EYT Hakkında Çeşitli Sorular ve Yanıtlar

EYT Hakkında Çeşitli Sorular ve Yanıtlar

EYT Hakkında Çeşitli Sorular ve Yanıtlar
Prof. Dr. Umut OMAY

İstanbul Üniversitesi

Geçen hafta yapılan açıklamalar çerçevesinde kamuoyunu uzunca bir süredir meşgul etmekte olan EYT (Emeklilikte Yaşa Takılanlar) meselesi üzerindeki tartışmalar yoğunlaşmış bulunmaktadır.

Bu yazıda EYT meselesini, her ne kadar söz konusu kişiler şu anda Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) bünyesinde olsalar da, özellikle bu durumda en fazla sayıda sigortalının bulunduğu eski Sosyal Sigortalar Kurumu’na bağlı kişiler (hizmet akdi ile çalışanlar) açısından çeşitli sorular ve bu soruların yanıtları çerçevesinde ele almak istiyorum.

EYT Meselesi Nedir ve Neden Sürekli Olarak 8 Eylül 1999 Tarihine Vurgu Yapılmaktadır ?

Türkiye’deki sosyal güvenlik sisteminin yapısından ve geçmiş yıllarda yapılan birçok yanlıştan kaynaklanan sorunlar nedeniyle emekli olabilmek (yaşlılık aylığına hak kazanabilmek) için gerekli koşullar 4447 sayılı kanunun uygulanmaya başladığı 8 Eylül 1999 tarihinden itibaren geçerli olacak şekilde değiştirilmiştir (1).

Her ne kadar birçok değişiklik söz konusu olmuş olsa da, 8 Eylül 1999 tarihinden önceki uygulama basitçe şu şekilde özetlenebilir: O tarihte Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) kapsamında uzun vadeli sigorta kolları için prim ödeyerek çalışmaya başlayan Kadınlar bu sigorta kollarındaki sigortalılık sürelerinde 20 yılı, Erkekler ise 25 yılı tamamlamaları ve toplamda 5.000 prim ödemeleri durumunda emekli aylığı almaya hak kazanmaktaydılar.

Kısacası 8 Eylül 1999 tarihinde yürürlüğe giren değişiklikten önce emekliliğe hak kazabilmek için yalnızca prim günü ve süresi dikkate alınırken, söz konusu değişiklikle birlikte emekliliğe hak kazanabilmek için prim günü ve süresinin arttırılmasının yanı sıra yaş şartı da getirilmiştir.

Ne var ki, değişikliğin yalnızca sisteme ilk kez giriş yapacakları kapsamaması, uygulamanın o tarihteki mevcut sigortalıları da içerecek şekilde genişletilmesi söz konusu olmuştur.

İşte bu nedenle 8 Eylül 1999 tarihinden itibaren emekli olma şartlarındaki prim günü ve süresinin arttırılmasının yanı sıra bir de yaş şartının eklendiği kişilere Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) ismi verilmektedir.

EYT Olarak Nitelendirilen Kişilerin Talepleri Nedir ?

EYT olarak nitelendirilen kişilerin öncelikli ve temel itirazlarının “oyun oynanırken kuralların değişmesi” olduğu söylenebilir. Bu nedenle bu kişilerin itirazları ve talepleri Sosyal Güvenlik Sistemi’ne uzun vadeli sigorta kolları olarak nitelendirilen “Malullük, Yaşlılık ve Ölüm” sigortası çerçevesinde dâhil oldukları gün hangi şartlar geçerliyse, kendilerine de o şartların uygulanması gerektiğine ilişkindir.

EYT Hakkında Yapılan Açıklamalar Sonucunda “kazanılmış hakların” İade Edildiğini Söyleyebilir miyiz ?

Bu yaklaşım kamuoyunda yanlış bilinen ve birçokları tarafından yanlış yorumlanan bir duruma işaret etmektedir. Eğer bu kişiler emeklilik hakkını kazandıktan ve emeklilik işlemleri tamamlandıktan sonra yeni kurallar konulmuş olsaydı ve bu nedenle emekli olamıyor olsalardı kazanılmış hakların ihlal edildiğinden söz edilebilirdi. Ancak burada kazanılmış bir hak yerine anlaşma yapıldıktan sonra anlaşmanın şartlarının tek taraflı bir irade ile değiştirilmesi ve şartların ağırlaştırılması söz konusudur.

Kısacası EYT konusunda asıl tartışmalı olan husus, sosyal hakların genelinde de olduğu gibi bu kişilerin emeklilik hakkını kazanmaları için gerekli şartların sisteme dâhil olmalarından sonra, diğer bir deyişle sosyal güvenlik sistemiyle bir anlaşma yapıldıktan sonra, değiştirilip ağırlaştırılması gibi böylesi bir düzenlemenin yapılıp yapılamayacağıdır (2).

EYT Olarak Nitelendirilen Kişilerin Mağduriyetlerinin Giderildiği Söylenebilir mi ?

Geçen hafta yapılan açıklama uzunca bir süredir bu yöndeki taleplerini yerine getirenler tarafından sevinçle karşılandı. Ne var ki, konuya ilişkin yasal düzenleme henüz tamamlanmadığı için taleplerin tam olarak karşılanıp karşılanmadığını söylemek oldukça zordur.

EYT Konusunda Yasal Bir Düzenleme Yapılması Neden Önemlidir ?

Hukuk ilkeleri gereğince bir yasa yürürlükte kaldığı ve maddeleri bir başka yasa tarafından değiştirilmediği sürece hüküm doğurmaya ve maddeleri ilgili durumlara uygulanmaya devam eder. Oysa konu hakkında yalnızca açıklama yapılmıştır. EYT konusunda taleplerin tam olarak karşılanıp karşılanmayacağının ve sürecin nasıl işleyeceğinin anlaşılabilmesi için yasal düzenleme yapılması zorunludur.

EYT İçin Yalnızca Yaş Şartının İptal Edilmesi Yeterli Değil mi ?

Kamuoyu şu anda yalnızca yaş şartına odaklanmış durumdadır. Oysa 8 Eylül 1999 tarihi ile sonrasında yapılan düzenlemeler 8 Eylül 1999 tarihi öncesinde uzun vadeli sigorta kolları kapsamında sigortalı olanlar açısından birçok başka değişikliğin ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Önemli bir değişiklik kademeli geçişle ilgilidir. Kadınların 20 yıl ve Erkeklerin 25 yıl olarak belirlenmiş sigortalılık sürelerine ilişkin şart devam ettirilmiş ancak henüz emekliliğe hak kazamamışlar açısından uzun vadeli sigorta kolları kapsamına ilk dâhil oldukları tarihe göre değişen yaş ve prim gün sayısı uygulaması getirilmiştir (1). Talepler ve buna bağlı olarak da açıklamalar yaş üzerine yoğunlaşmış olduğundan prim gün sayısının nasıl ele alınacağı belirsizdir. Bu durum özellikle düzenli çalışmayan ve bu nedenle de kendileri adına uzun vadeli sigorta kolları için düzenli prim ödemesi yapılmamış olanlar için oldukça önemlidir.

Gözden kaçan önemli bir diğer nokta ise emekli aylıklarının bağlanma oranının nasıl hesaplanacağına ilişkindir ve belki de sürecin en çetrefil kısmı da burada kendisini göstermektedir. Bunun nedeni 8 Eylül 1999 tarihinden itibaren aylık bağlama oranına (ABO) ilişkin çeşitli düzenlemelerin yapılmış olması ve her bir düzenlemenin kendi dönemine ilişkin farklı sonuçlar üretmesidir. Ayrıca bu düzenlemelerin aylık bağlama oranını giderek düşürmekte olduğunu da belirtmek gerekir.

Yapılan açıklamalarda bu oranın nasıl hesaplanacağına ilişkin bir bilgi bulunmamaktadır. Dolayısıyla eğer buna ilişkin ayrı bir düzenleme yapılmayacaksa mevcut düzenleme geçerli olacaktır. Bu da 8 Eylül 1999 tarihinden önce uzun vadeli sigorta kolları kapsamına dâhil olanlar için sisteme dâhil oldukları dönemdeki hesaplamalara göre daha düşük emekli (yaşlılık) aylığı bağlanacağı anlamına gelecektir.

EYT Düzenlemesinden Kaç Kişinin Yararlanacağı Konusunda Neden Çok Farklı Tahminler Var ?

EYT düzenlemesinden kaç kişinin yararlanacağı konusunda çok farklı tahminlerin bulunmasının (3, 4, 5)  birçok nedeni olduğu söylenebilir.

Örneğin şu anda prim gün sayısını dolduramamış ancak askerlik, doğum gibi nedenlerle borçlanma imkânı olan kişilerin bulunduğu bilinmektedir. Ayrıca yurtdışında çalışmış olanlardan, bu hizmetlerini beyan edecekler ya da önceden farklı statülerde çalışmış olup, henüz hizmet birleştirmesi yapmamış olanlar da söz konusudur. Bu nedenle tahminde bulunmak oldukça güçtür.

Ayrıca yaş şartını sağlayamadığı için emekli olamayanlardan bir kısmı da vefat etmiştir. Düzenleme ile birlikte bu kişilerin eşleri ve çocukları başta olmak üzere hak sahibi olacak kişilerin de dikkate alınması, kısacası meselenin ölüm aylığı çerçevesinde de ele alınması gerekmektedir.

EYT Konusunda Yapılan Açıklamalarda Neden Kıdem Tazminatı ile Sosyal Güvenlik Destek Primine de Gönderme Yapıldı ?

Kamuoyunda emekli olmak olarak nitelendirilen süreç aslında teknik anlamda yaşlılık aylığı almaktır. Yaşlılık aylığı almak için Sosyal Güvenlik Kurumuna başvuruda bulunmak ise (elbette koşulları sağlamış olmak kaydıyla) Kıdem Tazminatından yararlanabilme koşulları arasında sayılmaktadır. Dolayısıyla birçok işveren yüklü bir miktarda kıdem tazminatı ödemek durumunda kalacaktır. Bunun da işverenler açısından beklenmeyen bir gider olacağı açıktır. Bu nedenle açıklamalarda Kredi Garanti Fonu destekli kredi paketinin devreye alındığına ilişkin bilgi verildiği söylenebilir.

Ancak kamuoyu tarafından gözden kaçan önemli bir diğer noktanın Sosyal Güvenlik Destek Primine (SGDP) ilişkin olduğu görülmektedir. Emekli olmasına rağmen birçok kişinin çalışmaya devam etmek isteyeceği açıktır. Sosyal Güvenlik Destek Priminin işlevi işte bu noktada ortaya çıkmaktadır. Çünkü bir işverenin emekli olmuş bir kişiyi hizmet akdi ile çalıştırabilmesi için SGDP ödemesi gerekmektedir (6) ve EYT kapsamında olan ve olmayan kişiler bakımından işveren açısından işgücü maliyeti farkı ortaya çıkmaktadır.

