Sağlık İşletmelerinde Stok Kontrol Yöntemlerinin Avantajları ve Zorlukları
Sağlık kurumlarında stok kontrolü, hem hasta güvenliğini sağlamak hem de işletme verimliliğini artırmak açısından son derece önemli bir süreçtir. İyi bir stok yönetimi, sağlık kuruluşlarının doğru zamanda, doğru malzemeyi temin etmelerini sağlar, atıkları azaltır ve kaynakları daha verimli kullanmalarına yardımcı olur. Sağlık sektörü, özellikle tıbbi malzeme, ilaç ve ekipman tedarik zincirindeki karmaşıklık nedeniyle etkili stok kontrol yöntemlerine ihtiyaç duyar.
Sağlık kurumlarında en önemli stok kontrol yöntemleri:
Just-in-Time (JIT) Stok Kontrolü
Just-in-Time (JIT) yöntemi, ürünlerin gerektiği anda ve gerektiği miktarda temin edilmesi esasına dayanır. Bu yöntem, fazla stok bulundurmanın önüne geçerek maliyetleri düşürür. Sağlık sektöründe, bu yöntem özellikle yüksek maliyetli ve sınırlı raf ömrüne sahip ilaçlar, kan ürünleri ve diğer medikal malzemelerde kullanılabilir.
Avantajlar:
Maliyet tasarrufu sağlar, çünkü gereksiz fazla stok tutulmaz. Depolama maliyetlerini düşürür ve alan tasarrufu sağlar. Taze ve geçerli ürünlerin kullanılmasını garanti eder, özellikle ilaç ve tıbbi malzemelerde son kullanma tarihlerine dikkat edilir.
Zorluklar:
Tedarik zincirinin kesilmesi riski vardır. Kriz anlarında ürün temini aksayabilir. Stokların zamanında ve doğru bir şekilde temin edilmesi için yüksek düzeyde bir planlama ve izleme gerektirir.
Economic Order Quantity (EOQ) Yöntemi
Economic Order Quantity (EOQ), bir ürünü en düşük maliyetle sipariş etmenin miktarını belirleyen bir stok kontrol yöntemidir. Bu yöntem, sağlık kurumlarının, her ürün için en verimli sipariş miktarını hesaplamasına olanak tanır ve bu da hem depolama hem de sipariş maliyetlerini optimize eder.
Avantajlar:
Depolama maliyetlerini ve siparişleme maliyetlerini dengeler, gereksiz harcamaları önler. İhtiyaç duyulan ürünleri belirli bir miktarda ve düzenli olarak sipariş ederek fazla stok ve stok tükenmesi riski azaltılır.
Zorluklar:
Sağlık kurumlarındaki belirsiz talep (özellikle acil durumlar veya epidemik salgınlar gibi) nedeniyle bu yöntem bazen yeterli olmayabilir. Sabit sipariş miktarlarının belirlenmesi, bazı ürünlerde değişken talep durumlarına uyum sağlamakta zorlanabilir.
ABC Analizi
ABC Analizi stokların değerine göre sınıflandırılması esasına dayanır. Bu yöntemde, ürünler üç grupta kategorize edilir:
A Grubu: Yüksek maliyetli ve düşük hacimli ürünler (örneğin, özel cerrahi malzemeler, pahalı ilaçlar).
B Grubu: Orta maliyetli ve orta hacimli ürünler.
C Grubu: Düşük maliyetli ve yüksek hacimli ürünler (örneğin, temel ilaçlar, sarf malzemeleri).
Avantajlar:
Kaynakların etkin dağılımı sağlanır. A grubu ürünler, daha fazla dikkat ve stok yönetimi gerektirir, bu sayede önemli malzemeler için stok hataları önlenir. Daha az önem taşıyan C grubu ürünler için basit stok yönetimi yöntemleri uygulanarak verimlilik artırılır.
Zorluklar:
Stok hareketinin dönemsel değişkenliği, bu analizin her zaman doğru sonuçlar vermesini zorlaştırabilir. Düşük talep gören ürünlerin de düzenli olarak izlenmesi gerektiği için ekstra izleme gereksinimi doğar.
Kanban Sistemi
Kanban, stok seviyelerinin belirli bir limitin altına düştüğünde otomatik olarak sipariş verilen bir stok kontrol yöntemidir. Genellikle, sağlık kurumlarındaki sarf malzemeleri, ilaçlar ve cerrahi ekipmanlar için kullanılır. Kanban sistemi, her ürün için minimum ve maksimum seviyeler belirler ve stok seviyesi bu sınırlar arasında olduğunda, yeni sipariş verilir.
Avantajlar:
Otomatik sipariş verme sayesinde, stokların yönetilmesi daha kolay hale gelir. Çalışanların zamanını verimli kullanmasını sağlar, çünkü sürekli olarak stokları izlemelerine gerek kalmaz. Fazla stok bulundurmaktan kaçınılır, çünkü siparişler ihtiyaç duyulduğunda otomatik olarak yapılır.
Zorluklar:
Sağlık kurumlarında düşük talep veya dönemsel dalgalanmalar bu sistemin etkinliğini etkileyebilir. Sistemin teknolojik altyapı gereksinimleri ve personelin eğitim ihtiyacı olabilir.
Vender Managed Inventory (VMI-Satıcı Tarafından Yönetilen Envanter)
Tedarikçilerin, sağlık kurumlarının stok seviyelerini izleyip otomatik olarak siparişleri yönetmesini sağlayan bir yöntemdir. Bu yöntem, sağlık kurumlarının stokları sürekli olarak tedarikçi ile paylaştığı bir platformda izlemelerine ve tedarikçilerin, gerektiğinde stokları yeniden doldurmasına olanak tanır.
Avantajlar:
Tedarikçi ilişkileri güçlendirilir ve stoklar düzenli olarak tedarik edilir. Stok yönetimi yükü sağlık kurumlarının üzerinden alınır. Hızlı sipariş temini ve azalan stok seviyelerine hızlı tepki sağlanır
Zorluklar:
Tedarikçinin doğru ve hızlı bir şekilde stokları yönetebilmesi için güçlü bir iletişim ve izleme sistemi gereklidir. Bağımlılık oluşabilir; sağlık kurumu tedarikçiye fazla güvenerek kendi stok yönetimi süreçlerini ihmal edebilir.
Periyodik Stok Takibi
Periyodik Stok Takibi;
Bu yöntem, belirli aralıklarla stokların sayımını yapmayı ve sonra bu sayımlara göre siparişleri düzenlemeyi içerir. Sağlık kuruluşları, her ay veya çeyrekte bir stok sayımı yaparak, stok seviyelerini belirler ve buna göre yeni siparişler verir.
Sürekli Stok Takibi:
Bu yöntem, her ürün için anlık olarak stok seviyelerinin takip edilmesini sağlar. Sağlık kurumları, ürünlerin her hareketini izler ve stok seviyesi belirli bir seviyeye düştüğünde otomatik olarak sipariş verir.
Avantajlar:
Periyodik stok takibi, sağlık kurumlarının planlama yapmasını sağlar ve öngörülebilirlik sunar. Sürekli stok takibi, kesintisiz tedavi süreçleri için kritik öneme sahip ürünlerin sürekli temin edilmesini sağlar.
Zorluklar:
Periyodik stok takibi, anlık değişiklikleri gözden kaçırabilir ve bazı ürünlerin yetersiz kalmasına neden olabilir. Sürekli stok takibi daha teknolojik altyapı gerektirir ve büyük veri sistemlerinin yönetilmesini zorlaştırabilir.
Sonuç olarak sağlık kurumlarında stok kontrolü, verimli bir sağlık hizmeti sunmak, hasta güvenliğini sağlamak ve işletme maliyetlerini optimize etmek için kritik bir öneme sahiptir. Bu nedenle, sağlık kuruluşlarının farklı stok kontrol yöntemlerini ihtiyaçlarına göre entegre etmeleri gereklidir. Just-in-Time, ABC Analizi, Kanban, Economic Order Quantity (EOQ) ve Vender Managed Inventory (VMI) gibi yöntemler, her biri farklı avantajlar sunarak, sağlık işletmelerinin stok yönetimini iyileştirmelerine yardımcı olabilir.
