Geçen hafta yapılan açıklamalar çerçevesinde kamuoyunu uzunca bir süredir meşgul etmekte olan EYT (Emeklilikte Yaşa Takılanlar) meselesi üzerindeki tartışmalar yoğunlaşmış bulunmaktadır.
Bu yazıda EYT meselesini, her ne kadar söz konusu kişiler şu anda Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) bünyesinde olsalar da, özellikle bu durumda en fazla sayıda sigortalının bulunduğu eski Sosyal Sigortalar Kurumu’na bağlı kişiler (hizmet akdi ile çalışanlar) açısından çeşitli sorular ve bu soruların yanıtları çerçevesinde ele almak istiyorum.
EYT Meselesi Nedir ve Neden Sürekli Olarak 8 Eylül 1999 Tarihine Vurgu Yapılmaktadır ?
Türkiye’deki sosyal güvenlik sisteminin yapısından ve geçmiş yıllarda yapılan birçok yanlıştan kaynaklanan sorunlar nedeniyle emekli olabilmek (yaşlılık aylığına hak kazanabilmek) için gerekli koşullar 4447 sayılı kanunun uygulanmaya başladığı 8 Eylül 1999 tarihinden itibaren geçerli olacak şekilde değiştirilmiştir (1).
Her ne kadar birçok değişiklik söz konusu olmuş olsa da, 8 Eylül 1999 tarihinden önceki uygulama basitçe şu şekilde özetlenebilir: O tarihte Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) kapsamında uzun vadeli sigorta kolları için prim ödeyerek çalışmaya başlayan Kadınlar bu sigorta kollarındaki sigortalılık sürelerinde 20 yılı, Erkekler ise 25 yılı tamamlamaları ve toplamda 5.000 prim ödemeleri durumunda emekli aylığı almaya hak kazanmaktaydılar.
Kısacası 8 Eylül 1999 tarihinde yürürlüğe giren değişiklikten önce emekliliğe hak kazabilmek için yalnızca prim günü ve süresi dikkate alınırken, söz konusu değişiklikle birlikte emekliliğe hak kazanabilmek için prim günü ve süresinin arttırılmasının yanı sıra yaş şartı da getirilmiştir.
Ne var ki, değişikliğin yalnızca sisteme ilk kez giriş yapacakları kapsamaması, uygulamanın o tarihteki mevcut sigortalıları da içerecek şekilde genişletilmesi söz konusu olmuştur.
İşte bu nedenle 8 Eylül 1999 tarihinden itibaren emekli olma şartlarındaki prim günü ve süresinin arttırılmasının yanı sıra bir de yaş şartının eklendiği kişilere Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) ismi verilmektedir.
EYT Olarak Nitelendirilen Kişilerin Talepleri Nedir ?
EYT olarak nitelendirilen kişilerin öncelikli ve temel itirazlarının “oyun oynanırken kuralların değişmesi” olduğu söylenebilir. Bu nedenle bu kişilerin itirazları ve talepleri Sosyal Güvenlik Sistemi’ne uzun vadeli sigorta kolları olarak nitelendirilen “Malullük, Yaşlılık ve Ölüm” sigortası çerçevesinde dâhil oldukları gün hangi şartlar geçerliyse, kendilerine de o şartların uygulanması gerektiğine ilişkindir.
EYT Hakkında Yapılan Açıklamalar Sonucunda “kazanılmış hakların” İade Edildiğini Söyleyebilir miyiz ?
Bu yaklaşım kamuoyunda yanlış bilinen ve birçokları tarafından yanlış yorumlanan bir duruma işaret etmektedir. Eğer bu kişiler emeklilik hakkını kazandıktan ve emeklilik işlemleri tamamlandıktan sonra yeni kurallar konulmuş olsaydı ve bu nedenle emekli olamıyor olsalardı kazanılmış hakların ihlal edildiğinden söz edilebilirdi. Ancak burada kazanılmış bir hak yerine anlaşma yapıldıktan sonra anlaşmanın şartlarının tek taraflı bir irade ile değiştirilmesi ve şartların ağırlaştırılması söz konusudur.
