21. Yüzyılın İş Dünyasının Ortak Dili Olarak İngilizce

Dr. Esma Gültüvin Gür Omay

gultuvin@istanbul.edu.tr

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi

İşletme Bölümü

Üretim Yönetimi ve Pazarlama ABD

Farklı diller kullanan insanların anlaşabilmeleri binlerce yıldan beri önemli bir sorun olarak görülmüştür. Bu sorunun çözülebilmesi için de tarih içerisinde bazı dillerin çeşitli nedenlerle ortak dil olarak kullanıldıkları ya da farklı dillerin ticaret gibi belirli bir alana özgü sınırlı sayıdaki sözcüklerinin basit dilbilgisi kuralları çerçevesinde bir araya getirildiği melez dillerin ortaya çıktığı görülmektedir. Örneğin, en az altı yüzyıl boyunca Akdeniz Havzasındaki tacirler arasında, İtalyanca, Yunanca, Arapça ve İspanyolca sözcüklerden basit dilbilgisi yapısı çerçevesinde oluşturulan ve Lingua Franca olarak isimlendirilen bir dilin kullanılarak dil engelinin aşılmış olduğu bilinmektedir. Bu dil için kullanılan Lingua Franca ifadesi günümüzde ortak dil ya da köprü dil anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Konuya bu açıdan bakıldığında İngilizce’nin artık bir ortak dil ya da köprü dil olduğu, kısacası İngilizce’nin 21. Yüzyıldaki Lingua Franca olduğunu söylemek mümkündür (Brosch, 2015).

İnsanlık tarihinin en hızlı yayılan dili olarak gösterilen İngilizce’nin bu hızlı yayılımı sonucunda küresel iş dünyasının ortak dili haline gelmesi ile birlikte birçok firmanın dünya genelinde sürdürülen faaliyetlerinde etkinliği arttırmak amacıyla İngilizceyi “şirketin resmi iş dili” olarak kabul ettiği ve kullandığı görülmektedir (Neeley, 2012).

İngilizce’nin küreselleşme ile birlikte artan yayılma hızı internet ile birlikte daha fazla ivme kazanmış bulunmakta ve böylelikle dijitalleşen iş dünyasında İngilizce’nin ortak dil olma özelliği güçlenmektedir. Örneğin W3 Techs araştırmasının sonuçlarına göre, dünyadaki tüm web sitelerinin % 63.7’si içerik dili olarak İngilizceyi kullanmaktadır. Dijitalleşen iş dünyası açısından da bu durum, İngilizceyi aşılması güç bir rekorun sahibi haline getirmektedir. Diğer yandan, dünyada İngilizce konuşan kişi sayısı yaklaşık olarak 1.5 milyarken bunun 1.2 milyarı internet kullanıcısıdır. Bu da dünyada tüm internet kullanıcıları arasında % 25.9’luk bir orana denk gelmekte ve oransal olarak, 4 kullanıcıdan 3’ünün içeriğin %60’ından fazlasını anlamaması sonucunu doğurmaktadır. Dolayısıyla “İnternetin Evrensel Dili” olarak tanımlanan İngilizce dijital dünyada gerçek dünyada olduğundan çok daha etkindir ve bıraktığı dijital ayak izi çok büyüktür (Richter, 2022).

Bu gelişmelerin sonucunda dünyayı yakalamak ve rekabet avantajını koruyup arttırabilmek hem dijital hem de yüz yüze mecralarda etkin İngilizce iletişimini gerekli kılmakta ve kaçınılmaz hale getirmektedir. Kısacası günümüzün iş dünyasının ortak dili olan İngilizceye hakim olup etkin bir biçimde kullanabilmek, küresel ve dijital iş dünyasında var olabilmenin ve faaliyetleri sürdürebilmenin ön koşulu haline gelmiştir.

Kaynaklar:

Brosch, C. (2015), “On the Conceptual History of the Term Lingua Franca”, Apples-Journal of Applied Language Studies, 9(1), pp. 71-85.

Neeley, T. (2012), “Global Business Speaks English”, Harvard Business Review, Çevrim içi: https://hbr.org/2012/05/global-business-speaks-english, (25.02.2002).