Ege İhracatçı Birlikleri 2025 Yılı Sürdürülebilirlik Raporu Açıklandı
Dünya’nın en büyük sürdürülebilirlik inisiyatifi Global Compact’a 2019 yılında üye olan, 2020 yılını “Sürdürülebilirlik Yılı” ilan eden, son 5 yıldır tüm faaliyetlerinin eksenine sürdürülebilirliği oturtan Ege İhracatçı Birlikleri 2025 Yılı Sürdürülebilirlik Raporunu düzenlediği basın toplantısıyla açıkladı.
Basın toplantısında konuşan Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi, “Bugün burada sadece bir rapor paylaşmıyoruz; geleceğe dair umutlarımızı, sorumluluklarımızı ve vizyonumuzu da paylaşıyoruz. Dünyamız artık bize açıkça gösteriyor: Sınırlı kaynaklarla sınırsız büyüme modeli mümkün değil. İklim değişikliği, biyolojik çeşitlilik kaybı ve kaynak tükenmesi gibi tehditler; iş yapış şekillerimizin köklü biçimde değişmesini zorunlu kılıyor. Ege İhracatçı Birlikleri olarak, çevresel, sosyal ve yönetişimsel sorumluluklarımızın bilinciyle hareket ediyoruz” diye konuştu.
Cinsiyet eşitliği, döngüsel ekonomi, etik ticaret ve iklim bilinci gibi temel alanlarda attıkları adımları “EİB Sürdürülebilirlik Raporu”yla şeffaf bir şekilde kamuoyu ile paylaştıklarının altını çizen Eskinazi, sözlerini şöyle tamamladı: “İhracatçılarımıza atık su, enerji ve çevreyi kirletmeyecekleri, kirlettiklerinde ağaç dikerek bunu kompanse edecekleri bilinci yaymak istiyoruz. Sürdürülebilirlik ile ilgili atılan adımlar ihracatımıza ve geleceğimize ışık tutacak.”
Sürdürülebilirlik Çalışmaları Birlikte Hareketle Başarıya Ulaşır
Sürdürülebilirlik ile ilgili çalışmaların münferit çabalarla başarıya ulaşamayacağına vurgu yapan Ege İhracatçı Birlikleri Sürdürülebilirlik ve Organik Ürünler Koordinatörü ve Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanı Mehmet Ali Işık, Avrupa Birliği tarafından ilan edilen Yeşil Mutabakatın dünyada sürdürülebilirlik ile ilgili çalışmalara ivme kazandırdığını dile getirdi.
Türkiye’nin çevre, sosyal ve yönetişim başlıklarında sürdürülebilirliğe katkı sağlamayı taahhüt ettiğini dillendiren Işık, “Ticaret Bakanlığı Responsible destek programıyla sürdürülebilirlik ile ilgili çabaları destekliyor. Paylaşımcı olmalıyız, toprağımızı korumalıyız. Yönetişimle aktif binlerce ihracatçı firmamıza yol gösterici olmak istiyoruz” dedi.
36 İlde Dondan Etkilenen Çiftçimiz Desteklenmeli
Türkiye’de Nisan ayında 36 ilde yaşanan don olayı sonrasında çok yıllık bitkilerde büyük zararlar oluştuğuna da değinen Işık, “Kuru meyve ve yaş meyvede ürünler çok etkilendi. Malatya’da kayısıda yüzde 95 kayıp var. Fındık ve üzümde önemli hasarlar var. Üzümde iki yıldır yüzde 40-50 ürün kayıpları yaşıyoruz. Çiftçilerimize pozitif destekler bekliyoruz. Devletimizin şefkat elini uzatması lazım. Çiftçimizin ayakta kalmasını sağlaması gerekiyor” şeklinde konuştu.
Ege İhracatçı Birlikleri’nin Sürdürülebilirlik Raporu’nun Türkiye’de TİM ve diğer ihracatçı birlikleri arasında bir ilk olduğunu belirten Ege İhracatçı Birlikleri Sürdürülebilirlik Danışmanı Nilüfer Arıak, dünya genelinde büyüme öne çıkarıldığı için ciddi bir kaynak israfının ortaya çıktığını, sürdürülebilirlik konusunun göz ardı edildiğini vurguladı.
Dünya genelinde hava sıcaklıklarının 2025 yılı ocak ayı itibariyle 1,7 derece arttığının altını çizen Arıak, “40 canlı türü değişecek, don, kuraklık, hastalıklar, organik olmamanın problemleri. Değişim ve dönüşüme giremediğimiz zaman yok oluyoruz” dedi.
Sermayeye Erişimin Yolu Sürdürülebilirlik Raporlarından Geçiyor
Türkiye’nin büyümesinin dış kaynaklara bağlı olduğuna vurgu yapan Arıak sözlerini şöyle tamamladı: “Sermayemiz zayıf, uzun vadeli ve düşük maliyetli fonlara ulaşmamız gerekiyor. Zengin pazarlara ihracat yapacaksak sürdürülebilirlik etiketli ürünleri üretmeye ihtiyacımız var. Bunun yolu da sürdürülebilirlik raporlarımızın olmasından geçiyor. Firmalarımızın sürdürülebilirlik raporlarına odaklanmaları zorunluluk halini aldı.”
EİB’in 2024 Sürdürülebilirlik Karnesi
Ege İhracatçı Birlikleri’nin atık yönetimi konusunda, 2024 yılında tehlikesiz atık miktarında 2023 yılına kıyasla yüzde 5,8’lik düşüş yaşandı.
EİB’nin toplam atık miktarında ise yüzde 8,4 oranında bir azalma gerçekleşti.
ERP sisteminin kurulmasıyla işlemlerin dijital ortamda gerçekleştirilmesi, kağıt tüketiminde önemli bir tasarruf sağladı.
EİB’in araç yakıt tüketimlerinden oluşan emisyon miktarları karşılaştırıldığında, 2024 yılında 2023 yılına göre yüzde 3 oranında bir artış olduğu gözlemlendi.
2024 yılında elektrik tüketimine bağlı olarak oluşan karbon ayak izi değeri 2023 yılına göre yüzde 4’lük bir artış gösterdi. Söz konusu artışta, EİB’in gerçekleşen eğitim, seminer, çalıştay gibi etkinlikler etkili oldu.
EİB’de iş amaçlı seyahatleri göz önünde bulundurularak hesaplanan emisyon değerlerinde satın alınan uçak biletleri ve kiralanan araçlara ait veriler esas alındı. 2023 yılında bin 102 yurt içi uçuş, 697 yurtdışı uçuş yapılırken, 2024 yılında yurt içi uçuş 876’ya, yurt dışı uçuş ise 511’e geriledi. Yurt içi ve yurt dışı uçuşlardan kaynaklanan toplam emisyon değerleri 2023 yılında 495,5 ton CO2-e, 2024 yılında ise 399,4 ton CO2-e düştü.
Emisyonlar Azaltılacak
Ege İhracatçı Birlikleri (EİB), iklim değişikliğiyle mücadele çerçevesinde faaliyetlerinden kaynaklanan çevresel etkileri en aza indirmeyi ve sürekli iyileştirmeyi hedeflemek için emisyonlarının azaltılması amacıyla, şirket araçlarının yenilenmesi durumunda düşük emisyon salınımına sahip modeller tercih edilecek.
Emisyonlarının azaltılması kapsamında, elektrik tüketiminin azaltılmasına yönelik uygulamalar geliştirilmesi planlanıyor. Mesai dışında gereksiz aydınlatmaların kapatılması, klima ve elektronik cihazların yenilenmesi enerji verimliliği yüksek modellerin tercih edilecek.
