KİK Gerekçeli Kararı Olmadan Sözleşmeye Davet Yapılır mı ?

Kamu İhale Kurulu Kararı Özeti; İtirazen şikâyet dilekçesinde özetle, 17.12.2021 tarihinde Kamu İhale Kurumu’na yapılan itirazen şikayet başvurusunun incelenmesi sonucu alınan Kurul kararının gerekçesinin 29.12.2021 tarihinde açıklanmasına rağmen, bu gerekçe açıklanmadan 23.12.2021 tarihinde sözleşmenin en geç 27.12.2021 tarihinde imzalanmak üzere sözleşmeye davet edildikleri, söz konusu Kurul kararının gerekçesi yayınlandıktan sonra sözleşmeye davet edilmesinin gerektiği iddiasına yer verilmiştir.

26.01.2022 tarihli ve 2022/UH.II-146 sayılı Kamu İhale Kurulu kararına göre;

Kurum uygulaması ise Kurul kararının ne olduğuna yönelik (iptal, düzeltici işlem, itirazen şikayet başvurusunun reddi ve başvurunun reddi) durumunu gösteren Kurul karar tutanakların ertesi günü saat 00:00’da yayınlanmakta olup, karar içeriğinin ise beş iş günü içinde taraflara tebliğ edilmekte ve aynı zamanda da internet sayfası üzerinden yayınlanmaktadır.

Başvuruya konu ihaleye yönelik yapılan itirazen şikayet başvurusuna ilişkin olarak “Başvurunun reddine” kararı verildiğinden, bu kararının idarenin işlemini değiştirmediği ve mevcut durumun davam etmesine yönelik sonuç doğurduğu, kararın gerekçesinin yayınlanıp yayınlanmamasının veya taraflara tebliğ edilip edilmemesinin sonucu değiştirmeyeceği, ilaveten sözleşme imzalamaya davet edilen isteklinin mezkur başvuruda tebligat yapılacak taraflar arasında bulunmadığı, tebligatın taraftarı arasında yer alan idarenin itirazen şikayet başvurusunun sonucuna ilişkin nihai kararın başvurunun reddine yönelik olması nedeniyle mevcut işlemlerine devam edebileceği, dolayısıyla idare tarafından yapılan işlemin mevzuata uygun olduğu anlaşılmıştır.

Anılan Kanun’un 54’üncü maddesinin onbirinci fıkrasının (c) bendi gereğince itirazen şikâyet başvurusunun reddine karar verilmiştir.

Mehmet ATASEVER

Kamu İhale Kurulu Eski Üyesi/ Akademisyen 

Çalışanlarınıza Bir de Johari Penceresinden Bakmaya Ne Dersiniz ?

Yalnızca çalışma yaşamında değil aynı zamanda özel yaşamda da sıklıkla “insanlar beni anlamıyor”, “insanları anlayamıyorum” ve “gerçek beni tanımıyorlar” benzeri şikayetler duymaktayız. Gerçekten de bir insanı tam anlamıyla tanıyıp anlayabilmek oldukça zor ve zahmetli bir süreçtir.

İnsanın kendisini bile tam olarak tanımadığını söylemek de mümkündür. Öyle ki bazı durumlarda insan kendi yaptıklarına çevresindekilerden daha fazla şaşırıp kendi kendisine “bunu ben mi yaptım?” diye sorabilmektedir. Böyle bir durum ise, o kişinin kendisi hakkında yeterince bilgi sahibi olmadığını ve hatta kendi yeteneklerinin tam olarak farkına varmamış olduğunu göstermektedir.

Doğal olarak kişinin kendisi ve özellikle de yetenekleri hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığı bir durumda diğer insanların o kişi hakkında tam bilgiyi sahip olması düşünülemez.

Bu noktada Joe (Joseph) Luft ve Harry (Harrington) Ingram tarafından 1950’lerde geliştirilen ve kendi isimlerinin bileşiminden türetip Johari Penceresi (Johari Window) adını verdikleri model, kişinin kendisine ilişkin farkındalık düzeyinin arttırılmasına yönelik ilginç bir yaklaşımı göstermektedir.

Modele göre bir kişinin sahip olduğu özellikler “alan” olarak nitelendirilen 4 pencere ile tanımlanabilir: 1) Açık alan, 2) Saklı alan, 3) Kör alan ve 4) Bilinmeyen alan. Bu alanlar kişinin kendisi hakkında olan farkındalığı ile diğer kişilerin o kişi hakkında bildikleri çerçevesinde oluşmaktadır (1).

Johari Pencerisi Modeline göre, Açık alandaki özellikler hem kişi hem de çevresindekiler tarafından bilinmektedir. Saklı alan ise sadece o kişinin kendisi hakkında bildiklerini ifade etmektedir. Dolayısıyla bu alana ilişkin nitelikler diğer insanlar tarafından bilinmemektedir. Kör alan ise kişinin kendisinin farkında olmadığı ancak diğer kişilerin o kişi hakkında bildikleri özelliklere ilişkindir. Bilinmeyen alanda ise hem kişinin kendisi hem de çevresindekiler tarafından bilinmeyen özellikler bulunmaktadır (2).

