Tatlı Kâr Tuzağı
Prof. Dr. Umut Omay
Bir fincan kahvenin maliyeti ne olabilir? Hatta birçokları şu tuzaklı düşünceyi de aklından geçirmiştir: “Maliyeti 10 TL bile olmayan bir fincan kahveye 100 TL verdim. Ne kâr ama! Günde 100 fincan satsa 9.000, ayda 270.000 TL temiz para! Biz de para kazanacağız diye bütün gün çalışıp duralım! En iyisi ben de böyle bir cafe açayım ve kendi işimin patronu olayım!”.
Daha önce yine Satınalma Dergisi’nde yayınlanan “Her Yeni Güne Borçla Başladığınızı Biliyor musunuz?” başlıklı yazımda benzer bir konuyu ele almış ve söz konusu yazıda iş hayatında borçların sürekli olduğunu vurgulamaya çalışmıştım (1). Bu yazımda ise yeni bir iş kurmayı ve girişimci olmayı düşünenler açısından maliyetlerin temel ayırımından söz etmek istiyorum.
Yıllarca çeşitli düzeylerde “girişimcilik” eğitimleri verdim. Bu eğitimlerde gözlemlediğim ve yukarıda “tuzaklı düşünce” olarak tanımladığım önemli bir nokta insanların genellikle “sabit maliyet” ve “değişken maliyet” gibi iş hayatının kaçınılmaz gerçeklerinin ya önemsemedikleri ya da bunların farkında olmadıklarıdır.
Sabit maliyet basitçe üretim ya da iş yapma hacminizle değişmeyen, günlük dille söyleyecek olursak, iş yapın ya da yapmayın sonuçta üstlenmek zorunda kaldığınız maliyetleri ifade etmektedir. Bunun en önemli örnekleri arasında kira maliyeti ve çalışan giderleri sayılabilir. Dükkân sahibi kirasını, devlet stopajı ve sosyal güvenlik primlerini, çalışanlar ise ücretlerini bekler. Diyelim ki bu ay bir müşteri bile gelmedi. Müşteri gelmemesi ne dükkân sahibinin ne devletin ne de çalışanların sorunu değildir; bu durum doğrudan sizin sorununuzdur.
Fark ettiğiniz gibi daha bir fincan kahve satmadan önemli bir tutar borç hanesine yazıldı bile.
Kahveyi hazırladığınızda ise “değişken maliyet” adı verilen yeni bir maliyet türü ile karşılaşırsınız. Bu maliyet türü, sabit maliyetten farklı olarak, iş yaptıkça ortaya çıkar. Dolayısıyla hazırladığınız ve servis ettiğiniz bir fincan kahve için harcadığınız kahve, şeker, elektrik, su gibi girdiler değişken maliyetler içinde değerlendirilir. Elbette bunlara peçete, ikram edilen ufak bir kurabiye, fincanın yıkanması gibi diğer birçok girdiyi ve maliyet kalemini de eklemek gerekir. Nihayetinde müşterinin ödediği para ile bu bir fincan kahvenin değişken giderleri kendisini ödemiş olur.
Diyelim ki, bu bir fincan kahvenin değişken maliyetleri gerçekten 10 TL tuttu ve müşteriniz bunun için size 100 TL ödedi. O halde 90 TL kâr etmiş olmanız gerekir değil mi? Olsa çok güzel olurdu ama maalesef iş bu kadar kolay değil.
Genellikle gözden kaçan en önemli nokta önce sabit maliyetlerin ödenmesi gerektiğidir. Dolayısıyla bu ay sattığınız ilk kahveden size kalan ve sizin kâr olarak gördüğünüz 90 TL, size ait bir para değildir. Bu fark dükkân sahibine, devlete ve çalışanlara olan borcunuzun ufak bir parçasının ödenmesi içindir. Dolayısıyla sabit maliyetlerinizden kaynaklanan borçlarınızı ödeyene kadar kârdan söz edemeyiz.
Diyelim ki, sabit maliyetlerinizin toplamı 90.000 TL. Bunun anlamı bu ay 1.000 fincan kahve satmadıkça kâra geçemeyeceğinizdir. Kısacası fincan başına 90 TL olarak hesapladığınız o “tatlı kâr”, anca 1.000 fincan kahvenin satılmasından sonra gerçekleşmektedir. İşletme biliminde sıklıkla söz edilen “başa baş noktası” tam olarak budur.
Bu nedenle, aynı eğitimlerde biraz da şakayla karışık yine şunları da söyledim ve katılımcıları uyardım: “İş hayatında ilk hafta dükkân sahibine, ikinci hafta devlete, üçüncü hafta tedarikçi ve çalışanlara, son hafta da kendinize çalışacağınızı kabul edin! Dolayısıyla şansınız yaver giderse ne kazanırsanız her ayın son birkaç gününde kazanırsınız!”.
Örneği basit tutmak için işyerini açarken harcanan ve bazı durumlarda borçlanılarak karşılanan, kuruluş giderleri, dekorasyon, makine ve teçhizat, çeşitli abonelikler, bakım, temizlik gibi diğer kalemlerden ve dönemsel değişiklikler gibi diğer unsurlardan söz etmedim bile. Bunları da dikkate aldığımızda bir fincan kahvenin maliyetinin 10 TL ile, sabit maliyetlerin de 90.000 TL ile sınırlı kalmadığını, dolayısıyla 1.000 fincandan daha fazla kahve satmamız durumunda en azından zarar etmeyeceğimizi görürüz.
Elbette girişimcilik ve yeni bir iş kurma doğaları gereği çeşitli riskleri içermektedir. Önemli olan bu risklerin farkında olmak ve bunlara ilişkin önlemleri alıp plan yapabilmektir. Kısaca belirtmek gerekirse, yeni bir iş kurmak basit bir toplama çıkarma ve çarpma işlemi ile alınabilecek bir karar değildir. Girişimcilik de benzer bir biçimde en ince detayları bilmeyi ve düşünmeyi gerektirmektedir. Umarım bu yazı, basit matematik işlemleri ile “tatlı kâr” hayaline kapılan ve böylelikle “tatlı kâr tuzağına” yakalanmanın eşiğinde olan birileri için bir uyarı görevi görür.
Kaynaklar
Omay, U. (2024), “Her Yeni Güne Borçla Başladığınızı Biliyor musunuz?”, https://satinalmadergisi.com/her-yeni-gune-borcla-basladiginizi-biliyor-musunuz/, (15.02.2024).
Güzel yazı olmuş hocam.. Tebrik ederim.. Zaten açan kafelerin çok çabuk batmaları da bu görrmedikleri giderlerdir..