Vergisel Düzenlemeler İçeren Torba Kanun Teklifi TBMM’ye Sunuldu !

Cumhurbaşkanı tarafından 28 Eylül’de açıklanan Torba Kanun TBMM’ye sunuldu. Birçok vergisel düzenlemeler içeren Torba Kanun Teklifi’nin detaylarına gelin beraber bakalım.

  • Çalışanlara verilen yemek parasının vergilenmesinde nakit olarak ödemeye imkân verilmesi (çalışılan günler için günlük 51TL),
  • Pandemi sırasında bizim de önerdiğimiz çalışanlara verilecek bazı yardımların (doğalgaz, elektrik ve ısınma giderleri) vergi ve SGK priminden bağışık tutulması, (2023 Haziran sonuna kadar aylık 1.000TL),
  • Kur korumalı mevduatta kurumlar vergisi istisnasının 2023 için de uygulanması,
  • Turizm paylarının iyileştirilmesi,
  • Melek yatırımcı olarak bilinen bireysel katılım yatırımcısı indiriminin süresinin 2027 sonuna kadar uzatılması ve tutarın artırılması,
  • Son yıllarda iyice karmaşık hale gelen sermaye azaltımında vergileme olup olmayacağını netleştiren düzenlemeler ilk göze çarpanlar.

Covid sırasında kesilen idari para cezalarının tahsilinden vazgeçilmesi, Covid sırasında fazla ve yersiz ödenen kısa çalışma ödeneklerinin terkin kapsamına alınması, karşılıksız çekler, öğrenci kredileri ile yaşlı ve engelli aylıkları gibi çeşitli af ve ertelemeler de Kanun Teklifi’nde yer alıyor.

Ülkemizdeki yeni ekonomik gelişmelere uyum, ekonomik program hedeflerinin gerçekleştirilmesi, çalışanlara ve işverenlere bazı teşvikler sağlanması, Türk lirası enstrümanlarına yatırım yapılmasının teşvik edilmesi, finansal piyasalara yönelik düzenlemeler gibi çeşitli konulara yönelik olarak muhtelif kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapılmaktadır.

Bu çerçevede hazırlanan Teklifte;

  • Apartmanların çatı ve cephelerinde kurulan elektrik üretim tesislerine 25kW’lık sınır dahilinde sağlanmış olan vergi teşvikinin sınırı 50kW olarak yeniden belirlenmektedir.
  • Çalışanlara yemek bedeli olarak yapılan günlük belirli bir tutarı aşmayan ödemeler, kullanım amacına bakılmaksızın doğrudan gelir vergisi istisnası kapsamına alınmaktadır.
  • İşverenlerce çalışanların aylık 1.000 Türk lirasına kadar elektrik, doğalgaz ve ısınma giderlerinin ödenmesi amacıyla sağlanan menfaatler gelir vergisinden istisna edilmekte ve bu ödemelerin sigorta prim kesintisine tabi tutulmaması sağlanmaktadır.
  • Yurt dışındaki onarım, montaj işleri ile teknik hizmetlerde çalışan hizmet erbabının ücretleri gelir vergisinden istisna edilmektedir.
  • Yabancı paralarını ve altın hesabı bakiyelerini Türk lirası mevduat ve katılma hesaplarına dönüştüren mükelleflerin elde ettikleri faiz ve kâr payı gibi kazançlarına sağlanan kurumlar vergisi istisnası uygulamasının, 2022 yılı sonunda sona erecek olan uygulama süresi 2023 yılının sonuna uzatılmaktadır.

Şaban KÜÇÜK

Yeminli Mali Müşavir

İş Deneyimini Tevsik Amacıyla Beyan Edilen Diplomanın EKAP Kaydı ?

Kamu İhale Kurulu Kararı Özeti; İtirazen şikâyet dilekçesinde özetle, Diyarbakır Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı tarafından 22.07.2022 tarihinde gerçekleştirilmiş olan 2022/645017 İhale Kayıt Numaralı (İKN) “Diyarbakır İli Dicle İlçesi Hükümet Konağı Yapım İşi” ile ilgili kesinleşen ihale kararının 09.08.2022 tarihinde taraflarına tebliğ edildiği, söz konusu karara karşı 17.08.2022 tarihinde idareye şikâyet başvurusunda bulunulduğu, fakat ihaleyi gerçekleştiren idare tarafından 10 günlük süre içerisinde yanıt verilmediği,

Tebliğ edilmiş olan kesinleşen ihale kararında ekonomik açıdan en avantajlı teklif sahibinin ASL Grup Altyapı İnşaat A.Ş. ve Akman İnşaat Nak. San. ve Tic. Ltd. Şti. İş Ortaklığı olduğunun belirtildiği,

Adı geçen ihalede ihale üzerinde bırakılan isteklinin tüzel kişi olması dolasıyla teknik personelin iş deneyimini gösteren belgelerin sunulduğu, söz konusu teknik personelin 09.05.2022 tarihli yönetim kurulu kararıyla 10.05.2022 tarihinden itibaren şirketi temsile yetkilendirildiği, ayrıca firmanın Ticaret Sicil Gazetesi’nden ortaklık yapısına bakıldığında söz konusu teknik personelin teklif sahibi tüzel kişiliğin yarıdan fazla hissesine en az bir yıldır sahip olmadığı, ortak olduğu süre boyunca 09.05.2022 tarihli yönetim kurulu kararı alınan döneme kadar temsile de yetkili olmadığının anlaşıldığı, teklif dosyasında sunulan ortaklık tespit belgesinin yanıltıcı bir belge olup olmadığının da ayrıca değerlendirilmesi gerektiği, ASL Grup Altyapı İnşaat A.Ş. tarafından beyan edilen diplomanın EKAP’a kayıtlı olmadığı, teyidinin yapılmadığı iddiasına yer verilmiştir.

28.09.2022 tarihli ve 2022/UY.II-1168 sayılı Kamu İhale Kurulu kararına göre;

İlgili mevzuat uyarınca tüzel kişi tarafından iş deneyimini göstermek üzere, en az beş yıldır % 51 veya daha fazla hissesine sahip mimar veya mühendis ortağının mezuniyet belgesinin sunulması durumunda; ticaret ve sanayi odası/ticaret odası bünyesinde bulunan ticaret sicil memurlukları veya yeminli mali müşavir ya da serbest muhasebeci mali müşavir tarafından, ilk ilan veya davet tarihinden sonra düzenlenen ve düzenlendiği tarihten geriye doğru son beş yıldır kesintisiz olarak bu şartın korunduğunu gösteren belgenin sunulmasının zorunlu olduğu, mezuniyet belgelerinin iş deneyimini tevsik için sunulması durumunda; mezuniyetten sonra geçen sürenin on beş yıldan fazlasının değerlendirmeye alınabilmesi için, başvuru veya teklif kapsamında mezuniyet belgesi sahibine ait yapım işine ilişkin bir iş deneyim belgesinin sunulması zorunlu olduğu anlaşılmıştır.

İhale üzerinde bırakılan ASL Grup Altyapı İnş. A.Ş. – Akman İnş. Nak. San. ve Tic. Ltd. Şti. İş Ortaklığında ASL Grup Altyapı İnş. A.Ş.nin şirketinin %51 ortaklığı oranıyla pilot ortak sıfatında, Akman İnş. Nak. San. ve Tic. Ltd. Şti.nin ise özel ortak sıfatında olduğu belirlenmiştir. Pilot ortak sıfatındaki ASL Grup Altyapı İnş. A.Ş. tarafından yeterlik bilgileri tablosunda “2018/621311-3354553-1-1” sayılı EKAP’a kayıtlı olan iş deneyim belgesinin ve 31.10.1974 tarihli, 21-653 sayılı Karadeniz Teknik Üniversitesi tarafından düzenlenen mezuniyet belgesinin beyan edildiği, ortaklara ve yöneticilere ilişkin bilgiler satırında ise %51 hisse oranıyla Sami Sivrikaya, %49 hisse oranıyla Ramazan Gönder’in beyan edildiği, anılan iki şahsın da yönetici pozisyonunda olduğu belirtilmiştir.

ASL Grup Altyapı İnş. A.Ş tarafından beyan edilen iş deneyim belgesinin EKAP’tan temin edildiği, söz konusu belgenin İller Bankası A.Ş. Yatırım Dairesi Koordinasyon Başkanlığı tarafından “Sülün (Afyonkarahisar) Kanalizasyon İnşaatı işine” ilişkin Sami Sivrikaya-Emrah İnş. Nak. Elek. ve Müh. Mim. Hiz. Taah. San. Tic. Ltd. Şti. İş Ortaklığı adına düzenlendiği, söz konusu işin geçici kabulünün 26.11.2019 olduğu, iş deneyim belgesine konu işin ilk sözleşme bedelinin 8.374.351,00 TL, belge tutarının 9.664.416,33 TL olduğu belirlenmiştir. Beyan edilen mezuniyet belgesinin ise ASL Grup Altyapı İnş. A.Ş.nin %51 ortağı olduğu belirtilen Sami Sivrikaya’ya ait Karadeniz Teknik Üniversitesinden alınan 21-653 sayılı ve Ekim 1974 tarihli İnşaat Mühendisliğine ait diplomanın olduğu belirlenmiştir.

