Yapay Zekâ Stratejisi: Stratejik Yapay Zekâ Yol Haritanız Hazır Mı?

Yapay Zeka Yol Haritası Ai Adil ünal

Dr. Adil ÜNAL – aunal@istanbul.edu.tr

Yapay Zekâ Stratejisi Nedir?

Yapay Zekâ stratejisi, bir organizasyonun iş hedeflerine ulaşmak için yapay zekâyı (AI) nasıl kullanacağını belirleyen kapsamlı bir plandır. Bu strateji, yapay zekâ teknolojilerinin organizasyonel yapı içerisinde benimsenmesini ve yönetilmesini yönlendiren bir yol haritası olarak hizmet etmektedir.

Etkili bir yapay zekâ stratejisi aşağıdaki bileşenleri içermektedir:

  • Yapay Zekâ Yönetişimi 
  • Veri Yönetimi 
  • Yetenek Kazanımı 
  • Teknoloji Altyapısı 
  • Etik Hususlar

Yapay zekâ stratejisi, yapay zekanın yeniliği teşvik etmek, verimliliği artırmak ve değer yaratmak için nasıl kullanılacağını ortaya koyar. Bu süreç, mevcut yapay zekâ yeteneklerinin değerlendirilmesini, net hedeflerin belirlenmesini ve yapay zekanın organizasyonun operasyonlarına ve kültürüne entegre edilmesi için gerekli adımların tanımlanmasını içerir.

Bu stratejik yaklaşım, yapay zekâ girişimlerinin genel iş stratejisiyle uyumlu olmasını ve etkisinin en üst düzeye çıkarılmasını sağlar.

Yapay Zekâ Stratejisi Geliştirme

Yapay zekâ stratejisi geliştirmek, yapay zekâ girişimlerinin bir organizasyonun genel iş hedefleriyle etkili bir şekilde uyumlu olmasını sağlamak için önemli adımlar bulunmaktadır. Aşağıda bu adımlara sırasıyla değinilmektedir.

  1. Organizasyonun Yapay Zekâya Hazırlık Durumunun Değerlendirilmesi

Yapay zekâ çalışmalarına başlamadan önce, organizasyonun hazırlık durumunun değerlendirilmesi kritik öneme sahiptir. Bu süreç; mevcut teknoloji durumu, veri altyapısı ve çalışanların becerilerinin değerlendirilmesini içermektedir. “Şirket olarak yapay zekâya hazır mıyız?” sorusunun cevabının araştırıldığı aşamadır. (Bu konuda özel olarak hazırlanmış kontrol listesini e-posta olarak almak için egitim@satinalmadergisi.com adresine şirket e-posta adresinizi kullanarak eposta göndermeniz yeterlidir.)

Yapay Zeka Kontrol Listesi
Dr. Adil ÜNAL’ın Şirketler için Yapay Zeka Eğitiminden Alınmıştır.

Hazırlık değerlendirmesi, mevcut yetenekleri ve yapay zekâ projelerini desteklemek için ele alınması gereken boşlukları yani mevcut durumumuz ile ihtiyaçlarımız arasındaki farkları belirlemeye yardımcı olur ve şunları içerir:

  • Teknoloji Denetimi: Mevcut teknoloji altyapısını gözden geçirerek, yapay zekâ uygulamalarını destekleyip desteklemediğini belirleme aşamasıdır. Buna donanım yetenekleri, yazılım araçları ve mevcut yapay zekâ çözümleri dahildir.
  • Veri Altyapısı: Verilerin kalitesini, erişilebilirliğini ve güvenliğini değerlendirme sürecidir. Etkili yapay zeka, iyi organize edilmiş ve kolayca erişilebilir yüksek kaliteli verilere dayanır.
  • Beceri Değerlendirmesi: Mevcut iş gücünün becerilerini ve uzmanlıklarını değerlendirme faaliyetidir. Yapay Zekâ girişimlerini desteklemek için ek eğitimler veya yeni işe alımların gerekli olduğu alanları belirleme.
  • Kültürel Hazırlık: Organizasyonun kültürünü ve değişime açıklığını değerlendirme. Başarılı bir yapay zekâ uygulaması, inovasyonu ve sürekli öğrenmeyi benimseyen bir kültür gerektirir. Burada yönetimin vizyonu kritiktir. Yönetim kurulunun veya girişimcilerin yapay zekâ çalışmalarına liderlik ederek organizasyonda farkındalık oluşturması gerekmektedir.
  1. Net Hedefler Belirleme

Net ve ölçülebilir hedefler, bir yapay zekâ stratejisinin başarısı için hayati öneme sahiptir. Organizasyonlar, yapay zekanın ele alabileceği belirli iş problemlerini tanımlamalı ve ulaşılabilir hedefler koymalıdır.

Hedefler, genel iş stratejisiyle uyumlu olmalı ve yapay zekanın en büyük etkiyi sağlayabileceği alanlara odaklanmalıdır. Yapay zekâ girişimlerinin hedeflerini tanımlamak şunları içerir:

  • İş İhtiyaçlarının Belirlenmesi: Yapay zekânın ele alabileceği belirli iş problemlerini veya fırsatları belirleme. Her bir süreç, fonksiyon veya departman bazında yapay zekanın çözüm üretebileceği iş problemlerinin listelendiği aşamadır. Satınalmadan tedarik zincirine, lojistikten üretime, satış ve pazarlamadan insan kaynakları ve finansa kadar birçok süreçte yapay zeka uygulamaları ile çözüm üretilebilecek problemler belirlenmektedir.
  • Ölçülebilir Hedefler Koyma: Yapay zekâ girişimlerinin başarısını tanımlayan açık ve ölçülebilir hedefler belirleme.
  • İş Stratejisiyle Uyum Sağlama: Yapay zekâ hedeflerinin genel iş stratejisini desteklediğinden ve uzun vadeli hedeflere katkı sağladığından emin olma.
  • Girişimlerin Önceliklendirilmesi: Yapay zekâ projelerini, potansiyel etkilerine ve uygulanabilirliklerine göre önceliklendirme.
  1. Yapay Zekâ Fırsatlarını Belirleme

Yapay zekâ fırsatlarını belirlemek, iş süreçlerinin analiz edilerek yapay zekanın en büyük etkiyi sağlayabileceği yerlerin tespit edilmesini içerir. Bu süreç; rutin işlerin otomasyonu, müşteri etkileşimlerinin iyileştirilmesi veya karar verme süreçlerinin geliştirilmesi gibi konuları kapsamaktadır.

Fırsatları belirleme süreci aşağıdaki başlıkları içermektedir:

  • İş Süreclerinin Analizi: Mevcut iş süreçlerinin detaylı bir analizini yaparak verimsizlikleri ve iyileştirilebilecek alanları belirleme.
  • Kıyaslama (Benchmarking): Sektör standartlarını ve rakiplerin stratejilerini inceleyerek potansiyel yapay Zekâ uygulamalarını belirleme.
  • Paydaş Katılımı: Organizasyon genelindeki paydaşlarla etkileşimde bulunarak yapay zekanın ele alabileceği sorunları ve iyileştirme fırsatlarını belirleme.
  • Fizibilite Çalışmaları: Yapay Zekâ girişimlerinin uygulanabilirliğini ve potansiyel yatırım getirisini değerlendirmek için fizibilite çalışmaları yapma.

Etkili Bir Yapay Zekâ Stratejisinin Bileşenleri

Etkili bir yapay zekâ stratejisi geliştirmek, her biri yapay zekâ girişiminin başarılı bir şekilde uygulanması ve yönetilmesinde kritik rol oynayan çeşitli bileşenleri içeren kapsamlı bir yaklaşım gerektirir.

Yapay Zekâ Yönetişimi 

Yapay zekâ yönetişimi, diğer tüm unsurları yönlendiren temel katmandır. Bu, yapay zekanın etik ve sorumlu bir şekilde kullanılmasını sağlamak için politikalar, çerçeveler ve düzenlemeler oluşturmayı içerir.

  • Adaletin Sağlanması: Yapay zekâ sistemlerinin ayrımcılık yapmayacak şekilde tasarlanmasını ve kullanılmasını sağlama.
  • Şeffaflık: Kararların nasıl alındığını anlamalarını sağlamak için paydaşların yapay zekâ sistemleri hakkında bilgi sahibi olmasını sağlama.
  • Hesap Verebilirlik: Yapay zekânın benimsenmesi sonucunda ortaya çıkan sonuçlardan sorumlu olan bireyleri ve ekipleri belirlemek. Yapay zekâ uygulamasının sürekli izlenmesini sağlamak ve olumsuz etkilerin hızlı bir şekilde ele alınmasını sağlamak.

Veri Yönetimi 

Yapay Zekâ girişimlerini desteklemek için organizasyonlar, veri kalitesini, erişilebilirliğini ve güvenliğini sağlamak zorundadır.

  • Veri Temizleme: Hataları ve tutarsızlıkları ortadan kaldırmak için verilerin düzenli olarak temizlenmesi.
  • Veri Entegrasyonu: Farklı kaynaklardan gelen verileri birleştirerek bütünleşik bir veri seti oluşturma.
  • Veri Yönetişimi: Sağlam veri yönetimi çerçevelerinin oluşturulması.

Veri erişilebilirliği, yapay zekâ geliştirme için kolay erişimi mümkün kılan iyi yapılandırılmış bir veri altyapısı ile artırılırken, veri güvenliği şifreleme ve sıkı erişim kontrolleri ile sağlanır.

Yetenek Kazanımı ve Gelişimi 

Yapay Zekâ girişimleri, veri bilimi, makine öğrenmesi ve yapay zekâ etiği konularında uzmanlığa sahip bir iş gücü gerektirir.

