Ağırlık Katsayılarının Belirlenmeyen Fiyat Farkı Düzenlemesi İhalenin İptaline Neden Olur Mu ?

Kamu İhale Kurulu Kararı Özeti; İtirazen şikâyet dilekçesinde özetle, İdarece hazırlanan ihale dokümanında fiyat farkına ilişkin düzenlemelerin 24 Şubat 2022 tarihli ve 31760 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan, 4734 Sayılı Kamu İhale Kanununa Göre İhale Edilen Hizmet Alımlarında Uygulanacak Fiyat Farkına İlişkin Esaslara uygun olarak hazırlanmadığı, söz konusu ihale sonucu ihale üzerinde bırakılan istekli ile mevcut Sözleşme Tasarısı üzerinden sözleşme imzalanacağı ve Sözleşme Tasarısı’nın 14.3’üncü maddesi gereği sözleşmede yer alan fiyat farkına ilişkin esas ve usullerde sözleşme imzalandıktan sonra değişiklik yapılamayacağı göz önüne alındığında, mezkûr düzenlemelerin ödemeler esnasında sorun yaşanmasına neden olmakla birlikte isteklilerin teklif fiyatlarını belirleme esnasında da tereddüt yaşamalarına neden olacağı, ihale konusu işin süresinin 365 takvim gününü aşan bir hizmet alımı olduğu durumlarda, İdari Şartname ve sözleşmelerde 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa Göre İhale Edilen Hizmet Alımlarında Uygulanacak Fiyat Farkına İlişkin Esaslara göre fiyat farkı hesaplanacağının belirtilmesi ve bu doğrultuda ihale dokümanında malzemeli yemek hizmeti alımlarına ilişkin olarak Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yayımlanan Endeks Tablosunun 10 numaralı “Gıda Ürünleri” sütunundaki sayı veya bu endeksin alt endekslerinde belirtilen sayılardan uygun olan birine veya birkaçına yer verilmesi gerektiği, ancak ihale dokümanında fiyat farkı hesaplama formülüne ilişkin ağırlık katsayılarının belirlenmediği, ihale dokümanında malzemeli yemek hizmeti alımlarına ilişkin olarak Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yayımlanan Endeks Tablosunun 10 numaralı “Gıda Ürünleri” sütunundaki sayı veya bu endeksin alt endekslerinde belirtilen sayılardan uygun olan birine veya birkaçına yer verilmediği, ihale dokümanında fiyat farkı katsayılarına ve endekslerine yönelik bir belirleme yapılmadığı görüldüğünden ihalenin iptal edilmesi gerektiği iddialarına yer verilmiştir.

10.08.2022 tarihli ve 2022/UH.II-947 sayılı Kamu İhale Kurulu kararına göre;

Başvuru sahibinin 4’üncü iddiasına ilişkin olarak:

Mevzuat hükümlerinden ihale konusu işin süresinin 365 takvim gününü aşan bir hizmet alımı olduğu durumlarda, İdari Şartname ve sözleşmelerde 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa Göre İhale Edilen Hizmet Alımlarında Uygulanacak Fiyat Farkına İlişkin Esaslara göre fiyat farkı hesaplanacağının belirtilmesi ve bu doğrultuda ihale dokümanında malzemeli yemek hizmeti alımlarına ilişkin olarak Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yayımlanan Endeks Tablosunun 10 numaralı “Gıda Ürünleri” sütunundaki sayı veya bu endeksin alt endekslerinde belirtilen sayılardan uygun olan birine veya birkaçına yer verilmesi gerektiği, idarece ihale dokümanında fiyat farkı verileceğine ilişkin düzenleme yapılması durumunda, malzemeli yemek hizmeti alımı ihalelerinde hizmet alımında kullanılacak girdilerin ağırlık katsayılarının ve kullanılacak alt endekslerin dokümanda belirlenmesinin zorunlu olduğu anlaşılmaktadır.

İdare tarafından hazırlanan İdari Şartname ve Sözleşme Tasarısı’nda Hizmet Alımlarında Uygulanacak Fiyat Farkına İlişkin Esaslar uyarınca fiyat farkı ödenebilecek hizmet alımlarında sözleşme süresi 365 takvim gününü aşan kısım için fiyat farkı verileceğinin, malzemeli yemek hizmeti alımlarında Endeks tablosunun 10 numaralı Gıda Ürünleri sütunundaki sayının baz alınacağının, ihale dokümanında belirtilen personeller için; 24.02.2022 tarih 31760 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 4734 Sayılı Kamu İhale Kanununa Göre İhale Edilen Hizmet Alımlarında Uygulanacak Fiyat Farkına İlişkin Esaslar, İşçilik Maliyetlerinde Değişiklik başlıklı 6. maddesinin esas alınarak hesaplanacağının düzenlendiği görülmüştür.

Yukarıda aktarılan mevzuat açıklamaları ve tespitler neticesinde, idarelerin malzemeli yemek hizmeti alımlarına ilişkin olarak Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yayımlanan Endeks Tablosunun 10 numaralı “Gıda Ürünleri” sütunundaki sayı veya bu endeksin alt endekslerinde belirtilen sayılardan uygun olan birine veya birkaçına yer verilmesi gerektiği, şikayete konu ihalede idare tarafından Endeks Tablosunun 10 numaralı “Gıda Ürünleri” sütunundaki sayının baz alınacağının düzenlendiği, dolayısıyla söz konusu düzenlemenin mevzuata uygun olduğu,

Diğer taraftan, 4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu’na Göre İhale Edilen Hizmet Alımlarında Uygulanacak Fiyat Farkına İlişkin Esaslar’ın 5’inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan düzenlemeye göre ağırlık oranlarına ilişkin sabit katsayıların, işin niteliğine ve işte kullanılan girdilere uygun biçimde toplamı bire (1.00) eşit olacak şekilde belirlenerek ihale dokümanında gösterilmesi ve her sabit katsayı için dördüncü fıkraya göre hesaplamaya esas endeksin belirlenmesinin zorunlu olduğu,

ancak idare tarafından fiyat farkı hesaplama formülüne ilişkin ağırlık katsayılarının belirlenmediği, söz konusu hususun da sözleşmenin yürütülmesi aşamasında ihtilafa sebebiyet verebileceği anlaşıldığından başvuru sahibinin iddiasının yerinde olduğu sonucuna varılmıştır.

Sonuç olarak, yukarıda mevzuata aykırılıkları belirtilen işlemlerin düzeltici işlemle giderilemeyecek nitelikte işlemler olduğu tespit edildiğinden, ihalenin iptali gerekmektedir.

Mehmet ATASEVER

Kamu İhale Kurulu Eski Üyesi/ Akademisyen 

E-ihracat Destek Paketinde Neler Var ?

Geçtiğimiz hafta e-ticaret sektörü için hareketli bir hafta oldu. Alınan yeni kararlar sektörde doping etkisi yarattı. İlk karar, Ticaret Bakanlığı tarafından hazırlanan Mesafeli Sözleşmeler Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik oldu. İkincisi ise, Cumhurbaşkanı Kararı ile yürürlüğe giren e-ihracat destekleriydi.

Geçtiğimiz hafta e-ticaret sektöründe doping etkisi yaratan kararları değerlendiren TOBB E-ticaret Meclis Üyesi, Ticimax E-ticaret Sistemleri CEO’su Cenk Çiğdemli, e-ihracat konsorsiyumunun ve iadelere yönelik düzenlemenin önemine değinerek, yenilenen e-ihracat destekleri konusunda bilgi verdi.

Geçtiğimiz hafta e-ticaret sektörü için hareketli bir hafta oldu. Alınan yeni kararlar sektörde doping etkisi yarattı. İlk karar, Ticaret Bakanlığı tarafından hazırlanan Mesafeli Sözleşmeler Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik oldu. İkincisi ise, Cumhurbaşkanı Kararı ile yürürlüğe giren e-ihracat destekleriydi.