Johari Penceresi modelinde esas amaç kişilerin çevreleriyle açık iletişimlerini arttırmaktır. Bunu sağlamak için de karşılıklı geri bildirimlerle açık alanların genişletip kör alanların daraltılması, kişilerin kendilerini daha açık ifade ederek saklı alanların küçültülmesi gerekmektedir (3, 4).

Örneğin, muhasebe konusunda yetkin bir çalışanın pazarlama alanında da başarılı olabilecek potansiyelinin bulunduğu açık alanın genişlemesi ile birlikte ortaya çıkabilir.

Kısacası Johari Penceresi yaklaşımı ile ulaşılmak istenen hedef kişilerin açık alan olarak nitelendirilen özelliklerinin içeriğinin arttırılmasıdır.

Johari Penceresi modeli ile birlikte örgütler için sorulması gereken birçok soru ortaya çıkmaktadır. Örneğin örgütte yöneticiler de dahil olmak üzere tüm çalışanlar birbirlerini yeterince tanımakta mıdır? Örgütün yapısı, kültürü ve iklimi geri bildirim verip almalarına, ayrıca kişilerin kendilerini açıkça ifade etmelerine ne kadar uygundur?

Dikkat edilirse Açık, Saklı ve Kör alanlar için önerilerde bulunulabilmektedir. Oysa Johari Penceresi modelinde bir de Bilinmeyen alan bulunmaktadır. Peki Bilinmeyen alan için ne yapılabilir?

Bilinmeyen alanın özellikle çalışanların, kendileri de dahil olmak üzere henüz hiç kimse tarafından keşfedilmemiş potansiyellerine ilişkin olduğu söylenebilir (5).

Bu bakış açısıyla bir örgütün insan kaynağının her zaman için keşfedilmeyi bekleyen potansiyel bir yetenek havuzunu oluşturduğunu, ancak söz konusu potansiyelin mevcut yapı ve görev tanımları çerçevesinde ortaya çıkarılamayacağını da kabul etmek gerekir.

Bu durumda yöneticilerin çalışanların potansiyellerini tespit etmeye yönelik olarak “X olduğunda bu Y’yi nasıl etkiler?” biçiminde bilişsel yetenekleri ölçebilecekleri sorular sormak gibi bir dizi yöntem uygulaması mümkündür (6).

Dolayısıyla yöneticilerin görevlerinin yalnızca çalışanlara iş yaptırmakla sınırlı olmadığını, yukarıda verilen örnek gibi yöntemlerden yararlanmak suretiyle onların potansiyellerini tam anlamıyla ortaya koymalarına olanak sağlayacak tarzda iletişim kurmalarının da artık görevlerinin bir parçasını oluşturduğunu kabul etmek gerekmektedir.

Prof. Dr. Umut OMAY

Kaynaklar

(1) McShane, S. L. and Von Glinow, M. A. (2019), Organizational Behavior, 4th Ed., McGraw-Hill Education, New York, pp. 69-70.

(2) “Johari window”, APA Dictionary of Psychology, 2nd Ed., Ed. By G. R. VandenBos, American Psychological Association, Washington, 2015, p. 572.

(3) Rothmann, S. and Cooper, C. L. (2022), Work and Organizational Psychology, 3rd Ed., Routledge, Oxon and New York, p. 94.

(4) “The Johari Window Model”, Çevrim içi: https://www.communicationtheory.org/the-johari-window-model/, 04.10.2022.

(5) Halpern, H. (2009), “Supervision and the Johari window: a framework for asking questions”, Education for Primary Care, 20, p. 10-11.

(6) a.g.e., p. 12.

PROF. DR. UMUT OMAY – MAKALE LİSTESİ

GİRİŞİMCİLİK VE YÖNETİCİ GÜÇLENDİRME

PAZARLAMA

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ

İŞ DÜNYASINDA TUTUM VE DAVRANIŞ

DİĞER KONULAR

Maliye, Bildirime Tabi Gerçek Faydalanıcı Tanımını Açıkladı !

Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından yayınlanan 145 sayılı Vergi Usul Kanunu Sirküleri ile “Gerçek Faydalanıcının” tanımı netleşirken, 529 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinin 5. maddesi uyarınca doğrudan kontrol, dolaylı kontrol ve en üst düzey icra yetkisine sahip kişilere ilişkin açıklamalar yapılmıştır. Tebliğe göre gerçek faydalanıcı gerçek kişi olmak zorundadır.

Gerçek Faydalanıcı Kimdir ?

  1. Tüzel kişiliğin yüzde yirmi beşi aşan hissesine sahip gerçek kişi ortakları,
  2. Tüzel kişiliğin yüzde yirmi beşi aşan hissesine sahip gerçek kişi ortağının gerçek faydalanıcı olmadığından şüphelenilmesi ya da bu oranda hisseye sahip gerçek kişi ortak bulunmaması durumunda, tüzel kişiliği nihai olarak kontrolünde bulunduran gerçek kişi ya da kişileri,
  3. (1) ve (2) kapsamında gerçek faydalanıcının tespit edilemediği durumlarda, en üst düzey icra yetkisine sahip gerçek kişi ya da kişileri ifade eder.

