Dünyanın en büyük üçüncü nakliye hattı olan CMA-CGM 15 Nisan itibariyle, artık hiçbir gemisinde hurda plastik teslimatı kabul etmeyecek. CMA CGM’nin yasağı, Çin ve Güneydoğu Asya’da plastik atık boşaltan zengin ülkelere, özellikle de ABD’ye karşı küresel bir tepkide bir kilometre taşıdır.
Çin, hurda plastik için en büyük hedefti; 1992 yılında ülke, geri dönüştüreceği ve üretimde kullanacağı tüm plastik atıkların% 72’sini ithal etti. Ancak Çin’in ekonomisi büyüdükçe, evsel plastik atık üretimi de arttı. Artık ülke, yurtdışından ithalat kabul etmeden, geri dönüştürülecek çok sayıda kendi plastiğine sahip.
Çin, 2017 yılında Ulusal Kılıç Operasyonu adlı bir politika girişimi aracılığıyla plastik ithalatını sınırlamaya başladı. Batılı ülkeler, plastik ihracatlarını Malezya ve Endonezya gibi güneydoğu Asya ülkelerine yönlendirmek için çabaladılar, ancak bu ülkeler 2019’da plastik ithalatını da yasakladı veya sınırlandırdı. Bu ithalat kısıtlamalarının bir sonucu olarak, ABD plastik hurda ihracatı% 70’ten fazla düşmüştür.
ABD’nin toplam plastik atık ve hurda ihracatı
Nakliye hatları plastik hurda gönderilerinin önündeki en büyük engel
Çin ve komşuları plastik ithalatını sınırlamaya başladıkça, nakliye hatları hurda plastik kargoları kabul etme konusunda ihtiyatlı hale geldi. Alıcı ülkeler hurda plastiği kabul etmeyi reddedebilir, nakliye hatlarını kargoyu boşaltmaya veya geldiği yere geri taşımaya zorlayabilir. “Bu artan risk nedeniyle, nakliye hatlarının plastik taşımaya devam etmesi artık ekonomik bir anlam ifade etmiyor” diyor Ulusal Kılıç Operasyonu’nun ABD geri dönüşümü üzerindeki etkisini inceleyen Buffalo Üniversitesi’nde yardımcı doçent olan Aditya Vedantam.
Dünyanın en büyük nakliye hatlarının çoğu – Maersk, MSC ve Hapag-Lloyd – 2020’de Çin’e plastik sevkiyatı yapmayı bıraktı. Bir Fransız nakliye hattı olan CMA CGM, dünyanın herhangi bir yerindeki plastik sevkiyatlarını reddederek bir adım daha ileri gidiyor. Bu, plastik atık göndermeye istekli az sayıda şirket ve hatta toplu olarak kabul eden daha az ülke bırakıyor. Türkiye, Kanada, Vietnam ve Tayland şu anda en büyük atık ithalatçıları arasında yer alıyor ancak kendi kısıtlamalarını uyguluyor.
ABD’nin yerel geri dönüşümü ölçeklendirmesi gerekiyor
Artık geri dönüşüm merkezleri ve nakliye hatları plastik ithalatını yasaklamaya başladığından, ABD gibi ülkeler kendi plastik atıklarına nasıl bakacaklarını bulmak zorunda kalacaklar.
Ancak ABD, plastiği düzenleme ve geri dönüşüm için gereken tesisleri inşa etme konusunda geride kalıyor. Ülke, Ulusal Kılıç Operasyonu’nun 2017’de yürürlüğe girmesinden sonra çöp sahalarına % 23 daha fazla plastik dökmeye başladı. Eyalet ve yerel yönetimler, AB düzenlemelerini taklit eden yasaları çıkarmaya yeni başlıyor, ancak yalnızca birkaç yargı alanında. Ancak son yasak, atıklar için sağlam bir yerli sanayi yaratabilir.
Ocean Conservancy’de plastik politikası analisti olan Anja Brandon, “Hurdalarımızı yurtdışına ihraç etme yeteneğinden tarihsel olarak yararlandığımız için, yerel kaynak azaltma veya geri dönüşüm altyapısını artırmaya yatırım yapmadık” dedi. “Bu ne kadar zor olsa da, diğer ülkelerin ve denizcilik endüstrisinin [plastik ihracatını engellemek] tüm bu çabaları, işe yarayan bir atık yönetim sistemi yapmamız için teşvikler yaratmamıza gerçekten yardımcı oluyor.”
Var olduğumuz sürece sürekli kararlar alıyor, seçimler yapıyor ve hayatımıza yön veriyoruz. Verdiğimiz her karar geleceğimizin de önemli bir parçasını oluşturuyor. Karar vermek gerçekten kolay değil. Çünkü aldığımız her karar bizi adım atmaya ve mevcut durumumuzu değiştirmeye neden oluyor. Ama en kötü karar kararsız kalmaktan daha iyidir. Çünkü kararsızlık kişinin hayatını uzaktan izlemesi kendi köşesinde beklemesi gibidir aslında.
Bazen de yoğun duygular yaşarken aldığımız kararlar bize büyük pişmanlıklar getirebilir. Aniden hiç düşünmeden özellikle kaygı, üzüntü ve öfke gibi duygular içinde iken aldığımız kararlar yanlış kararlar almamıza sebep olabilir.
İşte tam da bu noktada daha doğru karar almamızı sağlayacak güzel bir yöntem var. Çok satan kitapların yazarı olan ünlü gazeteci Suzy Welch tarafından geliştirilen 10/10/10 kuralı. Önemli bir karar anında kendine şu soruları sorman gerektiğini söylüyor. “Bu kararı verdikten 10 dakika sonra ne hissedeceğim, 10 ay sonra ne hissedeceğim ve 10 yıl sonra ne hissedeceğim ?”
