İŞLETMELERDE SOSYAL YENİLİKÇİLİK

Dr. Öğr. Üyesi Gözde MERT

Nişantaşı Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi

İşletme Bölüm Başkanı & Gözde Araştırma Şirketi Kurucusu

“Yenilikler, ancak onlar için yer açtığınız zaman yaşantınıza girebilirler.” Marlo Morgan

Sosyal yenilik kavramı 1990’larda, “yenilikçi iş stratejisinin” bir boyutu olarak, yönetim bilimi ve iş idaresi ile sınırlı tutulmuştur. Sosyal yenilik söz konusu disiplinlerde, örgütün rekabetçiliğinin artırılması için bireysel ve kurumsal yapılarda değişimi gerekli kılmaktadır. Ekonomik alanda yenilik analizinin fikir babası olan Joseph Schumpeter; teknolojik yenilikçiliğe paralel olarak ekonomik etkinliği sağlamak için sosyal yeniliğin gerekli olduğunu vurgulayan ilk kişi olmuştur. Schumpeter, sosyal yeniliğin ekonominin yanı sıra, toplumun sosyal, politik ve kültürel yaşam alanlarında rol oynadığını ifade etmiştir.

Sosyal yenilik, karşılaşılan ekonomik ve sosyal sorunlara çözüm bulmak için yeni veya iyileştirilmiş etkinlikler, girişimler, hizmetler, süreçler veya ürünlerin uygulaması ve bireylerin yaşamlarında değişim sağlamak amacıyla somut yollar bulunmasıdır. Sosyal yenilikler; sosyal ihtiyaçları karşılayan, çalışma hayatından eğitime, toplumun gelişimine, sağlığa ve toplumun ilerlemesine, güçlenmesine neden olan yeni stratejiler, kavramlar, fikirler ve organizasyonlardan oluşmaktadır. Sosyal yenilik; refah, çevre, eğitim gibi sosyal konulara yönelik olan, yeni sosyal ürün ve hizmetlerin geliştirilmesidir. Bu ürün ve hizmetler geliştirilirken yeni organizasyon yapıları ortaya çıkmaktadır.

Mulgan vd. (2006) sosyal yenilikçiliği, “yeni fikirler” ile daha önce “karşılanmamış ihtiyaçlar” arasında, “insanların yaşam standardını” yükseltecek çözümler üretilmesi şeklinde tanımlamaktadır. Bu tanımda iki hususa vurgu yapılmaktadır: İlk olarak, Schumpeter’in (1934) tanımlamış olduğu yenilik kavramında olduğu gibi; yeni unsurların, yeni bir bileşimi olarak ifade etmektedir. İkinci olarak, yenilikçiliğin unsurlarından, problem çözme yaklaşımını benimsemektedir.

Thom (1990), örgütler açısından sosyal yenilikçiliği, insan kaynakları yönetiminde, planlı gelişmeler şeklinde tanımlamaktadır. Sosyal yenilik; örgütlerdeki üretim artışı açısından ele alınmaktadır. Sürekli yenilik ve üretimin, fiyat indirimi ile rekabetçi avantaj yakalayarak ve yeni teknolojiler kullanılarak başarılamayacağını; bunun için işgücünün optimal kullanımının sağlanması gerektiğini ifade etmektedir. Sosyal yenilik, organizasyonel yenilikçilikten daha geniş bir kavramdır. Sosyal yenilik; dinamik yönetim, akıllı çalışma, esnek organizasyon, yetenek gelişimi ve örgütler arası ağları içermektedir.

Sosyal yeniliğe önem verilmesinin üç nedeni vardır. Bunlar:

  1. Yaşlı nüfusun artması ile gelecekte, daha az işgücü ile sosyal güvenlik ve refah seviyesinin korunmasına yönelik çalışanların üretkenliklerinin arttırılması gereklidir. Bu üretkenlik ise; “sıkı çalışma”, “akıllı çalışma” ve “daha fazla saat çalışma” arasında uyumun sağlanmasına bağlı kalmaktadır.
  2. Rekabetçi ve bilgi temelli ekonominin parçası olan katma değerin arttırılması; işgücünün yetenek ve yetkinliğinin kullanımı ve geliştirilmesine bağlıdır.
  3. Teknolojik yenilik, bir sosyal yenilik yönü içerdiği zaman ancak örgütler bu teknolojik yeniliklerden fayda sağlayabilmektedir.

Detaylı bilgiler için aşağıdaki kitabı okuyabilirsiniz.

Mert, G. (2018). Organizasyonlarda Yenilik Yönetimi, Artikel Yayıncılık, İstanbul. https://www.gozdemert.com/ebook/YY.pdf

Yeterlik Bilgileri Tablosunda Beyan Edilen Belgelerin Resen İncelenmesi KİK’in Görevi Midir?