Bildirim Zorunluluğu

Gerçek faydalanıcı bilgisi bildirimini, bildirim verme süresinin başladığı 1 Ağustos 2021 tarihi itibarıyla faal olan (tasfiye işlemi devam edenler dâhil) aşağıda sayılan kişiler vermek zorundalar.

Kurumlar vergisi mükellefleri (geçici vergi ve kurumlar beyannamesiyle),

Şahıs şirketleri ve trustler ve benzeri teşekküllerde aşağıda sayılan kişiler (her yıl ağustos ayı içinde)

Tüzel kişiliğin yüzde yirmi beşi aşan hissesine sahip gerçek kişiler, her halükârda bildirilmelidir.

Bildirmemenin Cezası Nedir ?

2021’de uygulamaya başlanan gerçek faydalanıcı bilgisinin temin edilmesine yönelik olarak VUK mükerrer 257’nci maddesine göre bildirmemenin yaptırımı 3 kat özel usulsüzlük olarak belirlenmiştir.

145 Sayılı VUK Sirküleriyle Netleşen Gerçek Faydalanıcı Tanımı Nedir ?

Bir gerçek kişi, tüzel kişiliği olan veya olmayan teşekkülü doğrudan ya da dolaylı bir şekilde nihai olarak kontrolünde bulundurabilir. Bir teşebbüste doğrudan ya da dolaylı olarak yüzde yirmi beşten fazla hissesi olmadığı halde farklı araçlarla nihai kontrole sahip kişiler de teşebbüsün yüzde yirmi beşi aşan hisse sahipleri ile birlikte gerçek faydalanıcı olarak kabul edilir.

Tüzel kişiliğin ticari faaliyetini temelden etkileyen stratejik kararlar alabilme yetkisine sahip gerçek kişi veya kişiler ile, günlük veya olağan işleri yürüten, yönetim kurulu başkanı, genel müdür, mali işler direktörü gibi üst düzey bir yönetim pozisyonu aracılığıyla icra kontrolünü elinde bulunduran gerçek kişi veya kişiler en üst düzey icra yetkisine sahip kişilerdir.

 

Şaban KÜÇÜK

Yeminli Mali Müşavir

En Az 3 Tedarikçiden Teklif Alma: Satınalmacı Dertleri

Meşhur fıkradır, şirket patronu öğle arasında yemekte fıkra anlatıyor, çevresindekiler kahkahalarla gülüyordu. Grupta anlatılanlara kayıtsız kalan ve gülmeyen birini görünce: “Sen neden gülmüyorsun, anlamadın mı espriyi?” diye sorar ancak aldığı yanıt manidardır: “Ben sizin kurumunuzda çalışmıyorum.”

Tedarik zincirlerinizin raporlama kurgusu, mutlaka ki patronaja tabiidir ve unutmamalı ki, her zaman en güçlü patron müşterinizdir. Bu anlamda, tedarik zincirlerinde tüm bilgi akışını “Voice of Customer” denen müşterinin sesine göre yaptığınızda, değer zincirinizi daha karlı ve ciro yapar hale getirebilirsiniz. Ancak  değer zincirinizde, özellikle Satınalma profesyonellerinin en sık karşılaştığı kurgu senaryo, neredeyse tüm kurumsal şirketlerin iş yürütme ilkelerinde alınacak mal ya da hizmetin en az 3 alternatif tedarikçiden alınması şartıdır.

Satınalma’daki bu kurgu, kurumsal şirketlerin genel merkezlerinde tüm dünyadaki fabrikalarına/ofislerine paylaştıkları genel “code of conduct” denen şirket ahlakı yasalarından geliyor. Doğal olarak yapılanmasında yabancı kurumsal şirketleri örnek almış çoğu holding de benzer “code of conduct”lar ile çalıştığı için, çoğunluğu İngiliz/İsviçre Hukuku’na göre hazırlanmış bu şirket ilkeleri, sadece birer Türkçe çeviri ile Satınalma profesyonellerinin önüne konulur. Bu sırada malzeme ya da hizmete acil ihtiyaç duyan mühendislik ya da Ar&Ge birimi sürekli telefonla satınalmayı sıkıştırır, satınalma da bu durumlarda sürekli “Henüz tekliflerin hepsi gelmedi. Biliyorsunuz kural var, en az 3 tedarikçiden teklif almamız gerek. Siz sadece bir şirketten alınacak şekilde Teknik şartnameyi hazırlamışsınız ancak şirket kuralları belli. Diğer şirketleri araştırdık, teklif istiyoruz. 10 güne teklifler gelir, sonra da değerlendirip satınalmayı başlatırız.” demek durumunda kalır.