Farkındaysanız ne olacak veya nasıl olacak değil direkt olarak duygulardan bahsediyor. Hissetmekle ilgili tamamen. İlk 10 dakika aldığınız karardan sonra kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Peki 10 ay sonrasını düşünün ya 10 yıl sonra ? Mutluluk, sevinç, korku veya pişmanlık hangi duyguda kaldınız ?
Diyelim ki iş yerinde yöneticinizle tartıştınız ve size haksızlık yaptığını düşünüyorsun üzgün ve öfkelisiniz hemen o an istifa etmeye karar verdiniz. Belki ilk yarım saat kendinizi iyi hissedeceksiniz ama ilerleyen saatlerde pişman olmaya başlayabilirsiniz. Çünkü anlık bir karar verdiniz. 10 ay sonra keşke başka bir iş bulduktan sonra istifa etseydim diyebilir veya 10 yıl sonra yaşadığınız olayın istifa etmenize neden olacak kadar büyük bir olay olmadığını düşünebilirsiniz.
10/10/10 kuralı bu aldığımız ani kararları ve anlık duygularımızı kontrol eden ve bizi biraz daha mantığımızla hareket etmeye yönelten bir yöntem. 10/10/10 kuralını uygulayarak karar verme aşamasında hem olayları daha net görebilir ve kendimiz için en doğru kararı alabiliriz.
Nişantaşı Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi
İşletme Bölüm Başkanı & Gözde Araştırma Şirketi Kurucusu
“Her kim değişimi reddederse çürümeye mahkumdur.” Harold Wilson
Yenilik, yeni bir düşünce ve davranışın örgüte uyarlanması olarak tanımlanırken; aynı zamanda örgüt için yeni bir sistem, araç, politika, süreç, program, ürün veya hizmet olarak da ifade edilebilmektedir. Bireysel yenilik ise örgüt içinde çalışan bireyleri irdelemektedir.
Hurt, Joseph ve Cook (1977) bireysel yeniliği, değişime açıklık olarak yorumlanan ve örgüt içinde çoğunluğa yayılmış olan bir kişilik özelliği olarak tanımlamaktadırlar. Yazarların yeniliği ölçebilmek için geliştirdikleri ayrıntılı inovasyon göstergeleri, örgütte sosyal bir sistem oluşturan bireylerin yenilik karakteristiğini ölçümlendiği ve yorumlandığı bulgulara dayanmaktadır. Yazarlara göre bireyler inovatif olmayan davranışlardan inovatif olan davranışlara yönelmek doğrultusunda bir süreç içinde davranışlarını gerçekleştirme ve değişim istekleri ne kadar yüksek ise inovatif davranışları da bu oranda yükselmektedir.
Yeniliğin davranışsal boyutu ise örgütlerdeki yenilik doğrultusundaki aralıksız davranışsal değişimleri (sustained behavioural change) içermektedir. Diğer bir değişle kurumlarda yenilikçilik faaliyetlerinin devamını sağlayabilmek için iş görenlerin davranışsal bağlılığı (behavioural commitment) şeklinde ifade edilmektedir. Davranışsal yenilik örgütlerde birey, takım ve yönetim gibi birçok farklı düzeyde gerçekleşebilmektedir. Bir örgütlenmenin davranışsal yeniliğini ölçümleyebilmek sadece ara sıra gerçekleşen yenilik faaliyetlerinin izlenmesi ya da örgüt içindeki belirli grupların yenilikçi özelliklerinin incelenmesi ile mümkün olmamaktadır.
Örgütlerdeki yeniliğin yukarıda bahsi geçen aralıksız davranışsal değişimleri içermesi gerekmektedir:
Bireysel yenilikçilik, değişime karşı istekli olmanın öne getirilmesidir.
Takım yenilikçiliği, takımların değişime karşı uyum yeteneğini ifade etmektedir. Bu yetenek sadece bireysel yenilikçilik bir kavram olmayıp, gruba dayalı olan sinerji ile ilgili bir kavramdır.
Yönetim yenilikçiliği, kurum yönetiminin; değişime olan isteği ile yeni fikirleri ve yeni iş metotlarını denemeye olan bağlılığıdır.
Detaylı bilgiler için aşağıdaki eseri okuyabilirsiniz.
Mert, G. (2018). Organizasyonlarda Yenilik Yönetimi, Artikel Yayıncılık, İstanbul. https://www.gozdemert.com/ebook/YY.pdf
Bilindiği üzere geriye yönelik verilecek ek fiyat farkları ile ilgili olarak 7351 Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 22 Ocak 2022 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak Kamu İhalelerinde “Ek Fiyat Farkı” verilebilmesi ile ilgili düzenleme yapıldı. 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu’na geçici madde eklenerek yapılan bu düzenleme kapsamında ek fiyat farkı verilebilecek alım türlerini, ürün ve girdileri, ek fiyat farkı verilmesi veya sözleşmenin devri için idareye başvuru süreleri dahil ek fiyat farkına ve sözleşmelerin devrine ilişkin esas ve usulleri 24.02.2022 tarihli 31760 sayılı Resmî Gazete yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Ek fiyat farkı ile ilgili söz konusu düzenleme ile ilgili hesaplamalar ve ödemeler kamu idarelerince henüz tamamlanmadan hükümet tarafından yeni bir ek fiyat farkı ile ilgili hazırlanan kanun taslağı TBMM’den geçti ve Cumhurbaşkanlığı onayına sunuldu.
