Ve işte yine “Fransız Kaldığımız Konular” başlıklı bir yazı daha sizlerle. Dördüncü konumuz; La Stagiaire kelimesi üzerine !
Daha iyi anlaşılması için bir cümle içinde kullanalım:
“Bi Çay kap bakalım, La Stagiaire!”
Yok!
Yanlış anlaşılmasın “la” derken Ankara şivesindeki değil Fransızcadaki “la”. Yoksa normalde La Stagiaire kelimesi Türkçede Stajyer olarak kullanılır.
La Stagiaire, kökende stage “çıraklık, deneme aşaması” sözcüğünden alıntıdır. Yine Fransızca olan bu sözcük de eski Fransızcada Estage (Stage olarak İngilizcesini bilirsiniz) “Durma yeri, durak, menzil, etap” ve hatta “Manastırda çile süresi” sözcüğünden evrilmiştir.
Bizim stajyer kavramına da nasıl birebir oturmuş değil mi?
Hayret yani, bana göre de çok doğru, çile makamıdır stajyerlik yılları. Mümkün olan en az ücretle, eğitim alanına en uzak iş yapma dönemi.
İşyerindeki hemen hemen herkesin sana göre kıdemli, tecrübeli, bilgili olduğu; seninse en alt kasttan olduğun yıllardır.
Dolayısıyla işe katkısı az, mesleğe ilgisi yerlerde ve öğrenme hevesi ise zaten stajın ilk haftasında kırılmış olan bir insandır Mösyö Stajyer. 🙂
Sonuç;
“Allahım ben niye burdayım?” diye etrafa bakan bir gençlik.
E, ne yapacağız peki?
Konuya Fransız kalmayacağız.
Stajyer: İşimizi geleceğe taşısın diye bize emanet edilmiş bir insandır.
Stajyer: Mesleğin geleceği olan genç beyindir. Yepyeni bir bakış açısıdır.
Stajyer: Her sektörün ihtiyacı olan taze işgücü, temiz kan, yeni enerjidir.
Stajyer: İşlenmesi için bizlere sunulmuş bir cevherdir.
Kısacası Stajyer: Ülke sanayisinin ve ticaretinin geleceğidir.
Stajyer=Gelecektir.
Meslekler körelmişse, kalifiye eleman yoksa, çalışacak kimse yoksa olayın nedeni şimdide değil geçmiştedir.
Geçmişte stajyerlere ne yaptıysak bugün biçiyoruz.
Bu konu hakkında Fransız kalmak isteyip istememek elinizde; ama Türk Arşivciler Derneğinin 2017 yılında Arşiv Dünyası Dergisinin 20. sayısında yayınlanan “Staj Süreçlerinin Öğrencilerin Mesleki Beklentilerine Etkisi: Marmara Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü Üzerine Bir İnceleme” isimli çalışmada bu konu gayet güzel işlenmiş.
Özetlersek:
Yapılan ankette sorulmayan ancak staj sürecinde gerçekleştirilen birebir görüşmelerde, yaz stajlarının staj verimliliğini etkilediği anlaşılmıştır. (Tatil olarak kafaya işlenmiş bir dönemde gençlerin ne kadar çalışmaya istekli olacağı da ortada!)
Yaz dönemi stajları aynı zamanda koordinatörler açısından stajyerlerin takibini ve yerinde denetimini zorlaştıran bir durum. (Tatil olarak kafaya işlenmiş bir dönemde koordinatörlerin ne kadar çalışmaya istekli olacağı da ortada!)
Stajların, öğretim döneminde yapılabilmesi için zorunlu staj dersleri olan bölümlerin başkanları ile üniversite yönetiminin birlikte hareket etmeleri ve öğrenciler için en uygun yöntemi seçmeleri gereklidir. (İş dünyasının beklentileri ve düzenleri göz önüne alınmadan staj planı yapmak ne kadar doğru.)
Ancak stajların dönem içerisinde yapılması öğrencilerin staj yapacakları bölgenin sınırlandırılmasına sebep olmaktadır. Bu, İstanbul için sorun sayılmasa da farklı illerde dezavantaj olarak görülebilir. (Eğitim birimlerinin mutlaka uygulama alanlarına ve özellikle de sektörlerdeki iş gücü yapısına uygun yerlere yapılması.)
Bu anlamda stajların en az bir tanesinin dönem ortasında olması öğrenciler açısından faydalı olacaktır. (Bu tespite söyleyecek sözüm yok.)
Öğrencilerin staj uygulamasını ciddi bir biçimde ele almaları, staj yaptıkları kurum veya kuruluşu seçerken kariyer hedeflerine uygunluğuna dikkat etmeleri gerektiği bu çalışmanın ortaya koyduğu temalardan biridir. (Kesinlikle)
Ankette verilen yaklaşık %83’lük bilinçli yaklaşım her ne kadar çok iyi olarak ifade edilse de kalan %17’lik (staj yerinin yakınlığı ve rahat staj imkânı) oranın azaltılması önemlidir. (Staj yerinde rahat etme fikri olanlara direkt “Staj Engellidir, Mezun Olamaz Belgesi” verilebilir.)
Öğrencilerin staj süresince derslerde edindikleri teorik bilginin uygulamada kullanımı ve alanla ilgili teknoloji kullanım yoğunluğu, öğrencilerin kişisel gelişimlerinde ve bölümlerin müfredatlarında değişen çağa uyum sağlamaları, iş dünyasının ihtiyaç duyduğu nitelikte mezun yetişmesi açısından teşvik edicidir. (Akademik olarak sanırım iyi bir cümle; ama sanayiciler anlayamayabilir.) 🙂
Bölümlerin öğrencilerin staj sonrasında edindikleri mesleki izlenim ve gelecek beklentilerini yakından takip etmeleri ve staj imkânı sağlayan kurumlarla işbirliği içerisinde bulunmaları mesleki imaja ve bilinirliğe katkı sağlayacak mahiyettedir. (Bu cümlede öğrenciye görev verilmiş olsa da bence esas görev sevgili İK Yönetecimizde olmalı. Stajyeri bir şekilde kazanmak ve ileride çalışan olarak tutmak onların başarısıdır.)
İlk stajını yapanlarla, ikinci stajını yapanların mesleki anlamda beklentileri arasındaki farkın ikinci stajını yapanlar yönünde olumlu olması mesleki anlamda olgunlaşmayla açıklanabilecek bir etkendir. (Ne kadar çok staj o kadar çok tecrübe ve bilinç artışı demek)
Özetle staj yapan öğrencilerin, staj sonrası mesleki beklentilerinde farklılaşma eğiliminde olup olmadığı araştırmaya değerdir.
Stajyerler başlı başına bir değerdir. Onlara ilk, orta ve yüksek öğretim kurumlarında birçok şeyi öğretsek de uygulamalı mesleki eğitimi vermek zorundayız. Bu görev sanayi ve akademik entegrasyonla mümkün.
Bir ülke ekonomisi için stajyerin mezuniyet sonrasında aynı sanayicinin yanında çalışan olarak işbaşı yapması kadar güzel bir kazanım olamaz. Öğretim de, Eğitim de, Gençlik de boşa gitmemiş olur.
Sorumlu Tutulan İlgilerin Savunması; Belediye tarafından yapılmış olan “2014 yılı …, …, …, … Mahalleleri cadde ve sokaklarda tretuvar ve onarım işi”nde ihale üzerinde kalan isteklinin vergi borcu nedeni ile süresinde sözleşme imzalamaya gelmemesi sonucu teklifin %3 tutarındaki geçici teminatı (… TL’si) gelir kaydedilerek, ilgili mevzuatta açık bir düzenleme bulunmadığından fazlaya ilişkin kısmının ise (… TL’si) aynı durumlar için verilmiş yargı kararları ve uygulanmalarına ilişkin KİK’in kararları dikkate alınarak iade edildiğini, ayrıca bu hususta T.C. Danıştay . Dairesi 17.06.2014 tarihinde aldığı E:…, K:… sayılı kararının da bulunduğunu,
Buna karşılık, Sayıştay … Dairesinin ilamında 4734 sayılı Kanundaki geçici teminata yönelik düzenlemelere yer vererek mevzuatta “geçici teminatın tamamı gelir kaydedileceği” şeklinde hiç bir açık düzenleme bulunmamasına rağmen, mevzuattaki belirsizlikler üzerinden değerlendirme yaparak, haksız bir şekilde kamu zararına sebebiyet verildiğine karar verdiğini,
İdarecinin 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun 71. maddesinde sayılan kamu zararını belirleyen unsurların hiçbir tanesine sebebiyet verilmediğini,
Aksine işlem yapsalardı kamu zararına sebebiyet vereceklerini, çünkü mağdur edilmiş isteklinin silsile ile ilgili mercilere başvurarak aynı yargı kararını alacağını, sürecin sonunda da karşı tarafın avukatlık vekâlet ücretleri, faizler, harçlar, yargı giderleri ve KİK’in başvuru tazmin bedeli gibi kamu kaynaklarından fuzuli ödenecek giderlere sebebiyet verileceğini, belirterek tazmin hükmünün kaldırılmasını talep etmiştir.
Sayıştay Temyiz Kurulunun Karar Özeti; (Yılı 2014, Dairesi 6, Dosya No 40951, Tutanak No 42990, Tutanak Tarihi 12.4.2017)
… Belediyesi tarafından ihalesi yapılan “2014 yılı …, …, …, … Mahalleleri cadde ve sokaklarda tretuvar yapımı ve onarımı işi” …’ın uhdesinde kalmış olmasına rağmen, istekli vergi borcu nedeniyle yasal süresi içinde sözleşme imzalamaya gelmemiş, bunun üzerine de istekli tarafından sunulan geçici teminatın gelir kaydedilmesine karar verilmiştir. Ancak istekli tarafından verilen … TL’lik geçici teminatın tamamı değil, teklif edilen bedelin % 3’üne tekabül eden … TL’lik tutar gelir kaydedilmiş, geriye kalan … TL ise istekliye iade edilmiştir.
