Kozmetik İhracatındaki Rekor Serisi 5. Yılda da Sürüyor
TÜİK verilerine göre kozmetik ürünleri ihracatı 2020-2023 yıllarında 4 yıl üst üste rekor kırdı. 2024 Ocak-Mayıs döneminde de 1 milyar 217 milyar dolarla rekor serisini sürdüren kozmetik ihracatı, lojistik şirketlerinin de yüzünü güldürdü.
Kozmetik ihracatı rekorlarla artmaya devam ediyor. Beşinci yılına giren rekor serisi, lojistik şirketlerinin taşıma ve depolama hacimlerine de yansıdı. Kozmetik lojistiğinde de uzmanlaşan Capella Logistics’in ihracat taşımaları da yılın ilk yarısında yüzde 15 arttı. Şirketin CEO’su Aytaç Aykanat, “Farklı türlerdeki kozmetik ürünlerini, parsiyel ve komple servislerimizle zamanında ve hasarsız teslim ediyoruz.” dedi.
Türkiye ile Avrupa ülkeleri arasında lojistik hizmetler sunan şirketin CEO’su Aytaç Aykanat, kara yolunun yanı sıra intermodal, deniz yolu ve hava yolu taşımacılığı ile kozmetik sektörüne farklı seçenekler sunduklarını vurguladı.
Aykanat, demir yolu ve Ro-Ro bağlantılı intermodal servisleriyle hem vize sorununun etkilerini minimize ederek teslimatta gecikmelerin önüne geçtiklerini hem de maliyet etkin çözümlerle müşterilerine rekabet avantajı sağladıklarını anlattı.
Yanıcı ve Patlayıcı Ürünleri de İçeriyor
Kozmetik ürünlerin temizlik, güzellik ve makyaj malzemeleri gibi yanıcı ve patlayıcı maddeleri de içeren geniş bir yelpazeyi kapsadığını hatırlatan Aykanat, farklı türlerdeki bu ürünleri, parsiyel ve komple servisleriyle hasarsız teslim ettiklerini belirtti.
Aykanat, kalite ve güvenliğin korunması için kozmetik ürünlerin taşıma ve depolama süreçlerinin büyük önem arz ettiğini de dile getirdi.
Taşıma sırasında uygun ambalaj, sıcaklık ve nem kontrolü gibi uyulması gereken kurallara değinen Aykanat, “Darbelere ve titreşime dayanıklı ambalajlama malzemesi, ürünün içeriğiyle de uyumlu olmalı ve sızdırma yapmamalı. Aşırı sıcak ve soğuktan korunması gereken kozmetik ürünleri, taşıma sırasında ideal sıcaklık aralığında muhafaza edilmeli. Bu ürünlerde en ufak bir bozulma dahi kabul edilemez.” diye konuştu.
Uygun Depolama Alanı Seçilmeli
Kozmetik ürünlerin nemli ortamlardan uzak tutulması ve sık sık nem kontrolünün yapılması gerektiğini anlatan Aykanat, “Yükleme ve boşaltma işlemlerine de azami özen gösterilmeli. Aksi takdirde ürün kaybının önüne geçilemez.” dedi.
Aykanat, depolama sırasında ise temiz, kuru, havadar ve gün ışığından uzak ortamların seçilmesi, ürünlerin raflar üzerinde düzenli şekilde istiflenmesi, ağır ürünlerin alt raflara, hafif ürünlerin üst raflara yerleştirilmesi gibi kurallara işaret etti.
Kentsel Dönüşüm İstanbul’un Konut Piyasasını Nasıl Etkiliyor?
Yapay zekâ teknolojisiyle gayrimenkul değerleme ve bölgedeki en iyi emlak danışmanları ile mülk satış imkânı sunan Endeksa, İstanbul’un en eski ve deprem açısından en riskli mahallelerinde gayrimenkul piyasasını mercek altına aldı. Analiz kapsamında, İBB’nin “İstanbul İli Olası Deprem Kayıp Tahminlerinin Güncellenmesi Projesi (2019)” raporundan yararlanılarak belirlenen 25 mahalledeki gayrimenkul piyasası değişimleri incelendi. İşte bu mahalleler arasında son 4 yılda en fazla ve en az değer kazanan bölgeler:
Uzmanlara göre, Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın Marmara Denizi’nden geçen kısmının kırılması halinde 7,5 büyüklüğünde bir deprem bekleniyor. Bu olası depremin en fazla etkileyeceği şehirler arasında İstanbul ilk sırada yer alıyor. İstanbul’daki konut stoğunun güçlendirilmesi ve kentsel dönüşüm, yerel yönetimlerin ve inşaat sektörünün en önemli gündem maddelerinden. Peki, kentsel dönüşümün gündemde olduğu İstanbul’un çeşitli mahallelerinde gayrimenkul değerleri nasıl bir seyir izliyor?
Gayrimenkul veri analizinde en gelişmiş olanakları sunan Endeksa, detaylı araştırmasıyla bu soruya ışık tutuyor. Araştırma kapsamında, İBB’nin 2019’da yayımladığı İstanbul İli Olası Deprem Kayıp Tahminlerinin Güncellenmesi Projesi’nden yararlanılarak İstanbul’un en eski ve en riskli 25 mahallesi belirlendi ve bu mahallelerdeki gayrimenkul değer değişimleri incelendi. Yapılan gayrimenkul değer araştırmasının sonuçları şu şekilde:
Riskli Mahallelerde Satılık Konut Değeri 4 Yılda En Fazla Değer Kazananlar
Pendik/Ertuğrulgazi Mahallesi: 1980’li yıllardan itibaren gecekondu yapımının yoğun olduğu Ertuğrulgazi mahallesi, Eylül 2022’de kentsel dönüşüm kapsamına alınmıştı. Aydos Ormanına ve Sabiha Gökçen Havalimanına da yakın konumuyla dikkat çeken Ertuğrulgazi Mahallesi, %1283’lik artışla, 4 yılda ortalama satılık konut değeri nominal olarak en fazla artan kentsel dönüşüm bölgesi. Satılık birim metrekare fiyatı 30 bin 851 TL/m2 olan mahallede, 2 yıllık satılık değer değişimi %148; yıllık satılık değer değişimi ise %31. 4 yıllık reel değer değişimi %178 olan Ertuğrulgazi’de satılık konut değerleri son bir yılda reel olarak %24 azalmış görünüyor.
