Sosyal Girişimcilik Nedir ?

Sosyal girişimcilik, toplumun geneline yayılan sorunları çözme potansiyeline sahip bazı kişilerin bu sorunlara odaklanarak çözümler üretmesidir. Sorunların çözümünde rol alan kişiler, yani sosyal girişimciler, toplumun sağlığı, güvenliği ve refahı için inisiyatif alarak toplumun tamamında ya da önemli bir bölümünde olumlu etkiler yaratmak için risk alarak çaba sarf ederler. Bu insanlar, yeri geldiğinde kendilerinden ödün vererek içinde yaşadığı topluma hizmet etmeyi kendileri için çok önemli bir misyon edinirler. Diğer insanların ya da kamu ve özel sektör kuruluşlarının etki yatırımı, bilinçli tüketim, kurumsal sosyal sorumluluk, etik ve şeffaflık gibi konularda adımlar atması sosyal girişimcilerin başarılı olmasında son derece etkilidir. Sosyal girişimciler için sosyal faydalar yaratmak kâr elde etmek çok daha öncelikli bir konudur.

Sosyal girişimciliği farklı kategorilere ayırmak mümkündür. Örneğin küçük bir coğrafi bölgede ve genellikle içinde yaşadığı toplumun ihtiyaçlarına öncelik veren girişimciler, daha ziyade yerel düzeydeki faydalara odaklanır. O bölgedeki paydaşlarla güçlü ilişkiler kuran bu girişimciler ve yaratılan olumlu etkileri sürdürülebilir kılmak için yerel paydaşlarla iş birlikleri geliştirebilir. Sosyal girişimciler bir kişi olabileceği gibi bir işletme de olabilir. Bu işletmeler, kurumsal sosyal sorumluluk misyonlarının bir gereği olarak toplumsal meseleleri kamuoyunun gündemine taşır ve gerekli çözümlerin üretilmesine öncülük eder. İnsan haklarının korunması, adil gelir dağılımı, çevresel uyumluluk vb gibi konuları en az kendi kârlılığı kadar önemseyen bu işletmeleri genellikle toplulukların sosyal ve ekonomik refahı için geliştirdikleri uygulamalarla ve ürettikleri çözümlerle tanırız. Bu bağlamda sosyal girişimciliğin şirketlerin kurumsal itibar ve marka yönetiminde çok önemli olduğunu söyleyebiliriz.

Bazı sosyal girişimcilik faaliyetlerin etkileri yerel düzeyde kalırken bazıları ulusal hatta uluslararası boyutlara ulaşabilir. Bir otomotiv markası olan Volvo’nun 1960’lı yıllarda geliştirdiği ve şimdiye kadar tüm dünyada milyonlarca insanın hayatının kurtulmasına vesile olan emniyet kemeri sistemi için bir patent hakkı talep etmemesi bir sosyal girişimcilik örneği olarak değerlendirilebilir. Bir bilim insanının ya da bir sağlık kuruluşunun küresel düzeyde etkili olan bir salgın hastalığı için aşı ya da ilaç geliştirmesi ve bunu toplumun faydasına sunması da bir sosyal girişimcilik örneği olabilir. Bu tür örneklerdeki ortak noktada girişimi gerçekleştiren kişilerin kendi çıkarların çok toplumun çıkarlarını önemsemesidir.

Sosyal girişimler, içinde yaşanılan topluma; toplumun kültürel, coğrafi ve etik değerlerine, söz konusu sorunun ya da talebin büyüklüğüne ve etki alanına, paydaş profiline ve girişimcinin özelliklerine ve potansiyeline bağlı olarak değişebilir. Fakat bütün sosyal girişimcilik faaliyetlerinin birtakım ortak özellikleri vardır. Örneğin, tespit edilen toplumsal sorunun etkilediği kişileri ya da ihtiyaç olduğu düşünülen bir ürün ya da hizmetin toplumun hangi kesimi tarafından yoğun bir şekilde talep edildiğini belirlemek genellikle sosyal girişimin başlangıç noktası olmaktadır. Daha sonra ise sorunu daha net bir şekilde tanımlamak ve detaylandırmak gerekir. Örneğin, bir bölgede düşük hayat standartları temel bir sorun olarak tanımlanmışsa, bölgede insan hayatının konforunu, güvenliğini ya da kalitesini düşüren ikincil sorunlar tespit edilmeye çalışılır.

Sosyal girişimcilik her ne kadar iyi niyet çerçevesinde gelişse de tespit edilen sorun ya da toplumsal ihtiyaç için talep üretirken mutlaka bir plan yapılmalıdır. İster bireysel ister kurumsal düzeyde olsa her sosyal girişimcilik faaliyetlerinde zaman, para, iş gücü, uzmanlık vb gibi kaynaklar planlanmalıdır. Sosyal girişimcilik nihai amaç her ne kadar herkesi memnun etmek olsa da günün sonunda bunu başarmak çoğu zaman mümkün değildir. Bu nedenle, sosyal girişimcinin bir önceliklendirme yapması kaçınılmazdır. Finansal kaynaklar, konuyla ilgili uzmanlık ve tecrübe düzeyi ve diğer faktörler göz önünde bulundurularak mümkün olan en fazla sayıda insanı memnun edecek çözümler üretilmelidir.

Sosyal girişimcilik çalışması tamamlandıktan sonra üretilen çözümün ya da yaratılan etkinin toplumdaki karşılığı takip edilmelidir. Girişimin çıktılarının toplumun ihtiyaçlarına gerçekten çözüm olduğu doğrulanmalı ve sürekli iyileştirmeler yapılarak etki düzeyi geliştirilmelidir.

Dilek AŞAN

Turizm ve Gastronomi Üzerine: Slow Food

 “Mutfaklarda Yeni Dönem Sağlıklı Beslenme”

Dünya Gastronomisinde ve Yemek Kültüründe Son yıllarda ön plana çıkan bir oluşum Slow Food – sağlıklı beslenme bu iki birliktelik. Slow Food anlamı ise yemek masasında yavaş yemek, yani sadece doymak karın doyurmak değil lezzet almak yediği yemeği sindirerek yavaş ve yorumlayarak masa etrafında konuşarak lezzet, tat, besin değeri gibi yemeği öne çıkaran detayları tartışarak yemek. Bu akımı Dünya genelinde başlatan kişi ise 1982 yılında İtalyan sosyolog-gazeteci Bay Carlo Petrini olmuş ve bu oluşumu ülkeler genelinde dernekleşmeye sosyal yönde gruplar, birlikler oluşturarak tüm dünya genelinde duyulmasını ve destek görmesini sağlamış.