Kanunun 10. maddesinde, ihale üzerinde kalan istekli tarafından taahhüt altına alınan durumu tevsik eden belgelerin sözleşme imzalanmadan önce verilmemesi halinde bu durumda olanların ihale dışı bırakılarak geçici teminatları gelir kaydedileceği hüküm altına alınmış olup, geçici teminatın gelir kaydedilmesinde herhangi bir oran belirtilmemiş, sadece ihale üzerinde kalan isteklinin geçici teminatından söz edilmiştir. Öte yandan Kanunun 44. maddesinde, ihale üzerinde kalan isteklinin 42 ve 43. maddelere göre kesin teminatı vererek sözleşmeyi imzalamak zorunda olduğu, sözleşme imzalandıktan hemen sonra geçici teminatın iade edileceği,
bu zorunluluklara uyulmadığı takdirde, protesto çekmeye ve hüküm almaya gerek kalmaksızın ihale üzerinde kalan isteklinin geçici teminatının gelir kaydedileceği hüküm altına alınmış olup,
yine geçici teminatın gelir kaydedilmesinde herhangi bir oran belirtilmemiş, sadece ihale üzerinde kalan isteklinin geçici teminatından söz edilmiştir.
İhale üzerinde kalan isteklinin geçici teminatı da Kanunun 33. maddesi gereğince asgari % 3 olmak üzere istekli tarafından kendi iradesi dâhilinde verilmiş olan tutardır.
Dolayısıyla geçici teminatın gelir kaydedilmesi durumunda da istekli tarafından teklif edilen ihale bedelinin % 3’ü değil, istekli tarafından verilmiş olan teminatın bütününün dikkate alınması gerekmektedir.
Sorumlunun savunmasına dayanak olarak gösterdiği, Danıştay, Ankara … İdare Mahkemesi ve Kamu İhale Kurulu kararları olaya münhasır olup bahse konu olay açısından herhangi bir bağlayıcılığı bulunmamaktadır.
Bu itibarla, sorumlu iddialarının reddedilerek 73 sayılı İlamın 1. maddesiyle … TL’ye ilişkin olarak verilen tazmin hükmünün TASDİKİNE, oy çokluğuyla, karar verilmiştir.
Türk ilaç, farmakoloji ve sağlık sektörü, 10-12 Ocak 2023 tarihlerinde gerçekleştirilen ve 100’den fazla katılımcı firma ile 20 binden fazla ziyaretçiyi ağırlayan DupHat – Dubai Uluslararası Eczacılık ve Teknolojileri Fuarı ve Konferansı’na çıkartma yaptı. ExpoHIS tarafından gerçekleştirilen Milli Katılım Organizasyonu ile fuarda yer alan 25 Türk ilaç ve sağlık firması, ihracat fırsatlarının yanı sıra yeni iş birliklere de imza attı.
Yerel pazarı desteklemek için bir konferans ve sergi olarak başlayan DupHat-Dubai Uluslararası Eczacılık ve Teknolojileri Fuarı ve Konferansı bugün bölgenin önde gelen fuarları arasında yer alıyor. 10-12 Ocak 2023 tarihleri arasında ilaç sektörünün lider markalarını buluşturan DupHat fuarına bu yıl Türkiye’den 25 ilaç ve sağlık şirketi katıldı. Fuarda dünyanın en önemli ilaç markalarının yer aldığını belirten ExpoHIS Genel Müdürü Kenan Onak, “Organizasyonumuz ile fuara katılan Türk firmaları ürün, hizmet ve teknolojilerini ziyaretçilere sunarken, yoğun ilgiyle karşılaştı. Hem yeni iş birliklerine olanak sağlaması hem de bilinirliği artırması açısından çok başarılı bir fuarı geride bıraktık” dedi.
“Türk firmaları uluslararası pazarda ciddi bir etki yarattı”
Fuara Milli Katılım sağlamak için bu yıl güçlü tanıtım çalışmaları yürüttüklerini ve katılımcı şirket sayısını da 5 kat artırdıklarını ifade eden Kenan Onak, “Bu yıl fuara gösterilen ilgi, Türk şirketlerinin bölgedeki önemini ortaya koyuyor. Yapılan yatırımlarla Ar-Ge ve üretim konusunda ülkemiz sağlık alanında oldukça önemli bir merkez olmuşken biz de sektördeki şirketlerimizin yeni pazarlara açılmasını kolaylaştıracak birçok fuar projesini sektöre sunuyoruz. Duphat fuarında firmalarımız ilaç, gıda takviyesi, vitamin, sağlık, bitkisel ürünler, ilaç paketleme ve yazılım ürün gruplarından olup, birçoğu uluslararası pazarda adından söz ettirecek ürünlerle fuarda ciddi bir etki yarattı. ExpoHIS olarak Türk firmalarının yurt dışına açılmalarına ve kendilerine yeni pazarlar yaratmalarına katkı sağlamak bizi mutlu ediyor” dedi.
“Milli Katılım fuarlarımızı artırarak firmalarımızın ihracat fırsatları yaratmalarına destek olacağız”
Her yıl Dubai World Trade Center’da gerçekleştirilen fuarın yıllar geçtikçe geliştiğini ve bölgenin en büyük fuarı olma yolunda ilerlediğini belirten Onak, sözlerine şöyle devam etti: “İlerleyen süreçte sağlık, medikal ve ilaç sektörü ile birlikte farklı sektörlerde de Ticaret Bakanlığımızın belirlediği uzak ülkeler stratejisindeki ülkelere yoğunlaşarak milli katılım sayımızı artıracak ve Türk firmalarının kendilerine yeni ihracat fırsatları yaratmalarına destek olacağız.”
Günlük yaşamımızda hepimizin üstlenmiş olduğu çeşitli roller bulunmaktadır. Kişilerin günlük yaşamında üstlenmiş oldukları bu roller anne, baba, çalışan, işveren, eş, arkadaş gibi toplum tarafından tanımlanmış kategorilerden oluşmaktadır. Söz konusu kategorilerin her biri yine içeriği toplum tarafından belirlenmiş bir dizi görev, sorumluluk, hak, beklenti, davranış ve normla ilişkilendirilmiştir. Dolayısıyla toplum rolün ne olduğu kadar o rolün tam olarak yerine getirilmesine ilişkin kuralları da belirlemiş olmaktadır (1).
William Shakespeare’e göre hayat bir sahnedir. Dolayısıyla toplumsal ilişkilerde herkesin üstlenmiş oldukları roller çerçevesinde birer aktör olduğu söylenebilir (2).
Toplumsal yaşamda her bir rolün karakteristik davranış kalıpları çerçevesinde beklentiler tarafından şekillendiği ileri sürülmektedir. Bunun sonucunda her bir rol için beklentiler tarafından oluşturulan birer özgün senaryo ortaya çıkmakta ve söz konusu rolü üstlenmiş olan aktörün bu senaryoya uygun hareket etmesi gerekmektedir (3). Örneğin bir babanın, annenin ya da arkadaşın sergilemesi gereken belirli davranış kalıpları bulunmaktadır. Birey kendisi için tanımlanmış bu davranış kalıplarına uygun olarak davranmadığı takdirde “ne biçim baba”, “ne biçim anne”, “ne biçim arkadaş” gibi eleştirilere ve bazı durumlarda çeşitli yaptırımlara maruz kalmaktadır.
İş yaşamında da her seviyedeki aktör için tanımlanmış çeşitli ve birbirlerinden farklı roller bulunmaktadır. Bu nedenle Shakespeare’in tanımına uygun olarak iş yaşamının ve işyerlerinin de “sahne” olarak nitelendirilmesi mümkündür.
Bu sahnede ise irili ufaklı birçok rol çok sayıda aktör tarafından sergilenmektedir. Bu roller toplumsal beklentiler kadar çeşitli kurallar çerçevesinde de belirlenmektedir. Örneğin 4857 sayılı İş Kanunu’nun 5. Maddesi işverenlere yönelik olup “Eşit davranma ilkesi” başlığını taşımaktadır ve bu maddede yer alan bir hükümde işverenin “esaslı sebepler olmadıkça tam süreli çalışan işçi karşısında kısmî süreli çalışan işçiye, belirsiz süreli çalışan işçi karşısında belirli süreli çalışan işçiye farklı işlem [yapamayacağı]” belirtilmektedir (4). Bu nedenle işverenler açısından üstlenmiş oldukları rolün içeriğinde çalışanlarına eşit davranma yükümlülüğünün de bulunduğunu ve rollerini bu yükümlülük çerçevesinde sergilemeleri gerektiği söylenebilir.
Dolayısıyla iş yaşamındaki rollere ilişkin senaryolar yalnızca yazılı olmayan kural ve beklentilerle değil, aynı zamanda yazılı kural ve beklentilerde de oluşturulmuş bulunmaktadır. Önemli olan ister işveren ister yönetici ve ister işgören olsun, iş yaşamında belirli bir rolü üstlenmiş her bireyin yazılı ve yazılı olmayan kurallara uymasının ve bu kurallar çerçevesinde hareket etmesinin bir gereklilik ve hatta bazı durumlarda zorunluluk olduğudur.
Yine 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. Maddesine göre “İşveren adına hareket eden ve işin, işyerinin ve işletmenin yönetiminde görev alan kimselere işveren vekili” adı verilmektedir ve aynı maddeye göre “işveren için öngörülen her çeşit sorumluluk ve zorunluluklar işveren vekilleri hakkında da uygulanır” ne var ki “İşveren vekilliği sıfatı, işçilere tanınan hak ve yükümlülükleri ortadan [kaldırmamaktadır]” (5).
Yukarıdaki örnekte de görülebileceği gibi Yöneticilik de içeriği çok çeşitli biçimlerde doldurulmuş rollerle yakından ilişkilidir ve belki de en kapsamlı rol içeriğinin yöneticiler için belirlenmiş olduğu söylenebilir. Gerçekten de yönetici rolünü üstlenmiş bir kişinin rolünün içeriği alt kademedekiler açısından “işveren”, işveren açısından da “işçi” olarak tanımlanması ile oluşmaktadır. Böyle bir durumda yöneticilerin yalnızca toplumsal beklentiler çerçevesinde değil, yasalar çerçevesinde de belirlenmiş ve içeriği doldurulmuş rolleri oynamaları beklenmektedir. Bu nedenle iyi bir yönetici olma hedefinin bu rolün içeriğinin yazılı ve yazılı olmayan bütün kural ve beklentiler açısından tam olarak bilmesi ve bu içeriğe uygun olarak hareket edilmesi, kısacası bu rol için belirlenmiş senaryoya uygun davranılması ile gerçekleştirilebileceği söylenebilir.