Richter, F. (2022), “English is the Internet’s Universal Language”, Çevrim içi: https://www.statista.com/chart/26884/languages-on-the-internet/, (25.02.2022).

Çin’in teknoloji devleri Rusya’dan çıkış planları nedeniyle yerli tepki ile karşı karşıya

ABD’li ve Avrupalı firmalar, Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline tepki olarak çıkarılan kapsamlı batı yaptırımlarına uymak için çabaladılar. Ancak birçok Çinli teknoloji şirketi için hem batıyı hem de kendi ülkelerini tatmin etmek zor olacak.

ABD yaptırımları, bileşenlerini veya yazılımlarını kullanan yüksek teknolojili mallarınyabancı ülkelerde yapılmış olsalar bile Rusya’ya ihraç edilmelerini önlemektedir. (tüketici elektroniğinin etkilenmemesi bekleniyor)).

Aynı zamanda Pekin, Ukrayna üzerindeki yakın müttefikini eleştirmemeye özen gösterdi ve Batı’nın Rusya’ya yönelik kapsamlı mali yaptırımlarına “yasadışı olduğunu belirterek ” olarak karşı çıktı.

Çin’in internet fenomenleri, ülkenin teknoloji devlerinin yaptırımlara uyup uymadığına yakından bakıyorlar. Ancak firmalar Rusya’da satış yapmaya devam ederse, Çinli telekom ekipmanı üreticisi Huawei’yi ulusal güvenlik endişeleri nedeniyle etkileyen bir kader olan ABD’li tedarikçilerden kaynak temin etme yeteneğinden sıyrılabilir ve ağır para cezalarıyla karşı karşıya kalabilirler.

Lenovo ve Didi bir tepki ile karşı karşıya

Belaruslu perakendeci Nexta geçen hafta dünyanın en büyük kişisel bilgisayar üreticisi Lenovo’nun Rusya’ya sevkiyatları durdurduğunu tweetledi. Şirket haberi doğrulamasa da, birçok Çinli internet kullanıcısı hareketi “ulusun utancı” olarak etiketledi. Lenovo, Rusya’daki planları hakkında bir açıklama yapmadı ve yorum talebine hemen yanıt vermedi.

Rus devlet haber ajansı TASS’ın 21 Şubat tarihli haberine göre, Çin’li mobil ulaşım devi Didi’nin 4 Mart’tan itibaren Rusya ve Kazakistan’dan çıkış planları olduğu bildirildi. Şirket kısa süre sonra Weibo’da 2,8 milyon takipçisi olan Sima Nan da dahil olmak üzere milliyetçi kullanıcıların saldırılarıyla karşı karşıya kaldı. Nan Cumartesi günü yazdığı yazıda, “Didi o kadar hızlı davrandı ki, ABD’nin Rusya’ya yönelik yaptırımlarının önüne geçti.” dedi. Açıklamadan saatler sonra Didi bir açıklama yayınlayarak Rusya’daki faaliyetini durdurmayacağını söyledi.

Çin, Rusya’nın en iyi elektronik tedarikçisidir

Rusya, Çin’i makine, yarı iletkenler ve diğer teknoloji ürünleri için en iyi tedarikçisi olarak sayıyor. Çin’in Rusya’ya ihracatı 2021’de yaklaşık 60 milyar dolar oldu ve 2020’den bu kadar keskin bir artış gösterdi. Telefon üreticisi Xiaomi ve telekom ekipmanı üreticisi Huawei gibi Çinli şirketler Rusya pazarında önemli oyuncular.

Rusya’nın 2020 Yılı Çin’den İthalat Rakamları

Yeni Alman Tedarik Zinciri Yasası Türk Firmalarını Etkileyecek

Almanya’da yürürlüğe girecek Alman Tedarik Zincirinde Durum Tespit Yasası’nın Türk firmalarını da önemli ölçüde etkileyebileceğini belirten Prof. Dr. Emine Şule Aydeniz, önümüzdeki yıllarda Almanya’ya ihracat yapan Türk firmalarının da, ihracata devam edebilmesi için bu yasada yer alan şartlara uygun üretim yapması gerekeceğini vurguladı. 