Örneğin, EYT kapsamında olmayan ve asgari ücretle çalışan bir işçi için 2023 yılı asgari ücreti açısından işverenin maliyeti (% 5 oranındaki teşvik ile birlikte) yaklaşık 11.760 TL iken (7), aynı işverenin emekli bir işçiyi asgari ücretle çalıştırması sonucunda karşılaşacağı maliyet yaklaşık 12.460 TL olmaktadır.

Yukarıdaki örnek çerçevesinde SGDP nitelikli çalışanlarını yitirmek istemeyen ve onların boşluğunu nasıl dolduracağını bilemeyen işverenler açısından katlanılabilecek bir maliyet iken, ne yazık ki, emekli olup çalışmaya devam etmek isteyecek birçokları açısından işverenleri böyle bir uygulamada bulunmayabilir. Zaten, SGDP ödeme uygulaması aslında işverenlerin emekli çalıştırmalarında caydırıcı bir önlem olma amacını taşımaktadır. Dolayısıyla emekli olup çalışmaya devam etmek isteyen herkesin bu isteklerini gerçekleştirebilmeleri için teşvik uygulamasının işverenlerin maliyetleri açısından geçerli bir sonuç doğurması ve uzun süreli olması gerekir. Bu nedenle SGDP için uygulanacak teşvik bakımından yapılacak düzenlemenin içeriği ve kapsamı emekli olup çalışmaya devam etmek isteyenler açısından özellikle önem taşımaktadır. Diğer yandan emeklilerinin çalışmaya devam etmelerinin de özellikle gençlerin iş bulabilme fırsatları açısından çeşitli sorunlara yol açabileceğini de unutmamak gerekir.

EYT, Uzun Vadeli Sigorta Kolları ile mi Sınırlıdır ?

Sosyal Güvenlik Sistemimizin mevcut yapısı içerisinde, önceki uygulamalara da uygun olarak malullük, yaşlılık ve ölüm risklerini içeren “uzun vadeli sigorta kolları” ile iş kazası ve meslek hastalıkları ile hastalık ve analıktan oluşan “kısa vadeli sigorta kolları” olmak üzere ikili bir ayırım bulunmaktadır. Emeklilik olarak da bilinen yaşlılık aylığına hak kazanmak ilgili kişinin “uzun vadeli sigorta kolları” çerçevesinde sigorta girişinin yapılıp prim ödenmesine bağlıdır (8).

Kamuoyunda en fazla tartışmanın yaşandığı konulardan biri de bu çerçevede ortaya çıkmaktadır. Özellikle medyada farklı sigorta kollarının bulunduğuna ilişkin ayırım dikkate alınmadan yalnızca “sigortalı” olma ifadesi sıklıkla kullanıldığından bir yanlış anlamanın olması kaçınılmazlaşmaktadır.

Buradaki sorun, çırak, stajyer ve kursiyer gibi sıfatlarla çalışan bu kişiler için malullük, yaşlılık ve ölüm olarak nitelendirilen “uzun vadeli sigorta kolları” kapsamında sigorta kaydı yapılmayıp bunlara ilişkin primler de yatırılmaması, yalnızca iş kazası ve meslek hastalığı, hastalık ve analık olmak üzere “kısa vadeli sigorta kolları” için sigorta girişlerinin yapılıp bu kapsamdaki primlerin yatırılmış olmasından kaynaklanmaktadır. Kısacası bu kişiler için “kısa vadeli sigorta” kolları kapsamında sigorta girişlerinin yapılıp primlerinin ödenmiş olması emeklilik açısından dikkate alınmamaktadır.

EYT Konusunda Çok Ciddi İtirazlar ve Eleştiriler de Mevcut. Bunların Nedeni Nedir ?

EYT konusundaki eleştiri ve itirazların temel iki eksende ortaya çıktığı söylenebilir:

1) Sosyal Güvenlik Kurumunun açıklarının kapatılmasının bütçe açısından önemli bir gider kalemi olması,

2) Başta gençler olmak üzere sigortalı olarak çalışanların büyük bir kısmı için emekliliğe hak kazanma şartlarının önceki dönemlere göre daha ağır olması ve bu şartların daha da ağırlaşması ihtimalinin bulunması.

  1. eleştiri ve itiraz noktası için şunlar söylenebilir: Doğaları gereği sosyal güvenlik sistemleri gelir ve gider dengesine bağlı olan, bu dengeyi sağlamak üzere mevcut emekli ve hak sahiplerinin (pasif sigortalılar) aylıklarının ve sağlık harcaması gibi giderlerinin yine mevcut çalışanlar (aktif sigortalılar) tarafından sosyal güvenlik kurumuna ödenen primlerden karşılanması esasına dayanan bir yapıya sahiptir. İdeal dengenin 1 pasif sigortalı için 4 aktif sigortalı olduğu ileri sürülmektedir (11).

EYT meselesinin de yukarıda bahsedilen dengenin sağlanabilmesi hedefine ilişkin uygulamaya konulan ve hızlıca sonuç almaya odaklanmış bulunan politikaların bir sonucu olarak ortaya çıktığı söylenebilir.

1970’li ve 1980’li yıllardan itibaren dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de sosyal güvenlik sisteminin gelir/gider dengesi çeşitli nedenlerle bozulmaya başlamıştır (9, 10).

Türkiye’deki sosyal güvenlik sisteminin de tıpkı birçok ülkede olduğu gibi, başlangıcından itibaren ortaya çıkan, çoğunlukla ileride sorunlara yol açması kaçınılmaz popülist uygulamalardan ve diğer birçok nedenle zaman içerisinde “ne yerseniz yiyin, hesabı torununuz ödeyecek” anlayışına benzeyen bir uygulamaya dönüşmüş olduğu söylenebilir.

Örneğin 1980’li yıllara bakıldığında Türkiye’deki sosyal güvenlik sisteminin o dönemdeki halini şu şekilde özetlemek mümkündür: O dönemdeki sigortalılar, 20-25 yıl boyunca uzun vadeli sigorta kolları kapsamında 5000 gün prim ödeyip, 30’lu ve 40’lı yaşlarında emekli olabilmiş, yaşadıkları sürece de emekli aylıklarını alabilmiş ve kendileri ile birlikte eş ve çocukları sağlık sisteminden de yararlanabilmiştir. Üstelik bu kişilerin ölümlerinden sonra çeşitli şartlar çerçevesinde öncelikle eşleri ve çocukları hak sahibi olarak aylık ve sağlık hizmeti almaya devam etmiş ve özellikle kız çocuklarının da sosyal güvenlik sisteminden ömürleri boyunca belirli bir tutarda gelir elde etmesi ve sağlık sisteminden yararlanabilmesi de mümkün olmuştur. Ayrıca o dönemde aylık bağlanması için yapılan hesaplamalarda, bütün bir sigortalılık süresinde yatırılan primlerin yerine son dönemdeki primlerin dikkate alınmasının, birçokları açısından yıllarca en düşük seviyeden prim yatırılmasına ve yaşlılık aylığı almak için başvurunun yapılacağı son dönemde gerçek gelirlerin ya da fazlasının beyan edilmesine yol açtığı, dolayısıyla yatırılan primlere uygun olmayan aylıkların bağlanmasının da söz konusu olduğu bilinmektedir.

Kısacası Türkiye’deki sosyal güvenlik sistemi, sisteme sağlanan katkıdan çok daha fazlasının talep edilebilip, alınabildiği bir yapıya dönüşmüştür. Üstelik bu yapı kamuoyunun gözünde “normal ve olması gereken” durum olarak algılanmaya başlamıştır. Bu nedenle bu durumun yeniden gözden geçirilmesine yönelik talepler de büyük bir tepki ile karşılanmıştır.

Bu yapı, kendilerine gelir bağlananların ve sağlık harcaması gibi diğer yardımlardan yararlananların sayısının giderek artması ve sisteme gelir sağlayanların sayısının da giderek azalması ile birlikte gelir / gider dengesinin kaçınılmaz olarak bozulmasına neden olmuştur. Öyle ki, aktif / pasif sigortalı oranı 2’nin altına gerilemiştir. Bunun sonucunda da devletin sosyal güvenlik sisteminin açıklarını kapatması bir zorunluluk haline gelmiştir.

Aktif / pasif dengesinin halen 2’nin altında olduğu (11) ve EYT konusunda alınan son kararlar çerçevesinde bu dengenin daha da bozulması söz konusudur. Bu durumda ya sosyal güvenlik sisteminin gelir / gider dengesinin bir nebze sağlanabilmesi için emekli maaşlarında dönem dönem yapılan iyileştirmeler sınırlı tutulacak, ya çalışmaya devam edenlerden ve bunları çalıştıran işverenlerden daha fazla prim geliri elde etmenin yolları aranacak ya da emeklilerin geçim şartlarının iyileştirilmesi amacıyla gelir / gider dengesizliğinden kaynaklanan açık için bütçeden daha fazla kaynak ayrılacaktır.

Elbette bir devlet vatandaşlarının esenliğiyle ilgilenmek durumundadır. Ancak bir sosyal güvenlik sisteminin, her ne kadar kâr amacı olmasa da tıpkı bir sigorta şirketi gibi kendi gelir / gider dengesi (Aktüeryal Denge) çerçevesinde işlemesi ve faaliyetlerini sürdürmesinin yanı sıra kendisinden aylık alanlar için de belirli bir geçim düzeyini sağlayabilmesi esastır. Aksi bir durum sosyal güvenlik sisteminin varlığının ve işlevinin sorgulanmasına neden olabilir.

  1. eleştiri ve itiraz noktası için de şunlar söylenebilir: 8 Eylül 1999 sonrası dönemde uzun vadeli sigorta kollarına dâhil olan kişiler açısından önceki dönemlere göre belirgin farklılıklar bulunmaktadır. Örneğin hizmet akdi ile çalışan Kadınlar için yaş şartı 58, Erkekler için de 60, prim gün sayısı ise 7.200 olarak belirlenmiştir. Ancak 2036 yılından itibaren yaş şartının kademeli olarak arttırılması ve nihayetinde 2048 yılında hem Kadınlar hem de Erkekler için 65 yaşın esas alınması söz konusudur (8).