Prof. Dr. Umut OMAY
Kaynaklar
(1) Barnett, R. C. (2014), “Role theory”, Encyclopedia of Quality of Life and Well-Being Research, Ed. A. C. Michalos, Springer Science + Business Media, Dordrecht, p. 5591.
(2) Dandaneau, S. P. (2007), “role-taking”, The Blackwell Encyclopedia of Sociology, Ed. G. Ritzer, Blackwell Publishing, Malden, p. 3956.
(3) Hindin, M. J. (2007), “role theory”, The Blackwell Encyclopedia of Sociology, Ed. G. Ritzer, Blackwell Publishing, Malden, p. 3959.
Özel hayata saygı hakkı Anayasa’nın 20 nci maddesinde koruma altına alınmıştır. Devlet, kişilerin özel ve aile hayatına keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin haksız saldırılarını önlemekle yükümlüdür. Özel hayat geniş bir kavram olup bu kavramın kapsayıcı bir tanımının yapılması oldukça zordur. Bununla beraber bu kavram; kişinin maddi ve manevi bütünlüğü, fiziksel ve sosyal kimliği, bireyin ismi, cinsel yönelimi, cinsel yaşamı gibi unsurları korumaktadır. Kişisel bilgiler ve veriler, kişisel gelişim, aile hayatı vb. konular da bu hakkın içinde yer almaktadır (Bülent Polat [GK], B. No: 2013/7666, 10/12/2015, § 61).[1].
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Özel ve aile hayatına saygı hakkı” kenar başlıklı 8 inci maddesine göre de, “ Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir. Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.”
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine göre ise, “mesleki hayat özel hayat kavramı dışında tutulamaz. Özel hayat unsurları gerekçe gösterilerek mesleki hayata getirilen sınırlamalar, bireyin sosyal kimliğini etkilediği ölçüde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8 inci maddesi kapsamına girebilmektedir. Bu noktada belirtmek gerekir ki insanların büyük çoğunluğu, dış dünya ile olan ilişkilerini geliştirme olanaklarını en çok mesleki hayatları çerçevesinde yürüttükleri faaliyet kapsamında elde etmektedir (Özpınar/Türkiye, B. No: 20999/04, 19/10/2010, § 45; Niemietz/Almanya, B. No: 13710/88, 16/12/1992, § 29).
Anayasa Mahkemesi 30 Eylül 2020 tarihli kararında, Özel hayata saygı hakkına yönelik işverenin müdahalesine ilişkin şikâyetlerin derece mahkemeleri önüne getirilmesinin, dayanaktan yoksun olmadığına ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığına ve özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerektiğinin altını çizmektedir.
Devletin, özel hayata saygı hakkını etkili olarak koruma ve saygı gösterme şeklinde pozitif yükümlülüğü de bulunmaktadır. Bu yükümlülük bireylerin birbirlerine karşı eylemleri bakımından da anılan hakkın korunması için gerekli önlemlerin alınmasını da içerir (Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 32; Ömür Kara ve Onursal Özbek, B. No: 2013/4825, 24/3/2016, §§ 45-46).
Bu doğrultuda, özel hukuk iş ilişkisi kapsamında çalışan bireylerin Anayasa ile güvence altına alınan haklarına yönelik müdahale iddiası içeren uyuşmazlıklarının karara bağlandığı davalarda derece mahkemelerince söz konusu güvenceler gözardı edilmemeli, işveren ve çalışanlar arasındaki çatışan çıkarlar adil biçimde dengelenmeli, müdahalenin işverenin meşru amacıyla ölçülü olup olmadığı değerlendirilmeli ve ulaşılan sonuç hakkında hüküm kurulurken ilgili ve yeterli gerekçeler sunulmalıdır (Ömür Kara ve Onursal Özbek, § 50).
Anayasa Mahkemesine yapılan başvuruya konu somut olay özetle şöyle gelişmiştir. Aynı işyerinde çalışan iki işçinin iş ilişkisi dışında bir gönül ilişkisi yaşadığı gerekçesi ile iş sözleşmeleri işveren tarafından 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25. maddesinin (II) numaralı bendi uyarınca feshedilmiştir. Konunun yargıya taşınması ile ilk derece mahkemesi feshin geçersizliği ile başvurucunun işe iadesine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; işe iade davasında hizmet akdinin haklı ya da geçerli bir nedenle feshedildiğinin ispat külfetinin işverende olduğu, işverenin fesih kararında davacının (başvurucunun) işyerinde çalışan evli bir erkekle ilişkisinin bulunması, işyerine telefon açılarak canlı bomba ihbarı üzerine emniyet güçlerinin çağrılması, soruşturma açılması, üretimin aksamasına neden olunması sebeplerine dayanılmasına rağmen bomba ihbarının yapıldığı tarihte işyerinde üretimin aksadığı, durduğu ve bundan dolayı zarar oluştuğuna dair delil sunulmadığı belirtilmiştir. Bunun yanı sıra gerek dinlenen tanıkların ifadeleri gerekse işyerinden sunulan kayıtlardan başvurucunun diğer çalışan ile çalışma alanında ya da işyerinde iş ilişkisi dışında farklı bir ilişkilerinin olduğuna dair delilin ortaya konulamadığı, tanıkların beyanlarında normalin dışında bir davranışa tanık olmadıklarını belirttikleri ve başvurucunun savunmasının alınmadığı vurgulanan gerekçede başvurucuya atfedilen eylemlerle ilgili hususların şüpheye yer vermeyecek şekilde ispatlanamadığı, feshin son çare olması ilkesinin ihlal edildiği ve fesih kararının yerinde olmadığı ifade edilmiştir.
Anılan karar işveren tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 13/10/2016 tarihinde, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına ve davanın reddine kesin olmak üzere karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; 4857 sayılı Kanun’un 25. maddesinin (II) numaralı bendine göre yapılan fesihlerde işçinin savunmasının alınmasına gerek olmadığı, ayrıca dosya içeriği, davacı ile ilişki yaşadığı iddia edilen V. isimli işçinin alınan savunması dikkate alındığında, başvurucunun V. ile çalışma arkadaşlığı ilişkisini aşan bir ilişki yaşadığı, bu ilişkinin işyerinde olumsuzluklara yol açtığının anlaşıldığı belirtilmiştir. Gerekçede, bu durumun, haklı fesih sebebi ağırlığında olmasa da işin yürütümünü bozucu nitelikte olduğu, işyerinde olumsuzluğa yol açtığı ve iş ilişkisinin sürdürülmesinin, işveren açısından beklenemeyeceği vurgulanarak iş sözleşmesinin feshinin geçerli sebebe dayandığının kabulü gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Nihayetinde özel bir şirket bünyesinde çalışan başvurucu ahlaki durum gerekçe gösterilerek iş akdinin feshedilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiası ile Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
Anayasa Mahkemesi, özel hukuk iş ilişkisi kapsamında çalışan bireylerin Anayasa ile güvence altına alınan haklarına yönelik müdahale iddiası içeren uyuşmazlıklarının karara bağlandığı davalarda derece mahkemelerince söz konusu güvencelerin gözardı edilmemesini, işveren ve çalışanlar arasındaki çatışan çıkarların adil biçimde dengelenmesini, müdahalenin işverenin meşru amacıyla ölçülü olup olmadığının değerlendirilmesini ve ulaşılan sonuç hakkında hüküm kurulurken ilgili ve yeterli gerekçeler sunulması gerektiğini öngörmüştür. (Ömür Kara ve Onursal Özbek, § 50).
Kararın devamında, derece mahkemeleri tarafından tarafların çıkarları dengelenirken ve müdahalenin ölçülülüğü irdelenirken iş sözleşmelerinde kısıtlayıcı ve zorlayıcı düzenlemelerin ne şekilde belirlendiği, çalışanların temel haklarına yönelik müdahalede bulunulmasına neden olan meşru amacın müdahale ile ölçülü olup olmadığı, sözleşmenin feshinin çalışanların eylem ya da eylemsizlikleri karşısında makul ve orantılı bir işlem olup olmadığı somut olayın koşullarına göre ele alınmalıdır. Ayrıca yargılamalar sırasında gerçekleştirilen işlemlerin ve neticede verilen kararın gerekçesinin bizatihi özel hayat alanına ilişkin bir müdahale oluşturmaması için derece mahkemelerince gereken özen gösterilmelidir denilerek işveren müdahalesinin ölçülülüğü üzerinde durmuştur. (Ömür Kara ve Onursal Özbek, § 51).
Öncelikle işyerinde işlerin etkin bir şekilde yürütülmesi, iş sağlığı ve güvenliği gibi haklı ve meşru görülebilecek nedenlerle işverenin, kural olarak çalışanın özel hayatı kapsamında kalan bazı davranış ve eylemlerine ilişkin sınırlamalar getirebileceği söylenebilir. Öte yandan işverenin yetki ve haklarının sınırsız olmadığı, çalışana tanınan temel hak ve özgürlüklerin -somut olayda özel hayata saygı hakkının- işyeri sınırları dahilinde de korunduğu, aynı zamanda kısıtlayıcı ve uyulması zorunlu işyeri kurallarının çalışanların temel haklarının özünü zedeleyecek nitelikte olmaması gerektiği vurgulanmalıdır. Bu bağlamda işçinin aynı işyerinde çalışan başka bir işçiyle ilişki yaşaması hâlinde işverenin sadece bu nedene dayanarak iş akdini feshedebileceğini kabul etmek, işçinin demokratik bir toplumda temel haklarına ve özgürlüklerine işyerinde de saygı gösterilmesi gerektiği yönündeki haklı beklentisiyle uyuşmayacaktır. Bu çerçevede çalışanın diğer bir çalışanla yaşadığı ilişkinin işin yürütülmesini, iş sağlığını ve güvenliğini etkileyip etkilemediği önem taşımaktadır
Ayrıca işyerinde yaşanan ancak işin işleyişine etkisi olmayan her ilişkinin fesih nedeni olacağını doğrudan kabul etmek, işverenin menfaatleri ile işçinin menfaatleri arasında pozitif yükümlülükler kapsamında devlet tarafından korunması gereken dengenin işçi aleyhine bozulması sonucunu doğuracağı söylenebilir. Bu açıklamalar yukarıda belirtilen pozitif yükümlülüğe ilişkin ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, iki çalışan arasındaki ilişkinin iş akdinin feshi nedeni olarak kabul edilebilmesi için ilişkinin varlığı ve anılan ilişkinin işin yürütülmesine olumsuz etkileri ile birlikte iş akdinin sürdürülmesinin işveren açısından beklenemeyeceğinin işveren tarafından tam olarak ortaya konulması gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır. Ayrıca derece mahkemeleri tarafından da ilişkinin işyerine ve işin işleyişine olan yansımaları işyerinin kapasitesi, işçinin ifa ettiği görevi, sicili, ilişkinin kim tarafından alenileştirildiği gibi hususlar gözetilerek değerlendirilip yeterli ve ilgili gerekçe ile açıklanmalı, iş akdinin feshinin işverenin meşru amacına uygun ve orantılı olup olmadığı gözetilerek işveren ile çalışan arasındaki çatışan çıkarlar adil biçimde dengelenmelidir.