Anahtar Kelimeler; şikayet başvurusu, e-ihale, yeterlik bilgileri tablosu

İtirazen Şikayet Konusu; İhaleye teklif veren isteklilerin sunduğu/beyan ettiği belgelerin İdari Şartname’de düzenlenen yeterlik kriterlerini karşılamadığı, şöyle ki;

  1. a) İlgili isteklilerin yeterlik bilgileri tablosunda beyan ettiği ticaret sicil gazetelerinde ortakların ve şirket yöneticilerinin TC kimlik numaralarının bulunmadığı, söz konusu gazetelerde ortaklık ve hisse oranlarına ilişkin bilgilerin yer almadığı, ilgili gazetelerden gerekli bilgilerin teyidinin yapılamadığı ve başka belgelerle de teyidi yapılamayacağından söz konusu isteklilerin tekliflerinin değerlendirme dışı bırakılması gerektiği,
  2. b) İsteklilerin sunduğu geçici teminat mektuplarının standart forma uygun olmadığı, geçerlilik süresini kapsamadığı, işin adının tam olarak yazılmadığı, sunulan teminat mektuplarında “4734 sayılı Kanunun 34 üncü maddesi uyarınca, bu teminat mektubu her ne suretle olursa olsun haczedilemez ve üzerine ihtiyati tedbir konulamaz.” cümlesinin yer almadığı,
  3. c) İsteklilerin sunduğu iş deneyim belgeleri tutarlarının ihale dokümanında belirlenen oranları sağlamadığı ve benzer iş tanımına uygun olmadığı,
  4. d) Anılan isteklilerin birim fiyat teklif cetvellerinde her bir iş kalemine ait miktar sütunundaki rakamlar ile teklif edilen birim fiyatların çarpımında aritmetik hatanın bulunduğu iddialarına yer verilmiştir.

Kamu İhale Kurulu Kararı Özeti; 15.12.2021 tarihli ve 2021/UH.II-2300 sayılı Kamu İhale Kurulu kararına göre; Başvuru sahibinin itirazen şikâyet dilekçesinde yer alan bahse konu iddialarında, herhangi bir istekli adı belirtilmeden, yeterlik bilgileri tablosunda beyan edilen ticaret sicil gazeteleri,  geçici teminat mektupları, iş deneyim belgeleri ile birim fiyat teklif cetveline yönelik iddialara yer verildiği, söz konusu iddiaların ihaleye teklif veren istekliler yönünden incelenmesi talebini içerdiği anlaşılmıştır.

4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun “İhalelere yönelik başvurular” başlıklı 54’üncü maddesinin birinci fıkrasında, ihale sürecindeki hukuka aykırı işlem veya eylemler nedeniyle bir hak kaybına veya zarara uğradığını veya zarara uğramasının muhtemel olduğunu iddia eden isteklilerin, Kanun’da belirtilen şekil ve usul kurallarına uygun olmak şartıyla şikâyet ve itirazen şikâyet başvurusunda bulunabileceği hükme bağlanmış, bu kapsamda ilgili maddenin dördüncü fıkrasında, dilekçelerde yer alması gereken hususlar belirtilmiş ve bahse konu dilekçelerde başvurunun konusu, sebepleri ve dayandığı delillerin belirtilmesinin zorunlu olduğuna değinilmiştir.

Yine, İhalelere Yönelik Başvurular Hakkında Yönetmelik’in 8’inci maddesinin ikinci fıkrasının (ç) bendinde; dilekçelerde başvurunun konusu, sebepleri ve dayandığı delillerin belirtilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmış, aynı Yönetmelik’in 16’ncı maddesinde ise başvurunun konusu, sebepleri ve dayandığı delillerin belirtilip belirtilmediği konusunun Kuruma yapılan başvurularda öncelikle incelenmesi gereken hususlar arasında olduğu belirtilmiştir. İhalelere Yönelik Başvurular Hakkında Tebliğ’in 11’inci maddesinin sekizinci fıkrasında da, başvuruda bulunulan hususların dilekçelerde somut bir biçimde, mevzuata aykırı bulunma sebepleri ile birlikte gösterilmesi gerektiği yönünde bir açıklama yapılmıştır.

Buna ek olarak 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun “Kuruma itirazen şikayet başvurusu” başlıklı 56’ncı maddesinin gerekçesinde “İdari başvuru yolunun amaca uygun biçimde kullanılmasını temin bakımından Kurum tarafından başvuru sahibinin iddiaları ve idarenin şikayet üzerine verdiği kararda yer alan hususlar ile itiraz edilen işlemlerin diğer istekliler bakımından uygulanmasının eşit muamele ilkesini ihlal edip etmediği ile sınırlı bir incelemenin yapılması öngörülmekte, böylece şikayet inceleme sürecinin kısa sürede sonuçlandırılması amaçlanmaktadır.” ifadelerine yer verilmiş, böylelikle Kurum’un başvuru sahibinin iddiaları ve idarenin şikayet üzerine verdiği kararda yer alan hususlarla sınırlı olarak inceleme yetkisi olduğu açıkça belirtilmiştir. Bu kapsamda başvuru sahibinin bütün istekliler açısından açık bir şekilde herhangi bir istekli adı belirtilmeksizin ya da herhangi bir istekliye yönlendirme yapılmaksızın ihaleye teklif veren isteklilerin yeterlik bilgileri tablosunda beyan edilen ticaret sicil gazeteleri,  geçici teminat mektupları, iş deneyim belgeleri ile birim fiyat teklif cetveline yönelik beyan edilen belgelerin mevzuata uygun olmadığı ve yeniden incelenmesi veya değerlendirilmesi talebini içerdiği,  herhangi bir istekliye yönelik olarak somut mevzuata aykırılık iddialarından ziyade, söz konusu belgelerin tüm unsurlarının bütün istekliler yönünden mevzuata aykırılığının ileri sürüldüğü, bunun dışında herhangi bir istekli adı belirtilerek somut nitelikte hukuka aykırılık iddiası içeren ifadelere yer verilmediği, bu kapsamda söz konusu iddiaların esas yönünden incelenmesinin söz konusu Kanun maddesiyle amaçlanan hususun gerçekleştirilmesinin önüne geçeceği ve itirazen şikayet başvurusunda bulunan isteklilerin genel bir iddia şeklinde bütün belgelerin kamu ihale mevzuatına aykırı olduğu iddiasında bulunarak idari başvuru yolu hakkını kötüye kullanmasına sebep olacağı değerlendirilmiştir.