Emisyonlarının azaltılması amacıyla, yurt içi kısa mesafeli toplu seyahatlerde hava yolu yerine şirket araçlarının kullanımı teşvik edilecek, görevlendirilecek personel sayısı asgari seviyede tutulacak ve çevrimiçi katılım imkânı bulunan eğitim, seminer ve toplantılara uzaktan erişim sağlanmasına öncelik verilecek. Atık oluşumunun minimize edilmesi hedefi doğrultusunda, kâğıt tüketimini en aza indirmek amacıyla dijital uygulamalara ağırlık verilecek. Tek kullanımlık plastiklerin kullanımını azaltmaya yönelik düzenlemeler yayılacak ve arızalı elektronik cihazların tamir edilerek yeniden kullanılması sağlanacak.
EİB’den 2025 Yılı İçin Sürdürülebilirlik Taahhütleri:
Birliklerimiz genel kurullarında her yıl, dijital olarak alınan evrak sayısını bir önceki yıla göre %15 oranında artırarak, kağıt kullanımı ve teslimat süreçlerinden kaynaklanan karbon ayak izinin azaltılmasına katkı sağlanması.
EİB Yapay zeka modülünün chatbot ve sanal asistan kısmının 2025 yılında devreye alınması.
Birliğimiz etkinliklerinde kullanılan basılı materyallerin dijital ortama alınması.
Birliğimiz bünyesindeki sektör kurulu toplantısı karar tutanaklarının 2025 yılında, tüm yönetim kurulu toplantısı karar tutanaklarının ise önümüzdeki üç yıl içerisinde elektronik imzaya geçmesi
İkiz dönüşüm kapsamında başvurulan uluslararası ve ulusal proje sayılarında %10 artışın sağlanması.
B2B Marketplace modeliyle, ihracatçılarımızı hedef ülke alıcıları ve hammadde tedarikçileriyle eib.liyiz, Aegean Zone gibi dijital platformlar üzerinden buluşturmayı, etkin ve sürdürülebilir bir ihracat ağı kurulması.
EİB Cinsiyet Eşitliği Bildirgesi yayınlanması.
SÜRDÜRÜLEBİLİR TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ VE YEŞİL SATINALMA MAKALELERİ
Laboratuvar Hizmet Alımı İhalesinde Teknik Şartnamede Rekabete Aykırı Hususlar?
Mehmet ATASEVER
İtirazen Şikayet Konusu; Başvuru sahibinin dilekçesinde özetle; Teknik Şartname’nin 4’üncü maddesindeki 48 adet yayılmış, boyanmış lam hazırlama sayısı şartını sadece “………………” firması tarafından satışı yapılan sistem tarafından karşılanabildiği, teklif edecekleri …… marka LTS-3000B tam otomatik sıvı bazlı sitoloji cihazlarının saatte 24 adet lamın santrifüjleme işlemini, yaymasını ve boyamasını hazırlayabilme kapasitesine sahip olduğu, 2 adet cihaz ile aranan şartı sağlayabilecekleri iddialarına yer verilmiştir.
Güncel Kamu İhale Kurulu Kararına Göre;
Yapılan inceleme ve tespitler neticesinde; 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun “Temel ilkeler” başlıklı 5’inci maddesinde “İdareler, bu Kanuna göre yapılacak ihalelerde; saydamlığı, rekabeti, eşit muameleyi, güvenirliği, gizliliği, kamuoyu denetimini, ihtiyaçların uygun şartlarla ve zamanında karşılanmasını ve kaynakların verimli kullanılmasını sağlamakla sorumludur…” hükmü, “Şartnameler” başlıklı 12’nci maddesinde “…İhale konusu mal veya hizmet alımları ile yapım işlerinin teknik kriterlerine ihale dokümanının bir parçası olan teknik şartnamelerde yer verilir. Belirlenecek teknik kriterler, verimliliği ve fonksiyonelliği sağlamaya yönelik olacak, rekabeti engelleyici hususlar içermeyecek ve bütün istekliler için fırsat eşitliği sağlayacaktır. Teknik şartnamelerde, varsa ulusal ve/veya uluslararası teknik standartlara uygunluğu sağlamaya yönelik düzenlemeler de yapılır. Bu şartnamelerde teknik özelliklere ve tanımlamalara yer verilir. Belli bir marka, model, patent, menşei, kaynak veya ürün belirtilemez ve belirli bir marka veya modele yönelik özellik ve tanımlamalara yer verilmeyecektir. Ancak, ulusal ve/veya uluslararası teknik standartların bulunmaması veya teknik özelliklerin belirlenmesinin mümkün olmaması hallerinde “veya dengi” ifadesine yer verilmek şartıyla marka veya model belirtilebilir.” hükmü,
Hizmet Alımı İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nin “Teknik Şartname” başlıklı 16’nci maddesinde “(1) İşin teknik ayrıntılarını ve şartlarını gösteren bir teknik şartname hazırlanarak ihale dokümanına dahil edilir. Teknik şartnamelerde belirlenecek teknik kriterlerin, verimliliği ve fonksiyonelliği sağlamaya yönelik olması, rekabeti engelleyici hususlar içermemesi ve bütün istekliler için fırsat eşitliği sağlaması zorunludur. Bu şartnamelerde yerli isteklilerin katılımını engelleyici düzenlemelere yer verilemez. (2) Teknik şartnamede, varsa ulusal ve/veya uluslararası teknik standartlara uygunluğu sağlamaya yönelik düzenlemeler de yapılır. Bu şartnamede teknik özelliklere ve tanımlamalara yer verilir. Belli bir marka, model, patent, menşei, kaynak veya ürün belirtilemez ve belirli bir marka veya modele yönelik özellik ve tanımlamalara yer verilemez. Ancak, ulusal ve/veya uluslararası teknik standartların bulunmaması veya teknik özelliklerin belirlenmesinin mümkün olmaması hallerinde “veya dengi” ifadesine yer verilmek şartıyla marka veya model belirtilebilir. (3) Teknik şartnamenin idare tarafından hazırlanması esastır. Ancak, işin özelliğinin gerektirdiği hallerde ihale yetkilisi tarafından onaylanması kaydıyla teknik şartname, Kanun hükümlerine uygun olarak danışmanlık hizmet sunucularına hazırlattırılabilir. (4) İhale konusu işte kullanılacak malzeme, araç, teçhizat, makine ve ekipmanın teknik özellikleri, öncelikle yerli malının da kullanılmasını sağlayacak şekilde belirlenir. Bunlara ilişkin kullanım kılavuzlarına yönelik teknik şartnamede düzenleme yapılabilir.” hükmü,
Teknik Şartname’nin “C. Genel İstek ve Özellikler” başlığı altında yer alan 6’ncı maddesinde “4. Cihazlara aynı anda en az 20 Lam yüklenebilmelidir. 20 lam yüklenebilen cihazdan en az 1 adet kurulmalıdır, ihtiyaç duymaları halinde firmadan ikinci cihaz kurma talebinde bulunabilirler. Firma bunu karşılamakla yükümlü olacaktır. Sistemler saatte 48 adet yayılmış ve boyanmış lam hazırlayabilme kapasitesine sahip olmalıdır. Teklif edilecek cihaz aynı anda yayma boyama yapmıyorsa, yüklenici firma sisteme ek bir boyama cihazı ve sistemle aynı marka boyayı temin edecektir. Nihai karar, en az bir tıbbi patoloji uzmanının da hazır bulunacağı demo sonrası verilmelidir.
…
Cihaz yabancı menşeili ise uluslararası kalite standartlarından FDA onayına sahip olmalıdır.
…
Sistem materyal içinde mevcut mukus, kan ve debris gibi maddeleri ayrıştırmak ve suboptimal veya yetersiz materyal gibi tekrar gerektiren durumları minimize edebildiği yurtdışında yapılmış ve bilimsel olarak değerli yayınlarda en az 2 çalışmayla belgelenmelidir.
Sistem ile hazırlanan yaymalardan, gerekli görüldüğünde histokimyasal boyama yöntemlerin yanı sıra in-situ hibridizasyon, İFA ve Nükleik asit Amplifikasyon yöntemleri (HPV, C.trachomatis, N.gonorrhoeae vb.) içinde uygun olmalı ve bu sistemle hazırlanan materyaller ile en az 5 bilimsel olarak kabul gören yurtdışında yapılmış yayınlarla beyan edilmelidir.” düzenlemesi yer almaktadır.