EKAP üzerinden “Ticaret Sicili Belgeleri Sorgulama Ekranı” kullanılarak ASL Grup Altyapı İnş. A.Ş. ortaklık yapısı ve son durumu gösteren bilgilerinin temin edilmesi sonucunda söz konusu tüzel kişilikte Ramazan Gönder ve Sami Sivrikaya’nın yönetici olarak görüldüğü, Sami Sivrikaya’nın temsil yetkisinin 10.05.2022 tarihi itibariyle başladığı görülmüştür. Ayrıca istekliler tarafından EKAP’a yüklenen belgeler arasında anılan anonim şirkete ait pay defteri ve yönetim kurulu kararının da sisteme yüklendiği tespit edilmiştir. Sisteme yüklenen pay defteri ve yönetim kurulu kararı incelendiğinde Sami Sivrikaya’nın 12.01.2015 tarihinden sonra % 51 hisse oranına, Ramazan Gönder’in % 49 pay oranına sahip olduğu, sistemde yüklü yönetim kurulu kararından da 10.05.2022 tarihli karardan sonra Sami Sivrikaya’nın aksi karar alınıncaya kadar temsile yetkili kılındığı anlaşılmıştır.

İdarece 27.07.2022 tarih ve 46897 numaralı yazı ile ASL Grup Altyapı İnş. A.Ş.-Akman İnş. Nak. San. ve Tic. Ltd. Şti. İş Ortaklığından EKAP, diğer kamu kurum ve kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının internet sayfası üzerinden sorgulanamayan belgelerin 01.08.2022 tarihine kadar sunulmasının istenildiği, istenen belgelerin 01.08.2022 tarihinde idareye sunulduğu görülmüştür.

Sunulan belgeler arasında 22.07.2022 tarihli ve ASL Grup Altyapı İnş. A.Ş. adına düzenlenen ve ilgili meslek mensubu tarafından imzalanarak kaşelenen ortaklık durum belgesinin bulunduğu, bu belge üzerinde Sami Sivrikaya’nın şirketin %51 hissesine sahip olduğunun, adı geçen kişinin belgenin düzenlenme tarihinden önceki 5 yıl boyunca anılan şirketin kesintisiz olarak %51 hisse oranıyla ortağı olduğunun beyan edildiği görülmüştür. Ayrıca 05.05.2022 tarih ve 10571 sayılı Ticaret Sicil Gazetesi’nde TESLA 17 Güneş Enerji Üretimi San. Tic. A.Ş.nin unvan değişikliğine giderek ASL Grup Altyapı İnş. A.Ş. haline dönüştüğü görülmüştür. Yine sunulan pay defterlerinin ve yönetim kurulu kararlarının EKAP sistemi üzerinde kayıtlı olanlar ile aynı olduğu ve yeterlik bilgileri tablosunda beyan edilen bilgileri doğrular nitelikte olduğu tespit edilmiştir.

ASL Grup Altyapı İnş. A.Ş. tarafından beyan edilen diplomanın EKAP’a kayıtlı olmadığı iddiasının yerinde olmadığı, zira diplomaların EKAP’a kaydının yapılmadığı ancak YÖK sistemine kaydının yapılmış olması ve belli bir ihalede iş deneyimini tevsik amacıyla beyan edilmesi durumunda sistem üzerinden idarelerce mezun belgesi sorgulama ekranından sorgulanabileceği, kayıtlı olmayan belgelerin ise tevsik edilemeyen belgeler kapsamında idarelerce istenebileceği belirlenmiştir.

Yukarıda aktarılan mevzuat hükümleri, iddia konusu husus ve yapılan tespitler bir arada değerlendirildiğinde Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nin “İş deneyimini gösteren belgeler” başlıklı 39’uncu maddesi çerçevesinde tüzel kişi tarafından iş deneyimini göstermek üzere, en az beş yıldır % 51 veya daha fazla hissesine sahip mimar veya mühendis ortağının mezuniyet belgesinin sunulması durumunda ticaret ve sanayi odası/ticaret odası bünyesinde bulunan ticaret sicil memurlukları veya yeminli mali müşavir ya da serbest muhasebeci mali müşavir tarafından, ilk ilan veya davet tarihinden sonra düzenlenen ve düzenlendiği tarihten geriye doğru son beş yıldır kesintisiz olarak bu şartın korunduğunu gösteren belgenin sunulması zorunlu tutulmuş ancak, anılan ortağın Kanun’a göre yapılacak ihalelere ilişkin sözleşmelerin yürütülmesi konusunda kesintisiz olarak en az bir yıldır temsil ve yönetime yetkili olma şartı getirilmemiştir. Bu şart aynı Yönetmelik’in 39’uncu maddesinin dokuzuncu fıkrasında tüzel kişi tarafından hakim ortağa ait iş deneyim belgesinin sunulması durumunda istenen bir kriter olarak belirtilmiştir.

Dolayısıyla ASL Grup Altyapı İnş. A.Ş.nin %51 hissesine sahip Sami Sivrikaya’nın son 5 yıldır adı geçen şirketin ortağı olduğu belgeler üzerinden anlaşıldığından söz konusu iddia yerinde bulunmamıştır.

Anılan Kanun’un 54’üncü maddesinin onbirinci fıkrasının (c) bendi gereğince itirazen şikâyet başvurusunun reddine karar verilmiştir.

Mehmet ATASEVER

Kamu İhale Kurulu Eski Üyesi/ Akademisyen 

Tedarik Zinciri Yönetiminde Kurumsal Sürdürülebilirlik

Tedarik Zinciri Yönetiminde Kurumsal Sürdürülebilirlik
Dİlek AŞAN – Taksim Danışmanlık

Tedarik zinciri bir şirketin ürünlerinin tasarım, üretim, nakliye, depolama ve satış gibi süreçleri için oluşturduğu sistematik bir yapıdır. Ürünleriyle ilgili gerekli hammaddenin elde edilmesinden son ürün olarak kullanıcıya sunulmasına kadar geçen tüm süreçler tedarik zinciri kapsamındadır. Müşteri memnuniyetini ve verimliliği en üst düzeye çıkarmak için tedarik zinciri paydaşları arasında koordinasyon sağlanması, kaynakların yönetilmesi, dokümantasyon sisteminin oluşturulması ve kontrolü vb gibi uygulamalarla da tedarik zinciri yönetimi yapılmaktadır. Günümüzde geleneksel tedarik zinciri yönetimi yaklaşımlarında operasyonların hızlı olması, tüm sürecin düşük maliyetlerle ilerlemesi, ürün ve hizmetlerin bir yerden başka bir yere güvenli bir şekilde aktarılması etkili bir tedarik zinciri yönetimi için yeterlidir. Fakat konuyu kurumsal sürdürülebilirlik açısından ele aldığımızda bunların yeterli olmadığını görürürüz.

Bir şirket için tedarik zinciri yönetiminde de sadece finansal faydalar ön planda ise o tedarik zinciririnin sürdürülebilirliğinden söz etmek zordur. Evet, şirketler tedarik zinciri yönetiminde mutlaka finansal kârlılığı da önemsemeli. Fakat sadece kârlılığa odaklanmak sürdürülebilirlik yaklaşımı için yeterli değildir. Kurumsal sürdürülebilirlik farkındalığı yüksek olan işletmelerin tedarik zinciri yönetimi yaparken çevresel ve toplumsal değerleri koruma gibi prensipleri de bulunmaktadır. Bu şirketler, sürecin tamamında çevre üzerinde en az olumsuz etki oluşturacak ürün, hizmet ve süreçleri planlamaya çalışırken aynı zamanda sosyal açıdan da sürdürülebilir iş uygulamaları arayışında olurlar. Bu şirketlerin sürdürülebilirlik anlayışı sadece finansal konular üzerine değil sosyal ve çevresel konular üzerine de kuruludur ve bu üç temel konu tedarik zinciri yönetiminin bir bütün olarak sürdürülebilir hale gelmesini sağlar.