Maltepe/Esenkent Mahallesi: Kentsel dönüşüm süreci toplu konut yapımlarıyla son yıllarda hızlanan Maltepe’nin Esenkent Mahallesi, yüksek riskli bölgeler arasında 4 yılda satılık konut değeri nominal olarak en fazla artan ikinci bölge. Esenkent’te ortalama satılık konut değerleri 4 yılda %1010 artış gösterdi. Satılık birim metrekare fiyatı 46 bin 872 TL/m2 olan mahallede 2 yıllık satılık değer değişimi %146, yıllık satılık değer değişimi ise %16. Mahallenin 4 yıllık reel değer değişimi ise %123. Esenkent’in satılık konut piyasasındaki reel değişim, son bir yılda İstanbul’un diğer mahallelerinde olduğu gibi düşüşte. Satılık konut fiyatları son bir yılda reel olarak %33 düşüş gösterdi.
Üsküdar/Yavuztürk Mahallesi: İstanbul’da 30 yıl üstü konut stoğu bakımından ikinci ilçe olan Üsküdar’ın Yavuztürk Mahallesi, deprem olması halinde en fazla kaybın yaşanacağı ikinci mahalle olarak öne çıkıyor. Yavuztürk, aynı zamanda Endeksa’nın mercek altına aldığı mahalleler arasında satılık konutlarda 4 yılda en fazla nominal artış yaşanan üçüncü bölge. Bu süre zarfında satılık konut fiyatları %1003 artan Yavuztürk mahallesinde, satılık birim metrekare fiyatı 43 bin 842 TL/m2. Mahallede 2 yıllık satılık değer değişimi %265; yıllık satılık değer değişimi ise %56. Dört yıllık reel değer değişimi %122 olarak kaydedilen Yavuztürk’teki satılık gayrimenkul fiyatları son bir yılda reel olarak %10 düşmüş durumda.
Riskli Mahallelerde Satılık Konut Değeri 4 Yılda En Az Değer Kazananlar
Maltepe/Gülensu Mahallesi: Adalar manzarası olan tepelerdeki konumu nedeniyle “İstanbul’un balkonu” olarak da nitelendirilen Maltepe/Gülensu Mahallesinde kentsel dönüşüm, uzun yıllardır süren tartışmaların konusu. Gülensu, Endeksa’nın incelediği mahalleler arasında 4 yıl içerisinde satılık değeri en az artan bölge oldu. 4 yıllık satılık değer değişimi %394 olarak belirlenen Gülensu Mahallesinde satılık birim metrekare fiyatı 30 bin 782 TL/m2. Yıllık satılık değer değişimi %38, 2 yıllık satılık değer değişimi ise %127. Gülensu aynı zamanda bu bölgeler arasında 4 yılda değeri reel olarak düşen tek bölge. Mahalledeki satılık konut fiyat ortalaması, 4 yılda reelde %1 düşüş gösterdi.
Beşiktaş/Ortaköy Mahallesi: Özellikle en ünlü caddesi olan Dereboyu’nun akarsu yatağına kurulu olması nedeniyle sadece deprem değil aynı zamanda heyelan tehlikesi de bulunan Ortaköy’de bina yaşları oldukça eski. Ancak Ortaköy, kentsel dönüşüm ve güçlendirme süreçlerinin yavaş ilerlediği İstanbul mahallelerinden. Bu durum, konut fiyatlarındaki değer artış oranlarına da yansıyor. Ortaköy’deki satılık konutların 4 yıllık artış oranı, %531 seviyesinde. Satılık birim metrekare fiyatı 120 bin 298 TL/m2 olan mahallede 2 yıllık satılık değer değişimi %93, yıllık satılık değer değişimi ise %39. 4 yılda satılık konut piyasası reel olarak %27 artan mahallede fiyatlar son bir yılda reel olarak %20 azaldı.
Beyoğlu/İstiklal: İstanbul’un çekim merkezi Beyoğlu/İstiklal Mahallesindeki kentsel dönüşüm çalışmaları 10 yılı aşkın süredir devam ediyor. İstiklal Mahallesinde satılık konut fiyatları 4 yılda 5 kat artış gösterdi. Satılık birim metrekare fiyatı 119 bin 620 TL/m2 ‘ye ulaştı. Mahallede 2 yıllık satılık değer değişimi %122; yıllık satılık değer değişimi ise %32 seviyesinde. İstiklal’de 4 yıllık reel değer değişimi %30 olarak kaydedilirken, satılık konut fiyatları son bir yıldır reel olarak %24 düşüş gösterdi.
Fatih/Kocamustafapaşa: İstanbul’un en eski ilçelerinden Fatih, konut stoğu en yaşlı ilçe olması sebebiyle deprem açısından en yüksek riskli bölgelerden biri. Tarihi değeri nedeniyle kentsel dönüşüm süreci tartışmalara gebe olan Kocamustafapaşa Mahallesi, deprem olması durumunda Fatih’te en fazla kaybın yaşanacağı bölge olarak öne çıkıyor. Kocamustafapaşa’da satılık konut fiyatları 4 yılda 6 kat arttı. Satılık birim metrekare fiyatı 28 bin 963 TL/m2 olan mahallede 2 yıllık satılık değer değişimi %161; yıllık satılık değer değişimi ise %25 seviyelerinde. 4 yıllık reel değer değişimin %44 olduğu mahallede satılık konut fiyatları son bir yılda %28 düşüş gösterdi.
Kentsel Dönüşümün Gündemde Olduğu Mahallerde En Fazla Kira Artışı Fikirtepe’de
Kadıköy/ Fikirtepe: Sancılı kentsel dönüşüm sürecinin ardından kamusal alan yetersizliği nedeniyle eleştirilere konu olan Fikirtepe, Endeksa’nın belirlediği mahalleler arasında 4 yılda en fazla kira artışı yaşanan bölge. Fikirtepe’de 4 yıllık kiralık değer artışı %1330, reel kiralık değer artışı ise %188. Bu mahallede kiralık birim metrekare fiyatı 386 TL/m2 oldu.
Kartal/Hürriyet: Hürriyet Mahallesinde 4 yıllık nominal kiralık değer artışı %1300, reel kiralık değer artışı %182 olarak kaydedildi. Kiralık birim metrekare fiyatı 196 TL/m2 olarak ölçüldü.