Burada, satınalma ve tedarik zinciri değerindeki tüm birimler arasında gerilimi artıran bir şirket kuralının tüm değer zincirini, malın ya da satınalma kararını, Türkiye piyasasında volatilite ve paritenin çok hızlı değiştiği de gözönüne alındığında finansal olarak şirketin para bağladığı şeyin değerinin zamana karşı yenildiğine şahit oluruz. Ve maalesef, ülkemizde çoğu zaman bu 3 alternatif tedarikçiden fiyat istense de aslında hizmet almak isteyen departmanın hizmeti alacağı tedarikçinin belli olduğuna, diğer 2 şirketin sadece şirket denetçileri ileride kontrol ederse uygunsuzluk çıkmasın diye satınalma profesyonellerinin teklif istediği firmalar olduğunu görürüz. Müşteri arayışında büyük bir kurumsaldan “ Bize teklif verir misiniz?” sorusunu alan yeni kurulmuş bir tedarikçi şirket de büyük bir heyecan ve motivasyonla çalışıp detaylı ve iyi düşünülmüş bir proje planı ile bu ricayı teklifleştirip paylaşır.

İhale sonucunda, zaten hizmete ihtiyaç duyan departmanın arzuladığı şirketten mal ya da hizmet alınınca, diğer 2 şirket de “iyi de, teklife bizim çözümleri de katıp başka firmadan da teklif istemiş ve sonra “buna göre teklif verin” deyip o firmaya işi vermişsiniz” şeklinde Satınalma profesyonelleri ile uygun olmayan tartışmalar girer. Tabii, hazırladığınız teklifin kopyalanarak, başka ve önceden oradan hizmet alınacağı belli olan şirkete hazır şekilde sunulması ve “böyle teklif ver” denmesi, Satınalma profesyonellerinin tümünün yapacağı bir davranış değil, etik olmadığı malum. Ancak kurumsal ve çok büyük yapılarda, hantallık ve hizmetin aciliyeti çarpıştığında, maalesef iç müşteri olan (yani SAP diliyle PR’I açan) kişinin talebini bir an önce siparişe (yani PO ‘ya) çevirmek zorunda hisseden satınalmacılar, bu taktiği uygulamak zorunda kalıyor.

Böylece hizmeti alan kurumsal şirket  en uygun fiyata ve önceden tanıdığı tedarikçisinden hizmet alabiliyor, hem de hizmeti/malı alacak departman olası en kısa sürede bu hizmete kavuşuyor. Peki bu sırada geceli gündüzlü teklif hazırlayan ve bile bile seçilmeyecek şirketin bu kadar yorulmasına gerek var mıydı? Özellikle hizmet alımında, alternatif olarak aranıp bulunan diğer 2 tedarikçinin proje planı fikirlerini zaten işin verileceği 3. Ve asıl tedarikçiye paslamak (etik olmadığı bilinse de) neden sakınılmayan bir çözüm?

İşte burada, bir mühendislik çözümünden farklı olarak, insan psikolojisini en iyi anlatan büyülü gerçekçilik yazının ustası büyük yazar Gabriel Garcia Marquez’e kulak verdiğimizde, sorunun kökenine inmiş olabiliriz. Çoğu kişinin “Yüzyıllık Yalnızlık” ile tanıdığı büyük usta, aslında en çok sevdiği romanını “Kırmızı Pazartesi” olarak niteler.Gerçekten ilginç bir uzun öykü olan Kırmızı Pazartesi’nin orjinal adı “İşleneceğini herkesin bildiği bir cinayetin romanı”dır. Bu romanda Marquez, gerçekten 1940’lı yılların sonunda Kolombiya’da bir ilçede meydana gelen ve ailesini de yakından ilgilendiren gerçek bir cinayeti, “Santiago Nasar öldürüleceği gün piskoposun geldiği vapuru beklemek için sabah beş buçukta kalkmıştı” ifadesiyle başlatır. Böylece, polisiye romanların klasik gizem unsurunu bir kenara atarak Marquez klasik edebiyat evrenini ve onun ucuz numarası “Bilin bakalım katil kim?” I daha ilk cümlede bir kenara atar. Ve tüm romanı,   göz göre göre işlenecek bir ve kimsenin müdahale etmediği bir cinayetin anlatısı olduğundan ibaret olduğunu düşünmek kadar rahat bir okur eylemi şeklinde incelikle işler.

İşte satınalma profesyonellerini ve diğer tüm değer zincirindeki departman çalışanlarını da, “en az 3 firmadan teklif alma” kandırmacasını işletmesi, hizmet vermeye çalışan alternatif tedarikçiler için zamanla Marquez’in bu romanındaki tada dönüşüyor. Ve böylelikle büyük kurumsallar, gönülleri rahat biçimde “Code of conduct”ları ile nasılsa garanti altına aldıklarını düşündükleri alternatif tedarikçi araştırma prosesleri ile ilerlendiğini düşünürken , Satınalma bölümleri işi hızlandırmak için bu prosesleri yukarıda bahsettiğimiz şekilde işletince, aslında bu kurumsallar uzun dönemde olası iyi tedarikçilerini daha baştan kaybediyorlar. Ve sonra da sürekli iş verdikleri firma birgün Fx’ten ya da benzer şekilde ülkemize özgü aile içi şirket tartışmalarından sonra piyasadan çekilince, alternatif tedarikçi bulamamaya başlıyorlar. Çünkü daha önce satınalmanın gittiği bu alternatifler “Siz bizi iş vermeden oyalıyorsunuz” düşüncesi ile teklif bile vermemeye başlıyor. Böylece bir kurumsalın başına en kötü şey geliyor: Piyasadaki güvenilirliğini yitirmesi.