Slow Food her şeyden önce ciddi anlamda bir `insan hakları` harekâtı gibide algılanabilinir. Bu algıyı savunmadaki amacım ise yemek masasının sadece karın doyurma olmadığı tam aksine aileleri, arkadaşlıkları, dostlukları, iş ortamlarını gibi benzeri güzel oluşumları birleştiren bir kültür bir adap olduğu kaçınılmazdır. Slow Food Televizyon programlarına da sufle vermiş olup şuanda kanallarda izlenen yemekteyiz vb. programlarda bu felsefeden gelmektedir. Slow Food ile birlikte otel mutfaklarında, restoranlarda olmazsa olmaz minimalist yani detaylı yemek hazırlama olgusu ortaya çıkmıştır. Bu akımdaki amaç sağlıklı yemekler yapabilmek, kullanılan malzemeleri iyi seçebilmek ve sağlıklı pişirme teknikleri iyi kullanmak. Hayatımızın birçok yerinde yer almış olan detaylar mutfağımızda ise Slow Food ile birlikte Detaylara inen bir mutfak olarak otel mutfaklarında yerini almıştır.

Bunun ile alakalı otel mutfaklarımızda bu ürünleri kapsayan büfelerimizde ve özel restoranlarımızda menüler oluşturulmaya başlanmıştır. Sağlıklı Beslenme üzerine kurulmuş açık büfelerimizde sabah, öğlen ve akşam köşeler oluşturulmuştur. Bu açık büfe köşelerimizden misafirler almış oldukları yemeğin, salatanın, tatlının, mezenin kaç gramında ne kadar kalori olduğunu görerek ve ne kadar tüketmesi gerektiğini bilerek alacaktır. Tatili boyunca sağlıklı beslenme yapacaktır.

Şunu unutmamak lazım yemek bir kültürdür. Önemli olan karın doyurmak değil, sağlıklı bir şekilde, damak tadının ön planda olduğu, yenen yemeğinin tadına varıldığı ve masada daha uzun süre geçirilerek o yemeği yorumlayarak özüne, kültürüne, yöresine yapım aşamalarına ve pişirim tekniklerini tartışarak yemek ve dolayısı ile sağlıklı beslenmek hayatımızın her evresinde aradığımız detaycı yaklaşım artık yediğimiz her üründe aranılmaktadır.

Sağlıklı Mutlu Günler diliyorum. Damak tadınızdan “Bir Tutam Lezzet” eksik olmasın…

“Sevdiğim Sözler”

En iyi Buğday Yarışması;
Her yıl yapılan ‘en iyi buğday’ yarışmasını yine aynı çiftçi kazanmıştı. Çiftçiye bu işin sırrı soruldu. Çiftçi: “Benim sırrımın cevabı, kendi buğday tohumlarımı komşularımla paylaşmakta yatıyor” dedi.
— Elinizdeki kaliteli tohumları rakiplerinizle mi paylaşıyorsunuz ? Ama neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuyorsunuz ? diye sorulduğunda,
– Neden olmasın, dedi çiftçi.
— Bilmediğiniz bir şey var; rüzgâr olgunlaşmakta olan buğdaydan poleni alır ve tarladan tarlaya taşır. Bu nedenle, komşularımın kötü buğday yetiştirmesi demek, benim ürünümün kalitesinin de düşük olması demektir. Eğer en iyi buğdayı yetiştirmek istiyorsam, komşularımın da iyi buğdaylar yetiştirmesine yardımcı olmam gerekiyor.

Sevgi ve paylaşmak en yakınınızdan başlar. Sonra yayılarak devam eder. Kin, cimrilik, nefret kimsenin hoşlanacağı davranışlar değildir. “Şefler olarak ta bizimde düşüncemiz hep birlikte olmak ve en iyi ürünü hep birlikte çıkartmak”.

Ali Rıza DÖLKELEŞ

Limak Cyprus Deluxe Hotel

Food Editör

Doğru Marka İsmine Nasıl Karar Verilir ?

İşletmeler ilk kurulduklarında geleneksel olarak kurucusunun verdiği bir isimle hayata başlar. Bu isim; kurucusunun adı veya soyadı, işletmenin doğduğu şehir, şehirle ilişkili bir nesne, farklı isimlerin birleşimi ya da kısaltması hatta tamamen hayal ürünü bir isim dahi olabilir. Ayrıca marka ismini gerçek bir varlıktan alıyor ise, marka ismi her anıldığında beyinde varlığa dair görsel çağrışımlar meydana gelir. Marka ismi seçilirken işletmelerin uzun yıllardır faydalandığı yöntemlerden bir diğeri ise menşei ülke etkisidir. Bu durumda, Japonca bir isim teknolojiyi, Fransızca bir isim lüksü, İtalyanca bir isim tasarımı, Almanca bir isim ise tüketicide dayanıklılığı çağrıştırır.

Burada dikkat edilmesi gereken husus ünlü marka uzmanı Kevin L. Keller’in de belirttiği gibi marka isminin; basit, tanıdık, ayırt edici, anlaşılması, telaffuz edilmesi ve hecelenmesinin kolay olması gibi nitelikler taşıması gerektiğidir. Unutmamak gerekir ki, ilk kişisel bilgisayar şirketini günümüzde kimsenin bilmiyor olması, pazara yanlış marka ismi ile girmesinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla marka ismi işletmeler için hayati önem taşır çünkü işletmenin başarısını neredeyse %40 oranında etkileme gücüne sahiptir. Yukarıda çizilen çerçeve ve bahsedilen stratejiler, isim seçimlerinde etkili sonuçlar elde etmek için uzun yıllardır kullanılıyor olsa da son yapılan çalışmalar, marka ismi herhangi bir anlam ifade etmese dahi kendisini oluşturan harflerin ait olduğu sınıfın, ürün hakkında farklı çağrışımları beyne iletilebileceğini ve tüketici algılarını değiştirebileceğini göstermektedir.