Kamu İhale Kurumunun görev ve yetkilerinin 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ile belirlendiği, bu görevler arasında ihale komisyonunun yerine geçip ihaleye teklif veren isteklilerin beyan edilen ve/veya sunulan belgelerini idare adına yapma görevinin yer almadığı anlaşılmıştır.

Bu çerçevede, başvuru sahibi tarafından açık bir şekilde herhangi bir istekli adı belirtilmeksizin ya da herhangi bir istekliye yönlendirme yapılmaksızın ihaleye teklif veren isteklilerin ticaret sicil gazeteleri,  geçici teminat mektupları, iş deneyim belgeleri ile birim fiyat teklif cetveline yönelik beyan edilen belgelerin mevzuata uygun olmadığı iddia edilmekle birlikte, ileri sürülen iddiaların herhangi bir istekliye yönelik olarak somut nitelikte olmadığı ve ihale komisyonu tarafından yapılan değerlendirmelerin söz konusu iddialar kapsamında baştan sona yeniden yapılmasının talep edildiği dikkate alındığında, ihale komisyonunun görev ve yetkisi dâhilinde incelediği hususların Kurum tarafından re’sen incelenmesi sonucunu doğuracak şekilde baştan sona yeniden incelenmesi, idari denetim yetkisinin kullanılması bakımından yukarıda yer verilen mevzuata aykırı olacağından başvuru sahibinin anılan iddialarının reddedilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Mehmet ATASEVER                                                      Sinan ÖZESEN

Kamu İhale Kurulu Eski Üyesi/Akademisyen                Kamu İhale Uzmanı

Değişen Paradigmada Liderlik İçin Öneriler

 

Cynefin Çerçevesi / Snowden – Boone / 2007 araştırmasından özetlenmiştir. İş ortamını Simple (Sade) – Complicated (Katmanlı) – Complex (Karmaşık) – Chaotic (Kaotik) – Dizorder (Düzensiz) olarak 5 gruba ayırıyor. Gerçeklere-veriye dayalı yönetilebilen Sade-Katmanlı grupları eski paradigmada sık görülen yapılardı, kısıtı yönetmek sistemi yönetmek için yeterliydi. Bugünkü iş ortamının daha çok Karmaşık-Kaotik yapılara doğru kaydığı, yani paradigmanın değiştiği ifade ediliyor. Bu yapılar veriye değil kalıplara-paternlere dayalı yönetilebiliyor. Grupları ayırt edecek karakteristikler ve bu gruplara uygun liderlik tarzı için ipuçları veriliyor.

Complex (Karmaşık) sistemler çok sayıda ve birbirleriyle etkileşimli elemanlar içeren, etkileşimleri doğrusal olmayan yani küçük bir farkın büyük bir sonuca yol açabileceği, dinamik yani zaman içerisinde değişen, tek yönde evrilen (genellikle geriye dönüşü mümkün olmayan), öngörülemeyen yapılardır. Dolayısıyla alışılmış tahmin – optimizasyon – geleneksel MRP – CPM/PERT gibi yöntemler beklenen sonuçları veremeyecektir.

 

Simple (Sade) yapıda her şey çok nettir, known-knowns (bilinen bilinenler) söz konusudur, günler – olaylar – sorunlar tekrar eder, öngörülebilir, sebep-sonuç ilişkileri herkes tarafından tereddütsüz anlaşılacak kadar nettir, çoğu zaman tek bir doğru cevap vardır. Fact based (Veriye dayalı) yönetim ortamıdır. Sense-Categorize-Respond (Fark et-sınıflandır-yanıtla) tarzıyla liderlik edilir, best practices (en iyi uygulamalar) takip edilir. Sürece odaklanılır, işler-sorumluluklar delege edilir, talimatla yönetilir, analiz/raporlama vb gerek yoktur.

İşler kolayca kontrol altına alınır, iyileştirilir, büyük bir dalgalanma olmaz ve dolayısıyla sahte bir “başarmışlık” hissi verir, egoyu şişirir, şartların (paradigmanın) değiştiğini görmeyi zorlaştırır.

Complicated (Katmanlı) yapı da Sade olan gibi ordered-kısmi düzenli sınıflandırmaya dahildir. Sadeden farklı olarak bu sefer her şey çok net değildir, katmanlar nedeniyle sebep-sonuç ilişkilerini anlayabilmek için analiz gerekir. Known-unknowns (bilinen bilinmeyenler) söz konusudur, birden fazla doğru cevap vardır, her gün bir öncekinin aynısı olmayabilir. Öngörmek zorlaşmıştır. Fact based (veriye dayalı) yönetim ortamıdır. Sense-Analyze-Respond (Fark et-analiz et-yanıtla) tarzıyla liderlik edilir, expert-uzman görüşü sorulur. Çelişen görüşleri dinlemek ve karşılaştırmak gerekir, aksiyona dönüşmeyen analizden sakınılmalıdır, katmanlı yapıyı anlayabilmek için farklı bakış açıları gerekir, tüm paydaşların önemli karalara katılımı sağlanmalıdır. Çatışma yönetimi, lokal yerine bütüncül bakış önem kazanır.