  • Uzman Çekimi: Rekabetçi maaşlar ve yan haklar sunarak en iyi yetenekleri çekmek.
  • Sürekli Öğrenme: Yapay zekâ ve ilgili alanlarda sürekli öğrenme ve gelişim fırsatları sağlama.
  • Mevcut Çalışanların Yetiştirilmesi: Eğitim programları, atölye çalışmaları ve seminerler aracılığıyla iş gücünün en son yapay zekâ trendleri ve uygulamaları hakkında güncel kalmasını sağlama.
  • İnovasyon Kültürü Oluşturma: Çalışanların yapay zekâ teknolojilerini deneyebileceği ve yeni çözümler geliştirebileceği inovasyon laboratuvarları gibi girişimleri teşvik etme.

Teknoloji ve Altyapı (Technology and Infrastructure)

Doğru teknoloji ve altyapıyı seçmek, yapay zekâ modellerinin geliştirilmesi, dağıtımı ve yönetimi için uygun yapay zekâ platformlarını belirlemeyi içerir.

  • Hibrit Çoklu Bulut Ortamları: Yapay zekâ uygulamalarının artan taleplerini karşılamak için ölçeklenebilirlik ve esneklik sağlayan çözümler.
  • Yüksek Performanslı Bilgi İşlem Kaynakları: Karmaşık yapay zekâ hesaplamalarını yönetmek için gerekli olan güçlü bilgi işlem kaynakları.
  • Veri Depolama Çözümleri: Büyük miktarda veriyi yönetmek için verimli depolama çözümleri.
Yapay Zeka Kontrol Listesi
Dr. Adil ÜNAL’ın Şirketler için Yapay Zeka Eğitiminden Alınmıştır.

22 Mart Dünya Su Günü: 800 Milyon İnsan Sağlıklı Suya Erişemiyor, Dünyadaki Suyun Yüzde 1’i Canlıların Kullanımına Uygun

Iso 20400 Sürdürülebilir Tedarik Eğitimi Haber 22 Mart Dünya Su Günü 800 Milyon İnsan Sağlıklı Suya Erişemiyor, Dünyadaki Suyun Yüzde 1’i Canlıların Kullanımına Uygun

22 Mart Dünya Su Günü: 800 Milyon İnsan Sağlıklı Suya Erişemiyor, Dünyadaki Suyun Yüzde 1’i Canlıların Kullanımına Uygun

Iso 20400 Sürdürülebilir Tedarik Eğitimi Haber 22 Mart Dünya Su Günü 800 Milyon İnsan Sağlıklı Suya Erişemiyor, Dünyadaki Suyun Yüzde 1’i Canlıların Kullanımına UygunBuzullar eridikçe su krizi daha da belirginleşiyor: “800 milyondan fazla insan yeterince sağlıklı suya erişemiyor”

Ambalajlı Su Üreticileri Derneği (SUDER) Yönetim Kurulu Başkanı Yaşabey Kalebaşı, Dünya Su Günü’ne dair yaptığı açıklamada, dünyadaki tatlı su kaynağının yüzde 70’nin buzullarda olduğu belirtti ve erimeye karşı acilen harekete geçilmesi gerektiğini vurguladı. Kalebaşı, tarım ve sanayideki yanlış uygulamaların yer altı sularını verimsiz kullanarak aşırı tükettiğini ve tüketirken de kirlettiğine dikkat çekerek, dünya gıda üretiminin yarısından fazlasının risk altında olduğu vurguladı. Dünyada 800 milyondan fazla insanın sağlıksız suyla beslendiğini de belirten Kalebaşı, suyun doğru ve verimli kullanacağı modern sulama yöntemlerine ivedilikle geçilmesi gerektiğinin altını çizdi.

Birleşmiş Milletler’in (BM) temiz su sorunu ve su kaynaklarını korunmasına dikkat çekerek farkındalık oluşturmak amacıyla 1993’te ilan ettiği ve her yıl 22 Mart’ta kutlanan Dünya Su Günü’nün bu yılki teması “Buzulların Korunması” olarak belirlendi. BM tarafından yapılan açıklamalarda, donmuş dünyamızın küçüldüğüne ve su döngüsünün daha öngörülemez hale geldiğine dikkat çekiliyor. Ayrıca, eriyen buzulların, sellere, kuraklıklara, heyelanlara ve deniz seviyesinin yükselmesine neden olduğu ve ekosistemlere zarar verdiği de belirtiliyor.

‘’Erime sonucunda doğal afetler ve kuraklık artıyor”

Buzulların korunmasının bir hayatta kalma mecburiyeti olduğunu belirten Ambalajlı Su Üreticileri Derneği (SUDER) Yönetim Kurulu Başkanı Yaşabey Kalebaşı, Dünya Su Günü’ne dair açıklamalarında şunları söyledi: ‘’Buzullar, yaklaşık 170.000 km3 buz depolayarak, küresel tatlı suyun yaklaşık yüzde 70’ini barındırıyor. 21. yüzyılda ise buzullar benzeri görülmemiş oranlarda kütle kaybediyor. Bunun sonucunda doğal afetler ve kuraklık artıyor, tatlı su kaynakları ciddi oranda azalıyor. Buzullardaki erime, dünya genelinde birçok tarım arazisi ve yerleşim yerini de tehdit ediyor.” 

‘’Su krizi GSYH kaybı da yaratıyor’’

Su krizinin derinleşmesinin göstereceği etkilere vurgu yapan Kalebaşı, ‘’Araştırmalara göre, 2050’ye kadar dünya gıda üretiminin yarısından fazlası risk altında bulunuyor. Günümüzde yaklaşık üç milyar insan, kuruma yaşanan veya toplam su varlığında istikrarsız eğilimlerin görüldüğü bölgelerde yaşıyor. Bilinçsizce kullanım sonucunda yer altı sularımız da azalıyor.

Öte yandan su krizi, 25 yıl içinde dünya genelinde GSYH’da (Gayrısafi Yurtiçi Hasıla) ortalama yüzde 8’lik bir kayıp yaratma tehditi oluşturuyor. Gelecekte toplumsal infiallerin yaşanmaması ve dünya barışının korunması adına su krizine acil çözümler getirmek mecburiyetindeyiz’’ ifadelerini kullandı.

‘’30 milyon hektarlık tarım arazisi güvenli olmayan suyla sulanıyor’’

Su kriziyle mücadele etmek adına yapılması gerekenlere değinen Kalebaşı, şöyle konuştu: ‘’Dünya genelinde suyun yüzde 69’u tarım, yüzde 19’u sanayi ve yüzde 12’si evsel olarak kullanılıyor. Vahşi sulama yöntemleri hem su kaynaklarının aşırı israfına hem de toprağın yapısı ve kalitesinin bozularak çoraklaşmasına neden oluyor. Özellikle su arıtma ve diğer kirlilik kontrol önlemlerine uyulmaması sonucunda su kalitesi hızla bozuluyor. 800 milyondan fazla kişinin yaşadığı, yaklaşık 30 milyon hektarlık tarım arazisi güvenli olmayan suyla sulanıyor. Hem suyun hem de tarımın geleceği için bir an önce modern sulama yöntemlerine geçilmesi gerekiyor. Ayrıca, sanayide belirli bir miktarın üzerinde su tüketen işletmelerin, bulunduğu bölgedeki yer altı su kaynaklarını kurutmalarına acilen son verilmeli ve bu işletmelerin atıl durumdaki yer üstü su kaynaklarının bulunduğu bölgelerde yer alması sağlanmalıdır. Atık suların yer altına deşarj edilerek yer altı sularını kirletmesi de engellenmelidir.”

‘’Türkiye’nin su fakirine dönüşmemesi için acil tedbirler alınmalı’’

Türkiye’nin de su krizine karşı acil tedbirler alması gerektiğini belirten Kalebaşı, ‘’Kişi başına düşen 1312 metreküp kullanılabilir su miktarıyla su stresi altında bir ülkeyiz. Nüfus artışımıza bağlı olarak gelecek yıllarda bu miktarın daha fazla düşeceği de öngörülüyor. Öte yandan küresel iklim değişikliğinden en çok etkilenecek ülkeler arasında yer alıyoruz. Yani yakın gelecekte yaşanacak bir kuraklık da Türkiye’yi ciddi anlamda tehdit ediyor. Su fakiri bir ülkeye dönüşmemiz için başta yer altı su kaynaklarımızı korumamız ve mevcut su yönetimimizi gözden geçirmemiz gerekiyor. Özellikle su israfına yol açan her türlü bilim dışı uygulamayı sonlandırmalıyız’’ dedi.

 “1 litre arıtılmış su için 5 litre su israf ediliyor”

22 Mart Suderİstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi tarafından gerçekleştirilen, yaklaşık 1 yıl süren ve 19 farklı su arıtma cihazı markası incelenerek yapılan araştırmanın sonuçlarına değinen Kalebaşı, “Ülkemiz genelinde her yıl milyonlarca metreküp içme suyunun, arıtma cihazları yüzünden israf olduğunu görüyoruz. Araştırma sonuçları, evsel ve bireysel tüketimlerde kullanılan arıtma cihazlarının 1 litre su elde etmek için 5 litre atık su ürettiğini ortaya koyuyor. Ayrıca, kullanılan cihazların yüzde 80’inin, suyun mineral içeriğinde yüzde 75 ila 100 arasında kayıp oluşturduğu da gösteriyor. Bu noktada hem sağlığımız hem de kısıtlı su kaynaklarımızın korunması adına arıtma cihazları kullanımı ile oluşan su israfının önüne geçilmelidir” diye konuştu.