Bu durum ise aynı ülkede farklı tarihlerde doğmuş kişiler arasında emekliliğe kazanabilmek açısından çok büyük bir yaş ve prim gün sayısı farkının ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Böyle bir durumda sosyal güvenlik sisteminin gelir / gider dengesine ilişkin sorunlarının ötelendiği ve bu sorunların özellikle gençlerin üzerine bırakıldığı, kısacası “ne yerseniz yiyin, hesabı torununuz ödeyecek” anlayışına benzeyen uygulamaların devam ettiği ve ödenecek hesabın bir kuşak daha ertelenmiş söylenebilir.

Diğer yandan sosyal güvenlik sistemleri geleneksel olarak, bugün standart çalışma olarak nitelendirilen, tam süreli ve çeşitli açılardan güvenceleri bulunan çalışma modelleri esas alınarak tasarlanmıştır. Ancak değişen koşullar “atipik” çalışma olarak da nitelendirilen çoğunlukla sosyal güvenlik sisteminin ya tamamen ya da kısmen kapsamı dışında kalan standart dışı çalışma modellerinin yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Bu nedenle sonraki yıllardaki sigortalıların ve çalışanların sosyal güvenlik sistemine prim katkılarının olup olmayacağı ya da ne düzeyde olacağı, ayrıca bizzat kendilerinin sosyal güvenlik sisteminden yararlanma hakkına sahip olup olmayacakları şu anda belirsizdir (10). Yeni çalışma modellerinin sosyal güvenlik sistemine uygun olarak prim sağlamasına yönelik çözümler üretilse bile nüfus artış hızının da diğer birçok ülkede olduğu gibi yavaşlama eğilimine girmiş olduğu, dolayısıyla sosyal güvenlik sisteminin ihtiyaç duyduğu yeterli sayıda yeni sigortalı girişinin sağlanmasının da tehlikede bulunduğu unutulmamalıdır.

Prof. Dr. Umut OMAY

Kaynaklar

(1) Bkz. 8 Eylül 1999 tarihli Resmi Gazete, 4447 sayılı kanun.

(2) Ayrıntılı bir tartışma için bkz. Omay, U. (2011), Sosyal Haklar: Kısa ve Eleştirel Bir Bakış, Beta Basım Yayım, İstanbul.

(3) Anadolu Ajansı, “5 Soruda EYT Sorunu”, Çevrim içi: https://www.aa.com.tr/tr/gundem/5-soruda-eyt-sorunu/2643074, (03.01.2023).

(4) HABERTÜRK, “EYT’liler Kaç Kişi?”, Çevrim içi: https://www.haberturk.com/eytliler-kac-kisi-3516179-ekonomi, (03.01.2023).

(5) CNNTÜRK, “EYT ile kaç kişi emekli olacak? İşte üzerinde çalışılan o formül”, Çevrim içi: https://www.cnnturk.com/ekonomi/eyt-ile-kac-kisi-emekli-olacak-iste-uzerinde-calisilan-o-formul?page=1, (03.01.2023).

(6) SGK, “Emeklilikten Sonra Tekrar Çalışma (SGDP)”, Çevrim içi: https://www.sgk.gov.tr/ Content/Post/ada02fa5-e15f-4e0d-b6c9-fef40a54eb3c/Emeklilikten-Sonra-Tekrar-Calisma-SGDP-2022-05-13-09-35-43, (04.01.2023).

(7) ÇSGB, “Asgari Ücretin Net Hesabı ve İşverene Maliyeti”, Çevrim içi: https://www.csgb.gov.tr/asgari-ucret/, (04.01.2023).

(8) Bkz. 5510 sayılı kanun.

(9, 10) Ayrıntılı tartışmalar için bkz. (9) Omay, U. (2017), Post Homo Servus, Beta Basım yayım, İstanbul, ss. 125-192 ve (10) Omay, U. (2020), “Covid-19 Salgını Sonrası Çalışma Hayatı: Güncel Sorunlar, Öngörüler Ve Öneriler”, Covid-19 Pandemisinin Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Etkileri, Ed. D. Demirbaş, V. Bozkurt ve S. Yorğun, I.U. Press, İstanbul.

(11) Bakır, N. (2022), “Sosyal güvenlikte zor denge”, Çevrim içi: https://www.dunya.com/ekonomi/sosyal-guvenlikte-zor-denge-haberi-679764, (04.01.2023).

PROF. DR. UMUT OMAY – MAKALE LİSTESİ

GİRİŞİMCİLİK VE YÖNETİCİ GÜÇLENDİRME

PAZARLAMA

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ

İŞ DÜNYASINDA TUTUM VE DAVRANIŞ

DİĞER KONULAR

2023 İnşaat Sektörü ve İnşaat Malzemeleri İç Pazarı 2023 Öngörüleri 

Türkiye İMSAD, yapı sektörü ve ekonomi çevreleri tarafından dikkatle izlenen Aylık Sektör Raporu’nun aralık ayı sonuçlarını açıkladı. Raporda, seçime kadar olan dönemde genişletici ekonomi politikalarının uygulanması ile özellikle konut ve inşaat sektörüne yönelik desteklerin, iç talebi ve pazarın hareketli kalmasını sağlayacağı belirtildi. İhracat pazarlarında ise yeni yılın ilk yarısında küçülme, ikinci yarısında toparlanma bekleniyor.

İnşaat malzemesi sektörünün çatı kuruluşu Türkiye İMSAD tarafından hazırlanan Aylık Sektör Raporu’nun aralık ayı sonuçları açıklandı. Raporda dördüncü çeyrek sonuçları değerlendirildi.

2022 yılı ilk çeyrekte yüzde 4,4, ikinci çeyrekte ise yüzde 2,1 oranında artış gösteren inşaat malzemeleri sanayi ♠üretimi, üçüncü çeyrek dönemin tüm aylarında azalarak çeyrek dönem itibarıyla yüzde 3,3 geriledi. Üretim, dördüncü çeyreğin ilk ayı olan ekimde de geçen yılın aynı ayına göre yine yüzde 3,3 geriledi. 2022 yılı son çeyreğinde üretimdeki düşüş devam etti.

İnşaat malzemeleri sanayi üretimi, uzun süre sonra dört ay üst üste gerileme kaydetti. Bu dönemde inşaat malzemelerine yönelik iç talep göreceli olarak devam ederken dış talepteki yavaşlama gerilemeye döndü.

Yılın ilk on ayında inşaat malzemeleri sanayi üretim artışı geçen yılın aynı dönemine göre sadece yüzde 0,4 olarak gerçekleşti. Yılın ilk on ayında 13 alt sektörde üretim geçen yıla göre artarken, 9 alt sektörde üretim geriledi.

2022 yılının ilk on ayında en yüksek üretim artışı yüzde 26 ile seramik kaplama malzemeleri, yüzde 18 ile plastik inşaat malzemeleri, yüzde 16,4 ile birleştirilmiş parke ve yer döşemelerinde, yüzde 14,7 ile seramik sağlık gereçlerinde gerçekleşti. Düz cam ve yalıtım camı üretimi yüzde 12,3 yükseldi. Buna karşın yılın ilk on aylık döneminde demir çelik radyatör üretiminde yüzde 12, tuğla ve kiremit üretiminde yüzde 14,2 gerileme yaşandı. Çimento üretimi yüzde 4,8 ve hazır beton üretimi yüzde 4,6 geriledi.

İhracat Pazarlarında Yeni Yılın İlk Yarısında Küçülme, İkinci Yarıda Toparlanma Bekleniyor 

Raporda, inşaat malzemeleri sanayisinin 2023 öngörülerini büyük ölçüde dünya ekonomisi ve ticaretindeki gelişmelerin belirleyeceği vurgulandı.

Dünya çapında yüksek enflasyonu önlemek için uygulanan sıkı para politikalarının yılın ilk yarısında en kuvvetli seviyeye çıkması bekleniyor. Ekonomilerdeki yavaşlama ile birlikte pazarlarımızdaki inşaat sektörlerinde küçülme bekleniyor. Yılın ilk yarısında Avrupa, İngiltere ve ABD inşaat sektörlerinin küçüleceği tahmin ediliyor.

Bu çerçevede inşaat malzemeleri talebinin de yılın ilk yarısında azalması, ikinci yarıda talep ve siparişlerin durağan kalması bekleniyor. Raporda, yılın ikinci yarısında inşaat sektörlerinde büyüme beklentisi ortaya çıkarsa talep ve siparişlerin yılın üçüncü çeyreğinde yeniden sınırlı artışa geçeceği, yılın son çeyreğinde daha hareketli bir talep ve ihracat eğilimi yaşanabileceği değerlendirildi.

Tablo.1 Dünya İnşaat Sektörü ve İnşaat Malzemeleri Sanayi İhracatından 2023 Yılı Öngörüleri

2023 Q1 2023 Q2 2023 Q3 2023 Q4
DÜNYA EKONOMİSİ  KÜÇÜLME DURAĞAN SINIRLI BÜYÜME BÜYÜME
DÜNYA TİCARETİ KÜÇÜLME KÜÇÜLME DURAĞAN BÜYÜME
İNŞAAT SEKTÖRLERİ  KÜÇÜLME SINIRLI KÜÇÜLME DURAĞAN BÜYÜME
İNŞAAT MALZEMELERİ SİPARİŞLERİ  DÜŞÜŞ DURAĞAN SINIRLI

ARTIŞ

ARTIŞ
İNŞAAT MALZEMELERİ İHRACATI DÜŞÜŞ DURAĞAN SINIRLI

ARTIŞ

ARTIŞ

Kaynak: Çalışma Ekibi

Türkiye İnşaat Sektörü ve İnşaat Malzemeleri İç Pazarı 2023 Öngörüleri 

Raporda, Türkiye inşaat sektörü ve inşaat malzemeleri iç pazarında 2023 yılını şekillendirecek ana unsurun seçime kadar uygulanacak destekleyici politikalar ve seçim sonuçlarına bağlı olarak yılın ikinci yarısında uygulanacak politikalar olacağı belirtildi.

Seçime kadar olan dönemde genişletici ekonomi politikalarının uygulanması, özellikle konut ve inşaat sektörüne yönelik desteklerle birlikte ekonomide iç talebin ve pazarın hareketli kalması bekleniyor. Bu dönemde yüzde 4-5 arasında ekonomik büyüme yaşanması öngörülüyor.   Büyümenin yılın ikinci yarısında yavaşlaması, inşaat sektörünün ise yıl genelinde sınırlı büyüme göstereceği tahmin ediliyor. Seçim öncesi desteklerin yılın ikinci yarısında da etkisinin süreceği değerlendiriliyor.