Günümüzde giderek derinleşen başta iklim krizi olmak üzere ormansızlaşma ve su güvenliği gibi konular gezegenimizin tüm paydaşları gibi kurumları da daha sorumlu davranmak zorunda bırakmıştır. Ülkeler uluslararası düzeyde aldıkları önemli kararlar tüm dünyanın daha düşük su ve karbon ayak izine sahip olması için çalışmaktadır. Kurumlar da bu önemli gelişmelere adapte olmak ve küresel ısınma, iklim değişikliği, güvenli su arzı, ormanların korunması vb gibi konularda yürütülen çalışmalara güçlü bir şekilde destek olmak ve katkı sağlamak için kendi iç ve dış süreçlerini sürdürülebilirlik perspektifiyle yeniden planlama yoluna gitmektedir. Tedarik zinciriyle yönetimi de dönüştürülmeye başlayan süreçlerden biridir ve birçok açıdan kritik öneme sahiptir. Çünkü şirketler ürettikleri ürün ve hizmetlerle var olurlar ve bunları üretirken doğrudan ve dolaylı olarak yüksek bir karbon emisyonu ve büyük bir su ayak izi üretirler (Sadece yüksek su kullanımı değil, temiz suların kirletilmesi de çok önemli bir su ayak izidir). Kontrollü davranmadıkları takdirde büyük yeşil alanların yok olmasına sebep olabilirler. Yani sürdürülebilirlik ilkeleri benimsenmediği takdirde bir ürünü inşa ederken kullanılan tüm süreçler çevre üzerinde çoğu zaman geriye alınması çok zor olan tahribatlar oluşturmaya devam etmektedir.

Peki şirketler tedarik zinciri yönetiminde çevresel etkileri azaltmak için ne gibi aksiyonlar alabilir? Öncelikle tedarik zincirini olabildiğince karbondan arındırması gerekir. Peki bu ne demek? Örneğin, ürünlerinin içerisinde plastik gibi yaşam döngüsü boyunca yüksek karbon ayak izine neden olan bileşenleri yavaş yavaş azaltması ve bir noktadan sonra sıfırlaması gerekir. Bunun yanı sıra tedarikçilerinden karbon ayak izi hesaplaması, raporlaması ve doğrulaması yapmalarını istemelidir. Tedarikçilerinin de sera gazı emisyonlarını azaltacak planlar ve politikalar oluşturmasını istemeli ve bu süreçte onları desteklemelidir. Yenilenebilir enerjiyi tercih eden, ürün ve malzemeleri geri dönüştüren tedarikçilerle çalışmaya özen göstermelidir. Ayrıca, tedarik zincirlerini olabildiğince kısa tutmaya çalışarak ulaşım ve nakliye kaynaklı emisyonları da en aza indirmelidir. Bunun için yerelliğe önem vermeli; tedarik zincirinde ihtiyaç duyduğu ürün, malzeme, hizmet, iş gücü vb gibi kaynakları mümkün olduğu kadar yerel düzeyde karşılamalıdır.

Atık yönetimi, su yönetimi, enerji verimliliği gibi çalışmalar da çevresel açıdan sürdürülebilir bir tedarik zinciri yaratmak için kritik önem arz etmektedir. Atıklarını geri dönüştüren, dönüştüremediği kısmı kontrollü bir şekilde çevreye zarar vermeden modern yöntemlerle bertaraf eden, su tüketimini azaltan, üretimde enerji verimliliği yüksek ekipman, cihaz, sistem, makine ve teçhizat kullanan tedarikçilerle çalışmak sürdürülebilir tedarik zinciri yönetimi için olmazsa olmazlar arasındadır.

Çevre konusunda hassas olduğumuz kadar sosyal konular üzerinde de büyük bir farkındalıkla durmamız gerekmektedir. Kurumsal sürdürülebilirlik ve sosyal sorumluluk bilinci yüksek olan işletmeler tedarik zincirinde insan hakları, adil iş uygulamaları, rüşvet ve yolsuzlukla mücadele vb gibi konuları da ele almalıdır. Tedarikçilerin, çalışanları için sağlıklı ve güvenli bir iş ortamı sunması, adil bir ücretlendirme politikası oluşturması, çocuk işçiliği kullanmaması, ayrımcılığın her türlüsünü engelleyecek kurallar koyması, bilgi güvenliğini sağlayacak bir yönetim sistemi kurması, çalışanlarına sendikal haklar tanıması, çalışma saatlerini yasalara ve insan hayatına uygun düzeyde belirlemesi vb gibi konular sosyal açıdan sürdürülebilir bir tedarik zinciri için çok önemlidir.

Kurumsal sürdürülebilirlik yaklaşımının tedarik zinciri yönetimine de taşınması günümüzde şirketler için bir bakıma zorunluluk halini almıştır. Çünkü bu yaklaşımı benimseyen şirketlerin sayısı her geçen gün artmakta ve şirketler piyasada rekabet edebilmek, dahası ayakta kalabilmek için kurumsal sürdürülebilirlik ilkelerine uygun çalışmak zorundadır. Bu yaklaşım modern bir kurumsal kültürün oluşmasını sağlar ve kurumsal itibarın korunmasına ve iyileştirilmesine katkı sunar. Sorumlu yatırımcıların ilgisinin firmaya doğru kaymasına yardımcı olur. Ayrıca, enerji ve su verimliği sayesinde tedarik zinciri maliyetlerinde ciddi bir azalma elde edilebilir. Eko-etiketleme prosedürlerine daha hızlı bir şekilde adapte olunabilir; bu sayede sorumlu tüketicilere ulaşmak daha kolay olur. Gelecekte tedarik zinciri yönetiminin sürdürülebilir olması için yapılabilecek yasal düzenlemelere daha kolay uyum sağlanabilir.

Akıllı Hedeflerle Yönetme Sanatı !

Management Review dergisinin 1981 yılı Kasım sayısındaki yazısında George T. Doran “S.M.A:R.T” kısaltması aracılığıyla yönetim hedefleri ile amaçlarının “Akıllı” (İng. Smart) bir biçimde ortaya konulması gerektiğini ve bunun bir dizi faydasının bulunduğunu ileri sürmüştür (1).

Doran’ın bu önerisi işletme ve yönetim alanında oldukça etkili olmuştur. İlgili akademik çalışmalar da modeli destekleyecek sonuçlara ulaşmaktadır. Bu nedenle SMART modelinin gelip geçici bir yaklaşım olmadığı, genel olarak günümüz örgütleri için kullanışlı, etkili ve ölçülebilir bir standart model haline gelmiş olduğu söylenebilir (2, 3).

SMART kısaltması modelin temel kriterlerini oluşturan specific (belirli), measurable (ölçülebilir), assignable (devredilebilir), realistic (gerçekçi) ve time-related (zamana yönelik) kavramlarının baş harflerinden oluşmaktadır.

Specific (belirli) kavramı gelişim kaydedilecek belirli bir alanın hedef alınmasını ifade ederken, measurable (ölçülebilir) kriteri ile gelişmenin tespit edilebilmesi için bir göstergenin belirlenmesi gerektiğine atıf verilmektedir. Assignable (devredilebilir) ise o işi kimin yapacağının belli olmasını, realistic (gerçekçi) kriteri söz konusu hedefin mevcut kaynaklarla ulaşılabilir olup olmadığının belirlenmesini ifade etmektedir. Time-related (zamana yönelik) ile de hedeflenen sonuçlara ne zaman ulaşılabileceğinin belirlenmesine gönderme yapılmaktadır (4).

Konu ile ilgili literatür incelendiğinde SMART modeli üzerindeki çalışmaların devam ettiği ve kavramlaştırmalarla ilgili bazı değişikliklerin önerildiği görülmektedir. Örneğin assignable (devredilebilir) kriteri bazı yazarlar tarafından actionable/action-oriented (uygulanabilir/uygulamaya yönelik) ya da achievable (başarılabilir) ve realistic kriteri de relevant (amaca uygun) olarak ele alınmaktadır (5, 6, 7).

SMART yöntemi bir işin yürütülmesi sırasında nelerin gerekli olduğunu göstermesinin yanı sıra nelerin gereksiz olduğunun anlaşılması açısından yararlı görülmektedir (8). Örneğin 1 yıl içerisinde pazar lideri olmak için katlanılacak maliyetlerin geri dönüşü buna değecek midir? Ya da ürün farklılaştırmak örgüt için yarar sağlayacak mıdır?

SMART modeli birçok kriterin etkileşimini içerdiğinden, yöneticiler için örgüte ilişkin geniş bir bakış açısı sunmaktadır. Örneğin, örgütün ürün farklılaştırması amacıyla üretmeyi hedeflediği yeni bir ürün için müşteri potansiyeli açısından bir sorun yaşamıyor olması, o ürünü sorunsuz bir biçimde üretebileceği anlamına gelmemektedir. Zira örgütün çalışanları buna uygun niteliklere sahip olmayabilir. Böyle bir durumda örgütün ulaşmak istediği hedef bu hedefe uygun çalışanların bulunmaması nedeniyle gerçekçi bir hedef olmaktan uzaklaşmaktadır.

Ulaşılamaz ya da gerçekçi olmayan bir hedefin seçilmesi zaman da dâhil olmak üzere bugünün işletmeleri açısından çok değerli kaynakların israfı anlamına gelmektedir. Bu nedenle gelecek planlarının hazırlanmasında ve buna ilişkin hedeflerin ulaşılabilir olup olmadığının tespitinde SMART yönteminin sağladığı bakış açısından yararlanmak önemlidir.