Ayrıca işverenin derhâl fesih hakkı kapsamında savunma almadan fesih hakkının olup olmadığı temyiz mercii tarafından tartışılmış olsa da başvuru konusu olayda işverenin V.B.nin savunmasını almasına ve yargılama aşamasında bu savunmayı delil olarak mahkemeye sunmasına rağmen, iddia edilen ilişkinin tarafı olan başvurucunun savunması alınmayarak ilişkinin varlığına ilişkin tek taraflı bir beyana dayanıldığı ve yargılama aşamasına kadar başvurucuya bu beyana karşı görüşlerini sunma imkânının işveren tarafından tanınmadığı hususlarının gözetilmediği anlaşılmaktadır. Derece mahkemesi tarafından da iddialar karşısında V.B.nin tanık olarak dinlenmediği, işveren tarafından dosyaya sunulan savunmasının doğruluğunun araştırılmadığı görülmüştür.
Bu durumda yargılama sürecinde başvurucunun başka bir işçiyle ilişkisinin olduğu, bu ilişkinin başvurucu tarafından alenileştirildiği ve ilişkinin işyerine olumsuz etkilerinin olduğu, ayrıca oluşan olumsuzluklar nedeniyle iş akdinin sürdürülmesinin işverenden beklenemeyeceği hususlarının işveren tarafından ortaya konulamadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca iddia edilen ilişkinin varlığına ve işyerine yansımalarına ilişkin yeterli bir araştırmanın yapıldığı ve olaya özgü gerekçe sunulduğu da söylenemez. Açıklamalar bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde, iş akdinin feshinin işverenin amacına uygun ve orantılı olup olmadığı hususu gözetilerek işveren ile çalışanın çıkarları arasında adil bir denge kuracak özenli bir yargılama yapılmadığı sonucuna varılmıştır.
Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Sonuç olarak, Anayasa Mahkemesine göre, işyerinde işlerin etkin bir şekilde yürütülmesi, iş sağlığı ve güvenliği gibi haklı ve meşru görülebilecek nedenlerle işverenin, kural olarak çalışanın özel hayatı kapsamında kalan bazı davranış ve eylemlerine ilişkin sınırlamalar getirebilir. Ancak, işverenin yetki ve hakları sınırsız değildir. Çalışanın temel hak ve özgürlükleri ve özel hayata saygı hakkı işyeri sınırları dahilinde de korunmalıdır. Bu bağlamda işçinin aynı işyerinde çalışan başka bir işçiyle ilişki yaşaması hâlinde işverenin sadece bu nedene dayanarak iş akdini feshetmesi, işçinin demokratik bir toplumda temel haklarına ve özgürlüklerine işyerinde de saygı gösterilmesi gerektiği yönündeki haklı beklentisiyle uyuşmaz. İşyerinde iki çalışan arasındaki gönül ilişkisinin iş sözleşmesini fesih nedeni olabilmesi için ilişkinin işin yürütülmesine olumsuz etkileri ile birlikte iş sözleşmesinin sürdürülebilmesinin işveren açısından beklenemeyeceğinin tam olarak ortaya konulması gerekir.
Lütfi İNCİROĞLU
[1] AYM.30/09/2020 Karar Tarih; RG.09/12/2020-31329-Başvuru:2017/14907
Türkiye Hazır Beton Birliği (THBB), her ay merakla beklenen inşaat ile bağlantılı imalat ve hizmet sektörlerindeki mevcut durum ile beklenen gelişmeleri gösteren “Hazır Beton Endeksi” 2022 Aralık Ayı Raporu’nu açıkladı. Tüm endekslerin yılı eşik değerin üzerinde tamamladığını gösteren Rapor, özellikle Faaliyet Endeksi’ndeki ciddi yükselişi ortaya koydu.
Türkiye Hazır Beton Birliği (THBB) her ay açıkladığı Hazır Beton Endeksi ile Türkiye’de inşaat sektörü ve bağlantılı imalat ve hizmet sektörlerindeki mevcut durumu ve beklenen gelişmeleri ortaya koymaktadır. İnşaat sektörünün en temel girdilerinden biri olan ve aynı zamanda üretiminden kısa bir sonra kullanıldığı için Hazır Beton Endeksi, inşaat sektörünün büyüme hızını ortaya koyan öncü bir göstergedir.
Hazır Beton Endeksi Aralık Ayı Raporu’na göre, tüm endeksler yılı eşik değerin üzerinde tamamlamış görünmektedir. Özellikle Faaliyet Endeksi’nde ciddi bir yükseliş göze çarpmaktadır. Güven Endeksi’nin kritik değerin hemen üzerinde ve pozitif tarafta yer aldığı görülmektedir. Beklenti Endeksi ise 2022 yılında ilk kez eşik değeri aşmıştır. Hazır Beton Endeksi her 3 endeksin etkisi ile yılın en yüksek düzeyine ulaşmıştır.
Her 3 endekste de, geçen yılın aynı ayına göre yükselme görülmüştür. Özellikle Faaliyet Endeksi’ndeki yükseliş diğerlerine kıyasla daha çok öne çıkmaktadır. Bu pozitif hareketin arkasında, hava şartlarının mevsim normallerinin dışında geçmesinin etkisi olduğu söylenebilir. Bunun yanı sıra Güven Endeksi’ndeki yükseliş, son dönemde açıklanan destek paketleri ve yeni projeler sonrasında inşaat sektörünün hareketleneceğine dair inancın göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Raporun sonuçlarını değerlendiren THBB Yönetim Kurulu Başkanı Yavuz Işık, her 3 endeksin etkisiyle Hazır Beton Endeksinin yılın en yüksek düzeyine ulaştığını söyleyerek önümüzdeki dönemde inşaat sektörünün canlanacağını belirtti.
Ekonomi ve inşaat sektöründeki verileri değerlendiren Yavuz Işık, “Türkiye ekonomisi 9 çeyrektir pozitif büyüme göstermektedir. İnşaat sektörü ise bu 9 çeyreğin 6’sında küçülmüştür. Türkiye ekonomisi içerisinde en fazla daralan inşaat sektörünün, yılın son çeyreğine de küçülme ile girdiği görülmektedir. İnşaatın 2022 yılının üçüncü çeyreğindeki %14’lük daralma oranı son dönemlerdeki en yüksek gerilemeye işaret etmektedir. İnşaat sektörü hâlâ gerçek potansiyelini ortaya koyamamaktadır. Kasım ayı itibarıyla ipotekli konut satışlarındaki %57’yi bulan azalma, konut sektöründe finansmana erişimin ne derece önemli olduğunu göstermektedir. Bakanlıklarımızın farklı finansman modellerini hayata geçirmeleri ile birlikte bu sorunun azalacağı ve inşaat sektörünün tırmanışa geçeceği düşünülmektedir.” dedi.
Hazır Beton Endeksi hakkında
Söz konusu endekslerin oluşturulmasına esas teşkil eden anket ile firmalara 8 soru soruluyor. Her bir endeksin değeri 100’ün altında ya da üstünde olmasına bağlı olarak yorumlanıyor. 100’ün üzerinde olması durumunda önceki aya ait faaliyetin ya da gelecek döneme ilişkin beklentinin olumlu yönde geliştiği yorumu yapılıyor. Türkiye genelinde her ay hazır beton üreticileri ile gerçekleştirilen çalışmada 3 farklı endeks oluşturuluyor. Hazır Beton Faaliyet Endeksi ile hazır beton firmalarının geçmiş bir aylık faaliyetlerinin sonuçları, Hazır Beton Güven Endeksi ile hazır beton sektöründe faaliyet gösteren teşebbüslerin, ekonomi ve sektöre yönelik duydukları güven seviyesi, Hazır Beton Beklenti Endeksi ile hazır beton firmalarının önümüzdeki üç aylık dönemde faaliyetlerinin hangi seviyede olacağına ilişkin beklentiler hakkında bilgi ediniliyor. Hazır Beton Endeksi ile endekslerin tümünü içeren bileşik endeks elde ediliyor.
Özet
Bu çalışmada, Rusya-Ukrayna savaşının çıkış nedenleri, savaşın kronolojisi, dünya ticareti üzerindeki etkileri, Rusya’ya uygulanan yaptırımlar, Türkiye’nin Rusya ve Ukrayna ile yaptığı ticarete dair verilerle birlikte, her iki ülkenin tedarikçi olarak yüksek pazar payına sahip olduğu sektörler için alternatif tedarikçi ülkeler incelenmiş olup, savaşın Türkiye ekonomisi ve dış ticareti üzerindeki etkilerine yer verilmiştir.
Rusya-Ukrayna Savaşının Dünya Ticareti ve Türkiye Dış Ticaretine Etkisi Savaşın Kronolojisi
Savaşın yarattığı etkilere geçmeden önce iki ülkeyi savaşa götüren olayların kronolojisine bakmakta fayda olacaktır. Tablo 1’de yer alan kronoloji incelendiğinde Rusya – Ukrayna arasında krizin savaşa dönüşmesindeki en büyük etkenlerin 2008 yılında Ukrayna’nın NATO’ya üye olma hazırlık programına dahil edilmesi ile 2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi ve 2022 yılında Luhansk ve Donetsk bölgelerinin bağımsızlıklarının tanıması olduğunu görebiliriz.
