Araştırma: Küresel Çapta Çalışanların %88’i Günlük Rutin İşlerinde Yapay Zekâ Kullanıyor

Yapay Zeka Araştırması

Yapay zekânın yetenek stratejisinde etkin biçimde uygulanması, şirketler için %40’a varan verimlilik potansiyeli taşıyor

EY Work Reimagined 2025 Araştırması’na göre, küresel çapta çalışanların %88’i iş dünyasında henüz temel alanlarla sınırlı olmak üzere yapay zekâ kullanıyor. Anket katılımcılarının %37’si, yapay zekâya aşırı bağımlılığın kendi yetenek ve uzmanlıklarını zayıflatabileceğinden endişe ederken; %64’ü, artan performans baskısı sebebiyle son bir yılda iş yüklerinin arttığını belirtiyor. Bununla birlikte katılımcıların yalnızca %5’i, iş yapış biçimlerini dönüştürmek için yapay zekâdan ileri seviyede yararlandığını ifade ediyor.

EY, 29 ülkeden 15.000 çalışanın ve 1.500 işverenin katılımıyla gerçekleştirdiği EY Work Reimagined 2025 Araştırması’nın sonuçlarını açıkladı. İş dünyasında yetenek dinamiklerinin nabzını takip eden ve bu sene yapay zekânın iş dünyası üzerindeki etkilerini odağa alan araştırma; yapay zekâ (AI) uygulamalarıyla insan kaynağının bu dönüşüme hazırlık düzeyi kapsamında bazı gelişime açık alanlar olduğunu gözler önüne seriyor. Ayrıca araştırma, yapay zekânın güçlü bir yetenek stratejisi temelinde uygulanarak etkin biçimde kullanılmasıyla, bunun şirketlerin verimliliğini %40’a kadar yükseltme potansiyeli taşıdığını ortaya koyuyor.

Yapay Zeka Araştırması

Yetenek stratejilerinin yapay zekâ odağında geliştirilmesi önem kazanıyor

Araştırmaya katılan çalışanların %88’i günlük rutin işlerinde yapay zekâyı kullandığını belirtiyor; ancak bu kullanım çoğunlukla bilgi araştırması yapmak (%54) ve belge özetlemek (%38) gibi temel uygulamalarla sınırlı kalırken, çalışanların yalnızca %5’i yapay zekâyı iş yapış biçimlerini dönüştürecek şekilde, ileri düzeyde kullanıyor. Bununla birlikte araştırma, yapay zekânın iş dünyasında yaygın şekilde benimsenmesine rağmen, çalışanların yapay zekâyla ilgili bazı endişeleri olduğunu da ortaya koyuyor. Çalışanların %37’si, yapay zekâya aşırı bağımlılığın kendi yetenek ve uzmanlıklarını zayıflatabileceğinden endişe ederken; %64’ü artan performans baskısı nedeniyle iş yüklerinin arttığını düşünüyor. Aynı zamanda çalışanların yalnızca %12’si, yapay zekânın sunduğu verimlilik potansiyelinden tam anlamıyla yararlanabilecek düzeyde eğitim aldığını belirtiyor. Ayrıca işverenlerin kurum içi yapay zekâ uygulaması sunma çabalarına rağmen, çalışanların kurum tarafından resmi olarak onaylanmayan yapay zekâ araçlarına yönelmesiyle “gölge yapay zekâ” (“shadow AI”) kullanımı yaygınlığını koruyor. Araştırmaya göre, dünya genelinde farklı sektörlerde çalışanların %23 ila %58’i bu gibi uygulamalara yöneliyor.

Araştırma, önemli bir konuya daha dikkat çekiyor: Yetersiz öğrenme fırsatları ve yanlış ödüllendirme sistemleri gibi kırılgan yetenek temelleri üzerine kurulan yapay zekânın ve yeni teknolojilerin potansiyel faydaları, büyük ölçüde azalıyor. Araştırmaya göre, yetenek ve teknolojiyi etkin biçimde entegre ederek “yetenek avantajı” (“talent advantage”) elde eden kurumlar daha yüksek değer kazanımı elde ediyor. Ancak bu seviyeye ulaşma yolunda ilerleyen kurumların oranının yalnızca %28 olduğu görülüyor.

Çalışan memnuniyeti artarken, yapay zekâ yetkinlikleriyle dış fırsatlar daha cazip hale gelebiliyor

Çalışan deneyiminin ölçülmesinde temel bir gösterge olan “küresel yetenek sağlığı” (“global talent health”) endeksi geçen yıla göre 0–100 ölçeğinde 10 puan artarak 55’ten 65’e yükseldi. Yaklaşık %18 oranındaki bu yükseliş; şirketlerde ödüllendirme, gelişim ve kurum kültürüne yönelik memnuniyetin arttığını yansıtıyor. Aynı zamanda küresel çapta çalışanların işten ayrılma isteği %29 oranına gerileyerek, 2021’de görülen %43’lük zirveye kıyasla son dört yılın en düşük seviyesine geldi.

Bununla birlikte, istihdamın yavaşladığı dönemlerde çalışanların mevcut pozisyonlarına daha sıkı tutunduğu gözlemleniyor. Ancak yapay zekâ söz konusu olduğunda tablo değişiyor. Liderlik yaklaşımı, yapay zekânın benimsenmesini ve sürekli öğrenmeyi destekleyen kurum kültürü oluşturmada kritik bir rol oynarken, ekibine güvenen, onları geliştiren ve önemseyen liderler kurum kültürünün tonunu belirliyor ve yetenek sağlığının %44’ünü şekillendiriyor.

Araştırma ayrıca çalışanların yetkinliklerini geliştirmeye yönelik yatırımların, dönüşümü hızlandırdığını, ancak aynı zamanda çalışan bağlılığı konusunda bazı zorluklar oluşturduğunu ortaya koyuyor. Araştırmaya göre; yılda 81 saatten fazla yapay zekâ eğitimi alan çalışanlar, ortalamanın üzerinde haftalık 14 saatlik bir verimlilik artışı bildiriyor. Ancak, yapay zekâ yeteneklerine olan talebin fazlalığı ve dış fırsatların şirket içi terfi döngülerinden daha cazip hale gelmesinden dolayı bu çalışanların mevcut işlerinden ayrılma olasılığı %55 daha fazla olabiliyor. İşverenler, çalışanların teknolojiye erişim, esneklik ve yapay zekâ becerilerini kullanmalarına imkân tanıyan kariyer fırsatlarını da içeren kapsamlı bir paket sunarak çalışanları elde tutma konusunda zorlukları azaltabilir.

Yetenek avantajı şirketlere değer katıyor

Araştırma, insan faktörleri ile yapay zekâ entegrasyonu arasındaki etkileşimi; yapay zekâ benimseme başarısı, öğrenme, yetenek sağlığı, kurum kültürü ve ödüllendirme mekanizmaları olmak üzere beş temel alanda ortaya koyarken, bu alanlarda öne çıkan kurumlar “yetenek avantajı” elde ederek yapay zekâdan dönüşümsel bir değer elde edebiliyor.

EY Türkiye Danışmanlık Hizmetleri Bölüm Başkanı ve Şirket Ortağı Gökhan Gümüşlüaraştırma ile ilgili şu değerlendirmelerde bulundu:

“EY olarak, küresel yetenek dinamiklerini, yapay zekânın benimsenmesini ve çalışma kültüründeki değişimleri daha iyi anlamak adına gerçekleştirdiğimiz EY Work Reimagined 2025 Araştırması; yapay zekânın iş dünyasındaki mevcudiyetini her geçen gün artırdığını gözler önüne seriyor. Çalışanların ve işverenlerin yapay zekâyı benimseme oranlarının da giderek yükseldiğini gösteren araştırmada, etkili kurgulanmayan modellere entegre edilen teknoloji ve yapay zekâ yatırımlarının gerçek potansiyelini ortaya çıkaramadığını gözlemliyoruz. Araştırmaya göre, şirketlerin yetenek stratejisindeki bazı eksiklikler nedeniyle kaçırdıkları verimlilik artış potansiyeli yaklaşık %40 oranına ulaşabiliyor. Bu noktada, çalışanların yapay zekâyla ilgili endişelerinin giderilmesi, işveren tarafında yatırım modellerinin doğru dizayn edilmesi önem taşıyor. Kısacası insanı merkeze alan yöntemlerle yapay zekâ uygulamaları ve iş gücünün daha uyumlu hale getirilmesi gerekiyor. Yapay zekânın, gelecekte yetenek gücüyle çok daha ileri bir seviyeye ulaşacağı aşikâr. İş dünyasının her geçen gün yeniden şekilleneceği bu yakın gelecekte rekabet avantajı elde etmek isteyen şirketlerin, insan faktörünün merkezde olduğu yapay zekâ dönüşümüne ivme kazandırmaları gerekiyor.”

İlgili araştırmanın tamamına buraya tıklayarak ulaşılabilirsiniz.

Sütaş, döngüsel iş modeli ile SB COP 30’da örnek gösterildi

Sütaş Döngüsel Iş Modeli

Sütaş döngüsel iş modeli ile 43 farklı ülkeden iyi uygulama örneklerinin yer aldığı “SB COP 30 Awards” kapsamında biyoekonomi alanında Türkiye’den gösterilen tek örnek oldu ve dünyadaki iyi uygulama örnekleri arasında yer aldı. 