Sektörden olumlu tepkiler alan ve peşpeşe gerçekleşen bu kararların e-ticaret ekosistemini büyütecek adımlar olduğunu ifade eden TOBB E-ticaret Meclis Üyesi, Ticimax E-ticaret Sistemleri CEO’su Cenk Çiğdemli şu değerlendirmelerde bulundu:

‘E-İHRACAT KONSORSİYUMU’ ÇOK ÖNEMLİ BİR GELİŞME

“E-ihracat destekleri çok önemli bir adım oldu. Yurt dışı pazarlarda Türk ürün ve markalarının tanıtılması ve e-İhracatın ivmelendirilmesi amacıyla şirketlere 15 milyon liraya kadar e-İhracat desteği verilecek. Destek üst limiti, çatı kuruluşları için 150 milyon lira olarak belirlendi. Bu destek paketi e-ticaret ekosistemini ve genel olarak üreticiyi destekleyeceği gibi yeni işlerin ve iş modellerinin ortaya çıkmasını da hızlandıracaktır. Bu destekler sayesinde aracılar gibi yeni tür ihracatçı modelleri ortaya çıkacaktır. Sektöre yeni firmalar kazandıracaktır. Karar şirketlerin, pazaryerlerinin ve e-ticaret sitelerinin e-İhracata hazırlanması, yurtdışı pazarlarda Türk ürünlerinin ve markalarının online olarak sergilenmesi ve tanıtılması, e-ihracat teslimat giderlerinin desteklenmesi ve e-İhracatın gelişmesini amaçlıyor. Tanıtım ve pazarlama desteklerinin de kapsamı genişletildi.  Özellikle sipariş karşılama ve depo destekleri, e-İhracat ekosistemine ivme kazandırır. Yeni kararın e-İhracat rakamlarını birkaç puan yukarı taşıyacağını öngörüyoruz. Yeni desteklerde uçtan uca e-ihracat olanağı bulunan şirketler ‘e-İhracat konsorsiyumu’ olarak tanımlanıyor. Bu da çok önemli bir gelişme. Yurt dışı pazaryeri üzerinden verilen dijital reklamlara 7,5-25 milyon TL arasında destek verilecek. Bu destek harcamanın yüzde 50’si oranında olacak. Diğer pazarlama faaliyetlerine ilişkin giderlerinin yüzde 50’si, 15-30 milyon TL’ye kadar desteklenecek. Yurt dışında kiralanan depolar için de 7,5-25 milyon TL arasında kira desteği sağlanacak.”

YILLIK 100 MİLYONU BULAN İADE ORANI AZALTILACAK

“Bir diğer karar iadelerle ilgili. Artık e-ticaret üzerinden ürün alıp iade etmek isteyen tüketici, ürün ayıplı değilse kargo ücretini kendi ödeyecek. Düzenlemeyle yıllık 100 milyonu bulan iade oranı azaltılıp, 484 bin 347 işletme korunacak. Özellikle elektronik ürünlerin herhangi bir hasarı olmadığı halde keyfi olarak iade edilmesi engellenmiş oldu. Öte yandan kargo maliyetleri çok arttı. Firmalar biliyorsunuz iadelerin de kargo masraflarını karşılamak zorundaydı. Bundan sonra mesafeli satış sözleşmesine keyfi iadelerin kargo masraflarını ödemeyeceğini yazarak bu yükten de kurtulabilecek. Örneğin tüketici bir ayakkabının iki üç numarasını birden satın alıp evde deniyor. Ayağına uyan kalıyor, diğerlerini iade ediyor. Giyside de aynı şeyi yapan tüketici sayısı oldukça fazla. Bundan sonra bu tür keyfi iadelerde kargo masraflarını tüketici kendisi karşılayacak, şirket karşılamak zorunda olmayacak. Tüm bu sebeplerle yeni kararı çok doğru bir adım olarak değerlendiriyoruz.”

Uluslararası İstanbul Hırdavat Fuarı 15 Eylülde 6.Kez Kapılarını Açıyor

Dünyaya açılan markaların tek adresi Uluslararası İstanbul Hırdavat Fuarı 15 Eylülde 6.kez kapılarını açıyor

Avrasya’nın en büyük, Türkiye’nin ise tek uluslararası fuarı olma özelliği taşıyan Nalburiye ve hırdavat sektörünün 2022deki en kapsamlı buluşması Uluslararası İstanbul Hırdavat Fuarı 250ye yakın katılımcı ve 20 bin kalem ürün çeşidi ile 15 Eylülde sektör profesyonellerini bir araya getirmek için 6.kez kapılarını açıyor.

İnovasyon, yenilik ve çeşitlilik konusunda dünya çapında bir dinamizme sahip olan İstanbul Hırdavat Fuarı, 15-18 Eylül tarihleri arasında İstanbul Fuar Merkezi’nde yeni 5’inci 6’ncı ve 7’inci salonlarda gerçekleşecek. Fuar, elektrikli ve mekanik el aletleri ve aksesuarlarından kaynak makinaları ve elektrotlarına, D.I.Y. (kendin yap) ürünleri, zımpara, çivi makinaları ve aşındırıcılara; lazer aletleri ve iş güvenliği ekipmanlarından izolasyon, yalıtım ve tecrit malzemelerine, boyacı ve kilit aksesuarlarına kadar çok büyük bir ürün çeşitliliği sunuyor.

Tüm sanayi kolları ile ortak bağı olan nalburiye ve hırdavat sektörü; üretim, montaj, bakım, onarım süreçlerindeki ürün tedarikini ve çarkın dönmesini sağlayan 20 bin kalem ürün çeşidini, 15-18 Eylül tarihleri arasında Uluslararası İstanbul Hırdavat Fuarı’nda sergilemeye hazırlanıyor. İlk düzenlendiği günden bu yana sektöre dair önemli bir eksikliği gideren fuar, 6’ncı yılıyla birlikte artık hırdavat ve nalburiye sektörü için gerek katılımcı markalar gerek yerel ve uluslararası ziyaretçi nezdinde geleneksel bir ticari organizasyon hale geldi. 6 yıldır ülkemiz ve MENA coğrafyası için nalburiye ve hırdavat sektöründe büyük bir eksikliği ortadan kaldıran fuar, sektörün ihracat hedeflerini yakalamasına her geçen gün daha fazla katkı sağlıyor.

“Sektörün en büyük fuarına imza atacağız”

İstanbul Hırdavat Fuarı’nın ilk yılından bu yana projeyi yöneten Zülküf Karadayı, fuar hakkında şu açıklamada bulundu: “Hırdavat ve nalburiye sektörünün önde gelen markalarının yer aldığı organizasyona geçmiş yıllarda olduğu gibi bu yıl da Karbosan, Platinum Sponsor olarak en büyük desteklerden birini vermiş oldu. Yerli üreticilerin uluslararası arenada boy gösterebildiği Avrasya ve MENA bölgesindeki etkili platform haline gelen fuar, bölge ülkelerdeki profesyonel ziyaretçileri ile güçlü bir bayi ortaklığı sağlıyor. Son yıllarda hırdavat ve nalbur sektöründe üretime yönelik yatırımların artmasının doğal sonucu olarak yerli ürünlerde artan çeşitliliği görebilmekteyiz. Dünyadaki gelişmeler doğrultusunda bölgemize ciddi bir talep yoğunluğunun farkındayız. Yerli üretici firmalarımız, kaliteli ürünleriyle yurt dışındaki rakipleriyle yarışabilir konuma geldiler. Böylece, sektör sadece yurt içinde değil; dünya pazarında da kalitesiyle önemli bir pay almaya hazır. Fuarımız 6’ncı yılında artık dünyaya açılmak isteyen markaların en güçlü pazarı olarak gelenekselleşti. 6 yıllık çalışmalarımızın sonucunda özellikle Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgelerindeki önemli yatırımcı ve satınalmacıların ajandasında fuarımızın yer almakta olduğunu gururla söyleyebilmekteyiz. Ayrıca yeni taşındığımız 5’inci 6’ncı ve 7’inci salonlardaki 25 bin metrekarelik alanda tüm sektör oyuncularının 20 bin kalem ürün çeşidini sergileyeceği sektörün en büyük fuarına imza atacağız”

Ortadoğu ve MENA Ülkelerinden Alım Heyetleri İstanbul’da

Uluslararası İstanbul Hırdavat Fuarı’na özellikle Ortadoğu ülkelerinden yoğun ilgi var. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Irak, Yemen, Mısır, Makedonya, Tunus, Sırbistan, Fas gibi ülkelerin yanında Kuzey Afrika ülkelerinden başta olmak üzere toplam 20 ülkeden üst düzey heyetler fuarı ziyaret edecek. Uluslararası İstanbul Hırdavat Fuarı süresince gelecek olan alım heyetleriyle milyonlarca dolarlık iş hacmine ulaşılması bekleniyor.

