“Nakit kraldır” iş dünyasının çok bilinen anonim sözlerinden biridir. Bu sözün arkasındaki düşüncenin basitçe likidite ile ilişkili olduğu söylenebilir.
Bir varlığın nakit paraya dönüşme kolaylığını ifade eden likidite kavramının açıklamasına göre nakit para doğası gereği likiditesi en yüksek varlıktır. Oysa bir sanat eseri, nakit paraya dönüştürülmesi zor ve zaman zaman değerinin belirlenmesi beğeni gibi sübjektif unsurlarla ilişkili olduğundan likiditesi düşük bir varlık olarak kabul edilir.
Benzer bir durum stoklar için de geçerlidir. Stoktaki malın değeri satılana kadar yalnızca “kâğıt üzerinde” bir sayıyı ifade eder. Bu nedenle örneğin bankalar, aktif toplamının büyük bir bölümü stoklardan oluşan bir firmaya normal koşullarda nakit kredi vermek konusunda isteksiz olurlar. Çünkü bankanın gözünde böylesi bir firmanın hem aktif toplamı fiili olarak belirsizdir hem de “nakit akışı” yeterli olmayan, kısacası nakit üretemeyen bir firmadır.
Öyle ya, böyle bir firma nakit üretemiyorsa, bankadan aldığı krediyi nasıl ve ne ile geri ödeyecek? Elbette inşaat firmaları gibi faaliyet gösterilen sektörün özelliğine bağlı olarak bu durumun istisnaları da vardır. Ancak yukarıda söylediklerim genel olarak birçok firma ve sektör için geçerlidir.
Nakit mevcudu yüksek bir firmanın da yatırım amacı dışında bankadan nakit kredi talebinde bulunmaması beklenir. Ancak burada da yine “nakit akışı” bankanın kredinin ödenmesi konusunda dikkate aldığı önemli bir veridir. Kısacası bankalar, nakit mevcudu, stokları ya da demirbaşları değil, firmanın faaliyetleri sonucunda yeterli “nakit akışı” ortaya çıkartıp çıkartmadığıyla daha çok ilgilenirler.
Bu durumda “nakit kraldır” sözüne de aslında temkinli yaklaşmamızın gerekli olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin bazıları “nakit kraldır” anlayışının artık geçerli olmadığını, yeni kralın artık enflasyonist ortam nedeniyle “nakit akışı” olduğunu ileri sürüyor (1, 2). Kısacası “kral öldü, yaşasın yeni kral!” diyorlar.
Öncelikle nakit günümüz ekonomisinin bir gerçeği olan enflasyon nedeniyle olduğu yerde değer kaybetme riski taşır. Bu nedenle değeri ifade etmek için nominal ve reel kavramları kullanılır. Nominal yazılı değeri, reel ise fiili değeri gösterir. Örneğin kasaya 5 yıl önce koyduğunuz 100 birimlik banknotun üzerindeki sayı geçen 5 yıl içinde değişmiyor olsa da bu banknota bağlı alım gücünde önemli bir azalma gerçekleşir. Reel değeri korumak için çeşitli varlıklar satın almanız durumunda da yine likidite sorunu ortaya çıkar.
Nominal ve reel kavramlarının nakit akışı için de geçerli olduğunu ve bunlara dikkat edilmesi gerektiğini de söylemeliyiz. Dolayısıyla nominal ve reel nakit akışından söz etmek ve enflasyonun etkisini de göz önüne almak gerekir (3). Amaç, reel nakit akışını sağlamak olmalıdır.
Kısacası günümüzde nakitte kalmak kayıp anlamına geliyor. Ama nakit parayı çeşitli varlıklara bağlamanın da likidite sorununa yol açma riski var. Bu durumda sürekli ve reel nakit akışı sağlayacak bir şeyler yapmak, uğraşmak ve çabalamak, özetle bir şekilde hareket etmek gerekiyor. Hareket etmek en temel yaşam belirtilerinden biridir. Dolayısıyla nakit akışı bir firmanın en temel yaşam belirtisi olarak algılanmalı. Zaten eskiler “harekette bereket vardır” diye boşuna dememişler!
Prof. Dr. Umut OMAY
Kaynaklar
(1) Moore, R. (2021), “Money Myths: Cash is King”, Çevrim içi: https://robmoore.com/money-myths-cash-is-king/, (03.07.2024).
(2) Machalinski, C. (2023), “Cash flow is the king – but how to control it?”, Çevrim içi: https://prevailaccountancy.co.uk/cash-flow-is-the-king-but-how-to-control-it/, (03.07.2024).
(3) The Motley Fool (2015), “Nominal Cash Flow vs. Real Cash Flow”, Çevrim içi: https://www.nasdaq.com/articles/nominal-cash-flow-vs-real-cash-flow-2015-11-01#, (03.07.2024).