Sütaş, kuruluşunun 50. yılında, sürdürülebilirlik alanındaki başarılarıyla da öne çıkıyor.  Brezilya’da gerçekleşen COP30’da başlatılan “Sustainable Business COP Awards (SB COP Awards) kapsamında organik atıklardan biyogaz, enerji ve gübre üretimini içeren “Sütaş Döngüsel Biyoekonomi Projesi” ile 43 farklı ülkeden iyi uygulama örneklerinin yer aldığı “biyoekonomi” kategorisinde yenilikçi özel sektör projeleri arasında örnek gösterildi.

Sütaş Döngüsel Bioekonomi Projesi

Såtas, Dîngåsel Is Modeli Ile Sb Cop 30'da ôrnek Gîsterildi 2 144950320


YENİLİKÇİ, ÖLÇÜLEBİLİR VE ETKİSİ KANITLANABİLİR PROJELER TANITILIYOR

Özel sektörün küresel iklim politikalarına katkısını güçlendirmek amacıyla Brezilya Ulusal Sanayi Konfederasyonu (CNI) liderliğinde kurulan ve paydaşları arasında TÜSİAD’ın da yer aldığı SB COP”, yenilikçi, ölçülebilir ve etkisi kanıtlanabilir projeleri uluslararası kamuoyuna tanıtmayı hedefliyor.

 

Sütaş’ın bitkisel üretimden başlayıp gübre ve enerji üretimine uzanan, doğal kaynakların geri dönüşümünü esas alan iş modeli kapsamında yürüttüğü döngüsel biyoekonomi çalışmaları, SB COP kapsamında yayımlanan “Bioeconomy Case Booklet”te Türkiye’den gösterilen tek örnek uygulama olurken, değerlendirme kriterleri ise şöyle sıralandı:

  • Paris İklim Anlaşması hedeflerinin uygulanmasına ve doğal kaynakların etkin yönetimine ölçeklenebilir biçimde katkı sağlaması,
  • Kısa ve orta vadede somut etki potansiyeli sunması,
  • Finansal getiri sağlaması ve uygulanabilir bir maliyet yapısına sahip olması,
  • Mevcut uygulama boşluklarını dolduran yenilikçi bir yaklaşım sunması.

“İŞ MODELİMİZİN KÜRESEL ÖLÇEKTE YENİLİKÇİ BİR ÖRNEK OLARAK KABUL EDİLMESİ GURUR VERİCİ”

Sütaş Yönetim Kurulu Üyesi ve Sürdürülebilirlik Komitesi Başkanı Duygu Yılmaz

 Sütaş’ın “Döngüsel Biyoekonomi Projesi”nin uluslararası arenada örnek gösterilmesi ile ilgili değerlendirmede bulunan Sütaş Yönetim Kurulu Üyesi ve Sürdürülebilirlik Komitesi Başkanı Duygu Yılmaz, “Çiftlikten Sofralara iş modelimiz ile ineklerimizin yediği yemlerden, sofralara ulaşan ürünlere kadar tüm süreci entegre bir anlayışla yönetiyoruz. Döngüselliği ve sürdürülebilirliği esas alan bu model ile tüketicilerimizin güvenilir ve sağlıklı gıda beklentisini karşılamanın yanı sıra çevrenin sürdürülebilirliği alanında da güçlü sonuçlar elde ediyoruz. Kuruluşumuzun 50. yılını kutladığımız bu yıl, bu yaklaşımımızın küresel ölçekte yenilikçi bir örnek olarak kabul edilmesi bizim için çok gurur verici” ifadesini kullandı.

SB “Bioeconomy Case Booklet hakkında bilgi için link

Documents – SBCOP – Sistema Indústria

2024 Sütaş Sürdürülebilirlik İlerleme Raporu için link

https://www.sutas.com.tr/assets/uploads/hakkimizda/sutas-surdurulebilirlik-raporu-tr-2024.pdf

 

Türkiye Ekonomisine Bakış 2026: Şirketler İçin Öncelikli Riskler

Tedarik Zinciri Danışmanlığı Haber Türkiye Ekonomisine Bakış 2026

Türkiye Ekonomisine Bakış 2026: Şirketler İçin Öncelikli Riskler

Tedarik Zinciri Danışmanlığı Haber Türkiye Ekonomisine Bakış 2026Enflasyonun kademeli olarak yavaşladığı, talep koşullarının dengelendiği ve küresel piyasalarda dalgalanmanın arttığı bir dönemde Türkiye ekonomisi 2026’ya temkinli fakat umut veren bir görünümle giriyor. Ancak bu tablo, şirketler için gerçekten daha istikrarlı bir dönemin kapıda olduğunu mu gösteriyor? Yoksa krediye erişimden dış talebe uzanan riskler, özel sektörün hareket alanını yeniden daraltabilecek daha zorlayıcı bir yılın işaretlerini mi veriyor? Konuyla ilgili değerlendirmeler, COFACE tarafından paylaşıldı.

Ekim Enflasyonu Beklentilerle Uyumlu, Dezenflasyon Süreci Kademeli Olarak Devam Ediyor

Küresel piyasalardaki oynaklık son dönemde artarken, Türkiye’de enflasyon, Eylül ayında beklentilerin üzerinde bir artış kaydettikten sonra Ekim ayında %2,55 artarak genel olarak tahminlerle uyumlu seyretti.

Ancak para politikası etki alanı dışındaki gıda fiyatlarındaki artış ve enflasyon beklentilerindeki kısmi bozulma, Merkez Bankası’nı temkinli bir duruşa itiyor. Gıda fiyatlarındaki yükseliş, hizmetler grubundaki lokanta ve oteller alt grubunda fiyatların gerilemesini yavaşlatırken, kira grubunda da aylık enflasyon %3–3,5 bandında seyrediyor.

Bu tablo, Merkez Bankası’nın son sunumlarında yer verdiği “dezenflasyon sürecinin yavaşladığı” yönündeki değerlendirmeleri destekler nitelikte. Ancak olumlu gelişmeler de mevcut.

Aylık Artışlar Yavaşlıyor

2024 yılı boyunca aylık kira artışlarının ortalama %6 civarında seyrettiği dikkate alındığında, Ekim ayında kademeli bir düşüş eğilimi gözleniyor. Ayrıca mevsimsellik etkisi de bu dönemde önemli rol oynadı. Giyim ve ayakkabı grubundaki %12,7’lik aylık artış, genel enflasyon oranını yukarı taşıdı.

Mevsimsellikten arındırıldığında ise aylık enflasyon %1,81’e geriledi (Eylül 2025: %3,13). Kurun istikrarlı seyri ve küresel enerji fiyatlarının düşük düzeyde kalması, önümüzdeki dönemde trend enflasyondaki düşüşü destekleyen unsurlar olarak öne çıkıyor.

Talep Koşulları Dezenflasyonu Destekliyor

Merkez Bankası, mevcut dönemde talep koşullarının dezenflasyonu destekleyici yönde olduğunu ifade ediyor. Yani talep tarafında enflasyonu artıracak yeni bir baskı unsuru şu anda bulunmuyor. Bu koşullar altında, 2025 sonu enflasyon beklentimizi %31,6’ya yükselttik. 2026 sonunda ise piyasa beklentisi enflasyonun %20–22 bandına gerçekleşeceğini öngörüyor. Enflasyondaki bu kademeli yavaşlama, politika faizindeki düşüşün daha kademeli olmasını beraberinde getirebilir. Piyasa katılımcıları Merkez Bankası politika faizinin 2025 sonunda %38, 2026 sonunda %26 civarında gerçeklemesini bekliyorlar.

2026’da Özel Sektör İçin Temel Riskler

Mevcut aylık kredi büyüme sınırları (TL cinsi ticari kredilerde KOBİ’ler için %2,5, diğer ticari kredilerde %1,5, yabancı para kredilerde %0,5) dikkate alındığında, özel sektör için 2026 yılında da en önemli riskin krediye erişim, finansman maliyetleri ve zayıf talep olacağı değerlendiriliyor. Yüksek faiz ortamı, özellikle iç pazara dönük firmalar için krediye erişimi ve yatırım iştahını sınırlamaya devam edebilir. Buna ek olarak, Avrupa ekonomisindeki yavaşlama, ihracat odaklı sanayi şirketleri açısından dış talep riskini gündeme getiriyor.

Bu etkenler, ekonominin üretim dinamiklerini olumsuz etkilemeye devam ediyor.

Tedarik Zinciri Danışmanlığı Haber Türkiye Ekonomisine Bakış 2026Sanayi üretimi için öncü gösterge niteliğindeki PMI verisi, Ekim ayında da eşik değer olan 50’nin altında kalarak, üretimde yavaşlama eğiliminin 19. ayda da sürdüğünü ortaya koydu. Küresel koşulların ve yerel dinamikler çerçevesinde, Türkiye ekonomisinde dezenflasyon süreci kademeli bir şekilde devam ediyor.

Krediye erişim, yüksek faizler ve dış talep zayıflığı ise 2026’ya girerken özel sektörün dikkatle izlemesi gereken risk başlıkları olarak öne çıkıyor.