Tablo 1: Rusya ve Ukrayna ülkelerini savaşa götüren olayların kronolojisi
Dünya Ticaretine Etkisi
Rusya-Ukrayna savaşı, Covid-19 salgını sonrası küresel toparlanmayı ciddi anlamda geciktirmiştir. Küresel salgın sonrasının yüksek enflasyon, enerji krizi ve emtia fiyat artışlarının olumsuz etkilerini daha da artırmıştır.
İki ülkenin dünya mal ticaretindeki toplam payı %2,5 olsa da dünya buğday üretiminin %30’unu ve ihracatının %35’ini, ayçiçeği tohumunun %32’si(1,3 milyon ton), mısır ihracatının %19’u (38 milyon ton), arpa ihracatının %31’i (10,5 milyon ton) bu iki ülke tarafından gerçekleştirilmektedir. Birçok ülke gıda ithalatında Rusya ve Ukrayna’ya bağımlıdır. Örneğin Mısır, Lübnan ve Tunus buğday ithalatının yarısından fazlası Rusya ve Ukrayna’dan karşılamaktadır.
Ukrayna aynı zamanda en büyük ayçiçeği ihracatçısı konumundadır. Ayçiçeği tohumu yağının ise yaklaşık yüzde 50’sini temin etmektedir. Toplamda 35 Afrika ülkesi gıda; 22’si ise gübre ürünlerini Ukrayna, Rusya ya da her ikisinden ithal etmektedir. Birçoğu buğday gibi ana ürünler için bu iki ülkeye bağlıdır. Rusya’nın yakıt ihracatına yüksek oranda bağımlı olan Avrupa ülkeleri arasında Finlandiya, Slovakya, Litvanya (%63), İtalya (%22), Almanya (%17), Fransa (%12), Birleşik Krallık (%12) bulunmaktadır.
Türkiye özelinde baktığımızda mısır ihtiyacının %45’ini Ukrayna’dan tedarik ederken, buğday ihtiyacının %65’ini, ayçiçek yağı ihtiyacının %75’ini ve yakıt ihtiyacının %35’ini Rusya’dan karşılamakta olduğunu görebiliriz.
Çip üretiminde kullanılan kripton, ksenon ve neon gibi gazlar ve paladyumun arzı da savaştan önemli oranda etkilenmektedir. Ukrayna neon gazının yüzde 90’ını sağlarken, Rusya da paladyumun yüzde 40’ını sağlamakla beraber çok önemli bir rodyum tedarikçisidir. Bunlar otomotiv sektöründe katalitik konvertör ve semikondüktör üretiminde temel girdilerdir.
Semikondüktör üretimi Ukrayna’nın tedarik ettiği neona da büyük ölçüde bağlıdır. Söz konusu ürünlerin tedariklerinin uzun süre kesintiye uğraması otomobil üretimini olumsuz etkileyebilir.
Rusya’nın tek başına dünya yakıt ticaretindeki payı %10; dünya doğal gaz ihracatındaki payı ise %19 iken, azotlu gübrenin de en büyük üreticisi ve ihracatçısı konumundadır. Ayrıca yeşil dönüşüm süreçleri ve elektrikli araç pillerinde kullanılan nikelin küresel arzının yüzde 17’sini Rusya sağlamaktadır. (Bağış, 2022)
Dünya ticaretinde enerji ve gıda alanlarında iki ülkenin bu kadar yüksek paya sahip olması bu alanlarda arz ve güvenlik ile ilgili kaygıları artırmıştır. Nitekim savaş sadece ilgili ülkeleri değil tüm küresel ekonomiyi ve finansal piyasaları derinden etkilemiştir. Değerli madenler ve gıda fiyatları yükselirken enerji fiyatları da yukarı seviyelerde seyretmektedir.
Rusya-Ukrayna savaşının enerji alanında dengeleri değiştireceği aşikardır. Almanya’nın Rusya doğal gazının, transit ülkeler olmaksızın, doğrudan Almanya’ya taşınmasını sağlayacak Kuzey Akım 2 projesinin ruhsatlandırılmasını iptal etmesinden sonra Rusya, doğalgazının ihracında Çin’e yönelmiştir. AB savaş sürecinde Rusya’dan ithal edeceği doğalgazı kademeli olarak azaltmayı, LNG ithalatını arttırmayı ve Türkiye’nin de dâhil olacağı yeni doğalgaz hatları ile enerji kaynaklarını çeşitlendirmesini öngörmektedir.
Ayrıca, Rusya-Ukrayna Savaşı İsrail’in Akdeniz’den çıkardığı doğalgazı Türkiye’den Avrupa’ya iletmesine ilişkin projeyi yeniden gündeme getirmiştir. AB ülkeleri Rusya doğalgazına bağımlılığı azaltacak, kısa ve orta vadede alternatif ülkelerden enerji tedarik edilmesi ve yeşil enerjiye geçişle ilgili uzun vadeli planlar yapmaktadır. (BBC, 2022)
Çin’in yüzyılın projesi olarak lanse ettiği Kuşak-Yol Projesi (Belt and Road Initiative, BRI) de
savaştan olumsuz etkilenmektedir. Zira Ukrayna, Çin’in Avrupa’ya ulaşan ticaret yollarında
kritik bir konuma sahiptir.
Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası, İktisadi İş birliği ve Gelişme Teşkilatı (OECD)
ve Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) savaş ve sonrasındaki yaptırımlar nedeniyle küresel büyüme tahminlerini düşürmüştür. IMF, küresel büyüme tahminini yüzde 4,4’ten yüzde 3,6’ya indirirken, Dünya Bankası ise daha önce yüzde 4,1 olarak belirlediği küresel büyüme tahminini yüzde 3,2’ye çekmiştir. UNCTAD’ın beklentileri de yüzde 3,6’dan yüzde 2,6’ya çekilmiştir. Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) de daha önce yüzde 4,7 olarak belirlediği 2022 için küresel ticaretin büyüme hızını savaş nedeniyle yüzde 3’e düşürmüştür.
Küresel enflasyonun savaşın etkisiyle 2022’de birkaç puan artması ve küresel büyümenin en azından yüzde 1 gerilemesi beklenmektedir. (World Trade Organization, 2022)
Rusya’ya Uygulanan Yaptırımlar
Küresel yıkıcı etkileri ve olası nükleer boyutları nedeniyle Rusya ile doğrudan bir savaşı
düşünmeyen ABD, Avrupa, İngiltere ve diğer NATO üyesi ülkeler için geriye kalan tek opsiyon yaptırımlardır ve bu süreçte Rusya’ya “eşi benzeri görülmemiş” baskı ve yaptırımlar uygulanmıştır. Bu yaptırımlar en az savaşın kendisi kadar önemlidir. ABD ve AB, Batı’dan gelen bu yaptırımlara öncülük etmektedir.
Merkez Bankası rezervlerinin dondurulması, Rus bankalarının SWIFT sisteminden çıkarılması ve Rusya’nın enerji ihracatına yönelik kısıtlamalar gibi eşi benzeri görülmemiş ve Rus ekonomisini mümkün olan en sert şekilde vurmayı ve yıkmayı hedefleyen yaptırımlar birbiri ardına sıralanmaktadır.
ABD; Rus bankaları, Rusya Merkez Bankası ve Rusya Ulusal Varlık Fonu ile finansal
işlemlerini yasaklamış durumdadır.
Makro finansal istikrara yönelik riskler, kamu borcunun çevrilmesi, borçların ödenmesinde aksamalar ve uluslararası rezervlere erişimin kısıtlanması gerekçeleri ile Rusya’nın kredi notları da yatırım yapılamaz (spekülatif) seviyelere indirilmiştir. İngiltere, Moskova Borsası’nın (MOEX) tanınmış borsa statüsünü kaldırmıştır. Tüm bu yaptırımlar sonrası gelinen noktada IMF gibi kuruluşlar ve uluslararası yatırım bankaları da Rusya’nın temerrüde düşme ihtimalini çok yüksek görmektedir.
Yatırım bankaları ve kredi derecelendirme kuruluşları Rusya’nın ruble ile borç ödeme çıkışının da temerrüde düşme olarak kabul edileceğini ilan etmiştir. Rusya 1998’den sonra tekrar temerrüde düşme riskine hiç olmadığı kadar yaklaşmıştır. Nitekim Rusya 27 Haziran 2022’de yaptırımlar nedeniyle dış borçlarını ödeyemeyerek temerrüde düşmüştür.
SWIFT işlemlerinin ortalama olarak yüzde 1’inin Rusya’dan yapıldığı tahmin edilmektedir.
Bazı Rus bankaları ve finansal piyasalarının SWIFT sisteminden çıkarılması Rusya’yı oldukça
zorlayacaktır. İran 2012’de nükleer programı nedeniyle bu sistemden çıkarılırken o dönemde Tahran’ın başta petrol ihraç gelirleri olmak üzere dış ticaretinin yüzde 30’unu bu nedenle kaybetmiş olabileceği değerlendirilmektedir. SWIFT gibi yaptırımların Rusya’nın da ihracat gelirleri ve uluslararası ticaretini ciddi anlamda zayıflatması beklenmektedir. Ancak özellikle Avrupa’nın Rusya’ya enerjide bağımlılığı tüm Rus finansal sistemi yerine sadece belli bankaların SWIFT sisteminden çıkarılması sonucunu doğurmuştur.
Rusya’nın en büyük ticari ortaklarından Almanya, Kuzey Akım 2 projesi lisansının onaylanmasını durdurmuştur. BP ise Rus enerji şirketi Rosneft ile ortaklığını bitirme kararı almıştır. Maersk gibi büyük lojistik firmaları Rusya’daki faaliyetlerini durdururken Rus hava yolu şirketi AEROFLOT, 8 Mart sonrasında uluslararası operasyonlarını durdurmak zorunda kalmıştır. Onlarca küresel firma Rusya pazarını terk etmiştir ve bu trend devam etmektedir.