Kartal/Orhantepe: Kartal’ın Orhantepe Mahallesi’nde4 yıllık nominal kiralık değer artışı %1269, reel kiralık değer artışı ise %176. Mahallede kiralık birim metrekare fiyatı 219 TL/m2 olarak ölçüldü.
Kentsel Dönüşümün Gündemde Olduğu Mahallerde En Az Kira Artışı Ertuğrulgazi’de
Pendik/Ertuğrulgazi: Ertuğrulgazi Mahallesinde kiralar 4 yılda %55 nominal artış gösterdi. Bu veri enflasyondan arındırıldığında, reel kira fiyatlarının 4 yılda %69 düştüğü görülüyor. Ertuğrulgazi’de kiralık birim metrekare fiyatı 87 TL/m2.
Maltepe/Gülensu: Gülensu Mahallesinde 4 yıllık nominal kiralık değer artışı %83 seviyesinde. Enflasyona göre ayarlandığında, kiralık konut fiyatlarının reel olarak %63 düştüğü belirlendi. Gülensu’da kiralık konut birim metrekare fiyatı 126 TL/m2 oldu.
Beşiktaş Ortaköy: Ortaköy Mahallesinde 4 yıllık nominal kiralık değer artışı %572 olurken, bu süreçte kiralık konut fiyatlarının değeri reel olarak %35 arttı. Bu mahallede kiralık birim metrekare fiyatı ise 356 TL/m2 seviyesinde görüldü.
Kriz Döneminde Kaynakları Yeniden Tahsis Etmenin Sırrı
Doç. Dr. Duygu HIDIROĞLU
İyi bir firma yöneticisi bir krizi fırsata çevirmeden boşa gitmesine asla izin vermez. Fakat geçmiş tecrübeler yaklaşık işletmelerin %20’ye yakının kriz döneminde genellikle iflas ettiğini ve kriz dönemini değil fırsata çevirmek bu dönemde ayakta kalmakta dahi başarılı olamadıklarını gözler önüne sermektedir.
Kriz dönemlerinde bir şekilde varlığını sürdürebilen %80’lik dilimdeki işletmelerin %90’ı ise ancak 3 sene sonrasında kriz öncesi dönemdeki firma performanslarını yakalayabilmektedirler. Geriye kalan %10’luk dilimdeki işletmeler ise kriz döneminde, hem yeni yatırımlarla büyüme fırsatları elde ettikleri hücum stratejileri geliştirmekte, hem de çevrelerinde gelişen belirsizlik ve olumsuzluklara karşı geliştirdikleri maliyetleri düşürme ve verimlilik arttırma gibi savunma stratejileri ile denge sağlayarak üstün performans göstermektedirler. Stratejileri ile kriz döneminde başarı yakalayan işletmeler bir yandan genel harcamalarını kısarken, diğer yandan bütçelerinde yeni yatırımlar için kaynak ayırabilmektelerdir.
En iyi dönemlerde bile, birçok işletme yeni fırsatları finanse etmekte başarısız olmakta ve istihdam sorunları yaşamaktayken kriz dönemlerinde bunu başarmak işletmelerin tümü için neredeyse imkansızdır. Bir işletmenin stratejik duruşu esasında kaynaklarını nasıl dağıttığına bağlıdır, bu nedenle bir krizden gerçekten yararlanabilmek için, işletmedeki temel kaynak tahsisi süreçlerinin değişmesi gerekmektedir. Halka açık işletmelerdeki bir kısım yöneticiler yatırım tercihlerini yüksek Ar-Ge giderlerine sahip olmasına rağmen yenilikçi projelere yaparak, düşük gelir teklifi sunan bu yatırımları satın almaktadırlar. Çünkü bilanço hedeflerine ulaşmada engel teşkil etme riski olsa da, yatırım yapacak işletmelerin bu yatırımların kendi işletme faaliyetlerini aktifleştirebileceğine olan inançları daha yüksektir.
Çoğunlukla kaynak tahsisinde başarılı stratejiler geliştiren işletmelerde ani krizlere ustaca yanıt veren stratejiler geliştiren yöneticiler bulunmaktadır. Bu yöneticiler işletmelerini daha dinamik kılarken belirsizlik ve olumsuzluklara karşı geliştirdikleri yıkıcı stratejiler sayesinde kriz çıktığında işletme içi süreçlerde hızlı ve proaktif bir şekilde aksiyon alabilmektedirler.
Başarılı yöneticiler, genel giderleri artırmadan mevcut kaynakların tahsisini yeniden düzenleyerek yeni fırsatları kolayca keşfedip işletmeleri için değerlendirebilmektedirler. Kaynak tahsisinin yeniden düzenlenmesi sürecinde ise öngörülen iç getiri oranlarının sayısal analizinin iyi yapılması gerekmektedir. Çünkü yeni fırsatlar işletmeler için ne kadar getiri vadetse de, mevcut risk eşiklerini çoğunlukla karşılayamamaktadır. Başarılı yöneticiler ise işte tam da bu noktada kaynak dağıtımını değiştirip doğru kanallara yönlendirerek, fırsatlardan faydalanmaya imkan tanıyan yeni stratejilere işletmenin entegrasyonunu kolayca sağlamaktadırlar.
Örneğin, müşterine üstün hizmet garantisiyle teklifler sunmaya odaklanan işletmeler, kıt kaynaklarını mevcut işletme faaliyetlere dağıtmakta zorlanabilmektedir. Çünkü bu işletmeler müşteriler için değer sunmayan alanlara değer katmaya odaklanmaktadır ve kaynak tahsisi rutin faaliyetlerin dışında değer oluşturma içinde yapıldığında; zaten sınırlı olan kaynaklar işletme içinde her zamankinden daha fazla aksaklığa neden olmaktadır.
Özetle kriz dönemlerinde başarılı yöneticiler kaynakların yeniden tahsisi kararları için stratejik çerçeve oluşturmalı ve çalışanları yeni geliştirdikleri geleceğin olumlu işletme vizyonuna odaklamalıdırlar. Ayrıca bu yöneticiler bütçeleme sürecinde yenilik yaparak yetkilendirme sistemini kaldırmalıdır. Oluşturdukları yeni stratejik çerçeve kapsamında ise, kaynak tahsisi için geliştirecekleri yeni stratejilerle, işletmelerinin hangi tür projeleri finanse edip etmeyeceğini ve hem de mevcut ve potansiyel projeleri değerlendirmek için hangi ölçütlerin kullanılmasının doğru olacağını belirlemelidirler.