Sürdürülebilir Tedarik Zinciri Yönetimi ve ISO 20400 Sürdürülebilir Tedarik Standardı Yazı Dizisi

SÜRDÜRÜLEBİLİR TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ
VE YEŞİL SATINALMA SUNUMLARI VE DİĞER MAKALELER

Power Point Sunum Klasörünü indirebilirsiniz:

Sürdürülebilir Kalkınma Raporu ve Türkiye Analizi



İŞ PROBLEMLERİNE ODAKLI EĞİTİMLER, ÖLÇÜLEBİLİR SONUÇLAR

Ecovadis Sürdürülebilir Tedarik Zinciri Satın Alma Sürdürülebilirlik
Sürdürülebilir Tedarik Zinciri ve Yeşil Satınalma ISO 20400 Eğitimi için tıklayınız. 

 Şirket eğitimlerini standart kalıplarla değil, ihtiyaçlarınıza özel tasarlıyoruz.

Her program, işletmenizin gerçek problemlerine çözüm üretmek ve ölçülebilir sonuçlar yaratmak için hazırlanır.
Sizlerden gelen geri bildirimlerle eğitimlerimizi özgünleştiriyor, böylece her adımda somut değer katıyoruz.

Mottomuz: “Her eğitim, bir iş probleminin çözümü için tasarlanır.”

Güvenilir, verimli ve profesyonel eğitim hizmetleriyle yanınızdayız.
Dolu dolu, güler yüzlü eğitimler dilerim. Prof. Dr. Murat Erdal 

Türkiye’nin Her Yerinde Bire Bir (1-1) Yönetici Ekibi ve Şirket Eğitimleri:
İçerikleri incelemek için tıklayınız.

-> Eğitim teklifi almak için -> egitim@satinalmadergisi.com 

☐ Sürdürülebilir Tedarik Zinciri Yönetimi ve ISO 20400 Standardı Eğitimi (2 gün)
☐ Dış Ticarette Lojistik Sözleşme Yönetimi Eğitimi (2 gün)
☐ Sözleşme Yönetimi ve Sektörel Kontrat İncelemeleri Eğitimi (2 gün)
☐ Tedarikçi Performans Değerlendirme ve Tedarikçi İlişkileri Eğitimi (2 gün)
☐ İdari İşler ve Tesis Yönetimi Eğitimi (2 gün)
☐ Filo Yönetimi Eğitimi: “Operasyon ve Planlama İlkeleri” (2 gün)
☐ Lojistik ve Depo Yönetimi Eğitimi (2 gün)
☐ Satış Mühendisleri için Kurumsal Satış Eğitimi (Rol Canlandırma/Oyun) (2 gün)
☐ Müzakere Teknikleri ve Pazarlık Becerileri (İleri Seviye) Eğitimi (2 gün)

Dış Ticaret Eğitimi Dis Ticaret Lojistik Sozlesme Egitimi
Dış Ticarette Lojistik Operasyon ve Sözleşme Yönetimi Eğitimi için tıklayınız. 

-> EĞİTİM KATALOĞUNU İndirebilirsiniz ->   https://satinalmadergisi.com/egitim.pdf

-> Eğitim teklifi almak için -> egitim@satinalmadergisi.com 

Aç İnsan Neler Yapmaz?

Aç İnsan Neler Yapmaz Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem

Aç İnsan Neler Yapmaz?

Oğuzhan ÖZYİĞİT

Aç İnsan Neler Yapmaz Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemGünlük yaşamda aldığımız kararlar, çoğu zaman kendimizi son derece mantıklı ve tarafsız hissettiğimiz anlarda bile çeşitli dışsal faktörlerin etkisi altındadır. Açlık, susuzluk ya da uykusuzluk gibi ilk bakışta basit görünen fizyolojik eksiklikler dahi, farkında olmadan karar alma süreçlerimizi yönlendirebilmektedir. Üstelik bu etki yalnızca sıradan bireylerle sınırlı kalmamakta, en yetkin ve otorite sahibi kişilerin dahi davranışlarında kendisini gösterebilmektedir.

Bu bağlamda, Dr. Danziger ve meslektaşlarının 2011 yılında gerçekleştirdiği çalışma, kararların içinde bulundukları bağlama ne denli duyarlı olabileceğini çarpıcı biçimde ortaya koymaktadır. Araştırmacılar, görev yapan sekiz hâkimin on aylık bir dönemde, 50 güne yayılan toplam 1.112 şartlı tahliye kararını incelemiştir. Bulgulara göre, oturumların başında hâkimlerin mahkûmların lehine verdiği karar oranı yaklaşık %65 düzeyindeyken, oturum ilerledikçe bu oran kademeli olarak azalmış ve oturumların sonunda neredeyse %0’a kadar gerilemiştir. Yemek molasının ardından ise bu oranın yeniden yaklaşık %65 seviyesine yükseldiği görülmüştür. Bu dikkat çekici bulgular, literatürde “aç hâkim etkisi” olarak anılmaya başlanmıştır.

Söz konusu çalışma, yalnızca fizyolojik faktörlerin değil, aynı zamanda yapısal ve sosyal etmenlerin de kararlar üzerindeki etkisini göstermesi bakımından önem taşımaktadır. Örneğin, avukatı bulunmayan tutukluların başvurularının çoğunlukla oturumların sonuna bırakılması, hâkimlerin bu kişiler lehine karar verme olasılığını daha da azaltmaktadır. Ayrıca, avukatların çoğu zaman birden fazla tutukluyu temsil etmesi ve davaların sırasını belirleyebilmesi, en güçlü davalardan başlamaya yönelik bir eğilimi beraberinde getirerek sonuçlardaki dengesizliği daha da pekiştirmektedir.

Biyolojik açıdan değerlendirildiğinde, açlık durumunda mide kaynaklı ghrelin hormonunun yükseldiği, bunun da ACTH salgısını uyararak kortizol düzeylerini artırdığı ve kaygı benzeri tepkileri tetiklediği bilinmektedir. Dolayısıyla açlık, yalnızca besin arama davranışını motive etmekle kalmamakta; tepki engelleme yetisini zayıflatmakta, dikkatin sürdürülebilirliğini azaltmakta ve yaklaşma yanlılığını güçlendirmektedir. Bu çerçevede, ilk bakışta son derece basit görünen açlık hali, adalet gibi kritik alanlarda dahi verilen kararların yönünü ve niteliğini anlamlı ölçüde değiştirebilmektedir.

Örnekleri çeşitlendirecek olursak, bu fenomenin etki alanı yalnızca hukuk sistemiyle sınırlı değildir. Pazarlamadan siyasete, eğitimden sağlık hizmetlerine kadar pek çok alanda, karar vericilerin içinde bulundukları koşullar, verdikleri kararların sonucunu doğrudan etkilemektedir. Örneğin, Johns Hopkins Üniversitesinden Dr. Hsiang ve arkadaşları tarafından gerçekleştirilen bir çalışma, doktorlar tarafından istenen tarama testlerinin sabah saatlerinde en yüksek düzeye (%63,7) ulaştığını, gün ilerledikçe bu oranın kademeli olarak azaldığını ve öğle molasının ardından kısmen toparlandığını göstermiştir. Benzer şekilde, Harvard Medical School’dan Dr. Linder ve ekibinin yürüttüğü çalışma, günün ilerleyen saatlerinde antibiyotik reçetelerinin daha sık yazıldığını ortaya koymuştur. Bu tür bulgular, uzun süren karar süreçlerinin zihinsel kaynakları tüketmesi ve bireyleri en kolay, en az çaba gerektiren ve görece en az riskli seçeneğe yönlendirmesiyle tanımlanan “karar yorgunluğunu” açık biçimde gözler önüne sermektedir.

Diğer yandan, genellikle yüksek risk alma eğilimini tetiklediği düşünülen açlığın ortaya çıkardığı davranış biçimleri, yukarıda bahsedilen örneklerden belirgin biçimde ayrışmaktadır. Açlık, bireyin fizyolojik ihtiyaçlarını karşılama yönünde güçlü bir motivasyon kaynağı oluştururken, çoğu zaman daha dürtüsel karar verme eğilimini de artırabilmektedir. Bununla birlikte, risk alma davranışı her koşulda aynı şekilde ortaya çıkmaz; açlığın etkisi, içinde bulunulan bağlama ve algılanan risk düzeyine göre değişkenlik gösterebilir. Başka bir deyişle, kaybetme olasılığının yüksek olduğu durumlarda bireyler genellikle daha temkinli davranma eğilimindedir. Bu tür durumlarda risk alma olasılığı belirgin biçimde azalır; zira olası kayıplar, bireyin mevcut kaynaklarını ya da güvenlik hissini tehdit etmektedir. Dolayısıyla açlığın riskli karar verme üzerindeki etkisi, hem bireyin içinde bulunduğu psikolojik durum hem de kararın olası sonuçlarına ilişkin algısı birlikte ele alınarak değerlendirilmelidir.

Aç İnsan Neler Yapmaz Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemSonuç olarak, Dr. Danziger ve arkadaşlarının ortaya koyduğu açlığın kararlar üzerindeki güçlü etkisi, yalnızca mahkeme salonlarıyla sınırlı değildir. Günlük tüketim alışkanlıklarından sağlık hizmetlerine, eğitim süreçlerinden siyasal tercihlere kadar pek çok alanda benzer örüntüler, farklı araştırmacıların çalışmalarıyla da desteklenmektedir. Bu doğrultuda, daha adil, dengeli ve sağlıklı karar süreçleri oluşturabilmek için karar vericilerin içinde bulundukları fizyolojik ve psikolojik koşulların sistematik biçimde dikkate alınması büyük önem taşımaktadır.