Prof. Dr. Aydeniz, “Aksi halde, ne yazık ki, en büyük pazarımız olan Almanya ve yasa sürecini adım adım geliştiren AB kapılarının, bu uyumu gerçekleştiremeyen işletmelerimize kapanma riski doğacaktır” dedi.

Ticaret Bakanlığı’nın verilerine göre Türkiye, 2021 yılında Avrupa’ya 93 milyar dolarlık ihracat yaptı. İhracatta ilk sırayı ise 17 milyar 705 milyon dolar ile Almanya aldı. Sektör bazında ise otomotiv endüstrisi, hazır giyim ve konfeksiyon, demir ve demir dışı metaller, elektrik ve elektronik ile kimyevi maddeler ve malzemeler ihracat kalemlerinde baş rolü oynadı.

Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı ülke olan Almanya, Tedarik Zincirinde Durum Tespit Yasası’nı, 11 Haziran 2021’de, Federal Meclisi’nde kabul etti. Yasanın, 3 bin ve daha fazla işçisi olan işletmeler için 1 Ocak 2023 itibariyle geçerli olacağı belirtilirken 1.000 ve daha fazla işçisi olan işletmeler için ise 1 Ocak 2024’ten itibaren geçerli olacağı kaydediliyor. Yasa, ilk etapta 1 Ocak 2023’te yürürlüğe girecek ve dünyanın neresinde olursa olsun Alman şirketlere herhangi bir ürün veya hizmet sağlayan tedarikçilerin, bu yasada belirtilen şartlara uygun olarak üretim yapmış olmaları istenecek.

Almanya’ya ihracat yapan Türk firmalarının da bu yasadan önemli ölçüde etkileneceği uyarısında bulunan Yeditepe Üniversitesi Almanca Uluslararası İşletme Bölümü Başkanı Prof. Dr. Emine Şule Aydeniz, yasanın Türk firmalarını nasıl etkileyeceğini anlattı.

Yasanın 2023’te yürürlüğe girdiği andan itibaren Almanya’da 3 binden fazla çalışanı ve 600’den fazla Alman şirketini bağlayacağını belirten Prof. Dr. Aydeniz, “Ocak 2024’ten itibaren ise yaklaşık 3 bin şirket, küresel tedarik zincirinde olanlar konusunda sorumluluk üstlenmek zorunda kalacak” dedi.

Alman Firmalar İthal Ettikleri Ürünlerde Bu Özellikleri Arayacak

Yasanın, küresel çapta ithalat yapan Alman firmalarının, tedarik zincirinde gereken özeni göstermesi üzerine inşa edildiğini ifade eden Aydeniz, yasanın üç boyutu olduğunu belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu yasanın hedefleri, dünya genelinde tedarik zincirinin aşamalarında insan haklarının ve çevrenin korunması ile bunun için iyileştirici adımların atılmasıdır. Bu yasa ile birlikte ticarette sadece ekonomik boyut değil, aynı zamanda tedarikçinin, sosyal ve çevresel boyutu da dikkate alınacaktır. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz: İnsan hakları, çalışan hakları, eşit çalışma ilkeleri ve liyakat, çocukların çalıştırılmaması, adil ücret, her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılması, zorla çalıştırmanın önüne geçilmesi, İş Sağlığı ve Güvenliği’nin etkin uygulanması; çevre kirliliği, atıkların boşaltım sistemi, doğal kaynakların etkin ve zarar vermeden kullanılması, ulusal ve uluslararası düzeyde yasaklanmış kimyasalların kullanılmaması, üretimde cıva kullanılmaması, zararlı toprak değişiminin olmaması, su ve hava kirliliği yaratmaması, zararlı gürültü emisyonunun azaltılması, aşırı su tüketiminin önlenmesi.”

Yıllık Satışın Yüzde 2’si Ceza

“Yasanın temeline inildiği zaman ‘Sürdürülebilirlik’ gerçeği ortaya çıkmaktadır” diyen Aydeniz, şunları kaydetti:

“2023 yılından itibaren bu yasaya uygun üretim yapmayan tedarikçi ile ticaret yapan Alman firmalar, yıllık satışlarının yüzde 2’sine kadar para cezası ödeyecektir. Önümüzdeki yıllarda Almanya ile birlikte Avrupa Birliği’nde de benzer yasanın uygulanmaya başlanmasıyla birlikte Türkiye’nin ihracat rekabetini arttırabilmesi ve sürdürebilmesi için tedarikçi olarak yasaya uyum sağlamasının bekleneceği aşikardır. Aksi halde en büyük pazarımız olan Almanya ve ilerde AB kapılarının ne yazık ki işletmelerimize kapanma riski doğacaktır.”