Unutmayalım! Yeniden kaynak tahsisi kriz döneminde işletmeler için tek çözüm değildir. İşletmelerde kötü bir gidişatla karşı karşıya kalındığında, başarılı yöneticiler marjları artırarak ve hissedarlara nakit iade ederek iş yükünü ilk olarak azaltma yönünde karar vermelidirler. Yöneticilerin pek çoğu genellikle bu seçeneği tercih etmese de, bu diğer seçeneklerle kıyaslandığında işletmeler için aslında kriz döneminde uygulanması gereken oldukça meşru bir seçimdir. Meşru olmayan şey ise bugün çoğu işletmenin yaptığı gibi: “İnatla ekonomik koşullar değişirken aynı eski yöntemlerle kaynak tahsisi kararları vermek ve yatırım yapmaya devam etmektir. Kriz döneminde başarılı bir yönetici olmak niyetindeyseniz; sizlerden ricam işletmelerinizde yatırım kararları alırken bu yazımı dikkate alarak yatırımlar yapın…
Satınalma Dergisi 140. sayımız yine dopdolu. Bu sayımıza katkı veren tüm yazarlarımıza teşekkür ederim.
2023 yılı son çeyreğinden başlayarak küresel tedarik zinciri risklerini yoğun bir biçimde konuşmaya başladık. Yıl boyunca Kızıldeniz – Süveyş Kanalı üzerindeki deniz taşımacılığı riskleri ve konteyner navlun artışları gündemini korudu. Rakamlar üzerinden konuşmak gerekirse, Drewry Küresel Konteyner Bileşik Endeksi 1 Ağustos 2024 tarihinde 5.736 $ seviyesine geldi. Endeksin geldiği nokta, 2019 yılı pandemi öncesi döneme göre % 304 daha fazla. Artan fiyatlar elbette küresel ticarette yeni arayışları da beraberinde getiriyor.
Tedarik zincirleri çok yönlü sorgulanıyor.
Artan Jeopolitik Riskler Dış Ticaretimizi Etkiliyor
Siyasi gelişmeler 2024 yılında başından bu yana hızlı gelişim gösterdi. Filistin’de yaşanan trajedi neticesinde İsrail’le olan ticarete düzenleme getirildi. Son üç ayda yaşanan gelişmeler ise bölgesel çapta savaş risklerinin kuvvet kazandığı bir dönem oldu.
Küresel çapta ayrışmanın ekonomik ve sosyal yaşamda etkilerini gözlemleyebiliyoruz.
Sınır komşularımız başta olmak üzere Ortadoğu ülkeleri stratejik ihracat pazarlarımız.
Dış ticaretimiz kaçınılmaz olarak jeo-politik risklerden etkilenmektedir. Yakın gelecekte turizm gibi lokomotif sektörlerimizin de zarar görmesi muhtemel görünüyor. Diğer taraftan uluslararası kredilere erişim zorlaşmaktadır. Vize problemleri (seyahat engeli) katlanarak büyümektedir.
Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın kalıcı bir düzen ve istikrardan yoksun bir hale dönüştüğüne hep birlikte tanıklık ediyoruz. Senaryo olmaktan çıkıp gündelik haberlerin ayrılmaz parçası olan uzun menzilli füze/drone saldırıları, hava harekatları, terör saldırıları, suikastler vb. ülkemiz açısından ciddi tehdit yaratmaktadır. Bölgede kısa ve orta vadede bir düzelme öngörülmediği gibi işler iyiden iyiye karmaşık hale gelebilir. Bu nedenle ülke çıkarlarımızı korumada ve uluslararası ilişkilerimizde çok dikkatli olmaya ihtiyacımız var.
Şirketlerimiz Sürdürülebilir Tedarik Zinciri Eksikliklerini Hızla Gidermeli
Ortadoğu ihracat pazarlarımızdaki daralma şirketlerimizi Avrupa, Amerika ve Afrika pazarlarına yönlendiriyor. Gelişmiş pazarlar ise hayli zorlayıcı. Kaliteden ödün verilmiyor. Maliyetler sürekli gözden geçiriliyor. Sürdürülebilirlik temelli ödevlerle karşı karşıyayız.
Şirket DNA’sını sürdürülebilirlik temelli değiştirme mecburiyetimiz var.
Gelişmiş ülkelerdeki şirketler, bölgesel/ulusal çevre yasaları ve sürdürülebilirlik düzenlemeleri gereği ticari ilişkilere hassasiyetle yaklaşıyorlar. Tek başına ürün odaklı yaklaşım gerilerde kaldı. Öncelikle, ticari riskleri ve bütünsel olarak tedarikçi/satıcı şirketini değerlendiriyorlar. Sürdürülebilir Tedarik Zinciri ve Yeşil Satınalma eksenli düşünüp ona uygun hareket ediyorlar. Keskin rekabet ortamında şirket olarak ya sürdürülebilirliğe odaklanıp dersimize çalışacağız ya da silinip gideceğiz.
Satınalma Dergisi Eğitim Hizmetlerinden Yararlanan Şirketlerimizin Sayısı Hızla Artıyor.
Satınalma ve tedarikçi performans değerlendirme eğitimlerinden pazarlık tekniklerine, harcama yönetimi – gider analizinden sürdürülebilir tedarik zinciri eğitimine kadar uygun fiyatla eğitim hizmetleri sunuyoruz. Yurtiçi ve uluslararası referanslarımıza güveniyoruz.
Eğitim kataloğumuzu satinalmadergisi.com/egitim.pdf indirerek ekibiniz için en doğru eğitimi alabilirsiniz. Satınalma eğitimlerinden bir tane alan firmalarımıza 3.000 TL değerinde (10 kişiye kadar) 1 yıllık e-dergi aboneliği hediye ediyoruz.
Ekibinizin Mesleki Gelişimi için Şirket Aboneliğinizi Yaptırın
E-Dergi Aboneliği ile Ekibinizin Yetkinliklerini Yükseltin
Ekibinizin mesleki ve yönetsel becerilerinin gelişimi için bir adım atın.
Departman olarak dergi arşivine (140 sayı) ve gelecek bir yıl boyunca 12 sayıya erişim sağlayın. Dijital dergi aboneliği için https://satinalmadergisi.com/dijital-islem-merkezi/ sayfasını ziyaret edebilirsiniz.
Sağlıcakla kalın.
