsche Messe AG’nin organizasyonunu üstlendiği DOMOTEX Middle East 2024, ziyaretçilere en son trendler ve yeniliklerle dolu canlı bir atmosferde sürükleyici bir deneyim sunarak sektördeki yenilikleri yeniden vurgulamayı amaçlıyor. Orta Doğu’nun zemin kaplamaları ve halı pazarı, beklenen yıllık %7,2’lik büyüme oranının etkisiyle talepte bir artışa tanık oluyor. Tahminler, 2022 yılında 8,6 milyar dolar olan pazarın 2030 yılına kadar yaklaşık 14,55 milyar dolara ulaşacağını gösteriyor. Fuarın 13 yıl sonra geri dönüşü, zemin kaplamaları sektörünün önümüzdeki yıllarda sahip olacağı muazzam potansiyeli gösteriyor. Fuarda, kişiselleştirme, işlevsellik, müşteri odaklılık, dijitalleşme, sürdürülebilirlik, cesur renkler, canlı desenler, yaratıcı dokular, zanaatkâr koleksiyonları, el yapımı işçiliğin geri dönüşü, uyarlanabilir ve çok işlevli çözümler öne çıkıyor.

Deutsche Messe AG DOMOTEX Global Direktörü Sonia Wedell-Castellano, “DOMOTEX Middle East’te ziyaretçilerin ilk elden deneyimleyebilecekleri geniş bir ürün yelpazesi vaat eden tüm katılımcılarımızdan aldığımız yoğun ilgi bizi çok heyecanlandırdı. Alanımızın tamamen kullanılması, zemin kaplamaları endüstrisinin eskiden çok daha ileriye gittiğinin ve ufukta daha da büyük bir katılımın olduğunun kanıtıdır. Bugün artık standart malzemelere bakmıyoruz. Daha fazla ilham kaynağı ve bilgiye kolay erişim sayesinde, tüketiciler seçimlerinde giderek daha bilinçli ve bilgili hale geliyor, sahip olmak ve özdeşleşmek için yeni ve benzersiz bir şey sunan son teknoloji çözümler talep ediliyor. Böyle bir dönemde arz ve talep eskiye kıyasla çok daha dinamik. Sektördeki hızlı gelişime ayak uydurmamızı ve sektör genelinde sürekli ilerlemenin önünü açmamızı sağlayan, sektördeki iş birliğinin geliştirilmesi için önemli bir katalizör olmaktan gurur duyuyoruz” dedi.

DOMOTEX Middle East’ın diyaloğu, iş birliğini ve inovasyonu teşvik ederek sektörde olumlu değişimin sağlanmasında önemli bir rol oynadığını belirten Zemin kaplamaları sektörünün ‘Dört Büyükleri’ – Merinos, Oriental Weavers, Solomon Carpets ve Al Abdullatif – Dubai’de ilk kez bir araya gelerek tarihte önemli bir ana  tanıklık edecek ve bölgede büyüme için benzersiz fırsatlar yaratacak. Ayrıca üreticiler, distribütörler, tasarımcılar, makineler ve diğer kategorilerde çok çeşitli katılımcılar en son ürün ve hizmetlerini sergileyecek. Azim Silk, Almas Kavir, Heritage Carpet, Oerlikon, Zartosht, Royal Gold gibi önemli katılımcılar da fuarda yer alacak.

Merinos Genel Müdürü Çağlar Kepekçi “Sektörümüze enerji vermeye hazırlanan ve merakla beklenen Dubai’deki DOMOTEX Middle East fuarına katılmayı heyecanla bekliyoruz. Orta Doğu pazarı için titizlikle hazırlanmış özel halı ve duvardan duvara koleksiyonlarımızı tanıtacağımız standımızda değerli sektör liderlerini ağırlamaktan onur duyuyoruz. Meslektaşlarımızla bir araya gelmeye ve en son yeniliklerimizi tanıtmaya hazırlanırken, yalnızca markamızı görünür kılmakla kalmayacak, aynı zamanda sektörümüzün bir bütün olarak canlılığına katkıda bulunacak bir deneyim yaşamayı bekliyoruz.” dedi.

Dünyanın dört bir yanından markaları bir araya getiren fuarda ziyaretçiler, kapsamlı ve özel bir ürün vitrininin yanı sıra sektör uzmanları tarafından düzenlenen seminer ve atölye çalışmalarını keşfetme fırsatı bulacak. Kayıt olmak ve daha fazla ayrıntı için https://www.domotex.de/en/about-us/domotex-worldwide/domotex-middle-east/ adresini ziyaret edin.