Complex (Karmaşık) yapı unordered-kısmi düzensiz sınıflandırmadadır, pattern based (kalıba dayalı) yönetim ortamıdır. Unknown-unknowns (bilinmeyen bilinmeyeler) söz konusudur. Öngörülemez. Sürekli yeni kalıplar-paternler ortaya çıkar, devingendir, doğru cevap yoktur, birbirleriyle çelişen çok sayıda fikrin analizi gerekir, akış ve belirsizlik nedeniyle zamana karşı yarışılır. Probe-Sense-Respond (Yokla-fark et-yanıtla) tarzıyla liderlik edilir, kalıpların oluşumları izlenir, pozisyon alınır. Yeni kalıpların oluşmasına aracılık edilir, farklı görüşler-fikirler-aksiyonlar sahada test edilir, yanılmalar olağandır, hataya tolerans artmalıdır. Yaratıcılık-inovasyon önemlidir, bunun için tüm paydaşların katılımı sağlanmalıdır.

Chaotic (Kaotik) yapı da unordered-kısmi düzensizdir, pattern based (kalıba dayalı) yönetim ortamıdır. Unkowables (bilinemezler) söz konusudur. Öngörülemez. Yüksek derecede türbülans vardır, dinamiktir, akış halinde ve geri bildirimli etkileşimdedir. Sebep-sonuç ilişkileri kurulamaz. Doğru cevap yoktur. Streslidir, kriz ortamıdır. Derhal aksiyon gerektirir. Act-Sense-Response (Hareket et-fark et-yanıtla) tarzıyla liderlik edilir. Veri toplayıp analiz edecek zaman yoktur, hareket edilmelidir. Talimatla doğrudan kontrol gerekir. Şartlardaki değişimler sürekli izlenmelidir. Inovasyona fırsat verilmelidir. Emniyet açısından gölge denetimle günlük kararlar kontrol ettirilmelidir.

2007 yılında paradigmanın değiştiği, iş ortamında belirsizliğin arttığı ifade edilmiş. Oysa bugün hala doğrusal dünyanın kesinlik-öngörülebilirlik gerektiren veya bunları vaad eden tahmin – optimizasyon – MRP – birim maliyet vb. araçları öne çıkarılıyor. Artık bunların çalışabileceği “eski güzel günler” bitti, zamanın ruhuna uyarak çevikleşmeyi öğrenmeliyiz.

Birden çok işyerinde kısmi süreli olarak çalışan işçinin asgari ücreti nasıl hesaplanır ?

LÜTFİ İNCİROĞLU

4857 sayılı İş Kanunu’nun 13 üncü maddesinde, işçinin normal haftalık çalışma süresinin tam süreli çalışan emsal işçiye göre önemli ölçüde daha az olarak belirlendiği iş sözleşmesi, kısmi süreli iş sözleşmesi olarak tanımlanmıştır. Normal haftalık çalışma süresi ise aynı Yasanın 63 üncü maddesinde, haftalık en çok 45 saat olarak açıklanmıştır. 4857 sayılı Kanun’un 13 üncü maddesinde emsal işçiden söz edilmiş olmakla, kısmi süreli iş sözleşmesinin belirlenmesinde esas alınacak haftalık normal çalışma süresi tam süreli iş sözleşmesi ile çalışan emsal işçiye göre belirlenecektir. Kanunun 63. maddesinde yazılı olan haftalık iş süresi azamidir. Buna göre o işkolunda emsal bir işçinin ortalama haftalık çalışma süresi, haftalık 45 saati aşmamak şartıyla belirlenmeli ve bunun önemli ölçüde azaltılmış olup olmadığına bakılmalıdır.

4857 sayılı Kanun’un 63 üncü maddesi kapsamında çıkarılan İş Kanununa İlişkin Çalışma Süreleri Yönetmeliğinin 6 ncı maddesinde, “İşyerinde tam süreli iş sözleşmesi ile yapılan emsal çalışmanın üçte ikisi oranına kadar yapılan çalışma kısmi süreli çalışmadır”. Gerekçede “üçte ikisinden az” olan çalışma ifadesi kullanılmışken, yönetmelikte üçte iki oranına kadar yapılan çalışmalar kısmi çalışma sayılmıştır. Bu durumda emsal işçiye göre 45 saat olarak belirlenen normal çalışmanın taraflarca 30 saat ve daha altında kararlaştırılması halinde, kısmi süreli iş sözleşmesinin varlığından söz edilir.

4857 sayılı Kanun, uygulamada yaygınlık kazanan bu konuda işçiyi koruyucu hükümler getirmiştir. 4857 sayılı Kanun’un 13 üncü maddesinde, “kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalıştırılan işçinin, ayırımı haklı kılan bir neden olmadıkça, salt iş sözleşmesinin kısmi süreli olmasından dolayı tam süreli emsal işçiye göre farklı işleme tabi tutulamayacağını” hükme bağlamaktadır. Üstelik, “kısmi süreli çalışan işçinin ücret ve paraya ilişkin bölünebilir menfaatleri, tam süreli emsal işçiye göre çalıştığı süreye orantılı olarak ödenecektir”. Ancak işçiye belirli bir süre için ödenecek ücret, aynı süre için hesaplanacak “emsal işçinin ücret ve paraya ilişkin bölünebilir menfaatlerinin” altında olmayacaktır.