SÜRDÜRÜLEBİLİR TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ
VE YEŞİL SATINALMA MAKALELERİ

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK EĞİTİM TESTLERİ

SÜRDÜRÜLEBİLİR TEDARİKÇİ GELİŞTİRME PROGRAMI
PROJE DANIŞMANLIĞI

Sürdürülebilir Tedarikçi Geliştirme Görsel

DANIŞMANLIK ALANLARI:

  • Sürdürülebilir Tedarik / Kaynak Stratejisi
  • Tedarikçi ve Operasyonel Riskler
  • Sürdürülebilir Tedarikçi Kimliği
  • Tedarikçi ESG Programı
  • Mevzuata Uyum ve Emisyon Hesaplamaları
  • ISO 20400 Sürdürülebilir Tedarik Standardı
  • İhale Kriterleri ve Sözleşmelerin Revizyonu
  • Tedarikçi Geliştirme – Rehberlik Programı
  • Tedarikçiler için Eğitimler
  • Tedarikçi Portalı; Takip ve İzleme
  • Tedarikçi Performans Değerlendirme
  • Tedarikçi Etik Kodlar
  • Tedarikçi Davranış Kuralları
  • Tedarikçi Gelişimi ve Raporlama

Proje Danışmanlık Süresi: 1 Yıl

Proje Koordinatörü: Prof. Dr. Murat ERDAL merdal@istanbul.edu.tr 

Tedarik Zincirinde Nesnelerin İnterneti (IoT) Devrimi: Verimlilik, Maliyet Azaltma ve Trendler

Tedarik Zincirinde Nesnelerin İnterneti (iot) Devrimi Verimlilik, Maliyet Azaltma Ve Trendler Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem

Tedarik Zincirinde Nesnelerin İnterneti (IoT) Devrimi: Verimlilik, Maliyet Azaltma ve Trendler

Olgar ATASEVEN

Tedarik Zincirinde Nesnelerin İnterneti (iot) Devrimi Verimlilik, Maliyet Azaltma Ve Trendler Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemNesnelerin İnterneti (IoT), günlük hayatımızdaki cihazların internete bağlanarak birbiriyle iletişim kurmasını ve veri paylaşmasını sağlayan önemli bir teknoloji. Peki, bu teknoloji tedarik zinciri gibi karmaşık bir alanda nasıl kullanılıyor? Tedarik zinciri yönetimi, tedarikçiler, müşteriler, lojistik ve envanter gibi birçok karmaşık süreci bir arada yönetmeyi gerektiriyor. Küresel tedarik zinciri yönetimi pazarı her yıl %9,4 büyüme kaydederken, işletmeler bu büyümeye ayak uydurmak için yenilikçi teknolojilere yöneliyor. Bu noktada, Nesnelerin İnterneti (IoT), tedarik zinciri yönetiminde devrim yaratacak önemli bir teknoloji olarak sahne alıyor. IoT, şirketlerin tedarik zincirlerini izleme ve kontrol etme şeklini dönüştürerek, operasyonel verimliliği artırıyor, maliyetleri düşürüyor ve şeffaflığı sağlıyor. Bu makalede, IoT’nin tedarik zincirindeki rolünü, faydalarını, zorluklarını ve trendleri sizler için inceleyeceğim.

IoT’nin Tedarik Zincirindeki Yükselişi

Nesnelerin İnterneti, tedarik zinciri endüstrisinde de diğer endüstrilerde olduğu gibi hızla benimsenmeye başladı. IoT’nin lojistikte kullanımı, şirketlere gerçek zamanlı teslimat izleme ve daha doğru envanter takibi gibi olanaklar sunarak operasyonel verimliliği artırmak için imkan tanıyor. Önemli bir mecra olan Future Market Insights’ın tahminlerine göre, 2033 yılına kadar bu teknolojinin pazar büyüklüğü 2023’teki rakamı olan 12,4 milyar dolardan 41,8 milyar dolara yükselecek. Bu hızlı büyümenin arkasında şu faktörleri sıralayabiliriz:

  • Tedarik zincirinde şeffaflık ve izlenebilirlik talebinin artması.
  • Operasyonel verimliliği artırma ve maliyetleri düşürme isteği.
  • Ürünlerin tedarik zinciri boyunca gerçek zamanlı olarak izlenebilmesi.
  • Stok yönetiminin optimize edilmesi ve stok tükenmesinin önlenmesi.
  • Ürün hasarı veya bozulmasıyla ilişkili risklerin minimize edilmesi.
  • Gerçek zamanlı verilerle bilinçli kararlar alınması ve kalite standartlarının korunması.
  • Lojistiğin basitleştirilmesi ve daha verimli taşıma rotalarının seçilmesi.

Daha da ötesi IoT cihazlarının, lojistik sistemlerine entegre edilerek teslimatların izlenmesi ve bilgi alışverişi sağlanması ile lojistik alanındaki IoT çözümlerine yapılan küresel harcamaların 2022’de 39,6 milyar dolardan 2032’de 114,7 milyar dolara çıkması da bekleniyor.

IoT’nin Tedarik Zinciri ve Lojistikteki Rolü

IoT, tedarik zinciri süreçlerini otomatikleştirerek, envanter yönetimi, sevkiyat takibi ve öngörücü bakım gibi işlemleri kolaylaştırması ile başta verimlilik artışı olmak üzere bir çok konuda önemli bir değişim sağlıyor.  IoT sensörleri, tedarik zinciri boyunca ürünlerin konumu, durumu ve hareketi hakkında gerçek zamanlı veri topluyor. Bu veriler, merkezi bir IoT platformuna iletilerek analiz ediliyor ve tedarik zincirinin çeşitli yönlerini optimize etmek için kullanılıyor. Bunlar ise anlık olarak operasyonların takibini sağlıyor.

IoT’nin tedarik zincirinde optimize ettiği başlıca alanları ise özetle ve ana başlıkları ile şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Varlık takibi ve izleme.
  • Envanter yönetimi.
  • Bakım ihtiyaçlarının tahmin edilmesi.
  • Tedarik zincirinde şeffaflığın artırılması.
  • Sıcaklık ve çevresel koşulların izlenmesi.
  • Ürün durumunun gözlemlenmesi ve yönetilmesi.
  • Rota optimizasyonu.
  • Depo süreçlerinin otomatikleştirilmesi.
  • Tedarikçi ve satıcı yönetimi.
  • Analitiklerle tedarik zincirinin iyileştirilmesi.
  • Risk yönetimi ve dayanıklılık.
  • Talep tahmini.
  • Soğuk zincir yönetimi.
  • Müşteri deneyiminin ve şeffaflığın artırılması.

IoT’nin Tedarik Zincirindeki Faydaları

Daha spesifik olarak konuyu irdelersek; gelin şimdi de IoT’nin tedarik zinciri yönetiminde sunduğu oldukça geniş avantajlara bakalım. İşte bu avantajlardan bazıları:

1. Artırılmış Görünürlük ve İzlenebilirlik

IoT, tedarik zincirinin gözleri ve kulaklarıdır. Gerçek zamanlı izleme ve otomatik veri toplama, süreçleri optimize etmek ve karar alma sürecini iyileştirmek için kritik öneme sahiptir. Ürünlerin konumu, hareketi ve durumu, envanter seviyeleri ve iç politika uyumu gibi bilgileri izlemek, operasyonların sorunsuz bir şekilde yürütülmesine katkıda bulunur.

2. Verimlilik ve Üretkenlikte Artış

IoT, operasyonel iyileştirmeler için analiz edilebilecek büyük miktarda veri sağlar. Ayrıca, envanter yönetimi, sevkiyat takibi ve öngörücü bakım gibi süreçlerin otomatikleştirilmesi, tedarik zinciri operatörlerinin iş yükünü hafifletir.

3. Optimize Edilmiş Envanter Yönetimi

IoT, envanter seviyelerinin gerçek zamanlı olarak izlenmesini sağlar. Bu sayede, stok tükenmesi veya aşırı stoklanma gibi sorunlar önlenir ve doğru ürünlerin doğru zamanda mevcut olması sağlanır.

4. Gelişmiş Talep Tahmini

IoT, gerçek zamanlı verilerin toplanması ve analiz edilmesiyle, gelecekteki talebin daha doğru bir şekilde tahmin edilmesini sağlar. Bu sayede, tedarik zinciri operatörleri üretim ve dağıtım stratejilerini tüketici ihtiyaçlarına göre ayarlayabilir.

5. Maliyet ve Risklerin Azaltılması

IoT, tedarik zinciri yönetiminde maliyetleri düşürür ve riskleri minimize eder. Teslimat rotalarının optimize edilmesi, bakım ihtiyaçlarının tahmin edilmesi, ürün hasarının önlenmesi ve manuel işgücünün azaltılması gibi faktörler, tedarik zincirini daha sürdürülebilir hale getirir.

IoT’nin Tedarik Zincirindeki Zorluklar

Ne yazık ki her şey güllük gülistanlık değil. IoT’nin getirdiği avantajların yanı sıra yani tedarik zincirinde sunduğu faydaların yanı sıra, bazı zorluklar da bulunmaktadır. Neler mi? İşte bazı temel olanları:

1. Veri Güvenliği ve Gizliliği

IoT cihazları ve sensörler, büyük miktarda veri toplar. Bu verilerin güvenli bir şekilde korunması ve uyumlu bir IoT mimarisi oluşturulması büyük bir zorluktur.

2. Entegrasyon ve Birlikte Çalışabilirlik

Farklı üreticilerden gelen IoT cihazlarının entegrasyonu ve birlikte çalışabilirliği, tedarik zincirinde zorluklar yaratabilir. Evrensel iletişim protokollerinin kullanılması, bu sorunun çözümüne yardımcı olabilir.

3. Ölçeklenebilirlik ve Karmaşıklık

Tedarik zinciri operasyonları genişledikçe, IoT sisteminin ölçeklenebilirliği bir sorun haline gelebilir. Daha fazla cihaz ve veri kaynağı eklemek, sistemin karmaşıklığını artırabilir.

4. Standartların ve Düzenlemelerin Eksikliği

IoT cihazları için standartlaştırılmış protokollerin ve düzenlemelerin olmaması, tedarik zinciri operatörleri için bir engel teşkil edebilir. İlgili endüstri düzenlemelerine uyum sağlamak ve yasal bir ekip ile çalışmak, bu zorluğun üstesinden gelmek için önemlidir.