Prof. Dr. Murat ERDAL
Editör editor@satinalmadergisi.com
Otomotiv satış sonrası pazarı, temkinli başladığı 2024 yılında, durgun seyrini ikinci çeyrekte de sürdürdü. 2024 yılının ikinci çeyreğinde satış ve ihracatı düşen sektör, istihdamını korudu. Sektör yılın üçüncü çeyreğinde yurt içi satışlarda dolar bazında yüzde 2,5 artış bekliyor. Otomotiv Satış Sonrası Ürün ve Hizmetleri Derneği’nin (OSS) 2024 Yılı 2. Çeyrek Sektörel Değerlendirme Anketi’ne göre; yılın ikinci çeyreğinde, 2023’ün aynı dönemine göre yurt içi satışlarda dolar bazında ortalama yüzde 2,67’lik gerileme yaşandı. Üretici üyelerin yüzde 13’ü önümüzdeki üç ayda yatırım planlarken, 2024’ün ikinci çeyreğinde de gözlemlenen problemlerin başında “maliyetlerdeki aşırı artış” yer aldı.
Ankete göre, “nakit akışında yaşanan problemler” öncelikli sorunlar arasında öne çıktı. OSS Derneği Başkanı Ali Özçete, “Derneğimiz bünyesinde düzenli olarak her çeyrek dönemde gerçekleştirdiğimiz anket sonuçlarına göre tüketici taleplerinde daralmanın beklentinin de üstünde çıkmış olduğunu görüyoruz. Her ne kadar geçen yılın aynı çeyreğine göre bu durum bekleniyor olsa da, beklentinin de üzerinde çıkması sektör paydaşlarını tedirgin etmiştir. Özellikle nakit akışında yaşanan daralmanın tahsilat problemlerine yansıdığını ikinci çeyrek anket sonuçlarında daha net bir şekilde görmekteyiz. Kapasite kullanım oranlarındaki düşüş beklentinin üzerinde olup geleceğe yönelik kaygıları artırmaktadır. Bununla birlikte maliyet artışları ve nakit akışı sorunlarına rağmen, istihdamımızı koruyarak önemli bir başarıya imza attığımızı söyleyebiliriz” açıklamasında bulundu.
Otomotiv Satış Sonrası Ürün ve Hizmetleri Derneği (OSS), otomotiv satış sonrası pazarı özelinde 2024 yılının ikinci çeyreğini, üyelerinin katılımıyla düzenlediği bir anket çalışmasıyla değerlendirdi. OSS Derneğinin 2024 Yılı İkinci Çeyrek Sektörel Değerlendirme Anketi’ne göre; otomotiv satış sonrası pazarı 2024’ün ikinci çeyreğinde durgun bir seyir izledi. Ankete göre; 2024’ün ikinci çeyreğinde, 2023 yılının ikinci çeyreğine göre yurt içi satışlar dolar bazında ortalama yüzde 2,67 geriledi. Bu dönemde dağıtıcı üyelerin satışlarında dolar bazında yüzde 3,11 artış görülürken, üretici üyelerde dolar bazında yüzde 11,96 seviyesinde düşüş yaşandı.
Üçüncü çeyrekte satışlarda dolar bazında yüzde 2,5 artış bekleniyor!
Ankette, 2024 yılının üçüncü çeyreğiyle ilgili beklentilere de yer verildi. Buna göre sektörde 2024 yılının üçüncü çeyreğinde yurt içi satışlarda dolar bazında ortalama yüzde 2,5 oranında artış beklendiği gözlemlendi. 2024’ün ilk çeyreğinde yüzde 47,7 olan tahsilat süreçlerinin 2024’ün ikinci çeyreğinde yüzde 40,9 seviyesinde gerçekleştiğini ifade eden OSS Derneği üyelerinden yüzde 8,3’ü tahsilat sürecinin daha iyi hale geldiğini, yüzde 45’i ise daha kötüye gittiğini belirtti.
Üretici istihdam gücünü korudu!
Ankete katılan üyelerin yüzde 31,7’si 2024 yılının ilk çeyreğine göre istihdamını artırdı. Üyelerin yüzde 48,3’ü söz konusu dönemde istihdamını korudu. 2024’ün ilk çeyreğine kıyasla istihdamının azaldığını belirten üye oranı ise yüzde 20 seviyesinde kaldı. Üretici ve dağıtıcı üyelerin istihdamları birbirine yakın seyretti.
Maliyetlerdeki artış açık ara en büyük problem!
Anketin en dikkat çekici bölümlerinden birini de sektördeki problemler oluşturdu. Üyelerin, 2024’ün ikinci çeyreğinde gözlemlediği problemlerin başında yüzde 78,3 ile “Maliyetlerdeki aşırı artış” gelirken, “Nakit akışında yaşanan problemler” yüzde 61,7 ile ikinci sırada yer aldı. Üyelerin yüzde 48,3’ü “İş ve ciro kaybı”, yüzde 40’ı ise “kargo maliyeti ile teslimat problemleri” ve “istihdamda yaşanan problemler”i sektör için en büyük dördüncü sıkıntı olarak nitelendirdi. Ankete katılanların yüzde 23,3’ü mevzuat değişikliklerine, yüzde 21,7’si de gümrüklerde yaşanan problemlere işaret etti. Ayrıca katılımcıların yüzde 20’si tedarik problemlerini önemli sorunlar arasında sıraladı.
Gelecek 3 ayda yatırım planlayanlar yüzde 20’de kaldı!
Anket ile birlikte sektörün yatırım planları da mercek altına alındı. Ankete göre önümüzdeki üç ayda yeni yatırım yapmayı düşünen üyelerin oranı yüzde 20 ile son dönemin en düşük seviyesinde kaldı. Bir önceki ankette üretici üyelerin yüzde 26,7’si yatırım planlarken, yeni ankette bu oran yüzde 13’e düştü. Dağıtıcı üyelerde ise bu oran yüzde 36,7’den yüzde 24,3’e geriledi. Ankete katılan üyelerin yüzde 43,3’ü önümüzdeki üç ayda sektörün aynı kalacağını, yüzde 25’i daha iyiye gideceğini, yüzde 31,7’si ise daha kötüye gideceği yönünde görüş bildirdi.
Üretimde kapasite kullanım oranı yüzde 75,22!