Nasıl mı ?

Şimdi bir masa düşünün ve bu masanın isminin “mil” ya da “mal” olabileceğini hayal edin. Sadece üç harften oluşan iki farklı isim fakat masa aynı masa. Bu durumda, ürün isminde yer alan sadece bir harfin değişmesi, tüketicinin ürün hakkında farklı çıkarımlar yapmasına sebebiyet vermiş olabilir mi?

Yukarıda bahsedilen olay aslında Chicago Üniversitesinden Dr. Edward Sapır tarafından yapılan meşhur bir deneydir. İlgili deneyin sonuçları “mal” ismi ile anılan masanın, deneye katılanların yaklaşık %80 tarafından daha büyük algılandığını göstermektedir. Diğer bir ifade ile aynı masa farklı isimler ile anıldığında, katılımcıların masa hakkındaki algılarında değişimler meydana gelmiştir.

Peki durumun arkasında yer alan bilimsel gerçek nedir ?

Dil belirli kelimeleri ortaya çıkarırken arkaya doğru hareket ederek a, ı, o, u, ön tarafa doğru hareket ederek e, i, ö, ü seslerini çıkarır. Arkaya doğru hareket eden dilin çıkardığı sesler daha sert, ön tarafa doğru hareket eden dilin çıkardığı sesler ise daha yumuşak olarak ortaya çıkar. Dolayısıyla dilin arka tarafa doğru hareket etmesi sonucunda ortaya çıkan “a” harfi “mal” olarak adlandırılan masanın denekler tarafından daha büyük olarak algılamasına sebep olmuştur.

Peki dilin bu hareketleri dolayısıyla ortaya çıkan kelimeler, bir ürünün yapısına ya da tadına dair algılarımız üzerinde dahi etkili olabilir mi ?

Cevap: Evet !

Nasıl mı ?

Dr. Eric Yorkston önderliğinde yapılan bir çalışmada, deneklere “Frosh” ve “Frish” olarak adlandırılan dondurma isimleri verilmiş ve dondurmanın özellikleri hakkında sorular  katılımcılara sorulmuştur. Deneyin sonuçları “Frosh” isimli dondurmanın daha yavaş, ağır ve büyük çağrışımlar yapıyor olmasından dolayı tüketicilerin dondurmayı daha kremsi ve zengin aromalı olarak algılamasına sebep olmuştur. Görüldüğü üzere hemen erimeyen, kaliteli bir dondurma algısının tüketicilerde oluşmasını sağlamak, sadece bir harf değişikliği ile mümkün olmaktadır.

Markaların pazara sunulmadan önce hedefledikleri kitlelerin zihinlerinde daha iyi bir yer edinebilmek ve ait oldukları ürüne dair daha iyi çağrışımlar ortaya çıkarabilmek için doğru ve etkili bir şekilde isimlendirilmeleri büyük önem taşır. Temizlik ürünleri kategorisinde yer alan bir markanın bu sebeple daha sert, cilt ürünleri kategorisinde yer alan bir markanın ise daha yumuşak sesler barındırması markanın ilerideki başarısının büyük bir kısmından sorumlu olacaktır. Dolayısıyla bir markanın iyi ve doğru şekilde isimlendirilmesi, sadece kurucusunun kararına bırakılamayacak derecede önemli ve üzerinde ciddi araştırmalar yapıldıktan sonra karar verilmesi gereken bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır.

Oğuzhan ÖZYİĞİT

İş İmkanı Sunan 6.Dönem Uygulamalı GÜMRÜK ve DIŞ TİCARET UZMANLIĞI Başlıyor

İş İmkanı sunan bu programı kaçırmayın.
6.Dönem Uygulamalı GÜMRÜK ve DIŞ TİCARET UZMANLIĞI. 
Ünsped Gümrük Müşavirliği ve Lojistik Hizmetler A.Ş.İstanbul Üniversitesi

Katılım şartları ve kayıt için : https://sem.istanbul.edu.tr

Program Yeri: Online eğitim (zoom)
Son Başvuru Tarihi: 27 Nisan 2023
Program Tarihi: 29 Nisan – 3 Haziran 2023
Ders Programını Görmek için: https://sem.istanbul.edu.tr/tr/content/uygulamali-gumruk-ve-dis-ticaret-uzmanligi-sertifika-programi/ders-programi

Anahtar Sözcükler: Ünsped, UGA, Gümrük Müşavirliği,gümrük, dış ticaret, sertifika, ithalat, ihracat, mevzuat, rejim, lojistik, taşımacılık, iş, kariyer,  İstanbul Üniversitesi, Sürekli Eğitim Merkezi

KOBİ’lerin Dijitalleşme Karnesi Zayıf

KOBİ’ler için Avrupa Yeşil Mutabakatı’na geçiş süreci, Endüstri 4.0’a adapte olmanın anahtarını sunuyor. Ölçek ekonomisine geçemeyen KOBİ’lerin “Orta Gelir” eşiğini atlatamadığını vurgulayan Ortak Akıl Danışmanlık Kurucusu Dr. Yılmaz Sönmez, “KOBİ’lerimiz öncelikle ölçeklerini büyütmek ve OBİ olmak için efor sarf etmeli. Sadece ürün ve hizmetlerini değil, organizasyonlarını da dijitalleştirmeyi başaran şirketler rekabette bir adım öne geçecek. Ancak KOBİ’lerin dijitalleşme karnesi zayıf ! Avrupa Yeşil Mutabakatı’na geçiş süreci KOBİ’ler için bir fırsatken, KOBİ’lerimizin %90’ından fazlasının aile şirketi olması ölçek ekonomisine geçişte en büyük engel” dedi.

Dünyada yaşanan makro-ekonomik, teknolojik, sosyolojik ve ekolojik dalgalanmalarla mücadele eden KOBİ’ler için uçtan uca dijitalleşme süreci faaliyetlerin sürdürülebilirliği için büyük bir önem taşıyor. Türkiye’de %90’ından fazlası aile şirketi olarak faaliyet gösteren KOBİ’ler için Endüstri 4.0’a adapte olma süreci, ölçek ekonomisine geçiş, nitelikli insan kaynağına ve yeni nesil teknolojilere erişimin anahtarını sunuyor.