Oğuzhan ÖZYİĞİT

Satınalma Süreçlerinde Doğru Teknik Tanımlamanın Önemi

Satınalma Süreçlerinde Doğru Teknik Tanımlamanın önemi Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem

Satınalma Süreçlerinde Doğru Teknik Tanımlamanın Önemi  

İlknur BOZKURT

Satınalma Şefi

Satınalma Süreçlerinde Doğru Teknik Tanımlamanın önemi Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemSatın alma süreçlerinde karşılaşılan en büyük zorluklardan biri, talep edilen malzeme, hizmet veya projenin yeterince detaylandırılmamasıdır. Teknik özelliklerin net belirtilmemesi, kapsamın açık şekilde tanımlanmaması veya doğru hazırlanmış bir teknik şartnamenin bulunmaması, sürecin daha ilk aşamada belirsizliklerle dolmasına yol açar.

Bu durumda teklif verecek firmaların aklında soru işaretleri oluşması son derece doğaldır. Ancak talebi yapan birim işi tam olarak anlatamadığında, satınalmacı da çoğu zaman yetersiz bilgiyle hareket etmek zorunda kalır. Bu durum ise dışarıya, özellikle üretici ve satıcı firmalar karşısında, satınalmacının alacağı malzemeyi tam tanımadığı yönünde olumsuz bir izlenim doğurabilir. Profesyonel olmayan bir satın alma süreci işte böyle başlar;  yanlış malzeme teklif edilmesi, yanlış değerlendirme yapılması veya tedarikçinin işi eksik anlaması gibi zincirleme sorunlar ortaya çıkabilir.

Sipariş sonrası yaşanabilecek muhtemel sorunların önemli bir kısmı da yine başlangıçtaki bu bilgi eksikliğinden kaynaklanır. Sipariş mektubunda idari ve teknik şartların açıkça yer almaması, ilerleyen aşamalarda yaşanan problemleri daha da büyütür. Eksik tanımlanmış bir iş, genellikle eksik teslimatlar, yanlış yorumlanan sorumluluklar ve gereksiz zaman kayıpları olarak geri döner.

Buna karşılık, eğer bir şirketin teknik ekibi, talep açan birimleri deneyimli ve güçlü ise, satın alma prosedürleri net şekilde tanımlanmışsa, hangi bilginin nasıl alınacağı ve değerlendirileceği açık biçimde yazılmışsa, o zaman en yeni satınalmacı bile en karmaşık siparişleri rahatlıkla yönetebilir hale gelir. Teknik netlik, süreç disiplininin en kritik parçasıdır.

Böyle bir ortamda satın alma gerçekten keyifli ve geliştirici bir işe dönüşür. Çünkü satınalmacı hem teknik bilgiyi doğru şekilde kullanır, hem tedarikçiyle iletişimi güçlü olur, hem de sürecin her aşamasında emin adımlar atar. Doğru tanımlanmış ihtiyaçlar, doğru teklifler ve hatasız sipariş akışı ile birleştiğinde, satın alma hem şirket için stratejik bir güç haline gelir hem de mesleğini seven satınalmacılar için dünyanın en zevkli işlerinden biri olur.

Talebi yapan ekiplerden beklenen sorumluluklar:

  Satın alınacak malzeme/hizmet/projenin teknik detaylarını eksiksiz tanımlamak

  Teknik şartname veya kapsam dokümanını hazırlamak

  Malzemenin kullanım yeri, teknik gereklilikler, test/kalibrasyon ihtiyaçları, standartlar ve sertifikaları belirtmek

  Gerektiğinde tedarikçi sorularını satınalma ile birlikte firmalara teknik açıdan yanıtlamak

  Alınan teklifleri teknik açıdan değerlendirmek

  Eksik ya da yanlış teklifleri düzelttirerek teknik yönden uygun hale gelecek olan uygun teklif verilmesini sağlamak

  Alternatif ürün/hizmet uygunluklarına karar vermek

Satınalma Süreçlerinde Doğru Teknik Tanımlamanın önemi Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemBu sorumlulukların eksiksiz yerine getirilmesi, satın alma sürecindeki tüm belirsizlikleri ortadan kaldırır; doğru tanımlanan ihtiyaçlar sayesinde hem tedarikçi hataları önlenir hem de şirketin satın alma kalitesi doğrudan yükselerek rekabet gücü güçlenir.

İlknur BOZKURT

Satınalma Şefi

İşveren, İşçiye Tahsis Edilen Ofis, Masa, Dolap Gibi Alanları Arayabilir mi?

İşveren, İşçiye Tahsis Edilen Ofis, Masa, Dolap Gibi Alanları Arayabilir Mi Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem

İşveren, İşçiye Tahsis Edilen Ofis, Masa, Dolap Gibi Alanları Arayabilir mi?

Lütfi İNCİROĞLU

İşveren, İşçiye Tahsis Edilen Ofis, Masa, Dolap Gibi Alanları Arayabilir Mi Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemÖzel hayatın gizliliği ilkesi Anayasanın 20 nci maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. Adlî soruşturma ve kovuşturmanın gerektirdiği istisnalar saklıdır.

Kanunun açıkça gösterdiği hallerde, usulüne göre verilmiş hakim kararı olmadıkça; gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınan merciin emri bulunmadıkça, kimsenin üstü, özel kağıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz.”

İşyerlerinde işçilerin kullanımına özgülenen ofis, masa, dolap gibi alanların işverenin yönetim yetkisi kapsamında aranıp aranamayacağı ya da özellikle, bu tür mekan eşya ve araçların mülkiyetinin işverende olmasının işçinin özel yaşamına saygı bakımından bir fark yaratıp yaratmayacağı konuları tartışmalıdır. Genel olarak öğretide, işyerine giriş çıkışta üst ve çanta araması ile ilgili hususlar üzerinde durulurken, işyerinde işçinin çalıştığı ofis, kullandığı çekmece ve dolapların hangi durumlarda aranabileceğinden pek söz edilmemiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 24.01.2018 tarihli ve 2017/3017 E., 2018/99 K. sayılı kararı ile işçinin onayı olmadan işyerinde işçinin kullanımına özgülenen ofis, masa, dolap gibi alanların işveren tarafından aranmasını işçinin özel yaşamına yönelik müdahale saymıştır. Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna göre, “Davacının istirahatli olduğu bir dönemde masasındaki çekmecelerinin aranması üzerinde de durulmalıdır. Genel olarak işçinin işyerinde kullanımına özgülenen ofis, masa, dolap gibi alanların işveren tarafından aranması, işçinin özel yaşamına yönelik bir müdahale oluşturmaktadır. Söz konusu alanların aranması bir hukuka uygunluk sebebine dayanmalıdır.

Bu kapsamda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Peev-Bulgaristan kararında; başvurucunun ofisi bakımından genel olarak olmasa dahi, masa çekmeceleri ve dosya dolapları bakımından “gizliliğe ilişkin makul bir beklenti”si olduğunun kabulü gerekeceğini ifade ettikten sonra başvurucunun gizliliğe ilişkin beklentisinin haksız veya mantıksız olduğunu gösteren bir durum da –örneğin, işverenlik tarafından, çalışanların masa ve dosya dolaplarında kişisel belge saklamalarını caydırıcı nitelikte düzenleme veya işyeri uygulaması- bulunmadığını, başvurucunun işverenin bir kamu otoritesi olmasının bu tespitleri değiştirmeyeceğini dolayısıyla başvurucunun ofisindeki masa çekmecelerini ve dosya dolaplarını da kapsayan bir aramanın özel yaşama bir müdahale olarak kabulü gerektiği sonucuna varmıştır (Ayrıntılı bilgi için Çetin, E.: İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 8-11. Maddeleri Bağlamında Çalışanların Hakları, XII Levha Yayınları, İstanbul Temmuz 2015, s.229 vd.).

Somut olayda davalı işveren tarafından ibraz edilen Personel Yönetmeliğinin “Çalışanların Sorumluluk ve Yükümlülükleri” başlıklı 5.2. maddesinin “Görev ve Sorumluluklar” alt başlıklı 5.2.1. bölümünde aynen, “Çalışanlara, DFHG tarafından tahsis edilen masa, dolap, etajer ve benzeri demirbaş üstünde/içinde sadece çalışma konuları ile ilgili dokümantasyon, kitap, dergi vb. muhafaza etmeleri; kendilerine ait şahsi eşyalarını hiç şekilde bu ortamda bulundurmamaları esastır. DFHG yönetimi söz konusu dolap, masa ve etajerleri gerekli görmesi hâlinde açtırma ve inceleme hakkına sahiptir” şeklinde düzenleme olduğu görülmüştür. Söz konusu Yönetmeliğin bu hükmü işyeri düzenine ilişkin olup davalı işveren tarafından davacı işçinin masa çekmecelerinin aranmayacağı yönünde “gizliliğe ilişkin makul bir beklenti” oluşturmayacağı açıktır” denilmektedir.

Neticede, genel olarak işçinin işyerinde kullanımına özgülenen ofis, masa, dolap gibi alanların işveren tarafından aranması, işçinin özel yaşamına yönelik bir müdahale oluşturacaktır. Söz konusu alanların aranması ancak bir hukuka uygunluk sebebine dayanması halinde mümkün olabilecektir.