En Çok KOBİ’ler Etkilenecek

“Türkiye’deki birçok sektör olumsuz etkilenebilir” diyen Aydeniz, “Bir kısım çokuluslu firmalar, Sürdürülebilir Raporu sunan ve BİST Sürdürülebilirlik Endeksi’nde yer alan işletmeler, zaten bu yasada olan ekonomik, sosyal ve çevresel boyutu biliyorlar ve uyguluyorlar. Bu aşamada olumsuz etkilenecek olan işletmeler, Almanya’ya yoğun ihracat yapan KOBİ’ler olacaktır. Bu üç boyutu uygulamak ve ihracatını sürdürebilmek için organizasyonel iş akışlarını ve yapısını, üretim süreçlerini değiştirmek zorunda kalacaklardır. Ancak yasaya göre değişim göstermedikleri taktirde, Almanya ve 2024/2025’de AB’de uygulanmaya başlayacak bu süreçte ilgili ihracat pazarlarını kaybedeceklerdir” diye konuştu.

Geç Olmadan Adım Atmalılar

Prof. Dr. Aydeniz, KOBİ’lerin bu yasadan olumsuz etkilenmemesi için şu önerilerde bulundu:

“Bu sektörler, etkin süreç ve değişim yönetimi yapmalıdır. İlk etapta ‘Risk Yönetim Sistemlerini’ oluşturmalılar. Sistematik ve etkin olarak iş süreçlerinin ve iş tanımlarının birçok noktada değiştirilmesi/iyileştirilmesi gerekmektedir. Sürdürülebilir olabilmesi için de iyi bir kontrol mekanizması oluşturulmalıdır. Bu önlemler neticesinde Türk işletmeleri, ihracat potansiyelleri ve rekabet avantajlarını arttırabilir ve sürdürülebilirler. Geç kalmama adına Türk işletmeleri, bir an önce gerekli sistemleri oluşturma/geliştirme adımlarını atmalıdır.”

En Büyük 3 Konteyner Hattı, Rusya’ya ve Rusya’dan kargo gönderilerini geçici olarak askıya aldı

DIŞ HABERLER – Dünyanın en büyük üç konteyner hattı Salı günü, Batı’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından Moskova’ya uyguladığı yaptırımlara tepki olarak Rusya’ya ve Rusya’dan kargo gönderilerini geçici olarak askıya aldı.

Rusya’nın,  “özel bir operasyon” olduğunu söylediği komşusuna yönelik saldırısı, Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana gerçekleşen en büyük devlete karşı-devlet işgali.

Kapasiteye göre dünyanın en büyük konteyner nakliye şirketi olan İsviçre merkezli MSC, 1 Mart itibarıyla “Baltıklar, Karadeniz ve Uzak Doğu Rusya dahil olmak üzere tüm erişim alanlarını kapsayan Rusya’ya/Rusya’dan yapılan tüm kargo rezervasyonlarında geçici bir durdurma” getirdiğini belirtti.

Şirket, “MSC gıda, tıbbi ekipman ve insani yardım malları gibi temel malların teslimatı için rezervasyonları kabul etmeye devam edecektir.” dedi.

MSC’den sonra ikinci büyük taşıyıcı olan Danimarkalı Maersk‘de yaptığı açıklamada, Rusya’ya ve Rusya’dan gelen tüm konteyner gönderimlerini geçici olarak durduracağını belirterek, tüm Rus limanlarını kapsayan askıya almanın gıda maddeleri, tıbbi ve insani yardım malzemelerini içermeyeceğini de sözlerine ekledi.

Şirketten yapılan açıklamada, “Operasyonlarımızın istikrarı ve güvenliği yaptırımlardan doğrudan ve dolaylı olarak etkilendiği için, okyanus ve iç kesimlerde Rusya’ya ve Rusya’dan gelen yeni Maersk rezervasyonları geçici olarak askıya alınacaktır.” denildi.