Başvuruya konu ihalenin …….. Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından açık ihale usulüyle ve birim fiyat teklif alınmak suretiyle 26.05.2025 tarihinde gerçekleştirilen “Otomatik Sıvı Bazlı Jinekolojik ve Non-Jinekolojik Sitoloji Preperat Hazırlama Sistemi Cihazı Laboratuvar Hizmet Alımı (Puan Karşılığı 24 Aylık)” ihalesi olduğu, söz konusu ihalede 4 adet doküman indirildiği, ihaleye 1 istekli tarafından teklif verildiği, inceleme tarihi itibarıyla ihale komisyonu kararı alınmadığı,
Başvuru sahibinin iddiasının Teknik Şartname’nin 4, 16, 30 ve 31’inci maddelerinin rekabeti engellediği ve yine 4’üncü maddenin sadece belli markayı işaret ettiği bu açıdan Kamu ihale Kanunu’nun 12’nci maddesine aykırılık teşkil ettiği yönünde olduğu,
İdare tarafından 08.05.2025 tarihinde EKAP üzerinden gönderilen şikayete cevap yazısında Teknik Şartname’nin 4’üncü maddesinde belirtilen saatlik kapasitenin (48 lam) düşürülmesinin laboratuvarın iş yükünü ve sonuçların zamanında çıkmasını etkileyeceğinin, Şartname’nin 16’ncı maddesinde istenilen FDA onayının ürünlerin güvenliği ve hasta sonucunun doğru, güvenli ve zamanında raporlanmasına destek sağlayacağının, Şartname’nin 30’uncu ve 31’inci maddelerinde istenilen belgelerin sitolojik tanıda kullanılan sıvı bazlı sitoloji hazırlama sistemlerinin, doğrudan tanı doğruluğunu etkileyen cihazlar olması nedeniyle güvenli ve doğru raporlama için önem arz ettiğinin ifade edildiği anlaşılmıştır.
13.05.2025 tarihli zeyilname ile başvuruya konu edilmeyen Teknik Şartname’nin 28’inci maddesinde değişiklik yapıldığı, ayrıca 32 maddeden oluşan Teknik Şartname’nin 31 madde olarak güncellenmesi sonucunda, başvuruya konu olan 30 ve 31’inci maddelerin içeriklerinde herhangi bir değişiklik yapılmaksızın madde numaralarının sırasıyla 29 ve 30 olarak değiştirildiği tespit edilmiştir. Bu açıdan inceleme tespit ve hukuki değerlendirme açısından başvuru sahibinin iddialarının Teknik Şartname’nin 4’üncü, 16’ncı, 29’uncu ve 30’uncu maddelerine yönelik olduğu değerlendirilmiştir.
Başvuru sahibi isteklinin ihale dokümanı düzenlemelerine ilişkin iddiasının (a) kısmına yönelik yapılan incelemede; akademik kuruluştan 26.05.2025 tarihinde “… Yukarıda belirtilen Teknik Şartname maddelerinin, 4734 sayılı Kanun’un “Şartnameler” başlıklı 12’nci maddesinde yer alan “…” hükmüne uygunluğun sağlanması bakımından;
Teknik Şartname’nin 4’üncü maddesindeki 48 adet yayılmış, boyanmış lam hazırlama sayısı şartının sadece “………….” firması tarafından satışı yapılan sistemi işaret edip etmediği, ayrıca 48 adet yayılmış boyanmış lam hazırlama sayısına birden fazla cihaz ile ulaşılmasının laboratuvarın iş yükünü ve sonuçların zamanında çıkmasını etkileyip etkilemeyeceği, etkileyecek ise söz konusu etkinin laboratuvarın verimliliği ve fonksiyonelliğine etki edip etmeyeceği…” hususlarına yönelik teknik görüş talep edilmiş olup,
Akademik kuruluş tarafından Kuruma gönderilen 12.06.2025 tarihli cevabi yazıda
“…
– Teknik şartnamenin 4’üncü maddesindeki 48 adet yayılmış, boyanmış lam hazırlama sayısı şartı sadece “…………..” firması tarafından satışı yapılan sistemi işaret etmektedir.
– 48 adet yayılmış, boyanmış lam hazırlama sayısına birden fazla cihaz ile ulaşılmasının laboratuvar iş yükünü ve sonuçların zamanında çıkmasını etkileyip etkilemeyeceği, etkileyecek ise söz konusu etkinin laboratuvarın verimliliği ve fonksiyonelliğine etki edip etmeyeceği hususuna ilişkin olarak: Her iki cihazın (BD tarafından satışa sunulan cihaz ile ……… LTS-3000B) lam hazırlama öncesi ön hazırlık, insan gücü kullanımı, çalışma prensipleri ve süreleri farklılık göstermektedir. Demonstrasyon sırasında yukarıda bahsi geçen konular, sorumlu teknisyen(ler) ve sorumlu uzman patolog(lar) tarafından değerlendirilmelidir. Bunun için şartnameye “Demonstrasyon için jinekolojik ve non-jinekolojik spesmenlerden en az 48’er örnek (en az 48 jinekolojik ve en az 48 nonjinekolojik örnek) çalışılmalıdır” böylece lam hazırlama sayısına birden fazla cihaz ile ulaşılmasının laboratuvar iş yükünü ve sonuçların zamanında çıkmasını etkileyip etkilemeyeceği, etkileyecek ise söz konusu etkinin laboratuvarın verimliliği ve fonksiyonelliğine etki edip etmeyeceği hususu sorumlu teknisyen(ler) ve sorumlu uzman patolog(lar) tarafından değerlendirilecektir” maddesi eklenmelidir…” değerlendirmelerine yer verildiği tespit edilmiştir.
Akademik kuruluşun 12.06.2025 tarihli yazısı içeriğinde özetle, Teknik Şartname’nin 4’üncü maddesindeki düzenlemenin tek marka/model cihazı işaret ettiği ifade edilmiştir. Ayrıca, inceleme tarihi itibariyle ihale komisyonu kararı alınmamış olup EKAP üzerinden gerçekleştirilen incelemede ihaleye teklif veren tek isteklinin teklifi kapsamında “……………” firması tarafından satışı yapılan sistemi sunduğu görülmüştür. Yukarıda yapılan inceleme ve tespitler ışığında iddia konusu Teknik Şartname maddesinde tek marka/modele işaret edecek belirlemeler yapıldığı değerlendirilmiş olup bu hususun 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 12’nci maddesine aykırı olduğu sonucuna varılmıştır
Globalleşen dünya, satın alma profesyonellerinin haritasını büyüttü. Artık sadece yerel tedarikçilerle değil, farklı ülkelerden, farklı kültürlerden firmalarla masaya oturuyoruz. Ancak bu yeni düzlem, sadece döviz kurlarıyla değil; kültürel kodlarla da şekilleniyor. Peki biz bu kodları ne kadar biliyoruz?
Japon bir tedarikçiye karşı Brezilyalı biriyle aynı tonda mı pazarlık yapıyoruz? Ya da Alman bir firmaya “esnek davranın” dediğimizde nasıl bir izlenim bırakıyoruz? İşte bu noktada devreye kültürel zekâ (cultural intelligence) giriyor.
Kültürel zekâ, farklı kültürlerden gelen insanlarla etkili iletişim ve iş birliği kurma becerisidir. Yalnızca dili anlamak değil; değerleri, alışkanlıkları, iletişim stillerini ve iş yapma biçimlerini sezmek ve uyumlanmaktır. Satın alma profesyonelleri için bu yetkinlik, yalnızca “anlamayı” değil; “anlatabilmeyi” de içerir.