Üreticilerin 2024 yılının ikinci çeyreğinde kapasite kullanım oranı ortalaması yüzde 75,22 olarak gerçekleşti. Bu oran 2024’ün ilk çeyreğinde yüzde 77,33 idi. 2024’ün ikinci çeyreğinde üyelerin üretimi 2023’ün aynı çeyreğine göre yüzde 2,17 oranında azaldı. 2024 yılının ikinci çeyreğinde üyelerin ihracatı, 2023 yılının ikinci çeyreğine göre dolar bazında yüzde 1,3 geriledi.
OSS Derneği Başkanı Ali Özçete konuyla ilgili yaptığı değerlendirmede, “Derneğimiz bünyesinde düzenli olarak her çeyrek dönemde gerçekleştirdiğimiz anket sonuçlarına göre tüketici taleplerinde daralmanın beklentinin de üstünde çıkmış olduğunu görüyoruz. Her ne kadar geçen yılın aynı çeyreğine göre bu durum bekleniyor olsa da, beklentinin de üzerinde çıkması sektör paydaşlarını tedirgin etmiştir. Özellikle nakit akışında yaşanan daralmanın tahsilat problemlerine yansıdığını ikinci çeyrek anket sonuçlarında daha net bir şekilde görmekteyiz. Kapasite kullanım oranlarındaki düşüş beklentinin üzerinde olup geleceğe yönelik kaygıları artırmaktadır. Bununla birlikte maliyet artışları ve nakit akışı sorunlarına rağmen, istihdamımızı koruyarak önemli bir başarıya imza attığımızı söyleyebiliriz. Her ne kadar kısa ve orta vadede tablolar kötümser olsa da sıfır araç satışlarında gerçekleşen pozitif oran uzun vade beklentilerini güçlü tutmaktadır. Ayrıca enflasyonla mücadele kapsamında yürütülen politikalar çerçevesinde döviz kurlarında yaşanan stabilizasyon ile birlikte yedek parça fiyatlarında gözlemlenen dengelenme ile enflasyonla mücadelenin karşılık bulmaya başladığını görmekteyiz” dedi.
Zorlayıcı Sebeplerle Belirli Süreli İş Sözleşmesinin Feshinde Bakiye Süre Ücreti Talep Edilebilir mi?
Lütfi İNCİROĞLU
İş sözleşmesinin belirsiz süreli olarak yapılması asıl, belirli süreli yapılması ise, istisnadır. Nitekim, belirli süreli iş sözleşmeleri kurulurken, hakkın kötüye kullanılmasını engellemek amacıyla belirli süreli işlerde veya belli bir işin tamamlanması veya belli bir olgunun ortaya çıkması gibi hallerin varlığını aranmaktadır. Bu durum hem 4857 sayılı İş Kanunu’nda hem de 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiştir.
4857 sayılı İş Kanunu’na göre, iş ilişkisinin belirli bir süreye bağlanmadığı halde sözleşme belirsiz süreli sayılır. Belirli süreli işlerde veya belli bir işin tamamlanması veya belirli bir olgunun ortaya çıkması gibi objektif koşullara bağlı olarak işveren ile işçi arasında yazılı şekilde yapılan iş sözleşmesi belirli süreli iş sözleşmesidir (İşK m.11/1).
Örneğin askere giden bir işçinin yerine belirli süreli iş sözleşmesi ile bir işçi alınabileceği gibi yarım kalmış bir işin tamamlanması için de belirli süreli iş sözleşmesi ile işçi istihdam edilebilir. Ancak burada önemli olan husus, bu işin ne zaman biteceğinin bilinir veya önceden görülebilir olmasıdır. Örneğin bir işyerine elektronik takip sisteminin kurulması, sınırlı süreli bir projenin yürütümü gibi. Bununla birlikte işin gereği olarak, belirli bir olgunun ortaya çıkması halinde de, belirli süreli iş ilişkisi kurulabilir. Bu gibi durumlara örnek olarak acil olarak yetiştirilmesi gereken bir sipariş alınması, özel üretim talepleri verilebilir.
Bu kapsamda belirli süreli iş sözleşmeleri ister bir defa yapılsın, ister birden fazla yapılsın objektif bir nedene dayanmıyorsa belirsiz süreli iş sözleşmesi sayılır (İşK m.11/2). Ancak, belirli süreli iş sözleşmesi süresinin bitimine rağmen işçinin çalışmaya, işverenin de çalıştırmaya devam ediyorsa, iş sözleşmesi belirsiz süreli iş sözleşmesine dönüşür (TBK m.430/2).
Yargıtay’a göre, “4857 Sayılı İş Kanununun 11 inci maddesinde “İş ilişkisinin bir süreye bağlı olarak yapılmadığı halde sözleşme belirsiz süreli sayılır. Belirli süreli işlerde veya belli bir işin tamamlanması veya belirli bir olgunun ortaya çıkması gibi objektif koşullara bağlı olarak işverenle işçi arasında yazılı şekilde yapılan iş sözleşmesi belirli süreli iş sözleşmesidir. Belirli süreli iş sözleşmesi, esaslı bir neden olmadıkça, birden fazla üst üste (zincirleme) yapılamaz. Aksi halde iş sözleşmesi başlangıçtan itibaren belirsiz süreli kabul edilir. Esaslı nedene dayalı zincirleme iş sözleşmeleri, belirli süreli olma özelliğini korurlar” şeklinde düzenleme ile bu konudaki esaslar belirlenmiştir. Borçlar Kanunundaki düzenlemenin aksine iş ilişkisinin süreye bağlı olarak yapılmadığı hallerde sözleşmenin belirsiz süreli sayılacağı vurgulanarak ana kural ortaya konulmuştur”[1].
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’na göre de, belirli süreli iş sözleşmesi, aksi kararlaştırılmadıkça, fesih bildiriminde bulunulmasına gerek olmaksızın, sürenin bitiminde kendiliğinden sona erer. Ancak belirli süreli sözleşme, süresinin bitiminden sonra örtülü olarak sürdürülüyorsa, belirsiz süreli sözleşmeye dönüşür. Başka bir anlatımla, sözleşmenin fesih bildirimiyle sona ereceği kararlaştırılmış ve iki taraf da fesih bildiriminde bulunmamışsa, sözleşme belirsiz süreli sözleşmeye dönüşür (TBK m. 430/son)[2].
