Kurumsal Faaliyetlerde Duygusal Hafızanın Rolü

Bilim adamları, yürüttükleri binlerce araştırma sonucunda, duyguların, iş yaşamındaki rolü hakkında birçok bilgi edindiler. Bu çalışmaların bazı sonuçları şaşırtıcı olmaktadır. Örneğin; yöneticinin duyguları, onun örgütlenmesindeki başarısının önemli ve yararlı bir göstergesidir.

Pennsylvania Üniversitesi’nden Profesör Sigal Barsade’nin araştırmasına göre, yönetici grubunun duygularının, şirket kazancı üzerinde doğrudan etkisi bulunmaktadır. Olumlu ve ortak bir duygusal görüşü paylaşan üst düzey bir yönetici topluluğu, farklı duygusal görüşlere sahip yöneticilerden oluşan şirketlere oranla, hisse başına yüzde 4 ila 6 daha fazla kazanç elde edeceklerdir.

Bolton (2005) ve Fineman (1993) duyguları, örgütün motivasyon ve rekabetçiliğinde bir artışa neden olduğunu ifade etmiştir. Bir örgütte duyguların, rekabetçi avantajda, kolaylık sağlayacağı ifade edilmektedir. Bir örgütün, örgütsel faaliyetlerini istenen düzeye yükseltmek ya da özel bir faaliyeti gerçekleştirmek ya da bir değer yaratmak amacıyla; çalışanlara duygu aşılanmasını ya da insanların duygularını kontrol etme kapasitesini, örgütün belirlediği ve üyelerince kabul gören ve hissedilen fikirler olduğu belirtilmektedir.

Duyguların, bilgi ve örgüt alışkanlıkları ile iç içe olmasından dolayı duygular; kurum bilgi ve alışkanlıklarından, tam olarak ayrılamaz. Örgütte bilgi ve alışkanlıkların geliştirilmesinin, duygulardan ayrılamayacağı belirtilmektedir. Herhangi bir şeyi nasıl yaptığımız, o faaliyet hakkında kişisel hislerimize bağlı olmaktadır.

Bir kişinin hissiyatı ve duyguları, sadece onun içsel kişisel karakteristik özelliği olmayıp, aynı zamanda örgütsel yapı, alışkanlıklar ve kültür gibi faktörlerin etkisinde şekillenmektedir. Sırasıyla kişisel his ve duygular; örgütsel yapı, alışkanlıklar ve kültür, duygusal olarak çevrelenmiş toplu faaliyetler ve etkileşimler ile yaratılır ya da şekillenir.

Duygular kültürel eğilimdir ve örgütteki işlemleri, politikaları ve kültürü, zaman geçtikçe, dolaylı olarak şekillendirirler. Örgütlerde duygusallık, sadece yazılı talimatlarda olmayıp, aynı zamanda örgütsel yapı ve kalıplarda da mevcuttur.

Enformasyon özel bir değer taşır; bilgi pazar gücüne dönüşür. Şeffaflığın özü, bilginin ona sahip olandan, olmayana doğru aktarılmasında yatar.

Kurumsal duygusal hafıza kavramını ve süreçlerini bilmek yöneticilere, kontrol ve sevk etmede, düzenlemede veya etkin bir biçimde performans göstermek için geçmiş duygusal olayların anılarını yönetmekte yardımcı olmaktadır.

Yöneticiler, kurumsal bilgi tabanı ve uygulamalarını geliştirmek için, işçilerin kendi aralarında duygusal tecrübelerini paylaşabileceği şekilde çalışma alanlarını yapılandırabilir. Bunun için yöneticiler, kişisel ilişkileri teşvik etmeli, sosyal iletişimi sağlamalı, kurumda herkesin duygularını kolayca dile getireceği bir eşitlikçi diyalog ortamını yaratmalıdır.

Farklı bölümlerde olan kişiler, iş dışında diğerleriyle kişisel ilişkiler kurabilirler ve farklı etkinliklerde (konferans ve projeler) kurumla ilgili olarak farklı konuları (yeni proje geliştirme, planlama, iş yönetimi gibi) tartışabilirler. Yönetim bu amaca ulaşmak için; kurumda düzenli toplantılar yapma, firmanın kuruluş gününü kutlama, aylık akşam ya da öğle yemeği düzenleme ve işçi günü piknikleri yapabilir. Kurumsal toplantılara katılma yoluyla, insanlar daha fazla duygusallık yaşarlar.

Yönetim; geçmiş kurumsal duygusal tecrübelerin çalışma alanlarına aktarıldığını kabul etmeli ve kurumun bilgi, talimat ve becerileri için semboller kullanmalıdır.

Yönetim:

(1) Bilgi kitapları, bildiri mektupları ve firma tarihi konusunda CD’leri ile kritik olayları resimli olarak sunmalıdır.

(2) Kurumdaki insanları etkileyecek olan, önemli kişisel tecrübeler, bilgi ve araştırma gezileri, iş hayatındaki mücadeleler, başarıya ulaşan geçmiş duygusal olaylar hakkında hikayeler oluşturmalıdır.

(3) Geçmişi hatırlatan, heykelleri, resimleri, portreleri salonlara koymak, önemli (markette başarılı/başarısız olan) ürünlerin olduğu bir odayı müze olarak kullanmalı, bildiri mektupları ve buna benzer şeylerle gelecek kuşaklara, kolektif duyguları taşımalıdır.

Yönetim; güçlü bilgi tabanı, talimatlar ve beceriler geliştirmek için kurumda duygusal olayları yaymalıdır. Bu anlamda yönetim; hikâye anlatımını desteklemelidir. Bu husus, bir anahtar olay hakkında, hikâyenin yaratılması, anlatılması ve tekrar anlatılmasını içerir. Kurum tarihinde; ürün geliştirme çabaları, faaliyet uygulama çabaları, müşteri faaliyetleri, rakiplerle rekabet gibi konularda hikayeler oluşturulmalıdır. Duygusal olay ve tecrübelerin yönetim tarafından, hikayesi yapılmalıdır. İnsanlar bir hikâye duydukları ya da okudukları zaman, olayın içine çekilirler ve karakterlerinin hissettirdikleri duyguları hissederler.

Kurumdaki hikayelerle bireyler, benzer tecrübe ve düşüncelere doğru çekilirler. “Olay bana olsaydı” sorusunu kendilerine sorup, bilinçsiz olarak bir tecrübeye sahip olurlar. Bu tecrübenin kişisel anlamı olan bir yönü de vardır. Kurumun hayat hikayesi için, bütün kişiler yardımcı bir yazar olmasına karşın, kurum; daha yaşlı olan personel gibi güçlü olan kişileri, hikayeler üretip, yayınlaması için görevlendirir. Yönetim, geçmiş duygusal tecrübelerin, kaybolmuş kısımlarını doldurarak, onları anlaşılırlığını geliştirir ve onları bilgi, talimat ve beceri geliştirmek amacıyla kurumda kullanır.

Yönetim, kurumsal hafızadan, duygusal tecrübelere, olaylara ve bilgilere dikkat çekmek için iletişime önem vererek medya ortamını (bilgisayar destekli uygulamalar ve yazılı iletişim) kolaylaştırır. Aynı şekilde, bir veri tabanı (ya da web sitesi) ya da bir günlük tutularak, kurumdaki tecrübeler birleştirilir ve gerektiğinde bu tecrübelere ulaşılır.

 

Detaylı bilgiler için aşağıdaki kitabı okuyabilirsiniz.

Mert, G. (2018). Kurumsal Duygusal Hafıza, Artikel Yayıncılık, İstanbul.

Üniversite Teknokentleri Kamu İhale Mevzuatına Tabi midir?

Bilindiği üzere, yükseköğretim kurumlarında, ar-ge ve yenilikçilikle ilgili olarak kamu ve özel sektör işbirliği yapmak, üretilen bilgi ve yapılan buluşları fikri mülkiyet kapsamında koruma altına almak ve uygulamaya aktarmak üzere Yükseköğretim Kurulundan önceden izin almak kaydıyla yükseköğretim kurumu yönetim kurulunun kararıyla 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında sermaye şirketi statüsünde teknoloji transfer ofisi kurulabilmektedir.