Nesnelerin İnterneti, tedarik zinciri yönetiminde devrim yaratmaya çoktan başladı. Gerçek zamanlı izleme, otomatikleştirilmiş süreçler ve veri odaklı karar alma, şirketlerin operasyonel verimliliğini artırırken maliyetleri düşürüyor. Ancak, IoT’nin tedarik zincirinde başarıyla uygulanabilmesi için veri güvenliği, entegrasyon ve ölçeklenebilirlik gibi zorlukların üstesinden gelinmesi gerekiyor. Gelecekte, IoT’nin tedarik zincirindeki rolü daha da artacak ve bu teknoloji, endüstrinin vazgeçilmez bir parçası haline gelecek. Şirketler, IoT’yi doğru bir şekilde uygulayarak, rekabet avantajı elde edebilir ve tedarik zincirlerini daha verimli hale getirebilir. Teknolojinin ve dijitalleşmenin gerisinde kalmayın!

Tedarik Zincirinde Nesnelerin İnterneti (iot) Devrimi Verimlilik, Maliyet Azaltma Ve Trendler Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemOlgar ATASEVEN

Girişimci, İş İnsanı, Yazar, Konuşmacı

olgar.ataseven@profesia.com.tr

SGK’ya Bildirilen Çıkış Kodu, Feshin Hangi Nedenle Yapıldığının İspatı İçin Yeterli midir?

Sgk’ya Bildirilen çıkış Kodu, Feshin Hangi Nedenle Yapıldığının İspatı İçin Yeterli Midir Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem

SGK’ya Bildirilen Çıkış Kodu, Feshin Hangi Nedenle Yapıldığının İspatı İçin Yeterli midir?

Lütfi İNCİROĞLU

Sgk’ya Bildirilen çıkış Kodu, Feshin Hangi Nedenle Yapıldığının İspatı İçin Yeterli Midir Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemFesih, iş sözleşmesini derhal ya da belirli bir sürenin geçmesi ile sona erdiren, karşı tarafa yöneltilmesi gerekli tek yanlı irade açıklamasıdır. Fesih hakkı sözleşmenin her iki tarafına da tanınmıştır ve diğer tarafın kabulüne gerek olmayan bir irade beyanıdır. Fesih beyanı karşı tarafa ulaştığı anda hüküm ve sonuçlarını doğurur[1]. Fesih, diğer tarafın kabulüne gerek olmayan bir irade beyanı olduğuna göre, iş sözleşmesinin fesih nedeninin belirlenmesinde fesih iradesine bakılır.

İşverence iş sözleşmesinin feshinde, işten ayrılma bildirgelerinde işten ayrılma gerekçesini gösteren çıkış kodu ile bildirim yapılmaktadır. Esasında işçinin işten çıkışının çıkış koduyla bildirilmesinin fesih nedeninin belirlenmesi açısından çok bir önemi yoktur. Çünkü iş sözleşmesinin fesih nedeninin belirlenmesinde fesih iradesine bakılması gerekir. Yargıtay’ın aşağıda sunulan kararlarında da görüleceği üzere Sosyal Güvenlik Kurumu’na verilen işten ayrılma bildirgelerindeki “işten ayrılma gerekçesini gösteren kod numaralarının” uygulamada her zaman gerçek fesih sebebini göstermediği ve sadece bu belgeye dayalı olarak uyuşmazlığın çözümlenmesinin isabetsiz olacağı belirtilmektedir.

Nitekim, işveren tarafından Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirilen çıkış kodu aslında feshin kim tarafından ve hangi nedenle yapıldığını belirten bir uygulamadır. Çıkış kodları hem işveren hem de işçi için önemli sonuçları olan bir işlemdir. İşçinin kıdeme bağlı hakları, fesih sonrası takip edeceği yol ve işsizlik ödeneği alıp alamayacağı gibi hususlar doğrudan çıkış koduyla il­gilidir. Gerçekten, işveren tarafından haklı fesih nedeni olmaksızın fesih yo­luna gidildiği iddiası aynı yöndeki çıkış kodu ile desteklendiğinde işçi açısın­dan ispata yeterli görülebilir.

Yargıtay’a göre, “Dosyada davacının 29.07.2012-13.08.2012 tarihleri arasında izin kullanmak istediğine dair imzalı talep dilekçesi ve 14-15 ve 16 Ağustos 2012 tarihleri arasında izinsiz ve mazeretsiz olarak devamsızlık yaptığına dair dört işçi tarafından imzalanmış olan devamsızlık tutanakları bulunmaktadır. Davacının çıkışı 17.08.2012 tarihinde “03-istifa” kodu ile Kuruma bildirilmiştir. Tutanak mümzileri tanık olarak dinlenmişler ve davacının izin dönüşü işe gelmediğini beyan ederek tutanak içeriklerini doğrulamışlardır. Davacı tanıklarının fesih konusundaki beyanları çelişkili olup, biri davacının işveren tarafından hakarete uğradığı için diğeri ise çalışma saatleri çok uzun olduğu için işten ayrıldığını beyan etmiştir. Dava dilekçesinde iş sözleşmesinin işverence feshedildiği belirtilmiş olup, mahkemece fesih gerekçesinin değiştirilmesi ve iş sözleşmesinin işçi tarafından haklı sebeple feshedildiğinin kabulü isabetli olmamıştır. 4857 sayılı Kanun’un 25/2. bendi gereğince yapılan haklı fesihte yazılı fesih bildiriminde bulunulmasına ve işçinin savunmasının alınmasına da gerek yoktur. Davacı tarafça devamsızlıktan önce başka bir sebeple iş sözleşmesinin işverence feshedildiği iddia ve ispat edilmediğine göre; davacının iş sözleşmesinin 14-15 ve 16 Ağustos 2012 tarihlerindeki devamsızlığı sebebi ile haklı olarak feshedildiğinin kabulü dosya içeriğine ve delillere daha uygun düşecektir. Çıkışının istifa koduyla bildirilmesinin de bir önemi yoktur. Belirtilen sebeplerle, davacının kıdem tazminatı talebinin de reddi gerekirken yazılı gerekçe ile kabulü hatalı olup bozmayı gerektirmiştir”[2]

Yargıtay’ın başka bir kararında ise, “Sosyal Güvenlik Kurumuna verilen işten ayrılma bildirgelerindeki “işten ayrılma gerekçesini gösteren kod numaralarının” uygulamada her zaman gerçek fesih sebebini göstermediğini ve sadece bu belgeye dayalı olarak uyuşmazlığın çözümlenmesinin isabetsiz olacağını” ifade etmiştir[3]

Ancak Yargıtay, “Davacı, iş akdinin işverence haksız feshedil­diğini ileri sürmüş, Mahkemece işçinin kıdemi ve Sosyal Güvenlik Kurumu kaydındaki fesih kodu 4 (işverenin haklı sebep bildirmeden belirsiz süreli iş akdini feshi) nedenleriyle kıdem ve ihbar tazminatlarının kabulüne karar ve­rilmiştir. Ancak davacının feshi gören tanığı … ile davalı tanıklarının davacı­nın işten kendisinin çıktığını beyan ettikleri, tanıkların işveren feshi iddiasını teyit etmedikleri anlaşılmaktadır. Sosyal Güvenlik Kurumu kaydındaki fesih kodu tek başına bağlayıcı olmadığı gibi tanık beyanları karşısında işçinin 3 yılı aşkın kıdemine değer vermeye de olanak bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle davasını işveren feshine dayandıran işçinin iş akdini kendisinin feshettiği anlaşıldığından kıdem ve ihbar tazminatı taleplerinin reddi yerine kabulünün hatalı bulmuştur”[4].

Yargıtay verdiği bu kararda, davacı tanığının işçinin kendisinin ayrıl­dığı yönündeki beyanı karşısında salt çıkış kodunun belirleyici olmadığını kabul etmiştir. Dolaysıyla, işveren tarafından SGK’ya bildirilen çıkış kodu, feshin kim tarafından ve hangi nedenle yapıldığının ispatı için yalnız başına yeterli değildir, yan delillerle desteklenmesi gerekir.

Sgk’ya Bildirilen çıkış Kodu, Feshin Hangi Nedenle Yapıldığının İspatı İçin Yeterli Midir Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemSonuç olarak, fesih, bozucu yenilik doğuran bir haktır. İş sözleşmesinin fesih nedeninin belirlenmesinde fesih iradesine bakılması gerekir. Bu konuda işveren tarafından Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildirilen çıkış kodu her zaman belirleyici olamaz. Çünkü, Sosyal Güvenlik Kurumuna verilen işten ayrılma bildirgelerindeki “işten ayrılma gerekçesini gösteren kod numaraları” uygulamada her zaman gerçek fesih sebebini göstermeyebilir. Dolaysıyla, işveren tarafından SGK’ya bildirilen çıkış kodu, feshin kim tarafından ve hangi nedenle yapıldığının ispatı için yalnız başına yeterli değildir. Mutlaka bu durumun yan delillerle desteklenmesi gerekir.

Kaynakça:

[1] SÜZEK, Sarper, İş Hukuku, s.531.

[2] Yarg.22.HD.10.5.2016 T., E.2016/11228, K.2016/14121 Legalbank.

[3] Yarg.22.HD.25.9.2014 T., E.2014/19756, K.2014/25663 Legalbank.

[4] Y9.HD.22.10.2020 T., E.2017/17019, K.2020/13063; ÇİL, Şahin, İş Hukuku Yargıtay İlke Kararları, s.868.

Lütfi İNCİROĞLU

Lojistik Stratejisi, Lojistik Hedefler ve Amaçlar

Lojistik Stratejisi

Dr. Adil ÜNAL – aunal@istanbul.edu.tr

Strateji geliştirmenin amacı kuruluşun pazar koşullarına uyum sağlaması, rekabet avantajını koruması ve sürdürülebilir büyüme sağlamasıdır. Üst seviye stratejiler belirlendikten sonra fonksiyonlar bazında operasyonel stratejiler oluşturulur. Bu stratejilerin çok tabii olarak ana stratejiyi desteklemesi gerekir.