Yılın İlk Çeyreğinde Kredi Borçlanmaları Geçen Yıla Göre Yüzde 51,21 Arttı

Satınalma Eğitimi Yılın İlk Çeyreğinde Kredi Borçlanmaları Geçen Yıla Göre Yüzde 51,21 Arttı

Satınalma Eğitimi Yılın İlk Çeyreğinde Kredi Borçlanmaları Geçen Yıla Göre Yüzde 51,21 ArttıYılın ilk çeyreğinde toplam kredi borçlanmaları geçen yıla göre yüzde 51,21 arttı. Bu durumu değerlendiren encazip.com kurucusu ve tasarruf uzmanı Çağada Kırım, “Bu veriler yıllık enflasyonda yaklaşık yüzde 18’lik bir farkın olduğu ekonomimizde piyasaya nakit akışının hala açık olduğuna işaret ediyor” dedi.

Bu süreçteki kredi borçlanmalarını araştırdı. Buna göre, yılın ilk çeyreğinde toplam kredi borçlanmaları geçen yıla göre yüzde 51,21 arttı. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun (BDDK) verilerine göre, tüketici kredileri ve bireysel kredi kartları toplamda geçen yıla göre yüzde 62,24 artarak 3 trilyon TL oldu. Bunların 1.624 trilyon TL’sini tüketici kredileri, 1.377 trilyon TL’sini bireysel kredi kartları oluşturdu.

İlk Çeyrekte Tüketici Kredileri ve Bireysel Kredi Kartı Kullanımı Devam Etti

Yeni yılın ilk çeyreğinde de tüketici kredileri ve bireysel kredi kartı kullanılmaya devam edildi. Faiz oranları arttı ancak vatandaşlar borçlanmayı sürdürdü. BDDK verilerine göre, 2024 yılının ilk çeyreğinde tüketici kredileri geçen yıla göre yüzde 27,59 arttı. Bunların 445 milyar TL’sini konut, 93 milyar TL’sini taşıt, 1.086 trilyon TL’sini ise ihtiyaç kredileri oluşturdu. Bireysel kredi kartlarında da yılın ilk çeyreğinde geçen yıla göre artış gözlendi. Buna göre, bireysel kredi kartı kullanımı yılın ilk üç ayında geçen yıla göre yüzde 138,54 oranında arttı.

Kurumsal Kredi Kartı Borçlanmaları Arttı

Tüketici kredileri ve bireysel kredi kartlarının yanı sıra taksitli ticari krediler ve kurumsal kredi kartlarında da geçen yıla göre yılın ilk çeyreğinde artış yaşandı. Taksitli ticari kredi yılın ilk üç ayında geçen yıla göre yüzde 52,39 oranında artarken kurumsal kredi kartı ise yüzde 78,96 oranında arttı. Buna göre, taksitli ticari kredi kullanımı 1.593 trilyon TL, kurumsal kredi kartları borçlanması ise 484 milyar TL oldu.

“İhtiyaç kredilerinin yerini kredi kartları aldı”

Bu verileri değerlendiren encazip.com kurucusu ve tasarruf uzmanı Çağada Kırım, şunları söyledi:

“Kredi kırılımlarına baktığımızda büyümenin tüketici tarafından, özellikle de kredi kartlarından geldiğini görüyoruz. Zira özellikle Merkez Bankası’nın faiz artışları nedeniyle hem kredi faiz oranları arttı hem de bankalar artık kredi verirken daha seçici olmaya başladı. Bu da tüketicileri ellerinin altında her zaman hazır bulunan bir kredi türevi olan kredi kartı harcamalarına yöneltti. Her ne kadar alınan önlemler sayesinde geçtiğimiz yıla göre kredi kartı borçlanma hızında düşüş görülse de en çok artış gösteren kalemin taksitli ve taksitsiz kredi kartı harcamaları olması bize ihtiyaç kredilerinin yerini kredi kartlarının almış olduğunu gösteriyor.”

Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier, DHL Express Türkiye’nin İstanbul Havalimanı Operasyon Merkezini Ziyaret Etti

Filo & Dağıtım Eğitimleri Haber Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier, Dhl Express Türkiye’nin İstanbul Havalimanı Operasyon Merkezini Ziyaret Etti

Filo & Dağıtım Eğitimleri Haber Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier, Dhl Express Türkiye’nin İstanbul Havalimanı Operasyon Merkezini Ziyaret EttiAlmanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier ve beraberindeki üst düzey heyet DHL Express Türkiye’nin  İstanbul Havalimanı’ndaki operasyon merkezini gezerek, şirket yöneticileriyle bir araya geldi.  