Bu çerçevede inşaat malzemeleri iç pazarında yenileme pazarı ile yeni pazarın farklı eğilimler göstereceği tahmin ediliyor. Yenileme pazarında yılın ilk yarısında durağanlık, yılın ikinci yarısında ise seçim belirsizliğinin ortadan kalkması ile sınırlı bir büyümeye geçiş öngörülüyor. Yeni pazarın ise sektöre verilen destekler ile yılın ilk yarısında daha hareketli olacağı değerlendiriliyor. Yılın üçüncü çeyreğinde yeni pazardaki büyümenin yavaşlaması, son çeyrekte ise 2024 yılı mart ayında yapılacak yerel seçimler öncesi inşaat sektörünün ve inşaat malzemeleri iç pazarının yeniden hareketlenmesi bekleniyor.

Tablo.2 Türkiye İnşaat Sektörü ve İnşaat Malzemeleri İç Pazarı İçin 2023 Yılı Öngörüleri

2023 Q1 2023 Q2 2023 Q3 2023 Q4
GENEL EKONOMİ BÜYÜME BÜYÜME YAVAŞLAMA YAVAŞLAMA
İNŞAAT SEKTÖRÜ  SINIRLI BÜYÜME SINIRLI BÜYÜME SINIRLI BÜYÜME SINIRLI BÜYÜME
YENİLEME PAZARI DURAĞAN DURAĞAN SINIRLI BÜYÜME SINIRLI BÜYÜME
YENİ PAZAR SINIRLI BÜYÜME BÜYÜME SINIRLI BÜYÜME BÜYÜME

Kaynak: Çalışma Ekibi

Yenileme Pazarı İçin Hane Halkı Eğilimi ve Talebi Belirleyici Oluyor  

İnşaat malzemeleri sanayinde birçok ürün için büyük önem taşıyan yenileme pazarı, hane halkı ve firmaların mevcut yapılarındaki yenileme talebi ve harcamaları ile şekilleniyor.

2020 yılının ikinci yarısında pandemi koşulları neticesinde yenileme talebindeki hızlı bir artışla yenileme pazarı önemli ölçüde büyüdü. Talep ve büyüme 2021 yılının son çeyreğine kadar sürdü. Son çeyrekten itibaren yenileme talebinde kademeli bir düşüş başladı. Buna bağlı olarak 2022 yılının büyük bölümünde yenileme pazarı daraldı. 2022 yılının son aylarında hane halkı yenileme talebinde yeniden bir artış eğilimi başladı. Ancak bu eğilimin henüz sınırlı ve yenileme pazarına tam olarak yansımadığı, 2023 yılında sağlanacak destekler ve olanaklar ile yenileme pazarında hareketlenme yaşanabileceği vurgulandı.

Yurtdışı Hizmet İhracatı Kazanç İstisnası ve Özellikli Durumlar

Türkiye’de yerleşik olup yine kanuni merkezi Türkiye de olan gerçek ve tüzel kişiler, Türkiye de ikâmeti veya kanuni merkezi bulunmayan ve de Yurtdışında faaliyet gösteren şahıs ve/veya şirketlere yapmış oldukları hizmetlere, Yurtdışı hizmet ihracatı denilmektedir. 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunun 3’üncü maddesinde mükellefiyet kavramı açıklanmış ve de elde edecekleri gelirlerin vergilendirilmesi hususu anlatılmıştır. Bu kapsamda kanuni merkezi ve/veya ikameti Türkiye de olan gerçek ve tüzel kişiler Türkiye sınırları içerisinde ve Türkiye sınırları dışında elde ettikleri gelirleri beyan etmek zorundadırlar.

2020 yılında yaşadığımız pandemi ile birlikte evden çalışma ve uzak destek sistemi konuları önem kazanmıştır. Özellikle ülkemizde yazılım, grafik tasarım, e-ticaret, danışmanlık ve de bilgi sistemleri/güvenlikleri sektörlerin de fayda/maliyet analizi çerçevesinde önemli bir ilerleme sağlanmıştır. Ülkemizdeki kur riski de dikkate alındığında uluslararası alanda faaliyet gösteren kurumlar, ülkemizden yazlım ve de danışmanlık alanında çok sayıda şirketlerle çalışma imkanı bulmuşlardır. Gerçek veya Tüzel kişi şirketler yurtiçine verdikleri desteklerin dışında kur farkı nedeniyle yurtdışı firmalarına da verdikleri destekler ile kendilerine ek gelir kapısı oluşturmaktadırlar. Döviz cinsinden düzenledikleri faturalar ile bu gelirlerini ispat eden mükellefler vergi dönemlerinde bu gelirleri üzerinde gelir ve kurumlar vergisi ödemektedirler. Aslında bu kasamda 2012 yılında yapılan bir düzenleme ile yurtdışı kazanç istisnasına yeni eklemeler ile daha avantajlı bir duruma getirildi.

6322 sayılı AATUH Kanunla yapılan ekler ile, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 89 ve 5520 sayılı KVK’nun 10 uncu maddelerine, yapılan ekler ile bu avantajlar yasal zemine oturtuldu.

Bu kanunla;

“Türkiye’de yerleşmiş olmayan kişilerle, işyeri, kanuni ve iş merkezi yurt dışında bulunanlara Türkiye’de verilen ve münhasıran yurt dışında yararlanılan;

  • mimarlık,
  • mühendislik,
  • tasarım,
  • yazılım,
  • tıbbi raporlama,
  • muhasebe kaydı tutma,
  • çağrı merkezi ve veri saklama hizmeti alanlarında faaliyette bulunan hizmet işletmeleri ile
  • ilgili bakanlığın izni ve denetimine tabi olarak eğitim ve sağlık alanında faaliyet gösteren ve Türkiye’de yerleşmiş olmayan kişilere hizmet veren işletmelerin münhasıran bu faaliyetlerinden elde ettikleri kazancın %50’si vergiden müstesnadır”

Bunu bir örnek ile açıklayacak olursak;

ABC Müşavirlik A.Ş. firması Hollanda da bulunan BossNL firmasına muhasebe kaydı tutma hizmeti vermektedir. ABC Müşavirlik A.Ş. firmasının 2020 yılı kazanç ve giderleri şu şekildedir:

Yurtiçi Kazançları:            100.000,00-TL

Yurtdışı Kazançları:          250.000,00-TL ( 25.000-Usd x 10,00-TL(TCMB Satış Kuru))

Amortisman Gid.:            (20.000,00-TL)

Personel Gideri:               (70.000,00-TL)

Vergiye Tabi Kazanç= [Yurtiçi Kazanç + (Yurtdışı Kazanç/2)] – (Amortisman Gid. + Personel Gid.)]

= (100.000 + 125.000) – 90.000

= 135.000,00-TL vergiye tabi kazancıdır.

Burada da görüldüğü üzere Yurtdışı hizmet ihracatından kazanılan gelirin %50 si vergiye tabi tutulmuştur. Dikkat edilmesi gereken hususlardan biri, kanun koyucu bu gelirin %50’sini vergi dışı bırakmayı belli kural ve şartlara bağlamıştır.

Bunlar:

  • Bu indirimden yararlanılabilmesi için fatura veya benzeri belgenin yurt dışındaki müşteri adına düzenlenmesi şarttır.
  • Söz konusu hizmetlerin Türkiye’de yerleşik firmalar tarafından Türkiye’de yerleşmiş olmayan kişilerle, işyeri, kanuni ve iş merkezi yurt dışında bulunan firmalara sunulması gerekmektedir.
  • Verilen hizmetten yurt dışında yurt dışında yararlanılması gerekmektedir. Başka bir deyişle verilen hizmet hizmeti alan yurt dışı menşeli firmanın Türkiye içerisindeki faaliyetlerle ilgili olmamalıdır.
  • Hizmet bedelinin, döviz olarak Türkiye’ye getirilmesi ve döviz alım belgesinin temin edilmesi gerekmektedir.

Uygulamanın ciddi bir avantaj sağladığı aşikâr. Uygulama ile hizmet ihracı yoluyla ülke ekonomisinin uluslararası rekabetçiliğinin artırılması, yeni ihracat alanlarının oluşturulması, istihdam imkânlarının yaratılması, nitelikli işgücünün Türkiye’de istihdamının artırılarak sürdürülmesinin desteklenmesi amaçlanmaktadır. Daha da önemlisi ülkemizde belli bir konuda uzmanlaşmış, yabancı dil bilgisine sahip olan vatandaşlarımızın istihdam olanaklarını artırması ve yurt dışına gitmeksizin dünyanın her yerine birçok hizmetin verilmesi imkânı doğacağı için beyin göçünü de engellemesi yolunda ciddi bir yol kat edecektir.

Ayrıca şu an yürürlükte olan %50 kazanç istisnasını Cumhurbaşkanı %100 indirmeye yetkilidir. Bu da gösteriyor ki ilerleyen dönemlerde rekabetçi bir sistem için bu kullanılabilir. Yurtdışında yaşanan enerji maliyetlerindeki artış, mevcutta ülkemizdeki pek çok yazılım ve danışmanlık alanında faaliyet gösteren tüzel ve gerçek kişilerin elini güçlendirmektedir. Böylece ülke dışına yerleşmek durumunda kalmadan da bu hizmetlerin sunulabilmesi global dünyada insanımızın daha fazla söz sahibi olacağını ve ilerleyen dönemlerde belki Hindistan veya Çin gibi ülkelerden bu konularda pozitif ayrışacağımızı gösterecektir.

Faydalı olması dileğiyle,

Can DOYRANLI

S.M. Mali Müşavir

cand@uniqmalidanismanlik.com

İşverenin, İşçiye Hak Ettiği Tazminatların Derhal Ödeneceğini Söyleyerek İstifa Dilekçesi Alması İşveren Feshi midir ?

Genel olarak iş sözleşmesini fesih hakkı, karşı tarafa yöneltilmesi gereken tek taraflı bir irade beyanı ile iş sözleşmesini derhal veya belirli bir sürenin geçmesiyle ortadan kaldırabilme yetkisi veren, bozucu yenilik doğuran bir haktır. İşçinin haklı nedenle iş sözleşmesini derhal feshi 4857 sayılı İş Kanunu’nun 24’üncü maddesinde düzenlenmiştir. İşçinin önelli fesih bildiriminin normatif düzenlemesi ise aynı Kanun’un 17’nci maddesinde düzenlenmiştir. Bunun dışında 4857 sayılı Kanunda işçinin istifasını düzenleyen bir hüküm bulunmamaktadır.