Vurgulanması gereken diğer önemli bir nokta SMART modelinin uygulanması sonucunda ortaya çıkacak sonuçların yalnızca bir hedefe ulaşılıp ulaşılamayacağını göstermekle sınırlı kalmayabileceğidir.  Kısacası SMART modeli ile ulaşılacak sonuçların farklı bir bakış açısıyla yorumlanabilmesinin mümkün olduğu ileri sürülebilir.

Diyelim ki “1 yıl içerisinde Pazar lideri olmak için katlanılacak maliyetlerin geri dönüşü buna değecek midir?” sorusunu SMART modeli ile inceledik ve değmeyeceğine karar verdik. Çünkü mevcut çalışanlarımızın hem nitelik hem de nicelik açısından yeterli olmaması nedeniyle piyasanın bir hayli üzerinde ücretlerle ve yan haklarla yeni işgören bulmanın maliyetleri çok fazla yükselteceğini anladık.

Dikkat edilirse yukarıdaki örnekte SMART modeli bize “1 yıl içerisinde Pazar lideri olamayacağımızı” sonucunu verirken, bunun neden olmadığını da açıklamaktadır. Zira model bize dolaylı yoldan da olsa mevcut çalışanlarımızın hem nitelik hem de nicelik bakımından pazar lideri olmamızı engellediği bilgisini de vermektedir. Kısacası model, örgüt olarak çalışanlarımıza yeterince yatırım yapmamış olduğumuzu ya da yüksek nitelikli işgörenlerin bizi tercih etmediğini kulağımıza fısıldamaktadır.

Kısacası SMART modelinin yalnızca bir hedefe ulaşılıp ulaşılmayacağı bilgisini vermekle sınırlı kalmayabileceği, aynı zamanda örgütün söz konusu hedefe ulaşmasını neyin ya da nelerin engellediğinin ve böylelikle bunlara ilişkin iyileştirilmelerin neler olması gerektiğinin ortaya çıkartılması açısından da kullanışlı bir araç olabileceği de söylenebilir.

Prof. Dr. Umut OMAY

 

Kaynaklar

(1) Doran, G. T. (1981), “There is a S.M.A.R.T way to write management’s goals and objectives”, Management Review, November, pp. 35-36.

(2) Bjerke, M. B. and Renger, R. (2017), “Being smart about writing SMART objectives”, Evaluation and Program Planning, 61, p. 125.

(3) Bowles, S., Cunningham, C.J.L., De La Rosa, G.M. and Picano, J. (2007), “Coaching leaders in middle and executive management: goals, performance, buy‐in”, Leadership & Organization Development Journal, 28 (5), p. 389.

(4) Doran, a.g.e., p. 36.

(5) Bowles, et. al., a.g.e.

(6) Cameron, S. (2021), The MBA Handbook, 9. B., Pearson, Harlow, p. 43.

(7) Nieto-Rodriques, A. (2021), Harvard Business Review project management handbook: how to launch, lead, and sponsor successful projects, Harvard Business Review Press, Boston, p. 79.

(8) A.g.e.

PROF. DR. UMUT OMAY – MAKALE LİSTESİ

GİRİŞİMCİLİK VE YÖNETİCİ GÜÇLENDİRME

PAZARLAMA

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ

İŞ DÜNYASINDA TUTUM VE DAVRANIŞ

DİĞER KONULAR

Avrupa’nın Enerji Fiyatları, Gaz Arzının Daralmasıyla Rekor Seviyelere Ulaştı

Avrupa genelinde enerji fiyatları, boru hattı akışlarında süregelen kesintiler ve kavurucu bir yaz mevsiminin gaz arzını olumsuz etkilemeye devam etmesiyle, tüm zamanların en yüksek seviyelerine ulaşıyor.

Bu gelişmelere yanıt olarak, Avrupa Birliği kısa vadede enerji piyasasına müdahale planları hazırlıyor, artan enerji maliyetlerini dizginlemeye ve gaz ile elektrik fiyatları arasındaki bağı koparmaya çalışıyor.

Ayrıca, bir çok Avrupa Birliği ülkesi tarafından, elektrik üretimi için kullanılan doğal gaz fiyatlarının sınırlandırılması da gündeme alınmış durumda.

 

Şekil 1: TTF* ( Nötr Gaz Fiyat Endeksinin Anlık Görüntüsü (kaynak: Avrupa Enerji Borsası)

TTF: Title Transfer Facility – Tapu Transfer Tesisi. Hollanda’da doğal gaz için sanal bir ticaret noktasıdır. Bu ticaret noktası, Hollanda’daki sektörel ilgililer için vadeli işlemler, fiziksel ve takas işlemleri yapma olanağı sağlar.

31 Ağustos’tan 2 Eylül’e kadar süren Nord Stream 1 boru hattının bakım işleri, belirsizliği arttırmaya devam ederken, Alman doğalgazı için bir önceki yıla ait oranlar istikrarlı bir şekilde 1000 € / Mwh’nin (1000$ / MWh) üzerine çıktı.

Gazprom, boru hattının kompresörü üzerindeki çalışmalar için gerekli olduğu iddia edilen bakım kesintisinin ardından gaz akışlarının boru hattı kapasitesinin% 20’sine dönmesi gerektiğini iddia etti.

Bu açıklama, Avrupa makamları tarafından Rusya’nın kıtanın enerji arzı üzerindeki baskıyı artırması için bir bahane olarak reddedildi ve boru hattı üzerinden gelecekteki teslimatlar AB-Rusya ilişkilerindeki gelişmelere bağlı kalmaya devam ediyor.

Nord Stream akışlarının durdurulması, Almanya’nın şu anda 1 Ekim’de doğalgaza uygulanan verginin yürürlüğe girmesini bekleyen zorlu enerji sağlayıcılarına daha fazla stres getirecek.

€ 0.02419 / kWh (€ 24.19 / MWh) gaz vergisi 15 Ağustos’ta açıklandı ve Almanya’nın ülke çapındaki gaz ticaret merkezi Trading Hub Europe GmbH tarafından tanıtılıyor.

Gaz vergisi, Uniper SE ve SEFE Marketing & Trading (eski adıyla Gazprom Germania) dahil olmak üzere mücadele eden enerji sağlayıcılarının iflastan kaçınmasına yardımcı olmayı amaçlamaktadır.

Vergi, Ekim 2022’den Nisan 2024’e kadar yürürlükte kalacak ve hane halkı ve endüstriyel kullanıcılar da dahil olmak üzere tüm son kullanıcılar için geçerli olacak.

Almanya’ya ek olarak, kıtadaki artan enerji maliyetleri, nükleer enerji, kömür ve petrol de dahil olmak üzere alternatif yakıt tedarikindeki kesintilerle daha da kötüleşti.

Örneğin, devlet enerji operatörü Électricité de France S.A., ülkenin 56 nükleer reaktörünün yarısından fazlasını devreye sokan onarım ve bakım çalışmaları ile mücadele etmeye devam ederken, Fransa’da doğal gaz için yıl öncesindeki oranlar 1100 € / Mwh’yi (1100 $ / MWh) aştı. ulus bir enerji ithalatçısına dönüştü.

Rusya’nın Druzbha boru hattı üzerinden Çek Cumhuriyeti, Slovakya ve Macaristan’a yaptığı petrol teslimatları da ödemeler anlaşmazlığı nedeniyle 4 Ağustos’tan 12 Ağustos’a kadar kısa bir süre kesintiye uğrarken, Ren Nehri boyunca bulunan tesislere yapılan kömür ve petrol teslimatları ayın büyük bir bölümünde tarihsel olarak toparlanmaya yeni başlayan düşük su seviyeleri nedeniyle kesintiye uğradı.

Üretim Kesintileri

Kıtadaki üreticiler yetersiz tedarik ve artan enerji maliyetleri ile mücadele etmeye devam ederken, Rusya – Ukrayna savaşında son yaşanan, Kerç Boğazı köprüsünün patlatılması ve ardından Kiev’deki Alman Büyükelçiliğine bomba isabet etmesi kaygıları arttırdı. Everstream Analytics’ten elde edilen veriler, kıtadaki enerjiyle ilgili üretim kesintilerinin sayısının şu anda Rusya-Ukrayna ihtilafının başlangıcından bu yana en yüksek seviyede olduğunu ortaya koyuyor.

Önceki aylarda olduğu gibi, Alman şirketleri devam eden enerji krizine en çok maruz kalmaya devam ediyor ve endüstri grupları planlanan gaz vergisinin mücadele eden üreticiler üzerinde daha da fazla baskı yaratabileceği konusunda uyarıyor.

Şekil 2: Avrupa’da Aylara Göre Enerji İle İlgili Fabrika Kesintilerinin Sayısı (kaynak: Everstream Analytics)

Alman Kimya Endüstrisi Birliği (VCI) tarafından, ülkedeki kimya firmalarının, sanayinin yıllık gazdan elde ettiği yaklaşık 135 TWh* enerjiden yalnızca 2-3 TWh civarında üretimi petrol ve kömürle değiştirebileceğini belirten uyarılar yapıldı.