Birinci ek fiyat farkı ile ilgili düzenlemelerin özellikle son 1 yıllık dönemdeki yüksek fiyat artışlarını karşılamayacağı için ikinci bir ek fiyat farkı düzenlemesi yapılması; gerek kamu menfaati gerek se hakkaniyet açısından da uygun olmuştur.
Kamu ihaleleri için ikinci bir Ek Fiyat Farkı getiren söz konusu düzenlemeye göre;
Yeni ek fiyat farkı kapsamında 1/4/2022 tarihinden önce 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’na göre ihale edilen mal ve hizmet alımları ile yapım işlerine ilişkin Türk lirası üzerinden yapılan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla devam eden sözleşmeler girmektedir.
01/01/2022 tarihinden sonra (bu tarih dâhil) gerçekleştirilen kısımlar için; ihale dokümanında fiyat farkı hesaplanmasına ilişkin hüküm bulunanlarda, sözleşmesine göre hesaplanan fiyat farkı tutarı oransal olarak artırılabilir, ihale dokümanında fiyat farkı hesaplanmasına ilişkin hüküm bulunmayanlar ile hüküm bulunmakla birlikte sadece girdilerin bir kısmı için fiyat farkı hesaplananlarda hesaplanmayan kısımlar için de fiyat farkı verilebilecektir (01/04/2022 tarihinden sonraki dönemde ek fiyat farkı verilebilmesi imkânı getirilmektedir).
Ek fiyat farkı, 1/1/2022 ile 31/3/2022 tarihleri arasında (bu tarihler dâhil) gerçekleştirilen kısımlar için verilecektir.
Ek Fiyat farkı hesaplaması, 1/7/2021 ile 31/3/2022 tarihleri arasında (bu tarihler dâhil) ihalesi yapılan işlerde ihale tarihinin (son teklif verme tarihi) içinde bulunduğu aya ait endeks, 1/7/2021 tarihinden önce ihale edilen işlerde ise 2021 yılı Haziran ayına ait endeks temel endeks olarak kabul edilerek yapılacaktır.
Ek fiyat farkı için yüklenicinin başvuru yapma zorunluluğu vardır.
1/1/2022 tarihinden önce 4734 sayılı Kanuna göre ihale edilen mal ve hizmet alımları ile yapım işlerine ilişkin Türk lirası üzerinden yapılan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla devam eden sözleşmelerden, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla gerçekleşme oranı ilk sözleşme bedelinin yüzde 15’ine kadar olanlar (bu oran dâhil) yüklenicinin başvurusu üzerine feshedilip tasfiye edilir. Geçici 5 inci maddeye göre devredilen sözleşmeler için bu fıkra kapsamında fesih başvurusunda bulunulamaz.
Söz konusu ek fiyat farkı ile ilgili düzenlemenin uygulanmasına ilişkin esas ve usullerin tespitine Cumhurbaşkanı yetkili kılınmıştır.
Şirketinize yönelik Satış Eğitim talepleriniz için egitim@satinalmadergisi.com
e-posta adresine iletebilirsiniz.
Avcı ve Çiftçi Satışçılar Kurumsal Pazarın Vazgeçilmezleri
Prof. Dr. Murat Erdal – merdal@istanbul.edu.tr İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Tedarik Zinciri Yönetimi Yüksek Lisans Program Başkanı
Satış günümüzde son derece farklı bir noktaya ilerliyor. Son derece dinamik bir süreç. Müşteri taleplerini hızla öğrenme ve satışa çevirme yönünde çalışmalar hız kazanıyor. Pazarlama araştırmaları, CRM, büyük veri, yapay zeka gibi dönüştürücü yöntem ve araçlar satış süreçlerinin daha planlı ve bilimsel yapılmasını sağlıyor.
Kurumsal pazarda firmalar arasında rekabet artıyor. Müşterilerin dikkatine çekme ve onları harekete geçirerek satın alma davranışını sağlama amacıyla yürütülen pazarlama anlayışı (AIDA) farklı bir seviyeye geldi. Adım adım olası talep kaynaklarından başlayarak müşteriye evrilen dönüşüm yolculuğu satış hunisi (sales funnel) şeklinde tanımlanıp yönetilmekte. Her mecranın etkin kullanımı ile farkındalık yaratarak potansiyel müşterilere ulaşabilme, ipuçlarından yola çıkarak onların ihtiyaçları öğrenme (lead generation) konusunda çözümler üretiliyor. Profesyonel biçimde yürütülen bu kadar çaba ve yatırım sonrasında satış ekiplerinin önemi artıyor. Onların profili, bilgi ve becerileri daha da stratejik hale geliyor.
Ticaretin diğer tarafı ise alıcılar. Alıcılar üzerinde yapılan araştırmalarda yüz yüze doğrudan temasın önemi net bir biçimde ortaya çıkıyor.
Kurumsal pazarda (B2B) satınalma kararlarında etkili olan faktörler şu şekilde sıralanmaktadır:
Satıcı ile doğrudan temas
Referanslar
Etkinlikler (yüz yüze ve sanal)
Araştırma raporları ve özel çalışmalar
İş bağlantılı grup ve topluluklar
Satıcı firma internet siteleri
Broşürler ve pazarlama çalışmaları
Yayınlar (gazete, dergi)
Reklam
Sosyal medya
Kurumsal pazarda başarının anahtarı yüz yüze temaslar. Firma ve yöneticiler arasında iletişim, ilişki, karşılıklı tanıma ve güven duyma isteği geçerli. Bu da kuşkusuz satış bölümlerine olan ilgiyi artırıyor.
Şirket satış organizasyon yapısının ne şekilde olacağı, yetenek tanımlama ve nasıl bir ekip portföyü oluşturulacağı üzerinde dikkatle durmak gerekiyor.
Kurumsal pazarda öne çıkan avcı ve çiftçi satışçı profillerini yakından inceleyelim.
