Sanayide Enerji Kullanımının Önemi

Dr. Öğr. Üyesi Gözde MERT

Nişantaşı Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi

İşletme Bölüm Başkanı & Gözde Araştırma Şirketi Kurucusu

“Enerji, yaratıcılığın anahtarıdır. Enerji, hayatın anahtarıdır.” William Shatner

Sanayiden kaynaklı sorunların başında çevre kirliliği gelir ve bu çok önemlidir. Her sanayi üretiminde ortaya; katı, sıvı ve gaz halinde atıklar çıkar. Bu atıklar doğayı ve insan sağlığını tehdit edici boyutlardadır. Sanayi üretimi, tarımsal ve hammadde kaynakları üzerinde büyük baskılara neden olmaktadır. Ürünlerin dağıtımı nedeniyle ihtiyaç duyulan ulaşım ağ sistemleri, doğa üzerinde yeni tahribatlara yol açar. Sanayi faaliyetleri ile büyüyen şehirler; gecekondulaşma, alt yapı yetersizliği, işsizlik ve sosyal sorunların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Sürdürülebilir kalkınma ve çevre dostu teknolojilerin kullanılması ile sanayi nedeniyle ortaya çıkan sorunların çözüme kavuşturulacağı görülmektedir.

  1. yüzyılda Sanayi Devrimiyle başlayan süreçte ülkelerin ekonomik, sosyal, siyasi alanlarda uğradıkları değişiklikler sanayileşme olarak tanımlanmaktadır. Sanayileşme, yatırım, istihdam, işsizlik, cari açık gibi küresel sorunlarla doğrudan ilgilidir.

Sanayileşme, ekonominin tarım ve hizmetler sektörlerinde de meydana gelebilir. Günümüz dünyasında, gelişmiş ekonomilerin, aynı zamanda sanayileşmiş ülkeler olmaları, ekonomik gelişme ile sanayileşme arasında çok yakın bir ilişkinin olduğunu göstermektedir. Bir ülke gelişmiş ise aynı zamanda da sanayileşmiş demektir. Bu nedenle hemen hemen bütün az gelişmiş ülkelerde sanayileşme, iktisadi veya ekonomik kalkınmanın temel yaklaşımı olarak benimsenmiştir. Bir ülkede sanayileşmeyle birlikte genellikle; sanayi ürünleri ihracatı, hammadde ithalatı ve dış ticaret hacmi artar. Tarımda çalışan nüfus oranı azalırken; sanayide çalışan nüfus oranı artarak, işsiz insan sayısı azalır. Ayrıca, kişi başına düşen milli gelir, şehirleşme oranı ve ortalama yaşam süresi artar.  Sanayinin yüksek düzeye ulaşması için; düşük katma değerli ve emek-yoğun ürünler yerine, ileri teknolojili ve sermaye-yoğun ürünler üreterek, bu ürünlerin gelişmekte olan ülkelere ihraç edilmesi gerekmektedir. Sanayinin daha iyi düzeye gelebilmesi için; teknolojik bağımlılık düzeyi, minimum seviyede olmalıdır. Yüksek derecede ve süreklilik gösteren teknolojik bağımlılık, sanayileşme çabalarını engeller.

Dünya nüfusu, teknolojik gelişmeler ve daha çağdaş yaşama arzusu gün geçtikçe artmaktadır. Buna bağlı olarak, enerji kaynaklarına olan talep, her geçen gün artmaktadır. Yeni kaynaklar aranırken, enerji tüketiminde de tasarruf yolları aranmaktadır. Dünyada enerji tüketim oranları; petrol %33, kömür %30 ve doğal gaz %23; Türkiye’de enerji tüketim oranları ise doğal gaz %33, petrol %27, taşkömürü %15, linyit %14 ve hidrolik %4’tür. Kullanışlarına göre enerji; yenilenebilir ve yenilenemez enerji kaynakları olarak ikiye ayrılmaktadır. Yenilenemez enerji kaynakları; kömür, petrol, doğalgazdır. Yenilenebilir enerji kaynakları ise; hidrolik, güneş, biokütle, rüzgâr, jeotermal, dalga ve hidrojendir.

Geleneksel enerji kaynaklarının zaman içinde tükenecek olması ve aynı zamanda karbon salınımı nedeniyle atmosferi olumsuz etkilemesi, alternatif enerji üretimini zorunlu kılmıştır. Kömür, Asya ülkelerinde önemli bir enerji kaynağı olmayı sürdürmektedir.  Elektrikli araçların bataryalarında beklenen iyileşme, taşıma sektöründe devrim yaratma gücüne sahiptir. Nükleer enerjinin geleceği konusunda ise endişe duyulmaktadır. 1923’te kurulan Dünya Enerji Konseyi, sürdürebilir enerjinin geleceği konusunda somut çalışmalar yürüten ve fikir liderliği yapan, küresel tek forumdur.