TWh: Terawatt hour – terawatt saat’in kısaltması olan enerji birimi. 1.000.000.000 kilowatt saatlik bir değere denk gelir. Yani 1.000.000 megawatt’lık bir jeneratörün bir saatte ürettiği enerjiye denk gelir.

Doğal gaz arzına büyük ölçüde bağımlı olan diğer Alman üreticiler, artan doğal gaz fiyatları cam üretim fırınlarının işletilmesini daha pahalı hale getirdiği için üretim kesintileri riski altındadır.

Alman Otomotiv Endüstrisi Birliği (VDA) ayrıca, üretim sürecindeki uzun vadeli değişikliklerin üretimi etkileyeceği ve endüstrinin enerji talebini% 15’e kadar artıracağı için doğal gazdan uzaklaşmanın endüstri için zor olacağının sinyallerini verdi.

Kıtadaki amonyak ve azotlu gübre üreticileri de artan enerji fiyatlarından etkilenmeye devam ediyor, kimyasallar ve gübre üreticileri üretimi düşürüyor ve üretimi durduruyor.

İtalya Ekolojik Geçiş Bakanlığı’ndan bir yetkili, kimya şirketlerinin yanı sıra, 21 Ağustos’ta cam üretimi ve konserve endüstrilerindeki İtalyan üreticilerin de artan enerji maliyetleri karşısında üretimi geri ölçeklendirmek zorunda kaldıklarını açıkladı.

Enerji fiyatlarındaki ani artışlar Litvanya, Estonya ve Letonya dahil olmak üzere daha küçük AB ekonomilerini de etkiledi.

Kış Yaklaşırken Avrupa’nın Bazı Bölgelerinde Gaz Depolama Dolum Seviyelerinin Hızla Yükseldiği Görülüyor

Kıtadaki gaz depolama seviyeleri istikrarlı bir şekilde artmaya devam ederken, Hırvatistan ve Belçika’daki depolama seviyeleri sırasıyla % 11 ve % 8,54 arttı.

Almanya’daki depolama seviyeleri planlanandan daha hızlı artmaya devam ediyor ve şu anda programın bir ay öncesinde Eylül ayı başına kadar % 85 depolama kapasitesine ulaşma yolunda ilerliyor.

Letonya, Avusturya ve Macaristan önümüzdeki kış aylarında gaz arzında aksama riski yüksek olmaya devam ediyor ve hepsi 2021’de doğal gaz arzının en az % 80’ini Rusya’dan ithal etti.

Her üç ülkenin de dolum oranı AB ortalamasının %80’inin oldukça altında kalırken, Letonya en düşük % 55 seviyesinde bulunuyor.

 

TTF için Kaynak:

https://enkumo.com/2020/12/02/ttf-gas-4-things-you-always-wanted-to-know-but-were-too-afraid-to-ask/

TWh için Kaynak:

https://www.imo.org.tr/resimler/dosya_ekler/428cdca555b6464_ek.pdf

Haber Kaynağı:

https://www.everstream.ai/risk-centers/europes-energy-prices-hit-record-highs-as-gas-supplies-tighten/?utm_medium=email&utm_source=enewsletter&utm_campaign=europes%20energy%20prices%20hit%20record%20highs&mkt_tok=NDQzLUVaVy0wOTUAAAGGvA9BBPDDyT_KDTott_3nrFYeLUJB5yBPPJw_SDuyXPbxMW-UVL4RF7-TEj2YSzqEFadbfrRKfkIKhFPnCwPI5pnJqy0KxzuDQXB1I3t3X2YR

Şirket Araç Alım-Satım Hizmetleri E-Mağaza’da

Satınalma Dergisi & Dolunay Filo işbirliği ile şirket araçlarınıza alım, satım ve ekspertiz hizmetleri verilmeye başlandı. İşbirliği kapsamında şirketlere verilen hizmetler aşağıdaki şekilde sıralanmaktadır:

Teklif Almak için Tıklayınız.

  • Araçlarınıza Anında Nakit Hizmeti:Binek ve ticari araçlarınızı en iyi fiyatlarla nakit vererek satın alıyoruz.
  • Açık Arttırma ile Araç Satışı:Binek ve ticari araçlarınızı dijital platformumuzda sizin adınıza E-ihale ve açık artırmayla satıyoruz. Çok sayıda alıcının bulunduğu açık artırmalı müzayedelerimizde araçlarınızı en kısa sürede, en iyi bedellerle şeffaf ve hızlıca satabilirsiniz.
  • Ekspertiz ve Fiyat Değerleme:Satmayı planladığınız araçlarınızı işbirliği yaptığımız kurumsal ve bağımsız ekspertiz merkezlerinde ekspertiz yaptırarak ekspertiz sonuçlarıyla aracınızın piyasada satılabilecek gerçek fiyatını size rapor halinde sunuyoruz.
  • Satışa Hazırlama:
    Araçlarınızın daha yüksek bedelle kısa süre içerisinde satışını yapabilmeniz için araçlarınıza satış öncesi kuaför – mekanik – kaporta – boya – çizik – göçük işlemleri uyguluyoruz. Aracınıza yapacağımız küçük dokunuşlarla kısa sürede daha iyi fiyata satmanızı sağlıyoruz.

 

 

İş Güvencesi Kapsamındaki İşçilere Cezai Şart Öngörülebilir mi ?

Cezai şart, doktrinde, “Borcun hiç ya da gereği gibi yerine getirilememesi halinde, borçlunun alacaklıya karşı üstlendiği edim olarak tanımlanmaktadır[1]. 4857 sayılı İş Kanunu’nda cezai şart müessesi düzenlenmemiştir. Ancak, sözleşme özgürlüğü kapsamında iş sözleşmelerinde cezai şart öngörülebilir (İşK. m.9;TBK. m.26).

Nitekim, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’na göre, sözleşme özgürlüğü gereği iş sözleşmelerine veya sözleşme eklerine taraflarca cezai şart konulabilir (m.179,180,420). Ancak iş sözleşmelerine ve sözleşme eklerine konulan cezai şartın geçerliliği için cezai şartın karşılıklı olması, hakkaniyete uygun olması, kanuna, ahlaka ve kişilik haklarına uygun olması gerekmektedir.

6098 sayılı Kanuna göre, “Bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir ceza kararlaştırılmışsa, aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da cezanın ifasını isteyebilir. Ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir. Borçlunun, kararlaştırılan cezayı ifa ederek sözleşmeyi, dönme veya fesih suretiyle sona erdirmeye yetkili olduğunu ispat etme hakkı saklıdır” (m.179). “Alacaklı hiçbir zarara uğramamış olsa bile kararlaştırılan cezanın ifası gerekir.  Alacaklının uğradığı zarar kararlaştırılan ceza tutarını aşıyorsa alacaklı, borçlunun kusuru bulunduğunu ispat etmedikçe aşan miktarı isteyemez” (m.180). Hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulu geçersizdir (m.420).

Ancak, iş güvencesi kapsamındaki işçiler için iş sözleşmelerinde ya da toplu iş sözleşmelerinde cezai şart öngörülemez. Çünkü, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 21 nci maddesinin son fıkrasına göre, öngörülen cezai şart geçersiz olur. 21 inci maddenin son fıkrası, “Bu maddenin birinci, ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri sözleşmeler ile hiçbir suretle değiştirilemez; aksi yönde sözleşme hükümleri geçersizdir” hükmüne amirdir. Dolayısıyla, kural olarak iş sözleşmesini geçerli nedenle fesheden işveren aleyhine cezai şart kararlaştırılamayacağı gibi belirsiz süreli iş sözleşmesinin geçerli nedenle feshine neden olan işçinin, işverene cezai şart ödemesinin kararlaştırılması da mümkün değildir. Bu kapsamda iş güvencesi kapsamındaki işçiler için iş sözleşmelerine veya toplu iş sözleşmelerine konulan cezai şart niteliğindeki hükümler geçersiz olacaktır[2].

Yargıtay’a göre, “04.2012-12.10.2013 yürürlük süreli Toplu İş Sözleşmesinin 26. maddesinde, tenkisat nedeniyle işçi çıkarmada son giren ilk çıkar prensibinin uygulanacağı, emekliliğe hak kazananların, gönüllü olanların ve deneme süresi tamamlanmamış olanların önceliğinin bulunduğu, bu kurallara uyulmaması halinde işçiye kıdem tazminatından ayrı, cezai şart olarak bir yıllık brüt ücreti tutarında ödeme yapacağı düzenlemesi yer almaktadır. Yargılama sonucunda cezai şart isteği kabul edilmiştir.