DHL Express Türkiye, Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, Almanya Maliye Bakanı Christian Lindner, beraberlerinde gelen üst düzey heyet ve Alman basın mensuplarını ağırladı. Türk-Alman diplomatik ilişkilerinin 100. yılı vesilesiyle 22-24 Nisan tarihlerinde Türkiye’ye resmi ziyarette bulunan Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier, DHL Express Türkiye üst yönetimiyle bir araya gelerek, 135 milyon Euro’luk yatırımla hizmete açılan DHL Express Türkiye’nin İstanbul Havalimanı’ndaki operasyon merkezini gezdi. Yaklaşık 70 kişiden oluşan heyete, DHL Express Türkiye Genel Müdürü Volkan Demiroğlu ve genel müdür yardımcıları ev sahipliği yaparken, geçtiğimiz yıl DHL Express Almanya CEO’luğu görevine atanan Mustafa Tonguç da heyette yer aldı.

DHL Express Türkiye Genel Müdürü Volkan Demiroğlu ziyarete ilişkin şu açıklamada bulundu: “Türkiye ve Almanya arasında uzun yıllardır süregelen çok köklü ve güçlü bir bağ bulunuyor. Almanya Cumhurbaşkanı Sayın Frank-Walter Steinmeier ve üst düzey heyetin Türkiye’deki yoğun ziyaret programına İstanbul Havalimanı’ndaki operasyon merkezimizi de dahil etmesinden büyük onur duyduk.”

Filo & Dağıtım Eğitimleri Haber Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier, Dhl Express Türkiye’nin İstanbul Havalimanı Operasyon Merkezini Ziyaret EttiDemiroğlu,DHL Group’un Türkiye’ye yaptığı yatırımlarda hiçbir zaman yanılmadığını söyledi ve şunları ekledi: “Şu an içinde olduğumuz İstanbul Havalimanı’ndaki operasyon merkezimizi yatırım bedelinin yüzde 30’u teknolojik altyapıya ayrılarak toplam 135 milyon Euro’luk bir yatırımla hayata geçirdik. Yatırımlarımız sürekli artarak devam ediyor, önümüzdeki dönem de bunu sürdüreceğiz.”

Türkiye Hazır Beton Birliği 2023 Yılı Hazır Beton Sektör Raporu’nu açıkladı

Satınalma Eğitimi Türkiye Hazır Beton Birliği 2023 Yılı Hazır Beton Sektör Raporu'nu Açıkladı

Satınalma Eğitimi Türkiye Hazır Beton Birliği 2023 Yılı Hazır Beton Sektör Raporu'nu AçıkladıTürkiye Hazır Beton Birliği 2023 Yılı Hazır Beton Sektör Raporu:

İnşaat sektörünün yeniden ivmelenmesi için çok yönlü dönüşüm gerekiyor. İnşaat sektörünün canlanması için ilk el konut satışlarına odaklanılması gerekiyor. Daha vizyoner bir zihinsel ve yönetsel dönüşümü gerçekleştirmeliyiz.Türkiye, hazır beton üretiminde Avrupa liderliğini sürdürüyor

Türkiye Hazır Beton Birliği (THBB), ülkemiz ekonomisine önemli katkılar sunan hazır beton sektörünü 2023 yılı özelinde kapsamlı olarak analiz eden “Hazır Beton Sektör Raporu”nu açıkladı. Kentsel dönüşümün büyük bir fırsat olduğuna dikkat çeken Rapor, Cumhuriyetimizin 2. yüzyılında daha vizyoner bir zihinsel ve yönetsel dönüşümü gerçekleştirmemiz gerektiğini ortaya koydu. İnşaat sektörünün yeniden ivmelenmesinin verimlilik, sürdürülebilirlik ve dijitalleşme başta olmak üzere çok yönlü dönüşümünü bir an önce hayata geçirmesine bağlı olduğunu belirten Rapor, konut stokunun azalmasını sağlamak için ilk el konut satışlarına odaklanılması gerektiğini vurguladı. Hazır beton sektörünün 2022 verilerine göre 94 milyar Türk liralık cirosu, 40 bine ulaşan istihdam hacmi ve yıllık 105 milyon metreküplük üretimiyle Türkiye ekonomisi ve inşaat sektörü açısından çok önemli olduğunu gösteren Rapor, Türkiye’nin hazır beton üretiminde Avrupa’da lider ülke konumunu sürdürdüğünü ortaya koydu.