Üniversiteler bu amaçla; Teknoloji Geliştirme Bölgesi ve Teknoloji Transfer Ofisi (TTO) kurmaktadırlar. Bugün itibariyle Türkiye’de bu şekilde kurulmuş onlarca teknoloji transfer şirketi kurulmuştur.

Teknoloji Transfer Ofisleri (TTO); Öğretim elemanları tarafından yükseköğretim kurumlarında üretilen bilgi ve yapılan buluşları ticarileştirmek amacıyla yükseköğretim kurumu yerleşkelerinde veya yükseköğretim kurumunun ortağı olduğu Teknoloji Geliştirme Bölgeleri içerisinde kurulmaktadır. TTO’lar; ilgili yükseköğretim kurumu senatosu tarafından alınan kararlara istinaden Yükseköğretim Yürütme Kurulu tarafından faaliyet izni verilmesi halinde ilgili yükseköğretim kurumu yönetim kurulu tarafından kurulmaktadır. TTO’nun kuruluş sermayesi, bilimsel araştırma projesi kaynaklarından veya döner sermaye kaynaklarından karşılanmaktadır.

2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’na dayanılarak çıkarılan Yükseköğretim Kurumları Teknoloji Transfer Ofisi Yönetmeliğine göre; Teknoloji Transfer Ofislerinin 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’na tabi olmadığı belirtilmiş fakat 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ve 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu’na tabi olmadıklarına ilişkin bir düzenleme yapılmamıştır.

Konu ile ilgili olarak üniversite teknoparkları 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu’nda tanımlanmış ve ilgili kanunun 10. Maddesinde;  Bu Kanun kapsamına giren Bölgelerdeki faaliyetlerde; 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu, 3/12/2010 tarihli ve 6085 sayılı Sayıştay Kanunu, 8/9/1983 tarihli ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ile 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu hükümleri uygulanmayacağı belirtilmiştir.

Ayrıca 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu’na dayanılarak çıkarılan Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Uygulama Yönetmeliğinde ise; Teknoloji geliştirme bölgeleri ve Teknoloji Transfer Ofislerinin tanımı yapılarak bu bölgelerdeki faaliyetlerde; 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu, 3/12/2010 tarihli ve 6085 sayılı Sayıştay Kanunu, 8/9/1983 tarihli ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ile 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu hükümleri uygulanmayacağı belirtilmiştir.

Sonuç olarak üniversitelerimizin Teknoloji Geliştirme Bölgelerinde veya Teknoloji Transfer Ofislerinde faaliyet gösteren şirketleri, 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu’na 6085 sayılı Sayıştay Kanunu’na, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’na ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu hükümlerine tabii değildir.

Eş Yazar: Sinan Özesen

Sinan ÖZESEN, Özel sektörde çalışmasının ardından kamuda 2013 yılında Sosyal Güvenlik Kurumu’nda inşaat mühendisi olarak çalışmaya başlamış, 2014 yılından beri Kamu İhale Kurumu’nda kamu ihale uzmanı olarak çalışmaktadır. Kamu ihale mevzuatı eğitimi vermektedir. Kamu İhale Dünyası dergisinde yayımlanmış makaleleri bulunmaktadır.

Vergi Yapılandırma Kanunu Mecliste !

Yine aynı şey oldu, yeni bir Vergi Affı daha geliyor. Peki hiç vergi affı çıkarmayan ülke var mı? Ülkemizde 3 yılda bir çıkarılan vergi aflarında ne kadar para toplanıyor ve kaç firma matrah artırıyor? Vergi afları bizleri yani YMM, SMMM ve mali danışmanların işini nasıl etkiliyor? Sanayici ve mükellefin anlayacağı dille vergi incelemesine bir nevi sigorta yaptırmak için ödenen ilave vergilerin tutarı ne kadar? Bunlar kamuyouna açıklanıyor mu?

Satış ve alışlarda özellikle şirket birleşme ve devirlerinde, M&A veya DD (due diligence) denilen işlerde yapılandırmış şirket olmak avantaj mı, yoksa dezavantaj sayılır mı? Satınalma profesyonelleri için bu tür yapılandırmaların veya mal/hizmet aldıkları firmanın vergisel durumunu, en azından bu kanundan yararlanıp yararlanmadığını bilmeye hakkı yok mu? Hoş, kamu tarafından yapılan satın almalarda “borcu yoktur” uygulaması bazen işkenceye dönüşebiliyor ama özel sektör kuruluşları da hatırı sayılır alımlar yapıyorlar piyasadan.

Soru listesi uzun! Vergi sadece parasal bir konu değil. Vergi öncelikle, iktisat, politika ve realite demek. O yüzden Vergi önemli.

Vergi her toplumda farklı seviyede ele alınan bir konu. Vergiden kaçınma ve vergi riski ve iştahı yüksek toplumlar, kişiler ve ülkeler hangileridir?

  • Mesela sizce, kadınlar mı erkekler mi daha çok vergi ödememe iştahına sahiptir?
  • İtalya ile Türkiye’yi farklı kılan ne?
  • Almanya’da neden vergiden bu kadar çok korkulur?
  • Akdeniz coğrafyasında durum farklı mıdır?
  • ABD’de de kesin olan iki şeyden biri vergidir? (Diğeri ölümmüş)

Danışmanlarınız, YMM ve SMMM meslektaşlar size vergi yapılandırma koşullarını, erken ödeme avantajını, yapılandırmanın bozulması halinde başınıza gelebilecekleri, devam eden incelemelerde matrahları düzeltme şansının önemini, stok, kasa, ortaklar cari ve değeri düşük taşınmazlar için hangi avantajlar olduğunu anlatacaklardır. Mutlaka iyi değerlendirmek gereken bir konu, özellikle pandemi şartlarında kamu maliyesinde ve hazine tarafında da bir ihtiyaç olduğu açık.

Kısaca söylersek teklifte temel olarak;

  1. Kesinleşmiş alacaklar ile
  2. Kesinleşmemiş veya dava aşamasındaki alacakların yapılandırılması,
  3. Vergi incelemesi ve tarhiyat aşamasındaki işlemler,
  4. Matrah ve vergi artırımı düzenlemesi,
  5. İşletme kayıtlarının düzeltilmesi,
  6. Ödenemeyen krediler ve çeklerde sicil affı,
  7. Taşınmaz ve amortismana tabi diğer iktisadi kıymetlerin %2 ilave vergiyle yeniden değerlenmesine ilişkin kapsamlı düzenlemeler yer almaktadır.

Yukarıda sorduğumuz soruya geri dönelim. Bu son denilen ve her yıl orta vadeli plan program vb metinlere kalın kalın yazılan, “vergi aflarının vergiye bakışı erozyona uğrattığını” söyleyen ifadeleri hatırlayalım, her seferinde son dedikçe artık rutine binen vergi yapılandırmaları ve özellikle matrah artırımları ne zaman son bulacak.

Bir İngiliz YMM meslektaşım yıllar önce bir uluslararası vergi konferansında sizde en son vergi affı ne zaman çıktı diye sorduğumuzda “Magna Carta’dan beri herhalde 1 tane yapılandırma oldu” demişti.

Sahi bizim eksiğimiz bir Magna Carta’mız olmaması mı?

İşveren, iş sağlığı ve güvenliğinden doğan sorumluluğunu bertaraf etmek için sorumsuzluk anlaşması yapabilir mi?

Sorumsuzluk anlaşması öğretide, “Gelecekte doğması muhtemel bir borcu ortadan kaldırmayı ve sınırlandırmayı amaçlayan anlaşmalar olarak” tanımlanmaktadır[1].

Türk hukukunda sorumsuzluk anlaşmalarını kesin hükümsüz kılan bazı durumlar vardır. Kanun koyucunun amacı burada zarar göreni koruma altına almaktır. Özellikle iş ilişkilerinde, sözleşmenin tarafı olan işçinin çalışma ortamında sağlık ve güvenliğinin sağlanması bu açıdan büyük önem arz etmektedir.

İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve ilgili Yönetmelik hükümlerine aykırı davranan işverenin, meydana gelen iş kazası ve meslek hastalığı dolayısıyla oluşan zararları özel hukuk hükümlerine göre tazmin etmesi gerekir.

Nitekim, işverenin kanuna ve sözleşmeye aykırı davranışı sonucunda işçinin ölümü ya da yaralanması veya kişilik haklarının ihlal edilmesi durumunda, sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tabi olur (TBK m.417/3).

