Alım Talebi: İş Makinesi (Manitou Telehandler)

Bir firmamız için, 1 adet, Manitou Telehandler marka iş makinesi alımı yapılacaktır. Detaylar için iletişime geçilmesi rica olunur.

Son Teklif Tarihi: 17.03.2023

Taleplerinizi talep havuzunda yayınlamak için tıklayınız.

Manitou Telehandler marka iş makinesi alımı için tekliflerinizi: ticaret@satinalmadergisi.com adresine gönderebilirsiniz.

Yaşanan Deprem Felaketi Nedeniyle Alınan Önlemler

Ülkemizde yaşanan deprem felaketi nedeniyle tüm milletimize geçmiş olsun! Pandemi döneminde olduğu gibi yaşanan deprem felaketinde de devletimizin aldığı OHAL kararı kapsamındaki önlemler ve müdahaleler ile milletimizin katkıları sayesinde ülkece yaralarımızı hızla sarmaya devam ediyoruz. Afet nedeniyle Devlet vergi ve benzeri mali yükümlülüklerde ertelemeler yapmıştır. Her kurum kendi alanına ilişkin mevzuatın verdiği yetkiler ölçüsünde kolaylaştırıcı düzenlemeler yapmaktadır.

  • Afetten dolayı vergide mücbir sebep ilan edilmiştir. Mücbir sebep hali süresince,
  • Verilmesi gereken vergi beyannameleri ve bildirimlerinin verilme süreleri,
  • Bu beyanname ve bildirimler üzerine tahakkuk eden vergilerin ödeme süreleri,
  • Deprem tarihinden önce tahakkuk etmiş, ödeme süresi mücbir sebep hali ilan edilen süreye rastlayan her türlü vergi, ceza ve gecikme faizinin ödeme süresi,
  • 2023 yılı motorlu taşıtlar vergisinin ikinci taksit ödeme süresi,
  • Deprem tarihinden önce ikmalen, re’sen veya idarece tarh edilen ve vadesi mücbir sebep halinin başladığı tarihten sonrasına rastlayan her türlü vergi, ceza ve gecikme faizinin ödeme süresi uzatılmıştır.
  • Teminat verme süresi uzatılmış ve yapılandırma Kanunlarından kaynaklanan mali yükümlülükler de ertelenmiştir.
  • Prefabrik yapı ile konteynerlerin, yıl sonuna kadar tesliminde (kurulum ve montaj işleri dahil) KDV oranı %1 olarak belirlenmiştir.
  • Kamu kurum ve kuruluşlarının, Kahramanmaraş’ta meydana gelen depremler kapsamında ülke genelinde 31/7/2023 tarihine kadar yapacakları ödemelerde vergi borcu yoktur yazısı aranılması ertelenmiştir.
  • Gelir İdaresi Başkanlığı deprem bölgesine yönelik olarak yapılan ayni ve nakdi yardım ve bağışların vergi uygulamaları hakkında bir açıklama yapmıştır.
  • AHBAP gibi toplumsal güven kazanmış ve birleştiricilik vasfı olan çok önemli derneklere yapılan bağışlar vergi indirimi kapsamına maalesef girmemektedir.
  • Kızılay ve AFAD hariç diğerlerine yapılan yardımların tamamı değil %5’e tekabül eden kısmının indirimi söz konusudur.
  • Depremden etkilenme durumuna göre olağanüstü hâl ilan edilen bölgeden Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca belirlenecek il/ilçelerde bulunan işyerleri ve/veya deprem sebebiyle yıkık, acil yıkılacak, ağır veya orta hasarlı olduğunu belgeleyen işyerleri için uygunluk tespitinin tamamlanması beklenmeksizin 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’nun ek 2’nci maddesi kapsamında işverenlerin başvurusu doğrultusunda kısa çalışma ödeneği verilecektir.
  • 16 Şubat tarihli Karar ile bölgede zarar gören illerde hayvan yetiştiricilerine ilave yem desteği ödenmesi karar verilmiştir.
  • Depremden etkilenen illerde 14/07/2007 tarihli ve 26582 sayılı Resmî Gazete ’de zorunlu trafik sigortası poliçelerinin zamanında yenilenmemesi sebebiyle yapılan ilave prim uygulamasının 01/03/2023 tarihine kadar kaldırılmasına karar verilmiştir.
  • Mücbir sebep hali süresince, verilmesi gereken vergi beyannameleri ve bildirimlerinin verilme süreleri ile bu beyanname ve bildirimler üzerine tahakkuk eden vergilerin ödeme süreleri uzatılmıştır. Ayrıca mükellefler tarafından, mücbir sebep hali süresi içerisinde verilmesi gereken 2023 yılı 1’inci geçici vergi dönemine ilişkin geçici vergi beyannameleri verilmeyecektir.
  • Olağanüstü Hal kapsamında yargı alanında bazı tedbirler alınmış ve süreler durmuştur. Bu Karar vergiye ilişkin ihtilaflar, dava ve süreler için de uygulanabilecektir.

Tekrar büyük geçmiş olsun Türkiye !

Şaban KÜÇÜK

Yeminli Mali Müşavir

Gıda Sektörü, Orta Doğu ve Körfez Ülkelerine 10 Milyar Dolar İhracat Hedefliyor

Türkiye’nin yıllık 25 milyar dolarlık gıda ihracatından yüzde 30’a yakın pay alan Orta Doğu ve Körfez ülkelerinin en büyük gıda fuarı Dubai Gulfood’da 20-24 Şubat 2023 tarihleri arasında Türk su ürünleri ve hayvansal mamulleri tanıtıldı. Türk gıda sektörü, 167 firma ile fuarın büyük katılımcılarından biri oldu.

Türkiye’nin 2022 yılı 254 milyar dolarlık ihracatının 34 milyar dolarlık kısmını Orta Doğu ve Körfez ülkelerine yaptığını açıklayan Türkiye Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçı Birlikleri Sektör Kurulu Başkanı Sinan Kızıltan şunları söyledi:

“Türkiye’nin yıllık 25 milyar dolar gıda ihracatı var. 2022 yılında Orta Doğu ve Körfez ülkelerine gıda ihracatımız yüzde 21 artarak 7 milyar dolara ulaştı ve ihracatımızdaki payı yüzde 28’e yükseldi. Bu bölgeye ihracatımız incelendiğinde; Birleşik Arap Emirlikleri yüzde 13 artışla 3,5 milyar dolarla üçüncü sırada. Sektörümüz ise geçtiğimiz sene Orta Doğu ve Körfez ülkelerine yüzde 18 artışla 1,5 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirdi.”

Son Yılların En Yoğun ve Verimli Fuarını Geçirdik

Dubai’nin dünyanın üçüncü büyük re-export merkezi olduğunu vurgulayan Kızıltan, “Tüm körfez ülkelerinin yanı sıra Hindistan, İran, Irak, Pakistan, Doğu-Kuzey Afrika ve Uzakdoğu ülkelerine açılan bir kapı ve yaklaşık 2 milyar nüfusa hitap eden bir pazar. BAE, gıda ihtiyacının yüzde 90’nını ithalat yoluyla karşılıyor ve ağırlıklı olarak Hindistan, Norveç, İran, Vietnam, Ekvador ve ülkemizden su ürünleri ithalatı gerçekleştiriyor. Birliğimiz Gulfood Dubai Fuarı’nda bu sene Türkiye Milli Katılım Organizasyonu kapsamında, son yılların en yoğun ve verimli fuarını geçirdi. Orta Doğu ve Körfez ülkelerine kısa vadede gıda ihracatımızı 10 milyar dolara çıkararak konumumuzu güçlendirmek istiyoruz.” dedi.

Türkiye’nin BAE’ye Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatının Yüzde 40’ı Ege’den

Ege Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçıları Birliği Başkanı Bedri Girit, “Türkiye 2022 yılında Birleşik Arap Emirlikleri’ne yüzde 53 artışla 194 milyon dolarlık su ürünleri ve hayvansal mamulleri ihraç etti. Birliğimiz bu ihracatın yüzde 50 artışla 81 milyon dolarlık kısmını gerçekleştirdi. Türkiye’nin BAE’ye ihracatının yüzde 60’ını 114 milyon dolarla yumurta ihracatı oluşturuyor. Dünyadaki en büyük et ve et ürünleri ithalatçısı olan Körfez Bölgesi’nde talebin büyük kısmı tavuk eti ve ürünlerine yönelik olduğunu baz alarak kanatlı ihracatımızı da iyi noktalara taşıyabiliriz.” diye konuştu.