Kısacası EYT konusunda asıl tartışmalı olan husus, sosyal hakların genelinde de olduğu gibi bu kişilerin emeklilik hakkını kazanmaları için gerekli şartların sisteme dâhil olmalarından sonra, diğer bir deyişle sosyal güvenlik sistemiyle bir anlaşma yapıldıktan sonra, değiştirilip ağırlaştırılması gibi böylesi bir düzenlemenin yapılıp yapılamayacağıdır (2).
EYT Olarak Nitelendirilen Kişilerin Mağduriyetlerinin Giderildiği Söylenebilir mi ?
Geçen hafta yapılan açıklama uzunca bir süredir bu yöndeki taleplerini yerine getirenler tarafından sevinçle karşılandı. Ne var ki, konuya ilişkin yasal düzenleme henüz tamamlanmadığı için taleplerin tam olarak karşılanıp karşılanmadığını söylemek oldukça zordur.
EYT Konusunda Yasal Bir Düzenleme Yapılması Neden Önemlidir ?
Hukuk ilkeleri gereğince bir yasa yürürlükte kaldığı ve maddeleri bir başka yasa tarafından değiştirilmediği sürece hüküm doğurmaya ve maddeleri ilgili durumlara uygulanmaya devam eder. Oysa konu hakkında yalnızca açıklama yapılmıştır. EYT konusunda taleplerin tam olarak karşılanıp karşılanmayacağının ve sürecin nasıl işleyeceğinin anlaşılabilmesi için yasal düzenleme yapılması zorunludur.
EYT İçin Yalnızca Yaş Şartının İptal Edilmesi Yeterli Değil mi ?
Kamuoyu şu anda yalnızca yaş şartına odaklanmış durumdadır. Oysa 8 Eylül 1999 tarihi ile sonrasında yapılan düzenlemeler 8 Eylül 1999 tarihi öncesinde uzun vadeli sigorta kolları kapsamında sigortalı olanlar açısından birçok başka değişikliğin ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Önemli bir değişiklik kademeli geçişle ilgilidir. Kadınların 20 yıl ve Erkeklerin 25 yıl olarak belirlenmiş sigortalılık sürelerine ilişkin şart devam ettirilmiş ancak henüz emekliliğe hak kazamamışlar açısından uzun vadeli sigorta kolları kapsamına ilk dâhil oldukları tarihe göre değişen yaş ve prim gün sayısı uygulaması getirilmiştir (1). Talepler ve buna bağlı olarak da açıklamalar yaş üzerine yoğunlaşmış olduğundan prim gün sayısının nasıl ele alınacağı belirsizdir. Bu durum özellikle düzenli çalışmayan ve bu nedenle de kendileri adına uzun vadeli sigorta kolları için düzenli prim ödemesi yapılmamış olanlar için oldukça önemlidir.
Gözden kaçan önemli bir diğer nokta ise emekli aylıklarının bağlanma oranının nasıl hesaplanacağına ilişkindir ve belki de sürecin en çetrefil kısmı da burada kendisini göstermektedir. Bunun nedeni 8 Eylül 1999 tarihinden itibaren aylık bağlama oranına (ABO) ilişkin çeşitli düzenlemelerin yapılmış olması ve her bir düzenlemenin kendi dönemine ilişkin farklı sonuçlar üretmesidir. Ayrıca bu düzenlemelerin aylık bağlama oranını giderek düşürmekte olduğunu da belirtmek gerekir.
Yapılan açıklamalarda bu oranın nasıl hesaplanacağına ilişkin bir bilgi bulunmamaktadır. Dolayısıyla eğer buna ilişkin ayrı bir düzenleme yapılmayacaksa mevcut düzenleme geçerli olacaktır. Bu da 8 Eylül 1999 tarihinden önce uzun vadeli sigorta kolları kapsamına dâhil olanlar için sisteme dâhil oldukları dönemdeki hesaplamalara göre daha düşük emekli (yaşlılık) aylığı bağlanacağı anlamına gelecektir.
EYT Düzenlemesinden Kaç Kişinin Yararlanacağı Konusunda Neden Çok Farklı Tahminler Var ?
EYT düzenlemesinden kaç kişinin yararlanacağı konusunda çok farklı tahminlerin bulunmasının (3, 4, 5) birçok nedeni olduğu söylenebilir.