Avcı Satışçılar
Yeni kurulan şirket (marka) ve hızlı büyüyen pazar yapılarında avcı satışçı son derece etkilidir. Avcı satışçı, hızlı müşteri elde etme ve sonuç almaya odaklıdır. Satış stili, rekabeti seven, yüksek enerjili ve etkinlik üzerine kuruludur. Satışın kapatılması için en kısa yolu araştırır. Satış gerçekleşir gerçekleşmez yeni bir meydan okuma amacıyla yeni hedef aramaya başlar. Temel motivasyonu yeni müşteri edinme ve fırsatların peşinde koşmaktır.
Çiftçi Satışçılar
Çiftçi satışçılar, uzun satış süreçleri gerektiren köklü firmalar ve yerleşik markalarda verim sağlamaktadır. Pazarda ilişkilere büyük önem verir. İyi bir takipçi olup iletişimle beslenir. Mevcut müşterilerin devam eden tüm projelerinde danışmanlık rolünü üstlenir. Daima onların yanındadır. Kişiler ve firmalar arasında güven sağlar. Uzun dönemli ve tekrarlı projelerde başarılıdır.
Kuşkusuz her iki satışçı profili de kıymetli ve sahada başarılı. Biri diğerinin karşıtı değil. Önemli olan işletme faaliyet alanı ve kurum yapıya uygun bir satışçı karmasının nasıl sağlandığıdır.
Kaynak: Frank V. Cespedes, Sales Management That Works, Harvard Business Review Press, Boston, 2021, s:7 ve s:22.
ŞİRKETİNİZE ÖZEL YENİLİKÇİ SATIŞ EĞİTİM TEKLİFİ ALIN.
Satış Mühendislerine Özel Rol Canlandırma / Oyun Tabanlı SATIŞ YÖNETİMİ Eğitim Talebinizi egitim@satinalmadergisi.com a iletebilirsiniz.
Satış oyunları, rol canlandırma ve vaka çalışmalarına dayalı eğitimin amacı, kurumsal satış konularını uygulama ağırlıklı işleyişle ele almaktır.
Eğitim içerisinde etkileşim ve satış oyunlarına katılım teşvik edilmektedir.
Kurumsal pazarda firmalar, artan rekabet ve fiyatlandırma baskıları ile karşı karşıyadır. Satınalma yöneticileri alım sürecinde kapsamlı araştırma ve verilerle donatılmıştır. Alıcıların satış görüşmelerinden ve olası anlaşmalardan beklentileri her geçen gün artmaktadır. Yeni dönem, satıcıları teknik iş birliği, kalite, operasyonel destek ve birlikte değer yaratma konularında çözüm esaslı anlayış geliştirmeleri konusunda zorlamaktadır.
Satış mühendislerinin teknik konulardaki uzmanlıkları, tek başına yeni müşteri edinme ve yüksek satış rakamları için yeterli değildir. Satışçılar yeni uzman alıcı profillerine uygun yaklaşım biçimlerini ve müşterilerine sağladıkları değeri yeniden düşünmelidir. Yeni fikirlere liderlik eden satışçılar bir adım önde olacaktır.
Tüm şirketler, doğru alıcıları bulma, stratejik müşteri (key account) portföylerini genişletme, tekrarlı ve yüksek hacimli satışlar konusunda azami çaba içerisindedir. Unutulmamalıdır ki, kurumsal pazarda satış başarısı, topyekun birlikte çalışma ile elde edilmektedir. “Satış takım sporudur”.
Eğitim Süresi: Eğitim süresi 2 -4 gündür. Rol canlandırma ve satış oyunlarında sınıf içi motivasyonun korunması için önerilen katılımcı sayısı 15’tir.
Eğitmen:Prof. Dr. Murat ERDAL
Eğitim Yöntemi: Eğitim senaryo bazlı rol canlandırma ve etkileşim tabanlıdır.
Hedef Kitle: Satış Ekipleri, Satış Mühendisleri, Müşteri İlişkileri, Sipariş Yönetimi, Toptan Kanal, Ticari Pazarlama Birimi, Ürün ve Marka Yönetimi, İhracat, Hammadde Satışçılar, Distribütör Satışçılar, Proje Satışçılar
Özellikle iş yaşamında iyi bir İngilizce bilgisine sahip olmanın hem konuşurken hem de yazarken dilbilgisi kurallarına uymak anlamına geldiği düşünülür. Ne var ki, dil yetkinliği sadece o dilin dilbilgisi kurallarını iyi bilmek ile sınırlı değildir. Dil edimi ve kullanımında konuşma, okuma, yazma, dinleme becerileri temel düzeylerle ilişkili iken üst seviyelerdeki dil kullanımlarında özel nitelikler ve beceriler söz konusu olmaktadır. Örneğin bir dildeki deyimlere ve mecazi kullanımlara vakıf olmak, o dilde üst seviyedeki bir yetkinliğin göstergesidir. Bu nedenle iş yaşamında konuşma eyleminde veya iş mektuplarında sıklıkla kullanılan ve bunları bilmeyenler açısından yanlış anlama ve anlaşılmalara neden olan deyimlere ayrı bir başlık açmak gerekir.
İş Yaşamında en çok kullanılan deyimleri incelediğimizde birçoğunun Türkçe karşılıklarının yıllar içerisindeki yoğun temaslar ve tekrarlayan kullanımları nedeniyle birebir çeviri ile Türkçeye aktarılmış olduğunu ve bu deyimlerin gerek kullanım gerekse de anlam bakımından dile yerleştiğini görmekteyiz. Çeviribilimde girişim (interference) olarak tanımlanan bu olgu bazen söylemin organizasyonunda kültürel katmanlara dek sirayet etmektedir (Gür 2002).