Dünyanın en büyük üçüncü konteyner hattı olan Fransız CMA CGM, Salı günü ilerleyen saatlerinde güvenlik endişelerini gerekçe göstererek Rusya’ya yapılan ve Rusya’dan gelen tüm rezervasyonları bir sonraki duyuruya kadar askıya aldığını duyurdu.

Hamleler, Singapur merkezli Ocean Network Express ve Alman Hapag Lloyd tarafından alınan benzer kararların ardından geldi – Bu durum Rusya’yı dünyanın önde gelen konteyner hatlarından etkili bir şekilde kopararak önümüzdeki dönem nakliye sorunlarının oluşmasına katkı sağlıyor.

Son bir yıldır dünya, konteyner gemilerinde taşınan perakende mallara olan talebin artması ve koronavirüs salgınıyla ilgili kilitlenmelerin neden olduğu tedarik zinciri darboğazlarıyla mücadele ediyor.

MSC, halihazırda transitte olan Rusya ile ilgili herhangi bir kargo ile ilgili olarak müşterilerle doğrudan iletişime geçileceğini söyledi.

Özel sektöre ait grup, “MSC, hükümetlerden gelen yeni yaptırımlarla ilgili tavsiyeleri yakından izliyor.” diye de ekledi.

Abd, Avrupa ülkeleri ve diğerleri koordineli bir yanıt olarak, Rusya’nın merkez bankasını mali yaptırımlarla hedef alma ve ülkenin en büyük kredi verenlerinin sınır ötesi işlemlerine sınırlama koyma konusunda alışılmadık bir hamlede bulundular.

Maersk, Rusya’da altı, Finlandiya’da iki terminal işleten Rus liman işletmecisi Global Ports‘un %31’ine sahip. Global Ports’un hissedarları arasında Rus devlet nükleer şirketi Rosatom ve Rus işadamı Sergey Shiskarev de yer alıyor.

Maersk, “Küresel Limanlar ile sürekli gelişen yaptırımlara ve kısıtlamalara nasıl uyacağımıza bakıyoruz ve olası sonraki adımları hazırlıyoruz.” dedi.

Maersk, Baltık Denizi’ndeki St Petersburg ve Kaliningrad’a, Karadeniz’deki Novorossiysk’e ve Rusya’nın doğu kıyısındaki Vladivostok ve Vostochny’ye konteyner nakliye rotaları işletmektedir.

Kopenhag merkezli şirketin Rusya’da yaklaşık 500 çalışanı bulunuyor. Geçen hafta, Odessa’da yaklaşık 60 çalışanı bulunan Ukrayna’daki tüm liman çağrılarını geçici olarak durdurdu.

 

Çalışanların Kurumsal E-Posta Adresleri, İşverence Hangi Hallerde Denetlenebilir ?

LÜTFİ İNCİROĞLU

Anayasa Mahkemesinin 21 Ocak 2021 tarihli kararına göre, işverenin çalışanın kullanımına sunduğu iletişim araçlarının ve iletişim içeriklerinin incelenmesini haklı kılacak meşru gerekçeleri varsa, çalışanlar şeffaf bir biçimde önceden tam olarak bilgilendirilmişse, iletişim araçlarının kullanımına ilişkin olarak öngörülen sınırlamalar işveren tarafından belirlenmişse, işveren çalışanların kurumsal e posta adreslerini denetleyebilir.

Anayasa Mahkemesi vermiş olduğu kararda, “..özellikle işverenin kural olarak; İşlerin etkin bir şekilde yürütülmesi ve bilgi akışının kontrol edilmesi, işçinin eylemlerine bağlı cezai ve hukuki sorumluluğa karşı korunması, verimliliğinin ölçülmesi ve genel güvenlik endişeleri gibi sebeplerle işçiye sunduğu iletişim araçlarının denetlemesi ve kullanımına sınırlamalar getirilmesini makul ve meşru görmüş ancak işverenin bu yetkisinin işlerin yürütülmesi, işyeri düzeni ve güvenliğinin sağlanması ile sınırlı olması gerektiğini de özellikle vurgulanmıştır” (AYM.12.01.2021/2018/31036-RG.5/2/2021-31386)