Enerji Sorunun Önemi

  • Dünya’da, artan nüfus ve refah seviyesi, enerji tüketimini de aşırı biçimde arttırmıştır. Yoğun kullanım hem enerjinin sağlanması hem de üretimi sırasında oluşan kirlilik nedeniyle büyük sorunlara yol açmakta, en önemlisi küresel ısınma tehdidini tetiklemektedir.
  • Gelişmekte olan ülkelerde büyük bir enerji açığı ve dışa bağımlılık bulunmaktadır.
  • Enerji Sorunu, günümüzde sadece sürdürülebilir bir kalkınmanın gerekliliği için değil, aynı zamanda dünya barışı ve güvenliği için de son derece önemlidir.

Dünya Bankası 2019 Enerji İlerleme raporuna göre; dünyada hala yedi kişiden birinin elektriğe ulaşamadığı ve 3 milyar kişinin çevreyi kirleten (fosil yakıtlar) kullandığı belirtilmektedir. Teknolojideki gelişmeler; güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi gibi temiz ve yenilenebilir kaynaklardan daha ucuz ve kolay enerji üretilmesini sağlayarak, enerji problemine çözüm sunmaktadır. Yeni nesil pil sistemleri ve çok daha az enerji tüketen elektrikli cihazlar ise enerjinin daha verimli kullanılmasına yardımcı olmaktadır.

Şikâyet Süreci Tamamlanmadan, Süresinde Sözleşme İmzalamaya Yanaşmadığı Gerekçesiyle Başvuru Sahibi İsteklinin Geçici Teminatı Gelir Kaydedilir mi?

İtirazen Şikayet Konusu; Şikâyet süreci tamamlanmadan, süresinde sözleşme imzalamaya yanaşmadığı gerekçesiyle başvuru sahibi isteklinin geçici teminatı gelir kaydedilmesinin ve yasaklama işleminin başlatılması doğru olurmu?

Kamu İhale Kurulu Kararı Özeti;  02.02.2022 tarihli ve  2022/UH.I-206 sayılı Kamu İhale Kurulu kararına göre;

Yapılan incelemede, şikayet ve itirazen şikayet başvurularının ihale sürecini durdurma ve sözleşmenin imzalanması sürecini erteleme etkisinin olduğu, başvurular sonucunda alınacak kararların sonucunun (başvuru red, şikayet red, düzeltici işlem belirlenmesi, iptal) bu durumu değiştirmeyeceği, idare tarafından Eren Grup Kur. Hiz. Tar. Ürn. San. ve Tic. A.Ş.nin sözleşme imzalamaya davet edildiği tarih olan 29.12.2021 tarihinde ihale sürecini durdurma ve sözleşmenin imzalanması sürecini erteleme etkisi olan bir şikâyet ve itirazen şikâyet başvuru sürecinin bulunmadığı, dolayısıyla anılan tarih itibarıyla idare tarafından ekonomik açıdan en avantajlı birinci teklif sahibi olarak belirlenen isteklinin sözleşmeye davet edilmesinde bir aykırılığın bulunmadığı, ancak söz konusu istekli tarafından sözleşme imzalama süresi içinde sözleşmeye davet yazısına yönelik olarak 05.01.2022, 08.01.2022 ve 10.01.2022 tarihli dilekçelerle şikâyet başvurusunda bulunulduğu, anılan istekli tarafından akabinde 14.01.2022 ve 17.01.2022 tarihli dilekçelerle itirazen şikâyet başvurusunda bulunulduğu, dolayısıyla başvuru sahibi istekli tarafından;

10 günlük sözleşme imzalama süresi içinde şikayet sürecinin başlatılması nedeniyle sözleşmenin imzalanma sürecinin şikayet neticesine kadar erteleneceğinden idare tarafından şikayet süreci tamamlanmadan, süresinde sözleşme imzalamaya yanaşmadığı gerekçesiyle başvuru sahibi istekli hakkında anılan Kanun’un 44’üncü maddesi gereği geçici teminatının gelir kaydedilmesi ve ekonomik açıdan en avantajlı ikinci teklif olan Ada Top. Yem. Gıd. Tem. İnş. Taah. San. ve Tic. Ltd. Şti.yle sözleşme imzalanmasına yönelik işlemlerin mevzuata aykırı olduğu,

Öte yandan, başvuru sahibi istekliye 29.12.2021 tarihinde EKAP üzerinden gönderilen sözleşmeye davet yazısında 10 günlük süre içerisinde sözleşmeyi imzalaması hususunun bildirildiği, anılan istekli tarafından ilk şikâyet başvurusunun 05.01.2021 tarihinde yapıldığı, dolayısıyla söz konusu tarih itibarıyla sözleşme imzalama süresinin durduğu, bu durma tarihine kadar 10 günlük sözleşme imzalama süresinin 6 gününün geçtiği, bu itibarla işbu Kurul kararının taraflara (idare ve başvuru sahibi istekli) tebliğinden itibaren idare tarafından başvuru sahibi isteklinin kalan 4 günlük süre verilerek sözleşme imzalamaya davet edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Mehmet ATASEVER

Kamu İhale Kurulu Eski Üyesi/ Akademisyen

Boeing, 2 Milyar Dolarlık E-Ticaret Satışıyla Rekor Kırdı

  • Boeing Satış Sonrası Hizmetler online satış portalı, müşteri işlemlerini yeni araçlarla kolaylaştırıyor. 
  • Rekor düzeyde online sipariş, COVID-19 sonrası toparlanmanın sürdüğünü gösteriyor. 