Örneğin,
“See the big picture” (büyük resmi görmek),
“game plan” (oyun planı),
“in the driver’s seat” (sürücü koltuğuna geçmek),
“on the same page” (aynı sayfada olmak),
“raise the bar” (çıtayı yükseltmek),
“in the same boat” (aynı gemide olmak),
“throw in the towel” (havlu atmak),
“read between the lines” (satır aralarını okumak),
gibi iş jargonunda sıklıkla kullanılan deyimlerin önemli bir bölümü birebir aktarım ile birlikte İngilizceden Türkçeye geçmiştir.
Bunların yanı sıra, Türkçede anlamlarını karşılamakta zorlandıklarımız da bulunmaktadır. Bunların arasında
“rock the boat” (tekneyi sallamak) iş yerindeki rutini değiştirmek anlamında,
“go down the wire” (son anda karar vermek) anlamına gelirken,
henüz Türkçe dil dizgesinde birebir karşılıklara sahip değildirler. Burada önemli olan nokta ise, dil dizgelerinde deyimlerin rolüdür. Kültürlerarası platformlarda deyimler bir dildeki nüansları aktarmak açısından önemlidir. Etkili iş iletişimi açısından İngilizce iş deyimlerine gelecek yazılarda da yer vererek, iş yaşamında kullanılan deyimlerin İngilizce de etkin iletişimi nasıl sağlayacağı üzerinde durmaya devam edeceğiz.
Kaynakça:
GÜR E, G.(2002) “Çeviride Girişim Olgusu ve Çeviribilimsel Bakış”, İstanbul Üniversitesi Sosyal bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
DHL “Lojistikte İşin Geleceği” Trend Raporu 2. Bölüm yayınlandı: Önümüzdeki yıllara teknoloji ve otomasyon damga vuracak!
Tedarik zincirleri, kademeli ve eşitsiz dijital gelişmelerden kaynaklanan yeni talepleri karşılayabilecek şekilde esnek olmalı.
Lojistik sektörü, insana dayalı bir iş kolu olmaya devam ediyor: Dijital dönüşümde başarı, liderlik ve iş gücü arasındaki iş birliğine bağlı.
Yeni teknolojilerin lojistiği dönüştürme potansiyelini ve bu değişikliklerin ne hızda gerçekleşeceğini anlamak işin geleceğine yönelik hazırlıklar yaparken kritik önem taşıyor. Önümüzdeki sürece baktığımızda açıkça görüyoruz ki, dijitalleşmeyi benimseme hızı her ne kadar artıyor olsa da, lojistiğin bütünüyle dijital dönüşümü on yıllar alacak bir yolculuk ve yeni ortaya çıkan müşteri taleplerini karşılamak üzere tedarik zincirlerini iyileştirmek açısından gerekli. Bunu mümkün kılmak için kilit rolü ise teknoloji, sağlık ve güvenlik, sürdürülebilirlik ve çeşitlilik gibi birçok unsuru iş yerine entegre etmek için bütünsel bir yaklaşımla yürütülecek yetenek yönetimi konusu oynayacak.
DHL “Lojistikte İşin Geleceği” Trend Raporu’nun yeni bölümü, biri teknoloji tarafından değer katılmış ve diğeri onun tarafından otomatize edilmiş, iki olası gelecek senaryosunu ve bugün değişime öncülük ederken bu ikisinin uygulanma biçimlerinin dengelenmesi bakımından pratikte göz önünde tutulması gereken hususları ortaya koyuyor. DHL, özellikle tedarik zincirinin altı segmentinde iki senaryonun da bazı yönlerinin hayata geçirildiği bir gelecek öngörüyor: Depolama operasyonları, uzun mesafeli taşımacılık, son kilometre teslimatı, arka ofis operasyonları, müşteri hizmetleri ve tedarik zinciri planlaması.
DHL Müşteri Çözümleri & İnovasyon Bölümü Avrupa İnovasyon & Trend Araştırmalarından Sorumlu Başkan Yardımcısı Klaus Dohrmann, konuya ilişkin şunları söyledi:
“Lojistiğin dijital dönüşümünün bugünden yarına gerçekleşmeyeceğini biliyoruz ancak şu anda bir dönüm noktasındayız. Dijital dönüşümün ne ölçüde hayata geçirileceğine insan yön verir ve bu süreç teknoloji tarafından hızlandırılır. Bu perspektiften bakarak geliştirilmiş (teknolojiyle desteklenmiş) ve otomatize edilmiş gelecek alternatiflerinin gerçekliklerine bugünden hazırlanmalı ve çalışanların hem işin hem de kendi organizasyonlarının geleceğini şekillendirmede aktif bir rol oynamalarına olanak sağlamalıyız.”
Destekleyici teknoloji ile depo uzmanları ve kuryeler gibi çalışanlar yeni akıllı teknolojiler sayesinde işlerini daha hızlı, daha güvenli ve daha az fiziksel/ zihinsel çabayla yapabilecekler. Aynı zamanda, teknoloji, personelin uzaktan çalışmasına imkân sağlayacağından esasen ofis olarak kullanılan çalışma alanları azalacak ve böylece daha fazla gayrimenkul, depolama gibi lojistik işlevlere tahsis edilebilecek.
Otomasyon teknolojisiyle makineler ve kolaboratif robotlar, operasyonel görevleri aralıksız bir verimlilikle ve sıfıra yakın hatayla yerine getirerek tamamen dijitalleştirilmiş bir lojistik sektörünün sürekli en üst seviyede performans göstermesini, optimizasyonunu ve büyümesini sağlayacaktır. Aynı zamanda iş gücünde de bakım ve optimizasyon ekipleri gibi tedarik zincirini işler durumda tutacak mesleklere doğru bir kayma göreceğiz.