Doğal olarak, gerek kısmi süreli işçinin gerekse emsal işçinin ücretinin her durumda asgari ücretin altına düşmemesi gerekir. Asgari ücret Yönetmeliğine göre, asgari ücretin bir günlük ücret olarak saptanması asıl olmakla birlikte, aylık, haftalık, saat başına, parça başına veya yapılan iş tutarına göre ücret ödenen durumlar buna göre ayarlanır.

Yani değişik işverenler ile ayrı ayrı iş sözleşmesi kuran ve bu işverenlere ait işyerlerinde kısmi süreli olarak çalışan işçi için de durum değişmeyecektir. Sözü edilen hallerde işçiye ödenecek ücret, bir günlük normal çalışma karşılığı olarak belirlenen asgari ücretin çalışılan günlere bölünmesi suretiyle bulunacak miktar kadar olacaktır. Yargıtay’ın görüşü de aynı doğrultudadır. Yargıtay’a göre, birden çok işyerinde kısmi süreli olarak çalışan işçinin asgari ücreti de çalıştığı gün veya saatler oranında hesaplanır; “günlük asgari ücret 7.5 saat çalışmanın karşılığı olduğundan, kısmi süreli çalışmanın da buna göre hesaplanması gerekir” [1].

Başka bir yargı kararında da, “4857 sayılı İş Kanununun 63. maddesi kapsamında çıkarılan İş Kanununa İlişkin Çalışma Süreleri Yönetmeliğinin 6. maddesinde, “İşyerinde tam süreli iş sözleşmesi ile yapılan emsal çalışmanın üçte ikisi oranına kadar yapılan çalışma kısmi süreli çalışmadır”. Gerekçede “üçte ikisinden az” olan çalışma ifadesi kullanılmışken, yönetmelikte üçte iki oranına kadar yapılan çalışmalar kısmi çalışma sayılmıştır. Bu durumda emsal işçiye göre 45 saat olarak belirlenen normal çalışmanın taraflarca 30 saat ve daha altında kararlaştırılması halinde, kısmi süreli iş sözleşmesinin varlığından söz edilir. Kısmi süreli iş sözleşmesiyle çalışan işçinin ücreti ve paraya ilişkin bölünebilir menfaatleri tam süreli emsal işçiye göre çalıştığı süre ile orantılı olarak ödenir”[2].

Sonuç olarak, kısmi süreli iş sözleşmesiyle çalışan işçinin ücreti ve paraya ilişkin bölünebilir menfaatleri tam süreli emsal işçiye göre çalıştığı süre ile orantılı olarak ödenir. Başka bir deyişle, işçiye ödenecek ücret, bir günlük normal çalışma karşılığı olarak belirlenen asgari ücretin çalışılan günlere bölünmesi suretiyle bulunacak miktar kadar olacaktır. Örneğin, 1 Ocak 2022 tarihinden itibaren aylık 5004 TL olarak belirlenen brüt asgari ücretin bir günlük tutarı 5004/30=166,80 TL olduğuna göre, kısmi süreli iş sözleşmesi ile birden fazla işveren yanında çalışan işçinin her bir işyerinde çalıştığı günlük ücreti 166,80 TL’nin, saatlik ücreti de 5004/225=22,24 TL’nin altında olamayacaktır.

[1] Y9HD.03.07.1996 T., 9759/15333, Tekstil İD., Kasım 1996, s.16.

[2] Y22HD.23.10.2017 T., E.2015/18446, K.2017/22630 Legalbank.

Kur Korumalı Türk Lirası Mevduat ve Baskılanan Kur

Dolar: Kur Korumalı TL Vadeli Mevduat nedir, yeni sistem nasıl işleyecek?

Kaynak: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-59739524

Hazine ve Maliye Bakanlığı, dövize endeksli Türk Lirası mevduatları ile ilgili yeni düzenlemenin ayrıntılarını açıkladı.

Açıklama bakanlığın Twitter hesabından yapıldı.

Yapılan açıklamaya göre, birikimlerini TL mevduatı olarak değerlendirenlerin kur oynaklığı karşısında mağdur olmaması için “Kur Korumalı TL Vadeli Mevduat” ürünü devreye alındı.

Ürün, gerçek kişilerce TL vadeli hesaplar üzerinde işleyecek faiz ile hesap açılış ve vade tarihlerindeki kur değişim oranını kıyaslayıp, yüksek olan oran üzerinden hesabı nemalandıracak.

Yeni mevduat ürününe stopaj uygulanmayacak.

T.C. Maliye Bakanlığı’nın basın açıklaması

MEVDUAT SAHİBİNİN ALEYHİNE OLUŞAN KUR ZARARI T.C. MERKEZ BANKASI TARAFINDAN KARŞILANACAK

Mevduat sahiplerinin Türk Lirası tasarruf yapmalarına özendirmek adına, siyasi otoritelerin aldığı karar metni ve basın duyurusu yukarıda paylaşılmış olup, bu karar gereğince;

  • Türk Lirası mevduat sahibi kişiler, vade sonunda elde ettiği faiz getirisi, TCMB’nin her gün saat 11:00’de ilan edeceği döviz kurunun getirisinin aşağısında ise aradaki fark T.C. Merkez Bankası karşılanacak

Tabii ki TCMB’na ciddi anlamda yük gelecektir. Kurların yükselmesi, faizlerin düşük kalması durumunda, kur korumalı mevduat sahiplerine devlet tarafından garanti edilen, politika faizi ile döviz kurunun yükselmesinden dolayı oluşan kur farkı, mevduat sahibine ayrıca ödenecektir.