Türk Su Ürünleri ve Hayvansal Mamullerine En Fazla Talep Vietnam, BAE, İran, Hindistan, Pakistan, Malezya’dan Geldi

2022 yılında kanatlı ihracatının yüzde 84, süt ürünleri ihracatının yüzde 16 arttığının altını çizen Girit, “Bu sene Türk gıda ihracatçılarımız 167 firma ile fuara yoğun katılım sağladı. Orta Doğu ve Körfez ülkelerine su ürünleri ve hayvansal mamuller ihracatımızı 2 milyar dolara çıkaracağımızı öngörüyoruz. Gulfood Fuarı’nda Türk su ürünleri ve hayvansal mamullerine en fazla talep Vietnam, BAE, İran, Hindistan, Pakistan, Malezya’dan geldi, başarılı bir fuarı geride bıraktık.” diyerek sözlerini tamamladı.

Gulfood Fuarı’nda Ege İhracatçı Birlikleri’ni temsilen Ege Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçıları Birliği Başkanı Bedri Girit, Türkiye Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçı Birlikleri Sektör Kurulu Başkanı Sinan Kızıltan, Ege Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Nedim Kalpaklıoğlu, Ege Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Osman İşlek yer aldı.

Aynı zamanda Ege Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçıları Birliği standını Türkiye’nin Abu Dabi Büyükelçisi Tugay Tunçer, Türkiye Dubai Başkonsolosu Onur Şaylan ve Dubai Ticaret Ateşesi Ersoy Erbay’ın ziyaret etti.

KİK 2023/DK.D-48 Sayılı Kurul Kararı

4735 Sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununun Geçici 6 ncı Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Esaslara Dair Tereddütlerin Giderilmesi İçin Alınan 22/02/2023 Tarihli ve 2023/DK.D-48 Sayılı Kurul Kararı Yayımladı. Buna Göre;

4735 Sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununun Geçici 6 ncı Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Esasların Yürürlüğe Konulmasına dair 12/5/2022 tarihli ve 5546 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı 13/5/2022 tarihli ve 31834 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

4735 Sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununun Geçici 6 ncı Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Esasların (Esaslar) “Tereddütlerin giderilmesi” başlıklı 15 inci maddesinde “(1) Bu Esasların uygulanmasında ortaya çıkabilecek tereddütleri gidermeye Kamu İhale Kurumu yetkili olup tereddüt duyulan hususlara ilişkin olarak idareler tarafından bağlı, ilgili veya ilişkili olunan bakanlık; il özel idareleri ve bunlara bağlı birlik, müessese ve işletmeler tarafından İçişleri Bakanlığı; belediyeler ve bunlara bağlı birlik, müessese ve işletmeler tarafından ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığı aracılığıyla, bakanlığın varsa konu hakkındaki görüşü ile birlikte Kuruma başvuruda bulunulması gerekmektedir. Yükleniciler tarafından tereddüt duyulan hususlara ilişkin başvurular ise öncelikle sözleşmenin tarafı olan idareye yapılır, idarece yapılan değerlendirme sonucunda gerekli görülmesi halinde, başvuru yukarıdaki usule göre Kuruma gönderilir.” hükmü yer almakta olup bu hükme istinaden Kurumumuza intikal eden uygulamadaki tereddütlere ilişkin 18/5/2022 tarihli ve 2022/DK.D-171 sayılı, 8/6/2022 tarihli ve 2022/DK.D-200 sayılı, 22/6/2022 tarihli ve 2022/DK.D-228 sayılı, 29/6/2022 tarihli ve 2022/DK.D-246 sayılı, 26/7/2022 tarihli ve 2022/DK.D-268 sayılı, 10/8/2022 tarihli ve 2022/DK.D-292 sayılı, 24/8/2022 tarihli ve 2022/DK.D-308 sayılı, 7/9/2022 tarihli ve 2022/DK.D-320 sayılı, 21/9/2022 tarihli ve 2022/DK.D-336 sayılı, 19/10/2022 tarihli ve 2022/DK.D-380 sayılı, 3/11/2022 tarihli ve 2022/DK.D-396 sayılı, 28/12/2022 tarihli ve 2022/DK.D-467 sayılı ile 18/1/2023 tarihli ve 2023/DK.D-27 sayılı Kamu İhale Kurulu kararları alınmıştır. Ancak bu süreçte Kuruma başvurular yapılmaya devam etmektedir.

Bu çerçevede, yapım işi sözleşmesinde 4735 sayılı Kanunun geçici 6 ncı maddesine istinaden yüklenici tarafından yapılan sözleşmenin feshi ve tasfiyesi talebine ilişkin olarak hakedişlere giren ihzarat iş kalemlerinin tutarının, gerçekleşme oranının tespiti hesabına dâhil edilip edilmeyeceği hususuna ilişkin olarak:

Yapım İşleri Genel Şartnamesinin 4 üncü maddesinde ihzarat; birim fiyat sözleşmeler ile karma sözleşmelerin birim fiyat teklif alınan iş kısımlarında, yapım işinin bünyesine girecek veya herhangi bir imalat için gerekli olacak malzemenin, idarenin onayı ile şantiyede ve/veya iş mahallinde stoklanması/depolanması işlemi olarak tarif edilmektedir.

Diğer taraftan, 4734 Sayılı Kamu İhale Kanununa Göre İhale Edilen Yapım İşlerinde Uygulanacak Fiyat Farkına İlişkin Esasların “İhzarat uygulaması” başlıklı 8 inci maddesinde “(1) Birim fiyat üzerinden sözleşmeye bağlanan işler ile karma sözleşmelerde sözleşmenin birim fiyatlı kısmına ait işlerde kullanılan malzemelere ihzarat bedeli ödenebilir. Ancak, ihzarat bedeli ödenecek malzemelerin listesinin ve fiyatlarının ihale dokümanında gösterilmesi zorunludur. Bu malzemeler, iş programında yer alan iş kalemleri için ve o işlere yetecek miktarda ihzar edilir. İş programında öngörülen miktardan fazla ihzar edilmiş malzemelerin fazla kısmına ihzarat bedeli ödenmez.

(2) Yukarıda belirtilen şartlara uygun olarak ihzar edilen malzemeler için fiyat farkı hesabı yapılır.

(3) Birim fiyatlı işlerde iş programına uygun olarak ihzar edilen malzeme için ihzaratın yapıldığı ay, uygulama ayı kabul edilerek fiyat farkı hesaplanır.” hükmü,

Yapım İşleri Genel Şartnamesinin “İş programı” başlıklı 17 nci maddesinin ikinci fıkrasında “(2) İhzarat ödenmesi öngörülen işlerde, iş programları imalat ve ihzarat iş programı olarak düzenlenir. İhzarat, iş programlarına uygun yapılacaktır. Bu programlarda gösterilenden fazla yapılan ihzaratın bedeli hakedişe konulmaz ve iş programları onaylanmadan imalat ve ihzarat bedelleri ödenmez.” hükmü,

Anılan Şartnamenin “Geçici hakediş raporları” başlıklı 39 uncu maddesinin birinci fıkrasında “(1) Birim fiyat esasına göre yapılan işlerin bedellerinin ödenmesinde aşağıdaki esaslara uyulur:

  1. c) Yüklenicinin yaptığı işler ile ihzarattan doğan alacakları, metrajlara göre hesaplanarak sözleşme hükümleri uyarınca kesin ödeme niteliğinde olmamak ve kazanılmış hak sayılmamak üzere geçici hakediş raporları ile ödenir. Metrajlar, yeşil defter ve eklerinde gösterilir…

(4) Hakediş raporlarının düzenlenmesinde aşağıdaki esaslara göre işlem yapılır:

  1. c) İhzarat yapılmasının öngörüldüğü işlerde;

1) İhzarat miktarı yapı denetim görevlisi tarafından yüklenici veya vekili ile birlikte ölçülür ve bulunan miktarlar sözleşmedeki esaslara uygun olarak hakediş raporuna dahil edilir. İhzaratın hakediş raporlarına geçirilebilmesi için, bunların işin bünyesine girecek veya yardımcı olarak kullanılacak malzemeden olması ve fiyatlarının ihale dokümanında gösterilmiş bulunması gereklidir. Sözleşmelerinde aksine bir hüküm yoksa, işbaşına getirilmemiş ihzaratın bedeli ödenmez.

2) İhzaratın, iş programlarında, sözleşme ve eklerindeki esaslara göre belirtilecek miktarlardan fazla yapılması idarenin iznine bağlıdır.

3) Bedeli ödenmiş ihzarat malzemesi, ancak yetkili makamın onayı ile şantiyeden çıkarılabilir…” hükmü bulunmaktadır.