Goldman Sachs, J. P. Morgan, Shell, McDonald’s, Coca-Cola, Starbucks ve Pizza Hut gibi kapitalizmin simge şirketleri adım adım Rusya pazarından çıkmaktadır. Bu büyük uluslararası firmaların Rusya pazarından çıkışlarının onlarca milyar dolara mal olduğu tahmin edilmektedir.
Ödeme sistemleri noktasında ise tıpkı son birkaç yılda Venezuela’da olduğu gibi Visa,
Mastercard ve Amerikan Express gibi dominant ödeme aracı kurumları Rusya’daki uluslararası faaliyetlerini durdurduklarını ilan etmiştir.
Çevrim içi ödeme ve para transfer şirketi PayPal da Rusya’daki faaliyetlerini durdurmuştur.
ABD ve İngiltere Mart 2022’nin ortasında Rusya’dan enerji ithalatının yasaklandığını
duyurmuştur. Hemen ardından Rusya da karşılık olarak ithalat ve ihracat ile ilgili yeni
kısıtlamalar getirdiğini ilan etmiştir. Devamında ABD ise Rusya ile ticari ilişkilerini askıya
almıştır. Dolayısıyla AB ve ABD öncülüğünde Batı, Rusya’yı küresel sistemden tamamen
dışlamayı amaç edinmektedir. Dahası ABD, Rusya’ya destek olacak herhangi bir ülkeye de
yaptırım tehdidini açıkça göstermektedir.
Grafik 1: Yaptırım uygulanan ülkeler arasında Rusya’nın konumu (Anadolu Ajansı, 2022)
Batı, Rusya’yı son birkaç ay içinde küresel ölçekte en fazla yaptırım uygulanan ülke haline
getirmiştir. (Grafik 1) ABD son olarak Rusya ile tüm ticari faaliyetlerini durdururken Avrupa
da ekonomiden finansa, spordan siyasete birçok konuda yaptırımların boyutunu sürekli
genişletmektedir. Son olarak 15 Aralık 2022’de Rusya’ya karşı 9. yaptırım paketi üzerine
anlaşmıştır. (Anadolu Ajansı, 2022)
9. yaptırım paketinin detaylarını açıklayan AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen; özellikle çift kullanımlı mallara yeni ihracat kontrolleri ve kısıtlamaları uygulamak istediklerini vurgularken bu kapsama Rus ordusu tarafından kullanılabilecek temel kimyasallar, sinir gazları, elektronikler ve bilgi teknolojisi ürünlerinin girdiğini ifade etti. “Rusya’nın her türlü dron ve insansız hava aracına erişimini keseceğiz.” diyen von der Leyen, İHA motorlarının Rusya’ya ve bu ürünleri Rusya’ya tedarik edebilecek İran gibi diğer ülkelere ihracatını yasaklayacaklarını belirtti.
Rusya’nın propaganda yapmasını da önleyeceklerini dile getiren von der Leyen, 4 Rus televizyon kanalının yayınına son verileceğini de açıklamıştır.
Türkiye’nin Rusya ve Ukrayna ile Yaptığı Ticaret
Türkiye hem Ukrayna hem de Rusya ile sıkı ekonomik ve ticari ilişkilere sahip ülkelerden
biridir. Her iki ülke ile ticaret hacmi oldukça büyüktür. Tablo 2’deki veriler incelendiğinde
Türkiye’nin hem Rusya’nın hem de Ukrayna’nın en çok ihracat yaptığı 4. ülke konumunda
olduğu görülmektedir.
Tablo 2: Rusya ve Ukrayna’nın en çok ihracat yaptığı 5 ülke ve ihracat rakamları
Türkiye’nin 2021 yılında Rusya ile 34,7 milyar dolar, Ukrayna ile 7,4 milyar dolar olan ticaret hacmi gerçekleşmiştir. (Rusya Ülke Profili, 2022)
Türkiye 2021 yılında Rusya ile 4,3 milyar dolar tarım ürünleri ithalat, 1,5 milyar dolar tarım ürünleri ihracat, 6,7 milyon ton buğday ithalatı yapmıştır. Ticaret Bakanlığı verilerine göre ayçiçeği ithalatının %65,5’i Rusya’dan, %4,2’si Ukrayna’dan ithal edilmektedir. Buğday ithalatının %64,6’sı Rusya’dan, %13,4’ü ise Ukrayna’dan yapılmaktadır. Ukrayna’nın Türkiye’ye yaptığı ihracatın %70’ini metal ürünleri ve tahıl oluşturmaktadır.
Türkiye Ocak- Ekim 2022 döneminde en çok ithalatı 49 milyar 626 milyon dolar ile Rusya’dan yapmıştır. Rusya’dan petrol ve ürünleri, doğal gaz, taşkömürü, demir-çelik ürünleri, işlenmemiş alüminyum ve muhtelif tahıl, yağlı tohum ve bitkisel yağ ürünleri ithal ederken, Rusya’ya 6 milyar 878 milyon dolar değerinde ihracat yapmıştır. Narenciye, taze üzüm, kayısı ve kiraz olmak üzere yaş meyve sebze ürünleri, makina, kara taşıt ve aksamları, elektrik ve elektronik ürünler ile giyim eşyası ve aksesuarları da Rusya’ya yaptığımız başlıca ihraç ürünlerimizi oluşturmaktadır.
Türkiye yine aynı dönemde, Ukrayna’dan 3 milyar 596 milyon dolar değerinde ithalat yapmıştır. Demir-çelik, hububat ve mısır gibi temel tahıl ürünleri ithal ederken Ukrayna’ya 2 milyar 242 milyon dolar ihracat yapmıştır. İhraç ürünleri arasında; beyaz eşya, makine, kazan, elektrikli cihazlar ve insansız hava araçları bulunmaktadır. (TUİK, 2022)
Ukrayna ve Türkiye arasında, 2010 yılında ‘’Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey’’ ile siyasi ve ekonomik ilişkiler etrafında gelişmeler hedeflenmiştir. Bu doğrultuda 2010 yılında planlanan iki ülke arasında vize muafiyeti konusu 2012 yılında uygulamaya geçmiştir. Karşılıklı vize muafiyeti sayesinde turizm faaliyetlerinde pozitif yönlü bir akış hedeflenmiştir. Vize muafiyetinin sağlanmasıyla iki ülke arasında etkileşimin arttığı ve pandemi öncesi döneme denk gelen 2018 yılında; Türkiye’yi 1 milyon 386 bin ve 2019 yılında 695 bin Ukraynalı turistin ziyaret ettiği görülmektedir.
Pandemi döneminde yayımlanan Turizm İşletme Belgeli Konaklama İstatistikleri Bülteni’ne göre; Almanya ve Rusya’dan sonra Türkiye’ye gelen en yüksek turist sayısının (7,7 milyon) Ukrayna’ya ait olduğu tespit edilmiştir.
Rusya-Ukrayna Savaşı lojistik tedarik zincirleri kesintilerine, gıda fiyatlarında artışa, limanların gıda ile ilgili işleme ve ticari tesislerinin kapanmasına dolayısıyla ihracatın aksamasına neden olmuştur. Söz konusu savaş Rusya ve Ukrayna’nın tarımsal üretiminde azalma, gıda ve lojistik tedarik zincirinde sorunlar yaratacak olup, küresel gıda güvenliğini ve Türkiye gibi bu ülkelerden ileri düzeyde tarımsal ürün ve girdi ithalatı yapan ülkeleri olumsuz yönde etkileyecektir.
Rusya ve Ukrayna’nın Pazar Payı Yüksek Olan Ürünler İçin Alternatif Tedarikçileri Rusya’nın önemli bir gübre tedarikçisi oluşu, özellikle gıda ürünlerinin alternatif tedarikçileri konusunda, küresel anlamda tarımsal üretim üzerinde büyük etki yaratabilir. Diğer tahılların buğdayı ikame etmesi de genel olarak tüm fiyatları artırabilir. Bunun sonucunda çiftçilerin ürün değiştirmeleri için daha az teşvik oluşacaktır. Çok uluslu şirketlerin savaştan etkilenen bölgeler dışında da fabrikaları bulunduğundan kablo tesisatı gibi daha çok işlenmiş ürünlerin üretim yerini değiştirmek daha kolay olacaktır. Aşağıdaki tabloda mevcut pazar paylarına dayanarak seçili ürünler için alternatif tedarikçi örnekleri gösterilmektedir.
Tablo 3: Rusya ve Ukrayna’nın Pazar Payı Yüksek Olan Ürünler İçin Alternatif Tedarikçileri (DTÖ Ukrayna Krizi Raporu)
Türkiye Ekonomisi ve Dış Ticareti Üzerindeki Etkisi
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali üzerine, Rusya’ya uygulanan ekonomik yaptırımlara katılmayan
tek NATO üyesi ülke Türkiye oldu. Öte yandan Türkiye hem NATO üyesi olması hem de
Rusya-Ukrayna savaşının her iki tarafı ile sıkı ekonomik ve güvenlik ilişkileri nedeniyle
sorunun en kritik ülkelerinden biri konumundadır.
Türkiye’nin ateşkes ve barış görüşmeleri için aracılık faaliyetleri de devam etmektedir. Savaş nedeniyle en çok etkilenen sektörlerden bir tanesi hem dünyada hem de Türkiye’de tahıl sektörü olmuştur. Artan gıda fiyatlarına çözüm bulmak adına Türkiye’nin girişimleri ile Türkiye, Rusya, Ukrayna ve Birleşmiş Milletler (BM) arasında Ukrayna tahılı ve diğer gıda ürünlerinin dünya pazarlarına sevkiyatı için tahıl koridoru kurulmasını içeren “Tahıl ve Yiyecek Maddelerinin Ukrayna Limanlarından Emniyetli Sevki Girişimi Belgesi” 22 Temmuz 2022’de İstanbul’da imzalanmıştır.
Söz konusu anlaşma, sevkiyatın güvenliği ve işlerliğinin İstanbul’da oluşturulacak bir koordinasyon merkezi tarafından gözlenmesini ve gıda koridorunu kullanacak gemilerin yüklerinin Türkiye’de oluşturulacak noktalarda Rusya’nın da katılımı ile denetlenmesini içermekteydi.