Türkiye Hazır Beton Birliği (THBB), Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Merkez Bankası, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) verileri ile THBB üyelerinin, THBB dışındaki üreticilerin ve tedarikçilerin sağladığı bilgiler ışığında hazırlanan 2023 yılı “Hazır Beton Sektör Raporu”nu yayımladı. Rapor, Türkiye ekonomisi, inşaat sektörü ve hazır beton sektörüne yönelik detaylı analizler, değerlendirmeler ve projeksiyonlar içeriyor.

Türkiye, Hazır Beton Üretiminde Avrupa Liderliğini Sürdürüyor

Türkiye’de standartlara uygun beton üretilmesi ve inşaatlarda doğru beton uygulamalarının sağlanması için 36 yıldır çalışan Türkiye Hazır Beton Birliği (THBB), kalite, çevre, sürdürülebilirlik, iş sağlığı ve güvenliği uygulamalarıyla inşaat, hazır beton ve ilgili sektörlerin gelişimine büyük katkı sağlıyor. Hazır beton sektörü, 2022 yılı verilerine göre 94 milyar Türk liralık cirosu, 40 bine ulaşan istihdam hacmi ve yıllık 105 milyon metreküplük üretimiyle Türkiye ekonomisi ve inşaat sektörü açısından çok önemli bir yerde duruyor. Avrupa Hazır Beton Birliğinin (ERMCO) 2022 yılı verilerine göre AB üyesi bütün ülkelerin toplam üretim miktarı 262 milyon metreküp iken, Türkiye tek başına 105 milyon metreküp beton üretmiştir. Bu üretim miktarıyla Türkiye, AB ülkeleri arasında birinci ülke konumunda yer alıyor. Hazır beton sektörünün, inşaat sektörüne ve buna bağlı olarak ülke ekonomisine sağladığı büyük katkı, inşaat sektörünün en temel kolu olduğunu gösteriyor.

İnşaat Sektörünün Yeniden İvmelenmesi için Çok Yönlü Dönüşüm Gerekiyor

İnşaat sektörü, 2 milyonluk istihdam gücüyle yaklaşık 250 yan sektörü doğrudan ve dolaylı bir şekilde etkileyen geniş kapsamlı bir sektördür. Uzun yıllar ülkemiz için lokomotif görevi gören olan inşaat sektörü 2018 yılından beri eski günlerini arar bir konuma gelmiştir. Sektörün yeniden ivmelenmesi ve gelişmesi, ekonomik belirsizliklerin giderilmesi kadar inşaat sektörünün de verimlilik, sürdürülebilirlik ve dijitalleşme başta olmak üzere çok yönlü dönüşümünü bir an önce hayata geçirmesine bağlıdır. Son yıllarda öne çıkan nitelikli iş gücü sorunu da sektörün çözüm üretmesi gereken bir konu olmuştur.

2011-2017 yılları arasında inşaat sektörü bileşik yıllık %10 büyürken; 2018-2022 yılları arasında sürekli küçülmüştür. 2023 yılında ise sektör %7,8’lik büyüme ile bu trende son vermiştir.

İnşaat Sektörünün Canlanması için İlk El Konut Satışlarına Odaklanılması Gerekiyor

11 yıllık süre içinde toplam konut satışları 2020 yılında rekor seviyeye ulaşmış ve sonraki iki yılda da benzer bir performans sergilemiştir. Bu performansta ilk el konut satışlarından ziyade ikinci el konut satışları etkili olmuştur.

2023 yılı ise olumsuz yönde rekorların öne çıktığı bir yıl olmuştur. Konut satış verilerinin TÜİK tarafından paylaşılmaya başlandığı 2013 yılından beri en düşük ilk el konut satışı, en düşük ipotekli konut satışı adedi ve en düşük ipotekli konut oranı 2023 yılında gerçekleşmiştir.

Yaklaşık 1,2 milyon konut satışı, %14,5 ipotek oranı ile gerçekleşmiştir. Bir önceki yıla göre hem ilk hem de ikinci el konut satışları ve ipotekli satış oranı azalmıştır. -2017 yılından beri yıllık ilk el konut satışlarında sürekli bir düşüş meydana gelmektedir. Konut satışlarındaki bu olumsuz tablo 2024 yılı için de endişe yaratmaktadır.

İnşaat sektöründe canlanmaya neden olacak, konut stokunun azalmasını sağlayacak ve gelecek adına motivasyon oluşturacak olan veri, ilk el konut satışlarıdır. Bu nedenle inşaat sektörünü değerlendirmek için bu veriye odaklanmak daha isabetli analizler yapılmasını sağlamaktadır.