Konuyla ilgili Yüksek Mahkemenin verdiği karara göre, “İşçinin haklı bir nedene dayanmadan ve bildirim öneli tanımaksızın iş sözleşmesini feshi, istifa olarak değerlendirilmelidir. İstifa iradesinin karşı tarafa ulaşmasıyla birlikte iş ilişkisi sona erer. İstifanın işverence kabulü zorunlu değilse de, işverence dilekçenin işleme konulmamış olması ve işçinin de işyerinde çalışmaya devam etmesi halinde gerçek bir istifadan söz edilemez. Bununla birlikte istifaya rağmen tarafların belirli bir süre daha çalışma yönünde iradelerinin birleşmesi halinde, kararlaştırılan sürenin sonunda iş sözleşmesinin ikale yoluyla sona erdiği kabul edilmelidir.

Şarta bağlı istifa ise kural olarak geçerli değildir. Uygulamada en çok karşılaşılan şekliyle, işçinin ihbar ve kıdem tazminatı haklarının ödenmesi şartıyla ayrılma talebi istifa olarak değil, ikale (bozma sözleşmesi) yapma yönünde bir icap olarak değerlendirilmelidir.

Uygulamada işçinin istifa dilekçesindeki iradesinin fesada uğratılması da sıkça karşılaşılan bir durumdur. İşverenin tazminatların derhal ödeneceği sözünü vermek ve benzeri baskılarla işçiden yazılı istifa dilekçesi vermesini talep etmesi ve işçinin buna uyması halinde, gerçek bir istifa iradesinden söz edilemez. Bu halde feshin işverence gerçekleştirildiği kabul edilmelidir.

İşverenin baskı uygulaması sonucu düzenlenen istifa dilekçesine değer verilemez. Dairemizce bu gibi hallerde feshin işverence gerçekleştirildiği, bununla birlikte işveren feshinin haklı olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği kabul edilmektedir (Yargıtay 9.HD. 3.7.2007 gün 2007/14407 E, 2007/21552 K.).

İstifa iradesinin bulunmadığına yönelik olarak irade fesadı iddiası tanık dahil her türlü delil ile ispatlanabilir.

Somut uyuşmazlıkta davacı işçilik alacaklarını alabilmek amacıyla istifa dilekçesi verdiğini ileri sürmüş, davalı işveren ise davacının istifa ettiğini savunmuştur. Mahkemece davacının istifa iradesinin fesada uğratıldığının ispatlanamadığı gerekçesi ile dava konusu kıdem ve ihbar tazminatı taleplerinin reddine hükmedilmiş ise de bozma sonrası dinlenen davacı tanığı S.A.’nın “Tarafıma gösterilen istifa dilekçesi ile ilgili bilgim vardır. Kendisine iki üç gün içerisinde tazminatların ödeneceği söylenerek bu belge imzalatılmıştır.” şeklindeki beyanları, gerekçesiz istifa beyanı, davalı tanık söylemleri ve dosya kapsamına göre, davacının 26/05/2014 tarihli istifa dilekçesinin irade fesadı ile malul olduğu ve davacının gerçek istifa iradesinin bulunmadığının anlaşılmasına göre dava konusu kıdem ve ihbar tazminatının kabulü gerekirken reddi hatalıdır”[1].

Yargıtay konuyla ilgili başka bir kararında da isabetli olarak, “ işçinin iradesinin fesada uğrayıp uğramadığının kanıtlanması çok kolay değildir. Yargıtay, bu güçlüğün bilincinde olarak, işçinin gerçek iradesini araştırırken, işçi lehine yorum ilkesinden isabetli şekilde yararlanmaktadır. Yüksek Mahkeme, işçinin istifa dilekçesi incelendiğinde kullandığı sözcüklerden, işverenin çelişkili ifade ve davranışlarından veya tanık ifadelerinden, istifa dilekçesinin başkası tarafından yazılmış ya da dikte ettirilmiş olduğu anlaşılıyorsa, istifanın işçinin gerçek iradesini yansıtmadığını kabul etmektedir”[2].

Sonuç olarak, işçinin iradesinin işveren tarafından fesada uğramasına ilişkin uygulamada sıkça rastlanılan örneklerden biri de, işverenin bazı taahhütlerde bulunarak, işçiden istifa dilekçesi almasıdır. Örneğin hak ettiği tazminatlarının derhal ödeneceğini söylemesi veya benzeri baskılarla işçiden yazılı istifa dilekçesi vermesini talep etmesi ve işçinin buna uyması işçinin iradesinin fesada uğratılması anlamına gelir. Yargıtay, yerleşik içtihadıyla uyumlu ve isabetli olarak, bu gibi durumlarda, işçinin iradesinin fesada uğradığını, gerçek bir istifa iradesinden söz etmenin olanaklı olmadığını, bu halde yapılan feshin işverence gerçekleştirildiğinin kabul edilmesi gerektiğine hükmetmiştir.

Lütfi İNCİROĞLU

[1] Y.9.HD., 01.10.2020 T., 2020/3079 E., 2020/10129 K.; Y.22.HD.,12.3.2019 T., E. 2016/6262,
K. 2019/5766, Legalbank.

[2] Y.9.HD., 30.9.2020 T, E., 2016/25451, 2020/10097 K., Legalbank.

Schneider Electric ve AVEVA, Veri ve Yazılım Odaklı Endüstriyel Otomasyon ve Enerji Çözümlerini Tanıttı

  • Schneider Electric ve AVEVA, enerji, veri ve yazılımın gücünü birleştirerek dünyanın dört bir yanında mükemmel sistemler ve sürdürülebilir operasyonlar yaratıyor.
  • Bu alandaki deneyimi ve teknolojiyi Türkiye’nin dijitalleşme, otomasyon ve sürdürülebilirlik alanındaki dönüşümünün hizmetine sunmaya odaklanan Schneider Electric bu kapsamda özel bir etkinlik düzenledi.
  • Gerçekleştirilen buluşmada 300’e yakın farklı sektörden üst düzey temsilciler, yeni nesil teknolojileri deneyimleme ve işlerine olan etkilerini gözlemleme fırsatı buldular.

Enerji yönetimi ve otomasyonun dijital dönüşümüne liderlik eden Schneider Electric, AVEVA’nın mühendislik ve endüstriyel yazılımlar alanında küresel çapta öncü çözümlerini tanıtmak üzere özel bir buluşmaya ev sahipliği yaptı. Enerji, veri ve yazılımın gücünü birleştirerek müşterilerine mükemmel çözümler sunma hedefiyle yol alan Schneider Electric ve AVEVA, Türkiye’de 300’e yakın farklı sektörden üst düzey yöneticiler ve uzmanların katıldığı etkinlikte, uçtan uca yazılım çözümlerine dair bir deneyim ve paylaşım alanı sundu.

Bu etkinlikle hedeflerinin iş ortakları ve müşterilerini, Türkiye’deki dijitalleşme, otomasyon ve sürdürülebilirlik odaklı dönüşüme hizmet edecek teknoloji ve çözümlerle buluşturmak olduğuna değinen Schneider Electric Türkiye, Orta Asya ve Pakistan Endüstriyel Otomasyon Genel Müdür Yardımcısı Kerem Barlak; “Schneider Electric olarak müşterilerimizin net sıfır dünyaya geçişlerini desteklemek üzere, dijitalleşme, sürdürülebilirlik ve elektrifikasyon makro trendleri doğrultusunda enerji, otomasyon ve yazılım için tamamlayıcı ürünler tasarlıyor ve geliştiriyoruz. Mevcut ekonomik ve jeopolitik koşullar ve devam eden enerji krizi ile birlikte müşterilerimizin bu çözümlere olan ihtiyacının hızla arttığının bilincindeyiz. Bu doğrultuda Schneider Electric çatısı altında hizmet sunan ve Schneider Electric Türkiye olarak satış yetkilerini aldığımız AVEVA çözümleri ile Türkiye’de dijital dönüşüme sunduğumuz katkıyı daha da derinleştirmeyi hedefliyoruz. Bu kapsamda gerçekleştirdiğimiz tanıtım etkinliğinde, müşterilerimiz sunduğumuz teknolojiler ve hizmetlerle işlerini uçtan uca nasıl dönüştürebileceklerini ve böylece elde edebilecekleri ekonomik ve çevresel etkiyi deneyimlediler. Farklı sektörlerden başarı hikayeleri ve örneklerle deneyim paylaşımı sağlanırken, demo alanında bulunan sektörlerine özel yazılımları, Yapay Zeka ve AR teknolojileriyle bire bir canlı olarak deneyimleyerek yakından tanıma fırsatı elde ettiler. Bu buluşma Türkiye’nin bu alandaki gelişim potansiyelini de bir kez daha gözler önüne serdi. Hep birlikte ülkemizin dönüşümüne hız, verimlilik ve güvenilirlik katacağımıza inancımız tam” dedi.

Schneider Electric ve AVEVA’dan benzersiz çözümler, etkili sonuçlar

Schneider Electric ve AVEVA, enerji ve süreç verilerini bir araya getirerek ve bir dizi özel endüstriyel yazılımla zenginleştirilmiş benzersiz bir kurumsal veri merkezi oluşturarak müşterilerine sunduğu değeri en yüksek seviyeye çıkarmaya odaklanıyor. Böylece müşterilerinin operasyonları için bütünsel bir dijitalleşme çözümü sunuyor ve enerji, karbon ve kaynak yoğunluğunu azaltan iyileştirmeleri bir araya getirerek, verimlilik ve sürdürülebilirlik yolculuklarına hız katıyor.

Bu kapsamda Schneider Electric ve AVEVA’nın ürün ve çözümleri, birleşik süreç ve enerji verimliliği, tek bir veri merkezinden yönetim, yakınsama süreci, kapsamlı enerji verileri ve kurumsal Metaverse araç kutusu gibi yeniliklerle mükemmel bir müşteri deneyimine olanak sunuyor. Ayrıca basitleştirilmiş ve koordineli Agnostik Yazılım, operasyonel esneklik ve basitleştirme, Ar-Ge’de daha yakın iş birliği yoluyla daha fazla teknoloji yakınsaması ve koordineli pazara giriş ile işletmelerde büyümeyi hızlandırıyor.

Endüstriyel otomasyon alanında dünya lideri agnostik yazılım

2018 yılından bu yana Schneider Electric’in Endüstriyel Yazılımı’nın AVEVA’nın mühendislik yazılımıyla birlikte sağladığı katkıyla birlikte, mühendislik ve operasyonlar açısından endüstriyel yazılımda dünya lideri çözümler geliştirildi. 2021’de AVEVA, endüstriyel müşteriler için önde gelen veri toplama ve yapılandırma platformu olan OSIsoft’u satın alarak kapasitesini artırdı.