İş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle ruh ve beden bütünlüğü zarar gören işçi, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanmayan maddi ve manevi zararlarını işverenden talep edebilir (TBK m.54, 56). İşçinin ölümü halinde ise, desteğinden yoksun kalan yakınları işverenden destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilirler (TBK m.53;417/3).

İşverenin işçiye ve yakınlarına karşı sorumluluğunun yanısıra Sosyal Güvenlik Kurumuna karşı da sorumluluğu bulunmaktadır. Nitekim işveren, kurumun sigortalıya yaptığı yardımları 5510 sayılı Kanunda öngörülen koşullara bağlı olarak ödemekle yükümlüdür (m.21).

Sorumsuzluk anlaşması, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 115 inci maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, ”Borçlunun alacaklı ile hizmet sözleşmesinden kaynaklanan herhangi bir borç nedeniyle sorumlu olmayacağına ilişkin önceden yapılmış her türlü anlaşma kesin olarak hükümsüzdür” (m.115/2).

Ayrıca, uzmanlığı gerektiren bir hizmet, meslek veya sanat, ancak kanun ya da yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütülebiliyorsa, borçlunun hafif kusurundan sorumlu olmayacağına ilişkin önceden yapılan anlaşma kesin olarak hükümsüzdür (m.115/3).

İş ilişkilerinde taraflar arasında yapılan sorumsuzluk anlaşmaları dışlanmış olmakla birlikte, giderim borcunu doğuran davranış gerçekleşmeden önce veya davranış gerçekleşmiş olsa da zarar oluşmadan veya öğrenilmeden önce yapılması gerekir[2].

Bununla birlikte, iş sağlığı ve güvenliği yükümlülüklerine aykırılık nedeniyle meydana gelen zarar oluştuktan ve öğrenildikten sonra yapılan sorumluluğu ortadan kaldırmaya yönelik anlaşmalar, ibra ve sulh niteliğine haiz olup, yargısal denetim ile ilgili düzenlemeler çerçevesinde yapılabilir.

Uygulamada işveren, iş sağlığı ve güvenliğinden doğan sorumluluğunu bertaraf etmek için sorumsuzluk anlaşmaları yapma yolunu tercih etmektedir. Özellikle iş sözleşmelerine bu konuda hükümler konulmaktadır. Örneğin, iş sözleşmelerine, “işveren işyerinde meydana gelecek iş kazasından sorumlu değildir” şeklinde konulan hükümler kesin hükümsüz sayılacaktır.

Benzer şekilde, iş sağlığı ve güvenliği profesyonelleriyle imzalanan sözleşmelere de sorumsuzluk hükümleri konulması kesin hükümsüz sayılacaktır. Bu tür sözleşme hükümleri ya da bireysel olarak yapılan sorumsuzluk anlaşmaları iş sözleşmesine dayalı olarak çalışanlar açısından kesin hükümsüzlük doğuracaktır. İş sağlığı ve güvenliği profesyonelleri hem İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununa göre, uzmanlık gerektiren bir hizmeti ifa etmekte hem de yetkili makam olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca verilen izin ile istihdam edilebilmektedir. Dolayısıyla, TBK m.115/3’de yer alan, “uzmanlığı gerektiren bir hizmet, meslek veya sanat, ancak kanun ya da yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütülebiliyorsa” ifadesi ile işveren hafif kusuru ile dahi olsa zarara sebep olmuşsa, bu şartlarda dahi yaptığı sorumsuzluk sözleşmeleri hükümsüz sayılacaktır.

Sonuç olarak, işveren, iş kazası veya meslek hastalıklarından kaynaklanan sorumluluğunu bertaraf etmek amacıyla, çalışanlarla ya da iş sağlığı ve güvenliği profesyonelleriyle sorumsuzluk anlaşması yapması veya imzalanan sözleşmelere sorumsuzluk hükümleri koyması kesin olarak hükümsüz sayılır (TBK m.115). İşverenin sorumluluğunun kasıttan, ağır ihmalden veya hafif ihmalden kaynaklanması arasında da bir fark yoktur.

 

[1] BAYCIK, Gaye, Türk İsviçre Hukukunda İşçinin Hukuki Sorumluluğu, Ankara 2015.

[2] OĞUZMAN, M. Kemal/ÖZ, M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C.1, 14. Bası, İstanbul 2016,

Rengi Solan Red Clause Letter of Credit

KIRMIZI RENKLİ AKREDİTİF

Teee uzun zaman önce kamu ve özel kurumların en gözde ve vazgeçemedikleri ofis cihazlardan bir tanesi daktilolardı.  Tık, tık tık… Daktilosuz bir iş yapılamazdı. Çalışanları kendisine esir etmişti adeta…

Mektup yazılıyor, dekont kesiliyor, sözleşme yapılıyor, inanmayacaksınız ama çek de yazılabiliyordu. Bankalar bu daktilo ile yurt dışına gönderilecek tüm mektupları yazıyor, romiz (talimat mektubu) mektubu hazırlıyor, tahsil tediye işlemlerini aha şu gördüğünüz daktilo ile yapıyordu.

Bir ilave yapayım mı? Bankalar akreditiflerini de daktilo ile hazırlıyorlardı.. Yıllar önceye döndüğünüzde bankaların akreditifleri daktilo ile yazdıklarını düşünün. Zordu. Zor olsa da yapıyorlardı.

AKREDİTİF MEKTUBU

Şimdiki dış ticaret jenerasyonlarına bu yazdıklarım masal gibi gelecektir kuşkusuz.

1960’lı yıllarda akreditif açılacağında bankalar nasıl çalışırdı sizce?; Akreditif için her bankanın amblem ve logosunun mevcut olduğu, özel olarak hazırlamış olduğu A4 veya benzer ölçülerinde kağıt üzerine akreditif detayları yazılırdı. Akreditif metnin bitimine bankanın yetkililerince imza edilirdi. İmza altına alınan akreditif metni posta ile ihracatçını bankasına gönderilirdi. İhracatçının bankası genel anlamda, akreditifi açan bankanın muhabir bankası olurdu ve muhabir bankalar birbirlerinden gelecek yazılı garantiler, akreditifler, poliçeler, dövizi natık çeklerde kullandıkları imzaların kontrol edileceği imza örneklerinin yer aldığı imza spesimeni mevcut olup, gerek kıymetli evraklar, gerekse akreditif üzerindeki imzaların hangi yetkililerce imzalandığının ve imzalarını doğru olup olmadıkları imza spesimenlerinden kontrol edilir ve doğruluğu saptanırdı. İmzaların doğruluğunun kontrolü sağlandı ise, o akreditif de amir bankadan gelen gerçek akreditif olarak güvenle kabul edilirdi.

Sonraki yıllarda telex ve teletex kullanılmaya başlandı. Bildiğimiz daktilonun teknik olarak donanımı haberleşme sisteminin desteği ile mesajlaşma trafiğinde kullanıldı. Mesajlaşma derken tüm haberleşme, akreditif, para transferleri ve garantiler telex ile gönderilmeye başlandı. Mesajlar telex ile gönderilirken bankaların birbirlerine daha önceden göndermiş oldukları şifreleme sistemi kullanılırdı. Her mesaja güvenliği sağlayacak o bankanın şifresi tesis edilir, mesajın en baş tarafına bu şifre konulur, karşı bankaya gönderilirdi. Telex mesajını alan karşı bankanın yapacağı ilk iş, mesajın gönderen bankanın tesis ettiği şifrenin doğru olup olmadığını çözmek. Şifre çözülürdü, şifre doğru ise mesaj gerçek mesajdı ve güven duyulması gereken mesajdı şeklinde kabul edilirdi.   Uzun yıllar bankalar arası mesaj trafiği ya mektupla ya da telex veya teletex ile yapılmaya devam edildi.

Bugün ise çağımızın teknolojisi;

SWIFT  

Society for Worldwide Interbank Financial Telecommunication

kullanılmaya başlandı. Yukarıda saydığımız tüm eski usul haberleşmelerin papucunu dama atmış, tamamen kendisine özgü kullanımı olan bir sistem olup, güven kısmında ise mesajı gönderen ve mesajı alacak olan bankaların Swift bilgisayar sistemleri şifreyi üretiyor, mesajı alan bankanın bilgisayarı ise şifreyi çözmekteydi. Swift mesajlaşmasındaki şifreleme ve güven tamamen bilgisayar ortamında yapılmaktadır.