Nalburiye ve Hırdavat Sektöründeki Gelişmeleri Yakından Takip Etmek İçin Siz de Uluslararası İstanbul Hırdavat Fuarı’nı Ziyaret Edin

Bulunduğu coğrafyanın en görkemli buluşması İstanbul Hırdavat Fuarı 15-18 Eylül 2022 tarihlerinde, 6.kez İFM’de 5.6.7.hall’de düzenleniyor. Sektör liderleri ile tanışmak, gelişmelerden haberdar olmak için siz de yerinizi alın! Ücretsiz davetiye ve detaylı bilgi için; www.istanbulhirdavatfuari.com

Çok Yoğun, Hep Meşgul !

Çalışma hayatındaki yaygın şikâyetlerden biri de zamanın asla yetmediğine ilişkindir. Bunun yanı sıra hemen hemen bütün çalışanlar, ne iş yaparlarsa yapsınlar, hep çok meşgul olduklarını, başlarını kaşımaya bile fırsat bulamadıklarını söylemektedir. Saatler ve günler yapılacak işler için asla yetmemektedir.

Acaba bu şikâyetler gerçekçi midir? Gerçekten hemen hemen bütün çalışanlar söyledikleri kadar meşgul olabilir mi?

Bu ve benzeri şikâyetler üzerinde duran Cyril Northcote Parkinson, çalışma hayatındaki gözlemleri sonucunda çeşitli sorunlar için bir dizi iddiada bulunmuş ve bunların tamamını 1957 yılında yayınladığı bir kitapta Parkinson Yasası olarak isimlendirmiştir. Bu iddialardan en bilineni, yapılması gereken bir iş ile bu işe ayrılan sürenin aslında uyumsuz olduğuna ilişkindir.

Parkinson zamanın yetmemesine ve sürekli meşgul olmaya ilişkin şikâyetlerin aslında yersiz olduğunu, asıl sorunun zamanı doğru kullanmamaktan kaynaklandığını ileri sürmüştür

Parkinson’a göre yapılması gereken bir iş tamamlanması için belirlenen süreyi tamamen dolduracak kadar genişleme eğilimindedir. Örneğin yeğenine kartpostal göndermek isteyen yaşlı bir hanımefendi bu iş için neredeyse bütün gününü harcarken, son derece meşgul bir kişi aynı işi 3 dakika içerisinde tamamlayabilmektedir (1).

Bu neden böyle olmaktadır ? Parkinson’ın bu konuya ilişkin açıklaması oldukça basittir: Yaşlı kadın kartpostalı seçmek için 1 saat harcamakta, 1 saat gözlüklerini ve yarım saat adresi bulmak için uğraşmakta, 1 saatten fazla kartpostalın üzerine yazacağı yazıyla meşgul olmakta ve en az 20 dakikayı da yan sokaktaki posta kutusuna giderken yanına şemsiye alıp almamaya karar vermek için harcamaktadır. Oysa meşgul kişi kartpostal göndermek için bu kadar uğraşmamakta, bir kartpostal alıp, üzerini doldurup, posta kutusunun yanından geçerken kartpostalı içine atmaktadır. Kısacası her ikisi de birer kartpostal göndermiş olmakta ancak bu iş için harcadıkları süreler tamamen farklılaşmaktadır. Dolayısıyla bir kartpostalı göndermek gerçekte 3 dakikalık bir iş olmasına rağmen, yaşlı kadın bunun için saatlerini harcamış olmaktadır (2).

İlgi çekici bu iddia literatürde de çeşitli tartışmalara neden olmuş ve yapılan bazı araştırmalar birbirleriyle çelişen sonuçlara ulaşmıştır. Örneğin 1966 yılında yapılan bir araştırmanın sonuçları “Parkinson Yasasının” doğru olduğunu, insanların bir işi tamamlamak için verilen sürenin tamamının kullanılma eğiliminin bulunduğunu, ayrıca bir işe atfedilen sürenin sonraki dönemlerde de o işin normal süresi olarak algılanmasına neden olduğunu gösterirken bazı çalışmalar ise Parkinson’ın iddialarına mesafeli yaklaşmak gerektiği sonucuna ulaşmışlardır. Ne var ki, yönetim literatüründe genel eğilim Parkinson’ın iş ve süre uyumsuzluğuna ilişkin iddiasını tamamen “doğru” olarak kabul etme ve çeşitli sorunları açıklamak ve çözmek için kullanma yönündedir (3).

Gerçekten de özellikle popüler yayınlarda ne kadar süre verilirse verilsin sonucun değişmeyeceği anlamına gelebilecek bazı söylemlerin yer aldığı, özellikle kısıtlı süre verilmesinin işgörenlerin motivasyonlarını arttıracağı gibi önerilerde bulunulduğu görülmektedir. Kısacası bu ve benzeri söylemlerin ulaştıkları kaçınılmaz sonuç, işlerin hızlı ve verimli bir biçimde tamamlanması için işgörenler üzerinde zaman baskısına neden olacak derecede kısa sürelerin tanınmasının gerekli olduğudur.

Bu yaklaşımın çeşitli sakıncaları olabileceğini belirtmek gerekir. Örneğin Moore ve Tenney konuyla ilgili çalışmalar ve araştırmalardan yararlanarak zaman baskısının performans ve verimlilik üzerindeki etkisini incelikleri çalışmalarında Parkinson Yasasını da ele almışlar ve Parkinson Yasasının yanlış bir bakış açısıyla yorumlandığını, aslında bu yasanın tamamen doğru olarak değil kısmen doğru olarak ele alınması gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Moore ve Tenney’e göre Parkinson Yasası tamamen doğru kabul olarak kabul edilmemelidir; çünkü zaman sıfıra yaklaştıkça çalışma hızı sonsuza gidememektedir. Bunun yerine Parkinson Yasasının kısmen doğru olarak kabul edilmesi gerekmektedir; çünkü insanlar gerçekten de bir iş için verilen zamanın tamamını kullanma eğilimindedir (4). Kısacası Parkinson Yasasının zaman boyutunun her açıdan doğru olarak kabul edilmemesi gerekmektedir.

Moore ve Tenney’in ulaştığı önemli bir sonuç zaman baskısı altında çalışmanın hızı arttırdığı ancak bunun kaliteden ödün vermek anlamına geldiğidir (5).

Gerçekten de Parkinson ileri sürdüğü görüşü desteklemek için süreleri mübalağalı derecede farklı belirlemiş ve yaşlı kadının yaşı gereği sahip olduğu bazı dezavantajları ön plana çıkarmış olsa da farkında olmadan elde edilen sonuçların niteliklerinin farklı olduğunu bize göstermektedir. Yaşlı kadın hangi kartpostalı seçeceğine ve kartpostalın üzerine ne yazacağına karar vermek için 2 saatten fazla zaman harcamakta, kısacası kartpostal gönderme işini titizlikle yapmaktadır. Oysa meşgul kişi hangi kartpostalı seçtiğine ve üzerine ne yazdığına değil yalnızca bir kartpostalın gönderilip gönderilmediğine odaklanmaktadır.