Destekleyici ve otomatize teknolojilerin ikisi de bir tedarik zincirine uyarlama aşamasında kendi avantaj ve zorluklarına sahip olduğundan DHL, bu iki konseptten birinin, özellikle de önümüzdeki 10 ila 20 yıl içinde tamamen entegre olmasını öngörmüyor.
Her büyük ölçekli değişim süreci gibi, lojistikte işin geleceğine geçiş de dikkatli planlama, aktif yönetim, açık iletişim, ilham veren ve pragmatik liderlik ve yeni yaklaşımlar gerektirecektir. Bunlar başarıyı getirecek üç kilit başlık altında toplanabilir: Yeni liderlik ve roller, yeni öğrenme ve gelişim, yeni çalışma modelleri ve çevre.
DHL Consulting Ortağı ve Genel Müdürü Jana Koch, “Biz insan üzerine kurulu bir işletmeyiz” diyor ve ekliyor: “Hizmetlerimizin ve işimizin vaatlerini yerine getirenler bizim çalışanlarımız; dolayısıyla dijitalleşme yolculuğuna hep beraber çıkmak bizim için çok önemli. Burada herkesin oynayacağı bir rol var.”
Liderlerin çalışanları beraberinde getirmesi ve onları değişimin aktif bir katılımcısı yapması önem taşıyor. Bu sayede bir hazırlık ve adaptasyon ortamı yaratabilir, işçilerin farklı mesleki eğitim ve beceri geliştirme yöntemleriyle ilerleyebilmeleri için onlara yollar açabilirler. Buradan hareketle, yeteneklerin boşta kalmamasını sağlamak üzere lojistik sektörünün devlet kurumlarıyla, toplumsal kuruluşlarla ve diğer endüstrilerle iletişim ve iş birliği içinde olması gerekir.
“Lojistikte İşin Geleceği” interaktif raporunu şu adresten çevrimiçi okuyabilir ya da ses formatında dinleyebilirsiniz: https://bit.ly/36NUhKi.
Birleşmiş Milletler’in öncülüğünde, 90’ların ilk çeyreğinde başlayan küresel iklim değişikliği ile mücadele etme girişimleri, taraf ülkelerin rekabetçi pozisyonlarını kaybetmek istememeleri ve dönüşüm için gereken yüksek mali girdi gibi sebeplerle istenen sonuçlara ulaşamamıştır. Küresel ısınmanın artmaya devam etmesinin muhtemel sonuçlarının beklenenden daha şiddetli olacağına dair endişeler 2018 senesinde Hükûmetler Arası İklim Değişikliği Panelinde bir rapor haline getirilmiş, 2019 senesinde ise AB ülkeleri, Avrupa kıtasını karbon emisyonlarından arındırmak için “Yeşil Mutabakat” adını verdikleri sözleşmeyi imzalayarak, küresel iklim değişiklikleri ile mücadelede en önemli adımlardan birisini atmıştır. Sıfır karbon emisyonu amacı tüm sektörleri kökten değiştirecek dönüşümler gerektirirken, tüm karbon salınımlarının % 2’sinden tek başına sorumlu olan havacılık sektörüne, karbon emisyonu salınımındaki bu büyük payından dolayı daha fazla yük düşmektedir. Havacılık sektörünün doğaya salınımından sorumlu olduğu karbon emisyonlarında, uçakların yansıra havaalanlarının da büyük sorumluluğu bulunmaktadır. Yeni havaalanlarının bu sorumluluğu göz önünde bulundurularak inşa edilmesinin yanında, mevcut havaalanlarının da ekolojik modernizasyona tabi tutulması iklim değişikliği ile mücadelede ayrıca önem arz etmektedir.
Yenilenebilir kaynaklara, bina yapım ve kullanım sürecinde başvurmak, sürdürülebilir havaalanlarının oluşturulmasında kilit başarı faktörlerinden birisidir. Doğal kaynakların verimli kullanılması ve bina inşası sürecinde kullanılan malzemeler karbon emisyonlarının azaltılmasında rol oynamaktadır. Enerjiden tasarruf sağlamak için enerji kullanım haritalarının oluşturulması bununla birlikte enerjinin elde edildiği kaynağın yenilenebilir kaynaklar olması ayrıca karbon salınımının azaltılmasında önemli bir etkiye sahip olacaktır. Helsinki Havaalanında rüzgar tribünlerinin kullanılmaya başlanması ile birlikte karbon emisyonları 10.000 ton azalmış, 1. terminalinde eski tip aydınlatmaların yenileri ile değiştirilmesi sonucunda enerji tüketimi % 80 oranında düşmüştür. İndira Gandhi Havaalanında ise 4 kafeterya dönüştürülebilir malzemelerden inşa edilmiş, Zurih havaalanında, ısıtma sistemlerinde yeraltı kaynaklarını kullanmasının yanı sıra buz çözme süreçlerinden elde edilen suları arıtıp, yağmur sularını tuvaletlerde kullanarak 2020 senesinde bir önceki yıla göre % 40 daha az temiz su tüketimine ulaşmıştır. İçlerinde İstanbul havaalanında bulunduğu birçok havaalanı ise LEED sertifikasını alarak yeşil binalar yaratma yolunda doğaya karşı yükümlülüklerini yerine getirmeye devam etmektedir.