Eğitimler verirken de çok aldığım bir sorudur: Fiyat pazarlığında kültürün rolü neden önemlidir? Pazarlık; rakamlardan çok ilişki, güven ve beklenti yönetimidir. Ve tüm bunlar kültürden kültüre değişiklik gösterir. Bazı kültürlerde pazarlık doğaldır, beklenir. Bazılarında ise fazla pazarlık, ilişkiye zarar verir. Kimi ülkelerde hızlı karar beklenirken, kimilerinde aylar süren değerlendirme süreçleri olağandır. Eğer bu farkları bilmeden aynı taktikle ilerlersek, süreci değil sadece fiyatı yönetmiş oluruz. Oysa başarılı satın alma, kültürü okuma ve stratejiyi o dile çevirebilme becerisidir.
Genellemeler üzerinden giderek ülkelere şöyle bir bakalım ve ülkelere göre pazarlık yaklaşımlarını ele alalım. Bu bizim için satın almacının kültür haritasının temelini oluşturacaktır.
Almanya: Doğruluk ve Süreç Odaklılık
Alman tedarikçiler süreçlerin netliğine ve teknik detaylara önem verir. Aşırı pazarlık yapmak, kaliteye duyulan güveni sarsabilir.
İpucu: Tüm teknik verilerle gelin, hazırlıklı olun. Söz uçar, belge kalır. Sürprizler hoş karşılanmaz.
Japonya: Saygı, Hiyerarşi ve Uzun Süreli İlişki
Japon iş kültüründe hızlı kararlar beklemek karşı tarafı rahatsız edebilir. İlişki önce gelir, fiyat sonra konuşulur.
İpucu: Sabırlı olun. Küçük jestler büyük anlam taşır. İlişki kurduğunuz kişi değil, arkasındaki ekip önemlidir.
ABD: Sonuç Odaklı ve Hızlı Pazarlık
Amerikalı firmalar netlik ve hız ister. “Win-win” yaklaşımına çok uygundurlar. Zaman, para kadar değerlidir.
İpucu: Ne istediğinizi bilin, doğrudan olun. Değer önerinizi açıkça ifade edin.
Brezilya: Sosyal Bağ ve Esneklik
Kişisel ilişki kurmadan iş yapılamaz. Pazarlık, biraz sohbet, biraz güven ve biraz esneklikle ilerler.
İpucu: Resmi değil, sıcak olun. Toplantıya 5 dakika gecikseniz bile, iyi bir espriyle telafi edebilirsiniz.
Çin: Güç Dengesi ve Yüz Kazanmak
Çinli tedarikçiler, pazarlıkta “yüz kaybetmeme” kavramına büyük önem verir. Açık eleştiri ya da acele kararlar güveni sarsabilir.
İpucu: Doğrudan pazarlık yerine öneriler sunun. Esneklik isteyin ama baskı yapmayın.
Ülke listesini uzatabiliriz tabi ki, bununla birlikte kültürel zekâyı geliştirmek için 5 stratejiyi de paylaşmak isterim.
Kültürel Araştırma Yapmadan Masaya Oturmayın
Gideceğiniz ülke hakkında yalnızca ekonomik değil, sosyal, tarihi ve kültürel bilgiler toplayın.
Yerel Rehberlik ve Tercümanları Stratejik Kaynak Olarak Görün
Sadece çeviri değil, kültürel ipuçlarıyla da rehberlik edebilirler.
Gözlem Yapın, Yargılamayın
Farklılıkları hemen değerlendirmeyin. Önce anlayın. Sessizlik, bazı kültürlerde nezaket; bazılarında karar isteğidir.
Kişiselleştirilmiş Yaklaşım Geliştirin
Aynı firmanın farklı ülkelerdeki ofisleri bile farklı davranabilir. Her ilişki özgündür.
Empatiyi Stratejiyle Birleştirin
Sadece anlamaya çalışmayın, bu anlayışı stratejiye dönüştürün. “Bu pazarlık stilinde nasıl daha etkili olurum?” sorusu sizi farklılaştırır.
Kültürel zekâ, satın alma profesyonellerinin görünmeyen rekabet avantajıdır. Çünkü fiyat, herkesin konuştuğu şeydir. Bununla birlikte doğru tonda, doğru dille ve doğru anda konuşmak; işte asıl farkı o yaratır. Hep aklımızda olsun: Kültürü anlamak, sadece iş yapmak değil; ilişki inşa etmektir. Kurduğunuz bu ilişkiler, kriz anlarında size zaman, güven ve avantaj olarak geri döner.
4857 Sayılı İş Kanunu’nda İşçilerin Sağlık ve Güvenliğini Korumayı Amaçlayan 5 Temel Düzenleme?
Lütfi İNCİROĞLU
İş hukuku alanında dünyada yapılan ilk düzenleme, 1802 yılında İngiltere’de dokuma sanayiinde çalışan çocuk işçilerin iş süreleri ve çalışma şartları bakımından korunmasını öngören ve günlük çalışma sürelerini 12 saat ile sınırlandıran Kanun, olarak kabul edilmektedir. Görüleceği üzere, çalışma hayatında yapılan ilk yasal düzenleme ücretlerin iyileştirilmesi ile ilgili değil, çalışma sürelerinin sınırlandırılması ile ilgilidir.
Çünkü insanın yaratılışından kaynaklanan bir çalışma kapasitesi vardır. İnsanın belirli bir sürenin üzerinde çalıştırılması dikkatinin dağılmasına ve dolayısıyla iş kazasına maruz kalmasına sebep olabileceği gibi yaptığı işin verimliliğini ve kalitesini de düşürecektir. Bu nedenle, iş gece ve gündüz iş sürelerinin sınırlandırılması iş-yaşam dengesinin kurulması bakımından büyük önem arz etmektedir.
Türkiye’de işçi ve işveren ilişkilerinin düzenleyen temel Kanun 4857 sayılı İş Kanunu’dur. Bu Kanunda işçilerin sağlık ve güvenliğinin korunmasını amaçlayan beş temel düzenleme bulunmaktadır. Kanun koyucu bu temel düzenlemeleri yapmakla işçilerin ruh ve beden sağlığını korumayı, sosyal, kültürel ve toplumsal birliktelik açısından yaşanması muhtemel olumsuz sonuçları ortadan kaldırmayı amaçlamıştır.
Bu kapsamda, 4857 sayılı İş Kanunu’nda işçilerin sağlık ve güvenliğini korumayı amaçlayan 5 temel düzenleme bulunmaktadır.
İş sürelerinin sınırlandırılması: 4857 sayılı Kanunun 63 üncü maddesinde günlük çalışma süresi fazla çalışmalar dahil 11 saat ile sınırlandırılmıştır. Buna göre, “Genel bakımdan çalışma süresi haftada en çok kırkbeş saattir. Aksi kararlaştırılmamışsa bu süre, işyerlerinde haftanın çalışılan günlerine eşit ölçüde bölünerek uygulanır. Yer altı maden işlerinde çalışan işçilerin çalışma süresi; günde en çok yedi buçuk, haftada en çok otuz yedi buçuk saattir. Tarafların anlaşması ile haftalık normal çalışma süresi, işyerlerinde haftanın çalışılan günlerine, günde onbir saati aşmamak koşulu ile farklı şekilde dağıtılabilir. Bu halde, iki aylık süre içinde işçinin haftalık ortalama çalışma süresi, normal haftalık çalışma süresini aşamaz”.
Gece çalışma süresinin sınırlandırılması: Çalışma hayatında “gece” en geç saat 20.00’de başlayarak en erken saat 06.00’ya kadar geçen ve her halde en fazla onbir saat süren dönemdir. şçilerin gece çalışmaları yedibuçuk saati geçemez. Ancak, turizm, özel güvenlik, sağlık hizmeti ve 30/5/2013 tarihli ve 6491 sayılı Türk Petrol Kanunu uyarınca petrol araştırma, arama ve sondaj faaliyetleri kapsamında yürütülen işlerde işçinin yazılı onayının alınması şartıyla yedi buçuk saatin üzerinde gece çalışması yaptırılabilir (m.69).