RED CLAUSE AKREDİTİFİN ANLAMI? 

Akreditifli ödemelerde ithalatçı firmalar, ihracatçının talebine istinaden ihracatçıya sevkiyatın yapılmasından önce akreditif tutarının tamamını veya bir miktarını peşin ödeme yapmak isteyebilirler. Böylece ihracatçı, malın üretimi ile ilgili ön finansman desteğini akreditif yolu ile sağlamış olur. Akreditiflerde peşin ödemeye ilişkin hususların hemen göze çarpması açısından akreditif metni daktilo ile yazılırken, peşin ödemeye ilişkin maddeler kırmızı renkte yazılır, altı çizilir. Bu şartı taşıyan akreditifler Red Clause Akreditifler olarak adlandırılır. İthalatçı firma tür akreditiflerde ihracatçıdan, akreditifi açan banka veya ithalatçı lehine, kısmi peşin ödenen kısım için teminat mektubu vermesi istenebilir.


RED CLAUSE AKREDİTİF

Akreditiflerde peşin ödemeye ilişkin hususların hemen göze çarpması açısından akreditif metni daktilo ile yazılırken, peşin ödemeye ilişkin maddeler kırmızı renkte yazılır, altı çizilir. Bu şartı taşıyan akreditifler Red Clause Akreditif olarak adlandırılır.


Red Clause akredtiflerle ilgili olarak ithalatçı firma veya onu temsilen akreditifin bir tarafı durumunda olan ithalatçının bankası, peşin ödenen kısma ilişkin ihracatçı firmadan;

  • Basit bir makbuz veya imzalı alındı,
  • Garanti mektubu,
  • Herhangi bir teminat

talep etmesi uygulamada görülen bir husustur.

RED CLAUSE AKREDİTİFİN RENGİ SOLDU

 Red Clause Akreditif teknolojik gelişmelerle birlikte değişime uğradı. Şimdiki SWIFT tekniğinde kullanılan haberleşme sisteminde bazı ifadeleri kırmızı ile yazmak söz konusu olmadığından dolayı Red Clause Akreditif yerini aynı işlevi bugünkü SWIFT tekniği ile işlem gören;

                                    Down Payment Letter of Credit

ödeme şekline bırakmıştır. Kısmi peşin ödemeli akreditif anlamındadır. Tıpkı teee eskilerde kalan red clause akreditif özelliği gibi.

Anlayacağınız bugünün teknolojisi bildiğimiz red clause letter of credit’in rengini soldurdu. Tüm renkler siyaha büründü.

REŞAT BAĞCIOĞLU

Tedarik Zinciri Entegratörlüğü Nedir? 4. Parti Lojistik ve İlerisi

Tedarik Zinciri Entegratörlüğü 4. Parti Lojistik

Tedarik Zinciri Entegratörlüğü Nedir? 4. Parti Lojistik ve İlerisi

SATIN ALMA ve TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ YAZI DİZİSİ
Prof. Dr. Murat ERDAL
merdal@istanbul.edu.tr
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Tedarik Zinciri Yönetimi Yüksek Lisans Program Başkanı
www.muraterdal.com

Günümüzde lojistik operasyonları; farklılaşan müşteri ihtiyaçları, artan rekabet, teknolojinin dönüştürücü etkisi ve çevre bilincinin artması ile yeniden ele alınmaktadır. Lojistik hizmet alanlar ve hizmet verenler arasındaki ilişki köklü bir dönüşüm içerisinde. Beklentilerin artması, yeni çözüm ve uygulamaları da beraberinde getiriyor. Bugün geldiğimiz noktanın daha iyi anlaşılması için lojistiğin tarihsel gelişimine kısaca bakalım.

Tedarik Zinciri Entegratörlüğü 4. Parti LojistikGeleneksel taşıma anlayışı içerisinde; taşıma türünün belirlenmesi, yükleme – boşaltma operasyonları, fiili taşıma ve mevzuat (belgeler) vardı. Üretimde ölçekler büyümeye başlayınca beraberinde yeni ihtiyaçlar ortaya çıktı. Şirketler için yüksek miktarlardaki ürün çeşitliliği sıkıntı oluşturmaya başladı. Ürünlerin zemin üzerinde yığılmasının kayıpları ve maliyetleri ortaya çıktı. Sınırlı teknoloji kullanımı ve yoğun emekle bir yere kadar çözümler getirilebildi. Envanter takibi yeterince yapılamadığı durumlarda ürünler büyük sorun oluşturdu. Birikmelerle birlikte ürünler moda değerini kaybetti, tasarım olarak eskidi ya da son tüketim tarihleri geçti.

Depo yönetiminin özel bir alan olduğu anlaşıldı. Depo altyapı yatırımları ile birlikte stok yönetimi, sipariş hazırlama, ambalajlama, etiketleme, tasnifleme gibi “katma değerli lojistik” faaliyetleri gündeme geldi.  Bu dönemde lojistik operasyonların profesyonel yönetim anlayışı ile yönetme gerekliliği anlaşıldı. “Lojistikte dış kaynak kullanımı” zorunlu hale geldi.

3.Parti Lojistik anlayışının gelişimi ile hizmet derinliği ve uzmanlaşma yaygınlaştı. “Lojistik ürünle başlar, hizmetle devam eder” bakış açısıyla söz konusu ürünün fiziksel, kimyasal ve ticari özellikleri daha fazla göz önünde bulundurulmaya başlandı. Ürünün üç temel özelliği taşıma, depolama ve dağıtım operasyonlarında kendisini buldu. Kimyasal, soğuk, donuk, proje, tekstil, otomotiv, fuar gibi ürün veya sektör temelli uzmanlıklar sektöre damgasını vurdu. Lojistik uygulamalar özgünleşti. Sözleşmelere yeni maddeler konuldu.

Artan küresel ticaretle birlikte ihracat ve ithalat faaliyetleri çeşitlendi. Farklı kıtalar, yeni güzergah ve altyapılar (limanlar, havalimanları) ve yeni lojistik operasyonlar demekti. Yeni pazarlar yeni öğrenmeleri getirdi. Farklı tüketici talepleri ve geçerli mevzuat, ürün – pazar uyumu için ilave çaba gerektirdi. Ebat, renk, ambalaj, etiket, vb. değişimler kaçınılmaz hale geldi.

Kitap Satın alma

Hedef pazarın istek ve ihtiyaçlarına uygun lojistik çözüm getirmek başlı başına bir uzmanlıktı. Tüm gereksinimler üretimin ilk yapıldığı noktada çözümlenemiyordu. Yerelde de çalışmak ve inovatif hamleler gerekliydi. Aksi takdirde satılamayan, bekleyen ürün stokları maliyet anlamını taşıyordu. Esneklik ve çeviklik (çevik lojistik) daha fazla tartışılır hale geldi.

E-ticaretin gelişmesi sektörü derinden etkiledi. Tüm dünyada kargo ve kurye operasyonlarında patlama yaşandı. Hava kargo ve ekspres taşıma başka bir seviyeye geldi.

E-ticaret sektörünün depolama ve dağıtım gereksinimleri hayli farklı zeminde ilerledi. E-ticaret depolarının sayısı ve ölçekleri arttı.  Nihai tüketici doğru siparişin hızlı teslimatını istiyordu. Altyapı, organizasyon, kaynak, yetenek ve BT olmadan e-ticaret taleplerini karşılamak imkansızdı.

Sahada yazılımlar giderek daha fazla uygulama buldu. Kurumsal kaynak planlama (ERP), depo yönetim sistemleri (WMS) ve araç takip sistemleri işleri kolaylaştırdı. Sistemlerin entegre edilmesi konusunda büyük çaba gösterildi.

Şirketler satışlarını artırma ve müşteri memnuniyetini yükseltme amacıyla çoklu kanal (multi channel) ve bütüncül kanal (omni channel) stratejilerini geliştirdi.  Perakende faaliyetleri içerisinde geleneksel fiziksel mağaza (offline) satışlarının yanı sıra sanal mağaza (online) ve farklı kanallar üzerinden de satışlar yaygınlaştı. Her kanalda aynı marka deneyimini sağlamak kolay değildi. İşler iyiden iyiye karmaşık hale geldi.