Lokasyon açısından incelendiğinde ise havaalanları çevreyle bütünleşmiş bir yapıda olmalıdır. Havaalanlarının kuruluş yerleri seçilirken daha sonra ihtiyaç duyacakları genişlemeler dikkate alınarak stratejik planlar ve analizler doğrultusunda karar verilmelidir. Eurocontrol’ün 2013 tarihli büyüme için engeller raporunda belirtildiği üzere Avrupa’da bulunan havaalanlarının % 70’i bu çevresel kısıtlamalardan etkilenmekte ve gereken büyümeyi sağlayamamaktadır. Rekabet ve karlılık amacıyla çevresel endişeleri göz ardı eden ve her şeye rağmen büyüme amacı güden havaalanları ayrıca sürdürülebilirliği olumsuz yönde etkileyecektir. Lokasyonun sürdürülebilirlik üzerine etkilerinin incelenmesi üzerine İtalya Atmosfer Kirliliği Araştırma Enstitüsü tarafından yürütülen bir çalışmada ayrıca deniz kıyısında havanın daha hızlı hareket etmesi sebebiyle, denize kıyısı olan havaalanlarında havanın, denize kıyısı olmayan hava alanlarına göre 2 kat daha temiz olduğu belirlenmiş, İran’da yapılan farklı bir araştırma ise rüzgarlı bölgelere kurulan havaalanlarının daha temiz bir havaya sahip olduğunu göstermiştir.
Havaalanlarında sürdürülebilirliğin sağlanması için diğer bir önemli faktör ise tehlikeli maddelerden, lavabo atıklarına birçok farklı sınıftan oluşan atıkların yönetilmesidir. Sektör verileri Atlanta havaalanında 82.2, Beijing havaalanında 76.2, Heathrow havaalanında 78.4 ton günlük atık üretimi gerçekleştiğini göstermektedir. Üretilen bu atıkların üretilmemesi için gerekli önlemlerin alınması, üretilen atıkların ise doğru sınıflandırılması, geri dönüştürülebilecek olanların dönüşüm sürecine dahil edilmesi havaalanlarının sürdürülebilir politikalarında diğer önemli alt başlıklardır. Cenevre Havalimanında geri dönüşüm oranı %50 seviyesini aşmış, İstanbul Havaalanında toplanan atıkların geri dönüştürülmesinin yanında farklı bir şekilde değerlendirilerek sanat eserleri oluşturulmuş, Hong Kong havaalanında ise atıkların toplandığı sahalardan yayılan metan gazının %95’inin doğaya salınımı engellemiş, elde edilen gazların ve %80inden enerji elde edilmiştir.
Geride bıraktığımız son otuz sene içerisinde küresel iklim değişikliği ile mücadelede, farklı sektörlerden birçok kuruluş önemli adımlar atarak, bu iyileşme sürecine katkıda bulunmuştur ve bulunmaya da devam edecektir. Sürdürülebilir havaalanları bu iyileşme sürecinde üzerine düşen tüm sorumlulukları yerine getirmeye özen göstermiş ve birçoğu başarı hikayelerine dönüşerek doğaya verdiğimiz tahribatın onarılmasında ileride sesini daha fazla duyacağımız farklı başarı hikayeleri ile karşımıza çıkacağını şimdiden göstermiştir.
Rusya ve Ukrayna savaşı sonrası BİT (Bilgi ve İletişim Teknolojileri) pazarındaki dengeler de değişti.
Merkezi ABD’de bulunan pazar araştırmaları şirketi International Data Corporation’ın (IDC) raporuna göre; BİT (Bilgi ve İletişim Teknolojileri) pazarında büyük bir daralma bekleniyor. Özellikle çip ve pillerde kullanılan hammadde tedariğini Rusya’dan sağlayan pek çok firma telefon, dizüstü bilgisayar ve otomobil gibi sektörlerde üretimi sınırlandırmak zorunda kalacak.
Rusya-Ukrayna savaşı küresel jeopolitik manzarayı çarpıcı biçimde değiştirdi. Dünyanın dört bir yanındaki ülkeler ve şirketler savaşın etkilerine yönelik mücadele ediyor. de ekonomik yaptırımların Rusya üzerindeki yayılma etkilerinden etkileniyor. IDC, yaptırımların, emtia kıtlığının, petrol ve doğalgazın yanı sıra diğer temel mallar için daha yüksek fiyatların enflasyonist baskıları daha da artıracağını ve bölgesel tüketici elektroniği, yarı iletken üretimi ve dağıtım endüstrilerini destekleyen BİT tedarik zincirlerine zarar vereceğini öngörüyor.
Hammadde maliyetlerini artıracak
Rusya’nın yaptırımları ile birlikte BİT satıcıları için tedarik zinciri kesintileri etkisini hissettirmeye başladı bile. Rusya’dan Asya/Pasifik’e büyük oranlarda neon ve C4F6 gibi endüstriyel gazlar ve çiplerden cep telefonlarına ve pillere kadar BİT ürünlerinde kullanılan bakır, paladyum, nikel, titanyum, tungsten ve vanadyum gibi metal ihracatı bulunuyor. Çoğu satıcı bu hammaddelerin büyük stoklarına sahip olsa da, hammadde maliyetleri artacak gibi görünüyor. Ukrayna ve Rusya’nın yarı iletken emtia üretimine yönelik arzı özellikle Asya/Pasifik için kritik öneme sahip, çünkü BİT endüstrisi pandemi ve çip kıtlığı ile mücadele ediyor ve uzun bir Rusya-Ukrayna savaşı ile bunun daha da zorlaşması söz konusu. Bundan dolayı telefonlar, dizüstü bilgisayarlar ve otomobiller gibi alt sektörlere tedariklerin ertelenmesinin de muhtemel olduğu belirtiliyor.