Yıllık ücretli izinlerin kullandırılması: Yıllık ücretli izin işveren tarafından bölünemez. Bu iznin işveren tarafından sürekli bir şekilde verilmesi zorunludur. Ancak, bu izin süreleri, tarafların anlaşması ile bir bölümü on günden aşağı olmamak üzere bölümler hâlinde kullanılabilir. İşveren tarafından yıl içinde verilmiş bulunan diğer ücretli ve ücretsiz izinler veya dinlenme ve hastalık izinleri yıllık izne mahsup edilemez (m.56).
Hafta tatilinin kullandırılması: İşyerlerinde, işçilere tatil gününden önce İş Kanunu’nun 63 üncü maddesinde belirlenen iş günlerinde çalışmış olmaları koşulu ile yedi günlük bir zaman dilimi içinde kesintisiz en az yirmidört saat dinlenme (hafta tatili) verilir. (Ek cümleler:10/7/2025-7553/9 md.) Ancak Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından turizm işletmesi belgesi verilen konaklama tesislerinde çalışan işçilerin bu fıkra kapsamında hak kazandığı hafta tatili, işçinin yazılı talebi veya onayı ile hak kazandığı günü takip eden dört gün içinde kullandırılabilir. Bu halde işçinin hak kazandığı hafta tatilinde yaptığı çalışmaların günlük normal çalışma süresi kadarlık kısmı fazla çalışmanın hesabında dikkate alınmaz. İşçi verdiği onayı otuz gün önceden işverene yazılı olarak bildirimde bulunmak kaydıyla geri alabilir (m.46).
Fazla çalışma süresinin sınırlandırılması: Ülkenin genel yararları yahut işin niteliği veya üretimin artırılması gibi nedenlerle fazla çalışma yapılabilir. Fazla çalışma, Kanunda yazılı koşullar çerçevesinde, haftalık kırkbeş saati aşan çalışmalardır. Fazla saatlerle çalışmak için işçinin onayının alınması gerekir. Fazla çalışma süresinin toplamı bir yılda ikiyüzyetmiş saatten fazla olamaz.
Sonuç olarak, işçilerin dinlenme hakkı Anayasa ile güvence altına alınmıştır (m.50). 4857 sayılı İş Kanunu’nda da işçilerin ruh ve beden bütünlüğünü korumayı amaçlayan 5 temel düzenleme bulunmaktadır.
Günlük iş süresi (fazla çalışma dahil) onbir saati aşamaz (m.63).
2. İşçilerin gece çalışmaları yedibuçuk saati geçemez. (m.69).
3. Yıllık izinlerin bir bölümü on günden az olmamak üzere blok halinde kullandırılır (m.56).
4. İşçiler yedi günlük bir zaman dilimi içinde kesintisiz en az 24 saat dinlendirilmelidir (m.46)
5. Fazla çalışma süresinin toplamı bir yılda ikiyüzyetmiş saatten fazla olamaz (m.41).
Yukarıda sayılan beş kanun maddesi, işçileri yorgunluk ve onun beraberinde getireceği dikkatsizlik sonucu uğrayabilecekleri iş kazalarından korumak, onların toplumsal yaşamda var olmalarını sağlamak, işyerinde etkin ve verimli bir çalışma yapabilmesini temin etmek amacıyla düzenlenmiş hükümlerdir. İşverenlerin yukarıda sayılan hükümlere aykırı hareket etmeleri nedeniyle işçilerin iş kazası ve meslek hastalığına maruz kalmaları halinde, asli kusurlu sayılabilecekleri ve bunun hukuki ve cezai sonuçları ile bağlı kalacakları unutulmamalıdır.
İhracat İşlemlerinde Yaptığımız Hatalar – Bölüm 10
Reşat BAĞCIOĞLU
Yurt dışına yapacağımız ihracat işlemlerinde, ihracatçı firma olarak azami titiz ve hassas olunması gereklidir. Global piyasalarda her türlü mala ve tedarikçiye kolaylıkla ulaşılabildiği günümüz dijital çağında, mal satmak istediğimiz ithalatçılara karşı son derece şeffaf, iyi niyetli olmak, ticari işlemlerimizin sürekliliği açısından son derece önemlidir.
Bir defa mal satıp, “vur kaç taktiği” ile anlık menfaatler peşinde koşan ihracatçı tacirlerimizin çok uzun ömürlü kuruluşlar olamayacakları ve ilerleyen süreçte sadece tabela şirketi olmaktan öteye gidemeyecektir. Tabela şirketi derken her bir iki yılda bir şirketi kapatıp, yeni bir şirket kurarak mazisini temiz tutmaya çalışan firmaların varlığı maalesef çoktur.
Tabela Firmalarının Asıl Niyeti Çakallıktır
Sıklıkla bir firma açıp, bir süre çalıştıktan sonra farklı bir şirket kurarak eski şirketini kapatan firmaların asıl niyetinin basiretli tacir gibi ticaret yapmaktan öte, tek kelime ile çakallık yapmak, anlık vurgun yapma, bir defa mal satıp, ikinci defa bırakın mal satmayı, iletişimi dahi kesen firmaların asıl niyetleri nedir sizce?
Mal ihracatı yapıp, ülkemize döviz kazandırmak düşüncesinin olmadığı gayet açık. İhracat adı altında kendisine yurt dışından kurban aramaktır.
Dış Ticaretteki Riskler
Ödeme şekli ne olursa olsun mala ilişkin riskleri en aza indirmek, hatta riskten arındırmak olmazsa olmaz bir koşuldur. İhraç mallarında risk varsa, muhtemelen ödemede de risk oluşacaktır.
Dış ticaretteki risklerden bahsederken konu uzadıkça uzar. Hele hele konuyu Reşat Bağcıoğlu dile getiriyorsa, bu konu hiç bitmez.
Bir Risk, Bir Vaka
Mala ilişkin risklere yaşanmış bir örnek; sadece olayın kahramanları yazımızdan çıkartılmıştır.
Mal cinsi bakliyat.
İhracatçı ve ithalatçı karşılıklı birbirlerine güven duymaktadırlar. İthalatçının açmış olduğu akreditifle ihracatçı mallarını yükleyecek ve gerekli evraklarını bankasına ibraz ederek mal bedelini alacaktır. Yurt dışındaki ithalatçının emri ile bankası tarafından ülkemizdeki ihracatçının bankasına akreditif açılır, akreditifin şeklen koşullarına uygun bir şekilde ihracatçı firma ihraç konusu mallarını konteynerlere yüklemiş, gümrüklemesini yaptırdıktan sonra ihraç limanındaki gemiye malını yükleyip deniz konşimentosunu alır. Faturasını tanzim eder… Tanzim edilen fatura ve akreditif koşullarında talep edilen diğer evraklarda mala ait detayları yazarken akreditifteki mal tanımını aynen yazar, tam takım evrakları bankasına verir, evrakların incelenmesin müteakip mal bedeli banka tarafından ihracatçıya ödenir.
İhracatçının bankası kendilerine ibraz edilen tam takım akreditif vesaikini ithalatçının bankasına gönderir. İlerleyen zaman içinde ithalatçının bankası akreditif vesaikini postadan alır, uluslararası yeknesak kaide ve kurallar gereği ithalatçının bankası da gerekli incelemeyi yapar. Evraklarda sorun olmadığı üzerine vesaiki ithalatçıya teslim eder.
İthalatçı aldığı vesaikle gümrükten malları çeker, deposuna getirir, konteynerleri açar ve mallarını kontrol eder. Malları kontrol ederken ithalatçı bazı çuvalların içinde bakliyat yerine çakıl taşı olduğunu görür.
Evet yanlış okumadınız; çakıl taşı…
Bu demektir ki ihracatçı firma bakliyat gönderirken bakliyat yerine çuvalların bazılarına çakıl taşı koymuş ve ithalatçıya göndermiş.
İşte burada hiçbir SGS kontrolü yapılmamış, karşılıklı güven ön plana çıkmıştır. İthalatçı ve ihracatçı birbirlerine güvenecekler ama bu güven tedbiri elden bırakacak düzeyde aşırı uçta olmamalıdır.
Sonuç Ne Oldu Peki?