Moore ve Tenney’e göre bir işin tamamlanabilmesi için ne kadar süreye ihtiyaç duyulduğunun tespiti, diğer bir ifade ile zaman baskısının optimum derecesinin bilinmesi ve uygulanması performans ve verimlilik için önemlidir. Diğer yandan zaman baskısı yaratıcılık gerektiren işler için pek uygun görülmemektedir. Ayrıca çoklu hedeflerin söz konusu olduğu durumlarda bunlara ilişkin koordinasyon özellikle önemli hale gelmektedir (6).

Böylelikle Parkinson Yasasının zaman boyutunun işgörenler ve yöneticiler açısından ya da zamanı kullananla zamanı belirleyen açısından farklı ele alınması gerektiği söylenebilir. Buna göre bir işin tamamlanabilmesi için gerekli sürenin tespiti yöneticiler açısından oldukça hassas bir görev haline gelmektedir. Olması gerekenden fazla verilen süre gereksiz işgücü kaybına ve dolayısıyla da maliyete neden olurken, olması gerekenden az verilen süre işin niteliğinin düşmesine ve hatalara yol açabilmektedir.

Ayrıca Parkinson kartpostal örneği ile aynı anda birden fazla işin sorunsuzca yürütülebileceğini de ileri sürmüş olmaktadır. Gerçekten de kartpostal örneğinde yaşlı kadın tek bir iş yaparken meşgul kişi aynı süre içerisinde birden fazla iş yapmak durumunda kalmaktadır.

Parkinson kartpostal örneğini verirken aynı süre içerisinde birden fazla iş yapılabileceği düşüncesinden hareket ediyor olsa da sonuçta bu işlerden en az birinin önemsenmeden, deyim yerindeyse savsaklanarak yapılmak durumunda olduğu açıktır. Oysa birden fazla işi aynı anda yapmak bugünün çalışma dünyasının yeni normallerinden biridir. Bu nedenle Moore ve Tenney’in zaman sıfıra yaklaştıkça rağmen çalışması hızının sonsuza gidemediği yönündeki tespitlerine ilave olarak bir işgörenin aynı anda yapabileceği iş sayısının da benzer biçimde bir limitinin bulunmasının kaçınılmaz olduğunu belirtmek gerekir.

Birden fazla görevi üstlenmek durumunda kalan bir çalışanın bunlara ilişkin talimatları kaç kişiden aldığı da önemlidir. Görev tek bir kaynaktan, örneğin tek bir yöneticiden geliyorsa bu yönetici her bir iş için “olması gereken sürenin” ve bunların aynı süre içinde sürdürülmesi durumunda “olması gereken sürenin” ne olduğunu bilmek ve buna göre talepte bulunmak durumundadır. Ancak görev birden fazla kaynaktan geliyorsa kaçınılmaz olarak durumun karmaşıklaşması söz konusu olacaktır. Çünkü her bir görev kaynağı “nasılsa başka işi yok!” yanılgısıyla kendisi için uygun olan süreyi belirleyecek ve işin o süre içerisinde tamamlanması talep edecektir. Oysa, zaman baskısının motivasyonu arttırdığı yönündeki anlayışın popüler olduğu bir dönemde her biri için minimumda tanımlanmış ve aynı zaman diliminde gerçekleştirilmek durumunda kalan birden fazla iş söz konusu olduğunda bu işlerden en az birinin fazla titizlenilmeden, ya da açıkça söylemek gerekirse savsaklanarak yapılması kaçınılmazlaşmaktadır.

Bu tartışmalar çerçevesinde ister istemez “olması gereken süre nedir ve nasıl belirlenir?” sorusunu da sormak gerekmektedir.

İlk olarak bir işin tamamlanması için gereken sürenin, diğer bir ifade ile optimum sürenin ne olduğunun belirlenmesi konusunda yöneticinin tecrübesinin ön planda olduğunu kabul etmek gerekir. Yönetici geçmiş tecrübeleri kadar o işgörenin potansiyelini ve aynı anda kaç farklı işle görevlendirildiğini de dikkate almak durumundadır. Bu nedenle yöneticinin hem işin özelliklerini bilmesi hem işgöreni tanıması hem de örgüt içindeki ilişkilerin, örneğin bir işgörenin iş ve görevlerinin kaç farklı kaynaktan geldiğinin, farkında olması gerekmektedir. Dolayısıyla “optimum sürenin” yanı sıra “optimum sayının” da ne olduğunun belirlenmesi önemlidir.

İş analizleri de bir işin optimum süresinin ve sayısının ne olması gerektiği hakkında bir fikir verebilir. Ne var ki, değişen koşullar iş analizlerinin de sürekli olarak tekrarlanmasını ve gözden geçirilmesini gerekli kılmaktadır. Örneğin teknolojinin gelişmesi birçok alanda işlerin tamamlanması için gereken sürelerin her geçen gün kısalmasına neden olmaktadır. Tam tersi bir biçimde önceki dönemlerde daha kısa süren bir işin, trafik sorununun her geçen gün artması ya da müşteri sayısının fazlalaşması gibi değişen koşullar nedeniyle daha uzun sürmesi de söz konusu olabilir. Dolayısıyla 5 yıl önceki “optimum sürelerin” 5 yıl öncesinde kalmış olduğunu kabul etmek gerekir.

Kısacası yönetmenin ne kadar çok “detaylı”, “hassas” ve “dinamik” bir iş ve görev olduğu bir kere daha ortaya çıkmaktadır.

Prof. Dr. Umut OMAY

Kaynakça

(1) Parkinson, C. N. (1957), Parkinson’s Law and Other Studies in Administration, The Riverside Press, Cambridge, p. 2.

(2) a.g.e.

(3) Brannon, L. A.; Hershberger, P. J. and Brock, T. C. (1999), “Timeless Demostrations of Parkinson’s First Law”, Psychonomic Bulletin & Review, 6 (1), p. 148-149.

(4) Moore, D. A. and Tenney, E. R. (2012), “Time Pressure, Performance, and Productivity”, Looking Back, Moving Forward: A Review of Group and Team-Based Research (Research on Managing Groups and Teams), Ed. M. A. Neale and E. A. Mannix, Vol. 15, pp. 305–326.

(5) a.g.e.

(6) a.g.e.

PROF. DR. UMUT OMAY – MAKALE LİSTESİ

GİRİŞİMCİLİK VE YÖNETİCİ GÜÇLENDİRME

PAZARLAMA

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ

İŞ DÜNYASINDA TUTUM VE DAVRANIŞ

DİĞER KONULAR

Ortak Arama – “HORIZON-CL5-2022-D4-01-03: Smarter buildings for better energy performance”

Ortak Arama – “HORIZON-CL5-2022-D4-01-03: Smarter buildings for better energy performance”

Temiz Enerji Geçişi Ortaklığı (CETPartnerhsip) ilk çağrısının Eylül ayında yayınlayacaktır. CETPartnership altında açılacak olan çağrılar için modüler bir sistem belirlenmiş olup 2022-2027 döneminde her yıl için bir ortak çağrıya çıkılması öngörülmektedir. 7 farklı çağrı modülünden oluşacak olan 2022 çağrısına yönelik ulusal bilgilendirme etkinlikleri Ağustos ayının ilk haftasında TÜBİTAK tarafından gerçekleştirilmiştir.

İlgili çağrı modüllerinin koordinasyon ofisleri tarafından Eylül ayında uluslararası etkinlikler gerçekleştirilecektir. Bu modüllerden bir tanesi de “TRI5: Entegre bölgesel enerji sistemleri”dir. TRI 5 altında, yerel ve bölgesel arzda yenilenebilir enerjinin payını 2030 yılına kadar %100’e kadar artırabilmek amacıyla entegre enerji sistemlerinin geliştirilmesi ve doğrulanmasıdır. Bu tür sistemlerin bölgesel ve yerel gereksinimleri ve talebi karşılayan ihtiyaca özel çözümler olması beklenmekte bu sayede güvenli ve esnek bir Avrupa enerji sisteminin oluşturulmasına katkıda bulunulması hedeflenmektedir.