İş güvencesi kapsamındaki işçiler için öngörülen cezai şart 4857 sayılı İş Kanunu’nun 21/son maddesi uyarınca geçersiz olduğundan, davacının iş güvencesi kapsamında olup olmadığı öncelikle araştırılmalıdır. 4857 sayılı Kanun ile ülkemizde iş güvencesi hükümleri ve özellikle feshin geçersizliğini isteme hakkı getirilmiş ve Kanunun 17 ve 21. maddelerinde iş güvencesi kapsamında kalan işçinin bir aylık süre içinde dava açmadığı takdirde kötü niyet tazminatı isteyemeyeceği, feshin geçerli hale geleceği hususları açıkça belirtilmiştir. Davacı işçinin 4857 sayılı Kanun ile getirilen iş güvencesi kapsamında kalması durumunda, Toplu İş Sözleşmesi hükmündeki cezai şart niteliğindeki istek konusu tazminatın önemi bulunmamaktadır. Feshin geçersizliği ve işe iade istemi süresinde ileri sürülmediği ve istenmediği takdirde, fesih geçerli hale gelecektir. Bu durumda geçersizlik şartlarına bağlı olan tazminat istenemeyecektir. Davacı işçinin işe iade davası açmamış olması bu konuda sonuca etkili değildir. Önemli olan işçinin iş güvencesi kapsamında yer almasıdır ve bu durumda anılan tazminatın reddi gerekir. Eğer işçi, iş güvencesi kapsamında değilse, işyerinde 30 işçi yoksa veya kıdemi işe iade davası açmasına yeterli değilse, bu kapsamda sayılamayacağından, mahkemece cezai şart koşullarının oluşup oluşmadığı değerlendirilerek sonuca gidilmeli ve tenkisatta sıraya uyulmadığının anlaşılması halinde, cezai şarta ilişkin düzenlemenin hizmet süresine göre talep edebileceği iş güvencesi tazminatı (işe başlatmama tazminatı) miktarı ile sınırlı olarak geçerli olduğu kabul edilmelidir.

Kabule göre de; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 182/son maddesinde fahiş cezai şartın hakim tarafından tenkis edilmesi gerektiği hükme bağlanmıştır. İş Hukuku uygulamasında cezai şart düzenlemeleri bakımından konunun önemi bir kat daha artmaktadır. Şart ve ceza arasındaki ilişki gözetilerek işçinin ya da işverenin iktisadi açıdan mahvına neden olmayacak çözümlere gidilmelidir. Bu durumda iş güvencesi kapsamında olmayan işçinin cezai şarta ilişkin düzenlemenin hizmet süresine göre talep edebileceği iş güvencesi tazminatı miktarı ile sınırlı olarak geçerli olduğu kabul edilerek 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 182/son maddesi gereğince indirim hususu da dikkate alınmak suretiyle hüküm altına alınması gerekirken, indirim yapılmadan bir yıllık brüt maaş tutarında cezai şarta hükmedilmesi doğru olmamıştır.

Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeden eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir ”[3].

Sonuç olarak, iş güvencesi kapsamındaki işçiler için öngörülen cezai şart 4857 sayılı İş Kanun’un 21 inci maddesinin son fıkrası uyarınca geçersizdir. İşçinin işe iade davası açmamış olması bu konuda sonuca etkili değildir. Önemli olan işçinin iş güvencesi kapsamında yer almasıdır Eğer işçi, iş güvencesi kapsamında değilse, mahkemece cezai şart koşullarının oluşup oluşmadığı değerlendirilerek sonuca gidilmelidir ve cezai şart işçinin hizmet süresi dikkate alınarak iş güvencesi tazminatı miktarıyla sınırlı olarak kabul edilmelidir.

Lütfi İNCİROĞLU

[1]YENİSEY DOĞAN, Kübra, İş Hukukunda Cezai Şart, İş Hukukunda Güncel Sorunlar, Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İstanbul 2012.

[2] KARAGÖZ, Veli, İş Sözleşmesinde Cezai Şart Ankara 2006, s.191.

[3] Y22HD.29.12.2016 T., E.2016/30616, K.2016/29677 Legalbank.

Küresel Çip Kıtlığı Devam Ediyor

Tedarik zinciri zorlukları, dünya genelinde hem şirketleri hem de bireyleri olumsuz bir şekilde etkilemeye devam ediyor. BT endüstrisi ise yaşanan küresel çip sıkıntısı nedeniyle donanım tedariğinde 12 ayı aşan bir gecikme süreci yaşıyor. Şirketlerin, bu ve benzeri görülmemiş zamanda açıklarını hangi yolla kapatabileceği ve kendi pazarlarındaki varlıklarını korumak için gereken hızdaki dijital dönüşümü nasıl sürdürebileceği merak edilen konuların başında.

Küresel çip kıtlığının 2022’de düzelmeye başlaması beklenirken; BT endüstrisi, donanım tedariğinde hala 12 ayı aşan gecikmeler yaşıyor. Çip kıtlığı, hem tedarikçiler hem de müşteriler üzerinde olumsuz bir etki yaratırken; Goldman Sachs’ın konuyla ilgili yapmış olduğu bir araştırma durumu rakamlarla ortaya koydu. Bu kapsamda, çip kıtlığı dünya genelinde 169 farklı endüstriyi etkilerken, otomotiv endüstrisi 73 milyar dolarlık kayıpla en ağır darbeyi aldı.

Çip krizinin etkileri tüm BT sektöründe hissedilirken bu etki, pandemi sırasında uzaktan çalışmaya geçiş nedeniyle artan PC ve dizüstü bilgisayar talebiyle daha da kötüye gitti. Dünyanın en büyük teknoloji şirketlerinden biri olan Intel kısa bir süre önce Arizona’da iki yeni tesis inşa etmek için 20 milyar dolarlık bir yatırım yaptığını duyurmuştu ancak çip üreticilerinin üretimi artırarak tedarik zorluklarını hafifletmeye çalışmasına rağmen kıtlığın önümüzdeki yıl boyunca devam etmesi bekleniyor.

Equinix Türkiye Genel Müdürü Aslıhan Güreşcier konuya ilişkin görüşlerini şu şekilde dile getirdi: “Küresel çip krizi iki yılı aşkın bir süredir devam ediyor ancak çip üretiminin tam olarak ne zaman normal seviyelere döneceği henüz tam olarak netlik kazanmadı. Birçok işletme de çip ve donanım eksikliklerini kompanse edebilmek için bulut stratejilerini hızlandırma yolunu tercih etti. Sanal yazılım çözümleri, dakikalar içinde hazır olduğundan ve belirsiz bir ekonomik görünüme uygun bir dizi fayda sunduğundan dolayı işletmeler için uygun bir alternatif olarak ön plana çıkıyor. Sanal yazılım çözümleri içinde yer alan hibrit bulut desteği, genellikle saf genel buluta göre daha uygun maliyetli ve güvenli bir seçenek olmasıyla avantaj sağlıyor. Sanal platformların, dijital dönüşümlerini hızlandırmak ve pazarlarında geçerliliğini korumak isteyen işletmelere çevik ve ölçeklenebilir bir çözüm yaratmasının yanı sıra iyileştirilmiş bir kullanıcı deneyimi sunması kritik bir önem taşıyor. Günümüzde şirketler için paylaşımlı sanal kaynaklar kullanmak ise kaçınılmaz gözüküyor. Biz de Equinix olarak talep dalgalanmaları ile başa çıkabilmek için gerekli olan donanıma büyük yatırımlar gerçekleştirdik. Bu yatırımlarımız sayesinde pandemi dönemi ve hala devam eden çip sıkıntısının yaşandığı süreç boyunca müşterilerimizin BT altyapısında esneklik sağlamayı başardık.”

Çip Sıkıntısının İşletmeler Üzerindeki Etkisini Azaltmak İçin Sanal Bir BT Çözümü Gerek

Equinix’in 2022 Küresel Teknoloji Trendleri Anketi’ne katılan Türkiye’deki BT liderlerinin %52’si, işletmelerinin küresel tedarik zinciri sorunları ve kıtlıklarından muzdarip olduğunu ifade ederken; %55’i ise küresel çip sorununu işletmeleri için bir tehdit olarak nitelendirmişti. Çip tedariğindeki gecikmelerin, işletmeleri en az önümüzdeki 12 ay boyunca etkilemesi beklenirken, iş insanlarının kendi pazarlarındaki varlıklarını koruyarak dijital dönüşümlerini sürdürmek için “sanal” çözümler keşfetmeye başlaması gerekiyor. Equinix’in dünya genelinde yapmış olduğu ankete yanıt veren işletmelerin %83’ü, çip sıkıntısının işletmeler üzerindeki etkisini azaltmak için sanal bir BT çözümü düşündüklerini bildirdi.

Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi’nde Gelişmeler: Net Sıfıra Doğru Stratejiler

AB Konseyi ve Parlamentosu 21.06.2022 tarihinde Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi’nde (CSRD) değişiklik yapılması konusunda geçici bir anlaşmaya vardı. Direktif, mevcut Finansal Olmayan Raporlama Direktifi’ni (2014/95/EU) (NFRD) değiştirmektedir. Yönerge AB içi ve dışı daha fazla şirketi dahil edecek şekilde genişletilmiştir. Düzenleme, sürdürülebilir ekonomiye geçişi engelleyen ve yatırımcıların finansal olmayan bilgilerden gerektiği gibi faydalanmasını sağlamak üzere, mevcut kurallardaki eksikliklerin giderilmesi için daha yüksek standartlar belirleyerek tutarlı, karşılaştırılabilir ve güvenilir finansal olmayan bilgiler sunulmasını sağlar.

Bu yatırımcılar ve tüm paydaşlar açısından önemli bir gelişme, çünkü şeffaf, basit, anlaşılır ve bilgilere kolay erişim sağlanacak,  yeşil yıkamaya engel olacaktır. İş dünyasının çevresel ve insan hakları üzerindeki etkileri hakkında güvenilir bilgilere ulaşan tüketicilerin alışkanlık ve tercihleri değiştikçe şirketler daha fazla sürdürülebilir yatırım ve ürünlere yönelecektir. Direktif, firmaların 2024 mali yılına ait kurumsal sürdürülebilirlik raporlarını 1 Ocak 2025 tarihinden itibaren sunmalarını ve bağımsız denetimin yapılarak sertifikalandırılmasını istemektedir.

Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi (CSRD) Nedir?

AB Komisyonu 21 Nisan 2021 yılında Yeşil Mutabakat kapsamında, dönüşümün finansmanı için kapsamlı bir Sürdürülebilir Finansman Paketini kabul etti. Bu eylem planında hedeflerden biri, sürdürülebilir büyüme için sermaye akışlarını sürdürülebilir teknolojik yatırım ve işletmelere yönlendirerek, 2050 yılına kadar karbon sıfır olma hedefine ulaşmaktır. Direktif yatırımcıların, tüketicilerin, politika yapıcıların ve diğer tüm paydaşların, büyük şirketlerin çevresel ve sosyal etki performanslarını değerlendirmeleri için bu şirketlerin düzenli aralıklarla raporlar yayınlamalarını gerektiren yeni bir AB mevzuatıdır. Komisyon finansal olmayan veriler için ortak bir raporlama çerçevesi tanımlamaktadır. Direktif, raporların güvenirliliği ve kalitesini sağlamak üzere AB sürdürülebilirlik standartlarına uygun hazırlanacak raporlara, harici bir güvence alınmasını da zorunlu tutuyor. Bu genişletilmiş çerçeve için ön planda olan gerekçeler arasında; mevcut raporlamadaki bilgilerin yetersiz olması, sürdürülebilirliğin şirketleri nasıl etkileyeceği, şirketlerin insan ve çevre üzerindeki etkilerinin belirlenmesi, nitelikli olmayan bilgilerin verilecek kararları olumsuz etkileyebileceği, güvenilir ve hesap verilebilir raporlama kültürünün KAYİK dışı ve KOBİ’leri (borsaya işlem gören) de içerecek şekilde (mikro işletmeler hariç) genişletilmesi, benzer raporlar arasında karışıklığı gidermek ve mükerrer raporlamanın önüne geçmek   olarak sıralanabilir.

CSRD Hangi Şirketleri Kapsayacaktır?

NFRD, çalışan sayısı 500’ün üzerinde olan ‘Kamu yararına çalışan kuruluşları’ raporlamaya dahil etmekteyken, CSRD’de ise  büyük şirketler ve borsaya tabi tüm şirketler kapsama dahil olmuştur. Hata bu şirketlerin bağlı ortaklıkları varsa, bilgileri bu düzeyde verme sorumlulukları da vardır. Direktif, 2028 yılına kadar muaf kalmak kaydıyla KOBİ’leri de kapsama dahil etmiştir.

Buna göre aşağıdaki 3 kriterden en az ikisinin sağlanması halinde, yani 250 çalışanı ve 40 milyondan fazla cirosu ve /veya toplam varlıkları 20 milyon euro’dan fazla olan şirketlerin sürdürülebilirlik raporlaması yapmalarını zorunlu tutmaktadır.

  • Çalışan sayısı 250 kişi
  • Toplam ciro 40 milyon euro
  • Toplam varlık 20 milyon euro

Bu kriterlere göre mevzuat yürürlüğe girdikten sonra, AB şirketlerinin %75’ni oluşturan yaklaşık 50.000 civarındaki şirketin bu raporlamayı yapması tahmin edilmektedir.

AB dışı ülkeler için ise, AB’de en az bir yan kuruluş veya şubesi olan ve 150 milyon euro net ciro üreten tüm şirketler de bu şeffaflık yükümlülüklerine tabi olacaklardır. Ayrıca ekonomilerin büyük bölümlerini oluşturan liste dışı KOBİ’lerin de (borsada işlem görmeyenler dahil), kendilerine borç veren kredi kuruluşları ve tedariklerini sağladıkları büyük şirketlerin gittikçe artan sürdürülebilirlik talepleri karşısında bu belirlenen tarihlerde raporlamayı gönüllü yapmaları istenmektedir.

Liste dışı KOBİ’ler aşağıdaki en az 2 kriteri sağlarsa, onlara uygun standart ile kapsama alınacaktır.

  • Çalışan sayısı 50 kişi
  • Toplam ciro 4 milyon euro
  • Toplam varlık 8 milyon euro

CSRD’ye Tabi Şirketlerin Açıklaması Zorunlu Bilgiler Nelerdir?

CSRD’ de, NFRD’ ye göre daha ayrıntılı raporlama gereklilikleri mevcuttur; şirketlerden çevresel, sosyal, insan hakları ve yönetişimle, ilgili sürdürülebilirlik konularının (ESG/ÇSY) raporlanması istenilmektedir. Büyük şirketlerin bu ayrıntılı EGS bilgileri açıklarken insan ve çevre üzerindeki olası olumsuz etkileri nasıl ele alacakları ve azaltacakları hakkında ayrıntılı bilgi sunmaları gerekmekte ve bunu bütün değer zinciri boyunca dikkate almaları beklenmektedir. Direktif ayrıca, bu raporun şirket yönetim raporlarının özel bir bölümünde yayınlanmasını zorunlu tutmanın yanında kolay erişebilirlik (dijital ve makine tarafından okunabilir- SEF yönetmeliğine uygun olarak XHTML formatında) sağlanmasını istemektedir. Açıklanması zorunlu konular;

  • Çevresel konular
  • İnsan haklarına saygı
  • Sosyal konular ve çalışan haklarını koruma
  • Yolsuzluk ve rüşvetle mücadele
  • Şirket yönetim kurullarında çeşitlilik (yaş, cinsiyet, eğitim ve mesleki geçmiş açısından)

Sürdürülebilirlik Açıklama Standartları Hazırlığı Ne Aşamada?

Sürdürülebilirlik Raporlama Standartlarının (the European Sustainability Reporting Standards ESRS) oluşturulmasından, Avrupa Finansal Raporlama Danışma Grubu (EFRAG) sorumludur. Komisyon, EFRAG tarafından geliştirilmiş ilk sürdürülebilirlik raporlama setini 30 Haziran 2023’e kadar, sektöre özel ikinci seti ise 30 Haziran 2024’e kadar sunmayı hedeflemektedir.  Çalışmalardan, finansal raporları tamamlayıcı bir sürdürülebilirlik raporlama seti olacağı ve sonraki adımın yıllık finansal raporlamaya dahil edilmesi uzak bir ihtimal değildir.

Raporların Kalitesi Nasıl Sağlanacak?

Raporların akredite bir bağımsız denetçi ve onaylayıcı tarafından onaylanması zorunlu tutulmuştur. Bağımsız denetçiler ve onaylayıcılardan, şirketlerin yayınladıkları sürdürülebilirlik bilgilerini, AB tarafından kabul edilen sertifikasyon standartlarına uygunluğunu sağlamaları istenmektedir. Aynı şekilde AB dışı şirketler raporlarını, AB içi  veya dışındaki ülkede yerleşik bir denetçiye onaylatmalıdır.

CSRD Ne Zaman Yürürlüğe Girecek?

  • Mevcut finansal olmayan raporlar (NFR), 1 Ocak 2024 itibariyle değişen kuralları uygulayarak 2025 yılında raporlamaları gerekecek
  • Kurumsal sürdürülebilirlik raporları (CSR), 1 Ocak 2025 itibariyle başlayıp 2026’da raporlama
  • Küçük ve karmaşık olmayan kredi kuruluşları ve sabit sigorta kuruluşları ve Listelenen KOBİ’ler için 1 Ocak 2026 itibariyle başlayıp 2027’de raporlama
  • Kapsama giren AB üyesi olmayan ülkeler için 1 Ocak 2028 itibariyle başlayıp 2029’da raporlama yapmaları gerekecektir.

