MAİB Başkanı Kutlu Karavelioğlu: “Makine Sektörüne Kalkan Olmak Sivil Savunma Meselesidir”

MAİB Başkanı Kutlu Karavelioğlu: “Makine Sektörüne Kalkan Olmak Sivil Savunma Meselesidir”

Makine sanayiinde faaliyet gösteren firmalar, Covid-19 salgınına karşı kamu sağlığını korumaya ve sosyal yaşamı aksatabilecek riskleri ortadan kaldırmaya yönelik önlemler almayı sürdürüyor. Makine sektörü bu dönemde enerji, su, kanalizasyon, asansörler, iklimlendirme, soğuk zincirler gibi altyapı hizmetlerinin kesintiye uğramamasına, kritik sınai ve tarımsal üretimin sürdürülebilmesine yoğunlaştı. Makine sektörü üstlendiği sorumluluğu yerine getirebilmek için salgın sürecinde ekonomik kalkan altına alınmayı talep ediyor.

MAİB Başkanı Kutlu Karavelioğlu: “Makine Sektörüne Kalkan Olmak Sivil Savunma Meselesidir”

Olağanüstü zamanlarda fedakârlık etmesi gereken sektörlerin başında makine imalatçılarının geldiğini ve sektörün bakım onarım ve satış sonrası hizmetler için ilave risk ve büyük maliyetlere katlandığına dikkat çeken Makine İhracatçıları Birliği Başkanı Kutlu Karavelioğlu şunları söyledi:

“Makine imalat sanayiinde her ölçekten firmanın mali yapısında ciddi kırılganlık yaşanıyor. Sektörümüzde istihdamın ve üretimin sürdürülebilirliğini tehdit altında görüyoruz. Makine imalat sanayiinin afet zamanlarında olabildiğince sağlıklı bir şekilde üretim ve hizmet içinde kalması, yöneticileri ve personelinin işinin başında olması gerekiyor. Otomotiv, demir-çelik-metal, tekstil-konfeksiyon, mobilya, inşaat, madencilik ve mutfak imalatı sektörleri gibi makine sanayii de kalkan altına alınmalı; muhtasar ve KDV tevkifatı ile SGK primlerinin ertelenmesi gibi geniş önlemler bu sektörü de kapsamalıdır. Bu talebimiz kamunun eş zamanlı stratejik planlarının gereği olarak değerlendirilmelidir. Bu zorlu süreci dayanışma içinde hep birlikte atlattığımızda ülke ekonomisinin yeniden güçlenmesinde makine sektörü rekabetçiliği ve ihracat gücüyle yine büyük rol üstlenecektir. Makine sektörüne kalkan olmak tam anlamıyla bir sivil savunma meselesidir.”

“Afet durumlarında en kritik konu makinelerin performansıdır”

Altyapı hizmetlerinin aksamaması ve ekonominin bütünlüğü ile değer zincirlerini korumak bakımından salgın sürecinde makine sektörüne mutlak hassasiyetle yaklaşılması gerektiğini belirten Karavelioğlu şunları söyledi:

“Makine imalatı, bakımı ve onarımı afet durumlarında en kritik alanlardandır. Eğer bu sektör hasar görürse, teknolojisi ve özel yetiştirilmiş kıymetli personeli kolayca yerine konulamaz. Bu durum Türkiye sanayiinin endüstriyel birikimine de zarar verir. Yedi çeyrektir yüzde 65 kapasite ile çalışmak zorunda kalan ve ağırlığını ihracata vermiş bulunan makine imalat sanayii, ana pazarlarının karantina altına girmiş olması nedeniyle normalinden çok daha kırılgan bir haldedir. Ağırlıkla KOBİ yapısında olan makine imalatçılarının likiditesini koruması ve nitelikli personelini sektör içinde tutabilmesi için acil önlemler alınmalı, tüm makine imalatçıları başta pirim, vergi, muhtasar gibi vecibelerinin acilen ertelenmesi olmak üzere kamu tarafından atılacak her türlü adımdan firma ölçeği gözetmeksizin yararlandırılmalıdır.”

“Şu an yaşadıklarımız yerlileşmenin önemi ortaya koyuyor”

Küresel makine ticaretinde önemli daralma yaşandığını ve bu sürecin Türkiye’nin makinecilerini de hızla etkileyeceğini belirten Karavelioğlu, “İhracatımızın yüzde 40’tan fazlasını gerçekleştirdiğimiz ilk beş pazarımızda virüsün hasarı çok yüksek seyrediyor. Almanya ve İtalya’ya ihracatımızın yüzde 10 kadar, İngiltere ve Fransa’ya ihracatımızın yüzde 8’e kadar azalacak olması iyimser tahminimizdir. ABD’nin durumunu kestirmek için henüz erken. Virüsün etkisi senenin ilk yarısında kontrol altına alınabilirse makine alt gruplarının ihracatındaki daralmalar yüzde 5-15 aralığında tutulabilir. İhracatımızın ilk çeyrekteki yatay seyri yanıltıcı olmamalı, Ocak ayında yüzde 18 oranında meydana gelen ithalat artışı da gözümüzden kaçmamalı. Bu yüksek artış, ülkemizde uluslararası teknolojik rekabete dair yeni trendin çok iyi anlaşılmadığını gösteriyor. Oysa virüse karşı mücadelede medikal makine ve ekipman üretimi gibi kritik dallara olan ihtiyaç, stratejik bir sektör olan makinede yerlileşmenin önemini bir kez daha ortaya koyuyor” dedi.

Halkbank Esnaf ve Sanatkarlara 25 Bin TL Nakit Kredi, 25 Bin TL Ticari Kart Desteği Verecek

Ekonomik İstikrar Kalkanı kapsamında reel ekonomiye desteğini sürdüren Halkbank, Covid-19 salgınıyla mücadele sürecinde ekonomik faaliyetlerine destek sağlamak amacıyla esnaf ve sanatkârlara yönelik Esnaf Destek Paketi’ni açıkladı.

Destek paketi ile devletin kamu sağlığını ve ekonomik istikrarı eşgüdümlü korumak üzere salgına karşı kararlılıkla yürüttüğü mücadelenin bir parçası olunması amaçlanmakta olup paket kapsamında İşletme Kredisi ve Paraf Esnaf Kart ürünleri sunulmaktadır.

Hazine ve Maliye Bakanlığı faiz desteği ile Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri kefaletiyle kredi kullandırımlarına yönelik uygulama devam etmektedir. Esnaf Destek Paketi kapsamında, bugüne kadar faiz destekli kredilerden yararlanmamış olan esnaf ve sanatkarların daimkanlardan istifade edebilmesi amaçlanmıştır. Bu kapsamda esnafa kullandırılacak İşletme Kredisinin limiti 25 bin TL, vadesi 36 ay olarak belirlenmiş ve 6 aya kadar da ödemesiz dönem uygulanabilecektir.

İşletme kredisi yanında, esnaf ve sanatkârların mal ve hizmet alımlarında taksitli ve vadeli işlem yapabilecekleri, çek ve senet işlemlerini kart üzerinden gerçekleştirerek nakit akışlarını düzenleyebilecekleri, çalıştıkları tedarikçilerden avantajlar sağlayabilecekleri Paraf Esnaf Kart Destek paketi kapsamında 25 bin TL’ye kadar limitli olarak ayrıca tanımlanabilecektir.

Ekonomik İstikrar Kalkanı kapsamında esnafa özel iki yeni ürün

Hazine ve Maliye Bakanlığı faiz destekli işletme kredisinden esnaf ve sanatkâr odalarına kayıtlı esnaf ve sanatkârlar yararlanabilecektir.

Esnaf ve sanatkârların ağırlıklı olarak faaliyet göstermekte olduğu, perakende ticaret, ulaştırma, imalat ve yiyecek-konaklama meslek kolları başta olmak üzere esnaf ve sanatkârlara yüzde 4,5 faiz oranı ile 25 bin TL limitli İşletme kredisi kullandırılması amaçlanmaktadır.

İşletme kredisi yanında; 3 ay ödemesiz dönemli, 12 aya kadar vadeli, 25 bin TL’ye kadar limitli Paraf Esnaf Kart ile esnaf ve sanatkârlar mal ve hizmet alımlarında taksitli ve vadeli işlem yapabilecek, çek ve senet işlemlerini kart üzerinden gerçekleştirerek nakit akışlarını düzenleyebilecek, çalıştıkları tedarikçilerden de avantajlar sağlayabilecektir.

Yedi Soruda Kısa Çalışma Ödeneği

Yedi Soruda Kısa Çalışma Ödeneği

Koronavirüs nedeniyle alınan önlemler kapsamında, üretimi duran veya azalan işletmeler için çalışanlara yüzde 60’a kadar ücret desteği verilmesini sağlayan kısa çalışma ödeneği başvuruları başladı. KPMG Türkiye’den İsmail Sevinç, kısa çalışma ödeneği ile ilgili en çok merak edilen soruları yanıtladı

Kısa çalışma nedir?

‘Kısa çalışma’ ve ‘kısa çalışma ödeneği’ İşsizlik Sigortası Kanunu’nda düzenlenen bir hükümdür. Genel ekonomik, sektörel veya bölgesel kriz ile zorlayıcı sebeplerle iş yerindeki haftalık çalışma sürelerinin geçici olarak önemli ölçüde azaltılması veya iş yerinde faaliyetin tamamen veya kısmen geçici olarak durdurulması halinde kısa çalışma düzenine geçilebilir.

Genel ekonomik, bölgesel veya sektörel krizler; ekonomide ortaya çıkan olayların iş yerini ciddi anlamda etkileyip sarstığı durumları ifade eder. Zorlayıcı sebepler ise işverenin kendi sevk ve idaresinden kaynaklanmayan, önceden kestirilemeyen, bunun sonucu olarak bertaraf edilmesine imkân bulunmayan, geçici olarak çalışma süresinin azaltılması veya faaliyetin tamamen veya kısmen durdurulması ile sonuçlanan dışsal etkilerden kaynaklanan dönemsel durumları ya da deprem, yangın, su baskını, heyelan, salgın hastalık, seferberlik gibi durumları ifade eder.

Kısa çalışmadan söz edebilmek için iş yerinde uygulanan çalışma süresinin, iş yerinin tamamında veya bir bölümünde geçici olarak en az üçte bir oranında azaltılması veya süreklilik koşulu aranmaksızın en az dört hafta süreyle faaliyetin tamamen veya kısmen durdurulması gerekmektedir.

Yedi Soruda Kısa Çalışma Ödeneği

Kısa çalışmaya nasıl başvurulur?

Kısa çalışma talebi işveren tarafından, gerekçeleri ile birlikte Türkiye İş Kurumu’na, varsa toplu iş sözleşmesi tarafı sendikaya yazı ile bildirilir. Başvurular elektronik ortamda da yapılabilir.

İşveren bildiriminde kısa çalışmaya başvurmasında etkili sebebin ne olduğunu, iş yerinin unvanını, adresini, varsa toplu iş sözleşmesi tarafı işçi sendikasını, iş yeri İŞKUR numarasını ve sosyal güvenlik iş yeri sicil numarasını belirtmelidir.

Ayrıca İŞKUR’a, manyetik ve yazılı ortamda belirlenen formatta hazırlanan kısa çalışma yaptırılacak işçilere ilişkin bilgileri içeren liste teslim edilmek zorundadır.

Kısa çalışma ödeneğinden yararlanma şartları nelerdir?

Kısa çalışma ödeneğinden yararlanılabilmesi için işverenin bu yöndeki başvurusunun uygun bulunması gerekir.

Kısa çalışma yapılmasında işçi onayının aranması yönünde bir mevzuat hükmü bulunmamaktadır.

Kısa çalışma halinde İşsizlik Sigortası Fonu’ndan kısa çalışma ödeneği ödenir. Çalışanların kısa çalışma ödeneği alabilmeleri için işsizlik sigortası hak etme koşullarını yerine getirmeleri gerekmektedir. İşçinin kısa çalışmanın başladığı tarihten önceki son 120 gün hizmet akdine tabi olması ve son üç yıl içinde en az 600 gün süreyle adına işsizlik sigortası primi ödenmiş olması şartı aranır.

İş müfettişlerince yapılacak inceleme sonucu kısa çalışmaya katılacaklar listesinde işçinin bilgilerinin bulunması gerekmektedir.

Başvurular nasıl değerlendirilir?

Kısa çalışma talepleri sebep ve şekil yönünden İŞKUR ilgili birimi tarafından değerlendirilir, İŞKUR Yönetim Kurulu’nca karara bağlanır. Yönetim Kurulunun aldığı bir karar bulunmuyorsa işverenlerce yapılan başvurular İŞKUR tarafından reddedilir. Deprem, yangın, su baskını, heyelan, salgın hastalık, seferberlik gibi durumlar için diğer zorlayıcı sebep gerekçesiyle yapılan başvurular için ise Yönetim Kurulu Kararı aranmaz.

Kısa çalışma talepleri uygunluk tespiti yapılması amacıyla iş müfettişlerine gönderilir. Uygunluk tespiti sonucu İŞKUR ilgili birimine, birim aracılığıyla da işverene iletilir.

Cumhurbaşkanı başkanlığında 18.03.2020 tarihli Koronavirüs Değerlendirme Toplantısında; kısa çalışma ödeneğinden faydalanmak için gereken süreçlerin kolaylaştırılacağı ve hızlandırılacağı açıklanmıştır.

Kısa çalışma ödeneğinin miktarı nedir ve ne kadar süre ile ödenir?

Mücbir sebep ile kısa çalışma yapılması halinde, kısa çalışma ödeneği zorlayıcı sebepler için İş Kanunu’nda öngörülmüş bir haftalık süreden sonra başlar. Bu bir haftalık sürede çalışamayan veya çalıştırılmayan işçiye bu bekleme süresi içinde bir haftaya kadar her gün için yarım ücret ödenir.

Günlük kısa çalışma ödeneği, sigortalının son 12 aylık prime esas kazançları dikkate alınarak hesaplanan günlük ortalama brüt kazancın yüzde 60’ıdır. Ancak bu tutar asgari ücretin 1,5 katını geçemez. Aylık olarak hesaplanan kısa çalışma ödeneği, her ayın 5’inde ödenir.

2020 yılı için günlük kısa çalışma ödeneği sınırları aşağıdaki gibidir. Tabloda damga vergisi ihmal edilmiştir.

Günlük en düşük ödenek

98,10 TL x %60 = 58,86 TL

Günlük en yüksek ödenek

98,10 TL x %150 = 147,15 TL

Örnek:

İş yerinde 3 ayı aşmamak üzere kısa çalışma yapılabilmektedir. Cumhurbaşkanlığı bu süreyi 6 aya kadar uzatmaya yetkilidir.

Kısa çalışma ödeneği, iş yerinde uygulanan haftalık çalışma süresini tamamlayacak şekilde, çalışılmayan süreler için aylık olarak hesaplanır.

Kısa çalışma ödeneği, uygunluk tespitinde belirtilen süreyi aşmamak kaydıyla fiilen gerçekleşen kısa çalışma süresi üzerinden verilir.

Kısa çalışma ödeneği alanların SGK bildirimleri nasıl yapılır?

Kısa çalışma nedeniyle çalışanlar normalden önemli ölçüde az çalışırlar. Çalışanların fiilen çalışma yaptıkları günler ve bu çalışmaları karşılığı elde ettikleri kazançlar, aylık prim ve hizmet belgesi ile normal olarak bildirilir. Kısa çalışma ödeneği alınan günler için ise SGK’ya gün ve kazanç bildirilmeyip, bu günler için “18-Kısa çalışma ödeneği” kodu ile eksik gün bildirilir.

Kısa çalışma ödeneği ile ilgili işverenlerin dikkat etmesi gereken hususlar nelerdir?

Kısa çalışmaya ilişkin uygunluk tespiti sonuçları, iş yerinde işçilerin görebileceği bir yerde ilan edilir. Varsa toplu iş sözleşmesi taraf işçi sendikasına da durum bildirilir. İlan yoluyla işçilere duyuru yapılamadığı durumlarda, kısa çalışmaya tabi işçilere yazılı bildirim yapılır.

Hatalı bilgi ve belge vermesi nedeniyle yapılan fazla ödemeler yasal faizi ile birlikte işverenden tahsil edilir.

Kısa çalışma uygulaması devam eden iş yerlerinde yapılan inceleme sırasında işverenin ödenek alan işçilerin çalışma süreleri ile ilgili hatalı bilgi ve belge verdiğinin tespit edilmesi ve iş müfettişinin yazılı talebi halinde hakkında hatalı bilgi verilen işçi sayısı da dikkate alınarak kısa çalışma ödeneği durdurulur.

Kısa çalışmanın günlük, haftalık veya aylık çalışma süresi içerisinde yapılacağı zaman aralığı işyerinin gelenekleri ve işin niteliği dikkate alınarak işverence belirlenir.

Kısa çalışma yapan işveren, işçilerin çalışma sürelerine ilişkin kayıtları tutmak ve istenilmesi halinde ibraz etmek zorundadır.

Kısa çalışmanın ilan edilen süreden önce sona ermesi halinde işveren bu durumu 6 işgünü önce İŞKUR’a, varsa toplu iş sözleşmesi tarafı işçi sendikasına ve işçilere yazılı olarak bildirmelidir. Bildirimde belirtilen tarih itibariyle kısa çalışma sona erecektir. Geç bildirimler nedeniyle oluşan yersiz ödemeler faiziyle birlikte işverenden geri alınır.

Kobi’lerin Uygulaması Gereken 8 Siber Güvenlik Adımı

cyber security internet and networking concept.Businessman hand working with VR screen padlock icon mobile phone on laptop computer and digital tablet

IT güvenliğine yıllık 1000 dolardan daha az harcama yapıldığı düşünülen KOBİ’lerin karşılaştığı saldırılar, büyük şirketlerden farklı olmuyor. KOBİ’lerde siber güvenlik önlemlerinin artırılması gerektiğine dikkat çeken Komtera Teknoloji Kanal Satış Direktörü Gürsel Tursun, siber güvenlik alanında KOBİ’lerin uygulaması gereken 8 önemli adımı sıralıyor.

Untangle’nin geçen yıl yaptığı araştırmaya göre, IT güvenliğine dahi yıllık 1000 dolardan az harcama yapan KOBİ’lerin siber güvenlikleri zayıf. Büyük şirketler gibi KOBİ’ler de aynı siber güvenlik problemleri ile karşılaşıyor. Ancak, etkili güvenlik önlemlerini alamayan KOBİ’ler, hedef tahtasına kolayca yerleşiyor. Siber güvenlik alanında KOBİ’leri uyaran Komtera Teknoloji Kanal Satış Direktörü Gürsel Tursun’a göre, KOBİ’lerin daha etkili siber güvenlikleri için uygulaması gereken 8 önemli adım bulunuyor.

1. Temel siber güvenlik bilgilerini ele alın. Siber güvenlik söz konusu olunca, en iyi sonuçlar temel ilkelere özel önem vererek başlar. KOBİ’lerin, kaynaklara doğrulanmış erişim, ağ ve sistem güvenliği, kötü amaçlı yazılımlardan kaçınma gibi konulara özel dikkat göstermesi ve çalışanlarının bilgili olduğundan emin olması gerekiyor.

2. Çalışan eğitimine öncelik verin. Siber güvenlik için özel ekiplere sahip olmayan KOBİ’lerin önem vermesi gereken konulardan biri çalışanlarının eğitimidir. Çalışanların, sosyal mühendislik saldırılarını ve BEC (iş e-postası uzlaşması) girişimlerini tanıması, şirketlerinin güvenlik olaylarına kurban gitme olasılığını azaltıyor.

3. Güvenli yama ve güncelleme süreci oluşturun. Birçok sistem, sahipleri genellikle yamalanmıyor veya güncellenmiyor. Böylece saldırganların hedeflerine giriyorlar ve saldırılar karşısında savunmasız kalıyorlar. Güvenlik kaynaklarından en iyi şekilde yararlanmak isteyen KOBİ’lerin, sistemlerinin güvenliği için gerekli yama ve güncellemeleri gerçekleştirmesi gerekiyor.

4. Kimlik doğrulamalarına başvurun. Büyük şirketlere oranla az sayıda çalışanlara sahip olan KOBİ’lerin, bir sisteme, ağa veya uygulamaya giriş yapan çok sayıda çalışanı bulunuyor. Bu durum da beraberinde yetkisiz erişimleri ve güvenlik açığını ortaya çıkarıyor. Bu nedenle, yerinde kimlik doğrulama sistemlerinin etkili olduğundan emin olarak, şirket güvenliğini en üst düzeye çıkarmak kritik bir adımı oluşturuyor. Çift faktörlü kimlik doğrulama güvenliğini KOBİ’lerin tercih etmesi gerekiyor.

5. Hesaplara erişimleri kontrol edin. Özellikle şirketlerin ayrılan çalışanlarının, şirketlerin hesaplarına, işletim sistemlerine ve ağlarına erişebilme durumu, büyük bir güvenlik açığını doğurabiliyor. Ayrılan çalışanların erişimlerini kontrol etmesi gereken KOBİ’lerin bu durumlar için titizlikle takip edilebilecek bir süreç oluşturması gerekiyor.

6. Verileri yedeklemeyi unutmayın. Fidye yazılımı saldırıları başta olmak üzere birçok siber güvenlik saldırısında hedeflenen nokta şirket verileridir. Veri yedekleme ve kurtarma çalışmaları, KOBİ’lerin şirket verilerine tekrar kavuşabilmesine olanak sağlarken, iş sürekliliğinin de tehlike altına girmesini engelliyor.

7. Mobil cihazların güvenliğini artırın. Şirketlerin büyüklüğü ne olursa olsun, mobil cihazlarda daha fazla iş yapıldığı gerçeği değişmiyor. Siber saldırganların ise artan mobil cihaz kullanımı nedeniyle saldırılarını mobil cihazlara yönelik daha çok artırdığı da biliniyor. KOBİ’lerin, mobil cihazları kötü amaçlı yazılımlardan koruması, üzerlerindeki erişimleri güvenli bir şekilde takip etmesi ve yetkisiz erişimlere karşı koruması gerekiyor.

8. Profesyonel destek almaktan kaçınmayın. Özellikle siber güvenlik konusunda yetersiz bilgilere sahip olan KOBİ’lerin, kendileri için uygun sağlam bir siber güvenliğe sahip olabilmesi gerekiyor. Bu konuda alacakları profesyonel destekler ile gerekli siber güvenlik çözümlerine ve süreçlerine sahip olabileceklerini unutmamaları gerekiyor.

Koronavirüs Süreci Yönetiminde Yapılan Hatalar İşverenin Sorumluluğunu Doğurabilir!

Dünyayı etkisi altına alan Yeni Koronavirüs (COVID-19), toplumu tehdit ediyor. Salgının ekonomik ve hukuki boyutları da gün geçtikçe daha fazla öne çıkıyor. Türkiye’de şimdi ve gelecek için daha iyi bir çalışma yaşamına liderlik etme vizyonuyla faaliyetlerini sürdüren PERYÖN – Türkiye İnsan Yönetimi Derneği, virüsün iş yaşamına olan hukuki etkisine dikkat çekmek adına bir webinar düzenledi.

Prof. Dr. Erdem Özdemir’in katılımıyla gerçekleştirilen Koronavirüs Karşısında İşyerindeki Önlemlerin Hukuki Çerçevesi” konulu webinarda işverenlerin alacağı önlemler ve konunun iş ilişkilerine etkisi tartışıldı.

24 Mart 2020, İstanbul;

Yargıtay’ın, yurtdışında çalışan bir işçinin kaptığı ‘H1N1 virüsü’ sonrası vefatını iş kazası olarak nitelendirmesi (Y.21 HD, 15.4.2019), Yeni Koronavirus (COVID-19) bakımından önem taşıyor. Çünkü böyle bir durumun, salgında çalışan sağlığı açısından gerekli önlemleri almayan işverenin sorumluluğunu doğurması muhtemel.

İşte henüz gündeme gelmeyen bu ve bunun gibi pek çok kritik nokta PERYÖN – Türkiye İnsan Yönetimi Derneği çatısı altındaki PERYÖN Akademi tarafından düzenlenen “Koronavirüs Karşısında İşyerindeki Önlemlerin Hukuki Çerçevesi” konulu webinarda ele alındı. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Öğretim Üyesi, PERYÖN 25. Dönem Yönetim Kurulu Hukuk Temsilcisi Prof. Dr. Erdem Özdemir’in katılımıyla düzenlenen webinarda; “İş sağlığı ve güvenliği bakımından alınması gereken hukuki tedbirler, Virüse yakalanmak iş kazası sayılabilir mi? Uzaktan çalışma, Kısa çalışma uygulamaları, Koronavirus karşısında ücretli ve ücretsiz izin uygulamaları, Çalışmaktan kaçınma hakkı” gibi pek çok farklı başlık irdelendi.

“Kurumların risk değerlendirmesi yapması önem taşıyor.”

Söz konusu tablonun işveren ve çalışan hakları gözetilerek hukuki olarak incelenmesinin önemine değinen Prof. Dr. Erdem Özdemir işletmelerin İş Sağlığı ve Güvenliği Kurullarını (İSG) acilen toplayarak, konuyu değerlendirmesi ve işyeri düzeyindeki önlemleri belirlemesi gerektiğine dikkat çekiyor. Özdemir, “Yönetmeliğe göre; ‘…özel bir tedbiri gerektiren önemli hallerde kurul üyelerinden herhangi biri İSG kurulunu olağanüstü toplantıya çağırabilir. Bu konudaki tekliflerin kurul başkanına veya sekreterine yapılması gerekir. Toplantı zamanı, konunun ivedilik ve önemine göre tespit olunur…’ Buna göre, işletmelerin İSG kurullarını acilen toplamaları isabetli olacaktır. İSG kurulunda, işyeri özelinde önlemler belirlenmeli, riskli alan ve gruplar tespit edilmelidir. Örneğin yurtdışına giden çalışanların nasıl yönetileceği, yakın temas halinde çalışan kişiler, dışarıda çalışması zorunlu olan kişiler ve riskleri belirlenmelidir. İkinci olarak ise, alınacak önlemler tespit edilmelidir. Bu kapsamda, işyerinde dezenfektanların temini, maske gerekiyorsa kullanımı, yemekhane ve kafeteryaların servis sunumlarının gözden geçirilmesi gibi önlemler hayata geçirilmelidir. Risk değerlendirmesi ekibinin, Koronavirus kapsamında risk değerlendirmesi yapması önemlidir” dedi.

Çalışanların yakın tehlike durumunda çalışmaktan kaçınma hakları vardır

İşverenlerin çalışanlarını bilgilendirme zorunluluğuna dikkat çeken Özdemir, “İSG mevzuatına göre işverenin çalışanlarını olağan dışı durumlar ve tedbirler konusunda bilgilendirmesi gerekmektedir. Bu kapsamda, Yeni Koronavirus ile ilgili bilgilendirme notlarının hazırlanması ve çalışanlara duyurulması gerekmektedir. Burada da virüsün niteliği, nasıl bulaştığı, şüphe halinde neler yapılması gerektiği, işyerinde alınan önlemler çalışanlara aktarılmalıdır. Virüs riski olan ülkelere giden çalışanlar bakımından, işverenin interaktif biçimde hareket etmesi gerekmektedir. En az 14 günlük süre için çalışanın işyerinden izole edilmesi, süre sonrasında hekim onayı ile işe başlaması, eğer virüs bulaşan çalışan işyerine geldi ise, mutlaka bulunduğu yerlerin özel olarak temizlenmesi gerekir. Yurtdışına seyahat, çalışanın izin günlerinde çalışanın temel hakları kapsamındadır. Dolayısıyla, işverenin bu hakkı kaldırabilmesi ve yasaklayabilmesi mümkün değildir. Ancak işverenler, bu konuda tavsiyede bulunabilirler. Bu kapsamda riskli ülkelerin listesinin yayınlanması ve çalışanların bu ülkelere gitmemesinin tavsiye edilmesi, gidilmesi durumunda işyeri hekimine durumun bildirilmesi ve dönüşte de işyeri hekiminin tavsiyesine göre hareket edilmesi şeklinde süreç tasarımı yapılması isabetli olacaktır” dedi.

Salgının KVK Boyutu…

Sürecin KVK boyutuna da dikkat çeken Özdemir: “İşverenler termometre gibi ölçüm cihazlarıyla işyerinde testler uygulamak isteyebilirler. Sağlık verileri KVK mevzuatımızda özel nitelikte veridir ve işlenme süreçlerinde (kanunca öngörülen durumlarda) hekim veya aydınlatmaya dayalı açık rıza temelinde yapılması gerekir. İdeal olan, sağlık verileri konusunda, hekim tarafından işlenme yöntemidir. Kişisel verilerin işlenmesinde mutlaka ölçülülük ilkesine de uyulması gerekir”.

“PERYON iş yaşamına rehberlik etmeye devam edecek…”

Söz konusu webinar programını değerlendiren PERYÖN – Türkiye İnsan Yönetimi Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Berna Öztınaz ise; “Global anlamda acı ve zorlu bir sınavdan geçiyoruz. Bu süreçte doğru adımları atmak kritik önem taşıyor. Türkiye’de çalışma hayatına katkı sunmak, koşulları herkes için daha iyi bir noktaya taşımak hedefiyle faaliyetlerini sürdüren bir dernek olarak bu zor zamanlarda da hem çalışanları hem de işverenleri konunun mevzuatı ile ilgili en doğru bilgilerle buluşturmak, rehberlik etmek için çalışıyoruz. Düzenlediğimiz webinar ile pek çok konunun gündeme gelmesine vesile olduğumuza inanıyorum. Bundan sonraki süreçte de salgının iş yaşamına etkileri konusunda bilgilendirmelerimize devam edeceğiz” dedi.

Faktoring – Alıcı Limiti İptali

FAKTORING – ALICI LİMİT İPTALİ

Sayın Reşat Hocamın bahsettiği gibi örnekler ile devam edeceğiz. Örneğimize başlamadan önce Dış Ticaret Ödeme Şekillerinden Mal Mukabili ödeme şekline değinmek istiyorum. Faktöring ile ilgili daha önceki yazılarımızda belirttiğimiz üzere faktoring garantisini ancak ödeme şekli Mal Mukabili olan yurtdışı satışları için kullanabiliyoruz.

MAL MUKABİLİ ÖDEME (CASH AGAINST GOODS)

Satıcının, bedelini tahsil etmeden malları ve evrakları (CMR, fatura, çeki listesi, sigorta sertifikası, gözetim raporu vs) alıcıya göndermesidir. Bu ödeme şeklinde, taraflar arasında uzun süreli ve güvene dayalı bir ilişki söz konusudur. Satıcının, alıcının malı kabul edeceğine, anlaştıkları vadede ödeyeceğine emin olduğu ve alıcının ülkesinin politik ve ekonomik bakımdan istikrarlı olduğu durumlarda kullanılabilir. Bir başka deyişle ihraç edilen malın bedelinin malın ithalatçı tarafından teslim alınmasından sonra ödendiği ödeme şeklidir.

Mal Mukabili ödeme şekli ihracatçı tarafından ödeme şekilleri arasında en riskli olan ödeme şekli olduğundan alıcının malın bedelini ödeyememe riskine karşılık garanti, sigorta vb yöntemlere ihtiyaç duyulmaktadır.

Örneğimizde ihracatçının bir faktoring şirketi ile faktoring sözleşmesi imzalamış, alıcı limit tahsis edilmiş, alıcıya bundan sonra faktöring şirketi ile çalışmaya başladığını ve alıcıların ödeme yapması gereken tarafın yurtdışındaki muhabir faktöring şirketleri olduğu bilgisinin iletildiği Tanıtım Mektubu (Introdcutory Letter)’ın alındığı süreçlerin tamamlandığını varsayarak devam ediyoruz.

İhracatçı Almanya’daki ithalatçıya su ihraç etmektedir. Siparişinde DAP (Delivered At Place – Belirtilen Yerde Teslim ) ve Mal mukabili (CAG – Cash Against Goods) ödeme şekli ile yükleme tarihinden itibaren 30 gün vade ile anlaşır. 01.02.2020 tarihinde mallar yüklenir, kara yolu ile tahmini varış süresi 10.02.2020 olarak nakliyecisi ile teyitleşir.

İhracatçı, 04.02.2020 tarihinde faktöring şirketinden alıcı limitinin iptal olduğu bilgisini alır.

Burada ihracatçının nasıl devam etmek istediği kararı, en önemli olanıdır.

Çünkü ihraç konusu mal olan suların, mal mukabili ödeme şekli ile siparişte anlaşılan belirtilen yerde teslimi gerçekleşmeden sorumluluğunu tamamlamış sayılmayacak ve garanti süreci, sular hala yolda iken gelen iptal bildirimi ile bitecektir.

İhracatçı malları gidişini durdurur ise gönderecek olduğu malların vadesi geldiğinde ödenmeme riskini sadece kendisi üstlenmiş olmaktan kurtulmuş olacaktır.

Ya da göndermeyi tercih edecek ancak bir faktoring garantisi olmayacağından alıcının ödeyememe riskini yine kendisi üstlenecektir. Yurt dışına ihraç edilen mallara ait bedellerin tahsil edilememesinin en önemli nedenleri;

  • Mal mukabili yapılan satışlar,
  • Uzun vadeli yapılan satışlar.

Uzun vadeli satışlarda ihracat kredi sigortası (alacak sigortası) yoksa, ihracat bedelinin tahsil edilememe riski de fazladır.

ÖZGE KOZALI

McKinsey, COVID-19 Sürecinde Şirketlerin Direncini Artıracak Bir Kriz Yönetimi Modeli Yayınladı

McKinsey & Company, koronavirüs döneminde şirketlerin daha dirençli olmasına yönelik bir kriz yönetim modeli oluşturdu. Uluslararası çapta iş birliği yaptığı şirketlerin katkıları ile hazırlanan bu yöntem, 5 farklı ekibin entegrasyonu ile strese dayanıklı bir yönetim merkezi inşa edilmesine dayanıyor. Bu yapıda C-seviye liderler koordinasyonu sağlarken, uzmanlar ve yöneticiler de yaratıcı ve pragmatik çözümler geliştirmek ve uygulamak için otonom bir alana sahip oluyor. Böylece şirkete özel tasarlanmış çözümler hızlı, esnek ve çevik bir şekilde hayata geçirilebiliyor.

Yönetim danışmanlığı firması McKinsey & Company, insani boyutta trajik sonuçlar doğuran COVID-19 salgınının küresel ekonomiye etkilerini yönetmek ve şirketlerin başarılı bir kriz yönetimi ile direncini artırmak üzere yenilikçi bir model tasarladı. ‘Entegre yönetim modeli’ olarak adlandırılan bu yöntem, McKinsey’nin 90 yılı aşkın deneyimi, 65’ten fazla ülkedeki çalışmaları ve farklı şirketlerle gerçekleştirdiği iş birliğinin sonucu olarak geliştirildi.

Entegre yönetim modeli, COVID-19 gibi daha önce yaşanmamış ve belirsizliklerin hakim olduğu bir süreci yöneten her bir şirketin farklı ihtiyaçlarının olacağının bilinciyle hazırlandı. Şirketlere, majör riskleri yönetmelerine yönelik şirketlerine özel tasarlanmış aksiyonları hızlı ve esnek bir şekilde uygulamalarını sağlayacak bir koordinasyon sistemi sunuluyor. Böylece şirketler daha bütüncül bir yaklaşımla öngörülerde bulunabiliyor ve reaktif olmak yerine mevcut ve gelecek koşullara uygun adımlar atabiliyor.

COVID-19 için etkin bir yönetim modeli

McKinsey’nin hataları elimine etmek ve COVID-19 şartları altında efektif bir kriz yönetimi gerçekleştirmek üzere sunmuş olduğu stratejik yaklaşım, şirketin kalbi olan yönetim merkezinin 5 temel takımdan oluşan entegre bir yapıda inşa edilmesine dayanıyor. Çevik (agile) modelde tasarlanan bu yapı, entegrasyon takımı tarafından koordine edilse de tüm takım liderlerine darboğazlardan çıkışı ve oluşan koşullara hızlı bir şekilde yanıt vermelerini sağlayacak derecede otonom alan tanıyor.

Takım 1: Yönetim entegrasyonu

Bu takım, diğer dört ekibin de içinde bulunduğu yönetim merkezinin koordinasyonunu sağlıyor. Salgın ve buna yönelik çalışmalarda tüm bilgi ve aksiyonların doğru ve gerçek zamanlı paylaşılması için tek kaynak olan bu merkezin temel amacı, genel atmosferi, çerçeveyi belirlemek. Bu doğrultuda tüm ekiplerle iki yönlü, yakın bir iletişim kurmalı. C-seviyesi liderler tarafından yönetilen bu ekipte epidemiyoloji uzmanı, proje koordinatörü ve senaryo planlama analisti de bulunmalı. Bu takımın diğer ekiplerin çalışmalarını entegre edebilmeleri ve başarıya ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları tüm kaynakları kullanma yetkileri olmalı. Ekibin temel sorumlulukları ise şu şekilde sıralanabilir:

  • Sorunların çözümü ve karar alınmasında yetkili olmak
  • İhtiyaç duyulan yerde ve zamanda yeterli kaynakların sunulmasını sağlamak
  • Senaryolara ve koşullara göre, tüm ekiplerin iş akışları çerçevesinde aksiyonlara dayalı bir portföyün koordinasyonunu gerçekleştirmek
  • Toplantı, eğitim vb. ihtiyaç duyulan araçlardan yararlanarak senaryolara göre ekip liderlerini eş bilgi ve deneyim seviyesine ulaştırmak

Takım 2: İş gücünün korunması

COVID-19 salgın süreci, işlerin her zamanki gibi akmasına olanak tanımıyor. Şirketlerin sağlık ve iş güvenliği uygulamaları ile uyumlu bir şekilde çalışanlarını desteklemek için planlar geliştirmeleri gerekiyor. Bu plan, salgın süresince ortaya çıkabilecek ihtiyaçlara göre değiştirilebilecek, esnek bir yapıda olmalı. Şirketlerin benzer segmentte farklı kurumlarla bu plan ve politikaları değerlendirmeleri doğru uygulamaları hayata geçirmelerine yardımcı olacaktır.

Etkili bir iş gücü koruma modelini tasarlamak için Dünya Sağlık Örgütü ve ulusal sağlık örgütlerinin belirlediği prensiplerden yararlanmak, net ve sade bir dil kullanmak önem taşıyor. Bu model, yöneticilere oluşan acil durumlarda hızlı hareket etmelerini sağlayacak bir otonomi de sağlamalı. Özgür ve iki yönlü iletişim sayesinde de yöneticiler uygulamaları kolaylıkla aktarabilir ve kontrol edebilir, çalışanlar da kişisel güvenlikleri ve diğer konulardaki görüşlerini güvenle paylaşabilir.

İş gücü koruma ekibinde yer alması önerilen uzmanlar; İK lideri, güvenlik birimi yetkilileri, hukuk uzmanı, iletişim uzmanı ve kamu denetçisinden oluşuyor. Bu ekibin görev kapsamında ise şunlar bulunuyor:

  • İhtiyaca bağlı olarak temel uygulama dokümanları, konuların bir üst yönetime aktarılma kriterleri ve iletişim modelleri ile önleyici eylemler de dahil olmak üzere aksiyon planlarını hazırlamak
  • Gizli geribildirim ve raporlama da dahil olmak üzere çok kanallı iletişimi yönetmek
  • Üçüncü partiler için uygulama ve teşvikleri uyumlu hale getirmek
  • Çalışanların evden çalışmalarına olanak tanıyan iletişim platformlarını kurmak ve sürekliliklerini sağlamak. Bu platformlara görüntülü ve sesli konferans, ekran paylaşımı, rapor paylaşımı, anket, sohbet ve diğer interaktif özellikleri mümkün kılacak yazılım araçlarını entegre etmek
  • Çapraz çalışma saatleri gibi uygulamalardan yararlanarak ve aynı zamanda fiziksel izolasyon normlarına saygı göstererek ve sağlık taramaları gerçekleştirerek üretkenliğin korunmasına hizmet etmek
  • Konuların çözümlenmesi ve karar süreçlerinde net sorumluluklar ve zaman çizelgeleri içeren yol haritaları hazırlamak
  • Yerel ve ulusal siyasi liderler ve sağlık yetkilileri ile iletişimi sağlamak

Takım 3: Tedarik zincirinde dengenin sağlanması

Şirketlerin salgınla birlikte tedarik zincirindeki mevcut aksaklıkları, stok durumlarını ve genel olarak da tedarikçilerin bu süreçten nasıl etkileneceğini belirlemesi gerekiyor. Çoğu şirketin tedarikçilerinin yer aldığı Çin’de COVID-19 vakalarının azalması ve üretim tesislerinin yeniden çalışmaya başlaması ile birlikte şirketler, tedarik zincirlerinde dengeyi hızlıca sağlamaya odaklanıyor. Bu tesislerin yeniden çalışmaya başlamalarını desteklemenin yanı sıra şirketler, köprü stratejiler oluşturmalı ve talep yönetimi, lojistik için ön rezervasyon, satış sonrası stoklarının kullanımı ve tedarikçilerin öncelikli müşterileri arasında yer almak gibi yöntemlerden faydalanmalı. Online kanallardan ürünlerin satışına başlanması ile birlikte olağandışı taleplerle karşılaşılması gibi durumlara da hazırlık yapılmalı ve ihtiyaca göre uzun vadeli stabilizasyon stratejilerine başvurulmalı. Bu dönemde şirketler, talep planlarını güncellemek, tedarik ağlarını optimize etmek ve yeni tedarikçiler belirlemek zorunda kalabilir. Bu yöntemler, kriz sürecinden bağımsız olarak her zaman tedarik zincirini dirençli ve sağlam kılmak için kullanılabilir.

Tedarik yönetimi lideri, tedarik süreçlerinden sorumlu müdür, tedarik zinciri analisti, bölge yöneticileri ve lojistik müdürü uzmanlarından oluşan bu ekip, 4 temel iş akışını yönetmeli:

  • 1., 2. ve 3. seviye tedarikçilerin risk şeffaflığını sağlamak, tedarikçilerin yeniden üretime geçmelerini desteklemek, siparişleri yönetmek ve nitelikli, yeni tedarikçileri şirket ağına kazandırmak
  • Nakliye yönetimi, lojistik ön rezervasyonları gerçekleştirmek ve transferleri optimize etmek
  • Kritik tedarik ihtiyaçlarını belirlemek, ihtiyaca bağlı olarak temin edilen ürünleri sınırlı olarak sunmak, lokasyonları optimize etmek
  • Stok kodu (SKU) talepleri için senaryo bazlı satış ve operasyon planlaması yapmak ve üretim ve kaynak temini için planlamayı yönetmek

Takım 4: Müşteri ilişkileri yönetimi

Genelde şirketler, temel müşteri segmentlerine yaptıkları yatırımlar ve onların ihtiyaç ve davranış değişikliklerini öngörme kabiliyetleri sayesinde yıkıcı süreçleri başarıyla aşıyorlar. Örneğin; Çin’de müşteri talepleri düştü ancak yok olmadı. Bunun aksine tüketiciler büyük oranda online alışverişe yöneldiler ve başta gıda olmak üzere her türlü ihtiyaçları için sipariş vermeye devam ediyorlar. Dolayısıyla şirketler çok kanallı dağıtım stratejilerinin bir parçası olarak online kanallara daha fazla yatırım yapmalılar. Bu yatırım online satışı gerçekleştirilen ürünlerin kalitesi ve teslimatlarını en iyi şekilde gerçekleştirmeyi kapsamalı. Aynı zamanda şirketler, değişen tüketici tercihlerinin kalıcı olabileceğini, salgın öncesi dönemdeki normlara dönmeyebileceğini göz önünde bulundurmalılar.

Bu ekip içerisinde satış ve pazarlama lideri, finansal analist, müşteri ilişkileri ve stok yöneticileri yer almalı ve 3 temel iş akışından sorumlu olmalılar:

  • B2B müşterilerle iletişimi sağlamak ve senaryo bazlı risk iletişimi geliştirmek
  • Müşteri deneyim yolculuğu boyunca gerekli değişiklik ve geliştirmeleri yaparak müşteri kaybını önlemek, müşterilerle bire bir ilgilenen ekiplerin eğitimini desteklemek ve hizmet yönetimini kontrol etmek
  • COVID-19 sürecine dair bilgi ve uygulamalar hakkında müşterilerle iletişimi sağlamak

Takım 5: Finansal sağlamlık

Şirketler kendi şartlarına özel tasarlanmış senaryolar geliştirmeli. Bu kapsamda uzmanlar analitiklerden yararlanarak gelir ve gideri etkileyecek kritik faktörleri belirleyebilir ve bunların değerlemelerini yapabilir. Aynı zamanda her bir senaryoya göre finansal modellemeler yapılmalı ve likiditeye etki edebilecek etkenler belirlenmeli. Bunlara yönelik olarak da şirket aksiyonları planlanmalı. Bu aksiyonlar gelir-gider hesaplarının optimize edilmesi, maliyet yönetimi, belirli yatırımlardan çekilme ve şirket satın alma-birleşmeyi içerebilir.

Bu ekip içerisinde CFO, strateji ve iş geliştirme lideri, maliye yöneticisi, hukuk departmanından bir temsilci ve bir ya da daha fazla finansal analist yer almalı. Temelde ise iki iş akışını yönetmeliler:

  • Güncel epidemiyolojik ve ekonomik görünüm kapsamında senaryolar geliştirmek
  • Farklı senaryolara göre finansalları ve işletme sermayesini yönetmek

Konuyla ilgili sürekli güncellenen McKinsey & Company raporlarına aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz.

https://www.mckinsey.com/business-functions/risk/o…

H&M Group Hastaneler için Koruyucu Ekipman Tedarik Edecek

H&M Group, COVID-19 pandemiğinin geniş çaplı etkilerinin üstesinden gelmek için, tedarik zincirinin hastanelere ve sağlık çalışanlarına sağlanacak kişisel koruyucu ekipman üretmesi için hızlı bir çalışmaya başladı.

H&M Group, en kısa zamanda teslimat yapmaya başlamak için, geniş çaplı satın alma operasyonları ve lojistik kapasitelerini de dahil ederek tüm tedarik zinciri kapasitesini kullanacak. Şirketin dünya çapındaki tedarik zinciri ekipleri kolektif olarak, ülkeleri ve toplulukları desteklemek için başlayan bu çalışmaları destekliyor.

CEO Helena Helmersson, ihtiyaçları anlamak ve şirketin desteklerini sunmak için Avrupa Birliği’yle görüştükten sonra, H&M Group hemen sağlık hizmeti sağlayıcıları için kişisel koruyucu ekipman üretimi hazırlamaya başladı.

“Coronavirus her birimizi önemli derecede etkiliyor ve H&M Group, diğer birçok kuruluş gibi bu olağanüstü durumda yardımcı olmak için elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyor. Bu çalışmaları yapabileceğimiz tüm destekler için ilk adım olarak görüyoruz. Bu süreci hepimiz beraber yaşıyoruz ve bunu mümkün olduğunca kolektif bir şekilde ele almamız gerekiyor.” H&M Sürdürülebilirlik, Grubu Başkanı Anna Gedda.

Unilever Türkiye, Sağlık Bakanlığı’nın Mücadelesine 230 Tonluk Domestos Çamaşır Suyu Bağışıyla Destek Oldu

Tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 (koronavirüs) salgınının ülkemizde yayılımının önlenmesi amacıyla verilen ortak mücadeleye, kurumsal bir vatandaş olarak katkı sağlamayı görev kabul eden Unilever, Sağlık Bakanlığı’na 230 ton Domestos bağışı yaptı. Çamaşır suyu yüklü 10 TIR, Unilever Türkiye’nin Konya’daki fabrikasından Kamu Hastaneleri Genel Müdürlüğü’nün koordinasyonuyla ilgili merkezlere teslim edilmek üzere yola çıktı. Bağış ile, Sağlık Bakanlığı’nca belirlenen hastanelerin hijyen gereksinimlerinin karşılanmasına katkıda bulunulmasının amaçlandığı kaydedildi.

Unilever Ev Bakım Kategorisinden Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Leyal Eskin Yılmaz, Sağlık Bakanlığımızın ve sağlık çalışanlarımızın içinden geçtiğimiz bu zor dönemde gösterdikleri insanüstü mücadeleyi toplumun her kesimi gibi alkışladıklarını kaydetti. Markaları, ticari operasyonları ve ilişkileri aracılığıyla, toplumda her zaman olumlu etki yaratmayı amaçlayan bir şirket olarak her zaman sorumluluk almaya hazır olduklarını kaydeden Eskin Yılmaz: “Toplumun her kesiminin hijyen gereksinimleri için yanında olmak, Domestos çamaşır suyu markamızın marka amacını oluşturuyor. Bu marka amacından yola çıkarak, sağlık çalışanlarımızın mücadelesine hijyen gereksinimleri konusundaki ihtiyaçlarına bir nebze olsun katkıda bulunarak destek olmak istedik. Bunun için Sağlık Bakanlığı’na yaptığımız başvuru süratle kabul edildi. Bunun üzerine 230 ton Domestos çamaşır suyunun T.C. Sağlık Bakanlığı Kamu Hastaneleri Genel Müdürlüğü’ne ulaştırılması için hemen gerekli çalışmaları başlattık. Bu süreçte ürünlerin üretimi ve sevkiyatı konusunda büyük bir özveriyle çalışan tüm fabrika çalışanlarımıza da teşekkür etmeyi bir borç biliriz.” şeklinde konuştu.

9 Milyar $’lık Açıkhava ve Endüstriyel Reklam Sektörü Devlet Desteği Bekliyor

Tüm dünya ile birlikte Türkiye’yi de etkisi altına alan koronavirüs toplum sağlığının yanında çeşitli sektörleri de olumsuz etkiliyor. Yıllık 9 milyar dolarlık iş hacmine sahip olan açıkhava ve endüstriyel reklam sektörü devlet desteği bekliyor. Sektörde uzaktan çalışma imkanı olmadığını belirten ARED Başkanı Ahmet Özdemirel, “Önlem alınmazsa 125 bin kişiye istihdam sağlayan sektörde çok zor günler yaşayacağız” diyor

Türkiye’yi etkisi altına alan koronavirüs salgını halk sağlığı ile birlikte ekonomik anlamda da birçok sektörü olumsuz etkiliyor. Yıllık 9 milyar dolarlık iş hacmine sahip olan açıkhava ve endüstriyel reklam sektörü devlet desteği bekliyor. Sektörde uzaktan çalışma imkanı olmadığı için yaklaşık 125 bin kişiyi istihdam eden kurumları zor günler bekliyor.

Açıkhava ve Endüstriyel Reklamcılar Derneği (ARED), endüstriyel reklam üreticileri ve benzeri grupların uzaktan çalışma imkânlarının olmaması ve doğrudan kapatılan ya da faaliyetleri kısıtlanan işletmelere münhasır ürün ve hizmetler sunmaları nedeniyle bu tür işletmeler için daha farklı önlemlerin alınması gerektiğini açıkladı. ARED, mevcut ekonomik ortamda tüm paydaşlarının yanında olma bilinciyle çözüm önerilerini şöyle sıraladı:

1 – İşyerlerinin su, elektrik, doğalgaz gibi giderlerine ait ödemelerinin süreç bitene kadar ertelenmesi,

2 – Vergi, SGK gibi devlete yapılacak ödemelerde indirime gidilmesi, süreç bitene kadar ertelenmesi, zorunlu izinlerde SGK ödemelerinin alınmaması,

3 – İşletmenin maddi olarak sıkıntıya girmesi sonucu faaliyetlerine ara vermek zorunda kalması durumunda ilgili işletmeye Avrupa ve ABD uygulandığı gibi geri ödemesiz maddi destek sağlanması,

4 – İşçi ücretlerinin kısa çalışma ödeneğinden ödenmesi, bu durumdan sektördeki herkesin yararlanması için de gün ve prim şartlarının bir defaya mahsus olmak üzere kaldırılması,

5 – Küçük ve orta ölçekli firmaların kredi ödemelerinin temerrüde düşmeden yapılandırılması, KGF ve KOSGEB Kredilerine ulaşımın kolaylaştırılması beklenmektedir.

ARED Başkanı Ahmet Özdemirel, koronavirüsün yayılmasına önlem olarak düşünülen uzaktan çalışma yönteminin bu sektör için mümkün olmadığını belirterek şöyle konuştu: “Bu koşullarda belirtilen iş aşamalarının sekteye uğraması ve üretim yapılamaması durumunda, işverenin çalışanlarına ücretlerini ödeyememesi, ileri aşamada da işyerlerinin faaliyetlerini durdurma mecburiyetinde kalması riski söz konusudur. Önerilerimizin, içinde bulunulan bu zor dönemde hem işçiyi hem de işvereni rahatlatacak çözümler sunabileceği kanaatindeyiz. Kısa zamanda önlem alınamazsa içinde bulunduğumuz durumda 125 bin kişiye istihdam sağlayan sektörü zor günler bekliyor.”