Dönüştürmek KOBİ’lerin Beyin Takımının Elinde 

KOBİ’lerin gelecek stratejilerinde ölçek ekonomisine geçiş, kurumsallaşma, dijitalleşme, sürdürülebilir ve çalışanlar için cazibe merkezi yapılara dönüşme ile Endüstri 4.0’a adapte olmak yönünde atılacak adımların büyük bir yeri olduğuna dikkat çeken Dr. Yılmaz Sönmez, “Dünyada ve Türkiye’de üretim ve istihdamda imzası bulunan KOBİ’ler dünyadaki dalgalanmalar karşısında en zayıf halka gibi gözükse de bu senaryo mukadderat değil. Dönüştürmek KOBİ’lerin beyin takımının elinde!” dedi.

AB Yeşil Mutabakatı’na Geçiş Süreci KOBi’ler İçin Fırsat

AB Yeşil Mutabakatı’na geçiş sürecinin KOBi’ler için fırsat olduğunu vurgulayan Dr. Yılmaz Sönmez, “Dünyada tüketici tercihlerinin ibresinin sürdürülebilirliği gösterdiği, çevre dostu üretimin tercih nedeni olduğu, Sınırda Karbon Vergisi ve Yeşil Mutabakat’ın kapımıza dayandığı, AB sınırlarında her yıl milyarlarca doları vergi olarak ödeme riskimizin doğduğu bu dönemde KOBİ’lerin “yeşil üretim” paradigmasına geçme yönünde yatırım yapmaları kaçınılmaz. Üstelik büyüklerin aksine buradaki çeviklikleri onlara önemli kazanımlar getirecek ve yeni pazarlarla tanıştıracaktır” diye belirtti.

KOBİ’lerin dünyadaki dalgalanmalara karşı dirençli organizasyonlara dönüşmesinin ve sürdürülebilir başarı hikayelerine imza atmasının yolunun Endüstri 4.0’a adapte olmaktan geçtiğini belirten Dr. Yılmaz Sönmez, konuya şu sözlerle açıklık getirdi:

“Orta gelir” Eşiğini Atlayamayanlar Tersine Kulaç Atıyor

“Dijital dönüşüm, KOBİ’lerin hayatta kalması için gerekli hale geldi. KOBİ’lerin ölçek ekonomisinden uzak ve parçalı görüntüsü; sermayeye, nitelikli insan kaynağına ve çağın gerektirdiği teknolojiye erişimlerinin önündeki en büyük engel. Ortaklık kültüründen uzaklığımız ve şirket evliliklerini kolaylaştıran yasal ve finansal düzenlemelere karşın KOBİ’lerin bu konudaki performansları sorunu derinleştiriyor. Bu da şirketleri maliyetlerin yükseldiği, katma değerin düştüğü, kârların azaldığı, tedarik sorunlarının baş gösterdiği ve küresel rekabetçiliğin ise aşındığı başarının gerilediği bir tabloya mahkum kılıyor. “Orta gelir” eşiği atlayamayan KOBİ’ler hızla yok olmaya, tersine kulaç atıyor. KOBİ’lerimiz öncelikle ölçeklerini büyütmek ve OBİ olmak için efor sarf etmeli!

Ölçek Ekonomisine Geçişte Aile Şirketi Bariyeri

KOBİ’lerimizin %90’ından fazlasının aile şirketi olması ölçek ekonomisine geçişte en büyük engel. Çünkü ölçekler büyürken organizasyon yapısının buna uyum sağlaması da gerekiyor. KOBİ’ler kültürel nüansları göz ardı etmeyen ancak evrensel yönetişim ilkeleriyle tutarlı ve profesyonel bir bakış açısıyla uzun vadeli olarak ele alınması gereken kurumsallaşma stratejilerinin isinden gitmeli. KOBİ’lerin sürdürülebilir başarı için bütçeden IT’ye, insan kaynaklarından pazarlamaya uçtan uca bir kurumsallaşma stratejilerine ihtiyacı var.

Dijital Yol Haritaları Oluşturulmalı !

Sadece ürün ve hizmetlerini değil, organizasyonlarını dijitalleştirmeyi başaran şirketler rekabette rekabet avantajı elde etiği günümüzde KOBİ’lerin dijitalleşme karnesi henüz istenen düzeyde değil. Oysa ki, dijitalleşme KOBİ’ler için büyüklerle aralarındaki mesafeyi kapatmaları, nitelikli insan kaynağını bünyelerine katmaları, maliyet optimizasyonu ve yerkürenin her noktasından yeni müşterilere erişmek için gerçek bir fırsat sunuyor. KOBİ’ler bir an önce dijital yol haritalarını oluşturmalı, dijital liderlerini seçmeli ve bu uzun soluklu yolculuğa start vermeli.

KOBİ’ler Çalışanlar İçin Cazibe Merkezine Dönüşmeli !

Geleceğin küresel rekabetinde yerini rezerve etmenin yolu, başarılı çalışanları elde tutmaktan, yeni yetenekler keşfetmek ve çalışanlar için bir cazibe merkezi olmaktan geçiyor. KOBİ’ler hem şirket kültürlerini hem de dijital altyapılarını “nitelikli insan kaynağı” dostu şirket perspektifiyle tasarlamalı.”

Geçici Teminatın %3’den Fazlasının Gelir Kaydı ? (Danıştay Kararı)

Danıştay Kararı Özeti; Kemalpaşa Belediye Başkanlığı Destek Hizmetleri Müdürlüğü tarafından 2018/564665 ihale kayıt numaralı “Kemalpaşa Belediyesi 2019 Yılı 2 Kısım Akaryakıt” ihalesine ilişkin olarak İtes İleri Teknoloji ve Enerji Sis. Petrol Ür. Tic. Ltd. Şti. – Günaydın Motorlu Taşıt Sürücüleri Kursu Özel Eğt. Hizm. Yakıt Taşm. San. ve Tic. Ltd. Şti. İş Ortaklığı itirazen şikayet başvurusunda bulunmuş ve Kurulca alınan 06.02.2019 tarihli ve 2019/UM.I-213 sayılı karar ile “4734 sayılı Kanun’un 54’üncü maddesinin onbirinci fıkrasının (c) bendi gereğince itirazen şikayet başvurusunun reddine” karar verilmiştir.