Tüm satış kanallarının entegre bir biçimde çalışması, yönetimi ve izlenebilir olması istendi. İleri ve ters yönlü (iadeler, tamir ve bakım, vd.) ürün akışlarını yönetmenin zorluk ve maliyetleri yükselmeye devam etti.

Müşteri deneyimleri yükseldikçe tedarik zincirleri içerisinde sipariş takip ve görünürlük kavramı yeni bir boyut aldı. Ürün kimlik, konum (mağaza, depo, adres) ve durum bilgisi (stok, sipariş, sevk, dağıtım pozisyonu, teslim) yalın ve şeffaf hale geldi.

E-perakende gelişimi ile müşteriyi merkeze koyarak onun beklenti ve memnuniyetini sağlamada, son kilometre lojistiği kavramı ortaya çıktı. Tüketiciye daha yakın noktalarda bulunma (depo/stoklama) ve daha düşük bir maliyetle, daha kısa bir zaman diliminde hizmet verme ihtiyacı oluştu. Bu noktada, dağıtım organizasyonu, dağıtım merkezi (depo) yer seçimi, sistem desteği, güzergahlar (rotalar), araç tercihleri, teslimat operatörleri ve maliyetler sorgulandı.

Kamu yönetimi tarafında, makro ölçekte gelecek senaryoları, ihtiyaçlar ve ekonominin büyüme trendlerine uygun olarak lojistik master planlar, lojistik performans göstergeleri, lojistik merkezler (üsler ve köyler) ve kent lojistiği popüler konular haline geldi.

Dördüncü Parti Lojistik (4.PL)

Bütün bu evrimleşme sürecinde; pazar, müşteri ve çevre tarafındaki gelişmeler, doğal olarak lojistik hizmet üretenlerini de doğrudan etkiledi.  Üçüncü parti lojistik kavramı sonrasında Dördüncü Parti (4 PL) Lojistik, Lider Lojistik Hizmet Sağlayıcı (Lead Logistics Provider), 5. PL ve 6. PL kavramları ortaya atıldı.

Dördüncü parti lojistik, firmanın içerisinde çalışan bir lojistik şirketine benzetilebilir. 4 PL anlayışının temelinde tedarik zincirlerini optimize etme düşüncesi yatmaktadır.  Uçtan uca tedarik zinciri (End to End SCM) çözümü sağlamak esastır.

Tedarik Zinciri Entegratörlüğü Nedir?

Tam erişim için profesyonel üyelik gereklidir. Üyelik satın alarak hesabınızı oluşturabilirsiniz. Üye iseniz giriş yapınız.
Hesap Oluştur

İlerleyen haftalarda teknoloji merkezli çözümlerin lojistik sektörüne katkıları ve olası etkilerini analiz edeceğim.

SATIN ALMA ve TEDARİK ZİNCİRİ EKİPLERİ İÇİN

Satın alma ve Tedarik Zinciri Yönetimi Eğitimi
Eğitim İçeriği için Eğitim Kataloğunu https://satinalmadergisi.com/egitim.pdf indirebilirsiniz.
Ekibinizin ihtiyacı doğru eğitim teklifini almak için talebinizi egitim@satinalmadergisi.com e-posta adresimize iletebilirsiniz.Eğitim Teklifleri Hazırlama Eğitim ProgramlarıŞirketinize Özel Eğitim Programlarımızı (4-6 günlük) İncelemek için
https://satinalmadergisi.com/egitim-programlari/

SATIN ALMA ve TEDARİK ZİNCİRİ EKİPLERİ İÇİN

Satın alma ve Tedarik Zinciri Yönetimi Eğitimi
Eğitim İçeriği için Eğitim Kataloğunu https://satinalmadergisi.com/egitim.pdf indirebilirsiniz.
Ekibinizin ihtiyacı doğru eğitim teklifini almak için talebinizi egitim@satinalmadergisi.com e-posta adresimize iletebilirsiniz.

 Satınalma ve Tedarik Zinciri Eğitimi
Eğitim taleplerinizi egitim@satinalmadergisi.com a iletebilirsiniz.

Şirketinize Özel Eğitim Programlarımızı (4-6 günlük) İncelemek için
https://satinalmadergisi.com/egitim-programlari/ sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.

SATIN ALMA ve TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ YAZI DİZİSİ

SATIN ALMA EĞİTİM TESTLERİ

PAZARLIK BECERİ ANKETİ


Kitap Önerileri : 

  • MÜZAKERE TEKNİKLERİ ve PAZARLIK BECERİLERİ (E-Kitap 2. Baskı), Prof. Dr. Murat ERDAL, Erişim için profesyonel üyelik işlemlerinizi tamamlamanız gerekmektedir.
  • SATINALMA ve TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ, Prof. Dr. Murat ERDAL, (Beta Yayıncılık),  4. Baskı.

KİTAP:
SATIN ALMA VE TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ
Kitap temini için E- MAĞAZA yı ziyaret ediniz. 

PROF. DR. MURAT ERDAL

İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Tedarik Zinciri Yönetimi Yüksek Lisans Program Başkanı

Yeni Normal ve Sonrasında İnsan Kaynakları Yöneticisinin 6 Kritik Görevi

Dr. Mehmet KAPLAN-Isparta Uygulamalı Bilimler Üniversitesi

Yeni normal olarak nitelenen ve işletmecilik anlayışında kriz olarak ifade bulan süreçte genelde işletme yöneticilerinin özelde insan kaynakları yöneticilerinin bu süreçten etkin bir şekilde çıkmak ve sürecin sonrasında daha güçlü bir iş anlayışı oluşturmak için yapılması gerekenler aşağıdaki kritik görevlere göre önceliklendirilebilir;

  • (1) Sağlıklı iş ortamının entegrasyonu: İnsan kaynakları yöneticilerinin öncelikle yapmak zorunda olduğu unsur iş ortamının hijyenik koşullara bağlı olarak sağlıklı hale getirilmesidir. Bu konuda özellikle Sağlık Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı’nın talimat ve yönetmeliklerinden yararlanılması daha sağlıklı ortamın sağlanması açısından önemlidir. İşgörenlerin sağlığı ile ilgili her türlü önlemler alınmalı, riskler en aza indirilmeli ve esneklik sağlanmamalıdır. Özellikle işgörenlerin ortak çalışma alanları, servis araçları ve yemekhaneler gibi alanlarda önlem alınmalı ve gerekli koşullar titizlikle sağlanmalıdır.
  • (2) İşgörenlerin Özlük Haklarının Korunması: İşletmeler güven sağlamak için insan kaynakları yöneticisiyle koordineli bir biçimde işgörenlerin özlük haklarının korunması yönünde kararlar almalıdır. Ücretlerle ilgili yasal koşulların sağlanması, yıllık izinlerin ve sosyal hakların korunması güven sağlayıcı unsurlardır. Böyle durumlarda insan kaynakları yöneticileri stratejik davranış geliştirerek örgütsel bağlılığı artırmak için işgörenin yanında durmalı ve işgörenleri oluşabilecek hak kayıplarından korumalıdır.
  • (3) Proje Odaklı Çalışmalar ve Destekler: İnsan kaynakları yöneticileri proje odaklı çalışmaları artırmalı ve farklı projelerin gelişimini desteklemelidirler. Özellikle yeni normale uygun proje arayışında yer almalı, üst yönetimle entegrasyonlu ve yeni çalışma koşullarına da uygun çeşitli kurumlardan destek alabilecek projeler geliştirmek için bir yönetim anlayışı geliştirmeleri gerekmektedir. KOSGEB kredileri, İŞKUR çalışma destekleri, kamu bankalarının destekleme kredileri ve devletin sağlayacağı diğer kolaylıklar bu noktada değerlendirilmelidir.
  • (4) Yoğun İletişim ve Stres Yönetimi: İnsan kaynakları yöneticilerinin işgörenlerle yoğun iletişim kurmaları ve belirsiz ortamdaki risklerden korunacaklarını onlara sürekli aşılamaları gerekmektedir. Böyle bir durumda yoğun iletişim stres seviyesini de azaltacaktır. Stres seviyesinin azaltılması ve etkin stres yönetimi sonucunda çalışanlarda oluşabilecek ve uzun vadeye dönüşebilecek sorunlar ortadan kalkacaktır veya azalacaktır.
  • (5) E-Yöneticilik Davranışı: İş süreçlerinin sanal ortamda yürütülebilmesi için insan kaynakları yöneticilerinin de farklı becerilere sahip olması gerekmektedir. Sanal ortamlarda insan kaynakları yöneticisinin teknoloji donanımının yüksek olması gerekir. Bu süreçte işgörenin performansı pragmatik başka bir ifadeyle sonuca dayalı olmalıdır. İşgörenlere yapacakları işler daha net olarak tanımlanmalı, süreçler ortaya konulmalı, iş süreleri ve sorumluluklar daha somut unsurlarla ifade edilmelidir. Performansın net olarak değerlendirebilmesi için yöneticilerin analitik zekaya sahip olması önemlidir.
  • (6) Kültürel Dokuya Dikkat: İlk beş maddenin etkili bir şekilde işlemesi ve sonuçların daha güçlü olabilmesi için toplumun ve işletmenin kültürel dokusuna dikkat etmek gerekir. Nitekim kültürden bağımsız bir uygulama her zaman olumsuz sonuçlar üretecektir. Bizim gibi duygusal, hoşgörülü ve şefkatli kültürel özellikleri yüksek toplumlarda insan kaynakları yöneticilerinin buna uygun ve bu durumun bilincinde hareket etmeleri gerekir.