Tahıl Koridoru Anlaşması çerçevesinde Ortak Koordinasyon Merkezi İstanbul’da çalışmalarına başlamıştır. Türkiye, gemilerin kontrolünü Boğazlar’a giriş – çıkış öncesi yapmaktadır. Söz konusu anlaşmanın imzalanmasından sonra Temmuz 2022’de tüm tahılların uluslararası fiyatları düşmüştür.
29 Ekim 2022’de Rusya Savunma Bakanlığı, “Rusya’nın son zamanlarda Karadeniz’de bulunan Rus filosuna yapılan saldırılar nedeniyle Tahıl Koridoru Anlaşması’na katılımı durdurduğunu” açıklasa da Kasım ayında “Ukrayna tarafından gerekli yazılı garantileri aldıklarını” belirterek anlaşmaya geri döndüklerini duyurmuştur. (Bianet, 2022)
16 Aralık 2022 tarihinde Milli Savunma Bakanlığının yaptığı açıklamada, Ukrayna’dan ilk geminin 1 Ağustos 2022’de mısır yüklü olarak hareket ettiği anımsatılarak aralık ayının ilk
yarısında Tahıl Koridoru kapsamında Odesa, Chornomorsk ve Pivdenniy/Yuzhny limanlarından 1 milyon 682 bin 708 ton tahıl ve gıda ürünü ihraç edildiği belirtilmiştir.
16 Aralık itibariyle de üç limandan ihraç edilen tahıl ve diğer gıda maddelerinin toplam ağırlığı 14 milyon 23 bin 297 ton olmuştur. (TRT, 2022)
Gemilerle mısır, buğday, ayçiçeği küspesi, ayçiçek yağı, şeker pancarı, soya, bezelye ve arpa gibi gıdalar sevk edilmektedir. (Bloomberght, 2022)
Savaş nedeniyle etkilenen başka bir sektör de turizm olmuştur. KPMG Türkiye’nin dünya ve
Türkiye’nin turizm sektörünü veriler ışığında değerlendirdiği “Turizm Sektörel Bakış” 2022
Yılı Raporu’na göre; 2021 yılında Türkiye’nin en çok turist ağırladığı 5 ülke sırasıyla Rusya,
Almanya, Ukrayna, Bulgaristan ve İran oldu. Rusya ve Ukrayna’dan gelen turistler ise toplam pazarın yaklaşık yüzde 30’unu oluşturuyor.
Rusya- Ukrayna savaşı nedeniyle 2022 yılının ilk yarısına bakıldığında birçok ülkenin ziyaretçi sayıları pandemi öncesi dönem olan 2019 yılı rakamlarının da üzerine çıkmışken Rusya ve Ukrayna ziyaretçi sayıları 2019 yılının bir hayli altında kaldı. Mayıs 2019 ve Temmuz 2022 karşılaştırıldığında Almanya’dan gelen ziyaretçi sayısı yüzde 20 artarken Rusya ve Ukrayna’dan gelen ziyaretçi sayıılarının sırasıyla yüzde 32 ve yüzde 70 azaldığı belirtilmektedir. (ÖNER, 2022)
Türk şirketlerinin halihazırda Rusya ve Ukrayna’da milyarlarca dolarlık işleri mevcuttur.
Türkiye’nin Rusya ile ciddi boyutlarda ticari, nükleer santral ve S-400 gibi stratejik ve güvenlik konularında iş birlikleri, turizm gelirleri ve turist akışı konusunda güçlü iktisadi ilişkileri bulunmaktadır. Özellikle Rusya ile iş yapan küçük ölçekli şirketler önümüzdeki dönemlerde ödemelerdeki aksaklıklardan ciddi anlamda etkilenebilir. Yaptırımların kapsamı sürekli geliştirilse de bazı bankalar kapsam dışında kalabilecektir. Enerji ödemelerinin de bir şekilde kapsam dışı kalabileceği konuşulmaktadır. Enerjinin dışarıda tutulması Türkiye ve Almanya gibi ülkeler açısından ciddi önem arz etmektedir.
Türk şirketlerinin Rusya’daki 4,5 milyar dolarlık yatırımı yaklaşık olarak 30 bin kişilik istihdam oluşturmaktadır. Bu ikili iktisadi ilişkiler de doğal olarak savaş ve yaptırımlardan etkilenebilir. Rusya pazarında en aktif ülkelerden biri olan Türkiye tüm bu gerekçelerle bu süreçten en az zararla çıkmanın yollarına odaklanmıştır.
Türkiye açısından hurda arzı sürecindeki sorunlar da meselenin bir başka önemli boyutudur.
Ukrayna’daki limanların kapanması nedeniyle hurda arzı da durmuştur.
Türkiye’nin toplam dış ticareti 2021’de 500 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmiştir. İhracat
ise 225 milyar dolar seviyesindedir. 2021’de 225 milyar doları aşan bu toplam ihracat tüm
zamanların en yüksek seviyesidir. Toplam ithalat da 271 milyar doların üzerinde gerçekleşmiştir. İhracatın ithalatı karşılama oranı ise yüzde 83,1’e yükselmiş durumdadır.
Ham petrol varil fiyatlarındaki 1 dolarlık artışın cari açığı 0,44 milyar dolar artırdığı tahmin edilmektedir. Yüksek ham petrol fiyatlarının maliyet enflasyonu üzerindeki etkileri de sorunun bir başka boyutudur. Örneğin petrol fiyatları 100 dolar/varil seviyesinin üzerinde kalırsa cari açığa olumsuz etkisinin 15 milyar dolar olması beklenmektedir. (Eğilmez, 2018)Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) verilerine göre Türkiye’nin yıllık doğal gaz tüketiminin yüzde 35-40’ı Rusya’dan ithal edilmektedir. Türkiye ekonomisi, Rusya-Ukrayna savaşı ile daha da derinleşen enerji ve gıda krizlerinden fiyat ve ürünlerin ithalatında kesintiler anlamında etkilenebilir.
Rusya-Ukrayna krizinin Türk şirketleri için açtığı fırsatlara ise Rusya piyasasında yabancı
(genelde Batılı) şirketlerin çekilmesi ile oluşan boşluğu çeşitli sektörlerde yatırım ve ticaret ile doldurma fırsatını dâhil edebiliriz. Avrupa ülkelerinin pandemiden sonra Türkiye’ye alternatif üretim üssü gibi artan ilgisi savaştan sonra yeni boyut kazanabilir. (Aslanlı, 2022)
Sonuç Rusya-Ukrayna savaşının devam etmesi durumunda küresel güvenlik tehditi dışında dünyada hem tahıl hem de enerji güvenliğinde de sorunlar yaşanması kaçınılmazdır. Rusya, savaş öncesinde AB’nin petrol ihtiyacının yüzde 25’ini, doğal gaz ihtiyacının yüzde 40’ını ve kömür ihtiyacının yüzde 42’sini tek başına sağlamaktaydı. Elektrik üretiminde kullanılan termal kömürde bu bağımlılığın yüzde 70’lere çıkabildiği hesaplanmaktadır. Rusya – Ukrayna savaşı enerjide dışa bağımlılığın maliyetlerini artıran ve alternatif enerji kaynaklarına sahip olmanın önemini yeniden hatırlatan bir etkisi de olmuştur.
IMF 2022’de mevcut savaş ve kriz nedeniyle Ukrayna ekonomisinin yüzde 35 ve Rus
ekonomisinin de yüzde 8,5 küçülmesini beklemektedir. Dünya Bankası ise Ukrayna
ekonomisinin yüzde 45 ile 75 arasında daralmasını, Rus ekonomisinin ise yüzde 11 ile 20
arasında küçülmesini öngörmektedir.
DTÖ Sekretaryasının ekonomik simülasyonuna göre, kriz ve ilgili politikalar dünya GSYİH
artışını %0,7 ila %1,3 arasında düşürebilir ve büyümenin %3,1 ila %3,7 arasında bir seviyede gerçekleşmesine sebep olabilir. Model aynı zamanda dünya ticaret büyümesinin bu yıl yarı yarıya düşebileceğini; %2,4 ila %3 arasında bir noktada gerçekleşebileceğini öngörmektedir.
Türk şirketleri, Batılı şirketlerin terk ettiği Rusya pazarında rol alabilir. Ancak bunu nasıl yapacakları (örneğin ödeme akışlarının nasıl sağlanacağı) en önemli soru işaretini oluşturmaktadır. Nitekim dolar ve avro cinsinden transferler yaptırım kapsamındayken Rusya’nın döviz rezervleri de dondurulmuştur. Rusların bu rezerv paralara erişimleri mevcut durumda ciddi kısıtlamalara tabidir. Dahası böyle bir süreç yaptırımların delineceği endişeleri nedeniyle Türkiye’nin Batı ile arasını da açabilir.
Küresel enflasyonun savaşın etkisiyle bu yıl birkaç puan artması, küresel büyümenin ise en az yüzde 1 gerilemesi beklenmektedir. Savaş, salgın sonrasının zaten yüksek seyreden enflasyonu enerji krizi ve emtia fiyat artışlarının etkilerini daha fazla kötüleştirmiştir.
Rusya-Ukrayna savaşı uluslararası ticaret ve yeni yüzyılın en stratejik bölgesel ve küresel
kalkınma projelerinden Kuşak-Yol Projesi açısından da olumsuz bir gelişmedir. Nitekim
Ukrayna, Çin’in Avrupa’ya ulaşan ticaret yollarında kritik bir konumda bulunmaktadır. Kuşak Yol Projesi gibi ticaret yolları üzerindeki Ukrayna’nın harap olması ise Orta Koridor ve
Türkiye’nin önemini artırabilir.
Başta petrol olmak üzere enerji fiyatlarının artışı petrol ihraç eden ülkeler dışında herkes için kötü haberdir. Daha önemlisi savaş nedeniyle Ukrayna’dan milyonlarca kişinin başka ülkelere sığınması beklenmektedir. BM verilerine göre Temmuz 2022 başına dek 8,5 milyonun üzerinde mülteci oluşmuştur. Bu sayının 10 milyona ulaşma ihtimali bulunmaktadır.