İşveren, İşçiye Tahsis Edilen Ofis, Masa, Dolap Gibi Alanları Arayabilir Mi Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemAyrıca, iş sözleşmesinde ya da işyeri iç yönetmeliğinde işçinin kullanımına sunulan ofis, masa, dolap gibi alanlarda işçinin kişisel özel eşyalarının bulundurulmaması gerektiği düzenlenmiş ve işçilerin bu konuda bilgilendirilmiş olması ve hatta kişisel belge ve eşya saklama hususunun caydırıcı nitelikte bir düzenleme ile kayıt altına alınması veya işyeri uygulaması haline getirilmesine rağmen işçi aksi davranışta bulunuyor ve sözleşme hükümlerine aykırı hareket ediyorsa, o zaman bu durum işçinin özel yaşamına yönelik bir müdahale oluşturmayacaktır”.

Lütfi İNCİROĞLU

Faiz, Döviz ve Enflasyon Triosu   

Faiz, Döviz Ve Enflasyon Triosu Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem

Faiz, Döviz ve Enflasyon Triosu   

Enflasyon

Faiz, Döviz Ve Enflasyon Triosu Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemYazıma enflasyon ile başlamak yerinde olur sanırım. Bunca aileyi sefalete sürükleyen, yoksullaştıran, ürün ve hizmetlerin fiyatı gereksiz yere yükselen ve adı pahalılıkla sürekli flörte karışan bu enflasyonun nesinden bahsetmemi istiyorsunuz Allah aşkına?

Hiç değer vermeyip, adını dahi anmak istemiyorum. Kimin adı diye sormayın; enflasyondan elbet. Enflasyon konusunda tüm söyleyeceklerim bu kadar.

Enflasyon Toplumun Ahlakını Bozar

Kesinlikle doğrudur.

Enflasyon İçin Sadece Bir Cümle

Enflasyon CanavarıGerçek hayatta, çarşı pazarda, kiralarda, sağlık giderlerinde ücret ve fiyatlar bir önceki seneye rağmen %100 civarı artmasına rağmen, üzülerek söylemek gerekirse otoritelerin enflasyonun düşüş sürecinde olduğunu ve dezenflasyon içinde olduğumuzu bahisle, geçen seneye rağmen kıyaslanmayacak derecede artan fiyatların istatistiki olarak düşün göstermeleri ve bunda ısrarcı olmaları sizleri enflasyondan daha fazla üzer.

Faiz

Ne çok tanımı var bu faizin. Paranın belli bir sürede getirdiği gelir en basit anlamda tarif edilecek olunursa. Daha farklı söylemlere bakıldığında faiz için;

  • Borç verilen veya alınan paranın fiyatıdır,
  • Paranın kirasıdır. Paranın ne kadar süre ile kiralandı ise ödenen kira bedelidir,
  • Bir borç anlaşmasının satışı sonucu elde edilen gelir oranıdır,

söylendiğini görebiliriz.

Tablo 1
Kaynak: Ege Bölgesi Sanayii Odası

Faiz dedim de aklıma geldi;

  • Faiz haramdır,
  • Faiz caiz değildir,

söylemlerini de duyuyoruz sıklıkla.

Tablo 2

Hiç düşündünüz mü; Ülkemiz neden yüksek faiz veriyor? Yüksek faiz refah sağlamaz, bilakis refahımızı alıp götürür ve yüksek faiz riskin, ülkemize tereddütlü yaklaşım gösterenler için uzatılmış bir eldir.

Tablo 3

Tablo 4

Tablo 5

Tablo 6
Kaynak: Ege Bölgesi Sanayii Odası

Toplum yaşamını idame ettirmek için kredi kartlarına fazlasıyla yüklenmiştir.

Neyi düşündüm biliyor musunuz? Faiz haramsa, tüm bankacılar ve faizle uğraşan kurumlar yandı demektir. Sürekli haram işler yapmaktalar. Öbür dünyada acaba cehennemin kapısında sıraya mı girecekler bu faiz yüzünden?

Piyasalar ve Faiz

Adına ne derseniz deyin, dünya piyasalarında bir faiz gerçeği vardır. Ülkede ve piyasalarda belirlenen faiz oranları, piyasalarda oluşan enflasyon oranları ile yakından ilgilidir. Sadece enflasyon demek yeterli olmayabilir, enflasyonla birlikte piyasadaki risk algısının bertaraf edilmesi için ülkeler faiz enstrümanını kullanmak durumundadırlar.

Ülkede enflasyon yüksek ise, risk de yüksektir. Finansal piyasalarda verilen faiz oranı enflasyon oranının üzerinde olur. Yüksek faiz aynı zamanda o piyasaların “Risk primi” fiyatlamasının da dahil edildiği bir oran şeklinde karşımıza çıkar. Bir ülke gerçek enflasyonun altında faiz verme eğilimine girdiğinde, ülke riskinin göz ardı edildiği anlamına gelir ki bu bir anlamda hem negatif faiz, hem tasarruf sahibini farklı alternatif araçlara yönlendirir, hem de yabancı yatırımcı o ülkeye gelmediği gibi mevcut yabancı yatırımcılar ise pozisyonlarını kapatıp, o piyasaları terk eder.

Riskli piyasada oluşan faiz, piyasa dinamikleri ve gerçekleri göz önünde bulundurularak tespit edilmeli. Aksi halde finans kurumları kaynak sıkıntısına düşebilir. Bir ülke, enflasyon oranının altında faiz vermesine rağmen ülke halkının tasarruflarında azalma olmuyorsa, piyasalarda yeteri kadar güven sağlamış ve güvenli ülke kategorisindedir.

Faiz Ve Döviz Uzun Tablo

Döviz

Dövizin tanımını yapmayacağım bu satırlarımda. Bir ülke için dövizin varlığının neden gerekli olduğunu ve fiyatını etkileyen etkenlerden bahsedelim.

Dövizin Fiyatlaması

Dövizin fiyatlaması piyasa dinamiklerine ve beklentilerine göre göre şekillenir. Bu dinamikler arasında;

  • Ülkemiz riskinin ne olduğu,
  • TCMB’nin net kullanılabilir döviz rezervleri
  • Ödemeler dengesi, dış borç stoklarımız
  • İthalat ve ihracat rakamları, dış ticaret açığımız
  • TCMB’nin uyguladığı para politikası ve faizler. Dövizin ve Türk Lirası’nın fiyatını etkileyen faktörler
  • Ülkemizdeki enflasyon rakamları
  • Faiz oranının yüksekliği veya düşük kalması

faktörlerini saymamız mümkündür.

Ülkemizdeki dövizin fiyatları yukarıdaki etkenler çerçevesinde kendisine yön bulmaktadır. En azından dövizin fiyatlarındaki artış seyri enflasyon oranından aşağı olmayacak şeklinde artış göstermesi piyasanın dengelenmesi açısından önemlidir.

Döviz fiyatının yukarı tırmanması halinde TCMB dövizin fiyatının tırmanmasını birkaç yolla müdahale ederek frenleme yoluna gidebilir.

Müdahale şekilleri;

  • Piyasaya daha ucuz fiyattan döviz sürerek dövizle müdahale eder. Ancak bu şekilde müdahale olması döviz rezervlerini olumsuz etkiler,
  • Türk Lirası Faiz oranlarını yükseltip, cazip hale getirir, Türk Lirası mevduatlarında stopaj oranlarını düşürerek tasarrufçuların ve bankaların döviz yerine Türk Lirası’na yönelmelerini sağlanması,
  • TCMB’ne zorunlu devirlerde dövizin zorunlu devir rakamlarını yükseltip, Türk Lirası zorunlu döviz devirlerinin miktarını azaltır,
  • Döviz tasarruflarında kademeli sıkılaştırma getirip, döviz mevduat faiz oranlarını ciddi anlamda aşağı çeker

Neden Döviz Gereklidir?

Ülkemizin döviz gereksinimi şu nedenlere dayanmaktadır;

  • TCMB net kullanılır döviz rezervleri,
  • Dış borç ödemeleri,
  • Döviz ödemesini gerektiren transferler,
  • Döviz fiyatının kontrol altında tutulması,
  • Cari açığın oluşmaması,
  • Ülkemizden çıkan sermaye çıkışları,
  • Piyasalarda anormal fiyatlamalar olması halinde, müdahale gerekliliği

içindir.

Yurt dışından yabancı yatırımcıların ülkemize gelip, burada yatırım yapması, istihdam yaratması, transferler ve işçi havaleleri yoluyla gelen dövizler, sıcak para girişleri döviz gelirlerinin arttırılması ve döviz rezervlerimizin yüksek seviyede seyretmesi açısından önemlidir.

Yabancı yatırımcıların ülkemize yatırım amaçlı döviz getirmesinin en temel nedenleri;

  • Ülkemizdeki istikrarın var olması
  • Türk Lirası faizlerin yüksekliği, stopajın düşük olması,
  • Ülke riskinin az ve tolere edilebilir seviyede olması,
  • Bürokrasinin az olması
  • Teşviklerin rekabetçi olması

şeklinde sayılabilir.

Faiz ve dövizin ayrılmaz bir bütün olduğunu her zaman hatırlamakta yarar vardır.

Faiz, Döviz Ve Enflasyon Triosu Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemReşat BAĞCIOĞLU

ICC Uluslararası Ticaret Odaları

Türkiye Milli Komitesi

Türkiye Bankacılık Komite Başkanlığı Üyesi

Operasyonel Araç Kiralama Sektörü Yılın Üçüncü Çeyreğinde 77 Milyar TL Değerinde Otomobil Satın Aldı!