Kaynak ve ayrıntılı okuma önerisi: Aşağıdaki eser(ler) konu ile ilgili kaynak ve bilgilendirmeyi artırmaya yöneliktir.

  • Susser, P. ve Tyso, T. (2020). What Are Companies’ Legal Obligations Around Coronavirus?. hbr.org. 04.03.2020.

Dijital Dönüşüm ve Medya Okuryazarlığı

Dr. Öğr. Üyesi Gözde MERT
Nişantaşı Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi
İşletme Bölüm Başkanı & Gözde Araştırma Şirketi Kurucusu

Endüstri 4.0 (4. Endüstri Devrimi) dinamiklerinden biri “dijital dönüşüm”dür. Endüstri 4.0 ile birlikte ortaya çıkan teknolojik gelişmeler insan hayatında önemli değişiklikler olmasına neden olmuştur. Hayatın her alanında yeni yaklaşım tarzları, yeni sistemlerin uygulanması ve yeni yönetim biçimleri ortaya çıkmıştır. İnsanların tarım toplumundan endüstri toplumuna ve bilgi çağına doğru ilerlemesi sadece sanayide değil; aynı zamanda, medya ve eğitimde de kendisini göstermektedir. Gelişen teknoloji ile beraber medya, insanların bilgiye ulaşması ve haber almasından ziyade eğitim amacıyla da kullanılabilir bir hale gelmiştir. Özellikle kitle iletişim araçlarını doğru bir şekilde kullanmak ve medyanın insanlar üzerindeki artan etkisi son yıllarda araştırmacıların da ilgisini çekmiştir.

Gelişen yeni teknolojilerle medya okuryazarlığı arasındaki ilişkide temel odak noktası bu teknolojilerin anlam yapılarını oluşturan yeni kültürel araçların ve faaliyetlerin nasıl sunulduğunu tespit etmektir. Bu araçlar insanların birbirleriyle nasıl ilişki kurabileceklerine, bilginin aktörler arasında nasıl paylaşıldığına ve çeşitli aktörlerin içerisinde anlamın paylaşıldığı öğrenme ortamlarına yönelik bakış açıları sunmaktadır. Medya okuryazarlığı hayat boyu süren bir süreçtir ve kişiler bu süreçte beraberinde getirdiği beceri ve bilgiler aracılığıyla anlam üzerinde edinecekleri kontrol ile var olurlar. Sonuç olarak, kişiler daha yüksek bir beceri seviyesine yükseldikçe medyayla ilgili daha geniş bakış açıları kazanmakta ve medya okuryazarlığı ve eleştirel bakış açısından da daha yüksek bir seviyeyi yakalamaktadırlar.

Negroponte’ye (1996) göre, kitle iletişim araçları, kişiselleştirilmiş bilgi ve eğlence programlarıyla yeniden tanımlanmaktadır. Yeni medya farklı etnik grupları, kültürleri ve ulusal grupların bir araya gelip tartışmalarını sağlamaktadır. İnternetin toplumsallaşma aracı olmasını sağlayan; forumlar, tartışma grupları, e-mail, bloglar ve anlık mesajlaşmalardır. Dijitalleşme ve medya sayesinde bireyin kültür ve deneyimleri daha hızlı ve kolay bir şekilde birçok kişiye ulaşabilmektedir. Dijital süreçlerin artması, internetin ve medya araçlarının yaygınlaşması medya karşısındaki alıcıyı da birer üretici konumuna getirmiştir.

Üretici durumuna gelen kullanıcılar, değişen ve dijitalleşen medya süreci ile birlikte, medya okuryazarlığın da değişime uğraması ve dijitalleşmesi gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Geleneksel medyanın değişerek dijitalleşmesi ve eş zamanlı iletişim platformlarının ortaya çıkması, dijital ortamlarda bilginin fazlalığı, dijitalleşmenin sağladığı yenilikler medya okuryazarı eğitiminde içerik ve yöntemlerin değişmesini ve iyileştirilmesini gerekli kılmıştır. Bireylerin daha geniş bilgiye ulaşmasını sağlayan hipertextler, medya okuryazarlığın dönüşümünün de önemli bir parçası olmuştur. Hipertextler, geleneksel kitle iletişim modellerinin de değişimine sebep olmuştur. Gönderici ve alıcı arasındaki iletişim akışını değiştirmiştir.

Bireylerin aktif bir kullanıcı ve süreç içinde üretici olması medya okuryazarlığı eğitimini gerekli kılmaktadır. Geleneksel medya okuryazarlığı eğitimi politikasında bireylerin potansiyel zararlardan korunmaya çalışılması amaçlanmıştı. Dijitalleşmenin artması, internetin yaygınlaşması ve kolay ulaşılabilir hale gelmesi ve bu gibi mecralarda bulunan birtakım tehlikeli içeriklerin olması aileleri ve bireyleri tedirgin etmektedir. Dijitalleşme sürecinin, internet sınırlamalarının ve koruyucu yaklaşımların olması yerine dijital medya okuryazarlığı eğitiminin geliştirilmesi gerekmektedir. Kaygı ve koruma politikaları dengede olmalıdır. Özellikle Y ve Z kuşağı, medya araçlarının etkin kullanımı konusunda daha istekli ve aktif olmaktadır. Dijitalleşmenin yoğun yaşandığı bu dönemde yeni nesil teknolojik gelişmelere uyum sürecinde zorluk yaşamamaktadır.

Medya okuryazarlığı eğitiminde, dijital medyanın potansiyel tehlikeleri incelenerek, medya okuryazarlığının dijitalleşme sürecinin etkin bir şekilde yürütülmesi gerekmektedir. Dijital medyanın bilgiye kolay erişim sağlaması, bilgi transferini hızlandırması gibi olumlu etkileri yanında tehlikeli yönleri de vardır. Livingstone’a (2002) göre iletişim ve bilgi teknolojileri hayatın her alanında önemli bir rol oynamaktadır. Bu nedenle kitle iletişim araçlarının bütün pozitif ve negatif etkilerinin birlikte incelenerek, dijital medya okuryazarlığı eğitimine bu bakış açısıyla yaklaşılması sağlanmalıdır.

Okuryazarlığın temel vurgusu sadece metinleri okuyup anlamak değil, aynı zamanda metinlerin içlerinde geçtiği çerçeveyi (araç) de anlamın inşasına katmaktır. Medya okuryazarlığı da bu anlamda medya metinleri ve son teknolojik gelişmelerle birlikte görsel, işitsel ve etkileşimli aracılarla sunulan metinler üzerine klasik okuryazarlık yetisinin uyarlanmasını kapsamaktadır.