Boeing, geçen yıl 2 milyar doların üzerinde online sipariş alarak e-ticarette yedek parça satış rekoru kırdı. Dijital araçlara yaptığı yatırımlarla güçlenen Boeing Distribution Inc. (eski adıyla Aviall), kendi e-ticaret sitesi üzerinden ticari ve kamu müşterilerine 70.000’e yakın yedek parça ürünü satarak salgın öncesi satış rakamlarının üstüne çıktı. Online satışların 1,5 milyar dolarını oluşturan ticari siparişler, havayolu sektöründeki süregelen toparlanmanın göstergesi oldu.

Boeing Satış Sonrası Hizmetler Başkan ve CEO’su Ted Colbert, “Piyasanın istikrarlı bir toparlanma sürecine girdiği bu dönemde, 2021 yılını 2 milyar dolarlık rekor satışla kapattık. E-ticaret kabiliyetlerimiz, sektörün toparlanması ve büyümesi için sunduğumuz dijital çözümlere örnek teşkil ediyor. Ürün ve hizmetlerimizle değer yaratmaya, bu dinamik ortamda faaliyet gösteren müşterilerimizle ortaklıklar geliştirmeye devam edeceğiz.” dedi.

Boeing Distribution Inc.’in online işlemlerde elde ettiği gelir, salgın öncesi döneme kıyasla yüzde 15 artarken, siparişler de yüzde 20 oranında artış gösterdi. Yenilenen ana sayfa, canlı sohbet özelliği ve online bilgi merkezi gibi müşteri deneyimini iyileştirmeye yönelik yeni araçların devreye sokulmasıyla satışlarda artış yaşandı.

500.000’den fazla ürünün satışa sunulduğu yenilenmiş yedek parça e-ticaret portalı, geçen yıl, 50 ülkeden 5 milyon ziyaretçi rakamına ulaştı.

Boeing’in 2021’deki yedek parça ürünleri için çevrimiçi rekor siparişleri, dijital araçlara yapılan yatırımla desteklendi.

Boeing Satış Sonrası Hizmetler Yedek Parça, Dağıtım Hizmetleri ve Tedarik Zinciri Başkan Yardımcısı William Ampofo, “Müşterilerimizin ihtiyaçlarını dikkate alarak yeni dijital araçlarla e-ticareti iyileştirmeye devam ediyoruz. Ayrıca, strateji, program ve ürün yelpazesi yönetimini tedarik zinciri ve müşteri desteği ile uyumlu hale getirerek müşterilerimiz için daha modern bir süreç yaratıyoruz. Dijital ve performans iyileştirmelerine odaklanmaya, müşterilerimizle ilişkilerimizi güçlendirmeye devam edeceğiz.” dedi.

İşçilerin Ara Dinlenmesinde Yemeklerini Makinenin Başında Yemeleri İş Süresinden Sayılır mı?

İş süresinin düzenlenmesine ilişkin hükümler, öncelikle iş gücünün korunması amacına hizmet etmektedir. Bu amacın gerçekleştirilmesi, sadece günlük çalışma süresinin sınırlandırılmasını değil, aynı zamanda işçilere çalışma süresi içinde işe ara verme imkanının da tanınmasını gerektirmektedir. Aksi taktirde, çalışmaya bağlı gerilimin, dikkatsizlik ve kazalara yol açması ve zaman içinde sağlık sorunlarıyla karşılaşılması kaçınılmazdır. İşte 4857 sayılı Kanunun 68. maddesindeki ara dinlenmesine ilişkin düşünce bu tür sonuçları önlemek için düzenlenmiştir [1].

Günlük azami çalışma süresi on bir saattir. Yedi buçuk saati aşan çalışmalar yönünden en az bir saatlik ara dinlenmesi süresi, günlük en çok on bir saate kadar olan çalışmalarla ilgilidir. Bu nedenle, günde on bir saate kadar olan (on bir saat dâhil) çalışmalar için ara dinlenmesi en az bir saat, on bir saatten fazla çalışmalarda ise en az bir buçuk saat olarak verilmelidir.

Yargıtay’a göre de, “Ara dinlenme 4857 sayılı İş Kanununun 68 inci maddesinde düzenlenmiştir. Anılan hükümde ara dinlenme süresi, günlük çalışma süresine göre kademeli bir şekilde belirlenmiştir. Buna göre dört saat veya daha kısa süreli günlük çalışmalarda ara dinlenmesi en az on beş dakika, dört saatten fazla ve yedi buçuk saatten az çalışmalar için en az yarım saat ve günlük yedi buçuk saati aşan çalışmalar bakımından ise en az bir saat ara dinlenmesi verilmelidir. Uygulamada yedi buçuk saatlik çalışma süresinin çok fazla aşıldığı günlük çalışma sürelerine de rastlanılmaktadır. İş Kanununun 63 üncü maddesi hükmüne göre, günlük çalışma süresi on bir saati aşamayacağından, 68 inci maddenin belirlediği yedi buçuk saati aşan çalışmalar yönünden en az bir saatlik ara dinlenmesi süresinin, günlük en çok on bir saate kadar olan çalışmalarla ilgili olduğu kabul edilmelidir. Başka bir anlatımla günde on bir saate kadar olan (on bir saat dahil) çalışmalar için ara dinlenmesi en az bir saat, on bir saatten fazla çalışmalarda ise en az bir buçuk saat olarak verilmelidir”[2].