şirket Operasyonlarında Filo Yönetimi Eğitmi Haber Operasyonel Araç Kiralama Sektörü Yılın üçüncü çeyreğinde 77 Milyar Tl Değerinde Otomobil Satın Aldı!

Operasyonel Araç Kiralama Sektörü Yılın Üçüncü Çeyreğinde 77 Milyar TL Değerinde Otomobil Satın Aldı!

şirket Operasyonlarında Filo Yönetimi Eğitmi Haber Operasyonel Araç Kiralama Sektörü Yılın üçüncü çeyreğinde 77 Milyar Tl Değerinde Otomobil Satın Aldı!TOKKDER, 2025 yılının üçüncü çeyreğine ait sektör verilerini açıkladı. Rapora göre, yılın ilk 9 aylık döneminde operasyonel araç kiralama sektörünün aktif büyüklüğü 314.7 milyar TL olarak gerçekleşti. 2024 yılının aynı döneminde bu rakam 217,8 milyar TL seviyesindeydi. Sektörün filosunda bulunan araç adedi ise 235 bin adedi buldu. Sektörün filo büyüklüğü 2024 sonu itibarıyla 252 bin adetti. Sektörün yılın üçüncü çeyrek sonu itibarıyla ödediği vergi tutarı 39,3 milyar TL’yi buldu. Operasyonel araç kiralama sektörü, yılın 3’üncü çeyreğinde 77,8 milyar TL tutarında araç alımı gerçekleştirdi.

Raporu değerlendiren TOKKDER Yönetim Kurulu Başkanı Özarslan A. Tangün, “Enflasyondaki artışla beraber kira fiyatlarının artması ve finansman kaynaklarına erişimdeki engeller sebebiyle, sektörümüz 2025 yılının 3. çeyreğini 1. yarıyıl sonundaki filo adetlerini koruyarak tamamladı. Yılın son çeyreğinde bu trendin bir miktar azalarak 2025’i kapatacağımızı öngörüyorum. 2024 yılı sonuna göre kıyasladığımızda küçülmenin devam ettiği gerçeğini göz ardı edemeyiz. Enflasyonun kontrol altına alınması ve finansmana erişimin olması durumunda sektörümüz tekrar büyüme sürecine girecektir. 2026 yılında ise sektörün gelişimini ekonomik aktivitenin seyri, finansmana erişim ve maliyetler belirleyecek” dedi.

şirket Operasyonlarında Filo Yönetimi
Şirket Operasyonlarında Ulaştırma ve Filo Yönetimi Eğitimi

Araç kiralama sektörünün çatı kuruluşu Tüm Oto Kiralama ve Mobilite Kuruluşları Derneği (TOKKDER), bağımsız araştırma şirketi NielsenIQ iş birliği ile hazırladığı, 2025 yılı üçüncü çeyrek sonuçlarını içeren “TOKKDER Operasyonel Kiralama Sektör Raporu”nu açıkladı. Rapora göre, 2025 yılının ilk 3 çeyreğinde operasyonel araç kiralama sektörünün aktif büyüklüğü 314.7 milyar TL olarak gerçekleşti. 2024 yılının aynı döneminde bu rakam 217,8 milyar TL seviyesindeydi. Sektörün filosunda bulunan araç adedi ise 235 bin adedi buldu. Sektörün filo büyüklüğü 2024 sonu itibarıyla 252 bin adetti.

Renault En Çok Tercih Edilen Marka Olmayı Sürdürüyor!

Rapora göre, Renault yüzde 18,6 pay ile Türkiye operasyonel araç kiralama sektörünün en çok tercih edilen markası olmayı sürdürdü. Renault’yu yüzde 15,2 ile Fiat, yüzde 8,9 ile Toyota, yüzde 8,5 ile Volkswagen ve yüzde 7,9 ile Skoda takip etti. Sektörün araç parkının yüzde 45,5’i kompakt sınıf araçlardan oluşurken, küçük sınıf araçlar yüzde 33,0 ve üst-orta sınıf araçlar yüzde 10,2 pay aldı. 2025’in üçüncü çeyreğinde operasyonel araç kiralama sektörünün filosundaki hafif ticari araçların payı yüzde 6,7 olarak gerçekleşti.

Raporda sektörün araç parkında yer alan dizel araçların payında artış görüldü. Buna göre, sektörün araç parkının yüzde 58,2’lik bölümünü benzinli araçlar oluştururken, dizel araçların payı yüzde 30,3’e yükseldi. Hibrit ve elektrikli araçların payı ise yüzde 11,5 seviyesinde gerçekleşti.

Karoser Tipinde Sedan Açık Ara Lider!

TOKKDER raporunda yer alan bir başka veri ise operasyonel araç kiralama sektöründeki gövde tipine göre araç tercih sıralamasında sedan birinciliğinin devam etmesi oldu. Bu kapsamda, sedan gövde tipine sahip araçlar yüzde 41,4 ile birinci sırada, hatchback gövde tipine sahip araçlar ise yüzde 26,6 ile ikinci sırada yer aldı. SUV araçlar ise yüzde 24 ile üçüncü sırada yer aldı. Bu araçları yüzde 0,8 ile station wagon gövde tipine sahip araçlar takip etti. Sektörün toplam araç parkının yüzde 85,9’unu otomatik vitese sahip araçlar oluştururken, manuel vitesli araçların payı ise yüzde 14,1 olarak gerçekleşti.

Sektör Ekonomiye Katkı Sağlamaya Devam Ediyor!

Operasyonel kiralama sektörü 2025 yılında da ekonomiye önemli oranda vergi girdisi sağlamaya devam etti. Sektörün yılın üçüncü çeyrek sonu itibarıyla ödediği vergi tutarı toplamda 39,35 milyar TL’yi buldu. Sektör, yılın üçüncü çeyrek sonu itibarıyla 77,8 milyar TL tutarında araç alımı gerçekleştirdi. Bu tutar, 2024 yılı genelinde 95,8 milyar TL seviyesindeydi. Yılın ilk 3 çeyreğinde operasyonel kiralama ve filo yönetiminde toplam müşteri sayısı 21 bin 800’e geriledi. 2024 yılı sonunda bu rakam 27 bin 800 seviyesindeydi. Müşteri başına düşen araç sayısı yılın üçüncü çeyrek sonu itibarıyla 10,0 adet olarak gerçekleşerek 2024 toplamındaki 8,3 adedi geride bıraktı.

özarslan TangünRaporu değerlendiren TOKKDER Yönetim Kurulu Başkanı Özarslan A. Tangün, “Enflasyondaki artışla beraber kira fiyatlarının artması ve finansman kaynaklarına erişimdeki engeller sebebiyle, sektörümüz 2025 yılının 3. çeyreğini 1. yarıyıl sonundaki filo adetlerini koruyarak tamamladı. Yılın son çeyreğinde bu trendin bir miktar azalarak 2025’i kapatacağımızı öngörüyorum. 2024 yılı sonuna göre kıyasladığımızda küçülmenin devam ettiği gerçeğini göz ardı edemeyiz. Enflasyonun kontrol altına alınması ve finansmana erişimin olması durumunda sektörümüz tekrar büyüme sürecine girecektir. 2026 yılında ise sektörün gelişimini ekonomik aktivitenin seyri, finansmana erişim ve maliyetler belirleyecek. Verimlilik, tasarruf ve risk yönetimi açısından sunduğu birçok avantaja rağmen, ülkemizde iş amaçlı kullanılan araçların ancak yüzde 10 kadarı operasyonel kiralama yöntemiyle finanse edilmiş durumda. Avrupa Birliği ülkelerinde şirket araçlarının finansmanında operasyonel kiralamanın payı son 7 yıl içinde yüzde 48’den yüzde 57’ye çıktı. Tüm bu verilere dayanarak, ülkemiz operasyonel araç kiralama sektörünün büyüklüğünü olması gereken noktaya taşımak için, etkin bir iletişim çalışması ile operasyonel kiralamanın faydalarını anlatmaya, uluslararası ve büyük ölçekli yerel şirketlerin yanı sıra KOBİ’lerin de şirket araçlarının finansmanında artan oranda operasyonel kiralama yöntemini tercih etmesini sağlamaya yönelik çalışmalarımızı kararlılıkla sürdüreceğiz” dedi.

 


 

Eğitim Kataloğu
Eğitim Kataloğunu indirebilirsiniz.

 

ŞİRKET EĞİTİM KATALOĞU

Şirket eğitimlerine büyük özen gösteriyoruz. Memnuniyetiniz ve referansınız bizim için çok değerli.
Eğitime sizlerle birlikte hazırlanıyoruz. Sizlerden gelen önerileri dikkate alıp özgünleştirmelerle ilerliyoruz.

Güvenilir eğitim hizmetleri ile yanınızdayız.  Dolu dolu, güler yüzlü eğitimler dilerim.
 Prof. Dr. Murat Erdal

 

Filo Yönetimi Eğitimi Operasyon ve Planlama İlkeleri | Satınalma Dergisi

Eğitim Filo Yönetimi Binek Araç Kiralama Satın Alma İdari İşler
Filo Yönetimi Eğitimi, Binek Araç Kiralama, Satın Alma ve İdari İşler

Türkiye’nin Her Yerinde Bire Bir (1-1) Yönetici Ekibi ve Şirket Eğitimleri:
İçerikleri incelemek için tıklayınız. 