Taraflar arasında imzalanan iş sözleşmesi ister belirsiz, isterse belirli süreli olsun işçinin emekli olması, evlenmesi ya da muvazzaf askerlik hizmeti dolayısıyla sözleşmeyi feshetmesi durumunda kıdem tazminatına hak kazanması tartışmasızdır. Bununla birlikte, belirli süreli iş sözleşmesinin süresinden önce kıdem tazminatına hak kazanacak şekilde sona ermesi halinde de, (işçinin haklı feshi, işverenin haksız feshi) kıdem tazminatı hakkı doğar. Diğer yandan, belirli süreli iş sözleşmesinin süresinin sonunda kendiliğinden sona erdiği durumlarda, 5580 sayılı Özel Öğretim Kanunu gereği belirli süreli iş sözleşmesi yapılan haller dışında, işçi kıdem tazminatına hak kazanamaz. Ayrıca, belirli süreli iş sözleşmesinin süresinin sonunda yenilenmeyeceği işçi tarafından bildirilirse, işçi kıdem tazminatı talep edemez. Ancak, belirli süreli iş sözleşmesinin süresinin sonunda yenilenmeyeceği işveren tarafından bildirilirse, işçi kıdem tazminatına hak kazanır[3].
Belirli süreli iş sözleşmesi ile çalışan işçinin iş sözleşmesi süresi bitmeden işveren tarafından haklı sebep olmaksızın derhâl feshedilirse işçi, bu sürelere uyulmuş olsaydı kazanabileceği miktarı tazminat olarak isteyebilir (TBK m.438).
Yargıtay uygulamasında da, Türk Borçlar Kanunu’nun 408 inci maddesinde işverenin işi kabuldeki temerrüdü sebebiyle işçinin iş görememesi halinde, işçinin ücret hakkının olduğu açıklanmıştır. Aynı maddede, işçinin iş görme edimini yerine getirememesi halinde yapmaktan kurtulduğu giderler ile başka bir işi yaparak kazandığı veya kasten kaçındığı yararların indirileceği de hükme bağlanmıştır.
Sonuç olarak, belirli süreli iş sözleşmesinin feshinde, bakiye süre ücreti tutarı tazminatın istenebilmesi için iş sözleşmesinin haklı bir sebep bulunmaksızın işverence feshedilmiş olması gerekir. İşveren feshi, 4857 sayılı Kanun’un 25 inci maddesinde yazılı sağlık sebeplerine, ahlâk ve iyi niyet kuralları ile benzerlerine uymayan hallere veya zorlayıcı sebeplere dayanıyorsa, sözleşmenin kalan süresine ait olan bakiye ücretler yönünden işçinin talep hakkı doğmaz[4].
Ekibinizin ihtiyacı doğru eğitim teklifini almak için talebinizi egitim@satinalmadergisi.com e-posta adresimize iletebilirsiniz.
Ekibinizin ihtiyacı doğru eğitim teklifini almak için talebinizi egitim@satinalmadergisi.com e-posta adresimize iletebilirsiniz.
Sözleşme Yönetimi ve Sektörel Kontrat İncelemeleri Eğitimi
Sözleşme Yönetimi ve Sektörel Kontrat İncelemeleri başlıklı eğitimin içeriğini incelemek için Eğitim Kataloğunu https://satinalmadergisi.com/egitim.pdf indirebilirsiniz.
Taşımacılığın dekarbonizasyonunda önemli bir oyuncu olan Renault Trucks, şirket içi lojistik süreçlerinin elektrifikasyonuna hızla devam ediyor. Bu projenin ilk aşaması, Lyon ve Bourg-en-Bresse tesisleri arasındaki aks taşımacılığının elektrifikasyonu oluyor. Her yıl iki üretim tesisi arasında yapılan 450.000 km’lik taşımacılık, Dupessey & Co ve Transports Chazot şirketleri tarafından beş adet 44 tonluk Renault Truck E-Tech T elektrikli araç kullanılarak gerçekleştirilecek.
“Renault Trucks olarak müşterilerimize sunduğumuz çözümleri, kendi süreçlerimizde de uyguluyoruz.” Bu ifade, Renault Trucks’ın lojistiğin elektrifikasyonuna yönelik yaklaşımını özetliyor.
Bölgeler arası ve orta mesafe e-dağıtımda büyük bir adım olan 44 tonluk elektrikli kamyonun sunulmasıyla Renault Trucks, Bourg-en-Bresse fabrikasına malzeme tedariki için Renault Trucks E-Tech T 4×2 çekicileri kullanıyor.
Önümüzdeki altı yıl boyunca bu görevi yerine getirmek üzere Dupessey&Co ve Transports Chazot şirketleriyle iş birliği yapılıyor. Her biri 22 ton yük hacimli beş elektrikli kamyon, Lyon tesisinde üretilen aksları, ağır hizmet kamyonlarının monte edildiği Bourg-en-Bresse fabrikasına teslim etmek için günde iki gidiş gelişten (360 km) oluşan rotayı tamamlayacak.
Mal akışına bağlı olarak teslimat sayısı artırılarak tek günde yedi kamyona kadar da kullanılabilecek. Kamyonların, bu amaç için özel olarak kurulmuş bir şarj istasyonunun bulunduğu Lyon tesisinde günde bir kez 45-50 dakikalık geçici şarja ihtiyacı olacak. Ayrıca araçlar, her akşam iki nakliye şirketinin depolarında da şarj edilecek.
Bu lojistiğin elektrifikasyonu ile elektrikli araçların 450.000 kilometre yol kat etmeleri sayesinde her yıl 375 ton CO2 tasarrufu sağlanacak.
Düşük Karbon Çözümleri ve Yöntemleri
Renault Trucks, sunduğu düşük karbon mobilite çözümlerini ve yöntemlerini kendi operasyonlarına uygulayarak sektör paydaşları ve müşterileri için bir model olmayı hedefliyor.
Lyon ile Bourg-en-Bresse arasındaki lojistik süreçlerinin elektrifikasyonundan önce, proje için fizibilite çalışması yapılması gerekiyordu. Bu doğrultuda Renault Trucks ekipleri, müşteriler için tasarlanan Range Simulator yazılımını kullandı. Bu yazılım, kamyonun kullanımı, yükü ve ekipmanı, dış sıcaklık ve coğrafya gibi dört ana parametreye dayanarak şarjın nerede, ne zaman ve ne kadar süreyle gerektiğini hesaplıyor.
Ön fizibilite tamamlandıktan sonra, şarj tesislerinin optimal kullanımı sağlamak üzere gerekli konumlandırmalar belirlendi. Kamyonların ara şarjlarını en uygun koşullarda yönetmek için Saint-Priest sahasına iki adet 360 KW’lık şarj istasyonu (her biri 2 şarj noktasına sahip) kuruldu.