Sonuç olarak işçilerin ara dinlenmesi sırasında makinaları kontrol etmeleri için yemeklerini makinenin başında yemeleri, ara dinlenmesi sırasında fiilen çalışmasalar bile işin veya makinanın başında çıkacak iş için ya da arıza veya tehlike anında derhal müdahale için bekletilmeleri durumunda, bu süre iş süresinden sayılır ve işçinin normal ücretinin ödenmesi gerekir. Ayrıca bu çalışma ile haftalık çalışma süresi aşılıyorsa, İş Kanunu anlamında fazla çalışma sayılır ve fazla çalışma ücretinin de ödenmesi gerekir.

[1]Geniş bilgi için bkz: TULUKÇU, Binnur, İş Hukukunda Dinlenme Hakkı, Ankara 2012, s.5,6; SOYER, Polat, “Yargıtay’ın Ara Dinlenmesine Ait Kararı Üzerine Düşünceler”, Türk Kamu-Sen, Mart 1989, s.8.

[2] Y9HD. 30.10.2014 T., E.2012/36451, K.2014/31780 Legalbank.

İhracatta Garantili Vadeli Alacakların Finansmanı – Bölüm II

GARANTİLİ ALACAKLAR – AVALISED DRAFT – BILL OF EXCHANGE

Yurt dışına yapılan vadeli satışlardan alınan poliçeler;

  • Müşteri kabullü (garantisiz)
  • Müşteri kabullü banka avalli (garantili)

Şeklindedir.

İhracatçı hem malından, hem de parasından olmamak için, poliçenin belli bir vadede ödenmesinin garanti edilmesini istemesi doğaldır. İşte böyle durumlarda ihracatçı poliçesini hazırlar ve ithalatçının bankasına gönderir. Poliçenin kambiyo mevzuatına göre bir borç senedi niteliğine dönüşmesi için bu poliçeye öncelikte borçlu olan ithalatçının borçlu sıfatı ile imza koyması gerekmektedir. İthalatçı tarafından imza konulan poliçe kambiyo senedi haline dönüşür ki bu poliçede ithalatçının borçlu konumda olduğu kesinleşmiştir. Ancak poliçenin sadece ithalatçının imzasının var olması demek poliçenin ödemesinin garantisi altına alınmadığı anlamına gelir. Bu durumda ithalatçının bankası poliçeye garantör sıfatı ile aval verir. Poliçede avalin olması demek, banka tarafından poliçe bedelinin borçlu adına banka tarafından garanti edildiği anlamı ortaya çıkar.

BANKA AVALLİ POLİÇE

Poliçe vadesi geldiğinde bankalar, poliçe bedelini borçlu olan ithalatçıdan tahsil edip etmediğine bakmaksızın, poliçe bedelini ödemekle yükümlüdür. Çünkü poliçenin avalisti (garantörü) konumundalar.

Banka avalli (garantli) poliçe ihracatçının tam anlamıyla güvencesidir. En az  cebinizdeki para kadar garantilidir ki ihracatçı bu poliçeyi eline aldığında bilmelidir ki poliçe vadesinde alacağı banka tarafından ödenecektir.

VADESİ BANKA TARAFINDAN GARANTİ EDİLEN VADELİ BİR POLİÇE İLE NELER YAPILABİLİR?

İhracatçımız bu poliçe bedelini poliçe vadesinde tahsil edeceğinden emin olmakla birlikte, elindeki bu poliçe ile poliçe vadesi gelmeden şunları yapabilir;

  • Poliçeyi teminata verip, bankadan kredi çekebilir
  • Poliçeyi gerek bankadan, gerekse forfaiting şirketlerinden vadesinden önce iskonto ettirmek sureti ile parasına kavuşabilir,
  • Poliçeyi bir banka aracılığı ile tahsile verebilir,
  • Poliçeyi ithalatçının bankasında muhafaza ettirip, poliçe vadesinde ithalatçının bankasından parasını talep edebilir,
  • Poliçe sayesinde likiditesini ayarlayabilir,
  • Poliçe bir şekilde kaybolsa da hukuki süreç sonunda kaybolan poliçenin yerine yenisini alabilir. Ancak kaybolan poliçe değil de paranız olsaydı, siz bu kaybolan paranızın yerine bankadan veya herhangi bir yerden yenisini temin edemezdiniz. Para kaybolduysa, paranızı unutacaksınız. Ancak banka avalli poliçeniz kaybolsa da, hukuki süreç sonunda siz poliçenize tekrar kavuşabilirsiniz ve kaybınız söz konusu olmayacaktır.

İHRACATTA GARANTİLİ VADELİ POLİÇELERİN DURUMU

Bu durumda banka avalli poliçeler için paradan daha garantilidir, kaybolsa dahi hukuki süreç tamamlandıktan sonra ihracatçı hiçbir maddi kayba uğramadan parasına kavuşabileceğinden dolayı, banka avalli poliçenin garantisi tartışılmazdır diyebiliriz.

VADELİ TEYİDLİ İHRACAT AKREDİTİF ALACAKLARININ FİNANSMANI

Haftaya ele alalım.

REŞAT BAĞCIOĞLU

Tarımsal Sorunların Çözümünde “Yeşil Devrim”

Dr. Öğr. Üyesi Gözde MERT

Nişantaşı Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi

İşletme Bölüm Başkanı & Gözde Araştırma Şirketi Kurucusu

“Milli ekonominin temeli tarımdır.” Atatürk

Yeryüzünde tarıma elverişli topraklar sınırlı olmasına rağmen verimlilik artışları sayesinde birim araziden elde edilen ürün miktarı büyük oranda artırılabilmektedir. Buna son zamanlarda gen mühendisliği alanında kaydedilen gelişmeler de eklendiğinde yeryüzündeki kaynakların israf edilmeden kullanılması ile bugün yeryüzünde açlık diye bir sorunun olmaması gerekir. Oysa günümüzde yeryüzünün birçok bölgesinde hızla büyümekte olan bir açlık sorunu vardır. Dünyadaki açlık sorununun giderek büyümesinde ve bu konudaki endişelerin artmasında küresel iklim değişikliğine bağlı olarak artan kuraklık ve bölgesel anlaşmazlıklardan doğan çatışmalar etkilidir.

Tüm insanların her zaman sağlıklı ve aktif bir yaşam sürdürebilmek için yeterli, güvenli ve besleyici gıda almalarını sağlayabilmek insanlığın önündeki en önemli zorluklardan birisidir. Dünya Gıda Programı’na (World Food Program) göre dünyada 815 milyon insan yeterli beslenememektedir. İnsanların 1/3’ü ya kötü beslenmekte ya da obezite gibi gıda kaynaklı sorunlarla karşılaşmaktadır. Beslenme sadece kişisel durumumuz için değil, aynı zamanda sağlık, refah, çevre, afetlerle mücadele, su, enerji ve hatta yönetişim konularını da direkt olarak etkilemektedir. Birleşmiş Milletler raporlarına göre dünya çalışan nüfusunun %26’sı tarım ve beslenme ile ilgili alanlarda çalışmaktadır. 2021’de 11 triyon dolara ulaşan bu sektörün büyüklüğü her geçen gün artmaktadır.

Sürdürülebilir kalkınma kavramının ortaya çıkmasına giden yol, 1940’lı yıllarda Dünya nüfusunun artan yiyecek ihtiyacını karşılamaya yönelik önemli bir buluş olarak kabul edilen “Yeşil Devrim” ile başlamıştır. 1950’li ve 60’lı yıllarda hızla artan nüfusa yiyecek sağlama probleminin çözümü olarak gündemde olan yeşil devrimin günümüzde ortaya çıkan çevre sorunları ile ilintili olduğu tartışılırken, günümüzde yiyecek üretimi ile ilgili gündem, sürdürülebilir kalkınma kavramının ortaya çıkması ile farklı alanları da içermektedir.

Yeşil Devrim, 1940’lı yıllarda Meksika’da tarımsal uygulamalardaki yeniliklerle başlamıştır. Bu uygulamalar sonucunda elde edilen daha fazla yiyecek üretme başarısı, 1950’li ve 60’lı yıllarda hızla artan nüfusa yiyecek sağlama problemi ile karşı karşıya kalan tüm Dünya ülkeleri için mükemmel bir çözüm olmuştur. Yeşil Devrim’in yaratıcısı olarak kabul edilen Dr. N.E. Borlaug 1970 yılında, özellikle Hindistan, Meksika ve Orta Doğu’da milyonlarca insanı açlıktan ölmekten kurtardığı için, Nobel ödülü almıştır. 1980’li yıllarda ise, yiyecek üretiminin artması ile milyonlarca insanı açlıktan kurtaran Yeşil Devrim’in gerçekte “yeşil” olmadığı tartışılmaya başlamıştır. Çünkü Yeşil Devrim uygulamalarının dayandığı temel noktaların (daha fazla kimyasal gübre ve pestisit kullanımı, daha fazla su kullanımı, tarla açmak için yok edilen sulak alanlar, otlaklar, orman alanları ve doğal alanlar) aslında günümüzün küresel problemlerinin temel nedenleri olduğu öne sürülmektedir. 1950’li yıllarda, insanoğlunun çevre sorunları ile karşılaşmasına yol açacak nedenlerden biri olan Yeşil Devrim sürecine götüren en önemli neden, artan nüfusun yiyecek ihtiyacının karşılanamamasıydı. Ancak, nüfus artışının sadece yiyecek sıkıntısı ile değil, ekolojik tehditlerle de ilintili olduğu 1968 yılında Paul Ehrlich’in yazdığı “Nüfus Bombası” (The Population Bomb) adlı kitapla tarihe geçmiştir. Aynı yıl pek çok uzman, Paris’te Birleşmiş Milletler (BM) Biyosfer Konferansı’nda ilk kez bir araya gelerek, kirlilik, kaynakların yok olması ve sulak alan kaybı konularının da aralarında olduğu, küresel çevre problemlerini tartışmışlardır.

1972 yılında Roma Kulübü Raporu olarak da bilinen “Büyümenin Sınırları” (Limits to Growth) başlıklı kitap yayımlanmıştır. Bu kaynakta yanıt aranan soru ise; “Bugünün temel sorunları olan 5 değişken (hızlı nüfus artışı, gıda üretim şekli, sanayileşme hızı, çevre kirlenmesi düzeyi ve yenilenemez doğal kaynakların tükenme hızı) bugünkü seyrinde ilerlerse önümüzdeki yüzyıl içinde ekonomimizi nasıl bir gelecek bekliyor?” idi. Günümüzde bu soruyu, “Mevcut ekonomik düzen ve uygarlığımız sürdürülebilir mi?” şeklinde sormak mümkündür. Ancak 1972 yılında henüz sürdürülebilir kalkınma kavramı bu anlamda kullanılmıyordu. “Büyümenin Sınırları”nda bu soruya verilen yanıt ise özetle şöyledir:

  1. Dünya nüfusunda, sanayileşmede, çevre kirlenmesinde, gıda üretiminde ve doğal kaynakların tükenmesinde bugünkü büyüme eğilimi süregelecek olursa, gezegenimizde ekonomik büyüme gelecek yüzyıl içinde sınırına dayanacaktır. Olasılığı en fazla sonuç gerek nüfusta gerekse üretim kapasitende oldukça ani ve kontrol altına alınmayan bir düşüşün ortaya çıkmasıdır.
  2. Bu büyüme eğilimini değiştirme ve gelecekte uzun süre devam edebilecek ekolojik ve ekonomik bir denge kurma olanağı vardır. Dünya çapında bir denge, dünya yüzeyindeki her bireyin temel maddi ihtiyaçlarına doyumunu sağlayacak ve her bireyin beşerî potansiyelinin geliştirilmesi için eşit fırsata sahip olmasına olanak verecek biçimde tasarlanabilir.
  3. İnsanlar, birinci sonuç yerine ikinci sonucu elde etmek için çaba harcamaya karar vermeleri halinde, ne kadar çabuk harekete geçerlerse, başarı olasılıkları o ölçüde artacaktır.

Bu yanıtın politik tercümesi, “hemen şimdi” ve “sıfır büyüme” oldu. 1972’yi takip eden 10 yıl içinde pek çok Batı ülkesinde birbiri ardınca kurulan yeşil partiler ekonomik büyüme paradigmasını çok daha cesaretle eleştirmeye ve sıfır büyümeyi savunmaya başladılar.  Artık, gezegenin taşıma kapasitesinin yüzyıl daha dayanamayacağını, küresel ısınma ile ilgili tahminlerden çok iyi bilinmektedir.

Kısmi Teklife Açık İhalede, Toplam Teklif Tutarını Yazmayan Firma Değerlendirme Dışı Bırakılır mı?

 

İtirazen Şikayet Konusu; Kısmi teklife açık ihalede, gerek birim fiyat teklif mektubunda gerek cetvelinde, kısımların tutarları ve kısım toplamları doğru iken, toplam teklif tutarının (kısımların toplamının) yazılmamasının esaslı bir eksiklik olup/olmadığı.

Kamu İhale Kurulu Kararı Özeti;  16.07.2020 tarihli ve  2020/UH.II-1234 sayılı Kamu İhale Kurulu kararına göre; Yapılan incelemede, ihalenin 3 kısımdan oluştuğu, şikayete konu kısmın “… Bitki Örtüsü Temizliği” işi olduğu, aşağıda yer verilen teklif cetvelinde yer aldığı üzere söz konusu kısmın 2 iş kaleminden oluştuğu, adı geçen kısmın ihalesi üzerine bırakılan isteklinin her bir iş kalemine ait teklif edilen birim fiyatlara ve iş kalemlerinin toplamına uygun olacak şekilde kısım toplam tutarına birim fiyat teklif cetvelinde yer verdiği, birim fiyat teklif mektubunda ise her bir kısma ait kısım toplam tutarlarının rakam ve yazı ile birbirlerine uyumlu bir şekilde yazıldığı, diğer taraftan kısımların genel toplamına ise hem birim fiyat teklif mektubunda hem birim fiyat teklif cetvelinde yer verilmediği görülmüştür.

4)İhale konusu işin, ekteki cetvelde yer alan kısımların //bu teklif mektubunun ekinde yer alan birim fiyat teklif cetvelindeki her bir iş kalemi için teklif ettiğimiz birim fiyatlar üzerinden Katma Değer Vergisi hariç;

[1.KISIM-… BİTKİ ÖRTÜSÜ TEMİZLİĞİ-(1.849.938,18 TL>(BİR MİLYON SEKİZ YÜZ KIRK DOKUZ BİN DOKUZ YÜZ OTUZ SEKİZ LİRA ON SEKİZ KURUŞ)

2.KISIM-…           BİTKİ ÖRTÜSÜ TEMİZLİĞİ 1.399.197,50TL)-(BİR MİLYON ÜÇ YÜZ DOKSAN DOKUZ BİN YÜZ DOKSAN YEDİ LİRA ELLİ KURUŞ)