Anılan mevzuat hükümlerinden; ihzaratın, yapım işlerine dair birim fiyat sözleşmelerde, sözleşmesinde hüküm bulunması kaydıyla imalat iş kalemlerinde kullanılacak olan inşaat malzemelerinin yüklenici tarafından idarenin izni ile iş programına uygun olarak temin edilip işyerinde hazır edilmesi olduğu, yükleniciye yaptığı ihzarat için sözleşmesinde yer alan tutarların hakedişe bağlanıp ihzarat ödemesinin yapılabileceği, ihale dokümanında hüküm bulunması halinde ihzarata fiyat farkı da verilebileceği anlaşılmaktadır. Bu çerçevede ihzarat; inşaat malzemelerinin temini, nakliyesi, işyerinde taşınıp istiflenmesi, işçilik ve makine ekipman kullanımı gibi unsurları içeren “imalat” sürecinin bir bileşenidir.

4735 sayılı Kanunun “Ek fiyat farkı veya sözleşmelerin feshi” başlıklı geçici 6 ncı maddesinin üçüncü fıkrasında “1/1/2022 tarihinden önce 4734 sayılı Kanuna göre ihale edilen mal ve hizmet alımları ile yapım işlerine ilişkin Türk lirası üzerinden yapılan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla devam eden sözleşmelerden, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla gerçekleşme oranı ilk sözleşme bedelinin yüzde 15’ine kadar olanlar (bu oran dâhil) yüklenicinin başvurusu üzerine feshedilip tasfiye edilir…” hükmüne, Esasların 13 üncü maddesinin ikinci fıkrasında “Başvuru üzerine idarece 30 gün içerisinde, sözleşmenin gerçekleşme oranının 15/4/2022 tarihi itibarıyla ilk sözleşme bedelinin yüzde 15’ini geçip geçmediği tespit edilir. Gerçekleşme oranının tespitinde bu tarihe kadar gerçekleştirilen imalatlara/işlere/teslimatlara ilişkin onaylanan hakedişlerin ilk sözleşme bedeline oranı dikkate alınır…” hükmüne yer verilmiştir.

Öte yandan, Esasların “Tereddütlerin giderilmesi” başlıklı 15 inci maddesine istinaden alınan 18/05/2022 tarihli ve 2022/DK.D-171 sayılı Kurul kararında “…1) Sözleşmenin feshedilip tasfiye edilmesinde, gerçekleşme oranının ilk sözleşme bedelinin yüzde 15’ini geçip geçmediğinin tespitinde hangi hakedişlerin dikkate alınacağı hususuna ilişkin olarak:

4735 sayılı Kanunun geçici 6 ncı maddesinde, sözleşmenin fesih ve tasfiyesinde bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih (15/4/2022) itibarıyla gerçekleşme oranı ilk sözleşme bedelinin yüzde 15’ine (bu oran dâhil) kadar olan sözleşmelerin yüklenicinin başvurusu üzerine feshedilip tasfiye edileceği, Esasların 13 üncü maddesinde ise gerçekleşme oranının tespitinde onaylanan hakedişlerin ilk sözleşme bedeline oranının dikkate alınacağı hükme bağlanmıştır. Söz konusu hükümler karşısında, Esaslar kapsamında sözleşmenin feshedilebilmesi için %15 oranının (bu oran dahil) tespitinde; 15/4/2022 tarihi itibarıyla onaylanmış olan hakedişlerin toplam tutarının (iş artışları dahil, fiyat farkları ve KDV hâriç, sözleşme fiyatları ile yapılan iş/teslimat tutarının) ilk sözleşme bedeline (iş artışları, fiyat farkları ve KDV hâriç) bölünmesi suretiyle bulunan oranın dikkate alınması gerektiği,” hususları yer almaktadır.

Anılan mevzuat hükümleri ve Kurul kararından, Esaslar kapsamında sözleşmenin feshedilebilmesi için tespit edilecek gerçekleşme oranının mali gerçekleşme esas alınarak belirleneceği anlaşılmaktadır.

Bu çerçevede, Esaslar kapsamında sözleşmenin feshedilip edilemeyeceğine ilişkin olarak gerçekleşme oranının tespitinde, 15/4/2022 tarihi itibarıyla onaylanmış hakediş raporuna dâhil edilmiş olan ihzaratın bedelinin (ihzarat için fiyat farkı ödenmiş ise fiyat farkı hariç ihzarat bedelinin) dikkate alınması gerektiği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle;  Gerçekleşme oranının tespitinde 15/4/2022 tarihi itibarıyla onaylanmış hakediş raporuna dâhil edilmiş olan ihzaratın bedelinin (ihzarat için fiyat farkı ödenmiş ise fiyat farkı hariç ihzarat bedelinin) dikkate alınması gerektiğine Oybirliği ile karar verilmiştir. .

Mehmet ATASEVER

Kamu İhale Kurulu Eski Üyesi/ Akademisyen 

Şubat Ayında Kimya İhracatı 2,25 Milyar Oldu

Kimya sektörü şubat ayında 2,25 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirdi. Sektörün bu yıl ilk iki aylık ihracatı ise 4,55 milyar dolar oldu. Bu yıl Ocak-Şubat döneminde yüzde 0,52’lik ihracat daralması gerçekleşti. Sektör şubat ayında gerçekleştirdiği ihracat ile ülke ihracatından yüzde 13,6 pay aldı.

Kimya sektörünün Şubat ayı ihracat rakamlarını değerlendiren İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği (İKMİB) Yönetim Kurulu Başkanı Adil Pelister, “Şubat ayında büyük bir felaket yaşadık. Bu üzücü sürecin hepimizi derinden etkilediği bir gerçek. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır ve ülkemize baş sağlığı diliyorum. Depremden etkilenen bölgelerde acil ihtiyaçları karşılamak üzere sektör üretici ve ihracatçılarımız ilk günden itibaren destek sağladı ve sağlamaya devam ediyor. Yüzyılın felaketi olarak nitelendirilen bu büyük acının yaralarını hep birlikte sarmaya çalışıyoruz.

Şubat ayında ülke ihracatımız 18,6 milyar dolar olarak gerçekleşti. Kimya sektörümüzün ihracatı ise 2,25 milyar dolar oldu. Depremden etkilenen bölgelerdeki ekonomiyi, üretimi tekrar canlandırabilmenin en önemli desteklerinden birinin ihracat olduğunu görüyoruz. Bu bakımdan ihracatçılar olarak üzerimize düşen sorumluluk bilinciyle daha fazla çalışacağız. Şubat ayında Ambiente 2023 fuarına katıldık, ECRM Fransa Ticaret Heyeti ve Cosmeet Afrika Ticaret Heyetini gerçekleştirdik. Suudi Arabistan’da düzenlenen The Big 5 Saudi fuarı ve Rusya’da düzenlenen Interlakokraska fuarına info stand katılımını gerçekleştirdik. İngiltere’de düzenlenen White Label World Expo 2023 fuarının milli katılım organizasyonu gerçekleştirerek bu yıl ilk kez katılım sağladık. Önümüzdeki dönemde yurt dışı etkinliklerimize yoğun olarak devam edeceğiz. Ekonomik kalkınmaya en önemli katkıyı veren ve 27 sektöre dokunan bir sektör olarak ülkemizin yaralarını sarmak için devletimiz ve kurumlarımız ile birlikte hareket ederek bu zorlu süreci aşacağımıza inanıyorum. Hem İKMİB olarak hem de ihracatçılarımızın çatı kuruluşu TİM olarak her türlü desteği vermeye devam edeceğiz.” dedi.

Şubat Ayında En Fazla İhracat Yapılan Ülke İtalya Oldu

İtalya, Şubat ayında en çok ihracat yapılan ülke oldu. Şubat ayında İtalya’yı takip eden ilk onda yer alan diğer ülkeler ise İspanya, Rusya, Almanya, ABD, Romanya, Malta, Hollanda, İngiltere ve Irak oldu. Şubat ayında ilk 10 ülke arasında en çok artış yüzde 179,98 ile Rusya’ya oldu.

Şubat ayında İtalya’ya yapılan kimya ihracatı 166 milyon 700 bin dolar olarak gerçekleşti. Geçen yıl aynı döneme kıyasla yüzde 36,38 arttı. Şubat ayında İtalya’ya en çok ihraç edilen ilk beş ürün grubu sırasıyla “mineral yakıtlar, mineral yağlar ve ürünler”, “plastikler ve mamulleri”, “anorganik kimyasallar”, “organik kimyasallar” ve “kauçuk,kauçuk eşya” oldu.

Şubat Ayında En Çok “plastikler ve mamulleri” İhracatı Gerçekleştirildi

Şubat ayında kimyevi maddeler ve mamulleri ürün gruplarında plastikler ve mamulleri ihracatı, 715 milyon 819 bin dolarla kimya ihracatında ilk sırada yer aldı. İkinci sırada 515 milyon 426 bin dolarlık ihracatla mineral yakıtlar ve ürünler yer alırken, anorganik kimyasallar ihracatı 249 milyon 612 bin dolarla üçüncü sırada yer aldı. ‘Anorganik kimyasallar’ı takiben ilk onda yer alan diğer sektörler ise; ‘uçucu yağlar, kozmetikler ve sabun’, ‘eczacılık ürünleri’, ‘kauçuk, kauçuk eşya’, ‘boya, vernik, mürekkep ve müstahzarları’, ‘muhtelif kimyasal maddeler’, ‘organik kimyasallar’ ve ‘yıkama müstahzarları’ oldu.