Örneğin şu anda prim gün sayısını dolduramamış ancak askerlik, doğum gibi nedenlerle borçlanma imkânı olan kişilerin bulunduğu bilinmektedir. Ayrıca yurtdışında çalışmış olanlardan, bu hizmetlerini beyan edecekler ya da önceden farklı statülerde çalışmış olup, henüz hizmet birleştirmesi yapmamış olanlar da söz konusudur. Bu nedenle tahminde bulunmak oldukça güçtür.
Ayrıca yaş şartını sağlayamadığı için emekli olamayanlardan bir kısmı da vefat etmiştir. Düzenleme ile birlikte bu kişilerin eşleri ve çocukları başta olmak üzere hak sahibi olacak kişilerin de dikkate alınması, kısacası meselenin ölüm aylığı çerçevesinde de ele alınması gerekmektedir.
EYT Konusunda Yapılan Açıklamalarda Neden Kıdem Tazminatı ile Sosyal Güvenlik Destek Primine de Gönderme Yapıldı ?
Kamuoyunda emekli olmak olarak nitelendirilen süreç aslında teknik anlamda yaşlılık aylığı almaktır. Yaşlılık aylığı almak için Sosyal Güvenlik Kurumuna başvuruda bulunmak ise (elbette koşulları sağlamış olmak kaydıyla) Kıdem Tazminatından yararlanabilme koşulları arasında sayılmaktadır. Dolayısıyla birçok işveren yüklü bir miktarda kıdem tazminatı ödemek durumunda kalacaktır. Bunun da işverenler açısından beklenmeyen bir gider olacağı açıktır. Bu nedenle açıklamalarda Kredi Garanti Fonu destekli kredi paketinin devreye alındığına ilişkin bilgi verildiği söylenebilir.
Ancak kamuoyu tarafından gözden kaçan önemli bir diğer noktanın Sosyal Güvenlik Destek Primine (SGDP) ilişkin olduğu görülmektedir. Emekli olmasına rağmen birçok kişinin çalışmaya devam etmek isteyeceği açıktır. Sosyal Güvenlik Destek Priminin işlevi işte bu noktada ortaya çıkmaktadır. Çünkü bir işverenin emekli olmuş bir kişiyi hizmet akdi ile çalıştırabilmesi için SGDP ödemesi gerekmektedir (6) ve EYT kapsamında olan ve olmayan kişiler bakımından işveren açısından işgücü maliyeti farkı ortaya çıkmaktadır.
Örneğin, EYT kapsamında olmayan ve asgari ücretle çalışan bir işçi için 2023 yılı asgari ücreti açısından işverenin maliyeti (% 5 oranındaki teşvik ile birlikte) yaklaşık 11.760 TL iken (7), aynı işverenin emekli bir işçiyi asgari ücretle çalıştırması sonucunda karşılaşacağı maliyet yaklaşık 12.460 TL olmaktadır.
Yukarıdaki örnek çerçevesinde SGDP nitelikli çalışanlarını yitirmek istemeyen ve onların boşluğunu nasıl dolduracağını bilemeyen işverenler açısından katlanılabilecek bir maliyet iken, ne yazık ki, emekli olup çalışmaya devam etmek isteyecek birçokları açısından işverenleri böyle bir uygulamada bulunmayabilir. Zaten, SGDP ödeme uygulaması aslında işverenlerin emekli çalıştırmalarında caydırıcı bir önlem olma amacını taşımaktadır. Dolayısıyla emekli olup çalışmaya devam etmek isteyen herkesin bu isteklerini gerçekleştirebilmeleri için teşvik uygulamasının işverenlerin maliyetleri açısından geçerli bir sonuç doğurması ve uzun süreli olması gerekir. Bu nedenle SGDP için uygulanacak teşvik bakımından yapılacak düzenlemenin içeriği ve kapsamı emekli olup çalışmaya devam etmek isteyenler açısından özellikle önem taşımaktadır. Diğer yandan emeklilerinin çalışmaya devam etmelerinin de özellikle gençlerin iş bulabilme fırsatları açısından çeşitli sorunlara yol açabileceğini de unutmamak gerekir.
EYT, Uzun Vadeli Sigorta Kolları ile mi Sınırlıdır ?