Renault Trucks Başkanı Bruno Blin, açıklamasında; “Bu ilk lojistik rotasının elektrifikasyonu için uzun süre, sıkı bir şekilde çalıştık. Lyon ile Bourg-en-Bresse arasındaki aks lojistiğini seçmemizin nedeni, bu rotanın Renault Trucks’ın iş yapısında sembolik bir öneme sahip olmasıydı. Özellikle üretim ve hassasiyet açısından çok yüksek kısıtlamaların olduğu bir operasyondu. Bu projenin başlatılması, mobilitenin dekarbonizasyonu konusundaki uzmanlığımızın bir başka örneğidir. Renault Trucks bünyesindeki bu tür projeler, yeni bir taşımacılık modeli inşa etmemize yardımcı oluyor. 2030 yılı hedefimiz, üretim tesislerimiz arasındaki tüm akışları elektrikli araçlarla sürdürmek” diye belirtti.
Şirket şu anda, onlarca lojistik sürecinin elektrifikasyonu üzerinde çalışıyor. Bu akışların önümüzdeki aylar ve yıllarda faaliyete geçmesi planlanıyor. Böylece elektrikli kamyonların giderek uzun mesafelerde kullanılabilmesi mümkün olacak.
Sürdürülebilir Tedarik Zinciri Eğitim Programları
Standart eğitim programı Sürdürülebilirlik Tedarik Zinciri Yönetimi 2 gün ve Genişletilmiş Sürdürülebilirlik Eğitim Programı ise 6 tam gün üzerinden gerçekleştirilmektedir.
1. gün- Sürdürülebilir Tedarik Zinciri Yönetimi 2. gün- Döngüsel Stratejiler ve KPI’lar 3. gün- Kurumsal Sürdürülebilirlik 4. gün- Etik ve Davranış Kuralları 5. gün– Sürdürülebilirlik Raporlaması 6. gün- Sürdürülebilir Pazarlama
İstanbul Üniversitesi ve ÜNSPED Gümrük Müşavirliği İş Birliği ile Online Uygulamalı Gümrük ve Dış Ticaret Uzmanlığı 9. Sertifika Programı Başlıyor
İş İmkanı sunan bu programı kaçırmayın. 9. Dönem Uygulamalı GÜMRÜK ve DIŞ TİCARET UZMANLIĞI. Son Başvuru: 5 Eylül 2024 Ünsped Gümrük Müşavirliği ve Lojistik Hizmetler A.Ş. – İstanbul Üniversitesi
Popüler sosyal medya platformu Instagram’a erişim kısıtlanınca sosyal medya kullanıcıları, dijital içerik üreticileri ve markalar da soluğu Google reklamlarında ve diğer sosyal medya platformlarında aldı. Sosyal medya kullanıcıları, instagram açıldı mı ve ne zaman açılacak diye merak etmeye devam ediyor.
Bu süreçte çok kanallı pazarlama stratejilerinin önemini bir kez daha ortaya koyduğunu söyleyen Dijital Pazarlama Okulu Kurucusu Yasin Kaplan, tek bir mecraya ve kitleye odaklanmak yerine pazarlama stratejilerinde birçok dijital mecrayı dahil etmenin önemine değindi. Instagram’ın yokluğunda markaların daha çok Google reklamlarına ağırlık verdiğini ekleyen Kaplan, aynı zamanda X, Youtube ve Tiktok’un da kullanım oranlarının arttığını söyledi.
Dijital içerik üreticilerinin anbean paylaşımlar yaptığı, markaların ürün ve hizmetlerini çeşitli içeriklerle tanıttığı ve trendleri ve gelişmeleri takip eden kullanıcıların vazgeçilmezi olan Instagram, erişime kapandığında alternatif mecralar arayışına girildi.
“Instagram Kısıtlaması Çok Kanallı Pazarlamanın Gerekliliğini Gösterdi”
Instagram’ın kapanmasıyla reklam bütçelerinin yeniden şekillendiğini söyleyen Yasin Kaplan, “Bu süreçte, tek yönlü dijital pazarlama stratejilerinin markalara ne denli zarar verebileceğini gözlemledik. Markalar, yalnızca tek bir kanal veya yöntemle sınırlı kaldığında, platformda erişim sıkıntısı yaşandığında veya bir yavaşlama olduğunda hedef kitleyle etkili ve verimli bir iletişim kurmakta zorluk yaşayabiliyor. Burada markaların ve dijital içerik üreticilerinin B ve C planı olması gerektiğini söylüyorduk, bu süreçte de deneyimlemiş olduk. Aynı zamanda uzun vadeli stratejilerden olan arama motoru optimizasyonuna daha fazla önem verilmesi gerektiği ortaya çıktı” dedi.
Instagram’ın Türkiye’de aylık 51 milyon ziyaretçisi olduğunu ve dijital reklam pastasından aldığı payın yüzde 33 seviyelerinde olduğunu belirten Kaplan, “En çok reklam veren sektörler arasında e-ticaret, kişisel bakım ürünleri ve turizm öne çıkıyor. Özellikle yaz sezonu olduğu için turizm sektörünün bu durumdan daha çok etkilenir oldu. Erişimin kısıtlanmasıyla birlikte, özellikle X platformunda yoğun bir hareketlilik yaşandı. Birçok marka önceki stratejilerine devam ederken, bazıları sıfırdan içerik üreterek platforma katıldı. Bu dönemde, e-ticaret sektörünün dönüşü yüksek olan Google ve TikTok reklamlarına yönelmesi büyük önem taşıyor. Turizm sektöründe ise display ve video reklamcılık ön planda bulunuyor. Geçmiş yıllarda YouTube’un da belirli bir süre kapandığı ve reklam verenlerin farklı stratejiler izlediği hatırlanmalıdır. Bu tür durumlar zaman zaman yaşanabilir ve bu tür durumlara karşı hazırlıklı olunmalıdır. Dijital reklam stratejilerinde yaşanabilecek değişimlere hızlı bir şekilde adapte olabilmek, markaların rekabetçi kalmalarını ve hedef kitlelerine etkin bir şekilde ulaşmalarını sağlayacaktır. Eğitimler ve sürekli trend takibi, bu süreçte markalara yardımcı olabilir ve dijital pazarlama stratejilerini optimize etmelerine olanak tanır” açıklamasında bulundu.