2023 Aylık Bazda Kimya İhracatı

AY    2022 DEĞER ($)   2023 DEĞER ($)   FARK (%)
Ocak                2.143.957.497,06                2.301.995.037,94 % 7,37
Şubat                2.439.716.578,18                2.257.647.258,07 % -7,46
TOPLAM 4.583.674.075 4.559.642.296 % -0,52

 

 

 

 

2023 Yılı Şubat Ayı En Fazla Kimya İhracatı Yapılan Ülkeler

S. NO Ülke ŞUBAT 2022 DEĞER ($)  ŞUBAT 2023 DEĞER ($) DEĞİŞİM DEĞER (%)
1 İTALYA         122.233.892,60         166.700.975,43                     % 36,38
2 İSPANYA          82.246.509,28         151.655.283,80                     % 84,39
3 RUSYA          48.719.866,45         136.403.755,01 % 179,98
4 ALMANYA         131.455.735,36         104.747.871,27 % -20,32
5 ABD          92.689.627,18          89.332.341,20 % -3,62
6 ROMANYA          58.893.709,17          84.307.847,24                     % 43,15
7 MALTA          28.147.100,46          75.460.572,48 % 168,09
8 HOLLANDA         115.817.528,57          71.297.579,04 % -38,44
9 İNGİLTERE          74.075.828,42          70.169.003,24 % -5,27
10 IRAK          86.505.702,61          61.215.361,27 % -29,24

 

2023 Yılı Şubat Ayı Kimya Sektörü İhracatında Alt Sektörler

      2022 -2023
  ŞUBAT 2022 ŞUBAT 2023 %  FARK
ÜRÜN GRUBU DEĞER ($) DEĞER ($) DEĞER
PLASTİKLER VE MAMULLERİ 845.405.272 715.819.416 % -15,33
MİNERAL YAKITLAR,MİNERAL YAĞLAR VE ÜRÜNLER 566.594.393 515.426.727 % -9,03
ANORGANİK KİMYASALLAR 236.054.909 249.612.892 % 5,74
UÇUCU YAĞLAR,KOZMETİKLER VE SABUN 127.637.369 135.065.155 % 5,82
ECZACILIK ÜRÜNLERİ 112.848.387 130.665.026 % 15,79
KAUÇUK,KAUÇUK EŞYA 135.135.636 127.627.882 % -5,56
BOYA,VERNİK,MÜREKKEP VE MÜSTAHZARLARI 96.647.701 108.440.040 % 12,20
MUHTELİF KİMYASAL MADDELER 92.795.583 84.201.880 % -9,26
ORGANİK KİMYASALLAR 88.905.546 76.878.419 % -13,53
YIKAMA MÜSTAHZARLARI 51.042.867 58.918.441 % 15,43
YAPIŞTIRICILAR, TUTKALLAR, ENZİMLER 32.803.644 39.389.062 % 20,08
GÜBRELER 50.646.914 12.159.652 % -75,99
BARUT,PATLAYICI MADDELER VE TÜREVLERİ 2.243.121 1.977.939 % -11,82
FOTOĞRAFÇILIK VE SİNEMACILIKTA KULLANILAN ÜRÜNLER 729.388 1.106.389 % 51,69
GLİSERİN,BİTKİSEL MAMULLER,DEGRA,YAĞLI MADDELER 220.540 353.168 % 60,14
İŞLENMİŞ AMYANT VE KARIŞIMLARI,MAMULLERİ 5.308 5.171 % -2,58
TOPLAM 2.439.716.578 2.257.647.258   % -7,46

Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlaması: Çifte Önemlilik (Double Materiality) Nedir ? Neden Önemlidir ?

AB için, 2050 yılına kadar dünyanın ilk iklim nötr kıtası olma hedefi büyük önem arz etmektedir. Bu maksatla Komisyon Yeşil Mutabakat Eylem Planı kapsamında dönüştürücü politikaları ve bunları destekleyen yasal düzenlemeleri hızlandırmış ve sıkılaştırmıştır. Ayrıca uzun yıllar gönüllülük esasına dayalı uygulamalarda firmaların gerekli özen yükümlülüklerini yerine getirmemeleri nedeniyle son yıllarda birçok direktifi ya revize etmiş yada yeni direktiflerle destekleyerek ana hedefine entegre etmiştir. Öyle ki bazı konularda, cezai müeyyideler uygulamayı da planlamaktadır. Öte yandan finans, bu dönüşüm ve iklim adaptasyonu için kilit bir role sahiptir.

Karbonsuz ekonomiye geçişi hızlandırmak, sürdürülebilir finansman akışını doğru yönetebilmek, yatırımcıların bilinçli karar almalarını sağlayabilmek için şeffaf, basit, yeşil yıkama olmayan sürdürülebilirlik raporlamasına ihtiyaç vardır ve yasal düzenlemeler de bu yönlü olmaktadır. Dolayısıyla işletmelerin çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) ile ilgili performanslarının açıklandığı kurumsal sürdürülebilirlik raporları bu dönüşümde büyük öneme sahiptir ve kısa vadede finansal raporlarla birlikte sunulması hedeflenmektedir. Bu kapsamda, şirketler için risklerin ve fırsatların belirlenmesinde kritik rolü olan çifte önemlilik,  kurumsal sürdürülebilirlik raporlarının odağında yer almaktadır. Firmalar raporlama yükümlülüklerini iyi anlamaları için, hesap verebilirliğin ön koşulu olan ve tüm değer zincirini kapsayan çifte önemlilik yaklaşımını benimsemeleri gerekir.

Çifte önemlilik kavramı ilk kez AB Komisyonu’nun 2019 yılında Finansal Olmayan Raporlama (NFRD) Kılavuz İlkeleri kapsamında yayınladığı ‘İklimle ilgili bilgilerin raporlanması’ başlıklı ilave kural seti içerisinde yer almıştır. Buna göre önemlilik değerlendirmesinin hem finansal hem de etki bazlı perspektiften oluştuğu ifade edilmiştir. Konsey, Finansal Olmayan Raporlama Direktifi’ni (NFRD) değiştiren Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi’nin (CSRD) nihai onayını 28.Kasım.2022 tarihinde duyurmuştur. Direktifte, raporlama gereklilikleri farklı şirket türleri için aşamalı olarak uygulamaya girecek olup, kurallar 2024 mali yılından itibaren 500’den fazla çalışanı olan büyük kamu yararına çalışan şirketler, 2025’de 250’den fazla çalışanı veya 40 milyon euro cirosu olan şirketler, 2026’da ise borsaya tabi KOBİ’ler izleyecektir ( 2028 yılına kadar gönüllü hazırlayabilir). Ayrıca, direktif AB’de faaliyet gösteren AB dışı bazı büyük şirketleri de kapsayacaktır. (1 ) Komisyon, Avrupa Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları’nın (ESRD) geliştirilmesi için, Avrupa Mali Raporlama Danışma Grubu’nu  (EFRAG) görevlendirmiştir. Bu maksatla EFRAG tarafından ilk 12 taslak Avrupa Sürdürülebilirlik Raporlama setini Kasım 2022’de yayınlamıştır. Çifte önemlilik bu raporlama standardının temelini oluşturmaktadır.

Bilindiği üzere önemlilik, muhasebe ve denetimde kilit bir ilkedir ve finansal tablolardaki olası hata, hile veya eksiklik, hedef tablo kullanıcılarının alacakları kararları makul ölçüde etkilemesi bekleniyor ise önemlidir, şeklinde tanımlanmaktadır. Başka bir ifadeyle önemlilik, bilginin finansal tablolara dahil edilmesinin bir kriteridir ve doğru yönetilememesi durumunda negatif sonuçlar doğurma potansiyeline sahiptir. EFRAG’a göre çifte önemlilik, finansal önemlilik ve etki temelli önemlilik perspektiflerinin birleşiminden oluşur. Finansal ve etki bazlı önemlilik değerlendirmelerinin birbirleriyle ilişkili olduğu ve iki boyut arasındaki karşılıklı bağlantıların dikkate alınması gerektiği ifade edilmektedir. Finansal önemlilikte, bir sürdürülebilirlik konusu işletmeyi finansmana erişimi üzerinde etkisi olan her konuda ( performansı, konumu, gelişimi, sermaye maliyeti vd.)  risk ve fırsatlarını etkiliyor veya etkileyecek ise önemli kabul edildiğini bildirir.