Sosyal Güvenlik Sistemimizin mevcut yapısı içerisinde, önceki uygulamalara da uygun olarak malullük, yaşlılık ve ölüm risklerini içeren “uzun vadeli sigorta kolları” ile iş kazası ve meslek hastalıkları ile hastalık ve analıktan oluşan “kısa vadeli sigorta kolları” olmak üzere ikili bir ayırım bulunmaktadır. Emeklilik olarak da bilinen yaşlılık aylığına hak kazanmak ilgili kişinin “uzun vadeli sigorta kolları” çerçevesinde sigorta girişinin yapılıp prim ödenmesine bağlıdır (8).
Kamuoyunda en fazla tartışmanın yaşandığı konulardan biri de bu çerçevede ortaya çıkmaktadır. Özellikle medyada farklı sigorta kollarının bulunduğuna ilişkin ayırım dikkate alınmadan yalnızca “sigortalı” olma ifadesi sıklıkla kullanıldığından bir yanlış anlamanın olması kaçınılmazlaşmaktadır.
Buradaki sorun, çırak, stajyer ve kursiyer gibi sıfatlarla çalışan bu kişiler için malullük, yaşlılık ve ölüm olarak nitelendirilen “uzun vadeli sigorta kolları” kapsamında sigorta kaydı yapılmayıp bunlara ilişkin primler de yatırılmaması, yalnızca iş kazası ve meslek hastalığı, hastalık ve analık olmak üzere “kısa vadeli sigorta kolları” için sigorta girişlerinin yapılıp bu kapsamdaki primlerin yatırılmış olmasından kaynaklanmaktadır. Kısacası bu kişiler için “kısa vadeli sigorta” kolları kapsamında sigorta girişlerinin yapılıp primlerinin ödenmiş olması emeklilik açısından dikkate alınmamaktadır.
EYT Konusunda Çok Ciddi İtirazlar ve Eleştiriler de Mevcut. Bunların Nedeni Nedir ?
EYT konusundaki eleştiri ve itirazların temel iki eksende ortaya çıktığı söylenebilir:
1) Sosyal Güvenlik Kurumunun açıklarının kapatılmasının bütçe açısından önemli bir gider kalemi olması,
2) Başta gençler olmak üzere sigortalı olarak çalışanların büyük bir kısmı için emekliliğe hak kazanma şartlarının önceki dönemlere göre daha ağır olması ve bu şartların daha da ağırlaşması ihtimalinin bulunması.
- eleştiri ve itiraz noktası için şunlar söylenebilir: Doğaları gereği sosyal güvenlik sistemleri gelir ve gider dengesine bağlı olan, bu dengeyi sağlamak üzere mevcut emekli ve hak sahiplerinin (pasif sigortalılar) aylıklarının ve sağlık harcaması gibi giderlerinin yine mevcut çalışanlar (aktif sigortalılar) tarafından sosyal güvenlik kurumuna ödenen primlerden karşılanması esasına dayanan bir yapıya sahiptir. İdeal dengenin 1 pasif sigortalı için 4 aktif sigortalı olduğu ileri sürülmektedir (11).
EYT meselesinin de yukarıda bahsedilen dengenin sağlanabilmesi hedefine ilişkin uygulamaya konulan ve hızlıca sonuç almaya odaklanmış bulunan politikaların bir sonucu olarak ortaya çıktığı söylenebilir.
1970’li ve 1980’li yıllardan itibaren dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de sosyal güvenlik sisteminin gelir/gider dengesi çeşitli nedenlerle bozulmaya başlamıştır (9, 10).
Türkiye’deki sosyal güvenlik sisteminin de tıpkı birçok ülkede olduğu gibi, başlangıcından itibaren ortaya çıkan, çoğunlukla ileride sorunlara yol açması kaçınılmaz popülist uygulamalardan ve diğer birçok nedenle zaman içerisinde “ne yerseniz yiyin, hesabı torununuz ödeyecek” anlayışına benzeyen bir uygulamaya dönüşmüş olduğu söylenebilir.