Gerçek yaşanmış bu olayda mala ilişkin riskin bertaraf edilmesinde ithalatçı firma, uğradığı zararları tazmin etmek amacıyla ülkemizdeki ihracatçı firmadan hiçbir tazminat alamamıştır.
İhracatçının savunması da şu şekildedir;
“Ben malımı kontrat şartlarına uygun bir şekilde bakliyat yükledim. Benim yüklediğim malları muhtemelen geminin kaptanı çakıl taşı torbaları ile denizde seyir halindeyken değiştirmiştir”
İhraç malları güvenli bir ödeme şekli olan akreditif tahtında yüklenmiştir. Ancak akreditif kurallarını düzenleyen ICC – International Chamber and Commerce akreditiflere ilişkin yeknesak kaide ve kuralları belirleyen UCP 600 – Uniform Custons and Practice for Documantary Credits 2007 Revision’nın 5. Maddesi şöyle der:
Mallar, Hizmetler veya Yapılan İşler Karşısında Belgeler
Bankalar belgelerin ilişkili olabileceği malları, hizmetleri veya yapılan işleri değil, belgeleri göz önünde bulundurarak (belgeler üzerinden) işlem yaparlar.”
İlgili maddenin açıklaması gayet nettir; bankalar mallara ait bir sorumluluk üstlenmezler, mallar bekçiliği veya jandarmalığını yapmazlar, mala ilişkin belgeleri esas alırlar, belgeler akreditif koşullarına uygunsa bankalar işlem yaparlar, varsa ödemeyi gerçekleştirirler.
Gaziantep Halı ve Mobilya Fuarı, Sektörün Devlerini Ağırlamaya Hazırlanıyor
Halı ve mobilya sektörünün kalbi, 23-26 Eylül 2025 tarihlerinde Gaziantep’te atacak! Gaziantep Halı ve Mobilya Fuarı, kapılarını açarak yerli ve yabancı sektör profesyonellerini “Üretimin Merkezi”nde buluşturacak.
Gaziantep, halı ve mobilya sektörünün en önemli buluşma noktalarından biri olmaya hazırlanıyor. 23-26 Eylül 2025 tarihleri arasında düzenlenecek fuar, sektör profesyonellerini Ortadoğu Fuar Merkezi’nde (OFM) bir araya getirecek.
Tüyap Fuarcılık Grubu tarafından, Gaziantep Ticaret Odası iş birliğiyle organize edilen fuar; Gaziantep Valiliği, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi, Güneydoğu Anadolu Halı İhracatçıları Birliği (GAHİB), Gaziantep Halıcılar ve Dokumacılar Odası ve Gaziantep İhracatçı Mobilyacılar Derneği (GİMOB)’nin destekleriyle hayata geçiriliyor. Sektörün tüm paydaşlarını tek çatı altında toplayacak bu büyük buluşma, bölgenin üretim gücünü ve ihracat potansiyelini gözler önüne serecek.
“Halı Üretiminin Merkezi” Gaziantep’te Yeni İş Fırsatları
Gaziantep Halı ve Mobilya Fuarı, halı ve mobilya sektöründeki son trendleri, yenilikçi tasarımları ve en kaliteli ürünleri sergilemenin yanı sıra, katılımcı ve ziyaretçilere yeni iş bağlantıları kurma ve sektörel gelişmeleri yakından takip etme imkânı sunacak. Fuar; makine halısından kilimlere, el halılarından mobilyaya, paspaslardan mobilya aksesuarlarına kadar geniş bir ürün yelpazesini kapsayacak.
Mobilya Sektörünün Yükselen Gücü
Türkiye, mobilya sektöründe sahip olduğu güçlü iş gücü ve geniş tedarikçi ağı ile küresel pazarda adından söz ettiriyor. Bu başarıyı daha da ileriye taşımayı hedefleyen Gaziantep Halı ve Mobilya Fuarı’nda modern, modüler, lüks, ofis ve bahçe mobilyalarından aydınlatma ürünlerine kadar sektörün tüm yenilikçi ürünleri sergilenecek. Mobilya sektörü profesyonelleri için eşsiz bir buluşma noktası olan fuar, sektörün gelişen yüzünü ve en yeni trendleri yakından keşfetmek isteyen ziyaretçilere benzersiz fırsatlar sunacak.
Kimler Gaziantep Halı Fuarı’nda Olmalı?
Fuar, halı ve mobilya toptancıları, perakendecileri, üreticileri ve satın alma yetkilileri başta olmak üzere tüm Türkiye’den profesyonelleri hedefliyor. Ayrıca Orta Doğu/MENA bölgesi, Orta Amerika, Balkanlar, Kafkasya ve Orta Asya gibi önemli coğrafyalardan sektör profesyonellerinin de katılımı bekleniyor. Gaziantep Halı ve Mobilya Fuarı, sektörde yeni iş bağlantıları kurmak, en son trendleri keşfetmek ve “Üretimin Merkezi”nde yer almak isteyen işletmeler için kaçırılmaması gereken bir fırsat yaratıyor.
MÜZAKERE TEKNİKLERİ VE PAZARLIK BECERİLERİ MAKALELERİ “Taktikler bazen pazarlık sürecinin başı, bazen ortası bazen de sonunda etkilidir.”
Bu sayımızda 2025 Sürdürülebilir Kalkınma Raporu’na özel bir yer ayırdık.
Bunun nedeni ülkeler açısından 102 gösterge ile bütüncül bir değerlendirme sunması. Bir anlamda check-up niteliğinde olması.
Benzer şekilde şirketlerimizin hazırladıkları sürdürülebilirlik raporlarını incelediğimizde, firma faaliyetleri ile Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları arasındaki bağların etraflıca ele alındığını görmekteyiz. Kamu ve özel sektör kuruluşları olarak Sürdürülebilir Kalkınma Raporu’nun dayandığı 17 başlık ve tüm göstergeler üzerine ayrı ayrı düşünmeliyiz.
SDG Transformation Center liderliğinde bağımsız uzmanlar tarafından hazırlanan Sürdürülebilir Kalkınma Raporu, tüm BM Üye Devletlerini 17 Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’ndaki performanslarına göre değerlendiren SDG Endeksi ve gösterge tablolarını içermektedir.
Raporun şirketlerimizin sürdürülebilirlik anlayış ve uygulamalarının gelişimi açısından ışık tutacağını düşünüyorum. Şirket sürdürülebilirlik seviyesinin anlaşılması ve sürdürülebilirlik olgunluğu açısından eksikliklerin rahatlıkla görülebileceği bir çalışma.
Satınalma ve Tedarik Zinciri Eğitim Programları
Şirketlerimize sürdürülebilir tedarik zinciri yönetimi ve yeşil satınalma eğitim programlarımızla destek oluyoruz. Stratejik satınalma ve kategori yönetimi, sürdürülebilir tedarikçi yönetimi ve performans değerlendirme (KPI’lar), harcama analitiği, sözleşme yönetimi ve sektörel kontrat incelemeleri alanlarında eğitim hizmetleri sunuyoruz. Fabrikanızda, yerinizde bire bir (1-1) yönetici ve grup eğitimleri gerçekleştiriyoruz.
Dijital Üyelik ile tüm ekibinizi geliştirebilirsiniz.
Firma olarak dergi arşivine (151 sayı), e-kitap, sektör raporları ve gelecek bir yıl boyunca 12 sayıya erişim sağlayın. Dijital dergi aboneliği için https://satinalmadergisi.com/dijital-islem-merkezi/ sayfasını ziyaret edebilirsiniz.
Katkı veren tüm yazarlarımıza teşekkür ederim.
Keyifli okumalar,
Prof. Dr. Murat ERDAL
editor@satinalmadergisi.com
Satınalma Dergisi Temmuz 2025 Sayısı
SÜRDÜRÜLEBİLİR TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ
VE YEŞİL SATINALMA MAKALELERİ
Şirket eğitimlerine büyük özen gösteriyoruz. Memnuniyetiniz ve referansınız bizim için çok değerli. Eğitime sizlerle birlikte hazırlanıyoruz. Sizlerden gelen önerileri dikkate alıp özgünleştirmelerle ilerliyoruz.