Etki bazlı önemlilik ise, kısa orta uzun vadede şirketin (kendisi veya  değer zinciri yoluyla) toplum ve çevre üzerindeki mevcut veya potansiyel olumlu/olumsuz etkilerinin olması durumunda önemli kabul edileceğini ifade etmiştir. Dolayısıyla çifte önemlilik, şirketlerin sürdürülebilirlik konularından kaynaklanan etkilere (dış unsurların şirket üzerindeki etkileri)  ait risk ve fırsatların yanı sıra, işletmelerin doğrudan kendi operasyonları ya da dolaylı olarak tüm değer zinciri yoluyla çevre ve toplum üzerindeki etkilerinin (şirketin dış unsurlara yönelik etkileri) birlikte önemlilik değerlendirmesinin yapılmasıdır.

Örnek olarak bir işletmenin kontrolsüz bir şekilde denize veya toprağa bıraktığı kimyasallar nedeniyle biyoçeşitlilik, bölge halkı geçim kaynakları veya halk sağlığı üzerinde olası tehditleri (şirketin dış unsurlara yönelik etkileri ) olduğunu varsayalım. Buna istinaden mevzuat ihlalleri sonucu şimdi veya gelecekte oluşacak para cezası, kapanma riski, tazminat gibi olası riskler dışarıdan kaynaklanan zarar ve kayıplar olacaktır. (dış unsurların şirket üzerindeki etkileri) Görüldüğü üzere burada riskler iki taraflıdır (içten-dışa ve dıştan-içe) önemlilik türleri birbirinden bağımsız değildir ve raporlara dahil edilmelidir.  Eğer önemli olmadığı gerekçesiyle, raporlara dahil edilmemesine karar verilirse,  bunun sebebinin açıklanması gerekmektedir. Geleneksel önemlilik değerlendirmesinde çok uzun vadeler dikkate alınmadığından Standart, uzun vadeli ESG risklerinin odağa alınmasını tavsiye etmektedir.

Önemlilik değerlendirmeleri, işletmelerin sürdürülebilirlik konularında sağlam stratejiler oluşturmalarına ve paydaşların sürdürülebilirlik performansları hakkında bilgilenmelerine dayanak oluşturur. Bunun dışında kuruluşlar, iş performanslarının tüm boyutlarını daha iyi anlar, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na daha iyi hizmet eder, paydaşların beklentilerini daha iyi ele alır, kaynakların kullanımını kolaylaştırır ve çalışan bağlılığı gibi faydalar sağlar. Önemli etkiye sahip bilginin veya sürdürülebilirlik konusunun, gerçekleşme olasılığı, kapsamı, kısa, orta ve uzun vadede tüm paydaşlara, çevreye ve topluma olan etkilerinin önceden belirlenmesi ve raporlanması kritiktir.

Çifte önemlilik değerlendirmesi aşağıdaki süreçlerden oluşur;

  1. a) Öncelikli konuların tanımlanması ve güncellenmesi,
  2. b) Hem finansal hem de etki bazlı önemliliği gösteren kanıtların toplanması ve değerlendirilmesi,
  3. c) Belirlenen ve değerlendirilen hususlara ilişkin yönetim kurulu dahil iç ve dış paydaşlarla etkileşim
  4. d) Sürecin ve sonuçların raporlanması ve denetim
  5. e) Öncelikli konuların etkili bir şekilde izlenmesi

Kısaca önceliklendirme süreçlerine değinmek gerekirse; değerlendirme yapılırken karşılaşılacak en önemli zorluk neyin önemli olduğu, yani olası iç ve dış risklerin ve etkilerinin doğru tespit edilmesidir. İleride ortaya çıkacak herhangi bir konuyu atlamamak güvenilir ve kaliteli bir raporlama için en önemli adımdır. Finansal önemlilik değerlendirmesi hali hazırda uygulandığı için daha nettir ve daha çok yatırımcı ve kreditörler gibi küçük bir paydaş grubu açısından değerlendirilir. Ancak etki temelli önemlilikte ekosistem geniştir ve  çalışandan, STK’lara kadar geniş bir paydaş grubu mutlaka dikkate alınmalıdır. Yine analizi doğrulayacak kanıtlar yasal mevzuat, bölgesel ve sektörel gereklilik/uygulamalar,  jeopolitik konum, küresel durum,  pazar, teknolojik gelişmeler gibi kaynakların yanında hem mevcut CSRD Direktifi hem de taslak CSDD Direktifi’nin ana hedefler doğrultusunda temel etkileşimde oldukları rehber ilkelere (Birleşmiş Milletler İş Dünyası Ve İnsan Haklarına Dair Rehber İlkeleri  (UNGP’ler) ile Çok Uluslu Şirketler için OECD Kılavuz İlkeleri ve ILO’nun Çok Uluslu Şirketler ve Sosyal Politikaya İlişkin Üçlü İlkeler Bildirgesi) atıfta bulunulduğundan bu ilkeler göz ardı edilmemelidir.

Elbette beyan edilen bilgilerin kılavuz  ilkelerde işaret edilen Taksonomi ve ilgili yönetmeliklerle uyumu gereklidir. Ayrıca paydaş etkileşimi sürecinde yönetim kurulu ve üst düzey yöneticilerin katılımı çok önemlidir. Önceliklendirme yapılmış konuların raporlanması sonrasında diğer önemli adım izleme sürecidir. İleride açıklama yapılan konularda yükümlülük oluştuğunda riske maruz kalmamak için, önceliklendirilmiş konuların risk izleme tablolarına entegrasyonu ve dinamik bir süreç denetimi yapabilecek sistem oluşturulması kritiktir ve kaliteli sürdürülebilirlik raporlaması için teknoloji çözümleri dikkate alınacak önemli bir ayrıntıdır.

Öte yandan Avrupa Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları’na (ESRS) EFRAG’ın çifte önemlilik konusunda getirdiği açıklamaların, önde gelen standart geliştirme kurulları ile karşılaştırıldığında, Uluslararası Sürdürülebilirlik Standartları Kurulu (ISSB) ile  ABD Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu’nun (SEC) uyum konusunda henüz aynı çizgide olmadıkları ancak küresel düzeyde tutarlı bir raporlamanın geliştirilmesi yönünde görüş birliği oluğu bildirilmektedir.  SEC ve ISSB’nin finansal önemlilik perspektifi mevcut olsa da ISSB’nin GRI (Küresel Raporlama Girişimi) ile olan işbirliği, ileride önemlilik konularında gelişme kaydedecekleri yönünde işaretler vermektedir.  TCFD’nin ise yalnızca finansal önemlilik perspektifi mevcut olsa da iklimle ilgili açıklamalar konusundaki rolü kritiktir. Sonuçta tüm standartlardan beklenen, yatırımcı perspektifinden bakıldığında sürdürülebilirlik konularında ihtiyaç duydukları bilgiyi alacakları şekilde değerlendirilip raporlanmalıdır.

AB Komisyonu, Yeşil Mutabakat Eylem Planı ve Sürdürülebilir Finans Eylem Planı kapsamında sürdürülebilir büyümenin tesisi için önlem paketlerini sunmakta ve ayrıntılı teknik standartlar yayınlandıkça konular netleşmektedir. Hem yatırımcılar hem de diğer paydaşlar (STK ve sendikalar dahil) artık işletmelerin ESG performansları hakkında daha fazla bilgi talep etmektedirler. Yeşil Anlaşma’nın önemli bir parçası olan CSRD direktifi, önemlilik kavramına çift taraflı bakış açısı getirerek bir ESG önemlilik konsepti sunmuştur. Buna göre, şirketlerin gerçek performansı hakkında bilgi edinebilmek için, sürdürülebilirlikle ilgili konuların,  şirket üzerindeki mali etkileri yanında, şirket faaliyetlerinin ESG üzerindeki etkilerini bütüncül bir sürdürülebilirlik bakış açısı ile önemlilik analizlerinin yapılarak raporlanması gerekmektedir. Küresel düzeyde gelişmeleri dikkate aldığımızda, sürdürülebilir ekonominin inşasında, raporlama standartlarının finansal piyasaları ve endüstriyi şekillendirdiğini aynı zamanda da evrimleştiğini söyleyebiliriz.

(1 )CSRD hakkında daha fazla bilgiye ihtiyacınız olduğunda, dergimizin 11 Ekim 2022 tarihli köşe yazısından ulaşabilirsiniz.