Şekil 1’de lojistik stratejisinin, organizasyon ve tedarik zinciri stratejisi, müşteri hizmet gereksinimleri ve kısıtlar ile ilişkisi açıklanmaktadır.

Şekil 1. Lojistik Stratejisi ve İlişkili Alanlar

Lojistik Stratejisi 1

Kuruluşlar, rekabet avantajı elde etmek için hedefler ve amaçlar belirlemektedir. Michael Porter’ın genel (jenerik) stratejilerine göre, bu stratejiler maliyet liderliği (en düşük maliyet), farklılaşma (benzersiz ürün ve/veya hizmet) veya odaklanma (belirli bir niş segmente yönelik maliyet liderliği veya farklılaşma) olarak karşımıza çıkmaktadır.

Tedarik zinciri stratejisi, kuruluşun faaliyetlerini kilit tedarikçiler ve müşterilerin faaliyetleriyle entegre ederek bu hedefleri ve amaçları gerçekleştirmeye çalışır. Lojistik stratejisinin, genel organizasyon stratejisi ve tedarik zinciri stratejisi ile uyumlu olması gerektiği gerçeği, başarılı bir lojistik stratejisi uygulamasının bu daha büyük organizasyonel hedefleri doğrudan nasıl destekleyeceğini gösterebilmeniz gerektiği anlamına gelmektedir.

Müşteri hizmet gereksinimleri, kuruluşun müşteri segmentlerinin (benzer özelliklere sahip müşteri grupları) anlaşılmasına dayanır. Her segment, ihtiyaçlarına ve belirli bir fiyatta rakiplerin sunduklarına göre hizmet beklentilerine sahip olacaktır. Kuruluşun stratejisine bağlı olarak, bu beklentileri karşılamayı veya aşmayı tercih edebilir ya da düşük maliyet lideri olma stratejisinin bir parçası olarak piyasanın geri kalanından daha düşük hizmet seviyelerine sahip olmayı seçebilir.

Kısıtlar, lojistik stratejisini etkileyen iç ve dış güçlere atıfta bulunur. İç güçler arasında mevcut altyapı ve kapasiteler, organizasyon yapısı ve kültürü ile diğer güçlü ve zayıf yönler bulunur. Bunları değiştirmek sermaye yatırımları ve zaman gerektirir. Dış güçler ise rakiplerin stratejileri, yasal düzenlemeler, riskler, ülkelerin altyapıları gibi unsurları içerir. Bu unsurlar kontrol edilemez ancak anlaşılmalı ve planlanmalıdır.

Bowersox ve Daugherty, üç genel lojistik stratejisi önermektedir:

  • Süreç Stratejisi: Yalın süreçler kullanarak maliyeti düşürmek.
  • Pazar Stratejisi: Müşteriler için karmaşıklığı azaltarak farklılaşmak.
  • Bilgi Stratejisi: İç uyumu artırmak ve dış ortaklarla iş birliğini geliştirmek için bilgi paylaşmak.

Genellikle, genel organizasyon stratejisine ulaşmanın birden fazla yolu vardır ve lojistik, yukarıdaki stratejilerin tamamını farklı öncelik seviyelerinde kullanabilir. Lojistik profesyonelleri genellikle lojistik stratejisini belirlemek için birçok olası yolu beyin fırtınası yaparak başlatır. Planlama aşamasında yenilikçi fikirler teşvik edilmelidir. Daha sonra, her fikrin artıları ve eksileri ayrıntılı olarak analiz edilebilir ve planlama ufku için uygulanabilir olan en iyi seçenekler bir dizi hedef ve amaca dönüştürülebilir.

Lojistik Hedefler ve Amaçlar

Lojistik hedefleri ve amaçları, lojistik temel performans göstergeleri (KPI’lar) için belirlenmiş spesifik ve ölçülebilir hedeflerdir. Spesifik olmak, hedeflerin genel ifadelerden kaçınarak net bir şekilde tanımlanmış olması anlamına gelir. Ölçülebilir hedefler, başarının göreceli seviyelerini değerlendirmek için kullanılabilecek metrikler için standartlar belirler.

Stratejik planlar genellikle üç yıl gibi belirli bir zaman dilimi için hazırlandığından, hedefler ve amaçlar da zaman bağlıdır, yani bu sürenin sonunda gerçekleştirilmelidir. Bu hedefler, organizasyonel ve tedarik zinciri hedeflerine dayandığı için, bu üst düzey hedeflerin daha ayrıntılı bir şekilde ele alınmasını sağlar. Örneğin, genel bir hedef, kullanılan sermayeden %15 veya daha fazla getiri sağlamak (yani varlıkları etkili bir şekilde kullanmak) ise, lojistik bu geniş hedefi daha ayrıntılı hedeflerle ilişkilendirebilir:

  • Siparişten teslimata kadar olan döngü süresi: 10 gün veya daha az.
  • Sipariş karşılama süresi: 3 gün veya daha az.
  • Stok gün sayısı: 15 gün veya daha az.

Hedefler ve amaçlar ilişkili olmalıdır, yani eğer bu hedefler (ve diğer iş birimlerinin ilişkili hedefleri) gerçekleştirilirse, genel hedefe de ulaşılmış olacaktır. Son olarak, bu hedefler, mevcut zaman ve planlanan sermaye yatırımı dikkate alındığında ulaşılabilir olmalıdır. Hedefler zorlu olmalı, ancak gerçekçi olmayan hedefler çalışanları demoralize eder ve başarısızlığı kaçınılmaz hale getirir.

Tüm bunlar, lojistik hedeflerinin ve amaçlarının SMART olması gerektiği anlamına gelir:

  • Specific (Spesifik)
  • Measurable (Ölçülebilir)
  • Attainable (Ulaşılabilir)
  • Relevant (İlgili)
  • Time-bound (Zaman Bağlı)

Lojistik Hedefleri

Lojistik hedefleri, stratejinin geniş terimlerle nasıl gerçekleştirileceğini ifade eder. Genellikle şirketlerimizde yaygın olarak belirlenen hedef, operasyonların her aşamasında değer katmaktır.

Ücretsiz Hoşgeldin Üyeliği ile bu yazının tamamını okuyabilirsiniz.
Hesap Oluştur

Hyundai Motor Türkiye Elektrikli Araç Üretimine Hazırlanıyor

Satın Alma Eğitimleri Haber Hyundai Motor Türkiye Elektrikli Araç üretimine Hazırlanıyor

Hyundai Motor Türkiye Elektrikli Araç Üretimine Hazırlanıyor

  • Satın Alma Eğitimleri Haber Hyundai Motor Türkiye Elektrikli Araç üretimine HazırlanıyorHyundai Motor Türkiye, 2026 yılında üretmeyi planladığı elektrikli araç için hazırlıklara başlıyor.
  • Bu genişleme, markanın Avrupa otomotiv pazarındaki rolünü artırırken aynı zamanda ülkenin üretim sektörünü de güçlendirecek.
  • Yerli EV, markanın 2035 yılına kadar Avrupa’da yalnızca sıfır egzoz emisyonlu araçlar sunma hedefine de katkıda bulunacak.

Hyundai Motor Türkiye, ünvan değişikliğinden sonra şimdi de elektrikli araç üretimiyle dikkatleri çekmeye devam ediyor. Türkiye’de elektrikli araç üretme planlarıyla birlikte üretim kapasitesini ve sürdürülebilirlik çabalarını güçlendirmeye yönelik önemli bir adım atan Hyundai, aynı zamanda markanın karbon ayak izini azaltma hedefini de güçlendiriyor. Yerli elektrikli araç üretimi aynı zamanda ülke ekonomisini ve global yeşil mobiliteye geçişi de destekliyor.

Türkiye’deki İzmit fabrikasında üretilecek olan EV model, Hyundai’nin büyüyen elektrikli ürün gamına katkıda bulunacak ve Avrupa pazarının sürdürülebilir mobilite çözümlerine yönelik artan talebini destekleyecek. Hyundai Motor Türkiye, elektrikli modelin yanı sıra içten yanmalı motorlu modeller üretmeye de devam edecek.

Buna ek olarak; Hyundai Motor Türkiye, geçtiğimiz günlerde, global otomotiv dünyasındaki rolünü daha iyi vurgulamak için “Hyundai Assan Otomotiv Sanayi” olan ticari ünvanını da “Hyundai Motor Türkiye” olarak değiştirmişti.

Markanın yeniden yapılanma çabaları, Hyundai Motor Grubu’nun Kore dışındaki ilk ve en uzun süredir hizmet veren yurtdışı üretim merkezi konumunu da vurguluyor. 28 yılda üç milyondan fazla araç üreten Hyundai Motor Türkiye, istihdama, ihracata ve ulusal ekonomiye önemli ölçüde katkıda bulunmaya da devam ediyor. Hyundai Motor Türkiye, mevcut üretim genişlemesine ek olarak yerel tedariğe de öncelik veriyor. Bu sayede araç bileşenlerinin yüzde 55’inden fazlası 50’den fazla tedarikçiden oluşan bir ağ aracılığıyla yerli olarak üretiyor. İzmit’te üretilecek EV’ler de bu oranı sürdürme hedefinde olacak.

Satın Alma Eğitimleri Haber Hyundai Motor Türkiye Elektrikli Araç üretimine HazırlanıyorHyundai Motor Türkiye, tüm bu gelişmelerin ışığında elektrikli araç üretimini hızlandırarak hem rekabetçi konumunu hem de çevre dostu mobiliteye olan bağlılığını güçlendiriyor. Bu stratejik hamle, markanın 2035 yılına kadar Avrupa’da yalnızca sıfır egzoz emisyonlu araçlar sunma planlarını sağlamlaştırmakla kalmıyor, aynı zamanda Türkiye’nin marka adına Avrupa’daki önemli rolünü de güçlendiriyor.