Seferi Lojistik Süreç Yazılımı Satınalma Dergisi E-Mağaza’da

Seferi firmaların gelir gider ve operasyonel süreçlerinin takibi ve kontrolünü sağlayan bir platformdur.Seferi’yi kullanarak şirketinizin içerisindeki iletişim problemlerini ve verimlilik sorunlarının büyük bir kısmını ortadan kaldırabilirsiniz.

SEFERİ YAZILIMI HAKKINDA BİLGİ VE SATINALMA İÇİN TIKLAYINIZ.

Satınalma Dergisi E-Mağaza’da ürün ve hizmetlerinizi satışa sunmak için üyelik seçeneklerini inceleyebilirsiniz.

 

Yabancılık Unsuru Taşıyan İş Sözleşmelerinde Taraflar Uygulanacak Hukuku Seçmemişlerse Hangi Ülke Hukuku Uygulanır ?

İş sözleşmesinin yabancılık unsuru taşıması; işçinin veya işverenin yabancı olması, işverenin işletme merkezinin yabancı bir ülkede bulunması, işçinin kendi işini mutad olarak yabancı bir ülkede yapması veya iş ilişkisinin yabancı bir ülke ile sıkı irtibatlı olduğu durumlarda ortaya çıkmaktadır.

Uygulamada, genellikle yurt dışında iş yapan Türk şirketlerinde çalışan işçilerin iş uyuşmazlıklarında hangi ülke hukukunun uygulanacağı tartışma konusu olmaktadır.

Yabancılık unsuru taşıyan sözleşmelere 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun uygulanmaktadır.

5718 sayılı Kanun uyarınca, iş sözleşmesinin tarafları, sözleşme ile irtibatlı olsun olmasın diledikleri bir ülkenin hukukunu seçebilirler ( m. 27/1).

Ancak, yabancılık unsuru taşıyan iş sözleşmelerinde sözleşmenin tarafları uygulanacak hukuku seçmemişlerse,  o zaman işçinin işini mutad olarak yaptığı yer hukuku uygulanacaktır.

Mutad işyerinden anlaşılması gereken, işin zaman ve içerik olarak ağırlıklı ifa edildiği ve işçinin işini fiilen yaptığı yerdir.

Ayrıca, tarafların seçmiş oldukları hukuk düzeni, işçinin mutad işyeri hukukunun emredici hükümleri uyarınca sahip olacağı asgarî korumanın altında kalıyorsa o zaman mutad işyeri hukuku uygulanacaktır. Bu durumda, seçilen hukuk ile mutad işyeri hukuku arasında bir yararlılık karşılaştırması yapılmalıdır.

Yargıtay konuyla ilgili verdiği bir kararında, “Taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu iş sözleşmesine uygulanacak hukuk noktasında toplanmaktadır.

Yabancılık unsuru, bir hukukî işlemi veya ilişkiyi ya da olayı birden fazla devletin hukuku ile irtibatlı hâle getiren unsurdur. İşçinin veya işverenin yabancı olması, işverenin işletme merkezinin yabancı bir ülkede bulunması, işçinin kendi işini mutad olarak yabancı bir ülkede yapması veya iş ilişkisinin yabancı bir ülke ile sıkı irtibatlı olduğunun durumun genelinden anlaşılması gibi hâllerde iş sözleşmesinde yabancılık unsurunun bulunduğundan söz edilir.

5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun (MÖHUK)’un 40. maddesine göre, Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini, iç hukukun yer itibariyle yetki kuralları belirler. Aynı Kanun’un 44. maddesi ise, bireysel iş sözleşmesinden veya iş ilişkisinden doğan uyuşmazlıklarda Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini tayin eden özel bir yetki kuralı getirmiştir. Buna göre, bireysel iş sözleşmesinden veya iş ilişkisinden doğan uyuşmazlıklarda işçinin işini mutaden yaptığı işyerinin Türkiye’de bulunduğu yer mahkemesi yetkilidir. İşçinin, işverene karşı açtığı davalarda işverenin yerleşim yeri, işçinin yerleşim yeri veya mutad meskeninin bulunduğu Türk mahkemeleri de yetkilidir.

MÖHUK’un 2. maddesinin birinci fıkrasında hâkimin, Türk kanunlar ihtilâfı kurallarını ve yetkili olan yabancı hukuku re’sen uygulayacağı ve yetkili yabancı hukukun içeriğinin tespitinde taraflardan yardım isteyebileceği belirtilmiştir. Yabancı hukukun içeriğinin tespiti, özel ve teknik bir bilgiyi gerektirdiğinden, hâkim gerekirse bilirkişi incelemesine de gidebilir. Yabancı hukukun olaya ilişkin hükümlerinin tüm araştırmalara rağmen tespit edilememesi hâlinde, Türk hukuku uygulanır (MÖHUK m. 2(2)).

MÖHUK’un 5. maddesine göre, yetkili yabancı hukukun belirli bir olaya uygulanan hükmünün Türk kamu düzenine açıkça aykırı olması hâlinde, bu hüküm uygulanmaz; gerekli görülen hâllerde, Türk hukuku uygulanır. Kamu düzeni müdahalesi sınırlı ve istisnaî niteliktedir. Türk kamu düzeninin ihlâlini gerektirecek hâller, çoğunlukla emredici bir hükmün açıkça ihlâli halinde düşünülecektir. Fakat her emredici hükmün ihlâli halinde veya her emredici hükmü ihlâl eden bir yabancı kararın Türk kamu düzenine aykırı bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı, E. 2010/1 K. 2012/1 T. 10.02.2012). Örneğin, ihbar ve kıdem tazminatı ile yıllık izin, fazla mesai, hafta ve genel tatil alacaklarına ilişkin hükümler iç hukukumuz bakımından emredici nitelikte olmakla birlikte, bunlara dair yabancı hukukun farklı düzenlenmeleri, sırf farklılıkları nedeniyle somut uyuşmazlıkta ortaya çıkan durum değerlendirilmeden MÖHUK m. 5 uyarınca kamu düzeni müdahalesine neden olmaz. Keza uygulanması gereken yabancı hukukun işçiye Türk hukukundan daha az koruma getirmesi de tek başına kamu düzeni müdahalesi için yeterli bir sebep değildir. Kanunlar ihtilâfı hukukundaki kamu düzeni anlayışı, iç hukukun kamu düzeni anlayışından farklı ve daha dar kapsamlıdır.

Bir yabancı hukuk kuralı Türk hukukunun temel değerlerine, Türk genel adap ve ahlak anlayışına, Türk kanunlarının dayandığı temel adalet anlayışına ve hukuk siyasetine, Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklere milletlerarası alanda geçerli ortak ve kabul görmüş hukuk prensiplerine, ikili anlaşmalara, gelişmiş toplumların ortak benimsedikleri ahlak ve adalet anlayışına, medeniyet seviyesine siyasi ve ekonomik rejimine aykırı olması halinde kamu düzenimize aykırılığı söz konusu olabilir (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı, E. 2010/1 K. 2012/1 T. 10.02.2012). Örneğin yabancı hukukun, küçük çocukların çalışmasına ya da ücret ve diğer haklarda ırka dayalı ayrımcılık yapılmasına izin vermesi kamu düzenimize aykırıdır.