3.KISIM-… BİTKİ ÖRTÜSÜ TEMİZLİĞİ-(1.850.826,20 TL>(BİR MİLYON SEKİZ YÜZ ELLİ BİN SEKİZ YÜZ YİRMİ ALTI LİRA YİRMİ KURUŞ)]

…Bu çerçevede, söz konusu ihalenin şikayete konu 3’üncü kısmı olan  “… Bitki Örtüsü Temizliği” işine ilişkin olarak birim fiyat teklif cetvelinde istekli tarafından, iş kalemlerine ait teklif edilen birim fiyatların ayrı ayrı yazıldığı, iş kalemlerinin toplamının ise “kısım toplam tutarı” satırına doğru bir şekilde aktarıldığı, aynı şekilde söz konusu kısma ait teklif edilen bedelin rakam ve yazı ile birbirine uygun olarak birim fiyat teklif mektubunda yer verildiği, idari şartnamede yer alan düzenlemeler çerçevesinde ihalenin kısmi teklife açık olduğu, her bir kısım için verilen tekliflerin ayrı ayrı değerlendirilerek ekonomik açıdan en avantajlı teklif sahibi isteklinin belirleneceği ve yine her bir kısım için ayrı ayrı birim fiyat sözleşmesi imzalanacağı anlaşıldığından, yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri çerçevesinde şikayete konu hususun teklifin esasını değiştirecek ve ihale komisyonunu çelişkiye düşürecek nitelikte bir eksiklik olmadığı sonucuna varılmış, başvuru sahibinin bu yöndeki iddiası yerinde görülmemiştir.

Mehmet ATASEVER

Kamu İhale Kurulu Eski Üyesi/ Akademisyen

Çaturanga Oynayalım mı?: Feda Edilen Piyonlardan Yenilmez Vezirlere…

 

Piyonlar, en kolay feda edilenlerdir. Emin misiniz? Satranç, yüzyıllardır oynanan bir strateji oyunudur. En kaba haliyle, belirli taşların satranç tahtası denen bir düzlemde rakibin en kıymetli taşı olan şahını elde etme oyunudur. Oyunda farklı taşların farklı hareket kabiliyetleri ve buna uygun olarak da, farklı önem dereceleri olduğu düşünülür. Ki şah oyunun sonunu getirdiğine göre, en önemlisi olduğunu tartışmak da gereksiz… Ve elbette oyunun başında şahın yanında duran, kıymetli bir vezir… Oyundaki taşların önemi ile sayısı arasında ise, negatif bir korelasyondan söz edilebilir. Benzer taşların sayısı arttıkça, değerleri azalacaktır. Bu yüzden de sekiz adet olan piyonlar, bu sistematikte en zayıf halkalar olarak görülebilirler. Ancak buraya ek bir bilgi eklememiz, oyundaki taşların değerine yeniden bakmamıza katkı sağlayabilir.

Eğer oyunculardan biri, elindeki piyonu rakibinin alanının son karelerinden birisine ulaştırmayı başarabilirse, piyon istenilen herhangi bir taş ile değiştirilebilir. Yani sekiz adet piyon, potansiyel bir vezir adayıdır. Çok kolay olmamakla birlikte sekiz adet dönüşmüş piyon ve bir de gerçek vezir birlikte, dokuz vezirlik bir ordu söz konusu olabilir ki, yenilmezlik bir gerçeklik haline gelebilir. O halde, oyundaki taşların güçleri isimlerinden ziyade, sahip oldukları potansiyellerde gizlidir. Gerçek hayat ile satranç arasında bir benzetim mümkün müdür?

İş hayatı ile satranç arasında benzerlikler kadar farklılıklar da mevcuttur. Satrancın olmazsa olmazı, birkaç hamle sonrasını rakibin potansiyel hamlelerini de öngörerek düşünebilmektir. Ki stratejik yönetimin ilk basamağına hoşgeldiniz!… Elbette tahminler, bilgiye (daha da önemlisi araştırmaya dayalı olmalı) dayanarak alındığında, satrançtan çok daha başarılı olabilirsiniz. Ancak satrancın gerçek hayattan en temel farkı da burada karşımıza çıkıyor. Oyunda sadece bir rakip ile mücadele ederken, gerçek hayatta bazen sayısından emin olamadığınız kadar çok ya da sayısı bilinen ama yine çok sayıda rakip ile hamle öngörüsünde bulunmaya çalışırsınız. Satrançta oyun alanı sınırlı ve belirlidir. Ancak yerel bir işletmenin rakibi, küresel bir dev de olabilir; sosyal mecradan ikame ürün satan bir girişimci de… Satrançta mutlak kazanan ve kaybeden varken, iş hayatında başarının farklı varyasyonlarından söz edilebilir. Dediğimiz gibi farklılıklar da benzerlikler de mevcut… Burada altının çizilmesi gereken nokta ise, iş hayatında da satrançta da önemli olan, elinizdeki taşlara sizin verdiğiniz değerdir.