Medya okuryazarlığı eğitiminde yaşanan dijital dönüşüm hem gençleri hem de aileleri ilgilendirmektedir. Geleneksel ve dijital medya farkının oluşması iletişim sürecinin de karmaşık olmasına sebep olmuştur. Dijital medya okuryazarlığı eğitimi sayesinde bireylerin bilgi ve becerileri geliştirilmekte, dijital medya kültürünün de sağlıklı bir şekilde gelişmesi sağlanmaktadır.

Büyük oranda dijital teknolojilerin şekillendirdiği günlük medya kullanımlarımızda etkin kişiler olabilmek aşağıdaki becerilere sahip olmamız gereklidir:

  • Yeterli düzeyde enformasyon yönetim becerilerine sahip olmak: Bilgiye hızlı bir şekilde erişmek ve bu bilgiyi etkin bir şekilde depolayarak gerektiğinde erişmek.
  • Akıllı tüketiciler olmak: Karşımıza çıkan mesajları anlayabilmek ve sahip olduğumuz bilgiler ışığında bu mesajlarla ilgili akılcı kararlar verebilmek.
  • Sorumlu üreticiler olmak: Günümüzde herkes medya üreticisi olabilir ve bu üretimleri gerçekleştirirken seyircileri ve içinde yaşadığımız toplumu göz önünde bulundurmak gereklidir, bu aynı zamanda medya üretimine ayrı bir zenginlik de katacaktır.
  • Aktif katılımcılar olmak: Medyayı kullanırken, ürün alıp almamaya veya bir partiye oy verip vermemeye karar verirken mesaj gönderiyor ve topluma katılıyoruz. Ve bir kuruluşun reklamını izlediğimizde aynı zamanda ilgili kuruluşun bu iletişim çerçevesinde sunduğu dünya görüşünü de satın almış oluyoruz. Oylarımız gibi kendimizi ifade ediş şeklimiz de önemlidir.

Detaylı bilgiler için aşağıdaki makaleyi okuyabilirsiniz.

Mert, G. (2019). Organizasyonlarda Dijital Dönüşüm ve Medya Okuryazarlığı Eğitimi, Ed. Erol Koçoğlu ve Özkan Akman, Medya Okuryazarlığı Eğitimi, Pegem Akademi, Ankara.

Komşu Alma Ev Al, Yeni Bir Yöntemi de Var! Tasarruf Finansman Sistemi

Coğrafya olarak bizi, Batı kültüründen ayıran en önemli özellik gelenekçi anlayışa sımsıkıya sarılmamız olabilir. Z kuşağının bile derinlerinde bir yerlerde bir şeyleri sağlama alma düşüncesi mevcut; peki nedir bu sağlama alma düşüncesi?

Bu kira nasıl ödenecek? Bu evi kazandığımız parayla geçindirebilecek miyiz? Şu kadar kredi çeksem de şu evi satın alsam? Tamam evi aldık ama bunun yanına bir de araba yakışmaz mı be kardeşim, şöyle afili, havalı?

Tüm bu sorular ve daha fazlası, bizim sağlamcı anlayışımızın bir tezahürüdür. İşte tam bu noktada, ülkemizin sosyal dinamikleri ve bankalara biraz uzak sosyal kesimler sebebiyle, bu eksikliği iyi kavrayan bazı girişimciler devreye girmiştir. Ülkemizde haklı olarak ev ve arabam olsun oh mis gibi yaşayayım diyen milyonlarca insan olduğu aşikâr. E bunu kredi almadan yapamayacak birçok insanda olduğunu düşünecek olursak işte az önce bahsettiğimiz girişimciler yıllar önce, “Ben bunu faizsiz yapacağım, gelin!” demişlerdir.

İlk bakıldığında bu anlayış, Çiftlik Bank gibi saadet zinciri olmaya çok müsait bir sistem gibi görünebilir. Ancak sektörde bu işe yıllarını vermiş sermayesi çok kuvvetli oyuncular bulunmakta. Kuruluş gayeleri ve gördükleri teveccüh faizsiz ev ve taşıt almanın önünü açmıştır. 30 yıldır bu işi yapan Eminevim ve Fuzulev, sektörün rol modelleri ve ağır toplarıdır. Peki bu firmaların faiz geliri yok ama nasıl para kazanıyor dediğinizi duyar gibiyim. Şöyle açıklayayım;

  • Firmaların komisyon oranları değişkenlik göstermekle birlikte alınmak istenen ev değerinin %7 ila %12 (bu oranlar değişiklik gösterebilir) arasında komisyon (organizasyon ücreti) talep ediliyor. Örneğin 100 bin TL’lik bir ev almak için 7 bin TL ila 12 bin TL arasında sisteme girişte bir komisyon ödeniyor. Ayrıca sistemden herhangi bir sebeple çıkılması durumunda ödenen taksitler geri alınabilirken, komisyon ücreti geri alınamıyor.

Görüldüğü üzere sistem bu şekilde işliyor. Ancak bu sektörün 2021 yılına gelene kadar yasal bir zemine oturtulmadığı da bilinen bir gerçekti. Yani çift taraflı bir garantörlük söz konusu değil ve denetleme mekanizmaları da kısıtlı hatta yok denecek kadar azdı. Hal böyle olunca sektöre birçok oyuncu katıldı, pastadaki gelir hem büyüyor hem de gelir, oyuncuların fazla oluşu sebebiyle çok fazla paydaşa bölünmek durumunda kalıyordu. Bu vesileyle, tasarruf finansman sistemi olarak da adlandırılan faizsiz ev ve taşıt edindirme sektörüyle ilgili geniş kapsamlı düzenlemeleri içeren bir kanun teklifi Meclise sunuldu. Uzun ve yorucu bir maratonun ardından teklif yasalaştı hatta BDDK hızlıca yönetmeliğini bile duyurdu.

Bu yazımın devam eden kısmında, BDDK’nın yönetmeliğinde neler var onlara değinmek istiyorum;

  • Yürürlüğe giren yönetmelikle Türkiye’de tasarruf finansman şirketi kurmak isteyenlerin BDDK’ya başvurması ve ana sözleşme taslağında, konut finansmanı faaliyetinin iştigal konusu olarak belirtilmesi zorunlu hale getirildi.
    • Bu kapsamda başvuru dilekçesinde yer alması gerekenler 18 madde halinde yönetmelikte belirtildi. Kuruluş izni verilmesine ilişkin Kurul kararı tarihinden itibaren 6 ay içinde gerekli belgelerle kuruma başvurulması halinde durumları uygun görülenlere verilecek faaliyet izinleri Resmî Gazete’de yayımlanmasından itibaren geçerlilik kazanacak.
  • Tasarruf finansman şirketlerinin şube açması, izne tabi tutulacak ve her bir şube için 1 milyon TL ödenmiş sermayeye sahip olunması gerekecek.
  • Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce açılan şubeler için ödenmiş sermaye tutarına ilişkin koşul aranmayacak. Ancak, şubelerinin sayısı mevcut ödenmiş sermayelerine göre açabileceği şube sayısını aşan şirketler, aşım giderilinceye kadar yeni şube açamayacak.
    • Tasarruf finansman şirketlerinin birleşme, bölünme ve devir işlemlerinin tamamı için BDDK’dan izin alınması zorunlu olacak.
    • Bu şirketlerin faaliyetlerine son vermeleri ve iradi tasfiyeleri Kurulun iznine Şirketin faaliyetlerine son vermesi ve iradi tasfiyesi için konuya ilişkin yönetim kurulu kararı ile Kuruma başvurması gerekir. İzin tarihinden itibaren üç ay içinde şirket tarafından tasfiye kararı alınmadığı takdirde verilen izin geçersiz olur, yeniden izin alınmadan faaliyetin sona erdirilmesine ve tasfiye işlemlerine devam olunamaz. Tasfiye kararı verildikten sonra en geç on beş gün içinde tasfiye işlemlerine başlanır.
  • Tasarruf finansman sözleşmeleri, yalnızca konut, çatılı işyeri veya taşıt edinimi amacıyla tasarruf yapılması ve finansman sağlanmasına konu edilebilecek. Tasarruf finansman sözleşmeleri, çerçeve sözleşme olarak Kurulun uygun görüşü alınarak Birlik tarafından belirlenecek.
  • Tasarruf finansman şirketlerinin müşterileri, sözleşmeden cayma hakkını kullanmaları durumunda organizasyon ücreti de dahil hiçbir kesinti yapılmaksızın yaptığı tüm ödemeleri cayma kararının şirkete bildirilmesinden itibaren 14 gün içinde iade alacak. Müşterinin sözleşmede fesih hakkını kullanması durumunda tasarrufunun iadesi, iade talep tarihinden itibaren azami 6 ay içerisinde müşterinin göstereceği kendi adına açılmış banka hesabına defaten yapılacak.
  • Tasarruf finansman sözleşmelerinde finansman döneminin azami vadesi konut ve çatılı işyeri sözleşmeleri için 120 ayı, taşıt sözleşmeleri için 60 ayı geçemeyecek. Şirketlerin bankalardan alacağı krediler ile tahvil, kira sertifikası ihracı ve benzeri borçlanma araçları vasıtasıyla edinebileceği mali yükümlülüklerinin toplamı en fazla öz kaynaklarının yüzde 30’u kadar olacak.
  • Bir şirketin imzalayacağı, tahsisat tutarı 1 milyon TL’yi aşan yüksek tutarlı sözleşme tutarlarının toplamı, şirketin ilgili tarihteki tüm sözleşme tutarlarının toplamının yüzde 15’ini aşamayacak ve yüksek tutarlı sözleşmeler, çekilişli sözleşmelere konu edilemeyecek.
  • Tasarruf finansman şirketleri, müşteri giriş veya çıkışları dolayısıyla karşı karşıya kalabilecekleri öngörülmeyen yükümlülüklerini karşılamak üzere ihtiyat fon havuzu oluşturacak.