Yabancı hukukun uygulanmasını engelleyen diğer bir durum ise, doğrudan uygulanan kurallardır (müdahaleci normlar). Bu kurallar, taraflardan ziyade, devlet organizasyonunun sosyal, ekonomik ve politik menfaatlerini gerçekleştirmeyi amaçlar. Bu açıdan vatandaş yabancı ayrımı gözetilmeden, yabancılık unsuru taşısın taşımasın, hukuk seçimi yapılsın yapılmasın, uygulama alanına giren her ilgili olay ve hukukî ilişkide mutlaka uygulanması gereken kurallardır (ŞANLI, Cemal/ESEN, Emre/ATAMAN-FİGANMEŞE, İnci, Milletlerarası Özel Hukuk, … 2019, s. 7; ÇELİKEL, Aysel/ERDEM, B. Bahadır, Milletlerarası Özel Hukuk, … 2020, s. 155). İş hukukunda işçiyi koruyan her emredici kural, doğrudan uygulanan kural olarak nitelendirilmez; ayrıca devlet organizasyonunun sosyal, ekonomik ve politik menfaatlerini de koruması gerekir. Bununla birlikte, emredici hükümler ile doğrudan uygulanan kuralların ayırt edilmesi her zaman kolay değildir ve tartışmalıdır. Doğrudan uygulanan kurallara, kamu hukuku nitelikli iş güvenliği hükümleri, özel işçi gruplarını koruyucu hükümler ve yasal greve ilişkin hükümler ve asgarî ücrete ilişkin düzenlemeler örnek olarak gösterilebilir (ELÇİN, Doğa, Milletlerarası Unsurlu Bireysel ve Toplu İş Sözleşmelerine Uygulanacak Hukuk, … 2012, s. 189-195). Devlet organizasyonun korunması, çoğu olayda ülke ile belirli bir şekilde irtibatlı ya da ülkede gerçekleştirilen iş sözleşmelerinde söz konusu olur. Örneğin, tamamen yurt dışından ifa edilen bir iş ilişkisinde Türk hukukundaki asgarî ücrete ilişkin kuralın uygulama alanına giren bir olay ya da ihtilâf söz konusu olmaz (AYGÜL, Musa, “Yabancı Unsurlu İş Hukuku İhtilâfları ile İlgili Yargıtay Kararlarının Değerlendirilmesi”, (Editörler, TANRIBİLİR, Feriha Bilge/GÜMÜŞLÜ TUNÇAĞI) Gülce, 10. Yılında Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun, … 2017, s. 525-526; VURAL ÇELENK, Belkıs, “Yabancı Unsurlu İş Sözleşmelerinde For Devletinin Doğrudan Uygulanan Kurallarının Tespiti ve Uygulaması”, Yıldırım Beyazıt Hukuk Dergisi, 2017/1, s. 286).

MÖHUK m. 27(1) uyarınca iş sözleşmesinin tarafları, sözleşme ile irtibatlı olsun olmasın diledikleri bir ülkenin hukukunu seçebilirler. Ancak tarafların seçmiş oldukları bu hukuk düzeninin, işçinin mutad işyeri hukukunun emredici hükümleri uyarınca sahip olacağı asgarî korumanın altında kalması hâlinde mutad işyeri hukuku uygulanır. Bu durumda, seçilen hukuk ile mutad işyeri hukuku arasında bir yararlılık karşılaştırması yapılmalıdır (DOĞAN, Vahit, “5718 Sayılı Kanununa Göre İş Akdine Uygulanacak Hukukun Tespiti”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2007, C. XI, S. 1-2, s. 153; BÜYÜKALP SARIÖZ, A. İpek, “Mutad İşyeri Kavramı ve MÖHUK m.27/f.3’ün Uygulanması Sorunu”, Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi, 2018, C. 8, S. 2, s. 211-212; ELÇİN, s. 89-100). Mutad işyeri, işin zaman ve içerik olarak ağırlıklı ifa edildiği işyeridir. Başka bir anlatımla, mutad işyeri, işçinin işini fiilen yaptığı yerdir. İşçinin ücretinin ne şekilde ve hangi para biriminden ödendiği mutad işyerinin belirlenmesi açısından belirleyici değildir. İşçinin işini geçici olarak başka bir ülkede yapması, örneğin montaj için yurt dışında görevlendirilmesi durumunda, bu işyeri mutad işyeri sayılmayacaktır. Geçici çalışmanın ne kadar olacağı her olayın özelliğine göre hâkim tarafından belirlenmelidir. İşçi sadece yabancı ülkede çalışmak için işe alınmışsa ya da işveren çalışmak üzere yabancı ülkeye gönderdiği işçisini geri alma niyetinden veya işçi geri dönme niyetinden vazgeçerse, yabancı ülkeye gönderilen işçinin fiilen çalıştığı yer, mutad işyeri hâline gelir (AYGÜL, Musa/ÇOBAN, Nazlı, “Birden Fazla Ülkede İfa Edilen İş Sözleşmelerinde Mutad İşyerinin Tespiti”, Terazi Hukuk Dergisi, 2020, S. 169, s. 1822-1824;ELÇİN, s. 118-137; BÜYÜKALP SARIÖZ, s. 217).

Yabancılık unsuru taşıyan iş sözleşmelerinde taraflar uygulanacak hukuku seçmemişlerse veya yapmış oldukları hukuk seçimi anlaşması herhangi bir sebepten geçerli değilse, işçinin işini mutad olarak yaptığı işyeri hukuku uygulanır. İşçinin işini geçici olarak başka bir ülkede yapması hâlinde, bu işyeri mutad işyeri sayılmaz (MÖHUK m. 27(2)). İşin birden fazla ülkede ifa edilmesinde de, mutad işyerinin tespitine çalışılmalıdır. Bu hâlde mutad işyeri, Avrupa Birliği Adalet Divanı kararlarında ve doktrinde belirtildiği üzere, işçinin işini ifa faaliyetlerini veya ifa faaliyetlerinin çoğunluğunu gerçekleştirdiği yer, işçinin esas olarak işverene karşı yükümlülüklerini yerine getirdiği yer, işçinin işini ifa etmek üzere hangi ülkede daha çok zaman geçirdiği, işin organize edildiği yer, işin esas kısmının ve ağırlıklı bölümünün yapıldığı yer gibi kriterlerden hareket edilebilir (Yargıtay 22. HD, E. 2016/9339 K. 2019/16564, T. 18.09.2019; AYGÜL/ÇOBAN, 1822-1824). Ancak işçinin işini belirli bir ülkede mutad olarak yapmayıp devamlı olarak birden fazla ülkede yapması hâlinde iş sözleşmesi, işverenin esas işyerinin bulunduğu ülke hukukuna tâbidir (MÖHUK m. 27(3)). Esas işyeri ile kastedilen, işverenin işyeri merkezinin bulunduğu ülkedir. Örneğin açık denizlerde görev alan gemi adamları bakımından esas işyerinin bulunduğu ülke hukuku önem taşır. Ancak hâlin bütün şartlarına göre iş sözleşmesiyle daha sıkı ilişkili bir hukukun bulunması hâlinde sözleşmeye mutad işyeri hukuku ve işverenin esas işyerinin bulunduğu ülke hukuku yerine bu hukuk uygulanabilir (MÖHUK m. 27(4)). Daha sıkı ilişkili hukukun uygulanmasındaki en önemli unsur, işçinin menfaatidir (ELÇİN, s. 147). Örneğin, işçinin sosyal çevresinin Türkiye’de bulunması, Türkiye’nin sosyal güvence sistemi içinde yer alması, ücretinin Türkiye’de ve Türk Lirası üzerinden ödenmesi, işverenin Türk olması, iş sözleşmesinin Türk hukukuna özgü kurumlar gözetilerek düzenlenmesi, Türk hukukuna tâbi daha önceki bir iş sözleşmesine gönderme yapılması, iş sözleşmesinin Türkçe kaleme alınması gibi unsurların tamamının ya da önemli bir bölümünün varlığı hâlinde, iş sözleşmesinin Türk hukuku ile sıkı ilişki içinde olduğu sonucuna varılabilir (ELÇİN, 152).