☐ Sürdürülebilir Tedarik Zinciri Yönetimi ve ISO 20400  Standardı Eğitimi (2 gün)
☐ Dış Ticarette Lojistik Sözleşme Yönetimi Eğitimi (2 gün)
☐ Tedarikçi Performans Değerlendirme ve Tedarikçi İlişkileri Eğitimi (2 gün)
☐ Sözleşme Yönetimi ve Sektörel Kontrat İncelemeleri Eğitimi (2 gün)
☐ Filo Yönetimi Eğitimi: “Operasyon ve Planlama İlkeleri” (2 gün)
☐ Lojistik ve Depo Yönetimi Eğitimi (2 gün)
☐ Satış Mühendisleri için Kurumsal Satış Eğitimi (Rol Canlandırma/Oyun) (2 gün)
☐ Müzakere Teknikleri ve Pazarlık Becerileri (İleri Seviye) Eğitimi (2 gün) 

-> İçerikler için Eğitim Kataloğunu İndirebilirsiniz ->   https://satinalmadergisi.com/egitim.pdf

Ecovadis Sürdürülebilir Tedarik Zinciri Satın Alma Sürdürülebilirlik
Sürdürülebilir Tedarik Zinciri ve Yeşil Satınalma ISO 20400 Eğitimi

-> Eğitim teklifi almak için -> egitim@satinalmadergisi.com 

Anahtar Sözcükler: Filo eğitimi, filo yöneticisi, araç takip birimi, kiralama şirketi, filo kiralama, sözleşme, trafik, hukuk, kaza, risk, hasar, hasar kaydı, ehliyet, araç yenileme, yol, güvenlik, mevzuat, servis, servis aracı, personel, minibüs, van, kamyon, TIR, binek, otomobil, K belgesi, taşıt kartı, fenni muayene, muayene, egzoz muayene, Filo yönetimi, eğitim, ulaştırma, lojistik, araç, dağıtım, operasyon, kasko, sigorta, lastik, bakım, sürücü, şöför, bakım, idari satın alma, idari işler, satın alma, SRC

Hile ve Suistimal Hakkında Farkındalık: Kurumsal Yapılarda Görünmeyen Risk Dinamikleri

Hile Ve Suistimal Hakkında Farkındalık Kurumsal Yapılarda Görünmeyen Risk Dinamikleri Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem

Hile ve Suistimal Hakkında Farkındalık: Kurumsal Yapılarda Görünmeyen Risk Dinamikleri

Dr. Arif AYLUÇTARHAN – İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi

Hile Ve Suistimal Hakkında Farkındalık Kurumsal Yapılarda Görünmeyen Risk Dinamikleri Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemSatınalma Dergisi’nin kıymetli okurları, yazıma geçmeden önce, üzerimizde emeği olan tüm öğretmenlerimizin, öğretmenler gününü kutluyorum.

Kurumsal yapılarda hile ve suistimal olgularının çoğu zaman düşük olasılıklı bir tehdit olarak değerlendirildiği görülmektedir. Ancak uluslararası ampirik bulgular, bu algının gerçeklikten uzak olduğunu ortaya koymaktadır. ACFE’nin (Uluslararası Suistimal İnceleme Uzmanları Birliği)) 2024 Report to the Nations çalışması, işletmelerin yıllık gelirlerinin ortalama %5’inin hile kaynaklı kayıplar şeklinde yitirildiğini göstermektedir. Bu kayıpların önemli bir bölümünün uzun süre tespit edilememesi, suistimalin işletme içinde sessiz fakat etkisi yüksek bir risk olarak varlığını sürdürdüğünü göstermektedir.

Hilenin Temel Yapısı: Baskı – Fırsat – Rasyonalizasyon

Hile davranışının açıklanmasında literatürde en çok kabul gören model, üç unsurun eşzamanlı varlığını esas almaktadır: baskı, fırsat ve rasyonalizasyon.
Baskı unsuru bireysel ve örgütsel stres kaynaklarından oluşurken, fırsat genellikle iç kontrol zafiyetlerinden doğmaktadır. Rasyonalizasyon ise kişinin eylemini zihinsel olarak meşrulaştırmasına dayanan bilişsel bir süreçtir. Bu çerçeve, hile vakalarının sistematik niteliğini ortaya koyan başlıca teorik yaklaşım olarak değerlendirilmektedir. Yetkinlik gibi diğer bir unsur da çalışmalara konu olsa da daha çok bu üç unsur üzerinde durulmaktadır.

Hilenin Görüldüğü Alanlar ve Etki Düzeyi

ACFE 2024 verilerine göre hilenin dağılımı şu şekildedir:

  • %89 – varlıkların kötüye kullanımı (örneğin işletmenin emtiası, aracı veya nakit parasının kötüye kullanımı)
  • %48 – yolsuzluk (şirket nüfuzunun kullanımı ile suistimal satınalma yolsuzlukları gibi)
  • %9 – finansal tablo hileleri (karlılığın, net varlık düzeyinin gerçek dışı raporlaması vb)

Finansal tablo hilelerinin oran olarak düşük olduğu görülse de ortalama 766.000 USD tutarında kayıp yaratarak yüksek etkili risk kategorisine girdiği belirtilmektedir.
Hile vakalarının özellikle satınalma, tedarik zinciri yönetimi, stok ve hizmet alımı süreçlerinde yoğunlaşması, bu alanlarda hem işlem hacminin yüksek olması hem de kontrol mekanizmalarının nispeten zayıf kalmasıyla ilişkilendirilmektedir.

Satınalma Süreçlerinin Hileye Açık Yapısı

Satınalma fonksiyonu, yapısı gereği üç kritik unsurun kesişiminde yer almaktadır: mali akış, karar yetkisi ve dış paydaş ilişkileri.

Bu üç unsurun aynı süreçte yoğunlaşması, kontrol yapıları güçlendirilmediğinde hile riskinin artmasına yol açmaktadır. Hile yöntemleri incelendiğinde, fatura şişirme, hayali hizmet/ürün kaydı, bağlantılı şirketlerle işlemler, teklif manipülasyonu ve gizli komisyonların sık karşılaşılan uygulamalar arasında yer aldığı görülmektedir.

Tedarikçi ve Satınalma Değerlendirmesinin Hile Risk Yönetimindeki Stratejik Rolü

Tedarikçi değerlendirme mekanizmalarının yalnızca maliyet ve performans odaklı bir araç olmadığı; aynı zamanda hile riskini azaltan önemli bir yönetişim bileşeni olduğu giderek daha fazla kabul görmektedir. Bu çerçevede satınalma süreçlerinde şu unsurların değerlendirilmesi önem kazanmaktadır:

Finansal bütünlük ve şeffaflık

Tedarikçilerin finansal tablolarındaki tutarlılık, bağımsız denetim raporları ve vergi uyum düzeyi; çıkar çatışması, şişirilmiş maliyet veya usulsüz faturalandırma ihtimaline ilişkin önemli göstergeler sunmaktadır.

Sahiplik yapısının analizi

Tedarikçi şirketlerin nihai faydalanıcılarının belirlenmesi, çalışan–tedarikçi bağlantılarının ortaya konulmasını sağlayarak akraba işletmeleri üzerinden yapılan hile girişimlerinin engellenmesine katkı sunmaktadır.

Etik ve uyum altyapısı

Etik kod, rüşvetle mücadele politikaları ve ihbar mekanizmalarının tedarikçide bulunması, risk puanlamasında belirleyici bir faktördür. Etik altyapısı güçlü tedarikçilerle çalışmanın kurumsal risk profilini düşürdüğü ampirik olarak gösterilmektedir.

Operasyonel kapasite tutarlılığı

Tedarikçinin üretim veya hizmet kapasitesiyle uyumsuz fatura tutarları, hayali hizmet riskinin temel sinyallerindendir.

Kırmızı bayrak (red flag) izleme

Veri analitiğiyle desteklenen izleme sistemlerinde şu göstergelerin sık karşılaşıldığı bilinmektedir:

  • tek tedarikçiye yoğun işlem akışı,
  • olağan dışı fiyatlamalar,
  • yinelenen fatura kalıpları,
  • teslimat–ödeme zamanlamasında tutarsızlık.

Bu unsurlar, tedarikçi değerlendirme sisteminin hileyle mücadelede yalnızca destekleyici değil, önleyici bir rol üstlendiğini göstermektedir.

Örnek Vakalar: Sistemik Riskin Somutlaştırılması

Wirecard (Almanya) vakasında 1.9 milyar euroluk sahte varlık beyanı, denetim süreçlerindeki kör noktaların büyüklüğünü göstermiştir.
Papara (Türkiye) örneği, dijital finans dünyasında kontrol zafiyetlerinin riskin hızla büyümesine yol açtığını ortaya koymuştur.
Tesco (İngiltere) vakasında ise tedarikçi iadelerinin erken gelir tanınması finansal tabloların yapay biçimde güçlendirilmesine neden olmuş ve şirketin piyasa değerinde ciddi kayıplar yaşanmıştır.

Tesco (İngiltere) Bu yazının müellifinin bizzat icra ettiği bir hile denetimi kapsamında; Türk-Alman ortaklığı yapısındaki bir işletmede, Alman ortağın işletme yöneticisi ile işbirliği yapması ile Türk ortağın zarar gördüğü sistematik suistimal bulguları ile karşılaşılmıştır.