İşverenlerin kurumsal e postaların iş dışında özel amaçlarla kullanılmaması gerektiğini iş sözleşmelerine koydukları hükümlerle sınırlandırmakta ve aksine davranışların yaptırıma bağlanacağını da belirtmektedirler. Sözleşmenin tarafı olan işçinin sözleşmeye bağlılık ilkesi kapsamında bu hükme uygun hareket etmesi beklenmelidir. İşverenin kurumsal e-postaları denetlemesindeki makul ve meşru amacı Anayasa Mahkemesi tarafından son yıllarda verdiği kararlarda açıkça ifade edilmektedir. Nitekim, işlerin etkin bir şekilde yürütülmesi ve bilgi akışının kontrol edilmesi, işçinin eylemlerine bağlı cezai ve hukuki sorumluluğa karşı korunması, verimliliğinin ölçülmesi ve genel güvenlik endişeleri gibi sebepler bu kapsamda değerlendirilmektedir.

Bununla birlikle, işveren eposta içeriğinin ve yazışmaların denetlenmesini gerekli gördüğünde, ulaşılacak sonuca başka yöntemlerle ulaşma imkanı olup olmadığını araştırılmalıdır. Başka bir anlatımla, çalışanın iletişiminin içeriğine girilmesi yerine onun kişisel verilerine daha az müdahale eden yöntem ve tedbirlerin uygulanmasının mümkün olup olmadığı denetlenmelidir.

Sonuç itibariyle, işveren iş sözleşmesinde, kurumsal e-postanın kullanımına dair sınırları, e-postanın kullanılma usulü ve denetleme yetkisini, işçinin işini yürütürken ve e-postayı kullanırken uyması gereken yükümlülükleri ve bu yükümlülüklere uymaması halinde, 4857 sayılı Kanun kapsamında hangi yaptırımlar uygulanacağı belirlemiş ve işçi de bunu imzalayarak rıza göstermişse, işverence çalışanların kurumsal e-posta adresleri denetlenebilir.

Uydu Fotoğrafları ile Ukrayna – Rusya Savaşı

Maxar, Capella Space ve Planet Labs gibi şirketler, bir zamanlar hükümet yetkilileri için ayrılmış olan çatışmanın yüksek çözünürlüklü verilerini bağımsız analistler ve haber servisleriyle paylaşıyor. İşte uydu fotoğrafları ile Ukrayna-Rusya Savaşı:

Bir Rus askeri konvoyu, 27 Şubat 2022’de Kiev’in 65 kilometre dışında uydu tarafından tespit edildi.
Ukrayna’nın işgali başlarken Rus kuvvetleri Belarus’ta toplanıyor.

Rus kuvvetlerinin 24 Şubat’ta sınırı geçmesinden bu yana çatışmalar devam ettiği için, uydu görüntüleri kamuoyunun işgalin hızını izlenmesine olanak sağladı. (bu yazının öne çıkan görüntüsünde gösterilen konvoy gibi).

Uzaya uydu fırlatan şirketlerin sağladığı Sentetik açıklıklı radar (SAR) verileri, uyduların bulutların arasından ve karanlıkta “görmesini” sağlıyor.

Uzay radarı verileriyle yapılan bir görüntü, Rus askerinin Ukrayna’da konuşlanmasnı gösteriyor.

Saldırıyı ne tür işaretler ortaya koyar? Uydu gözlemcileri, Belarus’ta Ukrayna sınırına yakın bir yerde, Rus güçlerinin Ukrayna’ya girmeden önce Pripyat nehrini geçmelerini sağlayacak geçici bir köprü inşa edildiğini fark etti.

Uzay radarı verileriyle oluşturulan bir görüntü, Rus ordusu tarafından inşa edilen geçici bir köprüyü gösteriyor.

Ukrayna’nın eylemleri, Rus planlamacıların nehir geçişlerine erişim konusunda neden endişeli olabileceğini gösteriyor. Savaş patlak verdiğinde, Ukrayna-Belarus sınırındaki Dinyeper nehri üzerindeki bir köprü sabote edildi: