Günümüzün yoğun rekabet ortamında hayatta kalmak isteyen işletmeler, hedef kitlelerine ulaşmak için üzüntü, suçluluk, sevinç ve öfke gibi tüketici duygularına daha fazla odaklanmaya başlamıştır.
Bu bağlamda, suçluluk duygusunu odağa almak özellikle dikkate değer bir yöntem haline gelerek pazarlama alanında tüketici ilgisini çekmek, pazara sunulan ürünleri satmak hatta davranışları etkilemek için benzersiz fırsatları yakalamayı sağlamaktadır. Suçluluk duygusunu odağa alan stratejiler ilk başlarda özellikle çevresel konularla ilgili olarak sıklıksa kullanılmış olsa da zaman içerisinde ödeme yöntemlerinden, çeşitli promosyon kampanyalarına hatta gündelik hayat içerisinde hiç farkında olmadığımız alanlara dahi sirayet etmiştir. Suçluluğun hedeflenen bir iletişim yöntemi olarak bu denli etkili olmasının altında tüketicilerin zihninde süreklilik arz etmesi yatmaktadır. Diğer bir ifade ile korku ya da diğer duyguların aksine, geçici bir duygu olmayan suçluluk, tüketici zihninde her zaman mevcut olduğundan, sürekli olarak kullanılabilecek bir hareket noktası olarak görülmektedir.
Örneğin, işten yeni çıkan bir kadının eve doğru yürüdüğü bir sahne hayal edelim. Yolda yürürken evdeki diş macununun bittiğini hatırlıyor ve yol üstündeki bir markete girerek diş macunlarını inceliyor. Tüm diş macunlarının dişleri beyazlattığı veya diş eti problemleri ile mücadele ettiğine dair mesajlarla dolu olduğunu fark ediyor. Hangi markayı seçeceğine karar verecekken diş macunu markalarının birisinin üzerinde bir yazı görüyor. Yazıda, “Çocuklarının diş bakımını ihmal eden annelerin dişlerini ihmal eden çocukları olur. Çocuğunuzun diş sağlığını siz şekillendirirsiniz, bu nedenle ailenizi hayal kırıklığına uğratmayın” şeklinde bir metin yer alıyor ve bu metnin sahibi olan markayı almaya karar veriyor.
İlginçtir ki bu senaryo, aslında Connecticut Üniversitesinden Dr. Coulter önderliğinde gerçekleştirilen bir çalışmanın ortaya çıkardığı bir bulgudan ilham almıştır. Bu çalışma, kadın rollerindeki değişmelere rağmen, annelerin hala çocuklarının başlıca bakımını üstlenmesi nedeniyle, çalışan annelerin evden ve çocuklarından iş nedeniyle sürekli olarak ayrı geçirdikleri zamanı telafi etmeye çalışmalarına karşı bir eğilimi ifade etmektedir. Yukarıdaki örnekteki gibi, suçluluk üzerine kurulu stratejiler bilinçaltına hitap ederek tüketicilerin satın alma kararlarını etkilemektedir. Fakat bu duyguyu hedefleyen stratejiler, tüketicilerin duyduğu suçluluğu doğru bir dengeyle ele almalı, onları baskı altına almadan ve güçsüz hissettirmeden bilinçli bir şekilde hareket etmelidir.
Diğer bir ifade ile sigara içmenin ya da aşırı alkol tüketiminin olumsuz sonuçlarını vurgulayan kampanyalar, kötü alışkanlıkları olan tüketicilerde suçluluk duygusu uyandırarak sorumlu seçimleri teşvik etmeye çalışır. Ancak, keyifli bir alışveriş deneyiminin yüksek düzeyde suçluluk hissiyle tetiklenmesi, amaçlanan hedeflere ulaşmayı engelleyecektir. Ayrıca suçluluk kişinin kendi düşünceleri, duyguları veya eylemleri için öz-eleştiri ve pişmanlık içeren negatif fakat bilinçli bir duygu olarak tanımlandığından bireylerin düşünceleri, amaçları ve eylemleri arasındaki uyumsuzluğun farkında olduğunda ortaya çıkmaktadır.
Bu sebeple günlük yeme içme alışkanlıkları üzerine kurulmuş stratejiler dahi suçluluk duygusu odağa alındığında, promosyon çalışmaları arasında farklılıklar meydana getirebilmektedir. Örneğin Utah Üniversitesinden Dr. Mishra önderliğinde gerçekleştirilen bir çalışma, sağlıklı bir ürün tüketirken tüketicilerin genellikle suçluluk hissetmediklerini, ancak sağlıksız bir ürün tükettiklerinde hissettikleri suçluluğu gerekçelendirmeye eğilimli olduklarını ortaya koymuştur. Bu nedenle, sağlıklı bir ürünün yanında bonus ürün gibi bir promosyon sunulması, sağlıksız bir üründe ise fiyat indirimi yapılması tüketicilere yapılan promosyon faaliyetlerinin etkisini artırmaktadır.
Benzer şekilde Cornell Üniversitesinden Dr. Thomas önderliğinde gerçekleştirilen bir çalışma, anlık ve sağlıksız satın almalar sonrasında tüketicilerin daha fazla suçluluk duyabileceği göz önüne alındığında, kredi kartıyla yapılan ödemelerin tüketiciler tarafından suçluluğu azaltma aracı olarak değerlendirildiğini ve bu tür durumlarda kredi kartı kullanımının arttığını bulgulamıştır.
Suçluluk duygusunu hedefleyen stratejiler, tüketicilerin algıladıkları eksiklikleri çözmeye yönlendirilir ve etik normlardan sapmanın sonuçlarını vurgular. Suçluluk duygusunu odağa alan etkili uygulamalar geliştirmek, suçluluk ve potansiyel tehlikelerin inceliklerini anlamanın yanı sıra, motivasyon ve kaçınmadaki ince dengenin sağlandığından emin olmayı gerektirir.
Oğuzhan ÖZYİĞİT









Dünyadaki beş büyük yapı fuarından biri olan ve yeni iş birliklerinin kurulmasında büyük role sahip, bölgenin en güçlü işbirliği platformu Yapı Fuarı – Turkeybuild İstanbul’a 13 ülkeden 547 katılımcı ve 857 marka katıldı. 64 ülkeden 401 yabancı satın almacıya dört gün boyunca ev sahipliği yapan Yapı Fuarı, 6.116’sı yabancı olmak üzere 125 ülkeden toplam 46.938 ziyaretçiyi İstanbul’da ağırladı.
Türkiye Bilişim Derneği (TBD) 6. Ankara KOBİ’ler ve BİLİŞİM Kongresi’ni (KOBİ24) “KOBİ’lerde Dijitalleşme, Markalaşma ve Uluslararasılaşma” ana temasıyla 30 Nisan Salı günü Ankara Sanayi Odası (ASO) Zafer Çağlayan Salonunda düzenliyor. ASO-TBD iş birliği ile gerçekleştirilecek KOBİ24’de Türkiye ekonomisinin lokomotifi KOBİ’ler bilişimde değişim ve dönüşüm için kamu otoriteleri, üniversiteler, finans kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları ile bir araya gelecek.
SANKO Holding Yönetim Kurulu Başkanı Adil Sani Konukoğlu, Uludağ Ekonomi Zirvesi’nde “21’inci Yüzyıl İçin Sürdürülebilir İş Modelleri ve Stratejiler” başlıklı panele katıldı. “Çevresel, sosyal ve ekonomik olarak büyük bir değişimin arifesindeyiz” diyen Konukoğlu, 1904’ten günümüze 120 yıllık bir sanayi şirketi olarak kritik bir rol oynadıklarını ve öncü çalışmalara imza attıklarını aktardı.

Migros, yerel tarım ekonomisinin güçlenmesine ve sürdürülebilir tarımı teşvik etmeye bu kez de yerli susam üretim hamlesi ile devam ediyor. Migros, Pol’s iş birliğiyle, Çukurova bölgesindeki yüzde 90’ı kadın üreticileri kapsayan ‘Yerli Susam, Yerli Üretim’ projesini hayata geçirdi.
Değerli Okuyucularım,
Türkiye bilişim sektörünün en önemli referans kaynağı olan “Türkiye’nin İlk 500 Bilişim Şirketi Araştırması-Bilişim 500” için başvuru süresi gelen yoğun talep üzerine 15 Mayıs 2024 tarihine kadar uzatıldı. Bu yıl “Evren Boşlukları Sevmez” mottosu ile 25’incisi gerçekleşecek araştırma sonuçları, 7 Ağustos’da ödül töreniyle açıklanacak.
Dünya tarihinin ilk endüstrisi olarak tanımlanan değirmencilik sektörü, pandemi sonrasında yükselişe geçen korumacı gıda politikalarıyla tekrar dünyanın en stratejik güçleri arasında yerini aldı. Un üretiminde ve ihracatında uzun yıllardır zirvede yer alan ülkemizin önemli bir ihracat gücü daha oluştu. Türkiye’nin un üretiminde faaliyet gösteren tesislerin ihtiyaçlarını karşılamak için filizlenen un, tahıl, yem, bakliyat üretim ekipmanları ve değirmen makinaları sektörü, günümüzde üretiminin yüzde 90’ını ihraç eden dev bir endüstriye dönüştü. Tüm ekosistemiyle 2023 yılında yaklaşık 4,2 milyar dolarlık ihracat rakamına ulaşan sektör, dünya liderliğini hedefliyor. Sektöründe Türkiye’nin ilk ve tek, dünyanın ise en büyük fuarı olan İDMA ise yerli üreticilerin ihracat lokomotifi olmaya devam ediyor. İstanbul Fuar Merkezinde 2-4 Mayıs 2024 tarihlerinde düzenlenecek 10. İDMA İstanbul, 500 milyon dolarlık ihracat hedefiyle yerli üreticilerimize lokomotif olmaya devam ederken aynı zamanda fuar ile eşzamanlı olarak düzenlenecek 5. Uluslararası TABADER Tahıl Zirvesi ve Kongresi’ne de ev sahipliği yaparak dünya tahıl, yem ve bakliyat endüstrisinin tüm temsilcilerini İstanbul’da buluşturacak.
En fazla konkordato ilan edilen sektörlerde liderliğe yükselen tekstilde şirketler rotayı yurtdışına kırdı. Tekstil sektöründe bilhassa giyim tarafında, dünyadaki sınırlı sayıdaki büyük alıcıların genelde Uzakdoğu ve Mısır gibi ülkeleri tercih ettikleri için zaten son derece fazla rekabet olduğunu daha önce defaatle belirttiklerini ifade eden Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (DOSABSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Nilüfer Çevikel,“Bu sebeple bilhassa yine 
Türkiye ekonomisinde ve illerin kalkınmasında önemli bir yeri bulunan organize sanayi bölgeleri (OSB) hakkında önemli bir araştırmaya daha imza atan TSKB Gayrimenkul Değerleme A.Ş., OSB’lerde yıllık kira artışlarının ortalama yüzde 102 seviyesinde gerçekleştiğini ortaya koydu. Kira artışında öne çıkan şehirler arasında Malatya, Konya, Antalya, Eskişehir ve Sakarya yer alırken, kira artışlarının yıllık enflasyon oranının üzerinde artış göstermesi dikkat çekiyor. Araştırma kapsamında; OSB’lerdeki arsa değer artışları, doluluk oranları ve yatırımların geri dönüş süreleri gibi konularda önemli veriler öne çıkıyor.