Aynı zamanda AVEVA, uçtan uca endüstriyel dijital ikiz çözümü ile tasarımdan başlayarak işletme ve bakım optimizasyon süreçleri de dahil olmak üzere IT – OT entegrasyonu ile bütüncül bir çözüm sağlıyor. AVEVA ürün paketinde yer alan çoklu uygulamalar, Simülasyon, Mühendislik ve Tasarım, Varlık Bilgi Yönetimi, 3D Varlık Görselleştirme, Kurumsal Varlık Yönetimi, Birleşik Tedarik Zinciri, Sistem Platformu ve Üretim Yürütme Sistemi, Fabrika SCADA, Üretim Yönetimi, Öngörücü Analitik ve PI sistemi dahil olmak üzere pazar referansları olarak öne çıkıyor.

AVEVA Connect bulut platformuna dayalı tek bir Endüstriyel Bulut kullanıcı deneyimi sayesinde AVEVA Flex abonelik programı aracılığıyla uygulamalara erişen müşteriler, daha düşük bir Toplam Sahip Olma Maliyetiyle AVEVA ürünlerine istedikleri miktarda ve istedikleri oranda esnek erişimin anahtarını sunuyor.

2022 yılının ilk yarısında AVEVA, Schneider Electric’in agnostik yazılım gelirinin yaklaşık %60’ını oluşturdu.

Yaşam döngüsü boyunca hizmet eden sürdürülebilir çözümler 

Son yıllardaki güçlü yatırımlarıyla Schneider Electric, müşterilerinin işletmelerini dijitalleştirmeleri ve tam dijital ikizini oluşturmaları için stratejik çözümler geliştirerek daha fazla verimlilik ve tasarruf sağlıyor. Schneider Electric’in müşterilerinin enerji ve otomasyon sistemlerini sorunsuz bir şekilde uçtan uca bağlı hale getirmesini ve operasyonel verimliliği artırmasını sağlayan bu çalışmalarının temelinde IoT özellikli, tak-çalıştır, açık bir mimari ve platform olan EcoStruxure yer alıyor. Schneider Electric’in bağlı ürünler, uç kontrol, agnostik yazılım ve saha hizmetlerinden oluşan dijital yelpazesi, gelirlerinin yaklaşık %50’sini oluşturuyor ve bu oranı 2025 yılına kadar gelirlerin yaklaşık %60’ına çıkarma hedefi bulunuyor.

EcoStruxure’ın yanı sıra Schneider Electric AVEVA’nın sahip olduğu Süreç ve Verilere odaklanan ve IGE+XAO, ALPI, ETAP ve RIB Yazılımları dahil olmak üzere güçlü çözümleriyle lider bir agnostik yazılım portföyüne sahip. Tüm bunlarla birlikte Grup, hem Endüstriyel Otomasyon hem de Enerji Yönetimi kapsamında öncü bir agnostik yazılım ürünleri paketi sunuyor.

Bu kapsamlı veri ve uygulama portföyü, Schneider Electric müşterilerinin tesislerinin endüstriyel dijital ikizini ve enerji dijital ikizini birleştirerek İşletme Metaverse’lerini oluşturmalarını sağlıyor. Bunun için AVEVA, müşterilerin tüm verilerini (varlıklar, operasyonlar, enerji ve karbon) bağlamaya dayalı, endüstri için optimize edilmiş tek bir veri merkezine entegre etmelerine olanak tanıyan açık ve agnostik bir veri platformu oluşturdu. Bu veri merkezi, şirketlerin operasyonlarını uçtan uca kontrol edebilmelerine ve yazılımları entegre etmelerine, kendi uygulamalarını geliştirmelerine, kendi yapay zekalarını çalıştırmalarına veya AVEVA’nın hazır uygulama portföyünü kurmalarına olanak tanıyor.

Schneider Electric’in yazılım portföyü, müşterilerin kurumsal verilerini süreç, güç ve yapı alanlarında birleştirmelerine ve varlıklarının yaşam döngüsü boyunca veriye dayalı bilgiler sağlamasına olanak tanıyor. Böylece enerji güvenliği, güvenilirliği ve sürdürülebilir operasyonlar alanında öncü gelişmeler sağlanıyor.

Kamu İhalelerinde Firmaların Ekonomik Ve Mali Yeterliliğe İlişkin Bilgilerinin Beyanı Hakkında

Kamu İhale Kurumu tarafından yayımlanan 2022 yılı ilk altı aylık verilere ilişkin raporlar incelendiğinde, yılın ilk altı ayında 45.645 ihalenin yapıldığı görülmektedir. Bu ihalelerin elektronik ortamda yapılması koşulu getirilmiş ve ortam olarak Elektronik Kamu Alımları Platformu (EKAP) aracılığıyla bu işlemler gerçekleştirilmiştir.

İdareler tarafından gerçekleştirilen ihale sayıları ile bu ihaleler neticesinde imza altına alınan sözleşme bedellerinin büyüklüğü göz önünde bulundurulduğunda kamu ihalelerinde, ihaleye katılabilme şartlarının yerine getirilmesi firmalar tarafından büyük bir önem arz etmektedir. 4734 sayılı Kanun’ un 10 uncu maddesinde ihaleye katılımda yeterlik kriterlerine ilişkin hükümler yer almakla ve yeterlik kriterleri genel anlamıyla “ekonomik ve mali” ve “mesleki ve teknik” yeterlikler olarak sınıflandırılmıştır. Kanunun 10 uncu maddesinin (a) bendin de, ekonomik ve malî yeterliğin belirlenmesi noktasında bankalardan temin edilecek belgeler, bilanço ve gelir tablosunun ilgili bölümleri ile isteklinin iş hacmini gösteren toplam cirosunu gösteren belgelerden bahsedilmektedir.

Konunun kısıtı bakımından hem firmalar, hem de değerlendirmede bulunan İdareler tarafından önemli olduğunu düşündüğüm ekonomik ve mali yeterlilik ile ilgili özellikle bilanço ve eşdeğer belgelerin istenildiği ihalelerde, istekliler tarafından bilanço ve gelir tablosundaki veriler ile bu verilerin elektronik ihalelerde kullanılan yeterlilik bilgileri tablosuna ne şekilde aktarılması gerektiği, İdareler tarafından ise değerlendirme sürecinde dikkat edilmesi gereken birkaç hususa değinmeye çalışacağım.

Hizmet Alımları İhaleleri Uygulama Yönetmeliğinin “Bilanço ve Eşdeğer Belgeler” başlıklı 35 inci maddesinde firmaların bir nevi mali gücünü görmeye yönelik olarak, işin/hizmetin ifası esnasında nakit akışını sağlayabilmesi için gerekli likiditeye ve borç ödeme gücüne sahip olup olmadığı, aktif varlıkların ne kadarının öz kaynaklarından oluştuğu ve kısa vadeli banka borçlarının öz kaynakları içerisinde ki büyüklüğüne bakılmaktadır.

Bunlar kısaca;

  • Dönen varlıklar/kısa vadeli borçlar oranının en az 0,75 olması,
  • Öz kaynaklar/toplam aktif oranının en az 0,15 olması,
  • Kısa vadeli banka borçları/öz kaynaklara oranının 0,50’den küçük olmasıdır.

Aynı maddenin 4 üncü fıkrası “Yukarıda belirtilen kriterleri bir önceki yılda sağlayamayanlar, son iki yıla ait belgelerini sunabilirler. Bu takdirde, son iki yılın parasal tutarlarının ortalaması üzerinden yeterlik kriterlerinin sağlanıp sağlanmadığına bakılır.” olarak, 5 inci fıkrası ise “ İhale veya son başvuru tarihi yılın ilk dört ayında olan ihalelerde, bir önceki yıla ait belgelerini sunmayanlar, iki önceki yıla ait belgelerini sunabilirler. Bu belgelerde yeterlik kriterini sağlayamayanlar ise iki önceki yılın belgeleri ile üç önceki yılın belgelerini sunabilirler. Bu durumda, belgeleri sunulan yılların parasal tutarlarının ortalaması üzerinden yeterlik kriterlerinin sağlanıp sağlanmadığına bakılır.” olarak belirtilmiştir.

Yukarıda yer alan hükümler nezdinde, istekli firmalar tarafından yeterlilik bilgileri tablosunun Ekonomik ve Mali Yeterliğe İlişkin Bilgiler satırına öncelikle bir önceki yıl verilerini aktarması gerektiği, bir önceki yılda istenilen kriterleri sağlayamayanların son iki yıla verileri de aktarması gerekmektedir.

Firmaların ihalelerde değerlendirme dışı bırakılmalarına sebep olan önemli bir husus ise önceki yıl mali verilerin istenilen kriterleri karşılamaması halinde bu verilerin yeterlilik bilgileri tablosunda yer verilmeyerek sadece istenilen kriterleri karşılayan yıla ait verilen yeterlilik bilgileri tablosunda beyan edilmesidir.

İdareler tarafından EKAP üzerinden yapılan sorgulamalarda, istekli firmaların kayıtlı tüm yıllara ait belgelerine ve bu belgelerde ki verilerine ulaşılabilmesine rağmen bu durum istekli firmaların önceki yıl mali verileri yeterlilik bilgileri tablosunun ilgili satırında beyan etmemesi nedeniyle ihalede değerlendirme dışı bırakılma sonucunu değiştirmemektedir.

Konuya ilişkin, Kamu İhale Kurulunun 2021/UH.I-1857 sayılı kararında “Başvuru sahibi istekli tarafından yeterlik bilgileri tablosunda 2018 yılı gelir tablosuna ilişkin bilgiler beyan edilmiş, 2020 ve 2019 yıllarına ait herhangi bir bilgi beyan edilmemiştir. İhale tarihi dikkate alındığında, isteklilerce 2020 yılına ait iş hacmine ilişkin bilgilerin yeterlik bilgileri tablosunda beyan edilmesi ancak 2020 yılına ait bilgilerinin idarece aranan kriterleri sağlamaması durumunda 2020 yılı ile birlikte 2019 yılı gelir tablosuna ilişkin bilgilerin beyan edilmesi gerekirken, ihale üzerinde bırakılan istekli tarafından 2018 yılına ait gelir tablosu bilgilerinin beyan edildiği görüldüğünden, İdari Şartname’nin 7.4.3’üncü maddesinde belirtilen yeterlik kriterinin sağlanmadığı anlaşılmıştır.