Örneğin 1980’li yıllara bakıldığında Türkiye’deki sosyal güvenlik sisteminin o dönemdeki halini şu şekilde özetlemek mümkündür: O dönemdeki sigortalılar, 20-25 yıl boyunca uzun vadeli sigorta kolları kapsamında 5000 gün prim ödeyip, 30’lu ve 40’lı yaşlarında emekli olabilmiş, yaşadıkları sürece de emekli aylıklarını alabilmiş ve kendileri ile birlikte eş ve çocukları sağlık sisteminden de yararlanabilmiştir. Üstelik bu kişilerin ölümlerinden sonra çeşitli şartlar çerçevesinde öncelikle eşleri ve çocukları hak sahibi olarak aylık ve sağlık hizmeti almaya devam etmiş ve özellikle kız çocuklarının da sosyal güvenlik sisteminden ömürleri boyunca belirli bir tutarda gelir elde etmesi ve sağlık sisteminden yararlanabilmesi de mümkün olmuştur. Ayrıca o dönemde aylık bağlanması için yapılan hesaplamalarda, bütün bir sigortalılık süresinde yatırılan primlerin yerine son dönemdeki primlerin dikkate alınmasının, birçokları açısından yıllarca en düşük seviyeden prim yatırılmasına ve yaşlılık aylığı almak için başvurunun yapılacağı son dönemde gerçek gelirlerin ya da fazlasının beyan edilmesine yol açtığı, dolayısıyla yatırılan primlere uygun olmayan aylıkların bağlanmasının da söz konusu olduğu bilinmektedir.
Kısacası Türkiye’deki sosyal güvenlik sistemi, sisteme sağlanan katkıdan çok daha fazlasının talep edilebilip, alınabildiği bir yapıya dönüşmüştür. Üstelik bu yapı kamuoyunun gözünde “normal ve olması gereken” durum olarak algılanmaya başlamıştır. Bu nedenle bu durumun yeniden gözden geçirilmesine yönelik talepler de büyük bir tepki ile karşılanmıştır.
Bu yapı, kendilerine gelir bağlananların ve sağlık harcaması gibi diğer yardımlardan yararlananların sayısının giderek artması ve sisteme gelir sağlayanların sayısının da giderek azalması ile birlikte gelir / gider dengesinin kaçınılmaz olarak bozulmasına neden olmuştur. Öyle ki, aktif / pasif sigortalı oranı 2’nin altına gerilemiştir. Bunun sonucunda da devletin sosyal güvenlik sisteminin açıklarını kapatması bir zorunluluk haline gelmiştir.
Aktif / pasif dengesinin halen 2’nin altında olduğu (11) ve EYT konusunda alınan son kararlar çerçevesinde bu dengenin daha da bozulması söz konusudur. Bu durumda ya sosyal güvenlik sisteminin gelir / gider dengesinin bir nebze sağlanabilmesi için emekli maaşlarında dönem dönem yapılan iyileştirmeler sınırlı tutulacak, ya çalışmaya devam edenlerden ve bunları çalıştıran işverenlerden daha fazla prim geliri elde etmenin yolları aranacak ya da emeklilerin geçim şartlarının iyileştirilmesi amacıyla gelir / gider dengesizliğinden kaynaklanan açık için bütçeden daha fazla kaynak ayrılacaktır.
Elbette bir devlet vatandaşlarının esenliğiyle ilgilenmek durumundadır. Ancak bir sosyal güvenlik sisteminin, her ne kadar kâr amacı olmasa da tıpkı bir sigorta şirketi gibi kendi gelir / gider dengesi (Aktüeryal Denge) çerçevesinde işlemesi ve faaliyetlerini sürdürmesinin yanı sıra kendisinden aylık alanlar için de belirli bir geçim düzeyini sağlayabilmesi esastır. Aksi bir durum sosyal güvenlik sisteminin varlığının ve işlevinin sorgulanmasına neden olabilir.
- eleştiri ve itiraz noktası için de şunlar söylenebilir: 8 Eylül 1999 sonrası dönemde uzun vadeli sigorta kollarına dâhil olan kişiler açısından önceki dönemlere göre belirgin farklılıklar bulunmaktadır. Örneğin hizmet akdi ile çalışan Kadınlar için yaş şartı 58, Erkekler için de 60, prim gün sayısı ise 7.200 olarak belirlenmiştir. Ancak 2036 yılından itibaren yaş şartının kademeli olarak arttırılması ve nihayetinde 2048 yılında hem Kadınlar hem de Erkekler için 65 yaşın esas alınması söz konusudur (8).