AB, Yeşil Mutabakat ve BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri doğrultusunda sürdürülebilir ve kapsayıcı büyümeyi sağlamak üzere sermaye akışlarını sürdürülebilir teknolojik yatırım ve işletmelere yönlendirmek üzere düzenlemeler yapmaktadır. AB’nin sürdürülebilir finans paketinin bir parçası olan sürdürülebilirlik raporlamaları iş dünyasının dönüşümü için itici bir güçtür. İklime adaptasyonda firmalar raporlama gerekliliklerini yerine getirirken; iklim risklerini daha iyi anlar ve yönetir, uzun vadeli fonlardan uygun koşullarda yararlanır, sürdürülebilir yatırımlarını arttırarak iş fırsatları yaratır, şeffaf veri sayesinde itibarı ve marka değeri artar, yatırım çekme, çalışan ilgi ve motivasyonu gibi bir çok kurum içi ve dışı faydalar sağlar.

Dolayısıyla raporlama kapsamına girmeyen firmalar için de sürdürülebilirlik raporlaması dönüşüm için önemli bir rehber ve fırsat olacaktır. AB’nin genişletilmiş ESG stratejisi, net sıfır hedefindeki kararlılığının göstergesidir.

Gül SALDIRANER

 REFERANSLAR

[1]  European Commission  -Directive of the European Parliament and of the Council-Accessed August 08, 2022

https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/?uri=CELEX:52021PC0189

[2]  European Commission  –‘ Corporate sustainability reporting’ Accessed August 16,2022

 https://finance.ec.europa.eu/capital-markets-union-and-financial-markets/company-reporting-and-auditing/company-reporting/corporate-sustainability-reporting_en

[3]  European Council.June,21-2022 –‘New rules on corporate sustainability reporting: provisional political agreement between the Council and the European Parliament’ Accessed  August21,2022 from https://www.consilium.europa.eu/en/press/press-releases/2022/06/21/new-rules-on-sustainability-disclosure-provisional-agreement-between-council-and-european-parliament/

[4]  European Commission  – ‘Sustainable finance package’ Accessed August 22 ,2022 from

https://finance.ec.europa.eu/publications/sustainable-finance-package_en

[5]  European Commission  – ‘Sustainability-related disclosure in the financial services sector

 Accessed August 24,2022 from

https://finance.ec.europa.eu/publications/sustainable-finance-package_en   

[6]  Plan A June-21-2022– ‘The Corporate Sustainability Reporting Directive (CSRD’ Accessed  August 30,2022, from  

https://plana.earth/academy/csrd-corporate-sustainability-reporting-directive

[7]  Narter&Partners 22-06-2022– Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi (CSDR) Accessed September 04,2022, from https://www.narterlaw.com/kurumsal-surdurulebilirlik-raporlama-direktifi-csrd/

[8]  PWC 30-06-2022– Accord européen sur la nouvelle directive CSRD (Corporate Sustainability Reporting Directive)

Accessed September 08,2022, from https://www.pwcavocats.com/fr/ealertes/ealertes-france/2022/06/accord-europeen-nouvelle-directive-csrd-corporate-sustainability-reporting-directive.html

[9]  PRI Principles for Responsible Investment 22-09-2022– CSRD and ESRS: how EU corporate sustainability reporting is evolving Accessed September 25,2022, from https://www.unpri.org/pri-blog/csrd-and-esrs-how-eu-corporate-sustainability-reporting-is-evolving/10539.article

[10]  EY    01-08-2022– Sustainability reporting: what to know about the new EU rules? Accessed  September 30,2022, from https://www.ey.com/en_es/assurance/how-the-eu-s-new-sustainability-directive-will-be-a-game-changer

Dış Ticarette Bankaların Yaptıkları Hatalar – V Akreditifteki Hatalar

Akreditifteki Riskler

Akreditifteki risklerden söz ettiğimizde kısaca;

  • Bilgi noksanlığı
  • Ülke Riski : (Politik ve ticari riskler)
  • Sahtekarlık Riski
  • Yaptırım riskleri
  • Mücbir Sebep Riskler
  • Mala ilişkin Riskler
  • Döviz Kurlarına ait Riskler
  • Bankalara ait Riskler.
  • Lojistik riskleri
  • Sigorta riskleri

Bu riskleri detaylandırmak mümkündür elbet.

Bu risklerden sadece bir tanesini cımbızlayıp bu makalemde ele almak istiyorum;

                                           “Bankalara ait riskler”

Akreditiflerde risklerin ne olduğu sayarken elbette ki bankaların risklerini de sayıyoruz. Bankaların yanlış yönlendirmelerinden, evrak incelemelerinin getirdiği risklere ve akreditif lehtarı tarafından bankalara sorulan sorulara, bankalarca verilen yanıtların eksik bilgi içermeleri gibi.

Bankalar Ve Akreditif

Bankalar bir akreditifin ayrılmaz asli bir tarafıdır. Alıcı ve satıcının güven erezyonuna uğradığı zamanlarda akreditifli ödeme ön plana çıkmış ve adeta bankalar taraflara güven unsuru olarak akreditifin bir tarafı olmuşlardır.

Alıcı ve satıcının bankalara büyük ölçüde güven duyduğu bir akreditif işleminde, bankaların hata yapması, yanlış yorum yapması veya akreditifin tarafı olan ithalatçı veya ihracatçının para kaybetmesine neden olacak hatalar yapması hiçbir zaman için kabul edilemezdir.

Bankaların akreditifte yaptıkları hatalara baktığımızda;

  • Bilgi noksanlığı dolayısıyla yaptıkları hatalar
  • Kasten yapılan hatalar

Şeklinde ifademe şaşıracak olan bankacı meslektaşlarım olabileceği gibi akreditifin tarafı olan ihracatçılar / akreditifin lehtarının düşüncelerini aldığımızda her iki hatanın da bankalar tarafından yapıldığını ifade eden ihracatçıların sayısı azımsanamaz.

Akreditifte Bankalar Hata Yapar mı ya ?

Evet yaparlar…

Bir akreditif evrakının incelenmesinde ICC Uniform Customs and Practice for Documentary Credit Brochure no: 600 esasına göre yapılması gerekirken;

  • Bankaların evrak incelemesinde farklı yorumlar yaparak aslında olmaması gereken rezervlere muhatap etmektedirler ihracatçıyı. Demem odur ki UCP 600 kuralları gereği incelenen bir akreditif evrakında negoşe bankası / ihracatçının bankası hatalı karar verip “bu bir rezervdir” dediği varsayılan bir hataya, amir bankanın aynı görüşte olmayıp, ihracatçının bankasının rezerv diye iddia ettiği olmayan bir rezervi amir banka rezerv olarak görmeyebilir. Amir banka ile ihracatçının bankası arasında rezerv konusunda görüş ayrılığı oldu mu? Elbette.
  • Bence ihracatçının bankası akreditife teyidini eklemiş olduğundan biraz da korku belası, aman ne olur, ne olmaz düşüncesi ile çok küçük, rezerv olmayacak derecedeki farklılıklara rezerv koyarak adeta teyid korkusuyla topu oyun alanında tutmayıp, topu taca göndermeyi tercih etmektedirler.
  • Öyle bankalar vardır ki genelde ithalatçının bankası bunu yapıyor; ihracatçının bankasının hiç rezerv bulmadığı akreditif evrakını inceleyen ithalatçının bankası / amir banka, sürpriz bir rezerv maddesi ile akreditif evrakına rezerv koyduğunu ihracatçının bankasına bildiriyor. Bu yetmezmiş gibi rezervli olduğunu iddia ettiği akreditif evrakını UCP 600 article 16 maddesi gerekirken, ihracatçının bankasının risk ve sorumluluğunda elinde tutması gerekirken, bu akreditif evrakını ithalatçıya teslim ederek, aynı zamanda rezerv bildiriminde ısrar etmektedir ihracatçının bankasına karşı.

Bu işlemi yapan bankalar adeta tilkilik veya çakallık yapmaktadır.

Bankaların bilerek, kasten yaptıkları bu hatalar, bankacılık kurallarına aykırı olduğu gibi etik değildir. Ülke riskinin yüksek olduğu ülkelerde bu şekilde aksiyon alan bankalar için iş büyük ölçüde ihracatçının üzerine kalacaktır.

Nasıl mı? Satınalma Dergimizin Mart 2021 Tarihli 99. Sayısındaki makalelerimde “Akreditif ve 3 Çakal” isimli makalemdeki kahramanın bir tanesi size sözünü ettiğim art niyetle davranan, kasten hata yapan bankalardı.  Konu akreditif olunca inanın söyleyecek çok sözüm var. İftira falan da değil.

Ben bu dürüstlük rayından çıkan bankalara “Çakal” demesem de, çakal yakıştırmasını yapacak illa ki sizlerden biri çıkacaktır.

Reşat BAĞCIOĞLU

Ticaretle ilgili alım-satım ve danışmanlık taleplerinizi, https://satinalmadergisi.com/ticaritalep/ sayfasından iletebilirsiniz.