Gül SALDIRANER

EG Partner- SMMM, BD

www.eg-econsulting.com

Referanslar:

[1]  European Commission  -Double Materiality  

https://ec.europa.eu/newsroom/fisma/items/754701/en

[2]  European Commission -06-20-2019 – Guidelines on non-financial reporting: Supplement on reporting climate-related information https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/PDF/?uri=CELEX:52019XC0620(01)&from=EN

[3]  EFRAG -Jan-2022 – [Draft] ESRG 1 Double materiality conceptual guidelines for standard-setting- https://www.efrag.org/Assets/Download?assetUrl=/sites/webpublishing/SiteAssets/Appendix%202.6%20-%20WP%20on%20draft%20ESRG%201.pdf

[4]  EFRAG –Nov-2022 – Draft- ESRS- General Requirements https://www.efrag.org/Assets/Download?assetUrl=%2Fsites%2Fwebpublishing%2FSiteAssets%2F06%2520Draft%2520ESRS%25201%2520General%2520requirements%2520November%25202022.pdf

[5] Datamaran-  Getting started with double materiality: a 5-step plan  https://pages.datamaran.com/hubfs/Ebooks/Double%20Materiality%20%20How%20to%20get%20started%20in%205%20simple%20steps.pdf

[6]  PWC – Gulf or gap?: More unites standard setters than divides them- https://www.pwc.com/gx/en/services/audit-assurance/corporate-reporting/ESG-Materiality-Standards-Reporting.html

[7] Velocity EHS–08-06-2022 –  What Are “Materiality” and “Double Materiality?” Here’s What You  https://www.ehs.com/2022/06/what-are-materiality-and-double-materiality-heres-what-you-need-to-know/#:~:text=Impact%20materiality%20focuses%20on%20the,add%20to%20global%20climate%20risks.

[8] PracticalESG.com-08-1-2021 –  Conducting Double Materiality Assessments: A 5-Step Process (Part 2)

https://practicalesg.com/2021/08/conducting-double-materiality-assessments-a-5-step-process-part-2/

[9] Ksapa-  Understanding the Concept of Double Materiality    https://ksapa.org/understanding-the-concept-of-double-materiality/

[10]  PWC – Inflection point: a critical moment for sustainability reporting has arrived- https://www.pwc.com/gx/en/services/audit-assurance/corporate-reporting/esg-sustainability-reporting.html

[11]  Ecoras -03-30-2022 – CSRD: Impact measurements are becoming a license-to-operate in the near future https://www.ecoras.nl/csrd-impact-measurements-are-becoming-a-license-to-operate-in-the-near-future/

Önemsiz Aciliyetler

Sizin de bir an durup “benim meğer daha önce çok işim yokmuş!” dediğiniz anlar oluyor mu ? Sanırım giderek hızlanan çalışma temposundan ve buna eşlik ederek artan iş yükünden dolayı birçokları bunu düşünüyordur.

Bugünün iş hayatında ardı arkası kesilmeyen ve giderek sayıları artan “çok acil” ve “çok önemli” iş taleplerine nasıl karşılık verileceğinin başlı başına bir sorun haline gelmektedir. Gerçekten de ilginç bir biçimde neredeyse bütün işlerin artık “çok acil” ve “çok önemli” etiketini taşımaya başladığı söylenebilir.

II. Dünya Savaşının ünlü komutanlarından ve 1953-1961 yılları arasında A.B.D. başkanlığı yapmış bulunan Eisenhower da 1954 yılında yaptığı bir konuşmada “acil” ve “önemli” sorunundan mustarip olduğunu şu şekilde belirtmiştir: “Benim iki tür sorunum olur: Acil olanlar ve önemli olanlar. Acil olanlar önemli olmaz ve önemli olanlar da asla acil olmaz” (1, 2).

Bu ifade, konuyla ilgili literatürde “Eisenhower İlkesi” olarak isimlendirilen yönetim yaklaşımının ipuçlarını barındırmaktadır. Eisenhower ilkesinin temeli zamanın etkin ve verimli kullanılması gerektiği düşüncesine dayanmaktadır. Bunu sağlayabilmek için de zamanın kullanımında acil olanların değil, önemli olanların önceliğinin bulunması, diğer bir ifade ile, bu ilke açısından iş yükünün ve önceliklerin “acil olan ve olmayan” ile “önemli olan ve olmayan” kriterleri çerçevesinde belirlenip tanımlanması gerekmektedir (1).

Eisenhower İlkesine ilişkin uygulamada işler hem “acil olup olmama” hem de “önemli olup olmama” bakımından sınıflandırılmaktadır. Böylelikle işler 1) Önemli ve acil, 2) Önemli ama acil değil, 3) Acil ama önemli değil ve 4) Ne önemli ne de acil olmak üzere 4 farklı şekilde gruplanmış olmaktadır (3, 4).

İşler yukarıdaki gibi sınıflandırıldıktan sonra izlenmesi önerilen hareket tarzları ise şöyledir (1,2,3,4,):

1) Önemli ve acil: Bunlar tamamlanma tarihleri kesin ve tamamlanmadıkları takdirde cezai yaptırıma uğramak gibi ciddi derecede olumsuz sonuçlara neden olabilecek işlerdir. Bu işlerin derhal ve bizzat yapılması gerekir.

2) Önemli ama acil değil: Bu tip işlerin tamamlanma tarihleri henüz belirsiz olmakla birlikte tamamlanmadıkları takdirde ciddi derecede olumsuz sonuçlara neden olabilmeleri mümkündür. Bu nedenle bu tip bir işin sürdürülmesi ve tamamlanmasına ilişkin bir zaman planlaması yapılması ve bu plana göre hareket edilmesi önerilir. Ancak bu tip işlerde zaman planlamasına sadık kalmak önemlidir. Çünkü ilerleyen süreçte bunların acil özelliği kazanma ve önemli ve acil bir iş haline gelme ihtimali yüksektir. Bu tip işlerin aciliyet kazanması ise bir dönemdeki önemli ve acil işlerin sayısının başa çıkılamayacak kadar artması ve bunların en azından bazılarının tamamlanamaması tehlikesini ortaya çıkartacaktır. Bunların da mümkün olduğunca bizzat yapılması önerilmektedir.

3) Acil ama önemli değil: Bu işlerin yapılması, örneğin bazı telefon görüşmelerini yapmak ya da bazı e-mailleri yanıtlamak gibi özellikle sizin bilgi ve becerinizi gerektirmemektedir. Dolayısıyla zamanınızı daha etkili ve verimli kullanmak için bu işleri mümkün olduğunca delege etmek yararlı olur.

4) Ne önemli ne de acil: Bunlar yalnızca el oyalayan ve değerli zamanın boşa kullanılmasına neden olan işlerdir. Mümkün olduğunca bu işleri görmezden gelmek ya da bunlardan uzak durmak gerekir.

Görüldüğü gibi Eisenhower İlkesi aslında basit bazı gerçekleri daha görünür ve anlaşılır hale getirmektedir: Her iş önemli ve acil olmak durumunda değildir ve yaptığınız işlerin aslında önemli bir kısmı zamanınızı etkin ve verimli kullanmanızı engellemektedir.

Eisenhower İlkesinin işaret ettiği önemli bir nokta bütün görev ve pozisyonlar açısından aslında ne acil ne de önemli olan işlerden kaynaklanan ve zamanın etkin ve verimli kullanılmasını engelleyen zaman tuzaklarının bulunduğudur.

Ancak burada dikkate alınması gereken diğer bir nokta ise, bir işin acil ya da önemli olmasının aslında her bir görev ve pozisyon için farklılaştığıdır.

Gerçekten de her pozisyon için farklı görev tanımlarının bulunması gerektiğinden bir pozisyon için önemli ve acil olan bir iş, başka bir pozisyon için doğal olarak önemli ama acil olmayan bir iş olabilir. Burada görev tanımlarının tam ve doğru yapılmasının önemi ortaya çıkmaktadır. Görev tanımlarının tam ve doğru olarak yapılması ise doğal olarak yöneticilerin bilgi, beceri ve tecrübeleriyle yakından ilişkilidir. Bu nedenle Eisenhower İlkesinin doğru bir biçimde uygulanabilmesinin bir kurumdaki yöneticilerin nitelikleriyle yakından ilişkili olduğu da söylenebilir.

Prof. Dr. Umut OMAY

Kaynaklar:

(1) “Professional Services Capability Framework: Planning”, Çevrimiçi: https://blogs.shu.ac.uk/shupdreviewtoolkit/files/2019/01/Eisenhower-Quadrant.pdf, (01.03.2023).

(2) “Eisenhower’s Urgent/Important Principle: How to Focus on Your Priorities”, Çevrimiçi: https://www.mindtools.com/media/Images/Infographics/eisenhower-principle-infographic.pdf, (01.03.2023).

(3) Setting the Right Priorities with the Eisenhower Principle”, Çevrimiçi: https://tu-dresden.de/ tu-dresden/karriere/weiterbildung/ressourcen/dateien/schreibzentrum/infothek/orientieren-und-planen/Methode_Eisenhower_SMART.pdf?lang=en, (01.03.2023).