Ekonomik krizde ilk kimlere kapı gösteriliyor? Yıllardır aynı şirkete hizmet eden birileri, o ya da bu sebeple tenzil-i rütbe ile karşılaşıyor mu? Nasılsa çalışan kolay bulunuyor diyenler mi var? Maaşları azaltalım, işine gelmeyeni muhasebecimiz ile sohbete gönderelim felsefesi mi hakim? İş ilişkisini muhtaçlığa dönüştürenler ile başarı mümkün olabilir mi? Birilerinin inat ve ısrarla anlamadıkları piyon olarak gördüklerinin, sahip oldukları vezir potansiyellerini ortaya çıkartamama nedenlerinin kendileri olmaları… Birçok sektörümüzde iş gücü devir oranı rakamları küresel oyuncularla ya da başarılı işletmelerle kıyaslandığında, korkunç yüksek… Piyon feda edilir… Bu yüzden de, bir piyonun gölgesi kadar ilerleme mümkün olamıyor. Peki başaranlar? Nerede farklılar?

Artık şah da piyon da yok… Çok değil 15 sene öncesinin en değerli işletmelerine bakın, dönüşüm hızı yüksek… Devler küçülüyor, küçükler devleşiyor. Yeni dünyada sahip olunan potansiyel ve bunun yönetilmesi, iş hayatını tümüyle değiştirmeye de devam edecek.

Dikey hiyerarşiler ile üstlerin kararlarına tabi şirketler de yok… Birlikte öğrenen, birlikte gelişen ve birlikte geleceğe adım atan işletme kültürleri var. Ofis tasarımından, çalışma saatlerinin bireyler tarafından oluşturulduğu sistemlere kadar “özgürlük” iş hayatının en kuvvetli rüzgarına evrildi. Bireyler oluşturdukları değer için takdir görürken, bireysel gelişimlerinin kurumsal gelişimin yapı taşı olduğu temel ön kabullerden…

Birey değerlidir. İster satraçta, isterse iş hayatında… Bireye değer veren, başarıya erişirken; feda ile yola devam edenlerin sonu başladıkları yerde olmakla eşdeğer… Oyunu ve oyuncuları anlamadan, oyunda başarılı olma şansımız olabilir mi?

COVID-19 SONRASI TEDARİK SEKTÖRÜNÜ NELER BEKLİYOR?

Satın almanın, “yeni normale” geçilirken şirketlerdeki büyümeye öncülük etmesi bekleniyor. Satın alma liderleri, bu beklentiyi karşılayabilmek için bir yakın gelecek planı oluşturmaya başladı.
Peki, bu planlamada hangi başlıklar var? Covid-19 sonrası tedarik sektöründe beklenen gelişmeler neler?
Araştırma şirketi McKinsey & Company, geçtiğimiz günlerde satın alma liderlerine bu konuyla ilgili görüşlerini sordu. Görüşlerin ortak noktası şuydu: “Olağanüstü bir dönemde öğrenilen zor kazanılmış dersleri uygulamak için yeni ortaya çıkan bir enerji ve tedarik sektörünün yeniden tasarlanması söz konusu.

Bahsedilen yeniden tasarlamayı 5 ana başlıkta sunmak mümkün.
• Sıfır temelli bütçeleme, kategori ve değer yaratma stratejileri ile maliyet tasarrufu hedeflerini yeniden düzenleyin.
• Tedarikçi ortaklıklarına ve ortak inovasyonlara yatırım yaparak yeni fırsatların kilidini açın.
• Ekonomik değerleri akıllıca kullanın, dijitalleşmeden ve harcama analizlerinden yararlanın.
• Geleceğe hazır bir işletme modeline dönüşerek uzaktan çalışma pratiklerini etkinleştirin.
• Hem geçmişten gelen hem de yeni yetenekleri teşvik ederek, çalışanların yeni çalışma modellerine uyum sağlamasına yardımcı olun.

Şirketlerin büyük bir kısmı, Covid-19 döneminde maliyetleri düşürme hedeflerini yerine getiremedi. Bunun nedenleri arasında; tedarik zinciri esnekliğini artırmak için kaynakların yeniden yönlendirilmesi, tedarikçilerin yaşadığı finansal zorluklar ve hem talep hem de arz hacimlerindeki büyük değişimler sayılabilir.
Öte yandan, pandeminin satın alma ve tedarik yapan firmalar açısından yarattığı sıkıntılar dijital dönüşüm üzerinde hızlandırıcı bir etki yaptı.

Tedarik sürecini kağıtla dolu bir süreçten, satın alma uzmanlarının belge yoğunluğundan bunalmadığı bir sürece dönüştüren temassız satın alma, giderek daha fazla firmanın e-satınalma ve e-ihale platformlarına geçiş yapmasını sağlayacak.
Birçok satın alma uzmanı, son zamanlarda tedarikçileriyle yalnızca çevrimiçi olarak etkileşime girmeye alıştı. Artık çoğu kişi eski telefon görüşmesi trafiğine veya basılı katalog, broşür vb. fiziksel satış materyalleri kullanımına geri dönmek istemiyor.
Tedarik dijitalizasyonunda başarılı olmak, ekipteki herkesin ilgili ve özverili olmasını gerektiriyor. Satın alma sürecinde karşılaşılan beklenmedik zorlukların üstesinden gelmek ve gelecek döneme odaklanmak şirketlere pek çok avantaj getirebilir. Büyüme hedefleri ve gelecekteki rekabet gücü için iyi donanımlı olmak tercih edilecektir.