 

TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ GÜNDEM KLASÖRÜ

SATINALMA ve TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ MAKALELERİ

TEDARİKÇİ PERFORMANS DEĞERLENDİRME UYGULAMALARI

SATINALMA EĞİTİM TESTLERİ

Liderlikte Sezgiler ve Veriler

Liderlikte Sezgiler Ve Veriler Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem

Liderlikte Sezgiler ve Veriler 

M.Efsun YÜKSEL TUNÇ

Liderlikte Sezgiler Ve Veriler Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündemİş dünyasında karar almak, sadece doğru bilgiye sahip olmakla değil, o bilgiyi nasıl yorumladığımızla da ilgilidir. Günümüz liderleri, veri temelli karar alma ile sezgisel öngörüler arasında bir denge kurmak zorunda. Peki, bir lider olarak hangi durumlarda verilere güvenmeli, hangi durumlarda sezgilerimize kulak vermeliyiz?

Her şeyin ölçülebildiği, analiz edilebildiği ve büyük veri setleriyle desteklendiği bir çağda liderlerin sezgilerine ne kadar güvenmesi gerektiği sıkça tartışılıyor. Ancak liderlik sadece rakamlardan ibaret değildir. Çoğu zaman, en büyük sıçramalarımızı yapmamızı sağlayan şey içgüdülerimizdir. Öte yandan, sezgilerimizi destekleyecek sağlam veriler olmadan büyük riskler almak da hatalara yol açabilir. Bunları yazarken aklıma gelen örnekler Indus’un sıçrama zamanlarında sezgiye mi yoksa veriye mi daha çok baktığım oluyor. Denge önemli, büyük başarıların ardında ikisini kol kola gördüğümü söyleyebilirim.

Bu noktada, veri ve sezginin çatışmak yerine birbirini desteklemesi gerektiğini söyleyebiliriz. Etkili liderlik, verileri anlamlandırmak için sezgiyi, sezgileri doğrulamak için de veriyi kullanma sanatıdır.

Veriler, ölçülebilir gerçekleri ortaya koyar. İş dünyasında başarılı olmak isteyen liderler için, objektif verilere dayalı kararlar almak kritik öneme sahiptir. Peki, verilerin güçlü olduğu alanlar nelerdir?

✔ Ölçülebilir Performans Göstergeleri (KPIs): Şirketlerin büyüme oranları, müşteri memnuniyeti skorları, satış verileri gibi metrikler liderlerin daha sağlam kararlar almasına yardımcı olur.

✔ Trend Analizleri: Pazarın yönünü doğru okumak için geçmiş verilere bakmak önemlidir. Büyük resmi görmek için verileri analiz etmek kritik bir adımdır.

✔ Risk Analizi ve Öngörülebilirlik: Veriler, riskleri minimize etmek ve en uygun stratejiyi belirlemek için güçlü bir araçtır. Örneğin, finansal kararlar alırken veriye dayalı analizler, daha güvenli ve stratejik hamleler yapmayı sağlar.

Ancak burada kritik bir nokta var: Veriler geçmişi anlatır. Geleceği tahmin etmek için tek başına yeterli olmayabilir. İşte tam da burada sezgiler devreye girer.

Sezgiler, deneyim, gözlem ve bilinçdışında işlenen bilgilerin birleşiminden doğar. Bir lider olarak, yıllar içinde edindiğimiz deneyimler, farkında olmadan topladığımız bilgiler ve içgüdülerimiz, bazen verilerin gösteremediği şeyleri görmemizi sağlar.

✔ Belirsizlik Anlarında Hızlı Karar Vermek: Veriler her zaman tam olmayabilir ya da bir kriz anında elimizde yeterli analiz süresi bulunmayabilir. Böyle zamanlarda liderin sezgileri yön gösterir.

✔ İnsan Faktörünü Anlamak: Rakamlar, çalışan bağlılığını ya da müşteri sadakatini tam olarak açıklayamaz. İnsan ilişkileri ve liderlik, sezgisel kararların en kritik olduğu alanlardan biridir.

✔ Yaratıcı ve Yenilikçi Kararlar: Sezgiler, ezber bozan, risk alan ve yenilikçi kararların temelini oluşturur. Bazen pazar verileri “bu iş olmaz” derken, bir liderin sezgileri “bunu deneyelim” diyerek büyük başarılar getirebilir.

Örneğin, Steve Jobs, verilerin iPhone’un başarılı olamayacağını söylediği bir dönemde sezgilerine güvenerek bu vizyoner ürünü ortaya koydu. Sonuç? Teknoloji dünyasında bir devrim…

Peki, liderler olarak sezgilerimizi ve verileri nasıl dengede tutabiliriz? İşte birkaç temel öneri:

  • Verileri Sezgilerle Harmanlayalım: Sayılar ve tablolar bize geçmişi anlatır, ancak büyük kararları alırken deneyim ve sezgilerimizi de devreye sokalım.
  • Verileri Doğru Okuyalım ve Anlamlandıralım: Her veri doğru yönlendirmez. Doğru sorular sormak, bağlamı anlamak ve veriyi derinlemesine analiz etmek önemli.
  • Sezgilerimizi Test Edelim: İçgüdülerimiz bize “bu doğru yol” diyorsa, küçük bir pilot uygulama ile bunu test edelim. Böylece sezgisel bir kararı doğrulayan veriler oluşturabiliriz.
  • Deneyime Dayalı Sezgilerimizi Güçlendirelim: Sezgiler doğuştan gelmez, geliştirilebilir. Deneyim kazandıkça, daha iyi sezgisel kararlar alabiliriz.
  • Hızlı Kararlarda Sezgilere, Uzun Vadede Verilere Güvenelim: Anlık ve çevik kararlar için sezgilerimizi, uzun vadeli stratejiler için verileri ön planda tutalım.

Güçlü liderler, verileri anlamlandıran sezgilere ve sezgileri doğrulayan verilere sahip olanlardır. Ne yalnızca verilere saplanıp kalmalıyız ne de tamamen içgüdülerimize güvenerek hareket etmeliyiz. Büyük kararlar, veri temelli sezgisel liderlik ile alınır.

Siz karar alırken daha çok neye güveniyorsunuz? Verilere mi, sezgilerinize mi?

 

Liderlikte Sezgiler Ve Veriler Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemM.Efsun YÜKSEL TUNÇ

Eğitmen ve Yönetim Danışmanı

Yaşam ve Yönetici Koçu

efsun@indus.com.tr

https://www.linkedin.com/in/efsunyukseltunc/

Instagram @indusefsun

#liderlik #kararalmak #sezgiselveveri #sezgiselliderlik #verianalizi #stratejikliderlik #işdünyası #liderlikbecerileri #kararvermek #işhayatı #veriodaklıkararlar #deneyimveyenilik #çeviklik #yenilikçidüşünce #stratejigeliştirmek

İhracat Dökümanlarını Kurye Servisi Kaybederse

İhracat Dökümanlarını Kurye Servisi Kaybederse Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem

İhracat Dökümanlarını Kurye Servisi Kaybederse

İhracat Dökümanları Nedir?

İhracat Dökümanlarını Kurye Servisi Kaybederse Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemBir göz atalım isterseniz bu ihracat evrakları nedir diye: İthalatçı ve ihracatçının yaptıkları alım satım sözleşmesi gereği, ihracatçı tarafından yapılan kesin satış sonrası, ithalatçı tarafından talep edilen evraklardır.

İthalatçı bu evraklar ile kendi ülkesindeki gümrüklere gelecek malların fiili ithal sırasında kullanacağı belgelerdir. Bu belgeler olmaksızın ithalatçının malları gümrüklerden fiili ithal yolu ile çekmesi mümkün olmaz.

Bu evraklar göreceli olarak daha fazla da olabilir, daha az da;

  • Tam takım deniz konşimentosu (Original)
  • Ticari fatura
  • Vadeli satışlarda Poliçe (Bill of Exchange – Draft)
  • Çeki listesi / paketleme listesi
  • Menşei sertifikası (certificate origin)
  • Bitki sağlık sertifikası (Phytosanitary certificate)
  • CIF ve CIP yüklemelerde sigorta poliçesi
  • Ağırlık sertifikası- Weight Certificate (SGS Raporu)
  • Kalite sertifikası (SGS Raporu)
  • Analiz Sertifikası (SGS Raporu)
  • İlaçlama sertifikası (Fumigation certificate)
  • GMO Certificate – Genetically Modified Organism
  • Konsolosluk Tasdikli fatura
  • ATR – 1 Belgesi (Movement certificate)
  • Atom Sertifikası (Radioactivity Certificate)
  • Veteriner Sertifikası
  • Helal Certificate

 Belgeler Posta ile İthalatçıya Gönderilir

Ödeme şekli;

  • Vesaik mukabili,
  • Vesaik mukabili, kabul kredili (banka avalli veya avalsiz)
  • Akreditifli

olması halinde ihracatçı tarafından hazırlanan evraklar, kendi bankasına tahsil emri kaydı ile teslim edilir ve belirlenen koşulda ithalatçıya teslim edilmek üzere posta ile ithalatçının bankasına gönderilir.

  • Mal mukabili
  • Peşin ödemeli işlemlere ait evraklar ise banka olmaksızın ihracatçı tarafından ithalatçıya gönderilir.

Tabii esas olan husus, postaya verdiğimiz evrakların yerine ulaşmasıdır.

Bankalar Evrakları Postaya Verirken Nelere Dikkat Etmelidir?

Tam da bankalardan söz etmek istiyordum. Tasarruf olsun diye ihracat evraklarını tek kurye ile gönderen bankalara ne desem acaba?

Neyse bu seferlik bir şey demesem de olur.

Bankalar kendilerine ibraz edilen evrakları, kendi aralarında kontrol ettikten sonra mutlaka iki farklı kurye halinde, her kuryenin farklı kurye şirketi ile gönderilmesine özen göstermelidir. Ayrıca bankalar evrakları postaya verirken kaybolma riskine karşı mutlaka sigorta yaptırması yarar sağlayacaktır.