(4) Rita, C. (2023), “Eisenhower Matrix: How to prioritize tasks”, Çevrimiçi: https://blog.logrocket.com/product-management/eisenhower-matrix-prioritize-tasks-examples-template/, (01.03.2023).

(5) “The Eisenhower Matrix”, Çevrimiçi: https://todoist.com/tr/productivity-methods/eisenhower-matrix, (01.03.2023).

PROF. DR. UMUT OMAY – MAKALE LİSTESİ

GİRİŞİMCİLİK VE YÖNETİCİ GÜÇLENDİRME

PAZARLAMA

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ

İŞ DÜNYASINDA TUTUM VE DAVRANIŞ

DİĞER KONULAR

Doğal Afet Sonrası Lojistiğin Genel Durumu

6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş ve Hatay merkezli iki büyük deprem meydana geldi. Yaşanan depremler Türkiye’de 10 ili etkisi altına alan bir doğal afet yaşattı. Yüz binlerce insanın evsiz kaldığı depremin etkilerini ise halen tüm ülke üzerinde hissediliyor. Artçı sarsıntıların etkisini göstermeye devam ettiği deprem bölgesi için 2023 yılının en büyü doğal afeti diyebiliriz. Kahramanmaraş depremi sonrasında ise etkilenen sektörlere baktığımızda lojistik, üst sıralarda yer alıyor. Tüm Türkiye’nin yardım için seferber olduğu doğal afette deprem bölgelerine yardım gönderimleri kara, deniz ve havayolu ile sağlanmaya devam ediyor. Peki deprem lojistik sektörünü nasıl etkiliyor ?

Kahramanmaraş ve Hatay merkezli depremlerin lojistik sektörü üzerinde önemli bir etkisi oldu. Büyük yollar, köprüler ve demiryolu ağları depremden zarar gördü ve malların, insanların ve hizmetlerin hareketi olumsuz yönde etkiliyor. Deprem nedeniyle bozulan lojistik ağları, Kahramanmaraş ekonomisi üzerinde kalıcı bir etki yaratıyor. Birçok işletme, mallarını müşterilerine ulaştıramadığı için faaliyetlerine devam edemiyor. Buna ek olarak, altyapının tahrip olması, ürün fiyatlarının yükselmesine neden oluyor ve yerel ekonomi genelinde bir dalgalanma etkisi yaratıyor. Uzun yıllardır lojistik alanında hizmet veren BATI Innovative Logistics Uluslararası Satış ve Likitten Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Kaan Aydın, doğal afet sonrası sektör üzerine yaptığı değerlendirmesinde kritik noktalara dikkatleri çekiyor. Aydın, büyük çapta meydana gelen doğal afetlerin ardından ilk olarak yaşadığı ve etkisi altına aldığı bölgeye ikinci olarak ise sektör üzerinde bırakacağı etkilere odaklanılması gerektiğini dile getiriyor.

Deprem Sonrası Genel Durum 

Afetler insanların hayatlarını ve mallarını yok eden, hayatta kalmayı başaran insanlara da büyük acılar yaşatan olaylardır. BATI Innovative Logistics Uluslararası Satış ve Likitten Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Kaan Aydın’a göre, Afet Lojistiği tam bu noktada önem kazanıyor. “Afet lojistiği, zarar görmüş insanların ihtiyaçlarını giderebilmek amacıyla malların, eşyaların ve ilgili bilginin ilk üretim noktasından son tüketim noktasına kadar verimli ve maliyet etkin bir şekilde akışı, depolanması, planlanması, uygulanması ve kontrolü olarak tarif edilmektedir” açıklamasında bulunan Kaan Aydın, afet lojistiğinin aşamalarını afet öncesi hazırlık, afet müdahale süreci ve müdahale sonrası lojistik faaliyetler şeklinde sıralıyor.

Yaralarımızı Nasıl Saracağız ?

Yüzlerce kişi hayatını kaybederken, binlercesi yaralandı. 80.000’den fazla bina yıkıldı ve yüz binlerce insan evsiz kaldı. Yollar, köprüler, elektrik hatları gibi altyapılar ağır hasar gördü, telekomünikasyon ve su da dahil olmak üzere birçok temel hizmet olumsuz yönde etkilendi. Etkilenen iller, yeniden inşa edilmek için hükümetten, uluslararası kuruluşlardan ve özel bağışçılardan gelen yardımlara ihtiyaç duyuyor. Yaşanılan doğal afeti ve lojistik sektörüne etkisini değerlendiren BATI Innovative Logistics Uluslararası Satış ve Likitten Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Kaan Aydın, “BATI Group olarak gerek lojistik ağı desteği gerekse şirket çalışanlarımızın katkılarıyla biz de yardımlarımızı bölgeye ulaştırdık” açıklamasında bulunurken, önümüzdeki günlerde başta Kahramanmaraş ve Hatay olmak üzere depremden etkilenen tüm bölgeleri zorlu bir sürecin beklediğinin altını çiziyor. Bölgeye giden ulaşım yollarının ağır hasar görmesi, limanların önemli bir bölümünün yardım gemilerine tahsis edilmesi, deniz ve hava yolu taşımacılığına olan talebin artışı nedeniyle ulaştırılacak yardımlar ve diğer sevkiyatların aksamasına neden oluyor diyen Aydın’a göre, iyileşme sürecinin başlayabilmesi için yerel yönetimlerin ve merkezi yönetimin depremin yol açtığı zararları değerlendirmesi, ihtiyaçlara öncelik vermesi ve bunları karşılayacak kaynakları belirlemesi gerekiyor.

Almanya’dan SunExpress Öncülüğünde 450 Ton Yardım Malzemesi Getirildi

Almanya ile Türkiye arasında SunExpress öncülüğünde kurulan hava köprüsü kapsamında bugüne kadar 450 ton yardım malzemesi deprem bölgesine ulaştırıldı. ‘Birlikte Destek Oluyoruz’ inisiyatifiyle bölgeye toplam 1000 ton yardım malzemesi taşınması öngörülüyor.

Türk Hava Yolları ve Lufthansa’nın ortak kuruluşu SunExpress öncülüğünde DPD, FIEGE, time:matters, CB Customs Broker GmbH ve Lufthansa Cargo iş birliğiyle yürütülen ‘Birlikte Destek Oluyoruz’ inisiyatifi kapsamında Almanya’daki bağışçılardan toplanan 450 tondan fazla yardım malzemesi deprem bölgesine taşındı.

DPD mağazalarına teslim edilen 3 binden fazla koli, 8 kargo uçuşuyla Türkiye’ye getirildi. ‘Birlikte Destek Oluyoruz’ inisiyatifi kapsamında kurulan hava köprüsüyle gelecek birkaç hafta boyunca bölgeye ihtiyaçlar doğrultusunda toplam 1000 ton yardım malzemesi ulaştırılması planlanıyor.

‘Birlikte Destek Oluyoruz’ inisiyatifi kapsamında deprem bölgesine yapılan bireysel bağışlar Almanya’daki 7.700 DPD mağazasına teslim edilebiliyor. Bağışların lojistik koordinasyonu, FIEGE Grubu’nun lojistik merkezleri ve time:matters aracılığıyla sağlanıyor. Bağışlar, SunExpress ve Lufthansa Cargo ile haftada birkaç kez düzenlenen özel seferler ile Frankfurt’tan Antalya’ya getiriliyor ve AFAD aracılığıyla ihtiyaç sahiplerine ulaştırılıyor. Bu kapsamda, Almanya’dan bireysel olarak yapılan bağışlar Türkiye’ye düzenli ve hızlı bir şekilde ulaştırılıyor.

Yaklaşık 18 Bin Kişinin Bölgeden Tahliyesini Sağladı

SunExpress, arama-kurtarma ve sağlık ekiplerini deprem bölgesine ulaştırmak ve vatandaşların tahliyesi amacıyla bugüne kadar toplam 424 özel uçuş gerçekleştirdi. Düzenlediği özel uçuşlarda yaklaşık 7.500 arama-kurtarma ve sağlık ekibini bölgeye taşıyan SunExpress, bu uçuşların dönüş seferlerinde de depremden etkilenen yaklaşık 18 bin kişinin bölgeden tahliyesini sağladı. Hava yolu, AFAD başta olmak üzere tüm resmi yetkili kuruluşlar aracılığıyla gelen 223 ton yardım malzemesini ücretsiz kargo hizmeti vererek deprem bölgesine ulaştırdı.

Deneme Süresi İçinde İstifa Eden İşçiden, Cezai Şart ve Eğitim Gideri İstenebilir mi ?

