Sürdürülebilirlik kavramı, son yıllarda İşletme literatürünün güncel inceleme konuları arasında yer almaya başlamıştır. Özellikle KYOTO Protokolü ve Paris İklim Sözleşmesi gibi uluslararası birçok sözleşmenin de etkisiyle sürdürülebilirliğin önem kazandığı söylenebilir. Her iki uluslararası anlaşma temelde iklim değişikliğine ilişkin olsa da sürdürülebilirlik işletmeler açısından yalnızca iklimle sınırlı bir kavram olarak kabul edilmemektedir.
Sürdürülebilirlik kavramı ilk ortaya çıktığında iklimle ilgili sorunları ele almayı hedefliyor olsa da kavramın etik ile olan ilişkisinin de bir sonucu olarak içeriğinin ve kapsamının genişlediği görülmektedir. Örneğin, sürdürülebilirlik artık etik konusunun da bir parçası ve tamamlayıcısı olarak ele alınmaktadır. Bunun sonucunda da insanoğlunun hem doğaya hem de bu açıdan hemcinslerine karşı bir sorumluluk taşıdığı görüşü ön plana çıkmaya başlamıştır. Üstelik bu sorumluluk yalnızca belirli bir kuşakla sınırlı değildir. Kuşaklar arasında da bu sorumluluğun geçerli olduğuna inanılmaktadır. Böylelikle her türlü eylemin insan türünün varlığını sürdürmesine hizmet etmesinin gerektiğine ilişkin görüş sürdürülebilirliğin temel bir ilkesi haline gelmektedir (1).
Sürdürülebilirliğe bakıştaki genişleme zaman içerisinde “çevresel” boyuta “sosyal” ve “iktisadi” boyutların da eklenmesine neden olmuştur. Sosyal sürdürülebilirlik sağlık hizmetleri ve gelir dağılımı gibi sorunları, iktisadi sürdürülebilirlik ise fiyat istikrarı ve yüksek istihdamı sağlama gibi hedefleri gündemine almaktadır (2).
Bütün bu gelişmelerden işletmeler de fazlasıyla etkilenmektedir. Bunun sonucunda da sürdürülebilirlik anlayışının işletmecilik açısından esaslı bir düşünce değişikliğine neden olduğu söylenebilir. Böylelikle “çevresel”, “sosyal” ve “iktisadi” boyutlar işletmeler açısından “kâr”, “gezegen” ve “insan” açısından yorumlanmaya ve bu boyutlar çerçevesinde kendisini göstermeye başlamıştır (3). Sonuçta sürdürülebilirlik işletmeler açısından da dikkate alınması gereken bir konu haline gelmiştir. Örneğin “bir işletmenin kalıcı olmasının yalnızca sürdürülebilirlik ile sağlanabileceği” düşüncesinin “şeffaflık” gibi şirket değerlerinin bir parçası haline gelmeye başladığı görülmektedir (4).
Müşterilerin işletmelerden olan taleplerinin ve beklentilerinin de bu çerçevede değiştiği ve sürdürülebilirlik çerçevesinde şekillendiği söylenebilir.
Gerçekten de, Amerika Birleşik Devletleri’nde Mart 2017 – Mart 2018 dönemine ilişkin satış verilerine dayanılarak yapılan bir araştırma, tüketicilerin sürdürülebilirlik konusunda belirgin bir duyarlılık taşıdıklarını göstermiştir. Kontrol amacıyla birbirinden farklı kategoriler olan çikolata, kahve ve banyo ürünlerinin satış verileri üzerinde yapılan incelemeler, kendileri için sürdürülebilirlik beyanında bulunulan ürünlerin diğerlerine göre oransal olarak daha fazla tercih edildiğini ve bu ürünleri üreten şirketlerin yine oransal olarak daha fazla gelir elde ettiklerini göstermiştir. Örneğin çikolata kategorisinde “çevreye duyarlı”, “doğal içerik”, “adil ticaret” gibi sürdürülebilirlik beyanlarına sahip ürünlerin yüzde olarak çok küçük bir payı oluştursalar da, ilgili dönemde diğer çikolatalara göre satış adedi bakımından 5 kata, ciro bakımından da 4 kata varan bir artış ivmesini yakaladıkları tespit edilmiştir. Diğer kategorilerde de müşterilerin sürdürülebilirlik beyanlarına duyarlı olduğu görülmüştür (5).
Böylelikle araştırmayı yürütenler açısından ulaşılan sonuç basitçe “sürdürülebilirlik satar” olmaktadır. Ayrıca sürdürülebilirliğin “yenilikçi bir büyüme” stratejisi olarak önemli fırsatlar sunabileceği ve bu açıdan yaratıcılığı da desteklediği ileri sürülmektedir (5).
Yukarıda yer verilen araştırmanın sonuçları kuşkusuz işletmeler açısından sürdürülebilirlik boyutları arasında nitelendirilen “kâr” boyutuyla yakından ilişkilidir. Her ne kadar “çevreye duyarlı”, “doğal içerik” ve “adil ticaret” gibi kavramlar işletmelerin önemli bir bölümü açısından “maliyet artışı” anlamına gelse de, müşterilerin bu ürünlere olan duyarlılıkları ve bunun sonucunda da talep ve tercihlerindeki değişimler, bu endişelerin yersizliğinin bir işareti olarak görülebilir.
Birbiri içine geçmiş bir yapı sergileyen küresel iş ortamında yalnızca müşteriler değil, hemen hemen bütün paydaşlar sürdürülebilirlik talepleri üzerinden tercihlerini belirlemeye ve faaliyetlerini sürdürmeye başlamışlardır. Bunun sonucunda da gerek işletmeler gerekse de yöneticiler ekonomik, sosyal ve çevresel faktörler açısından ya da işletmecilik açısından belki de daha doğru bir kavramlaştırma ile “kâr”, “gezegen” ve “insan” boyutları açısından hem kısa hem de uzun vadeli çözümler ve politikalar üretmek durumunda kalmaktadırlar. Ayrıca söz konusu bu çözümlerin ve politikaların uygulayıcısı konumunda olan diğer düzeylerdeki çalışanların da bunlara uygun davranış göstermelerinin yanı sıra sürdürülebilirlik kavramını içselleştirmeleri bir gereklilik haline gelmektedir.
Prof. Dr. Umut OMAY
Kaynaklar
(1) Huntebringer, A. (t.y.), “Was ist Nachhaltigkeit? – Definitionen und Modelle”, Çevrim içi: https://www.philosophyforfuture.org/de/news-88/was-ist-nachhaltigkeit-definitionen-und-modelle.html (12.04.2023).
(2) ibid.
(3) Mollenkampi D. T. (2023), “What is Sustainability? How Sustainabilities Work, Benefits, and Example”, Çevrim içi: https://www.investopedia.com/terms/s/sustainability.asp (12.04.2023).
(4) MAS Business, “Philosophy and Values”, Çevrim içi: https://www.mas-business.com/en/ we/philosophy_and_values (12.04.2023).
(5) NIQ (2018), “Sustainability sells: Linking sustainability claims to sales”, Çevrim içi: https://nielseniq.com/global/en/insights/report/2018/sustainability-sells-linking-sustainability-claims-to-sales/ (12.04.2023).