ÖDENEN KUR FARKININ ADI NEDİR?

Dövizini bozdurup korumalı Türk Lirası mevduat hesabı açan kişilerin faize ve faiz getirisine duyarlı kişiler olduğu açıkça görülmektedir. Vade sonunda kurların daha fazla yükselmesi halinde TCMB, faiz ile kur farkı arasındaki farkı hesap sahinine ödeyecek.

Peki bu ödenecek farkın adı nedir; Faiz mi?

Faizi destekleyen bir ilave getiri. Adı kur farkı olsa da bu fark olası faiz getirisinin düşük kalmasından kaynaklayan destekleyici getiridir.

Adını siz koyun: Faiz mi kur farkı mı?

SON 15 GÜNDE PİYASALARIN DURUMU

Piyasalarda türbülans başladı ve sürekli yükseliş gösteren dövize operasyon yapıldı, mesai saati sonunda döviz birkaç saat içinde adeta serbest düşüşe geçti. % 20 civarında düşüş ilk gün yaşandı. Sonraki günlerde ise yine ciddi düşüşler yaşandı. Doların fiyatı USD TRL C/18.35’den gerileyerek USD TRL C/10.75’e kadar geldi.

Eşine zor rastlanan bir döviz grafiği. Aralıksız yükselen döviz, daha sonra yapılan faiz destekli kur korumalı mevduat hesapları ile düşüne geçmiştir.

Kur baskılanmıştır.

EKONOMİ MODELLERİMİZ

Doğrusu ülke olarak hangi ekonomi modelini izlediğimizi hiç ama hiç anlamadım. Bu kadar mı değişkenlik olur ekonomi anlayışımızda;

  • Kasım 2020 tarihinde Dolar Türk Lirası fiyatlaması C/8.5100 iken tam 9 ay sonra Dolar Türk Lirası fiyatlaması C/8.5500 civarındadır. Sürekli baskı yapılarak döviz adeta yerinden oynatılmamış, kur yükselmesin de neye mal olursa olsun
  • Eylül 2021 ayından itibaren yükselmeye başlayan döviz son bir ayda; Kasım Aralık aylarında döviz soluksuz yükseldi. Dövizin yükselmesine gerekçe de “Çin Modeli” gösterildi. Ucuz iş gücü yaratılarak, üretim ve ihracat arttırılacak, ithalata da yüksek kur engeli konulmuş olacak. Bu sayede ihracat rakamları artıp, ithalat rakamları azaldığında cari açık kapanacak hatta fazla verilecek denildi. Dövizin yükselmesine destek verildi, faizler düşürüldü ekonomi dinamiklerine ters gelse de. Yüksek kur ihracatçının kısmen de olsa lehine görünse de, ancak ihraç ürünlerinin hammaddelerinin ithalata bağımlı olması, TÜİK resmi kurumunun açıkladığı rakamların oldukça üzerinde gerçekleşen yüksek enflasyon nedenlerinin de etkisiyle ihracatın beklenildiği gibi artmadığını ortaya koydu.
  • 20 Aralık 2021 tarihinde döviz kurlarına ciddi bir operasyon yapılmış ve kümülede % 30 değer kaybeden döviz piyasasında türbülans oldu. Dolar kuru TRL.18.36’dan TRL.10.75’e kadar geriledi. Yani dövizdeki gerileme kümülatif % 30 cvarında oldu. Yüksek dalgalanma yaşandı piyasalarda. Buradaki amaç kur yükselmesin önüne geçmekti.

Çin Modeli denilip kurların yükselmesinin balayısı uzun sürmedi ve ekonomik model yine değişti. Bu sefer düşük kur esas alındı. Düşük kur ihracatı durdurur, ihracatçının rekabet şansını sıfırlar, yurt dışına fiyat tutturulamaz. Ama ithalatı patlatırlar. Tam ithalatçının istediği hava. Düşük kur, baskılanmış kur.

Şimdi ihracatçılar kara kara düşünüyor; Ne yurt dışına fiyat verebiliyor, ne de piyasa oynaklığına güven. Bu ortamda ihracatçılar nasıl iş yapsınlar? Yapamıyorlar.

Bu kadar kısa bir sürede, ekonomik modellerinin sürekli değiştirilmesi ekonomi kurmaylarının aldıkları kararların ne denli sağlıksız olduğunu ortaya koymaktadır. Tüm bu türbülansın bir faturası olacak elbette. Faturayı ödeyecek kişi belli; halkımız.

REŞAT BAĞCIOĞLU

 

OSB’lerdeki Patentlerde Aslan Payı Otomotiv ve İlaç Sanayisinde

Geçtiğimiz günlerde OSBÜK ve Turkishtime’ın ortaklaşa hazırladığı ‘OSB Yıldızları 2020 Araştırması’nın sonuçları açıklandı. Çalışmada ‘OSB’lerde En Çok Patent Alan İlk 50 Firma’ kategorisinde ilaç ve otomotiv sanayisi öne çıktı.