İşe alınan ve sürekli bir işte belirli veya belirsiz süreli bir iş sözleşmesi ile işe başlayan işçi ve bunu çalıştıran işveren için 4857 sayılı İş Kanunu’nda (m.15/1) “süresi en çok iki ay” olarak belirlenen bir deneme süresi öngörülmektedir. Taraflar kendi aralarında yapacakları bir anlaşma ile deneme süresini daha kısa tutabilirler; ama Kanunda yazılı sürelerin üstüne çıkamazlar. Ayrıca Kanunda belirtilen süreler “iş günü” üzerinden de hesap­lanamaz. Örneğin deneme süresi 1 Ağustos günü başlamış ise 1 Eylül günü sona erecektir. Deneme süresinin başlangıcı da iş sözleşmesinin yapıldığı gün değil, işçinin fiilen işe başladığı gündür.

Deneme süresi içinde işçi veya işveren, herhangi bir tazminat ödemek­sizin ya da süre vermeksizin sözleşmenin feshini (derhal) bildirebilirler. Bu­nun için, tarafların ayrıca herhangi bir haklı veya geçerli ve geçersiz nedene dayanmaları şart değildir[1].

Görüldüğü gibi, deneme süresine ilişkin çalışma, iş ilişkisinin bir par­çasıdır. Belirli olan süre sonunda sözleşme bozulmamış ise bu ilişki devam edecektir. Dolayısıyla, deneme süresi döneminde geçirilen çalışma süresi, iş sözleşmesine dayalı bir çalışmadır ve çalışan kimsenin, bu sözleşmeye kanu­nun bağladığı sonuçlardan yararlanması doğaldır.

Öyleyse işçinin kıdemi, deneme süresinin başladığı tarihten itibaren başlamış sayılır; yoksa iş sözleşmesi (işçinin kıdemi) deneme süresinin bittiği tarihi takip eden günden itibaren başlamaz. Bu nedenle, işçinin işe başladığı günden itibaren Türk İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukukundan doğan bü­tün hakları işlemeye başlar. Yargıtay’ın görüşü de aynı yöndedir. “Deneme süresi 4857 sayılı Yasaya göre en çok iki ay olabilir. Deneme süre­sinin uzun bir süre olarak belirlenmesi işçinin aleyhine bir durumdur. Bunun için yasa koyucu deneme süresinin üst sınırını belirlemiştir. Ancak toplu iş sözleşmeleriyle en çok dört aya kadar uzatılmasına imkân tanınmıştır. Deneme süresinin başlangıcı işçinin fiilen işe başladığı tarihtir. İşçi, iş akdinin yapıldığı tarihten sonraki bir tarihte işe başlamışsa, deneme süresinin başlangıcı sözleşme tarihi değil, işçinin fiilen çalışmaya başladığı tarih olma­lıdır. Hastalık, grev gibi iş akdini askıya alan nedenler deneme süresinin işle­mesine engel oluşturmaz.

Deneme süreli iş sözleşmesinin en önemli özelliği, tarafların deneme süresi içinde bildirim öneline uymaksızın ve tazminatsız olarak iş sözleşme­sini feshedebilmeleridir. Bunun dışında iş sözleşmesinin türünün, deneme sü­resi içinde deneme süreli iş sözleşmesi, süresinin bitiminde ise kesinleşmiş iş sözleşmesi olarak ayrılması mümkün değildir. Deneme süresi kaydını içeren başlangıçtan itibaren tek bir iş sözleşmesi söz konusudur. İleride hesaplanacak olan kıdem süresi bakımından deneme süresi de dikkate alınacaktır”.

Deneme süresi içinde işçinin hastalanması veya kazaya uğraması sonucunda bir süre işine devam edememiş olması, söz konusu sü­renin aynı miktarda uzatılmasını gerektirmez. Ancak sözleşmenin tarafları, gerek duyuyorlarsa, sözleşmeyi feshettikten sonra, deneme süreli ikinci bir sözleşme imzalayabilirler. Yargıtay’a göre de, “Deneme süresinin başlangıcı işçinin fiilen işe başladığı tarihtir. İşçi, iş akdinin yapıldığı tarihten sonraki bir tarihte işe başlamışsa, deneme süresinin başlangıcı sözleşme tarihi değil, iş­çinin fiilen çalışmaya başladığı tarih olmalıdır. Hastalık, grev gibi iş akdini askıya alan nedenler deneme süresinin işlemesine engel oluşturmaz”[2].

Deneme kaydı ilk kez işe alınan işçi için geçerlidir. Aynı işyerinde yeniden işe alınan işçi için deneme kaydı geçersizdir. Nitekim Yargıtay konuyla ilgili verdiği bir kararında, “Deneme süresi, işçi ve işverene sözleşmeden daha kolay dönme imkanı sağlamaktadır. Buradaki amaç tarafların birbirlerini tanımalarıdır. Ancak salt işçinin haklarını ortadan kaldırmak için bu yola gidilmesi halinde, yasal bir hakkın kötüye kullanılmasından söz edilir. İşverenin işyerinde yıllarca çalışmış bir işçi ile aynı işte çalışması için deneme süresi öngören yeni bir sözleşme yapması buna örnek olarak verilebilir. Yine, işverenin sürekli olarak ikişer aylık deneme süresi öngörerek işçi çalıştırması ve bunun genel bir uygulama haline getirmesi durumunda kötü niyetin varlığından söz edilebilir”[3].

Deneme süreli bir iş sözleşmesi belirsiz süreli iş sözleşmesi olabileceği gibi belirli süreli bir iş sözleşmesi de olabilir.. Belirli süreli iş sözleşmelerinde, 4857 sayılı Kanunun 15 inci maddesinde belirtilen iki aylık (TİS ile en fazla dört aylık) sürenin aşılma­ması şartıyla deneme süresi konulabilir[4].

Diğer taraftan, belirli süreli iş sözleşmesinde iki taraflı olarak kararlaştırılmış cezai şart hükmü deneme süresi içinde tarafları bağlamaz. Nitekim Yargıtay’ın görüşü de aynı yöndedir. Yargıtay, “Taraflar arasındaki 18.7.2000 tarihli hizmet sözleşmesinin 5 inci maddesinde deneme süresinin bir ay olduğu, tarafların bu süre içinde akdi bildirimsiz ve tazminatsız olarak feshedebilecekleri belirtilmiş olup, işçinin bu süre içinde istifa ederek sözleşmeyi feshettiği anlaşıldığından davacı bankanın cezai şart talebinin kabulü hatalıdır. Aynı sözleşmenin 4 üncü maddesinde her ne kadar göreve deneme süresiz başlanacağı anlamına gelmek üzere “süreli” sözcüğü çizilmişse de 5 inci maddede bu hususu açıklayan yukarda belirtilen ifadeler karşısında sözleşmenin deneme süreli olduğunun kabulü gerekir. Bu nedenle davacı bankanın talep ettiği cezai şart isteminin reddine karar vermek gerekirken kabulü hatalı olup bozmayı gerektirmiştir”[5], şeklinde karar vererek kararlaştırılmış olan cezai şart hükmünün deneme süresi içinde tarafları bağlamayacağına karar vermiştir.

Buna karşılık, deneme süresi içinde işçiye eğitim verilmiş ve belirli bir çalışma tamamlanmadan işçi istifa ederse ve eğitim giderlerinin geri alınacağı da kararlaştırılmışsa, işçinin istifası deneme süresi içinde dahi olsa, işverenin eğitim giderlerini talep hakkı doğar.

Sonuç olarak, sözleşmenin tarafları deneme süresi içinde herhangi bir tazminat ödeme yükümlülüğü olmaksızın, iş sözleşmesini feshedebilirler. Yargıtay’ın yerleşik kararına göre, belirli süreli iş sözleşmesinde iki taraflı olarak kararlaştırılmış cezai şart hükmü deneme süresi içinde tarafları bağlamaz. Buna karşılık deneme süresi içinde işçiye eğitim verilmiş ve belirli bir çalışma tamamlanmadan işçi istifa ederse ve eğitim giderlerinin geri alınacağı da kararlaştırılmışsa, işçinin istifası deneme süresi içinde dahi olsa, işverenin eğitim giderlerini talep hakkı doğar[6].

Lütfi İNCİROĞLU

[1] Y9HD.02.07.2018 T., E.2017/3173, K.2018/14254 Legalbank.

[2] Y9HD.3.6.2013 T., E.2011/17043, K.2013/16871 Legalbank.

[3] İstanbul BAM 31.HD.29.12.2017 T., E.2017/2500, K.2017/1958, ÇİL, İş Hukuku Yargıtay İlke Kararları, s.413.

[4] Y9HD.15.09.2020 T., E.2016/22178, K.2020/7846 Legalbank.

[5] Y9HD.25.02.2004 T., E.2003/13060 K.20043239 Legalbank.

[6] Y9HD.26.05.2005 T., E.2004/29438 K.2005/19387 EKMEKÇİ, Ömer/YİĞİT, Esra, Bireysel İş Hukuku Dersleri, 3. Baskı, İstanbul 2021, s.79.