Sözleşmenin belirli süreli olarak yapılıp yapılamayacağı, sözleşmenin sona ermesi nedeniyle işçinin hak kazanacağı tazminatlar, fazla çalışma, yıllık izin, işverence yapılan uygulama ve ödemelerin niteliği, zamanaşımı gibi hususlar MÖHUK m. 27 uyarınca tayin edilen hukuka göre değerlendirilmelidir. Hafta tatili, dinî ve millî bayram günleri ve ücretlerini düzenleyen hükümler, doğrudan uygulanan kuraldır; ancak uygulama alanına giren iş ilişkilerine uygulanır. Örneğin tamamen yurt dışında ifa edilen bir iş ilişkisinde, dinî ve millî bayram günleri Türk hukukuna göre belirlenemez (AYGÜL, s. 528; ERDOĞAN, Ersin/ERDOĞAN, Canan, “Türkiye’den Yurt Dışına Götürülen İşçiler Hakkında Yargıtay Kararının Değerlendirilmesi”, İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi, 2016, C. 13, S. 50, s. 971-972).

Somut olayda; davacı, taraflar arasında akdolunan ve yabancılık unsuru taşıyan hizmet sözleşmesi gereğince, çalışma süreleri, hafta tatili ve genel tatil ve diğer işçilik hakları yönünden çalışılan ülke mevzuatının uygulanması gerektiğini, sözleşmenin açık hükmüne rağmen çalışılan ülke mevzuatının uygulamadığını ve uyuşmazlıkta Ukrayna Hukuku’nun uygulanması gerektiğini iddia etmiş, davalı tarafından dayanılan bu sözleşmeye ilişkin imza inkarı ve/veya başkaca herhangi hükümsüzlük itirazı ileri sürülmemiştir. İlk Derece Mahkemesi ve Bölge Adliye Mahkemesince herhangi bir gerekçeye yer verilmeksizin, uyuşmazlık Türk Hukuku esas alınarak karara bağlanmıştır.

Dosyada mevcut sözleşme içeriğine göre; davacı ile davalı işveren arasında imzalanan yurt dışı iş sözleşmesinin fesih, yıllık izin, fazla mesai, hafta tatili ve genel tatil alacaklarına ilişkin maddelerinde çalışılan ülke mevzuatının uygulanacağının belirtildiği, yine sözleşmenin 16. maddesinde de sözleşme maddelerinde belirtilen hususlarda, çalışılan ülke mevzuatının geçerli olduğunun ifade edildiği ve bu suretle tarafların bir hukuk seçimi anlaşması yaptıkları görülmektedir. Davacı, talep konusu yapılan alacakların ilişkin olduğu çalışma döneminde, iş sözleşmesi kapsamında Ukrayna’da bulunan davalıya ait işyerinde çalışmıştır. Diğer bir söyleyişle, Ukrayna Hukuku’nun uygulanması gerektiği ileri sürülen işçilik alacaklarının, davacının fiilen Ukrayna’da çalıştığı dönem için talep edildiği anlaşılmaktadır. Şu halde, MÖHUK’un 27/1. maddesi hükmü kapsamında taraflar arasında bir hukuk seçimi anlaşması mevcut olup, uyuşmazlık konusu alacaklara ilişkin çalışma dönemi yönünden bu hukukun mutad işyeri hukuku olarak kabul edilmesi ve uyuşmazlık hakkında Ukrayna Hukuku’nun uygulanması tüm dosya kapsamına daha uygun olacaktır. Hal böyle olunca, gerekirse Ukrayna Hukuku’nda uzman bir bilirkişiden de rapor alınmak suretiyle, dava konusu uyuşmazlık bakımından değerlendirme yapılması ve dosya kapsamındaki delil durumu birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir. Bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir ”[1].

Sonuç olarak, yabancılık unsuru taşıyan iş sözleşmelerinde sözleşmenin tarafları uygulanacak hukuku seçmemişlerse, işçinin işini mutad olarak yaptığı yer hukuku uygulanır. Mutad işyeri, işin zaman ve içerik olarak ağırlıklı ifa edildiği ve işçinin işini fiilen yaptığı yerdir.  İşçinin işini geçici olarak başka bir ülkede yapması, burasını mutad işyeri haline getirmez. İşin birden fazla ülkede ifa edilmesinde dahi, mutad işyerinin tespiti yapılmalıdır. Nihayetinde, işçi, işin çoğunluğunu hangi ülkede ifa etmişse, esas olarak işverene karşı yükümlülüklerini nerede yerine getirmişse, hangi ülkede daha çok zaman geçirmişse, iş nerede organize edilmiş ve işin esas ve ağırlıklı kısmı nerede yapılmışsa o yerin hukuku uygulanacaktır.

[1] Y9HD.02.02.2021 T., E.2020/5070, K.2021/3194 Legalbank.

Lütfi İNCİROĞLU

Altın ve Mücevherat Üretiminde İlk 10’dayız

Altın ve takıya olan talep gün geçtikçe artış gösteriyor, sektörün ekonomiye olan katkısı ele alındığında ise yeni pazarlara ulaşılması ve hak ettiği konuma gelmesi için stratejik bir şekilde çalışmalar gerçekleştiriliyor. 6-9 Ekim tarihleri arasında İstanbul Fuar Merkezi’nde düzenlenecek olan Istanbul Jewelry Show eşsiz bir bilgi paylaşımı ve iş fırsatı sunacak.

Ülkemizin farklı kültürleri barındırıyor olması, coğrafi konum olarak diğer ülkelere yakın olması ve bu ülkeler üzerinde ticari atılımlar gerçekleştirmesi sektörün dinamiğinin değişmesinde etkin bir rol oynuyor. Dünya altın mücevherat üretiminde ilk 10 ülke arasında yer alan Türkiye, son 10 yılda arttırdığı ihracat kapasitesi sayesinde sektördeki lider ülkelerden birisi hâline geldi. Otoriteler tarafından altın ve mücevherat üretiminde İtalya’ya rakip olarak gösterilen Türkiye, tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 pandemisinden en az etkilenen ülkelerden biri oldu. Altın, gümüş ve pırlanta ihracatının yanı sıra montür ihracatı ile de sektörün önemli rakipleri arasında yer alan Türkiye 2021 yılını da başarıyla kapattı. Ayrıca üretimdeki rekabet avantajını kullanarak ihracatta ki büyüme oranında ise ivme kazandı.

Pazar hedefleri belirlenecek

Türkiye’de en çok mücevher ihracatı yapılan ülkelerin başında; ABD, İngiltere, Birleşik Arap Emirlikleri, Hong Kong, İsviçre, Irak, İsrail, Libya, Mısır ve Kırgızistan geliyor. Günümüzde E-ticaret sayesinde daha çok ülkeye ulaşılarak hedeflenen, sektörün Avrupa pazarında ABD ve Ortadoğu’da güçlü bir konuma gelmesi. Türkiye ekonomisi için büyük önem taşıyan altın, takı ve mücevherat sektöründe belirlenen pazar hedefleri ile amaçlanan ülke toplam ihracat değerinden alınan payın büyümesine katkı sağlamak. Nitekim elde edilen veriler de bu amacı doğrular boyuta ulaşmış durumda.

İhracat rakamları daha da artacak

2022 yılı ilk yedi aylık döneminde yapılan ihracat miktarı 3 milyar doları aştı.  Bu veriler doğrultusunda Istanbul Jewelry Show Kurucu Ortağı Şermin Cengiz, sektörün büyümeye devam ettiğine dikkat çekerek şunları kaydetti: “Sektörümüzün katma değerini artırmak için çalışmalarımızı aralıksız sürdürüyoruz. İhracatımızın artması için sektörün tabanının da gelişmesi gerektiğine inanıyor, bunun için önemli adımlar atıyoruz. Türk mücevherinin yeni pazarlara ulaşması ve hak ettiği konuma erişmesi hedefiyle de girişimlerde bulunuyoruz. Yılın ikinci yarısında daha güçlü sonuçlar almayı hedefliyoruz.” açıklamasında bulundu.