Türkiye’deki üretimin yaklaşık yüzde 40’lık kısmı OSB’ler tarafından yapılıyor. Planlı sanayi modeli olarak OSB’lerin örnek bir yapı ortaya koyduğunun altını çizen Adres Patent Genel Müdürü Cumhur Akbulut, “Ülkemizde şu anda 357 organize sanayi bölgesi faaliyet gösteriyor. Bu OSB’lerden 260’ı ise işletme aşamasında. KOBİ fabrikası olan OSB’lerimiz ülke sanayisi için oldukça kritik bir öneme sahip” değerlendirmesinde bulundu. Geçtiğimiz günlerde Organize Sanayi Bölgeleri Üst Kuruluşu (OSBÜK) ve Turkishtime’ın ortaklaşa hazırladığı OSB Yıldızları 2020 Araştırması’ndan da bahseden Cumhur Akbulut, “En çok patent alan ilk 50 firma kategorisini incelediğimizde ise toplamda 664 patentin alındığını görüyoruz. Bu firmalar arasında en çok patent alan sektörlerin başında ilaç ve otomotiv endüstrisi öne çıkıyor” ifadelerini kullandı. OSB’lerdeki ilaç firmalarının toplamda 283 patent aldığının altını çizen Akbulut, otomotiv endüstrisine yönelik 329 patentin alındığını iletti.

OSB’ler Ticarileştirme Merkezi Niteliğinde

OSB’lerde toplamda 69 bin 576 firmanın bulunduğuna vurgu yapan Cumhur Akbulut, “OSB’lerdeki patent envanterinin ortaya konulması hususunda yapılan araştırma oldukça değerli. Firma sayılarını göz önünde bulundurduğumuzda patent alanındaki aksiyonların daha fazla artırılması gerekiyor. Farkındalık çalışmaları ve ihracatta patentin ürünlere kattığı değerin OSB’lerdeki firmalar nezdinde anlatılması oldukça kritik bir yere sahip” dedi. Buluşların ihtiyaçlardan doğduğunun altını çizen Akbulut, “İmalatın yapıldığı sahalarda her zaman ihtiyaçlarda doğar. Üretim proseslerindeki ihtiyaçları giderecek buluşları sanayicilerle buluşturmak, patentin ticarileşmesi sürecini de artıracak buna bağlı olarak ülkemizin ihracattaki kilogram başı katma değeri de yükselecek. Bu kapsamda üniversite ve sanayicilerin yakın teması içinde çalışması kıymetli. Sonuç itibarı ile OSB’ler ticarileştirme merkezi niteliğinde oldukları kadar katma değerli üretimin odağında yer almaktalar. Ülkemizin dünya ekonomisinin ilk 10 ülkesi arasında yer alabilmesi için 1 Milyon patent hedefimize en büyük katkıyı sağlayacak olan OSB‘lere yenilik ve katma değer üretmek hususunda yol gösterici olmaya devam edeceğiz” değerlendirmesinde bulundu.

Küresel Tedarik Zinciri Aksaklıkları 2022’de de Devam Edecek

  • Euler Hermes, önümüzdeki dönemde küresel ticarette yaşanacak gelişmeleri yakından incelediği raporunu yayınladı. Rapora göre, küresel ticaret hacminin 2022 ve 2023 yıllarında sırasıyla yüzde 5,4 ve yüzde 4 olarak artması öngörülüyor.
  • Küresel tedarik zinciri aksaklıklarının Covid-19’un etkileri ve Çin Yeni Yılının talep ve lojistik kanadında yaratacağı oynaklık nedeniyle 2022 yılının ikinci yarısına kadar yüksek kalması bekleniyor.
  • Raporda, 2022 yılında da ihracatlarını güçlü şekilde devam ettirecek sektörler enerji, elektronik, makine ve teçhizat olarak sıralanırken, 2023 yılında ihracatın kazananının otomotiv sektörü olacağı ifade ediliyor.

Dünyanın önde gelen alacak sigortası şirketi Euler Hermes, lojistik darboğazlar, Çin ithalatına bağımlılık, limanların durumu, Covid-19’un etkileri gibi ticarete etki eden pek çok faktörü yakından incelediği Küresel Ticaret Raporu’nu yayınladı. Rapora göre, pandeminin yaratacağı etkiler, Çin’in devam eden Covid-19’u sıfırlama politikası ve Çin Yeni Yılının talep ve lojistik kanadında yaratacağı oynaklık nedeniyle küresel tedarik zinciri aksaklıklarının 2022 yılının ikinci yarısına kadar yüksek kalması bekleniyor.

Raporda, 2020 yılının ikinci yarısından bu yana güçlü bir performans gösteren küresel mal ticaretinin bu yılın üçüncü çeyreğinde daraldığı, bu daralmanın yüzde 75’inin üretim açıklarından, kalan kısmının ise lojistik darboğazlarından kaynaklandığı vurgulanıyor.

Buna karşılık 2021 yılında yüzde 8,3 artan küresel ticaret hacminin, kademeli olarak kriz öncesi uzun-vadeli ortalamasına dönmesi ve 2022 ve 2023 yıllarında sırasıyla yüzde 5,4 ve yüzde 4 artması bekleniyor.

Ticareti Normale Döndürecek 3 Faktör

Covid-19 salgınının tetiklediği küresel arz-talep ve nakliye kapasitesindeki uyumsuzluklardan kaynaklanan tedarik zinciri aksaklıklarının zirveyi görmesinin ardından bundan sonraki dönemde düşüşe geçmesi bekleniyor. 2022 yılının ikinci yarısından itibaren ticaretin normale dönmesinde etkili olacak üç faktör ise şu şekilde sıralanıyor:

  • Yenilenme süreleri uzun olduğundan ve sürdürülebilir tüketim davranışları benimsenmeye başlandığı için dayanıklı mallara yönelik tüketici harcamalarının yavaşlaması.
  • Özellikle ABD’de sermaye harcamalarının artması ve çoğu sektörde stokların kriz öncesi seviyelere dönmüş, hatta o seviyeleri geçmiş olması nedeniyle girdi sıkıntılarının hafiflemesi.
  • Kapasitenin artmasıyla nakliye sıkışıklıklarının azalması.