Bu vakalar, hilenin yalnızca bireysel davranışlardan değil, sistemsel zafiyetlerden beslendiğini göstermektedir.

Önleyici Mekanizmalar: Etik Kültür, İhbar Sistemleri ve İç Kontrol

Suistimalin önlenmesinde üç mekanizmanın belirleyici olduğu görülmektedir:

  1. Etik kültürün güçlendirilmesi – Çalışan davranışları üzerinde en etkili kurumsal faktörlerden biridir. Bu husus çalışanın işe alınmasından eğitimine destek programlarının tasarımına kadar birçok unsuru içerebilir.
  2. İhbar sistemleri – Hile vakalarının %43’ünün ihbar yoluyla tespit edildiği dikkate alındığında en etkili tespit mekanizmasıdır.
  3. İç kontrol tasarımı – Görevlerin ayrılığı, çoklu onay, tedarikçi puanlama ve veri analitiği, hile girişimlerinin erken aşamada engellenmesini sağlamaktadır.

Sonuç Yerine: Suistimal Farkındalığı ve Tedarikçi Değerlendirmesi, Kurumsal Dayanıklığın Temel Unsurlarıdır

Hile, çoğu zaman sessiz ilerleyen ve geç tespit edilen bir kurumsal zafiyet olarak değerlendirilmektedir. Buna karşın farkındalık çalışmaları (özellikle verilen uzman eğitimleri) çalışan davranışlarını dönüştürerek hem erken uyarı işlevi görmekte hem de kurumsal dirençliliği artırmaktadır.

Hile Ve Suistimal Hakkında Farkındalık Kurumsal Yapılarda Görünmeyen Risk Dinamikleri Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemTedarikçi değerlendirme sistemlerinin etik, uyum ve risk yönetimi boyutuyla yeniden yapılandırılması, satınalma fonksiyonunu yalnızca operasyonel bir süreçten çıkararak kurumsal bütünlüğü ve itibarı koruyan stratejik bir yönetişim aracı haline getirecektir.

Dr. Arif AYLUÇTARHAN – İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi

Çevrimiçi Gıda Perakendeciliği Teorik Altyapısı

çevrimiçi Adrese Teslim Gıda Perakendeciliği Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem

Çevrimiçi Gıda Perakendeciliği Teorik Altyapısı

Dr. Ulduz AZAD

çevrimiçi Adrese Teslim Gıda Perakendeciliği Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemSatınalma Dergisi’nin kıymetli okurları, yazıma geçmeden önce, üzerimizde emeği olan tüm öğretmenlerimizin, öğretmenler gününü kutluyorum.

Gıda sektöründe kâr marjları genellikle oldukça düşüktür ve birçok çevrimiçi müşteri, markete gitme zahmetinden kaçınsa bile daha yüksek bir ücret ödemeye istekli değildir (Kotzab ve Teller, 2005). Gıda ürünlerinin sık satın alınan ürünler olması, sipariş ve teslimat süreçlerinin son derece pratik olmasını gerektirir; çünkü müşteri bu deneyimi tekrarlayan bir döngü içinde yaşar.

Gıda ürünlerinin doğası gereği çevrimiçi satışı önemli zorluklar barındırmaktadır (Kornum ve Bjerre, 2005). Ürünlerin çoğu taze, soğuk ya da donmuş olarak muhafaza edildiğinden, teslimat sırasında soğuk zincirin korunması zorunludur. Bu durum ek maliyetler yaratmakta ve çevrimiçi gıda perakendeciliğini diğer kategorilere kıyasla daha karmaşık hâle getirmektedir. Ürünlerin sağlam şekilde teslim edilmesi, stok doğruluğunun sağlanması, sipariş hazırlama sürecinin hatasız yürütülmesi ve vaat edilen zaman aralığında teslimat yapılması gibi süreçler, çok disiplinli yaklaşımları ve tedarik zinciri ile pazarlamanın birlikte ele alınmasını gerektirir.

Çevrimiçi hizmet kalitesi, çevrimiçi kanalda ürün ve hizmetlerin etkili ve verimli bir şekilde alışveriş, satın alma ve teslimatını kolaylaştırma derecesi olarak tanımlanmaktadır. Parasuraman (2004) hizmet kalitesi ile ilgili yirmi yıllık araştırma yolculuğundan elde edilen içgörüler ile hizmet performansının değerlendirilmesi ve iyileştirilmesi için maksimum etkinin sağlanması adına aşağıdaki “boşluklar” (GAPS) modeli geliştirilmiştir.

GAPS modeli hizmet kalitesinin beklenti ile performans arasındaki farklarını vurgular. Bu boşluklar tüketicilerin beklentileri ile yönetimin bu beklentilere ilişkin algısı arasındaki farkı ve tüketicinin beklentisi ile algılanan hizmet arasındaki farkları içerir (Seth vd., 2005).

Hizmet Kalitesi – Boşluklar (GAPS) Kavramsal Modeli

Hizmet Kalitesi Modeli
Kaynak : A. Parasuraman, 2004 · s. 46

Modelin odak noktası, web sitelerinin hizmet kalitesini kavramlaştırmak, ölçmek ve iyileştirmektir. Müşterilerin hizmeti değerlendirdiği boyutlar: erişim; gezinme kolaylığı; verimlilik; özelleştirme; güvenlik/gizlilik; yanıt verme hızı; güvence/güven; fiyat bilgisi; site estetiği; güvenilirlik; esneklik ve verimlilik’tir. Ancak, bu model hala geçerli olsa da, çevrimiçi hizmet kalitesine özgü boyutlar eksiktir.

Çevrimiçi kanal nispeten yeni ve karmaşık olduğundan, çevrimiçi hizmet kalitesinin nasıl ölçüleceği konusunda bir fikir birliği bulunmamaktadır. Lee ve Lin’in (2005) araştırması web sitesi tasarımı, güvenilirlik, duyarlılık ve güvenin tümünün genel hizmet kalitesi ve müşteri memnuniyeti üzerinde olumlu bir etkisi olduğunu göstermektedir. Yang ve Fang’in (2004) çalışması, müşterilerin web tedarikçilerden satın aldıklarında bile güvenilirlik, sorumluluk ve empati gibi geleneksel hizmet kalitesi boyutlarını beklediğini göstermektedir. Yang ve Peterson, (2004) Bilgi Sistemi (IS) kalitesi boyutlarını, kullanım kolaylığı ve güvenlik gibi, geleneksel hizmet kalitesi boyutlarıyla entegre etmenin müşteri memnuniyeti için önemli olduğunu öne sürmektedir. Başka bir çalışma çoğu ölçeğin sadece amaç odaklı, faydacılık davranışlarını ele aldığını ve hedonik kalite boyutlarını unuttuğunu vurgulamaktadır (Bauer vd., 2006).

Bütüncül kanal (Omnichannel) ve çok kanallı (multichannel) perakendecilik geliştikçe, müşteriler hem çevrimiçi hem de fiziksel deneyimler yaşayarak tüm kanalların süreç ve markaya duydukları memnuniyet açısından sorunsuz olmasını beklerler (Piotrowicz ve Cuthbertson, 2014).

Müşteri deneyiminin tasarımı, sunumu ve yönetimi, firmaların temel olarak müşterinin alacağı bir deneyimi tasarladığı ve oluşturduğu (Berry vd. 2002) veya bir ortak yaratım perspektifinden, müşteri deneyiminin müşterinin geniş bir ekosistem içinde diğer aktörlerle etkileşimine dayandığı ve müşterinin deneyim ortaklığındaki rolünün tanındığı bir şekilde çoklu bir bakış açısı gerektitir. (De Keyser vd 2015)

Müşteri beklentileri sözlü iletişim, reklam, imaj ve müşteri ihtiyaçları tarafından etkilenir. Gronroos (1990) iyi hizmet deneyimi için altı kriteri ortaya koymuştur. Bunlar, hizmet sağlayıcının profesyonelliği ve yetenekleri; çalışanların tutum ve davranışları; erişilebilirlik ve esneklikleri; güvenirlikleri; başarısız işlemlerin telafisi; ve hizmet sağlayıcının itibarıdır. Bolton ve Drew (1991) tarafından tanıtılan bir diğer fikir, değerin hizmet kalitesinden daha kapsamlı bir ölçüsü olduğunu belirtir. Değer, hizmet kalitesinin, hizmeti elde etmek için tüketici tarafından yapılması gereken fedakarlık ve müşterinin bireysel özelliklerinin bir fonksiyonudur.

çevrimiçi Adrese Teslim Gıda Perakendeciliği Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemSonuç olarak, çevrimiçi gıda perakendeciliği eve hızlı servis hizmeti dinamikleri çerçevesinde, Klaus ve Maklan (2012) çalışmasından yola çıkarak ve tedarik zinciri hizmet kriterleri ile paralel olarak, verilen sipariş ve satınalma süreci, yapılan teslimatın sonucu kullanılabilir, ve ilave olarak da Collier ve Bienstock’un (2006) çalışmasından yola çıkarak olası bir olumsuzluk durumunda yaşanan telafi performansı boyutu dikkate alınabilir. Yazı dizisinin devamında çevrimiçi gıda perakendeciliği müşteri deneyimi kavramının bahsi geçen boyutları açıklanacaktır.

İyi okumalar.

Dr. Ulduz AZAD