Davacı İtes İleri Teknoloji ve Enerji Sis. Petrol Ür. Tic. Ltd. Şti. – Günaydın Motorlu Taşıt Sürücüleri Kursu Özel Eğt. Hizm. Yakıt Taşm. San. ve Tic. Ltd. Şti. İş Ortaklığı tarafından anılan Kurul kararının iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle açılan davada, Ankara 6. İdare Mahkemesinin 20.05.2019 tarihli ve E:2019/534, K: 2019/1052 sayılı kararı ile “davanın reddine” karar vermesi üzerine yapılan temyiz incelemesi sonucunda Danıştay Onüçüncü Dairesinin 22.09.2022 tarihli ve E:2019/2559, K: 2022/3274 sayılı kararı yayınlanmıştır.

30.11.2022  tarihli ve  2022/MK-329  sayılı Kamu İhale Kurulu kararına göre;

 

“..Temyize konu Mahkeme kararının, dava konusu Kurul kararının davacıların oluşturduğu iş ortaklığının geçici teminatının irat kaydedilmesine dair kısmı yönünden davanın reddine ilişkin kısmı incelendiğinde;

4734 sayılı Kanun’un 33. maddesinin gerekçesinde, madde ile geçici teminatın asgari oranının %3 olarak belirlendiği ve isteklilerin bunun üzerinde de teminat vermelerine imkân tanınmak suretiyle tekliflerin gizlenmesi esasının korunduğu belirtilmiştir.

Bu çerçevede, ihaleye teklif sunan istekliler, tekliflerinin %3’ü kadar geçici teminat sunabilecekleri gibi, tekliflerinin gizliliğinin sağlanması amacıyla teklif tutarının %3’ünden daha fazla da geçici teminat sunabileceklerdir.

Ancak geçici teminatları irat kaydedilecek isteklilerin, Kanun’un amacına uygun olarak geçici teminatlarının sadece %3’lük kısmı irat kaydedilebilecek, tekliflerin gizliliğinin sağlanması için fazladan yatırmış oldukları teminat miktarlarının aşan kısmı ise iade edilecektir.

Dosyanın incelenmesinden, uyuşmazlık konusu ihaleye davacı şirketlerin oluşturduğu iş ortaklığı tarafından 1.733.200,00-TL’lik teklif verildiği, geçici teminat olarak ise 55.000,00-TL bedelli banka teminat mektubunun sunulduğu, ihale kapsamında anılan iş ortaklığı tarafından verilmesi gereken asgari geçici teminat tutarının ise 51.966,00-TL (1.733.200,00-TL* %3) olması gerektiği anlaşılmış olup, anılan iş ortaklığı tarafından Kamu İhale Kurumu’na sunulan itirazen şikâyet başvuru dilekçesinde, irat kaydedilen geçici teminatın iadesine karar verilmesi talebine ek olarak, irat kaydedilen geçici teminatın teklif edilen bedelin %3’ünü aşan 3.004,00-TL’sinin iade edilmesi gerektiği iddiasına da yer verildiği,

ancak Kurul tarafından anılan iddiaya ilişkin herhangi bir değerlendirme yapılmadan geçici teminatların irat kaydedilmesine yönelik işlemlerde mevzuata aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle itirazen şikâyet başvurusunun reddine karar verildiği görülmüştür.

Bu itibarla, davacı şirketlerin oluşturduğu iş ortaklığı adına teklif mektubunu imzalayan kişiyi vekil tayin eden davacı İtes İleri Teknoloji ve Enerji Sistemleri Petrol Ürünleri Tic. Ltd. Şti.’nin ortağı ve temsile yetkili müdürünün, 18/08/2018 – 18/02/2019 tarihleri arasında tüm kamu kurum ve kuruluşlarının ihalelerine katılmaktan yasaklanmış olması nedeniyle, davacı şirketlerin oluşturduğu iş ortaklığının teklifinin değerlendirme dışı bırakılarak geçici teminatının gelir kaydedilmesinde hukuka aykırılık bulunmamakla birlikte, davacılar tarafından sunulan geçici teminat mektubu miktarının, teklif tutarının %3’ünü aşan kısmının iade edilmesi gerektiğinden, …” gerekçesiyle söz konusu Kurul kararının, geçici teminatın tamamının irat kaydına yönelik yapılan itirazen şikâyet başvurusunun reddine ilişkin kısmında hukuka uygunluk, bu kısım yönünden davanın reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında ise hukukî isabet bulunmadığı belirtilerek dava konusu işlemin bu yönüyle iptaline karar verilmiştir.

Anayasa’nın 138’inci maddesinin dördüncü fıkrasında, yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğu, bu organlar ve idarenin mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremeyeceği ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyeceği hükme bağlanmıştır.

Ayrıca, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 28’inci maddesinin birinci fıkrasında, mahkemelerin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idarenin gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur olduğu, bu sürenin hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemeyeceği hüküm altına alınmıştır.

Anılan kararın icaplarına göre Kamu İhale Kurulunca işlem tesis edilmesi gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle, 4734 sayılı Kanun’un 65’inci maddesi uyarınca bu kararın tebliğ edildiği veya tebliğ edilmiş sayıldığı tarihi izleyen 30 gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava yolu açık olmak üzere,

1) Kamu İhale Kurulunun 06.02.2019 tarihli ve 2019/UM.I-213 sayılı kararının başvuru sahibinin geçici teminatının irat kaydedilmesi ile ilgili yapılan değerlendirmelere ilişkin kısmının iptaline,

2) Anılan Mahkeme kararında belirtilen gerekçeler doğrultusunda, başvuru sahibi tarafından geçici teminat mektubu miktarının teklif tutarının %3’üncü aşan kısmının iade edilmesini teminen 4734 sayılı Kanun’un 54’üncü maddesinin onbirinci fıkrasının (b) bendi gereğince düzeltici işlem belirlenmesine oybirliği ile karar verilmiştir.