Bu nedenle, kamu şirketlerini hariç tutarak, özel kurumsal şirketlerin en az 3 alternatif tedarikçi araştırma prosesini bu değerlendirme ile yeniden gözden geçirmelerini öneriyoruz. Genel merkezden verilmiş “Code of Conduct” çevirileri, şirket ve ülke kültürü ile de uyuşabilmeli, yoksa yukarıda bahsettiğimiz türden senaryoları her gün yaşamak daha da olası hale geliyor. Bunun için de departmanlar içindeki bireylerin sorumluluk alarak yöneticilerine alternatif tedarikçi bulma zorluklarından bahsetmelerini ve talep yapan departmanın hizmetini bir an önce sağlama dürtüsü ile yapılan bu kısa yol çözümden vazgeçmelerini önereceğiz. Böylece kısıtı kapatmamış ve hizmetin neden geciktiğini üst yönetimin de sorgulamış olmasını sağlayacaklar. Ve emin olun, tedarik zinciri böylece daha verimli işleyecek. Sorumluluk almaya dair korkusu ya da çekincesi olanlar için son sözü yine Marquez ustaya bırakalım:

“Birey topluluk içindeyken şöyle düşünür: Nasıl olsa biri bu felaketi önler. Topluluk, insan ruhunu tembelleştirir ve sorumluluğu başkasına atmasına, en azından ertelemesine olanak sağlar.”

Anıl ERDOĞAN
MİMAS DANIŞMANLIK

 

  • – –  > Bu makale ilginizi çekebilir:  

Tedarikçi Günü Nasıl Planlanır? Organizasyon ve Yürütme için Yol Haritası 

Eğitim: TEDARİKÇİ PERFORMANS DEĞERLENDİRME ve TEDARİKÇİ İLİŞKİLERİ EĞİTİMİ
Teklif almak için: egitim@satinalmadergisi.com

Tedarikçi Performans Değerlendirme Eğitimi
Tedarikçi Performans Değerlendirme Eğitimi içeriğini incelemek için: https://satinalmadergisi.com/egitim-programlari/

Toplu İşçi Çıkarmada Sosyal Seçim Kuralları Nasıl Uygulanmalıdır ?

Toplu işçi çıkarma 4857 sayılı İş Kanunu’nun 29 uncu maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, toplu işçi çıkarmak isteyen işverenlerin uyması gereken bazı kuralar vardır. Bu kapsamda, işyerinde çalışan işçi sayısı:

20 ila 100 işçi arasında ise, en az 10 işçinin,

101 ile 300 işçi arasında ise, en az yüzde on oranında işçinin,

301 ve daha fazla ise, en az 30 işçinin,

işine Kanunun 17 nci maddesi uyarınca (ihbar önellerine uygun olarak veya ihbar tazminatı ödenerek) ve bir aylık süre içinde aynı tarihte veya farklı tarihlerde son verilmesi toplu işçi çıkarma sayılır” (m.29/2). Ancak, işverenin toplu işçi çıkarabilmesi ekonomik, teknolojik, yapısal ve benzeri işletme, işyeri ve işin gereklerinin bir sonucu olması gerekir. Ayrıca işveren; toplu işçi çıkarmak istediğinde, bunu en az otuz gün önceden bir yazı ile, işyeri sendika temsilcilerine ve ilgili Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğüne bildirmekle yükümlüdür. Toplu işçi çıkarmada çıkarılacak işçi sayısı görüleceği üzere, aynı günde veya bir aylık süre içinde işyerinin büyüklüğü göz önünde tutularak kademeli olarak artırılmaktadır[1].

Toplu işçi çıkarmak zorunda kalan işverenlerin işlerinin düzelmesi durumunda toplu işçi çıkarmanın kesinleşmesinden itibaren altı ay içinde aynı nitelikteki iş için yeniden işçi almaları gerekiyorsa, işten çıkardığı işçilerden nitelikleri uygun olanları tercihen işe çağırmaları gerekmektedir. Ancak, işverenlerin toplu işten çıkardığı işçilerin işlerini yürütmek üzere yeni işçi almaları Kanuna aykırı olsa bile, işyerinde açık bulunan farklı işlere farklı nitelikte işçi almalarında bir sakınca bulunmamaktadır. Örneğin; çıkan torna işçisinin yerine işverenin yeni bir torna işçisi alamamasına karşın, kaynak işçisi istihdam etmesi kısıtlanmamıştır.  Ayrıca işverenlerin, yeniden işe aldığı eski işçilerine günün şartlarına uygun, eskisinden az olmamak üzere bir ücret ödemek durumundadırlar[2].