 Ayrıca yeterlik bilgileri tablosunda yer alan bilgilerin istekliler tarafından doldurulduğu, istekliler hangi yılın verilerini kullanmak istiyorlarsa o yılın verilerinin tabloya işlendiği, sistem tarafından otomatik olarak 2018 yılına ait iş hacmine ilişkin verilerin girilmesinin mümkün olmadığı, söz konusu yeterlik bilgileri tablosunun doldurulması hususunda sorumluluğun isteklilere ait olduğu, aynı zamanda söz konusu ihalenin elektronik ortamda e-teklif alınmak suretiyle gerçekleştiği göz önüne alındığında, tamamlanması ve idareye sunulması gereken bir belge bulunmadığı, idarelerce, yeterlik bilgileri tablosunda verilen bilgiler çerçevesinde tekliflerin değerlendirmesinin yapıldığı anlaşıldığından başvuru sahibinin iddiasının yerinde olmadığı, idare tarafından yapılan işlemin yerinde olduğu sonucuna varılmıştır.” açıkça belirtildiği üzere yıllara ait verilerin sıralı bir şekilde beyan edilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Bununla birlikte istekli firmalar tarafından yeterlik bilgileri tablosunda verilen bilgiler çerçevesinde İdareler tarafından tekliflerin değerlendirmesinin yapılması gerekmektedir.

Son olarak, Kamu İhale Genel Tebliği’nin 36.2 maddesinde Bilanço rasyolarına ilişkin kriterleri ihalenin yapıldığı yıldan önceki yılda sağlayamayan aday ve istekliler, son üç yıla kadar olan yılların belgelerini sunmak suretiyle kriterleri sağladıklarını tevsik edebileceklerdir. Ancak bu durumda, ihalenin yapıldığı yıldan bir önceki yıldan itibaren geriye doğru olan yıllara ait belgelerin sunulması zorunludur. Örneğin; 2011 yılının Eylül ayında yapılan bir ihalede, 2010 yılı bilançosunda bilanço rasyolarına ilişkin kriterleri sağlayamayan bir istekli, 2009-2010 yıllarına veya 2008-2009-2010 yıllarına ilişkin belgeleri sunmak suretiyle kriterleri sağladığını tevsik edebilecek olup, 2010 yılında kriterleri sağlayamayan isteklinin sadece 2009 yılına ait veya 2008 yılına ait yahut 2008-2010 veya 2008-2009 yıllarına ait bilançolarını sunmak suretiyle bu kriterleri sağladığını tevsik etmesi mümkün değildir.” belirtildiği üzere ihalenin yapıldığı yıldan bir önceki yıldan itibaren geriye doğru olan yıllara ait belgelerde yer alan verilerin yeterlilik bilgileri tablosunda beyan edilmesi gerektiği belirtilmiştir.

İhalelere katılım sağlayan firmaların yukarıda bahsedilen konu başta olmak üzere birçok hususu göz önünde bulundurmaları ihalelerden elenmeme adına, İdareler tarafından yapılacak değerlendirmelerde ise bu tür hususlara dikkat edilerek hak kayıplarının önüne geçilmesi adına çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Yusuf YOGUN

Teknik Öğretmen

Teknoloji Kullanıcısı & Teknoloji Tedarikçisi İş Birliğinde Dikkat Edilmesi Gereken Hukuki Konular – Webinar Kaydı + Eğitim Notları

TÜSİAD SD² Programı 6. Çağrı Dönemi etkinlikleri kapsamında “Teknoloji Kullanıcısı & Teknoloji Tedarikçisi İş Birliğinde Dikkat Edilmesi Gereken Hukuki Konular Webinarı” düzenlendi.

Gün+Partners Avukatlık Bürosu temsilcileriyle gerçekleşen webinarda değinilen başlıklar şöyle:

Başlıklar

  • İş birliği sürecinin yönetilmesi, planlanması, hukuki korumaların sağlanması,
  • Gizliliğin korunması,
  • İş birliğinin yönetilmesi,
  • FM haklarının düzenlenmesi, yönetilmesi

Konuşmacılar

  • Onur Eren – TÜSİAD SD2 Görev Gücü Başkanı
  • Begüm Yavuzdoğan Okumuş – Avukat
  • Hande Hançer – Avukat

Webinar kaydını aşağıda yer alan bağlantıdan izleyebilirsiniz. 

Webinar’den Seminer Notları Aşağıda Sunulmaktadır:

Ücretsiz Hoşgeldin Üyeliği ile bu içeriğe erişim sağlayabilirsiniz. Üye iseniz lütfen giriş yapınız.
Hesap Oluştur

Mobil Oil Türk A.Ş. ile WEConnect International’dan Kadınların Tedarik Zincirinde Güçlenmesine Tam Destek!

Mobil Oil Türk A.Ş., dünyanın birçok ülkesindeki kadın iş sahiplerine, büyük kurumların tedarik zincirine dahil olmaları için fırsatlar sunan WEConnect International ile birlikte hayata geçirdiği örnek iş birliğiyle kadınlara networklerini geliştirme imkânı sağlamaya devam ediyor. Bu kapsamda bu yıl altıncısı gerçekleştirilen “Satın Almacıyla Tanışma Toplantısı” etkinliğiyle şirket sahibi kadınlar; kurumsal firmaların yöneticileri ile tanışma fırsatı, ürün ve servislerini anlatma imkânı buldu. “Kadına Destek” prensibiyle hareket ettiklerini söyleyen Exxon Mobil Avrupa, Afrika ve Orta Doğu Stratejik Otomotiv Müşteriler Müdürü Eda Demir, “Bu Türkiye için önemli bir konu. Çünkü Türkiye’de kadın işyeri sahibi oranı yüzde 1.3, iş hayatında aktif çalışan kadın oranı yüzde 23 ve bunun çoğunluğu tarımda çalışan dönemsel işçi. Yani beyaz yaka oranı çok düşük” dedi.

Kadınların iş hayatında daha aktif yer almaları adına önemli iş birliklerine imza atan Mobil Oil Türk A.Ş., Türkiye’deki kadınların sahip olduğu işletmeleri desteklemek, tedarik zincirinde güçlenmelerine yardımcı olmak adına örnek bir organizasyonu daha geride bıraktı. Dünyanın birçok ülkesindeki kadın iş sahiplerine, lokal ya da global kurumların tedarik zincirine dahil olmaları için fırsatlar sunmayı amaçlayan WEConnect International’ın düzenlediği, Mobil Oil Türk A.Ş.’nin de sponsorlarından biri olduğu bu yıl altıncısı düzenlenen “Satın Almacıyla Tanışma Toplantısı” Hotel Sheraton İstanbul’da gerçekleştirildi.

150’den Fazla Ülkede Faaliyet Gösteriyor !

Toplantıda konuşan Exxon Mobil Avrupa, Afrika ve Orta Doğu Stratejik Otomotiv Müşteriler Müdürü Eda Demir, WEConnect’in 150’den fazla ülkede faaliyette bulunduğunu söyledi. WEConnect’in portföyünde 15 bin kadın olduğunu ifade eden Eda Demir, “Küçük ve çeşitli tedarikçiler ile çalışmak şirketlere çok büyük bir esneklik kazandırıyor” dedi. Bu tedarikçilerin şirketlerde fiyat rekabetini artırdığını vurgulayan Eda Demir, “Büyük tedarikçilerin kendi içlerinde bir hegemonyaları olabiliyor, rekabet bunu kırabiliyor. İkincisi de yaratıcılık getiriyor. WEConnect International, iş yaşamında azınlık olan kadınlarımızı destekleyerek çeşitliliği artırmak istedi ve gönüllülük esasına dayanan bir network oluşturdu. Bu şekilde 2011’de Amerika’da gönüllülük esası ile başlayan bu hareket zamanla büyüdü ve yerel iş sahibi olan kadınları destekleyen 3 milyar dolarlık global bir kurum haline geldi” diye konuştu. Mobil ile WEConnect’in ilk kez 2011 yılında buluştuğunu belirten Eda Demir, şöyle devam etti: “Exxon Mobil, WEConnect ile 12 ülkede iş birliğini sürdürüyor. Türkiye’deki başkanlığını da ben yürütüyorum. Türkiye’deki şirketimiz Mobil Oil Türk A.Ş.’ye yeni kadın tedarikçiler kazandırmaya çalışıyoruz. Kadınlarımız kısıtlı imkanlarla gerçekten ilham verici hikayeler yaratabiliyorlar. Türkiye’de ve dünyada kadının ekonomideki yerini artırmak için verdiğimiz desteği sürdüreceğiz.”

İşyerlerinin Sadece Yüzde 1,3’ü Kadınların!

ExxonMobil’in global portföyde bugün itibarıyla 2 bin kadın girişimcinin yer aldığını söyleyen Eda Demir, “Bu 2 bin kadından WEConnect veya farklı sivil toplum kuruluşları (STK) vasıtası ile aktif olarak satın alma yapılıyor. Bizim Woman Economic Opportunity ile ulaştığımız kadın sayısı 90’dan fazla ülkede 10 binlerce kişi. Kadın iş yeri sahiplerini satın alımcılarla buluşturuyoruz. Bu çok büyük bir fırsat” dedi. Yılda en az 2-3 etkinlik yaptıklarını ifade eden Eda Demir, bu organizasyonun 2022’deki üçüncü toplantı olduğunu da kaydetti. “Türkiye’de kadın işyeri sahibi oranı yüzde 1.3, iş hayatında aktif olarak çalışan kadın oranı yüzde 23 ve bunun çoğunluğunu tarım işçileri oluşturuyor” diyen Eda Demir sözlerine Mobil Oil Türk. A.Ş.’nin kadın tedarikçi sayısını artırmaya yönelik desteğini distribütörlerinin ve tedarikçilerinin de vermesi yönünde çalışmalar yapıldığını ve bu çalışmalar doğrultusunda etkinliklere beraber katılım gösterdiklerini de ekledi. Şirket sahibi kadınların yaşadığı ana sorunun satış olduğunu söyleyen WEConnect Türkiye Direktörü Nilay Çelik ise, “İşlerini çok iyi yapıyorlar ama konu satışa geldiğinde bambaşka bir alanla karşılaşıyorlar. Tabii pandemi de satışı etkileyen çeşitli sorunlara neden oldu ve kadın girişimciler arasında şirketini kapatanlar çok oldu” dedi. Halihazırda 15 bin kadının yer aldığı WEConnect platformunda bu yılki hedefin henüz açıklanmadığını belirten Nilay Çelik, 2023 hedefinin 20 bin kadın olabileceğini kaydetti.

Koton 2021 Sürdürülebilirlik Raporunu Yayınladı

Woman holding a plant pot like planet earth. Environment protection concept. Sustainable development goals. SDGs. Elements of this image furnished by NASA (url:https://earthobservatory.nasa.gov/blogs/elegantfigures/wp-content/uploads/sites/4/2011/10/land_shallow_topo_2011_8192.jpg)

Koton, çevresel, sosyal ve yönetişim boyutlarındaki sürdürülebilirlik hedeflerini ve 2021 yılı performansını yansıtan raporunu kamuoyuyla paylaştı.