Mehmet ATASEVER 

Kamu İhale Kurulu Eski Üyesi/ Akademisyen 

11. Dijital Otomotiv Raporu Yayımlandı

PwC’nin strateji danışmanlığı grubu Strategy&, yıllık Dijital Otomotiv Raporu’nun 11.’sini yayımladı. Tüketicilerin eğilim ve beklentileri doğrultusunda mobilite sektörünün görünümünü ortaya koyan rapora göre, isteğe bağlı özellikler (ODCF) yükselirken, güvenlik ve navigasyon en önemli hizmetler olmaya devam ediyor. Otomotiv sektöründeki oyuncuların ise değişen tüketici beklentilerini karşılayabilmeleri için kullanıcı arayüzlerini ve iş modellerini geliştirmeleri gerekiyor.

PwC’nin strateji danışmanlığı grubu Strategy&; ABD, Avrupa Birliği (AB) ve Çin’e odaklı küresel tüketici araştırması 11. Yıllık Dijital Otomotiv Raporu’nu yayımladı. Orijinal ekipman üreticileri (OEM), tedarikçiler, akademisyenler ve sektör analistleri ile gerçekleştirilen görüşmelere dayanan araştırma, bölgesel ve yapısal analizler sonucu 2035’e kadar sektörün görünüme dair kapsamlı bir tablo ortaya koyuyor. Araştırmanın ana fikrini ‘otomotiv sektöründeki oyuncuların değişen tüketici beklentilerini karşılayabilmek için kullanıcı arayüzlerini ve iş modellerini geliştirmek” oluşturuyor.

Araştırmayı değerlendiren Strategy& Türkiye Şirket Ortağı Kağan Karamanoğlu, “Otomobil oyuncuları, bağlantılı, elektrikli, otomatikleştirilmiş ve akıllı mobilite ile ilgili çeşitli stratejik zorluklarla karşı karşıya. Araştırmamız gösteriyor ki başarı faktörleri de çeşitli etkenlere bağlı. Öncelikle düzenleyici, gerçekleştirici veya etkinleştirici olsun, herkes ekosistemde rolü konusunda net olmalı. Bir teklif portföyü oluşturup kaynaklarını buna göre tahsis etmeli. Uygun tekliflerin seçiminde bütünsel ve istikrarlı yaklaşımın bir değer yarattığı görülüyor. Son halkada ise tutarlı, uyumlu ve çok katmanlı bir ekosistem mantığına göre portföyü önceliklendirip aktif bir şekilde yönetmenin gerekliliği ortada. Sektörün tüm oyuncuları yetkinliklerini yeniden gözden geçirerek geleceğe uyum sağlayabilirler.” dedi.

Türkiye’deki otomotiv sektörü hakkında ise, Karamanoğluyeni mobilite ekosistemine adaptasyonun önemini vurgulayarak; “Otomotiv sektöründe, üretim üssü olarak, Dünya’nın önde gelen ülkelerinden olan Türkiye’nin yeni mobiliteye en etkili ve hızlı şekilde ayak uydurması sektörün geleceği için kritik. TOGG’un kısa zaman önce ön sipariş alımına başlaması, Çinli BYD’nin Türkiye distribütörlüğü için niyet mektubu imzalaması ve Tesla’nın Türkiye pazarına giriş için hamleleri, Türkiye otomotiv sektörünün evrilen mobilite ekosistemine adaptasyon ihtiyacını hızlandırabilecek önemli gelişmeler olarak görülebilir. Adaptasyonun en hızlı yollarından biri ise, otomotiv değer zincirindeki tüm oyuncuların ekosistemdeki konumlarını gözden geçirmeleri ve gerekirse yeniden tanımlayarak portföylerini revize etmeleri olabilir. Özellikle son yıllarda yapmış olduğumuz çalışmalar, bizlere sektörün öncü oyuncularının ekosistem stratejilerini oluşturma eforlarını arttırdıklarını, iş birliği olasılıklarını hiç olmadığı kadar derinlemesine incelediklerini ve dönüşüm yol haritalarını şekillendirmeye odaklandıklarını gösteriyor. Benzer yaklaşımın tüm sektör oyuncuları tarafından benimsenmesi, sektörün geleceğe hazırlanması için önem arz ediyor” dedi.

Yazılım tabanlı mobilite hizmetleri sunan isteğe bağlı özellikler (ODCF) yükselişte

Araştırmanın ilk boyutunda; bağlantılı, elektrikli, otomatik ve akıllı araçlar konusunda tüketici tercihlerini belirlemek üzere ABD, Almanya ve Çin’de 3 bin katılımcıyla görüşüldü, 50 uzmanın görüşü rapora dahil edildi. Buna göre tüketiciler arasında aracın bir platform görevi gördüğü, yazılım tabanlı mobilite hizmetleri sunan isteğe bağlı özellikler (ODCF) yükselişte.

Navigasyon (Almanya’da %80, ABD’de %78, Çin’de %93) ve güvenlik (Almanya’da %78, ABD’de %82, Çin’de %96) en önemli hizmetler olmaya devam ediyor. Almanya’da akıllı telefon yansıtmayı önemli olarak değerlendiren katılımcı sayısında önemli artış olduğu görülüyor.

İsteğe bağlı özellikler için Almanya ve ABD’deki tüketicilerin ödeme istekliliği (WTP) aylık yaklaşık 20 euro iken Çin’de bunun iki katı, yaklaşık 40 euro. Uzmanlar ise tüketicilerin ödeme istekliliği konusuna daha temkinli yaklaşılması gerektiğini düşünüyor.

Ülkelerin BEV tercihlerinde Çin en yüksek orana sahip

Katılımcılara bir sonraki araç alımlarında ne tür bir teknolojiye yöneleceği sorulduğunda Almanya’daki tüketicilerin bataryalı elektrikli araçlar (BEV) konusunda her 100 kişiden sadece 35’i  bu araçları düşünebileceğini söylüyor. Şarj edilebilir hibrit araçlara (PHEV) olan ilginin ise yüzde 44 ile biraz daha yüksek düzeyde olduğu görülüyor. ABD’deki tüketiciler BEV fikrine daha açık, yaklaşık %50’si bu araçları almayı düşünüyor. PHEV ise hemen hemen BEV ile başa baş, tüketicilerin yaklaşık %50’si bu araçlardan yana.

Çin’deki tüketicilerin tercihleri bir hayli zıt yönde. Ortalama %90 gibi yüksek bir oranda bataryalı elektrikli araçlar en çok tercih edilen model oluyor. PHEV 1-2 puan farkla geride kalıyor. Otonom (sürücüsüz) araçlar hakkında ise tüketici kabulünün Almanya ve ABD’de düşük seyretmeye devam ettiği, Çin’deki tüketicilerin bu teknolojiye çok daha açık olduğu görülüyor.