4857 sayılı Kanunda yapılan düzenlemeye göre, toplu işçi çıkarma ile bireysel işçi çıkarma adeta aynı sonuçları doğurmaktadır. Nitekim, işveren toplu işçi çıkarmaya ilişkin hükümleri 4857 sayılı Kanunun 18, 19, 20 ve 21 inci madde hükümlerinin uygulanmasını engellemek amacıyla kullanamaz; aksi halde işçi bu maddelere dayanarak dava açabilir. Dolayısıyla işveren, toplu işçi çıkarma nedenini, işçilere yaptığı fesih bildiriminde “açık ve kesin bir biçimde”, “yazılı olarak” ve “imza karşılığı” ayrı ayrı bildirmek zorundadır (m.18, 109).

Bununla birlikte, toplu işçi çıkarmaların “ekonomik, teknolojik, yapısal ve benzeri işletme, işyeri ve işin gereğinden” kaynaklandığını” “ispat yükü” işverene ait olduğundan, bu nedenlerin de işçilere yapılan “yazılı fesih bildirimlerinde” belirtmesi gerekmektedir[3]. Diğer taraftan, işverenlerce toplu işten çıkarma prosedürüne aykırılığın yaptırımı idari para cezası olarak öngörülmüştür (İşK. m.100). İşten çıkarılan işçilerin arabulucuya başvurma ve işe iade davası açma hakları bulunmaktadır (İşK. m.20-21). Ancak, işçi çıkarma usulüne aykırılık sebebiyle mahkeme işe iade kararı veremez. Yargıtay’a göre de “toplu işçi çıkarma usulüne aykırılık feshi geçersiz kılmaz, sadece idari para cezasını gerektirir”[4].

Toplu işçi çıkarmada dikkat edilmesi gereken diğer bir husus ise, 4857 sayılı Kanunun 29 uncu maddesinin birinci fıkrasında uyarınca yapılacak bildirimde işçi çıkarmanın sebepleri, bundan etkilenecek işçi sayısı ve grupları ile işe son verme işlemlerinin hangi zaman diliminde gerçekleşeceğine ilişkin bilgilerin bulunmasının zorunlu olmasıdır.

Bildirimden sonra, işyerinde eğer varsa işyeri sendika temsilcileri ile işverenler arasında yapılacak görüşmelerde, toplu işçi çıkarmanın önlenmesi ya da çıkarılacak işçi sayısının azaltılması yahut çıkarmanın işçiler açısından olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi konuları ele alınır. Ancak, işyerinde sendika temsilcisi yoksa bu uygulamanın yapılması söz konusu olamayacaktır.

İşyeri sendika temsilcisinin bulunması durumunda, toplantının yapıldığını gösteren bir belge düzenlenir. Örneğin, işçilerden bir kısmının aynı işverene ait başka işyerlerine ya da işyerinde işçi ihtiyacı bulunan başka bölümlere nakledilmesi gibi durumlar görüşmelerde ele alınabilir. İşverence yapılan fesih bildirimleri işverenin toplu işçi çıkarma isteğini Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğüne bildirmesinden 30 gün sonra hüküm doğuracağından” görüşmelerin de, bu süre içinde tamamlanarak tutanağa bağlanması uygun olacaktır.

Ayrıca, işyerinin bütünüyle kapatılarak kesin ve devamlı bir suretle faaliyete son verilmesi halinde, işveren sadece durumu en az otuz gün önceden ilgili Çalışma İş Kurumu İl Müdürlüğüne bildirmek ve işyerinde ilan etmekle yükümlüdür. Bunun için ayrıca sendika temsilcileri ile görüşmeye gerek bulunmamaktadır.

Fesih bildirimleri, işverenin toplu işçi çıkarma isteğini Çalışma İş Kurumu İl Müdürlüğüne bildirmesinden otuz gün sonra hüküm doğurur. Burada dikkat edilmesi gereken konu, iş sözleşmesi fesihlerinin bildirim süreleri söz konusu ise, bu bildirim sürelerinin işlemeye başlaması otuz günlük süreden sonra söz konusu olacaktır. Yani otuz günlük süreyle eş zamanlı bir iş sözleşmesi bildirim süresinin uygulanması mümkün değildir.

İşçilerin kıdem süreleri de ya “bildirim süresine” (ihbar öneline) ait ücretin peşin ödenmesi halinde otuzuncu günün sonunda ya da “bildirim süresinin” (ihbar önelinin) iş arama izinli kullandırılması halinde, önel sonu itibariyle hesaplanarak gerekli ödemeler yapılacaktır.

Diğer taraftan, işveren toplu işçi çıkaracağı zaman çalışanları arasında ayrımcılığa yol açmamalıdır. Başka bir deyişle, işveren eşit davranma borcunu gözeterek bu işlemi gerçekleştirmesi gerekmektedir. Örneğin, sadece sendika üyesi olan ya da kadın işçilerin işten çıkarılması hukuka uygun olmayacaktır. Bununla birlikte, iş sözleşmelerine, toplu iş sözleşmelerine veya işyeri iç yönetmeliklerine sosyal seçim kurallarıyla ilgili hükümler konulması mümkündür. Örneğin, sözleşmelerde son giren ilk çıkar kuralı uygulanabileceği gibi yaşlılık aylığı almaya hak kazanan işçilerin iş sözleşmelerinin öncelikle feshedileceği yönünde uygulamalar yapılabilir[5].