Yapı Denetim Sistemi ile Depreme Dayanıklı Binaların İnşası Mümkün Olmuştur

T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre Kahramanmaraş ve Hatay depremlerinden etkilenen 11 ilimizde yıkılan binaların %98’i 2000 yılından önce inşa edilmiş ve mühendislik hizmeti almamış, denetime tabi olmamış yapılardı. Oysa 2000 yılı öncesinde de deprem yönetmelikleri, uygulama standartları, İmar Kanunu, fenni mesuliyet “TUS” sistemi gibi birçok husus yürürlükteydi. 1999 Marmara Depremi ile tüm bunların depreme dayanıklı, can ve mal güvenliğini sağlayan yapıların inşasında etkili olmadığı görülmüş ve sonrasında önemli aksiyonlar alınmıştı. Bu aksiyonlara örnek olarak; hazır beton ve nervürlü çelik donatı kullanımının zorunlu hâle gelmesi, Yapı Denetimi Sistemi’nin (YDS) tüm ülke geneline yayılması ve Deprem Yönetmeliklerinin güncellenmesi verilebilir. Bu aksiyonlar sonucunda 2000 yılı sonrasında ve özellikle 2011 yılında YDS’nin tüm Türkiye’de uygulamaya geçmesi sonucunda daha güvenilir ve depreme dayanıklı binaların inşası mümkün olmuştur ancak günümüzde dahi yapı stokumuzun yaklaşık yarısı 2000 yılı öncesi inşa edilmiş durumdadır.

Kahramanmaraş ve Hatay Depremlerinde yıkılan binaların %2’si ise 2000 yılından sonra inşa edilmiştir ancak bunların büyük bir çoğunluğu yapı denetimine tabi tutulmamıştır. Depremin etkilediği 11 ilde yapı denetim yönetmeliği yürürlüğe girdikten sonra ve hazır beton kullanılarak yapılan 151 bin 990 binadan 272’si yıkılmıştır. Yıkılmayan bina oranı %99,8’dir.

Kentsel Dönüşüm Büyük Bir Fırsattır

2012 yılında yürürlüğe giren Kentsel Dönüşüm Kanunu’nda 2023 yılında yapılan değişiklikler ile sürecin daha hızlanması beklenmektedir. Kentsel dönüşümün ana teması riskli yapıların dönüştürülmesi olarak algılansa da dönüşüm sürecinin çok boyutlu bir şekilde ele alınması gerekmektedir. Kent madenciliği prensipleri ile inşaat ve yıkıntı atıklarının sürdürülebilir bir şekilde değerlendirilmesi, olası afetler için tam donanımlı toplanma alanlarının yapılması, ulaşım akslarının yeniden planlanması, düşük karbonlu malzemelerin kullanılması gibi birçok boyutta süreç desteklenmelidir.

THBB Başkanı Yavuz Işık: “Daha vizyoner bir zihinsel ve yönetsel dönüşümü gerçekleştirmeliyiz”

Hazır Beton Sektörü Raporu ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Türkiye Hazır Beton Birliği (THBB) Yönetim Kurulu Başkanı Yavuz Işık, “Cumhuriyetimizin 100. yaşını büyük bir kıvanç ve gururla karşıladığımız 2023 yılında yaşadığımız depremler ve kaybettiğimiz canlar hepimizde büyük bir hüzne sebep olmuştur. Tarihimiz boyunca yaşadığımız savaşlar ve afetler ulusumuzu her zaman birbirine kenetlemiş ve daha da güçlendirmiştir. Cumhuriyetimizin 2. yüzyılında aynı acıları yaşamamak için benzer hataları yapmadan daha vizyoner bir zihinsel ve yönetsel dönüşümü gerçekleştirmeliyiz.” dedi.

Hazır Beton Sektörünün 2023 Yılında %10-15 Arasında Bir Büyüme Gerçekleştirdiği Tahmin Ediliyor

Hazır beton sektörü verilerini değerlendiren THBB Başkanı Yavuz Işık, THBB tarafından yapılan sektör araştırması sonucunda hazır beton sektörünün 2023 yılında %10-15 arasında bir büyüme gerçekleştirdiğinin tahmin edildiğini belirterek “2024 yılında hazır beton sektörünün kötümser senaryoda %5 oranında küçüleceği, iyimser senaryoda ise %5 kadar büyüyebileceği tahmin edilmektedir.” dedi.

Güvenli Yapılar için Sorumluluk Bilinciyle Çalışmalarımızı Sürdürüyoruz

Birliğin kaliteli yapılaşma odaklı çalışmalarına değinen THBB Başkanı Yavuz Işık, “Uzun yıllardır hem raporlarımızda hem de basın açıklamalarımızda kentsel dönüşüm sürecinin hızlanmasının ve riskli yapı stokunun ivedi olarak dönüştürülmesinin altını çizdik. Hazır beton kalitesini ülke genelinde artırmak için paydaşlarımızla birlikte şimdiye kadar büyük çaba sarf ettik. Güvenli yapılar için standartlara uygun hazır betonun olmazsa olmaz bir unsur olduğunu bilmemize ve vurgulamamıza rağmen bunun yeterli olmadığını ve inşaat uygulamalarındaki hataların neler olduğunu da anlatmaya çalıştık. Sayısız seminer, toplantı, eğitim, teknik doküman ve raporumuza karşın yeterli gelişimin sağlanamaması, gelecek adına daha çok çalışmamız gerektiğini göstermektedir. Birliğimiz daha yüksek bir motivasyon ve sinerji ile güvenli ve sağlam yapılaşma için tüm gücünü kullanmaya kararlıdır. Birliğimiz ayrıca, yazılı ve görsel medyada hazır beton ile ilgili bilinçsiz ve art niyetli dezenformasyon ile de mücadele etmeye ve kamuoyunu doğru bilgilendirmeye devam edecektir.” şeklinde konuştu.

Birliğin Bilim Kurulunda yer alan 45 akademisyen tarafından hazırlanan “Hazır Beton ve Depreme Dirençli Yapılar İçin Akademik Değerlendirme”ye, önemine istinaden Sektör Raporunda da yer verdiklerini söyleyen THBB Başkanı Yavuz Işık, “Akademik Değerlendirme, yapıların, depreme dayanıklı olması için; işlevsellik, hizmet görebilirlik, her çeşit iç ve dış etkenlere direnç ve sürdürülebilirlik bakımından; ilgili standartlara ve şartnamelere uygunluğu sağlayacak deneyim ve yetkinlikte mühendislerden oluşan yönetim tasarım, yapım ve denetim ekibi tarafından inşa edilmesi zorunluluğuna dikkat çekmektedir.” diye konuştu.

Yıllardır riskli yapı stokunun dönüştürülmesini sürekli gündeme getirdiklerini belirten THBB Başkanı Yavuz Işık, “1995 yılında ülkemizde hazır beton üretimine yönelik herhangi bir denetim mekanizması yokken THBB üyeliğinin birinci şartı Kalite Güvence Sistemi (KGS) Belgesi almaktı. Başka bir sektörde benzeri olmayan bu uygulama ile THBB, üyelerinin standartlara uygun üretim yapmasına liderlik ederken bir yandan da tüm sektörün bu yöne evrilmesini sağlamıştır. Daha sonra yürürlüğe giren G İşareti Yönetmeliği ile bu süreç tüm sektöre yayılmıştır. THBB olarak bütün hazır beton üreticilerini standartlara uygun üretim yapmak üzere KGS Sistemi’ne davet ediyoruz. Kahramanmaraş Depremleri sonrasında sadece riskli yapıların değil, üretimden tasarıma, tasarımdan uygulamaya, uygulamadan denetime kadar tüm süreçlerdeki iş yapış şeklinin ve zihniyetin de dönüşmesi gerektiğinin önemini bir kez daha gördük. Bu konuda gerekli politikaların ve eylem planlarının oluşturulmasını destekliyor ve tüm paydaşları göreve çağırıyoruz.” dedi.

2023 Yılı Hazır Beton Sektör Raporu’na Türkiye Hazır Beton Birliği web sitesinden

https://www.thbb.org/sektor/hazir-beton-sektor-raporu/2023-yili-hazir-beton-sektor-raporu/

ulaşabilirsiniz.

Ara Dinlenmesinde İşçinin Fiilen Çalışmadığı Ancak Makine Başında Bekletildiği Süre İş Süresinden Sayılır mı ?

7 Gündem Satınalma Dergisi Ara Dinlenmesinde İşçinin Fiilen çalışmadığı Ancak Makine Başında Bekletildiği Süre İş Süresinden Sayılır Mı

7 Gündem Satınalma Dergisi Ara Dinlenmesinde İşçinin Fiilen çalışmadığı Ancak Makine Başında Bekletildiği Süre İş Süresinden Sayılır Mıİş süresinin düzenlenmesine ilişkin hükümler, öncelikle iş gücünün korunması amacına hizmet etmektedir. Bu amacın gerçekleştirilmesi, sadece günlük çalışma süresinin sınırlandırılmasını değil, aynı zamanda işçilere çalışma süresi içinde işe ara verme imkanının da tanınmasını gerektirmektedir. Aksi taktirde çalışmaya bağlı gerilimin, dikkatsizlik ve kazalara yol açması ve zaman içinde sağlık sorunlarıyla karşılaşılması kaçınılmazdır. Nitekim 4857 sayılı İş Kanunu’nun 68 inci maddesindeki ara dinlenmesine ilişkin düşünce bu tür sonuçları önlemek için düzenlenmiştir[1].

Bu nedenledir ki ara dinlenmesi, işçinin “çalışma” ya da “çalışmaya hazır olma” yükümlülüğünün bulunmadığı; bu süreyi nerede ve nasıl geçireceğine serbestçe karar verebileceği bir zaman dilimi olarak tanımlanmaktadır.

Ara dinlenmeleri işçilere hem dinlenmeleri, hem de yeme içme gibi zorunlu gereksinmelerini karşılayabilmeleri için, günlük çalışma süreleri içinde verilen dinlenme süreleridir. Bu dinlenmeler, “çalışma süresinin ortalama bir zamanında o yerin adet ve işin gereğine göre ayarlanmak suretiyle” verilir (İşK. m.68/1).

Ara dinlenme süreleri İş Kanunu’nun 68 inci maddesinde düzenlenmiştir. Bu süreler;

  • Dört saat veya daha kısa süreli işlerde on beş dakika,
  • Dört saatten fazla ve 7,5 saate kadar (7,5 saat dahil) süreli işlerde yarım saat,
  • 7,5 saatten fazla süreli işlerde bir saattir.

Kanunun ara dinlenmelerin süresini belirleyen bu hükmü buyurucudur. Bu süreler Kanunun işçi yararına buyurduğu en az süreler olup, Kanunun çizdiği tabanı gösterir. Bu bakımdan bu süreler hiçbir surette indirilemez. Ancak iş ve toplu iş sözleşmeleri ile bu tabanın üzerinde ara dinlenmesi verilebilmesi mümkündür.

Bu dinlenme sürelerinin aralıksız verilmesi zorunludur. İşveren bu dinlenme sürelerini tek taraflı olarak bölemez. Ancak, bu süreler iklim, mevsim, o yerdeki gelenekler veya işin niteliği göz önünde tutularak, yirmi dört saat içinde kesintisiz on iki saat dinlenme süresi dikkate alınarak, sözleşmeler ile aralı olarak kullandırılabilir (İşK. m. 68/1; İş Kanununa İlişkin Çalışma Süreleri Yönetmeliği m.3).

Uygulamada yedibuçuk saatlik çalışma süresinin çok fazla aşıldığı günlük çalışma sürelerine de rastlanılmaktadır. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 63 üncü maddesi hükmüne göre günlük çalışma süresi 11 saati aşamayacağından, 68 inci maddenin belirlediği yedibuçuk saati aşan çalışmalar yönünden en az bir saatlik ara dinlenmesi süresinin, günlük en çok 11 saate kadar olan çalışmalarla ilgili olduğu kabul edilmelidir. Başka bir anlatımla günde 11 saate kadar olan çalışmalar için ara dinlenmesi en az bir saat, on bir saat ve daha fazla çalışmalarda ise en az birbuçuk saat olarak verilmelidir[2].

Ayrıca, postalar halinde işçi çalıştırılarak yürütülen işlerde, 4857 sayılı Kanun m.68’deki esaslar uyarınca ara dinlenmesi verilir. İşin niteliği, bir işyerinin aynı bölümündeki bütün işçilere aynı saatte ara dinlenmesi verilmesine olanak bırakmıyorsa, bu dinlenme, işçilere, gruplar halinde arka arkaya çalışma süresinin ortalarından başlayarak İş Kanunu ve Yönetmelik hükümlerine göre verilir (Postalar Halinde İşçi Çalıştırılarak Yürütülen İşlerde Çalışmalara İlişkin Özel Usul ve Esaslar Hakkındaki Yönetmelik m.10).

Bir dinlenme süresinin ara dinlenme süresine girebilmesi için bu süre içinde işçinin özgür bulunması şarttır. Gerçekten, ara dinlenmeleri süresinden işçinin işyerinde ve her an işverenin buyruğunda bulunmak zorunluluğu yoktur. İşçi bu sürede dilediği gibi hareket edebilecek, dilerse bu süreyi işyerinin dışında da geçirebilecektir. Bu bakımdan bir makinenin onarılması veya bir başka nedenle üretimin durması üzerine yapılan işe ara vermelerin ara dinlenmesi kapsamında düşünülmesi mümkün değildir.