Harcama planları yeniden değerlendiriliyor
Gelişen jeopolitik durumun önümüzdeki aylarda ve yıllarda küresel BİT talebini etkileyecek. 60’tan fazla teknolojiyi içeren yeni global IDC CIO araştırmasına göre; ankete katılanların % 57’si teknoloji harcama planlarını yeniden değerlendirdiklerini söylüyor, yüzde 10 ise belirsiz jeopolitik ortamın ardından 2022 için BİT yatırım planlarında güçlü ayarlamalar yapılacağını belirtiyor.
Dünya pazarının yüzde 1,1’ini oluşturuyor
Ukrayna ve Rusya BİT pazarları kısa vadede savaştan en çok etkilenecek ülkeler olsa da yeni yaptırımların mevcut durumu değiştirebileceğini veya daha da kötüleştirebileceği belirtiliyor. 2021’de Ukrayna ve Rusya’daki toplam BİT harcamaları sırasıyla 4,9 milyar dolar ve 51,6 milyar dolardı. Ukrayna önceki yıla göre % 21,2 ve Rusya için % 13,6 şeklinde çift haneli büyüdü. İki ülkedeki toplam harcamalar ise Avrupa pazarının % 5,5’i ve dünya çapındaki toplam BİT harcamalarının % 1’ini oluşturdu. Çatışma, Ukrayna’daki iş operasyonlarını durdurdu, fabrikalar kapatıldı ve bir nüfus göçü devam ediyor.
Şirketler eylem planlarını oluşturmalı
Rusya ve Ukrayna savaşı sonrasında işlerin durması nedeniyle teknoloji talebinde büyük bir daralmanın beklendiğini belirten IDC Türkiye Ülke Direktörü Nevin Çizmecioğulları, “IDC olarak Rusya ve Ukrayna savaşından sadece bir hafta önce, 370 Asya/Pasifik kuruluşu ile BİT harcamaları hakkında bir araştırma gerçekleştirmiştik. Ankete katılanların % 56’sı 2022 yılının beklentiler dahilinde hatta beklenenin üstünde büyüme kaydedeceğini öngörüyordu. % 49’u ise 2022’deki BİT harcamalarının 2021’den daha fazla olacağına inanıyordu. Bu görüşler son haftalarda hiç şüphesiz karamsar bir hale döndü. Savaşın akışkan doğası göz önüne alındığında IDC olarak şirketlerin tedarik zinciri kesintileri, çip kıtlığı, artan enflasyon ve siber güvenlik tehditleri gibi BİT’den kaynaklanan potansiyel aksaklıkları öngörmelerini ve bunlara tepki vermelerini sağlayacak eylem planları oluşturmalarını öneriyoruz” dedi.
Nisan 2022 sayımızla karşınızdayız. Her ay bir birinden değerli konuları akademisyenler ve sektör yöneticilerimizle ele almaya devam ediyoruz.
Bu sayımızda olabildiğince pratik iş yaşamı odaklı ve dış ticaret çevresine katkı sağlayan makalelere yer verdik. Tüm yazarlarımıza teşekkür ederim.
Geçen sayımızda dünyada başlayan yeni dönemin artık eskisi gibi olamayacağını dile getirmiş, şirketlerde risk yönetimi ve ticari istihbarat (competitive intelligence) birimlerine olan ihtiyaca vurgu yapmıştık.
Bugün yaşanmakta olan ekonomik savaşı hiç kimse, hiçbir uzman bu denli açık ve net öngörmemişti. Batı bloku ve Rusya’nın Ukrayna müdahalesi yeni bir iklim ortaya çıkardı. Ekonomik hava hortum şeklinde ilerliyor. Göz gözü görmüyor. “Sen bunu yaparsan ben de bunu yaparım” anlayışı ile başlayan süreçte artık karşılıklı hamlelerin hız kesmeyeceği belli oldu.
Yakın veya orta vadede Ukrayna ve Rusya arasında bir mutabakata varılsa bile işlerin siyaset ve daha büyük zeminde dünya ticaretinde eski seyrine dönmeyeceği kesin gibi. Yurt içi ekonominin değişen dünya ekonomi dinamiklerinden sert etkilenmesi kaçınılmaz. Enflasyon – döviz kur dengelerinde ekonomi yönetimi ile sıkıntı çekerken bir de böylesine makro bir etkinin gündeme girmesi şirketlerimizi fazlasıyla düşündürmeye başladı.
Yapısal reformların inşası ve ayakları yere basan, ekonomik tedbirleri alma kararlılığı sergilemedikçe, ne yazık ki dalgalanmaların şiddeti de artıyor. Girişimciler dünyada yaşanmakta olan yeni dönemi algılamaya çalışmakta güçlük çekiyor. İç siyaset ise tamamen seçime kilitlenmiş durumda.
Sektörlerimizin ayakta kalabilmesi ve dünya ile rekabet edebilir halde güçlenmesi için topyekun mücadeleye ihtiyaçları var. Hemen her alanda azami dikkatle hareket etmek mecburiyetindeyiz. İş stratejileri, müşteri ve tedarikçi (kaynak) analizi ile rekabet istihbaratı üzerine ayrı bir pencere açmak durumundayız. Zamanı ve parayı en iyi şekilde yönetilme adına elimizden gelen gayreti sergilemeliyiz. En ufak bir hatayı, yanlış hamleyi ve israfı hoş görecek bir dönemde değiliz.
Kurumunuzun yetkinliklerini yükseltin
Şirket olarak tüm dergi arşivine (112 sayı), mesleki raporlarına ve bir yıl boyunca 12 sayıya erişim sağlayın. Dijital dergi aboneliği için https://satinalmadergisi.com/dijital-islem-merkezi/ sayfasını ziyaret edebilirsiniz.
Müzakere Teknikleri ve Pazarlık Becerileri (E-Kitap)