Trendlerin öncü markası Koton, ilkelerini, uygulamalarını, hedeflerini ve performanslarını yansıtan 2021 Sürdürülebilirlik Raporunu yayınladı. 2022 yılında Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi’nin (UN Global Compact) imzacısı olarak iş dünyasında sürdürülebilirliği sağlamaya yönelik ilkelere taahhüt veren Koton, Birleşmiş Milletler Kadının Güçlenmesi Prensipleri’ne (Women’s Empowerment Principles-WEPs) Türkiye’de imza atan ilk şirketler arasında yer alıyor.

Koton 2040 yılında karbon nötr olmayı hedefliyor

Koton, 2020 yılında yayınladığı Yaşama Saygı Manifestosu ile sürdürülebilirlik çalışmalarını Dünyamıza Saygı, İnsana Saygı, Topluma Saygı ve İşimize Saygı başlıklarında ele alıyor. 2021 Sürdürülebilirlik Raporunda kısa-orta-uzun vadeli hedeflerini de kamuoyuyla paylaşan Koton 2040 yılında Karbon nötr olmayı hedefliyor. 2030 yılına kadar kendi operasyonlarında %100 yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilmiş enerji kullanmak, 2030 yılına kadar sürdürülebilir ürünler üzerine çalışacak olan Ar-Ge departmanı kurmak ve 2030’da tüm tedarik zinciri sistemlerini %100 izlenebilir kılmak raporda öne çıkan diğer önemli hedefler. 2023’le birlikte geri dönüştürülmüş ambalaj oranını %15; 2026 yılına kadar da %50 artırma hedefi koyan Koton, yine 2023’le birlikte tek kullanımlık plastik malzeme oranını %15; 2026 yılına kadar tek kullanımlık plastik malzeme oranını %50 azaltmayı ve 2026’da Viskon, Liyosel kullanımının %50’sinin sorumlu kaynaklardan gerçekleştirmeyi hedefliyor. “Yaşama Saygı” ürünlerinin ciro içindeki payını ise her sene %10 artırmayı amaçlıyor.

Koton, dünya üzerinde daha iyi şartlarda pamuk üretmeyi amaçlayan Better Cotton’a üye Türkiye’nin ilk perakende markası. Bu doğrultuda girişime üye oldukları ilk yılda (2020) pamuk içeren tüm ürünlerin %10’unu BC standartlarına uyumlu hale getirdi ve beş sene içinde pamuk içeren ürünlerin %50’sini BC standartlarına uyumlu hale getirmeyi taahhüt ediyor.

Cadde mağazalarındaki enerji tüketimini %54’ünü yenilenebilir enerji kaynaklarından elde eden Koton, daha iyi bir gelecek için çalışmalarını sürdürüyor. Son dört yılda gerçekleştirdikleri enerji tasarrufu uygulamaları ile enerji tüketimlerini toplamda %31 düşürdü.

Koton, iklim değişikliğinin en kritik sebeplerinden biri olan sera gazı emisyonlarını azaltma üzerine de çalışıyor. 2021 yılında emisyon salınımını 2020 yılına kıyasla %58 azalttı. 2021 yılında bir önceki yıla göre toplam 3 kat fazla olmak üzere 92.114 kişiye bu konuda farkındalık eğitimleri sağladı.

Son 5 yılda su tüketim değerlerinde %48’lik azaltmayı başaran Koton, Dünya Serbest Dalış Rekortmeni Milli Sporcu ve UNDP Türkiye’nin Sudaki Yaşam Savunucusu Şahika Ercümen ile 2021 yılında hayata geçirdiği Suya Saygı koleksiyonuyla geri dönüştürülmüş polyester, pamuk, akrilik ve pamuk karışımlı kumaşlar kullandı. Suya Saygı Projesi ile 2021 yılında 90 bin adet pet şişenin geri dönüşümü ve 45 milyon litre su tasarrufu sağladı. Koton, Sıfır Atık ilkeleri ile 2021 yılında Genel Müdürlüğünde toplam 115.284 kg, Lojistik Merkezlerinde ise 773.800 kg atığı geri dönüşüme kazandırdı.

Koton, İnsana Saygı prensibiyle çeşitlilik, kapsayıcılık ve iş hayatında kadınların güçlendirilmesi için inisiyatifler alıyor.

Koton, BM Kadının Güçlenmesi Prensipleri’ni (WEPs) Türkiye’de imzalayan ilk şirketler arasında yer alıyor. Global düzeyde %52 olmak üzere kadın yönetici ve şirket genelinde kadın çalışan oranı %64. Çalışanlarıyla Koton Desk, EBA platformları üzerinden iletişime geçerek kontrollü bir iş ortamı oluşturuyor.2021 yılında 6.675 çalışanıyla 60.840 kişiye İSG eğitimi sağladı.  11 farklı alanda sağladığı toplam 92.114 kişi*saat eğitim ile çalışanlarının %77,5’ine ulaştı.

Koton, Toplumsal cinsiyet eşitliği projeleri vasıtası ile (Mor Oda Sohbetleri, Eşitiz Projesi, El Emeği Projesi, Ev Kadınları Projesi) kadınların ekonomik hayatta aktif rol almasını sağlayarak ve toplumda farkındalık uyandırarak toplulukları güçlendiriyor.

Koton’un, 2021 yılında Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Farkındalık Projelerine toplam 1.345 kişi katılım gösterdi. El Emeği Koleksiyonu ile GAP bölgesindeki kadınlara 2021 yılı sonunda 3,5 milyon TL üzerinde gelir aktardı. 2022 sonu itibarıyla projenin başından bu yana ÇATOMlara yönlendirilen gelir 7,2 milyon TL olarak gerçekleşti. Esnek çalışma saatleri ile ev kadınlarının iş yaşamın kazandırılmasını amaçlayan Koton Ev Kadınları Projesi ile 36 şehirde, 108 Koton mağazasında toplam 208 kadının iş yaşamına girmiş oldu. Tedarikçi ağında kadınların güçlendirilmesi amacıyla Eşitiz projesi hayata geçirildi. 2021 yılında çeşitli bağışlar yoluyla 1 milyon TL üzerinde kurumsal sosyal sorumluluk desteği sağlandı.

Koton Yönetim Kurulu Üyesi ve Sürdürülebilirlik Komite Başkanı Gülden Yılmaz, Koton’un 2021 sürdürülebilirlik raporu hakkında şunları söylüyor: “Sürdürülebilirlik bizim için insanlara, topluma, işimize, dünyaya, doğaya, hayvanlara, tüm canlılara ve kısaca “yaşama saygı duymak” anlamına geliyor.  Bu yolculukta en büyük hedefimiz paydaşlarımızla birlikte ilerlerken tüm operasyonlarımızda risklerimizi belirleyip, sürdürülebilir iş stratejimiz doğrultusunda trendleri hızlıca yakalayıp tüm paydaşlarımız özelinde değer yaratmak. Yıllardır iş yapış biçimimize dahil olan sürdürülebilirlik çalışmalarımızı devam ettirirken, başta müşterilerimiz olmak üzere tüm paydaşlarımızı şeffaf ve hesap verebilir şekilde bilgilendirmeyi esas alıyoruz. İlk sürdürülebilirlik raporumuzun mevcut uygulamalarımızı geliştirirken ve gelecek hedeflerimizi belirlerken faydalı bir iletişim kanalı olacağını ön görüyoruz.” 

Koton, İnsana, Topluma, Dünyamıza ve İşimize Saygı odağında sürdürülebilir bir gelecek için çalışmaya devam edecek.

 

‘Sigorta Dolandırıcılığına’ Dikkat

Türkiye Sigorta Birliği Başkanı Benli, dolandırıcıların ‘sahte web sitesi’ üzerinden, ‘sahte’ kefalet sigortası düzenleyerek vatandaşları mağdur ettiğini açıkladı ve uyardı: “Birliğimizin tek web sitesine www.tsb.org.tr adresinden ulaşılıyor. Bunun dışındakilere itibar etmeyiniz.” 

Faaliyetlerini, sigorta sektörünü büyütmek, sigortalılar lehine ürünler geliştirmek ve ülke ekonomisine katkı sağlamak hedefleriyle yürüten Türkiye Sigorta Birliği (TSB) Başkanı Atilla Benli, Birliğin adı kullanılarak ‘sahte’ sigortacılık faaliyetleri yürütüldüğü ve vatandaşlara ‘sahte poliçe’ satıldığı yönündeki şikayetlere dair açıklamalarda bulundu.

Özellikle banka teminat mektubuna alternatif bir finansal enstrüman niteliğindeki kefalet sigortasına yönelik ‘sahte işlemler’ hakkında konuşan Benli şunları söyledi: “Kefalet sigortası, sektörümüzün finansal sistem içerisindeki önemini ve potansiyelini gösteren kıymetli bir ürün. Bilinirliği arttıkça ürüne olan talebin de artış gösterdiği kefalet sigortası, dolandırıcıların da dikkatini çekmiş durumda.”

TSB’nin adını kullanarak https://sigortabirligi.org.tr/ adresiyle sahte web sitesi açan dolandırıcılar, buradan ‘sahte poliçe’ düzenleyerek vatandaşların mağdur ediyorlar. Vatandaşlar, kare kodlar aracılığıyla aynı web sitesi üzerinden sigorta poliçelerinin sorgulamasını da yapabildikleri için durumdan şüphelenmiyorlar.

Dolandırıcıların, sigorta ürünlerine olan teveccühü kötüye kullanmalarına izin vermeyeceklerini vurgulayan TSB Başkanı Benli “TSB olarak konuyla ilgili hukuki girişimleri yaptık. Söz konusu web sitesinin kapatılmasını sağladık” dedi. 

Atilla Benli sözlerini şöyle sürdürdü: “Milletimizin zarar görmemesi için yasal sürecin sonuna kadar takipçisi olacağız. TSB olarak sigortalıların alın teriyle kazandıkları değerlerin korunmasını ve geliştirilmesini sorumluluğumu olarak kabul ediyoruz. Bu sorumluluk bilinciyle her zaman vatandaşlarımızın yanındayız.” Benli ayrıca, sadece TSB’nin resmî web sitesi olan www.tsb.org.tr adresine itibar edilmesi gerektiğini hatırlattı.

 

Kayıt Formu

Hoşgeldin Üyeliği (Ücretsiz)
Kayıt için Kullanım Şartları ve Gizlilik Politikası ve 6698 Sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (“KVKK”) Usul ve Esasları Uyarınca Kişisel Verilerinizin Korunması Hakkında Müşteri Aydınlatma Metnin okunması ve kabul edilmesi gereklidir.