Nitekim Yargıtay verdiği bir kararında, “Ara dinlenme süreleri kural olarak aralıksız olarak kullandırılır. Ara dinlenmesinin kullandırılması zorunlu ise de, bunun kullanılacağı zamanı belirlemek işverenin yönetim hakkıyla ilgilidir. İşçilerin tamamı aynı anda ara dinlenme zamanını kullanılabileceği gibi, belli bir plan dâhilinde sırayla kullanmaları da mümkündür. Ancak ara dinlenme süresinin, işe, ara dinlenme süresi kadar geç başlama veya aynı süreyle erken bırakma şeklinde kullandırılması doğru olmaz. Ara dinlenme süresinin günlük çalışma içinde belli bir zamanda amaca uygun şekilde kullandırılması gerekir” denilmektedir[3].

Kısmi süreli çalışan işçilerin de ara dinlenme hakları bulunmaktadır. Yargıtay’a göre de, “…Somut olayda, davacının günde 5 saat süreyle çalıştığı kabul edilmiştir. Bilirkişi 1,5 saat ara dinlenmesi yaptığını kabul ede­rek alacakları hesaplamıştır. Davacının 30 saatin altında kısmi süreli çalıştığı, günlük çalışmasının 5 saat olduğu anlaşılmakla aksi yönde tanık beyanı bu­lunmadığından ara dinlenme süresi 1,5 değil yarım saat kabul edilmelidir. Mahkemece davacının kıdem, yıllık izin ve hafta tatili alacakları belirlenecek ücret üzerinden hesaplanmalıdır. Mahkemece bilirkişi raporuna itibar edile­rek yazılı şekilde hüküm tesisi hatalıdır…”[4]

Dolayısıyla, 4857 sayılı İş Kanununun 68 inci maddesinde ara din­lenme süresi, günlük çalışma süresine göre kademeli bir şekilde belirlenmiş­tir. Kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışan işçinin, belirlenen günlük çalışma süresi dikkate alınarak ara dinlenme süresi belirlenmelidir. Sözleşmesinin türü, ara dinlenmesine hak kazanıp kazanmamada belirleyici değildir. Örne­ğin, kısmi süreli iş sözleşmesi ile haftanın üç günü günde dört saat çalışan işçiye günlük çalışmanın ortalama zamana rastlatılacak şekilde (onbeş da­kika), ara dinlenmesi kullandırılması gerekirken, haftanın 2 günü günde 7,5 saat çalışan işçiye ise (yarım saat) ara dinlenmesi kullandırılmalıdır.

7 Gündem Satınalma Dergisi Ara Dinlenmesinde İşçinin Fiilen çalışmadığı Ancak Makine Başında Bekletildiği Süre İş Süresinden Sayılır MıSonuç olarak, İşçilerin ara dinlenmesi sırasında makinaları kontrol etmeleri için yemeklerini makinenin başında yemeleri, ara dinlenmesi sırasında fiilen çalışmasalar bile işin veya makinanın başında çıkacak iş için ya da arıza veya tehlike anında derhal müdahale için bekletilmeleri durumunda, bu süre iş süresinden sayılır ve işçinin normal ücretinin ödenmesi gerekir. Ayrıca bu çalışma ile haftalık çalışma süresi aşılıyorsa, İş Kanunu anlamında fazla çalışma sayılır ve fazla çalışma ücretinin de ödenmesi gerekir[5].

Lütfi İNCİROĞLU

[1] Geniş bilgi için bkz: İNCİROĞLU, Lütfi, Sorulu Cevaplı İş Hukuku Uygulaması, 5. Baskı, İstanbul 2023, s.521; TULUKÇU, Binnur, İş Hukukunda Dinlenme Hakkı, Ankara 2012; SOYER, Polat, “Yargıtay’ın Ara Dinlenmesine Ait Kararı Üzerine Düşünceler”, Türk Kamu-Sen, Mart 1989.

[2] Y9HD.06.10.2020 T., E.2016/25450, K.2020/10664 Legalbank.

[3] Y9HD.02.12.2013 T., E.2011/44651, K.2013/31457 Legalbank.

[4] Y9HD.07.12.2011 T., E. 2009/32376 K. 2011/47542 Legalbank.

[5] SÜZEK, Sarper, İş Hukuku, 20. Baskı (Tıpkı Basım), İstanbul 2020, s.836

Satınalma Operasyonları Dijitalleşiyor !

 

 

 

 

 


 

 

 

This will close in 20 seconds