Her ülkedeki katılımcıların karbondioksit emisyonları azaltmak için farklı öncelikleri olduğu da görülüyor. Almanya’da kısa mesafelerde yürümek veya bisiklet kullanmak (%51), ABD’de elektrikli araçlara geçmek (%43), Çin’de ise toplu taşıma kullanmak (%54) baskın eğilimler.

Çarpıcı olan sonuç ise; Çin’de bireysel karbon ayak izini düşürmek adına davranışını değiştiren kişilerin ABD ve Almanya’dan nerdeyse 10 kat fazla olması. Çin’de “Hiçbir şey yapmıyorum” diyenlerin oranı sadece %2 iken, Almanya ve ABD’de bu oranlar sırasıyla %21 ve %25.

Risk Değerlendirmesi Nedir ? Nasıl Yapılır ?

Risk değerlendirmesi kavramını açıklayabilmek için öncelikle tehlike ve risk kavramlarını tekrar hatırlayalım. Tehlike, işyerinde var olan ya da dışardan gelebilecek, işyerini, işletmeyi veya çalışanı zarara ve hasara uğratma potansiyeli olan olaylardır. Risk ise, tehlikeden kaynaklanan zararın ifadesidir. Şimdi örnekler ile bu kavramları açıklayalım:

  • Maske takmadan toplum içinde hareket etmek tehlike, maskesizlikten dolayı Cov-19 virüsünün vücuda girip kişiyi Covid-19 (+) hale getirmesi ise risktir. Burada risk değerlendirmesi ise toplum içinde Cov-19 virüsüne geçirgen olmayan maske kullanımının zorunlu hale getirilmesidir.
  • İşyerinde acil durumlarda çalışanlar tarafından nasıl hareket edilmesi gerektiğinin bilinmemesi tehlike, gerçekleşen bir acil durumda çalışanların bilgisizlikleri sebebi ile izdiham neticesinde yaralanmaları veya ölmeleri ise risktir. Tüm işyerlerinde, acil durum eylem planlarının hazırlanması, acil durum ekiplerinin belirlenmesi, ekiplerin eğitimi ve acil durum tatbikatlarının yapılması da risk değerlendirmesidir.

Tanım olarak risk değerlendirmesi, tehlikenin riske dönüşmemesi için verilen mücadele, alınana önlemler olarak nitelenmektedir. Risklerin değerlendirilme çalışmasının, risk değerlendirme hiyerarşisine uygun olarak yapılması büyük önem arz etmektedir. Risk değerlendirmesi 4 basamaktan oluşur:

  1. Tehlikelerin tespit edilmesi
  2. Tehlikeden kaynaklanan risklerin belirlenmesi
  3. Risk kontrol tedbirlerinin kararlaştırılması
  4. Risk kontrol tedbirlerinin uygulanması

İşyerinde yangın tehlikesinin ele alalım. İşyerinde yanıcı malzemelerin bulunması ve yanma olayını gerçekleştirebilecek ısı ile işyerinde çalışma yürütülmesi bu tehlikeyi mümkün kılmaktadır. Yangın çıkması durumunda işyerinde meydana gelecek hasarın tespit edilmesi gerekmektedir. Bu zararın önüne geçebilmek için de önleme politikaları oluşturulmalıdır. Önleme politikalarına örnek olarak:

  • Yanıcı malzeme ile yakıcıların birbirlerinden izole edilmesi,
  • Yangın tehlikesi olan bölümlerin yangına dayanıklı kompartımanlarına dönüştürülmesi,
  • Yangın sınıfına uygun ve yeterli sayıda yangın söndürme ekipmanının hazır bulundurulması verilebilir

Belirlenen risk kontrol tedbirlerinin ardından, bu tedbirlerin uygulanması basamağına geçilir. Yangın sınıfına uygun nitelikte ve uygun sayıda yangın söndürme ekipmanı ilgili birimlere yerleştirilmesi ile risk değerlendirme hiyerarşisi tamamlanmış olur.

Dikkat edilmesi gereken çok önemli iki nokta daha vardır. Tamamlanan risk değerlendirme hiyerarşisinden sonra 5. Basamak olarak uygulamaların kontrol edilmesi gerekmektedir. Yangın tehlikesine karşı uygun nitelikte ve doğru sayıda yangın söndürme ekipmanı temin edildi mi ? Son olarak ise 6. Basamakta ÖNLEM AL! Hiyerarşisine dikkat edilmelidir. 5. Basamaktaki kontrol sürecinde bir problem tespit edildi ise, 6. Basamakta önlem alarak düzeltilmelidir.

Vedat CANER

Başarılı Bir İş Planı Hazırlamak

Bu yazımda girişiminiz için İş Planınızı nasıl tamamlamanız ve tamamlanan İş Planınızı sunduğunuzda onaylanması için nelere dikkat etmeniz gerektiğinden bahsedeceğim. İş Planı, girişime ait ürün ya da hizmetlerin, nasıl para kazandıracağını, girişimle ilgilenecek ekibin kimlerden oluştuğunu, yöneticilerin kimler olduğunu, kaynak ihtiyacının ne olduğunu ve nasıl karşılanacağını, finans yönetimi ve operasyon modelinin ne olduğunu ilgili kişilere detaylıca aktarmak için hazırlanan bir belgedir. Başarılı bir İş Planı, girişiminize başlamadan önce stratejinizi netleştirmenize, potansiyel fırsat ve engelleri belirlemenize, kaynaklarınızın ne olduğunu ve girişimcilik sürecinde neye ihtiyacınız olacağına karar vermenize yardımcı olur. İş Planınızı özellikle finansal destek almak istediğiniz kişilere sunarken fikrinizin veya büyüme planlarınızın uygulanabilirliği konusunda onları ikna etmeniz ise son derece önemlidir. Sözü uzatmadan hemen İş Planınızın içeriğini ve İş Planı sunumunuzu nasıl iyileştirebileceğiniz konusunda tavsiyelerin ilkiyle başlıyorum:

Girişiminizi hayata geçireceğiniz pazarın dinamiklerini öğrenmeniz ve detaylı pazar araştırması yapmanız; başarılı bir İş Planı yazmak için son derece önemli.  Rakiplerinizi iyi tanımalı ve rekabet stratejilerini derinlemesine analiz etmelisiniz. Rakiplerinizin sahip olduğu güçlü yönler ile girişiminizin güçlü yönlerini kıyaslamalı ve girişiminizi onlardan ayıran üstün yönlerinizi İş Planınızda belirtmelisiniz. Rakiplerinizde olup sizde olmayan yönlerin eğer girişiminize artı değer katacağına inanıyorsanız, girişiminizi bu nitelikleri de ekleyerek güçlendirin. Diğer yandan girişiminizin sahip olduğu, rakiplerinizden farklı güçlü yönlerinizi İş Planı sunumuzu yaparken, rakipleri küçümsemede kullanmanız ilgi çekici olacaktır. Benden söylemesi…

İş Planınızı sunarak finansal destek almak isteyeceğiniz değerlendiriciler değişkenlik gösterebilir. Her bir değerlendirici kitlesi için her defasında iş planınızı revize etmenizi öneririm.  Finansal hibe ve teşvik veren kurum ve kuruluşlar (Türkiye için KOSGEB, TÜBİTAK, T.C. Kalkınma Bakanlığı vb.), bankalar, melek yatırımcılar veya risk sermayedarları (kitle fonlaması için) vb. için ayrı ayrı İş Planı hazırlamalı ve sunumda özellikle değerlendiricilerin kimler olduğuna göre dikkat çekmek istediğiniz hususları değiştirmelisiniz. Belki de girişiminize finansal kaynak sağlamak yerine sizinle en başında ortaklık kurmak isteyen değerlendiricilerle karşılaşırsınız; kim bilir? Böyle bir taleple karşılaşma ihtimaline karşı, yerinizde olsam; “Ortaklık yüzdelerinin ne olmasını dilerdim?” ve “Neden bu yüzdelik payı talep ederdim?” sorularının cevabını düşünür sunuma öyle girerdim.

İş Planınızda sunacağınız her iddianızı destekleyecek kanıtlarınızın olması önemli. Yani lütfen söylediklerinizin altını sağlam nedenlerle doldurmaya gayret edin. Örneğin; İş Planınızda iddianız 1 sene içinde pazarda lider olmaksa; bunu neye dayanarak hedeflediğinizi söylemelisiniz. Belki ürününüz yeni bir icat ve müşterilerde talep oluşturduktan sonra rakibinizin olmadığı hedef pazarda lider olmayı düşünüyorsunuzdur. Belki de rakip ürünler hedeflediğiniz pazarda vardır ancak hepsi ithaldir. Siz yerli ve milli ürün üretim desteklerinden yararlanarak rakip ürünlerden daha ucuza ürünü mal edip daha düşük fiyatla kısa sürede rakip ürünler satın alan bütün müşterileri taleplerini kendi ürününüze çekeceğinize inanıyorsunuzdur. Ürününüzün pazarda fırtınalar estireceğinde iddialıysanız, bu iddianızı gerçek öngörülerle desteklemeniz şart. Mesela eğer proje ekibinizin gerekli Ar-Ge çalışmalarını yürütecek niteliklere sahip olduğu konusunda iddialıysanız; İş Planınıza personelin özgeçmişlerini ekleyerek başarılı oldukları projelerden bahsedebilirsiniz. Ekibinizde sizle çalışacak kişilerin Ar-Ge faaliyetlerindeki tecrübelerini aktardığınızda güven kazanır; değerlendiricileri ikna etmeye bir adım daha yaklaşmış olursunuz.

İş Planınızda hazırladığınız tüm finansal tahminlerde abartıya kaçmadan gerçekçi olun. Pazara girdiğiniz ilk sene pazarın %70’ine hakim olmak, nasıl kulağa ütopik geliyor değil mi? Fakat birçoğumuz ne yazık ki İş Planı hazırlarken fazla abartmaktan kendimizi alamıyoruz. Abarttığımızda değerlendiriciler üzerinde daha olumlu etki bırakacağımıza inanıyoruz. Fakat aksine kendimizi profesyonellikten uzak hayalperest gösteriyor; yatırımı aldığımızda özellikle kaynak dağıtımında doğru kararlar verebileceğimiz konusunda değerlendiricileri şüpheye düşürüyoruz Bu bakımdan İş Planı hazırlarken mali projeksiyonları (öngörüler, tahminler) daha ölçülü yapmakta fayda var. Örneğin, ilk sene için hemen hemen her girişimde %70 yerine %10’luk bir pazar payına ulaşmak çok daha gerçekçi. Aslında günümüz şartlarında sadece gerçekçi değil; aynı zamanda pazarda ilk yıl bu yüzdeye ulaşmak, doğru kararlar verilerek oldukça iyi bir performans gösterildiğinin de kanıtı.

İş Planı hazırlamak sadece değerlendiriciler açısından değil siz girişimciler için de önemli. Pazarlama tecrübeniz olabilir. Üretim, finans ve teknoloji gibi birçok alanda ise henüz yeterli tecrübeye sahip olmayabilirsiniz. E-ticaret fikriniz vardır ve girişime nereden başlayacağınız konusunda pek fikriniz yoktur.  Hemen bir İş Planı hazırlamanızı tavsiye ederim. Bir İş Planı hazırlamak, “bilinmeyenleri” hızlıca belirlememize yardımcı olur. Desteğe ihtiyaç duyacağımız boşlukları tespit ederek girişiminizin gelişimini hızlandırırsınız.

Doç. Dr. Duygu HIDIROĞLU

Deprem ve İnsani Yardım Tedarik Zinciri Yönetimi Klasörü yayında. İndirebilirsiniz. 

Deprem ve İnsani Yardım Tedarik Zinciri Yönetimi Klasörü yayında. İndirebilirsiniz. 

KLASÖRÜ İNDİRMEK İÇİN GÖRSELE TIKLAYINIZ. 

https://satinalmadergisi.com/wp-content/uploads/2023/03/Deprem-ve-İnsani-Yardim-Tedarik-Zinciri-Yonetimi-.pdf

#tedarik #tedarikzinciri #satınalma #PMI #lojistik #taşımacılık #deprem #insaniyardım #afet