Bu durum ise aynı ülkede farklı tarihlerde doğmuş kişiler arasında emekliliğe kazanabilmek açısından çok büyük bir yaş ve prim gün sayısı farkının ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Böyle bir durumda sosyal güvenlik sisteminin gelir / gider dengesine ilişkin sorunlarının ötelendiği ve bu sorunların özellikle gençlerin üzerine bırakıldığı, kısacası “ne yerseniz yiyin, hesabı torununuz ödeyecek” anlayışına benzeyen uygulamaların devam ettiği ve ödenecek hesabın bir kuşak daha ertelenmiş söylenebilir.
Diğer yandan sosyal güvenlik sistemleri geleneksel olarak, bugün standart çalışma olarak nitelendirilen, tam süreli ve çeşitli açılardan güvenceleri bulunan çalışma modelleri esas alınarak tasarlanmıştır. Ancak değişen koşullar “atipik” çalışma olarak da nitelendirilen çoğunlukla sosyal güvenlik sisteminin ya tamamen ya da kısmen kapsamı dışında kalan standart dışı çalışma modellerinin yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Bu nedenle sonraki yıllardaki sigortalıların ve çalışanların sosyal güvenlik sistemine prim katkılarının olup olmayacağı ya da ne düzeyde olacağı, ayrıca bizzat kendilerinin sosyal güvenlik sisteminden yararlanma hakkına sahip olup olmayacakları şu anda belirsizdir (10). Yeni çalışma modellerinin sosyal güvenlik sistemine uygun olarak prim sağlamasına yönelik çözümler üretilse bile nüfus artış hızının da diğer birçok ülkede olduğu gibi yavaşlama eğilimine girmiş olduğu, dolayısıyla sosyal güvenlik sisteminin ihtiyaç duyduğu yeterli sayıda yeni sigortalı girişinin sağlanmasının da tehlikede bulunduğu unutulmamalıdır.
Prof. Dr. Umut OMAY
Kaynaklar
(1) Bkz. 8 Eylül 1999 tarihli Resmi Gazete, 4447 sayılı kanun.
(2) Ayrıntılı bir tartışma için bkz. Omay, U. (2011), Sosyal Haklar: Kısa ve Eleştirel Bir Bakış, Beta Basım Yayım, İstanbul.
(3) Anadolu Ajansı, “5 Soruda EYT Sorunu”, Çevrim içi: https://www.aa.com.tr/tr/gundem/5-soruda-eyt-sorunu/2643074, (03.01.2023).
(4) HABERTÜRK, “EYT’liler Kaç Kişi?”, Çevrim içi: https://www.haberturk.com/eytliler-kac-kisi-3516179-ekonomi, (03.01.2023).
(5) CNNTÜRK, “EYT ile kaç kişi emekli olacak? İşte üzerinde çalışılan o formül”, Çevrim içi: https://www.cnnturk.com/ekonomi/eyt-ile-kac-kisi-emekli-olacak-iste-uzerinde-calisilan-o-formul?page=1, (03.01.2023).
(6) SGK, “Emeklilikten Sonra Tekrar Çalışma (SGDP)”, Çevrim içi: https://www.sgk.gov.tr/ Content/Post/ada02fa5-e15f-4e0d-b6c9-fef40a54eb3c/Emeklilikten-Sonra-Tekrar-Calisma-SGDP-2022-05-13-09-35-43, (04.01.2023).
(7) ÇSGB, “Asgari Ücretin Net Hesabı ve İşverene Maliyeti”, Çevrim içi: https://www.csgb.gov.tr/asgari-ucret/, (04.01.2023).
(8) Bkz. 5510 sayılı kanun.
(9, 10) Ayrıntılı tartışmalar için bkz. (9) Omay, U. (2017), Post Homo Servus, Beta Basım yayım, İstanbul, ss. 125-192 ve (10) Omay, U. (2020), “Covid-19 Salgını Sonrası Çalışma Hayatı: Güncel Sorunlar, Öngörüler Ve Öneriler”, Covid-19 Pandemisinin Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Etkileri, Ed. D. Demirbaş, V. Bozkurt ve S. Yorğun, I.U. Press, İstanbul.
(11) Bakır, N. (2022), “Sosyal güvenlikte zor denge”, Çevrim içi: https://www.dunya.com/ekonomi/sosyal-guvenlikte-zor-denge-haberi-679764, (04.01.2023).