Sigorta yaptıran bankalar var mıdır acep? Hem kaybolma riskine karşı, hem de kayıp sırasında tarafların uğrayacağı zararın sigorta ettirilen tutar kadar tazmin edilmesine olanak tanır.

Bankalarca Kargoya Verilen Evrakların Kaybolması Halinde Neler Yapılabilir?

İhracatçının bankası tarafından kargo yoluyla ithalatçının bankasına gönderilen evrakların kargoda kaybolması halinde, ihracatçının bankasının hiçbir sorumluluğu olmadığını, evraklar ihracatçının bankasına ibraz edilirken ihracatçının bankası, evrağı ibraz eden ihracatçıdan bir ibraname almıştır. Bu ibraname, evrakların postada kaybolması halinde bankaların hiç bir sorumluluk almayacağı yönünde bir aklama yazısıdır.

Bankaların hiçbir sorumluluk almadığı evrakların kaybolması halinde durum ne olur acaba?

  • İthalatçının ülkesindeki gümrüklerde bekleyen malların fiili ithal yoluyla çekilmesi mümkün olmayacaktır.
  • Deniz konşimentosu gibi bazı değerli evrakların tekrar tanzimi mümkün olmayacaktır,
  • Gümrüklerde bekleyen malların zamanında fiili ithal yolu ile çekilememesi dolayısıyla, ithalatçı veya ihracatçı gereksiz yere ardiye ve demuraj ücreti ödeyecektir,
  • Öngörülemeyen gereksiz maliyetler ortaya çıkacaktır.

Bankalar Sorumluluk Almazlar

Kurye servisinin kaybettiği evraklardan dolayı bankaların sorumluluk almayacağı ortadadır. Buradaki sorumluluk kurye servisindedir. Bankalar evrakların jandarması değildir ancak evrakların kaybolma olasılığını her zaman düşünmeleri gerekir.

Kuryeye verilen evrakların sigorta ettirilmemiş olması halinde, kurye şirketi evrakların kaybolduğunu bize bildirirse… Oh ne ala, bundan daha güzel bir haber olur muydu sizce?

Konumuza dönelim;

Kuryeci evrakların kaybolduğunu bankaya bildirirse ve kurye de sigortasız gönderilmişse, kurye servisinin kendisini aklayacağı tek bir yol vardır; o da ödenen kurye ücretinin 5 katını tazminat olarak bankaya öder, sonra da çeker gider.

Evrakların kaybolması bir yana da, işin içinde tilkiler ve çakallar varsa durum ne olur sizce? İşte o zaman filmin senaryosu yeniden yazılır.  Çünkü başroldeki oyuncu tilki olacaktır.

İhracat Dökümanlarını Kurye Servisi Kaybederse Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemReşat BAĞCIOĞLU

ICC Uluslararası Ticaret Odaları

Türkiye Milli Komitesi

Türkiye Bankacılık Komite Başkanlığı Üyesi

Almanya Ekonomisinin Son Sınavı: Tarifeler

Almanya Ekonomisinin Son Sınavı Tarifeler Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem

Almanya Ekonomisinin Son Sınavı: Tarifeler

Müge TÜRKKAN

Almanya Ekonomisinin Son Sınavı Tarifeler Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemAlmanya Merkez Bankası Başkanı Joachim Nagel bir süredir Almanya ekonomisinin ABD’nin gümrük tarifeleri nedeniyle bir resesyona girebileceğini söylüyor. Bu açıklamanın temelini büyük oranda ABD’nin çelik ve alüminyuma getirdiği yeni gümrük vergileri ve Avrupa Birliği’nden ithalata gümrük vergisi getireceğini belirtmesi yatıyor. Almanya’nın mali gevşeme planı ve Avrupa Merkez Bankası’nın faiz indirimlerinin de etkisi ile Alman tahvillerinde de bir süredir satış etkisi görülüyor.

Avrupa’nın siyasi ve ekonomik anlamda lokomotifi olarak Almanya’dan gelen bu açıklamaların bölgedeki diğer ülkeler için de değerlendirilmesi gerekiyor. Aslında bu “lokomotiflik” hikayesi biraz daha eskiye dayanıyor ve şu sıralar geçerliliği yavaş yavaş sorgulanmaya başladı. Yakın zamana kadar Almanya yenilenebilir enerji ve ağır sanayi üretiminde diğer Avrupa ülkelerine göre bir adım önde ilerliyordu. Hikayeyi biraz eskiden alacak olursak Birinci Dünya Savaşı sonrasının en yorgun ülkelerinden olan Almanya, 29 Buhranı’nın da olumsuz etkileriyle Amerika’ya olan borçlarını ödeyebilmek için altın karşılığı olmayan para basma yoluna gitmiş ve bunun sonunda ABD bu parayı kabul etmeyince Almanya’da hiperenflasyon yaşamıştı.

Bu durum Almanya’nın ekonomik şuurunda önemli bir iz yarattı ve ülke Amerika’ya fazla güvenmeme konusunda ilk dersini burada aldı. Bu nedenle İkinci Dünya Savaşı sonrasında Bretton Woods ve Soğuk Savaş rüzgarıyla daha sıkı birer Amerikan müttefiki olan ve ağır sanayi üretimini yavaşlatan Batı Avrupa ülkelerine kıyasla Almanya imalatta bir adım önde ilerledi. Zaman içerisinde Fransızlar göz bebekleri olan Renault markasını bile yabancı sermayeye teslim ederken, İspanyol Seat ve İngiliz Bentley bir Alman markası olan Volkswagen’e katıldı. Ancak önce Amerika ve Uzakdoğu sermayesinin otomotivdeki yükselişi ile artan rekabetçilik sonra da elektrikli araçların öne çıkması ile otomotivdeki büyük Alman markaları da şu an ekonomik sıkıntılar yaşamakta.

Almanya’da 2005’ten 2021’e kadar süren Merkel yönetimindeki Hristiyan Demokrat Parti bu süreci çoğunlukla kriz yönetimi ile geçirmişti. %12’den %6’ya azalan işsizlik ve artan kişi başı gelir bu yönetimin önemli başarıları arasındaydı. Bir diğer başarısı da 2014 Yunanistan borç krizi esnasında Avrupa’yı toparlayıcı ve sahiplenici yaklaşımı oldu. Ancak bu yaklaşım 2015’teki mülteci krizi ile birleşince Almanya’da sosyal yardımların da etkisiyle gelir uçurumunun artmasına yol açtı ve tepkilere neden oldu. Buna ilaveten Rusya’nın Kırım’ı ilhakından sonra Almanya’nın kamu borçlanmasındaki kısıtları esnetmeyerek ve yeni kaynaklar yaratmayarak enerjide Rusya’ya bağlı kalması, beklenmedik gelişmelere hazırlıksız yakalanmasına yol açtı.

İleriki dönemde Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesiyle başlayan kısıtlamalar Almanya’da enerji fiyatlarının artmasının ve Almanya’nın özellikle kaçındığı enflasyonun tekrar oluşmasında rol oynadı. NATO ve ABD çatısı altında savunma harcamalarını GSYİH’nin %2’lik alt sınırının da altına düşüren Merkel yönetimi Rusya Ukrayna krizinin çözümüne dair istişarelerde bu nedenle söz sahibi olamadı.

Trump’ın NATO üyelerine %5’lik savunma bütçesi ayırmamaları halinde savunma desteğini sağlamayacağını belirtmesi sadece Almanya’da değil başta Baltık ülkeleri olmak üzere tüm Avrupa’da ekstra bir “savunma sanayisini güçlendirme” maliyeti oluşturdu. Almanya’da 2021’de iktidara gelen, Sosyal Demokratlar, Yeşiller ve Liberaller’den oluşan üçlü koalisyon, dünyada Trump ile yayılan yeni korumacılık rüzgarına yetişebilmek şöyle dursun vergiler, kamu borçlanması ve dış politika gibi birçok konuda karar almakta bile güçlük çekti. Almanya’nın içinde bulunduğu ekonomik koşullardan yenilenebilir enerji ve sürdürülebilirliği arttırarak çıkması gitgide daha maliyetli bir hale geldi. Nüfusun yaşlı olması sebebiyle yabancı işgücü desteklenmeye devam edildi. Onlara verilen sosyal yardımlar bütçeyi zayıflattı. Yüksek vergiler üretimin ülke dışına taşınmasına ve girişimin yeterli desteği alamamasına neden oldu. Tüm bunların neticesinde ülkede 2023 yıl sonunda %0,3, 2024 yıl sonunda ise yine bir önceki çeyreğe kıyasla %0,2 küçüldü.

Trump’ın ikinci kez başkanlığa seçilmesi ile dünyada yükselişi süren korumacılık dalgası işte bu nedenle 2025 yılındaki son seçimlerde Almanya’da AFD’nin de ana muhalefete yükselmesine neden oldu. Geçtiğimiz Şubat ayındaki seçim sonuçları Hristiyan Demokratlar ile Sosyal Demokrat parti arasında bir koalisyona işaret etti. Bu koalisyon için görüşmeler halen sürüyor.  Bu koalisyonun ABD’nin Avrupa Birliği ile arasına inşa ettiği duvarlara doğru tepkiyi vererek ülkenin ihracatını ve büyümesini ayakta tutacak çözümler üretmesi bekleniyor.

Almanya Ekonomisinin Son Sınavı Tarifeler Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem2024 yılında TUİK verilerine göre 20,4 milyar dolar ile Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı ülke olan Almanya’nın resesyona girmemek için gerekli adımları atabilmesi Türk sanayisi için büyük önem arz ediyor. Avrupa’nın ön tekeri konumundaki bu ülkenin GSYİH’si ve dünyaya kök salmış büyük markaları ile Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin ekonomisine etki edebilecek gücü devam ediyor. Türkiye’nin bu açıdan Almanya’ya yeni üretim ve yatırım sahaları yaratmaya çalışabileceği bu noktada, dünyaya yatırım yapılabilir ve hukukun üstünlüğüne inanan bir ülke izlenimi vermesi gerekiyor. Türk sanayicilerinin de elbette Almanya sanayisinde doğacak yeni ihtiyaçları bu süreç içinde yakından izlemesi gerekecek.