İhracatın Kazananı Asya-Pasifik ve Sektörel Bazda Otomotiv Olacak

İhracat açısından Asya-Pasifik, 2020 yılındaki 420 milyar dolarlık kaybın ardından 2021-2023‘te 3 trilyon dolardan fazla olacak kazançlarla, önümüzdeki birkaç yıl daha ana kazanan olmaya devam edecek. Bu kazanımların yarısından fazlası 2021 yılında sağlanacak. Bunu 2022 yılında 630 milyar dolar ve 2023 yılında 710 milyar dolarlık kazanımlar izleyecek. Avrupalı ihracatçıların 2021-2023 dönemindeki toplam performansı da Asya-Pasifik’tekine benzer olacak. Kuzey Amerika’nın ihracat kazançlarının ise 2021-2023 döneminde 800 milyar dolara yaklaşması bekleniyor.

Enerji, elektronik ve makine ve teçhizat sektörleri gibi 2021 yılının iyi performans gösteren sektörleri, 2022 yılında da ihracatlarını güçlü şekilde sürdürmeye devam edecek. 2023 yılında ihracatın bir numaralı kazananı ise iş yoğunluğu ve 2021 yılındaki düşük sermaye giderleri sayesinde otomotiv olacak.

Yüksek Lisans Yüksek Hedefler. 10-16 Ocak Başvuru Dönemi. Tedarik Zinciri Yönetimi Yüksek Lisans Programı

YÜKSEK LİSANS YÜKSEK HEDEFLER
TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI OCAK DÖNEMİ BAŞVURU TARİHLERİ 10-16 OCAK 2022.

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ( BEYAZIT / FATİH ) WEB SİTESİNDE https://sosyalbilimler.istanbul.edu.tr/tr/_ YER ALAN BAŞVURU KILAVUZU VE EKLERİNİ BİLGİSAYARINIZA İNDİRİNİZ. DİKKATLE İNCELEYİNİZ.

PROF. DR. MURAT ERDAL

Temel Yetenekler

Dr. Mehmet KAPLAN-Isparta Uygulamalı Bilimler Üniversitesi

NEDİR?

Bir yöneticinin kendine has olan ve en iyi yaptığı şey temel yetenek olarak ifade edilmektedir. Nitekim birey belli bir zaman sonra kendi yeteneği ile bütünleşmekte ve ona özgü olan bir yeteneğe dönüşmektedir. Aynı düşünceden hareketle işletmeler içinde temel yetenekler söz konusudur. İşletme için de en iyi yaptığı iş ya da faaliyet temel yeteneği olarak ifade edilir ve belli bir zaman sonra işletmeyle bütünleşir. İşletmenin en iyi yaptığı iş ya da faaliyet, diğer yeteneklerden ayrılan unsurlar, kendine özgü olan ve başka işletmelerin taklit edemeyeceği ya da taklit etmekte zorlanıp, taklit maliyetinden dolayı vazgeçeceği yetenektir. İşletme bu yeteneği sayesinde rekabet avantajı kazanabilmektedir.

NELERDİR?

Bir işletmenin sahip olduğu temel yeteneğinin hem diğer işletmeler tarafından taklit edilememesi hem de kolay anlaşılamaması gerekir. Ancak böyle bir yetenek işletmeye rekabet avantajı üretir, işletmeyi geleceğe taşır ve pazarda başarısını sürekli artırır. Bir işletmenin temel yeteneği kurumsal, iş birimi ya da işlevsel bir strateji olabileceği gibi, herhangi bir konuda yer alan uzmanlık bilgisi veya örgütsel bir yeteneği de olabilir. İşletmenin insan kaynaklarının sahip olduğu niteliklerde temel yetenek olabilmektedir. İşletmenin üretmiş olduğu ürün ya da hizmet veya bunları üretme şekli de temel yeteneği olabilmektedir. Kısacası işletme için birçok unsur temel yetenek olabilir ama önemli olan taklit edilmesinin zor olmasıdır.

NE SAĞLAR?

Temel yetenek her şeyden önce işletmenin güçlü ve zayıf yönlerini görmesi sağlamaktadır. Bundan dolayı da işletme değişen/dönüşen çevreye hazırlıklı olmakta ve neye odaklanacağını öngörmektedir. Bu durum işletmenin odağını kaybedip başka işlerde zaman ve güç kaybetmesini engelleyecektir. Kendini tanıyan ve bilen bir işletme rakiplerine göre üstün yönlerini bilecek ve geleceğe daha güçlü adımlarla ilerleyecektir. Yanısıra kendini tanıyan bir işletme zayıf noktalarını da en aza indirmeye çalışacak, odaklanmaması gereken işleri de dış kaynak kullanımı ile sağlayıp odağını kaybetmeyecektir.

 

Kaynak ve ayrıntılı okuma önerisi: Aşağıdaki eserl(er) konu ile ilgili kaynak ve bilgilendirmeyi artırmaya yöneliktir.

  • Hamel, G. ve Prahalad, C. K. (1996). Geleceği Kazanmak. İstanbul: İnkilap Kitabevi.