Rusya-Ukrayna savaşı ile birlikte Batı ile ilişkileri gerilen Rusya doğuda yeni ortaklar arayışını güçlendirecektir. Yaptırımlar yoluyla küresel ekonomik sistemden dışlanmaya çalışılan Rusya yeni ticari ortaklar arayışını Çin, Hindistan ve İran gibi ülkelere kaydırabilir. Bu çok kutuplu yapı da uzun vadede Türkiye’nin işine yarayabilir. Çin gibi büyük oyuncularla birlikte yakın bir komşu olarak Türkiye ile ilişkiler de gelişebilir. Batı açısından ise Türkiye hem güvenlik hem de enerji arz zinciri üzerindeki kritik konumu nedeniyle daha önemli ve stratejik bir ortak olarak yeniden konumlanacaktır.
Türkiye jeostratejik, jeopolitik ve jeoekonomik olarak savaş sürecinden daha avantajlı çıkabilir. Savaş, Avrupa’nın alternatif enerji kaynağı arayışları noktasında da Türkiye’nin önemini artırabilir. Güney Gaz Koridoru ve hatta EastMed’e alternatif olarak Ortadoğu’daki diğer enerji kaynaklarının Türkiye üzerinden daha güvenli bir rota ile Avrupa’ya ulaştırılması çabalarını da destekleyebilir. Savaş bu doğrultuda doğal gaz arz zinciri üzerindeki Türkiye’nin konumunu avantajlı hale getirebilir. Enerji ve gıdanın bir şekilde yaptırımların dışında tutulması ise Türkiye ve Almanya gibi Avrupa’daki bazı ülkeler (enerji) ve Mısır gibi Ortadoğu’daki ülkeler (gıda ve tahıl) açısından ciddi önem arz etmektedir.
Yenilenebilir enerji politikaları fiyat artışlarını tetiklerken fosil kaynaklardan elde edilen enerjideki artışlar da yenilenebilir enerji kaynaklarına geçişi hızlandırabilir. Bu anlamda gittikçe belirginleşmeye başlayan enerji krizi ve fosil yakıt fiyatlarındaki artışlar yeşil dönüşüm için yeni bir fırsat olarak değerlendirilebilir. Dahası yeşil dönüşüm bir tehdit aracı olarak da kullanılarak kural tanımayan enerji zengini iktidarların azalan talep ve gerileyen fiyatlar ile birlikte güç ve otoritelerinin zayıflaması sağlanabilir.
Ödeme sistemleri değişim ve dönüşüm geçirecek alanlardan biridir. Ulusal para birimleri ile
ödeme devreye girebilir. ABD’li ödeme sistemi aracıları yerine Asya ve Doğu’da Mir – UnionPay kartlarına geçiş de savaş sonrası çıktılar arasında sayılabilir. Visa, Mastercard ve
Amerikan Express’in Rusya’daki operasyonlarını durdurmasının ardından Sberbank ve Alfa
Bank gibi büyük Rus bankaları ulusal ödeme sistemleri Mir ve Çinli UnionPay ödeme sisteminin birlikte çalışacağı yeni kartlar çıkarmaya başlamıştır. Savaş ve yaptırımlar Rusya gibi dev bir ekonominin (ve ilk kez G20 üyesi bir ülkenin) dolara dayalı küresel finansal sisteme alternatif arayışlarını hızlandırabilir. Bu noktada da Çin gibi ABD hegemonyasına meydan okuyan ülkelerin eli güçlenecektir. Bu adımlar Rusya’yı Çin’e daha fazla yakınlaştırabilir.
Rusya’nın Kırım’ı işgali sonrasında oluşturmaya başladığı yeni bir alternatif döviz ya da para
transfer sistemi olan SPFS’nin finansal altyapısının tamamlandığı da bilinmektedir. Çin de
kendine ait CIPS adlı bir transfer sistemi oluşturmuştur. Bu durumda Rusya ve Çin dolar bazlı ve SWIFT öncülüğünde gerçekleştirilen uluslararası ticaret sistemine alternatif bir sistem gerçekleştirmiş olacaklardır. Dolayısıyla Ukrayna krizi, SWIFT’e alternatif uluslararası ticaret sistemlerinin oluşturulduğu ciddi bir dönüşümün tetikleyicisi olabilir.
Rusya-Ukrayna savaşı küresel düzeyde savunma harcamalarının artmasını da hızlandırmış
görünmektedir. Bütçe öncelikleri güvenlik ve savunmaya kayarken sağlık, eğitim ve sosyal
harcamalar da azalmaktadır. Örneğin Almanya ciddi bir savunma harcama sürecine girmeye
karar vermiştir. Avrupa’nın geneline de bu eğilimin yayılması beklenmektedir. Savaşın İsveç
ve Finlandiya gibi ülkelerde de savunma harcamalarının ve hatta NATO’ya ilgilerinin tekrar
artması gibi beklenmeyen sonuçları olmuştur.
Rusya-Ukrayna savaşı gıda ve ve enerji gibi yeni yüzyılın stratejik emtia kalemlerinde dışa
bağımlılığı minimize etmenin önemini göstermiştir. Birçok krizde olduğu gibi bu savaş da enerji ve gıda üzerinden özellikle dar gelirliyi daha fazla etkilemektedir. Gıda ve enerjide dışa bağımlı ekonomilerde bu etki çok daha yüksektir. Bu noktada Avrupa, Rusya’ya enerji konusunda olan bağımlılığı olumsuz bir örnek olarak karşımıza çıkarken ABD hem tarım hem de enerjide dışa bağımlılık minimum seviyede olması ile olumlu bir örnek olarak ortaya çıkmaktadır.
Rezervlere erişimden krizin kritik bir başka boyutudur. Rusya’nın 640 milyar doların
üzerindeki döviz rezervlerinin (2021’de Rusya GSYH’sinin yüzde 38’i kadar) önemli bir
kısmının dondurulması ve işlevsiz bırakılması 3,2 trilyon dolar rezervi bulunan Çin gibi ülkeler için de bir uyarı niteliğindedir. Türkiye de son dönemlerde yurt dışındaki rezervlerini çekerek doğru hamlelerde bulunmuştur.
Ferit İNAL
KAYNAKÇA
Anadolu Ajansı. (2022). Rusya’ya uygulanan yaptırım sayısı 10 bine dayandı:
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/rusyaya-uygulanan-yaptirim-sayisi-10-bine-dayandi/2568150# adresinden alındı.
Anadolu Ajansı. (2022). AB ülkeleri Rusya’ya karşı 9’uncu yaptırım paketinde anlaştı:
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/ab-ulkeleri-rusyaya-karsi-9uncu-yaptirim-paketinde-anlasti/2765121 adresinden alındı.
Aslanlı, K. (2022, Ağustos). Yaptırım Kıskacında Rusya Ekonomisi. ULİSA.
https://aybu.edu.tr/GetFile?id=59940f5f-4463-4e92-83e2-f681a51a0033.pdf adresinden
alındı.
Bağış, B. (2022). Rusya-Ukrayna Savaşının Küresel Ekonomiye ve Türkiye’ye Etkileri. Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları – SETA. https://setav.org/assets/uploads/2022/07/R199.pdf adresinden alındı.
BBC. (2022). Almanya Başbakanı Scholz: Kuzey Akım 2 boru hattı açılamaz:
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-60477280 adresinden alındı.
Bianet. (2022, Kasım). Rusya, tahıl koridoru anlaşmasına geri dönme kararı aldı:
https://m.bianet.org/bianet/dunya/269383-rusya-tahil-koridoru-anlasmasina-geri-donme-karari-aldi adresinden alındı.
Bloomberght. (2022, Aralık). Tahıl koridorunda 13 milyon tondan fazla tahıl taşındı:
https://www.bloomberght.com/tahil-koridorundan-524-gemi-ile-13-milyon-tondan-fazla-tahil-tasindi-2320449 adresinden alındı.
Dünya Ticaret Örgütü. (2022). DTÖ Ukrayna Krizi Raporu. https://immib.org.tr/tr/dto-ukrayna-krizi-ozet-raporu adresinden alındı.
Eğilmez, M. (2018). Petrol Fiyatlarındaki Yükselişin Cari Açığa Etkisi:
https://www.mahfiegilmez.com/2018/01/petrol-fiyatlarndaki-yukselisin-cari.html adresinden alındı.
İMMİB. (2021). Küresel Mal ve Hizmet Ticaretinin Gidişatı. https://immib.org.tr/tr/kuresel-mal-ve-hizmet-ticaretinin-gidisati adresinden alındı.
NTV. (2022). AB, Rusya’ya yeni yaptırım paketini onayladı. https://www.ntv.com.tr/dunya/ab-rusyaya-yeni-yaptirim-paketini-onayladi,1rEAnp0i-0Ku-exvSysRTw adresinden alındı.
ÖNER, M. (2022). Turizm Sektörel Bakış 2022:
https://home.kpmg/tr/tr/home/gorusler/2022/10/turizm-sektorel-bakis.html adresinden alındı.
Rusya Ülke Profili. (2022). Ticaret Bakanlığı.
https://ticaret.gov.tr/data/5ef4643b13b8767a5802184f/Rusya%20%C3%9Clke%20ProfiliEkim2022.pdf adresinden alındı.
TRT. (2022, Aralık). Tahıl koridorundan 14 milyon tondan fazla tahıl taşındı:
https://www.trthaber.com/haber/gundem/tahil-koridorundan-14-milyon-tondan-fazla-tahiltasindi-731483.html adresinden alındı.
TUİK. (2022, Ekim). Dış Ticaret İstatistikleri. https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Dis-TicaretIstatistikleri-Ekim-2022-45545 adresinden alındı.
Türkiye İhracatçılar Meclisi. (2022). Ekonomi ve Dış Ticaret Bülteni, s. 2,3.
https://tim.org.tr/files/downloads/EkonomiBulteni/2022/TIM_Aylik_Bulten_Eylul_2022.pdf
adresinden alındı.
Türkiye İhracatçılar Meclisi. (2022). İhracat 2022 Raporu. Türkiye İhracatçılar Meclisi.
https://tim.org.tr/files/downloads/Strateji_Raporlari/TIM%20I%CC%87hracat%20Raporu%202022.pdf adresinden alındı.
World Trade Organızatıon. (2022). Russia-Ukraine conflict puts fragile global trade recovery at risk: https://www.wto.org/english/news_e/pres22_e/pr902_e.htm adresinden alındı.