B2B fuar ile sadece sektör profesyonelleri bir araya gelecek  

Mücevherat sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin bir araya gelmesi ve özellikle uluslararası pazarlarda etkinlik göstermesi adına düzenlenecek olan Istanbul Jewelry Show,  ithalat ya da ihracat yapan firmaların müşteri ve tedarikçi bulma konusunda yeni alıcıları veya ticari iş ortaklarını daha kolay bulabilme fırsatı sunmuş olacak. Sektörün Türkiye ekonomisine olan katkısına vurgu yapacak olan fuar, dünyanın farklı ülkelerinden gelen katılımcıları ağırlayacak.

www.istanbuljewelryshow.com

Fuar sadece sektör profesyonellerine yöneliktir, halka açık değildir.

 

Dış Ticaret Erbabının Dostu: Go Trade Go

DIŞ TİCARET ERBABI

Yolu dış ticaretten geçen her kim olursa, iyi bir dış ticaret elemanı ile ürünlerini uluslararası pazarlarda satmak arzusundadır. İşte sizlere destek olabilecek nitelikte bir iş ve çözüm ortağınızdan bahsetmek istiyorum.

GO TRADE GO

Size bu yazımda dış ticarette yeni bir iş yapış şekli olan GoTradeGo’dan bahsetmek istiyorum.

Bildiğiniz gibi ithalat / ihracat sürecinde işleyiş dijitale evrilmiş durumda. Bu süreçte güvenilir ve size kolaylık sağlayacak GoTradeGo’ya ihtiyaç duyabilirsiniz. Sizlere bir eğitimcinin gözünden GoTradeGo nasıl bir platform ve bizlere nasıl bir yenilik sunuyor bunlara değineceğim.

Bu platform sistemde bir pazaryeri olarak yer alıyor ve ithalat/ihracat yapmak isteyen ya da farklı pazarlara açılmak isteyen firmalar ile freelance çalışmak isteyen dış ticaret uzmanlarını bir araya getiriyor. Bir nevi toparlayan misyon üstleniyor.

Daha önce karşımıza çıkmayan bu iş yapış şeklinin sizlere faydaları ise çok fazla. Bir dış ticaret uzmanı istihdam etmeden sistem içinde eşleşme sağladığınız uzmanınızla GoTradeGo’nun kullanıcı dostu yazılımı sayesinde hızlı bir şekilde görüşmelere başlayabiliyorsunuz. Uzmanınız ürünleriniz için pazar araştırması yaparken siz de ihracat / ithalat süreci ile ilgili hazırlanan eğitim videolarımızı takip ederek sizleri nelerin beklediği ile ilgili bilgi edinmiş oluyorsunuz.

Dış ticaret uzmanları ise sisteme kaydolarak daha fazla firmaya hizmet verip kendi networklerini oluşturmanın yanında ek gelir elde etme imkânı da bulmuş oluyor.

Bir eğitimci olarak, GoTradeGoyu dış ticaret ve mentorlük alanında bu sektörde başarılı işler yapmak isteyen arkadaşlar için faydalı buluyorum ve destekliyorum.

ELDE EDİLECEK FAYDA

Kurum ve kişilerin alacakları her eğitim veya araştırma faaliyeti, kendisine yapılmış bir yatırımdır. Yetkin kişileri bünyesinde barındıran kurumlar, daha fazla sonuç odaklı, daha az hata yapan ve daha fazla kazanan taraf olurlar. Go Trade Go ile kazanımlarınız tartışılmayacak derecede fazla olacaktır.

 Reşat BAĞCIOĞLU

Ticaretle ilgili alım-satım ve danışmanlık taleplerinizi, https://satinalmadergisi.com/ticaritalep/ sayfasından iletebilirsiniz.

Doğru E-Posta Yazmak

“Konuşmak, hele yazmak yalnızca karşımızdakiyle iletişim değildir; sözcüklerin bilincimize ve bilinçaltımıza sürekli gönderdiği uyarılarla akan ve kendimizle, iç dünyamızla kurduğumuz bir iletişimdir aynı zamanda”. Erendiz Atasözü

Günümüzde değişen koşullar ve teknolojik gelişmelerle birlikte hayatımızın farklı alanlarında farklı iletişim kanallarını kullanarak (yazılı, sözlü ya da sözsüz) farklı kişilerle iletişim kuruyoruz. Bu iletişim kanallarından yazılı iletişim ise en çok başvurduğumuz yöntem.

Dijitalleşmeyle birlikte yazılı iletişim biçimlerinden daha çok e-postaları aktif olarak kullanmaya başladık. Özellikle iş hayatımız içerisinde tedarikçiden personele, yöneticiden patrona kadar oldukça yaygın olarak kullandığımız e-postalar dünyamız şartları gereği etkili, kalıcı ve vazgeçilmez birer araç haline geldi. Buna bağlı olarak gün içinde farklı konulara ilişkin çok sayıda kişiden değişik formatlarda yazılmış e-postalar alıyor ya da gönderiyoruz. Ancak çoğumuz bu konunun ne kadar değerli bir iletişim yöntemi olduğunu düşünmeden e-postayı yazıp geçiyoruz. Geri bildirim de almadıysak doğru bir iletişim kurduğumuzdan emin bile olamıyoruz. Oysa yazılı iletişimde kullanılan her türlü ifade, kelime, yazım şekli vb durumlar iletişimin niteliğini ve kalitesini büyük ölçüde etkiliyor.

Radicati Group tarafından yayınlanan bir rapora göre bir kişi iş için günde 100’den fazla e-posta alıyor ve gönderiyor. Ayrıca başka bir araştırma sonucu da insanların %64’ünün istemeyerek öfke veya karışıklığa neden olan bir e-posta gönderdiğini ya da aldığını ortaya koymuştur.

İletişimde e-posta yöntemini kullanmak birden fazla kişiye zaman ve mekân sorunu olmadan ulaşmak, ekonomiklik, arşivlenebilirlik ve sürdürülebilirlik açısından son derece etkili ve kalıcı bir yöntemdir. Ancak yazılı iletişim kaynağı olarak e-postaların yanlış anlaşılmak, dikkate alınmamak, karşı tarafla yanlış mesaj alış verişinde bulunmak gibi sakıncaları olduğu aşikârdır. Bu nedenle e-posta yazarken  yeterince hassas olmamız ve belirli kurallara dikkat etmemiz son derece önemlidir.

Peki Doğru E-posta Yazma Kuralları Nelerdir ?

Bu kurallar ast, üst ve protokol seviyelerinde veya kültürel anlamlarda değişmekle birlikte, okuduğum bazı kaynaklardan aldığım notlarla doğru e-posta yazım kurallarını genel olarak aşağıdaki şekilde sıralamak isterim:

1. E-postanın kim tarafından gönderildiği belli olmalı, takma adlar kullanılmamalı,
2. Yazılan e-postanın konusu belli olmalı. Konu kısmına etkili bir başlık atılmalı,
3. Ekte dosya eki varsa mutlaka dosyanın adı olmalı,
4. Hitap cümleleri doğru kullanılmalı varsa Unvanlarla hitap edilmeli,
5. İçerik kısa ve öz olmalı, amaca hizmet etmeli,
6. Dil bilgisi ve yazım kurallarına uyulmalı (TDK bilgi alınabilir),
7. Büyük harflerle yazılmamalı,
8. “Okundu” teyidi almak güvensizliği işaret ettiğinden mümkün olduğunca tercih edilmemeli,
9. BBC kısmı etik olarak kullanılmalı,
10. CC’ye gerekli kişiler konulmalı, diğer kişiler gereksiz e-posta trafiğine maruz bırakılmamalı,

11. Belirli bir saatten sonra e-posta gönderimi olmamalı,
12. Yazının altında mutlaka e-imza ya da ad / soyad bilgileri yer almalı,
13. Yazı nazik veya resmi cümlelerle sona erdirilmeli.

E-posta göndermek kesinlikle mesajlaşmak değildir. Önemli bir iletişim kanalıdır. Ayrıca doğru e-posta yazmak kurumsal nezaket ve görgünün de ayrılmaz bir parçasıdır.

Saygılarımla,

Nurten KILIÇPARLAR