Müge TÜRKKAN

Asgari Kurumlar Vergisi: Küresel Ekonomi ve Uygulamalar

Asgari Kurumlar Vergisi Küresel Ekonomi Ve Uygulamalar Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem

Asgari Kurumlar Vergisi: Küresel Ekonomi ve Uygulamalar

Can DOYRANLI

Giriş

Asgari Kurumlar Vergisi Küresel Ekonomi Ve Uygulamalar Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemAsgari kurumlar vergisi, küresel ekonomi bağlamında vergi adaletini sağlamak ve çok uluslu şirketlerin vergi kaçınma stratejilerini engellemek amacıyla geliştirilen önemli bir politikadır. Bu yaklaşım, özellikle 2021 yılında OECD ve G20 ülkelerinin önderliğinde, küresel bir vergi reformunun parçası olarak gündeme gelmiştir. Amaç, ülkeler arasındaki vergi rekabetini sınırlamak ve şirketlerin adil bir şekilde vergilendirilmesini sağlamaktır.

Asgari Kurumlar Vergisi Nedir?

Asgari kurumlar vergisi, çok uluslu şirketlerin faaliyet gösterdikleri tüm ülkelerde belirli bir minimum vergi oranına tabi tutulmalarını sağlayan bir sistemdir. Bu sistemde, bir şirketin faaliyet gösterdiği ülkede uygulanan efektif vergi oranı belirlenen asgari oranının altında ise, ana ülke bu farkı tahsil eder. Bu durum, vergi cennetlerini etkisiz hale getirerek şirketlerin düşük vergili ülkelere kâr transfer etme stratejilerini sınırlandırmayı hedefler.

Tarihsel Süreç

Asgari kurumlar vergisi kavramı, 2020’lerde küresel ekonomide artan dijitalleşme ve gelir dağılımı eşitsizliğine yanıt olarak geliştirildi. 2021 yılında OECD/G20 Küresel Vergi Anlaşması kapsamında 130’dan fazla ülke, asgari kurumlar vergisinin uygulanması konusunda bir uzlaşmaya vardı. Bu anlaşmada, asgari kurumlar vergisi oranı %15 olarak belirlendi ve 2024 itibarıyla uygulamaya başlanması hedeflendi.

Uygulamanın Temel Amaçları

  1. Vergi Kaçırmanın Önlenmesi: Çok uluslu şirketlerin vergi yükümlülüklerini düşük vergili ülkelere kaydırmasını
  2. Vergi Rekabetinin Azaltılması: Ülkeler arasında düşük kurumlar vergisi oranlarıyla yatırım çekme yarışı yerine, adil bir vergi düzeni oluşturmak.
  3. Gelir Adaleti Sağlamak: Küresel ölçekte vergi gelirlerini artırarak, sosyal hizmetlerin finansmanını güçlendirmek.

Nasıl Çalışır?

Asgari kurumlar vergisi mekanizması şu şekilde işler:

  1. Çok uluslu bir şirketin faaliyet gösterdiği ülkedeki efektif vergi oranı hesaplanır.
  2. Eğer bu oran %15’in altında ise, fark şirketin ana ülkesindeki vergi otoritesi tarafından tahsil
  3. Bu mekanizma, vergi cennetlerini ve düşük vergili ülkeleri etkisiz hale

Avantajlar

  1. Adil Vergi Dağılımı: Çok uluslu şirketlerin vergiden kaçınma stratejileri sınırlandırılarak, tüm ülkeler için daha adil bir gelir dağılımı sağlanır.
  2. Küresel Ekonomik İstikrar: Vergi rekabetinin azaltılması, ülkelerin ekonomik politikalarını sürdürülebilir bir şekilde planlamalarına olanak tanır.
  3. Vergi Gelirlerinde Artış: Özellikle gelişmekte olan ülkeler, daha yüksek vergi gelirlerinden

Dezavantajlar ve Zorluklar

  1. Küçük Ekonomiler Üzerindeki Etki: Vergi oranlarını düşük tutarak yatırım çeken küçük ekonomiler, bu düzenlemeden olumsuz
  2. Uyum Zorlukları: Farklı ülkelerin vergi sistemlerini uyumlu hale getirmesi zaman
  3. İzleme ve Uygulama Maliyetleri: Asgari kurumlar vergisinin etkili bir şekilde uygulanması için önemli ölçüde veri toplama ve denetim kapasitesi

Türkiye Açısından Değerlendirme

Türkiye, OECD üyesi olarak bu düzenlemeye destek veren ülkeler arasındadır. Asgari kurumlar vergisi uygulaması,

Türkiye’nin vergi gelirlerini artırma potansiyeline sahiptir. Ancak, düşük vergili bölgelerden yatırım çeken özel

ekonomik bölgeler üzerindeki etkiler dikkatle izlenmelidir. Ayrıca, bu düzenleme, Türkiye’nin uluslararası şirketlere yönelik vergi politikalarını yeniden şekillendirmesini gerektirebilir.

Sonuç

Asgari kurumlar vergisi, küresel ölçekte vergi adaletini sağlamaya yönelik önemli bir adım olarak değerlendirilmelidir. Uygulama, uluslararası vergi sisteminin şeffaflığını artırırken, düşük vergili bölgelerdeki dengesizlikleri azaltma potansiyeline sahiptir. Ancak, bu sürecin başarılı olması için ülkeler arasındaki iş birliğinin ve uyumun devam etmesi kritik önemdedir. Türkiye ve diğer ülkeler için, bu yeni düzenlemeler hem fırsatlar hem de zorluklar barındırmaktadır. Asgari kurumlar vergisi, küresel vergi düzeninin yeniden yapılandırılması açısından önemli bir dönüm noktasıdır.

Özellikle çok uluslu şirketlerin düşük vergili ülkelere yönelerek vergi yüklerini azaltma stratejileri, ülkeler arasında vergi gelirlerinin eşitsiz dağılımına neden olmuştur. Bu mekanizma, yalnızca vergi cennetlerini hedef almakla kalmayıp, daha adil ve sürdürülebilir bir vergi sistemi oluşturmayı amaçlar.

Bu düzenleme sayesinde:

Küresel Vergi Adaleti: Vergi gelirlerinin daha eşit dağılımı sağlanarak, düşük ve orta gelirli ülkelerin kamu hizmetlerine kaynak ayırma kapasitesi artırılabilir. Özellikle gelişmekte olan ülkeler, bu düzenlemeden doğrudan fayda sağlayarak eğitim, sağlık ve altyapı gibi alanlarda daha fazla yatırım yapabilir.

Şirketler Arasında Eşit Rekabet: Çok uluslu şirketler arasındaki rekabet daha şeffaf ve adil bir hale gelir. Bu durum, hem yerel işletmelerin hem de uluslararası aktörlerin aynı kurallara tabi olmasını sağlar.

Vergi Politikalarının Yeniden Yapılandırılması: Asgari kurumlar vergisi, ülkeleri sadece düşük vergi oranlarına dayanarak rekabet etmeye zorlayan yapıyı değiştirerek, daha yaratıcı ve sürdürülebilir kalkınma politikalarının benimsenmesine yol açabilir.

Ancak, bu reformun uygulanmasında çeşitli zorluklar ve belirsizlikler de bulunmaktadır:

  1. Uygulama Birliği: Tüm ülkelerin sistemi aynı şekilde uygulaması ve uyum sağlaması zor Bu, ülkeler arasında ek anlaşmazlıklar doğurabilir.
  2. Küçük Ekonomilere Etkiler: Vergi rekabetini yatırım çekmek için bir araç olarak kullanan küçük ekonomiler, bu düzenlemeden olumsuz Bu ülkeler için alternatif yatırım teşvikleri geliştirilmesi gereklidir.
  3. Şirketlerin Uyumu: Çok uluslu şirketlerin yeni vergi yükümlülüklerine adaptasyonu zaman alabilir ve bazı şirketler bu düzenlemeleri aşmaya yönelik karmaşık stratejiler geliştirebilir.

Türkiye açısından bakıldığında, bu mekanizma hem fırsatlar hem de dikkatle yönetilmesi gereken riskler sunmaktadır. Daha yüksek vergi gelirleri, sosyal refahın artırılmasına olanak sağlarken, düşük vergili bölgelerden ve teşviklerden yatırım çeken politikaların yeniden gözden geçirilmesini gerektirebilir. Ayrıca, Türkiye’nin uluslararası yatırımlar için

cazibesini artırmak adına altyapı, iş gücü kalitesi ve yenilikçilik gibi unsurlara daha fazla yatırım yapması önemlidir.

Asgari Kurumlar Vergisi Küresel Ekonomi Ve Uygulamalar Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemSonuç olarak, asgari kurumlar vergisi, küresel vergi sisteminde eşitlik ve şeffaflık sağlayabilir. Ancak bu düzenlemenin uzun vadeli başarısı, ülkeler arasındaki iş birliğine, uygulama süreçlerine ve çok uluslu şirketlerin bu yeni sisteme adaptasyon hızına bağlıdır. Türkiye gibi ülkeler için ise bu süreci dikkatle izlemek, fırsatları değerlendirmek ve potansiyel risklere karşı hazırlıklı olmak, ekonomik kalkınma açısından kritik öneme sahiptir.

Faydalı olması dileğiyle..

Can DOYRANLI

Kayıt Formu

Kayıt için Kullanım Şartları ve Gizlilik Politikası ve 6698 Sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (“KVKK”) Usul ve Esasları Uyarınca Kişisel Verilerinizin Korunması Hakkında Müşteri Aydınlatma Metnin okunması ve kabul edilmesi gereklidir.