Yönetmeliği, ana hatlarıyla özetlemeye çalıştım. Görüldüğü üzere, sektörün saadet zincirine dönüşmemesi için önemli adımlar atılmış. Hem tüketici hem de tasarruf finansman şirketleri nezdinde, sistemin temel harcı doğru karılmaya çalışılmış. Tüketici haklarını korumak ve bu tür şirketlerin finansal ve yönetimsel anlamda daha sağlam temellerinin olması için bu düzenlemeler zaruriydi. Karar merci olarak denetleme ve düzenleme politikasını, BDDK üzerinde toplamak sektörü rahatlatacaktır aynı zamanda tüketicinin gözünde kıymetini artıracaktır.

Yeterlik Bilgileri Tablosunda Beyan Edilen Belgelerin İdareye Teslim Edilmesi?

Anahtar Kelimeler; Yeterlik bilgileri tablosu, beyan edilen bilgi ve belgeler, evrak kaydı,

İtirazen Şikayet Konusu; Yeterlik Bilgileri Tablosu’nda beyan edilen bilgileri tevsik etmek üzere idarece istenilen belgelerin idarece aslı gibidir yapılmış olan suretlerinin süresi içerisinde idareye teslim ettikleri, pandemi sebebiyle idarenin mesai saatlerinin değişmesinden dolayı teslim ettikleri belgelerin teslim ettikleri günden sonra kayda alınmasının tekliflerinin değerlendirme dışı bırakılmasını gerektirmediği iddiasına yer verilmiştir.

Kamu İhale Kurulu Kararı Özeti; 20.01.2021 tarihli ve 2021/UM.II-142 sayılı Kurul kararına göre, yapılan incelemede 01.12.2020 tarihinde saat 15:26’da EKAP’tan tebliğ edilen 01.12.2020 tarihli ve 460 sayılı yazıyla Yeterlik Bilgileri Tablosu’nda beyan edilen bilgi ve belgelerin tevsik edilmesi amacıyla imza beyannamesi, imza sirküleri, ticaret sicili bilgileri, iş deneyiminin tevsike yönelik belgeler, kalite ve standarda ilişkin belgeler, yetkili satıcı veya imalatçılığı gösteren belgeler ve diğer belgelere ilişkin açıklamaların (ekleriyle birlikte) İdari Şartname’nin 7.9’uncu maddesinde uygun olarak 03.12.2020 tarihine kadar idareye sunulmasının istenildiği görülmüştür.

Söz konusu yazıyla başvuru sahibi istekli tarafından anılan belgelerin idareye sunulması için belirlenen sürenin 2 iş günü olduğu anlaşılmıştır.

İdarece şikâyete verilen cevap incelendiğinde söz konusu belgelerin idareye sunulması istenen sürenin, Mal Alımı İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nin “Tekliflerin alınması, açılması ve değerlendirilmesi” başlıklı 55’inci maddesinin beşinci bendinde hüküm altına alınan sunulan belgelerdeki bilgi eksikliğinin tamamlatılması için isteklilere verilecek asgari süre olan iki iş günü dikkate alınarak belirlendiği anlaşılmıştır.

İdarenin şikâyete cevap dilekçesinin ekinde yer verdiği “idarenin doküman yönetim sistemine ait ekran görüntüsü” incelendiğinde başvuru sahibinden gelen ve konu bilgisi “2020/576642 İKN’li İhale Hk.” olan, 460002 sayılı evrakın kayıt tarihinin 04.12.2020 olduğu görülmüştür.

Başvuru sahibi tarafından idarece istenilen belgelerin sunulmasına ilişkin üst yazı incelendiğinde yazı üzerinde el yazısıyla “460002” ve “04/12/2020” ifadelerinin yazılmış olduğu görülmüştür. Söz konusu üst yazı ekinde idareye sunulan belgelerden “Aslı idarece görülmüştür.” şerhi bulunanlar incelendiğinde anılan şerhin hangi tarihte düşüldüğüne dair bir bilginin de yer almadığı görülmüştür.

Mevzuat hükümleri ve İdari Şartname düzenlemeleri çerçevesinde e-teklif alınmak suretiyle yapılan incelemeye konu ihalede isteklilerce sunulan Yeterlik Bilgileri Tablosu’nda yer alan beyanlar esas alınarak yapılan değerlendirmeden sonra belirlenen geçerli tekliflerden ekonomik açıdan en avantajlı birinci ve ikinci teklif olması öngörülen teklif sahiplerine, Elektronik İhale Uygulama Yönetmeliği’nin 21’inci maddesinin ikinci fıkrasına uygun olarak alınmayan geçici teminat mektupları ile beyan ettikleri bilgi ve belgelerden, EKAP veya diğer kamu kurum ve kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının internet sayfası üzerinden sorgulanamayanlara ilişkin tevsik edici belgeleri ve bunların eklerini, belgelerin sunuluş şekline uygun olarak sunmaları için makul bir süre verileceği, verilen süre içerisinde beyan edilen bilgi ve belgeleri doğrulayan belgeleri sunmayan isteklilerin tekliflerinin değerlendirme dışı bırakılarak geçici teminatlarının gelir kaydedileceği anlaşılmaktadır.

Yapılan tespitler neticesinde Yeterlik Bilgileri Tablosu’nda Beyan edilen bilgi ve belgelerin tevsik edilmesi amacıyla idarece 01.12.2020 tarihinde istenilmesi üzerine başvuru sahibince 03.12.2020 tarihinde idareye teslim edilmesi gereken belgelerin idarece belirlenen sürenin bitiminden sonra 04.12.2020 tarihinde idare kayıtlarına alındığı, başvuru sahibince söz konusu belgelerin 03.12.2020 tarihine kadar idareye teslim edildiğini kanıtlayan bir belgenin şikayet ve itirazen başvurularında yer almadığı birlikte değerlendirildiğinde başvuru sahibi isteklinin teklifinin değerlendirme dışı bırakılması işleminin yerinde olduğu sonucuna varılmıştır.

Eş Yazar: Sinan Özesen

Sinan ÖZESEN, Özel sektörde çalışmasının ardından kamuda 2013 yılında Sosyal Güvenlik Kurumu’nda inşaat mühendisi olarak çalışmaya başlamış, 2014 yılından beri Kamu İhale Kurumu’nda kamu ihale uzmanı olarak çalışmaktadır. Kamu ihale mevzuatı eğitimi vermektedir. Kamu İhale Dünyası dergisinde yayımlanmış makaleleri bulunmaktadır.

Kayıt Formu

Kayıt için Kullanım Şartları ve Gizlilik Politikası ve 6698 Sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (“KVKK”) Usul ve Esasları Uyarınca Kişisel Verilerinizin Korunması Hakkında Müşteri Aydınlatma Metnin okunması ve kabul edilmesi gereklidir.