Sonuç olarak, 4857 sayılı İş Kanunu’nda toplu işçi çıkarma halinde, çıkarılacak işçilerin seçiminde uygulanacak sosyal seçim kurallarına yer verilmemiştir. Ancak iş sözleşmelerine, toplu iş sözleşmelerine veya işyeri iç yönetmeliklerine sosyal seçim kurallarıyla ilgili hükümler konulması mümkündür. Örneğin, sözleşmelerde son giren ilk çıkar kuralı uygulanabileceği gibi yaşlılık aylığı almaya hak kazanan işçilerin iş sözleşmelerinin öncelikle feshedileceği yönünde uygulamalar yapılabilir.

Lütfi İNCİROĞLU

[1] İNCİROĞLU, Lütfi Sorulu Cevaplı İş Hukuku Uygulaması, 4. Baskı, İstanbul 2019, s.211.

[2] İNCİROĞLU, s.212

[3] Y22HD.16.4.2012 T., E.2012/2228, K.2012/7425 Legalbank.

[4] Y22HD.29.12.2016 T., E.2016/30616, K.2016/29677 Legalbank.

[5] SÜMER, Haluk Hadi, İş Hukuku, 26. Baskı, Ankara 2022, s.112-113.

İş İlanı: Bilgi İşlem Sorumlusu

İş İlanı: Bilgi İşlem Sorumlusu

– İstanbul Avcılar’da faaliyet göstermekte olan hazır giyim fabrikamızın bilgi işlem biriminde çalışmak üzere, gelişime ve öğrenmeye açık;

– MS Ofis yazılımlarına hakim,
– Fabrika üretim ve depolama süreçlerinde kullanılan ERP yazılımı üzerinde veri girişi ve temel seviyede raporlama yapabilecek,

– Temel seviyede Adobe Photoshop / Adobe Ilustrator kullanabilen,

“Bilgi İşlem Asistanı” aranmaktadır.

*Kadın ve Erkek adaylar başvurabilir.
Pozisyona uygun adaylar teknik mülakat yöntemiyle değerlendirilecektir.

CV Gönderimi ve İş İlanı Yayınlamak (Ücretsiz) için: dergi@satinalmadergisi.com

Müzakere Sırları 1

Müzakere Sürecinde Kazandıran Taktikler #1

“Strateji, ne olmasını istediğinizle ilgilidir. Taktikler bunu gerçekleştirmek içindir.”

Eğitim Kataloğunu incelemek için  https://satinalmadergisi.com/egitim.pdf

Eğitmen: Prof. Dr. Murat ERDAL
Şirketinizin kurumsal eğitim talepleri için dergi@satinalmadergisi.com

Öne Çıkan Eğitimler:

– Müzakere Teknikleri ve Pazarlık Becerileri Eğitimi

– Satınalma ve Tedarik Zinciri Yönetimi Eğitimleri

– Kurumsal Pazarda Satış Eğitimi

📘 Genişletilmiş 2. Baskı Müzakere Teknikleri ve Pazarlık Becerileri Kitabı Haziran’da Satınalma Dergisi ile birlikte. 16 Bölüm, 5 Test, 2 Vaka, Şirket Oyun Çalışması, toplam 200 sayfa.

E-Kitaba Dijital İşlem Merkezi üzerinden Dergi aboneliği sonrasında erişebilirsiniz.
Satınalma Dergisi Kişisel veya Şirket Dijital Üyeliği için; https://satinalmadergisi.com/dijital-islem-merkezi/
İş Hayatında Başarılı İnsanlar Nasıl Müzakere Eder?

Kitapta yer alan Müzakere Testleri, Oyun Çalışması ve Eğitim Vakalarını ekibinizle inceleyebilirsiniz.
Pazarlık beceri ve yetkinliklerinizin gelişimine katkı sağlayacağını düşünüyorum.

Keyifli Okumalar 🖊️ Prof. Dr. Murat Erdal 

 

 

 

 

 

Dış Ticarette Bankaların Yaptıkları Hatalar – IV Bilgi Noksanlığı

Dış Ticaret ve Bankalar

Kuşkusuz ki dış ticaret işlemlerinde bankaların varlığı tartışılmaz. Dış ticaretin her aşamasında bankaların varlığına ihtiyaç duyulmaktadır. Dış ticaretin bir tarafı olan tacirler yapacakları her işlemde bankaların bilgisine, tavsiyelerine ve desteklerine ihtiyaç duyarlar. Dış ticarete ilişkin nihai bilginin bankalardan alınacağına inanmışlardır.

Peki ya Bankalar Hata Yaparlarsa ?

Uluslararası teamüllere uyulması konusunda bankalar daima örnek kurumlar olarak karşımıza çıkmıştır. Bilerek hata yaptıklarını söylemek çok zor olsa da hiç kimsenin sütten çıkmış ak kaşık olmadığını da biliyorum

Bankacılık yıllarımda tanık olduğum olaylara göz atıldığında, bilhassa ülke riskinin yüksek olduğu coğrafyalarda bulunan bankaların çalışma şekline bakıldığında Uluslararası Ticaret Odaları’nın kurallarının yanında bankaların bazıları kendine has kuralları işletme yoluna gitmektedirler.

En basit ve şikayeti oldukça yaygın olan bankacılık hatasının işlendiği konu vesaik mukabili işlemlerdir. Vesaik mukabili işlemlerde kural son derece açıktır. Dünyanın neresinde olursa olsun vesaik mukabiline göre işlem yapılıyorsa bankalar ve tarafların uymak zorunda oldukları kural;

ICC – Uniform Rules For Collections Brochure no 522

olup tahsil talimatı gayet açıktır.

Madde 18

Yabancı Para Üzerinde Ödeme

Belgelerin ödeme ülkesinin parasından başka bir para (yabancı para) üzerinden ödemeli olması halinde aksi tahsil talimatında belirtilmediği sürece ibraz bankası belgeleri cinsi belirtilen yabancı para üzerinden ödeme karşılığında, sadece bu paranın tahsil talimatında verilen talimat uyarınca derhal havale edilebilir olması kaydıyla muhataba serbest bırakılmalıdır.

Dünyanın farklı ülkelerindeki bankalar URC 522 article 18’i adeta yok sayarak, ihracatçının bankası tarafından gönderilen tahsil vesaikini, amir bankanın talimatına aykırı olarak,

önce paranın tahsili sonra vesaikin teslimi

hususuna uymak yerine,

“ Vesaiki hiçbir bedel tahsil etmeden ithalatçıya

teslim edip, amir banka vesaik bedelinin akıbetini

sorgulamaya başladığında, lütfen tarafından bedeli

amir bankaya göndermektedir. Ancak hemen

bir akıbet sorgulamasında değil, adeta vesaiki

gönderen amir bankayı çatlatırcasına, nice nice

sonra bedeli gönderme yoluna gitmektedirler.”

Muhabir bankanın talimatlarına aykırı davranan ithalatçının bankası gecikmeli olarak vesaik bedelini ihracatçının bankasına transfer ettiğinde konuyu kapatan ihracatçının bankasının da aynı hataya çanak tuttuğunu da söylemek isterim.

Gecikmeli olarak tahsil edilen vesaik bedelini alan ihracatçının bankası, karşı bankanın bilerek yapmış olduğu bu hatanın üzerine gittiği, gecikme faizi ve yapılan yazışma masrafı talep ettiği, bu yolla kendi müşterinin haklarını koruduğu taktirde ihracatçının bankasının aynı hatanın bir parçası olmadığı ortaya çıkar.

Günümüzde kaç banka bunu yapıyor sizce?

Kendi bankacılık dönemimde bu tür hataları af etmezdim, karşı bankanın bizi kullanmasına izin vermezdim.

Reşat BAĞCIOĞLU

Ticaretle ilgili alım-satım ve danışmanlık taleplerinizi, https://satinalmadergisi.com/ticaritalep/ sayfasından iletebilirsiniz.

Askeri Lojistik ve Destek Zirvesi 4 Ekimde Başlıyor

500 Milyar Dolarlık Askeri Lojistik Sektöründe Sivil Sanayiyi Bekleyen Fırsatlar Konuşulacak. Askeri Lojistik Alanında En Yeni Teknolojiler Sergilenecek.

Türk Savunma Sanayisinin Askeri Lojistik Ve Destek Sistemlerine Odaklanan Tek Zirvesi

Ankara Sanayi Odası tarafından, T.C. Milli Savunma Bakanlığı ve T.C. Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı’nın destekleriyle hayata geçirilen Askeri Lojistik ve Destek Zirvesi – DLSS, 4 -5 Ekim 2022 tarihlerinde Hilton Garden Inn Gimat’ta gerçekleşecek.

Zirve’de alanında uzman konuşmacılar, 500 milyar dolarlık hacme ulaşması beklenen askeri lojistik sektöründeki en son teknolojileri ve sivil sektörün adaptasyonunun sağlayacağı fırsatları masaya yatıracak. Stant alanlarında da savunma sanayii temsilcileri en yeni teknolojilerle ürettikleri ürün ve projeleri sergileyecek.

4 Ekim 2022 tarihinde saat 09.30’da Zirve’nin açılışını; T.C. Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanı Prof. Dr. İsmail DemirAnkara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Nurettin ÖzdebirSavunma ve Havacılık Sanayii İmalatçılar Derneği (SASAD) Yönetim Kurulu Başkanı Osman Okyay ile DLSS Organizasyon Komitesi Başkanı Sami Atalan gerçekleştirecek.

DLSSte öne çıkanlar;

  • Ukrayna – Rusya Savaşı’nın lojistik analizi ilk kez yapılacak.
  • Afrika’da Türk savunma sanayisini bekleyen fırsatlar paylaşılacak.
  • Askeri lojistiğin geleceği ve uzay boyutu tartışılacak.
  • Savunma sanayisi temsilcileri, askeri lojistik alanındaki en yeni çözümlerini ve projelerini stant alanlarında tanıtacak.
  • İki gün sürecek DLSS’te birçok yeni iş birliği anlaşması imzalanacak.