Güvenilir eğitim hizmetleri ile yanınızdayız.
Dolu dolu, güler yüzlü eğitimler dilerim. Prof. Dr. Murat Erdal
☐ Sürdürülebilir Tedarik Zinciri ve Yeşil Satın alma ISO 20400 Eğitimi (2 gün)
☐ Müzakere Teknikleri ve Pazarlık Becerileri (İleri Seviye) Eğitimi (2 gün)
☐ Kurumsal Satış Eğitimi (Rol Canlandırma/Oyun) (2 gün)
☐ Stratejik Satınalma Yönetimi Eğitimi (2 gün)
☐ Sözleşme Yönetimi ve Sektörel Kontrat İncelemeleri Eğitimi (1-2 gün)
☐ Harcama Analitiği; Maliyet ve Gider Analizi Eğitimi (1 gün)
☐ Tedarikçi Performans Değerlendirme Eğitimi (2 gün)
Video ile Etkileşim: Tedarik Zincirinde Görsel Pazarlama Stratejisi
Dr. Ahmet TUZCUOĞLU
Geleneksel satınalma döngüsünde karar süreçleri çoğu zaman teknik belgeler, teklif tabloları ve uzun e-posta dizileriyle şekillenir. Ancak dijitalleşmenin yaygınlaşmasıyla birlikte bilgi tüketim alışkanlıkları radikal biçimde değişti. 2025 itibarıyla B2B karar vericilerin yaklaşık %70’i, bir ürün ya da hizmet hakkında bilgi edinmeden önce video içeriklere başvuruyor (Wyzowl, 2024). Bu dönüşüm, satınalma profesyonelleri için yalnızca iletişim dilini değil; aynı zamanda pazarlama araçlarını da yeniden tanımlıyor. Peki satınalma profesyonelleri bu gelişmeden nasıl yararlanabilir?
Video içerik, artık sadece bir destek materyali değil; satınalma tekliflerinde güven oluşturmak, karmaşık ürünleri sadeleştirmek ve iş ortaklarını geliştirmek için güçlü bir araç. Video pazarlama, yalnızca B2C değil; B2B dünyasında da güçlü bir dönüşüm aracı. Video içerikler B2B karar döngüsünde üç temel ihtiyaca yanıt veriyor:
Bilgi yoğunluğunu sadeleştirme
Güven oluşturma
Zamana karşı hız kazanma
Wyzowl’un “Video Marketing Statistics 2024” raporuna göre, firmalar en fazla müşteri referansı (testimonial) ve “explainer video” kullanıyor. Bunu takiben sosyal medya videoları, sunum videoları ve demo videolarla satış ve satınalma süreçlerini destekliyor. Bu içerikler, tekliflerde görsel destekleyici olarak da kullanılabiliyor ve karar vericiler için “düşük çaba – yüksek bilgi” etkisini ortaya çıkarıyor.
Aynı zamanda, yalnızca tanıtım amacıyla değil, teklif dosyalarının içine gömülü “dijital delil” olarak da sunuluyor. Bu yaklaşım, satınalma süreçlerinde “soğuk” tekliflerden ziyade “etkileşimli” tekliflere geçişi beraberinde getiriyor. Dikkat çeken samimi yaklaşımla hedef kitle ile yakın iletişim kurmak daha olanaklı hale geliyor. Karşılıklı ihtiyaçlar daha net anlaşıldığı için süreçler daha sorunsuz ilerleyebiliyor.
Video Format ve Süre Önerileri
Video içeriğin başarısı sadece konuya değil, biçime de bağlı. Video izleyicilerin %80’i 2 dakikadan kısa videoları tamamlıyor; 1 dakikadan uzun videolarda izlenme oranı %59’a düşüyor. 2025 trendlerine göre; ideal video uzunluğu 30 ila 90 saniye. Etkileşimin en yoğun olduğu nokta 45. saniye civarında.
Kullanım formatları ise şöyle çeşitleniyor:
Canlı Yayın (%54): Ürün lansmanları, tedarikçi eğitimleri
Animasyon (%24): Teknik süreçlerin sadeleştirilmesi
Ekran Kayıtları (%15): Platform tanıtımları, sistem demoları
Bu içerikler yalnızca sosyal medya için değil; teklif e-postalarında, LinkedIn mesajlarında, hatta doğrudan PDF teklif şablonlarının içerisine yerleştirilecek şekilde hazırlanabiliyor.
Kısa, öz, hedefe yönelik içerikler daha fazla izleniyor ve paylaşım alıyor. Özellikle video içeriklerde ilk saniyeler çok önemli. Dikkat ve merak uyandırmayan videolar hızlıca geçiliyor. Bu yüzden, videoların izlenme oranlarını arttırmak için özellikle ilk birkaç saniye çok önemli. İlk saniyelerde merakın harekete geçirilmesi ile izlenme oranları ve etkileşim artacaktır.
Video Pazarlamada Başarı İçin Teknik ve Stratejik İpuçları
Başarılı video pazarlama yalnızca çekim yapmakla değil; doğru içerik planlaması, hedefleme ve dağıtımla gerçekleşiyor:
Yapay Zeka Kullanımı: Video prodüksiyonun bir kısmının AI ile desteklenmesi (örn. senaryo, altyazı, otomatik özetleme).
Kanal Seçimi: LinkedIn ve YouTube, B2B için en etkili video platformları.
İçerik Stratejisi: Bilgilendirici ve dikkat çekici videolar en iyi dönüşümü sağlıyor.
Liu & Wang (2023) tarafından yapılan araştırmalar, bilgilendirici ve eğlendirici video içeriklerin izleyicide pozitif algı oluşturduğunu ve satın alma niyetini artırdığını ortaya koyuyor. Aynı zamanda Pennekamp ve arkadaşlarının (2023) çalışmasında, tedarik zincirinde şeffaflık ve görsel bilgi paylaşımının güven oluşturma üzerindeki etkisi açıkça vurgulanıyor. Bu veriler, video içeriklerin yalnızca bilgi vermediğini; aynı zamanda güven ilişkisi kurduğunu da kanıtlıyor.
Salonen ve arkadaşları (2024); dijital içerik pazarlamasından faydalanmayı uman yöneticiler için, müşterinin farklı yolculuk aşamalarındaki kendine özgü kullanım ihtiyaçlarına göre, içerik hedefleme ve geliştirme teknolojilerine, işletmelerin daha fazla yatırım yapması gerektiğini savunuyor.
Şimdi hareket geçin ve adım adım ilerleyin:
Küçük başlayın: 30–60 saniyelik “explainer” veya “demo” videoları ile özet içerikler oluşturun.
LinkedIn’e odaklanın: B2B içeriklerinin %80’i burada daha fazla etkileşim alıyor.
AI’den yararlanın: Metin, görsel ve video özetleme işlemlerini yapay zeka ile hızlandırın.
KPI belirleyin: Görüntülenme, etkileşim ve teklif dönüşümü gibi ölçümlerle stratejinizi izleyin.
Eğlendirici ve bilgilendirici içerikler geliştirin: Bilgi vermek kadar dikkat çekmek de önemli.
Testimonial kullanın: Mevcut tedarikçi ya da müşteri yorumlarını kısa videolarla paylaşın.
Özetle, satınalma yöneticileri için video, artık “olsa güzel olur” değil; “olmazsa olmaz” içerik formatlarından biri. Doğru planlama ve stratejiyle desteklenen kısa videolar, tekliflerinizi güçlendirir, güveni artırır ve süreci hızlandırır. Fırsatları yakalamak adına; 2025’in ikinci yarısı, bu stratejiyi uygulamak için ideal bir dönem olabilir.
Dr. Ahmet TUZCUOĞLU
Kaynaklar:
Liu, Y., & Wang, M. (2023). The effect of short video content marketing on consumer purchase intention. Frontiers in Business, Economics and Management, 11(3), 1-5.
Pennekamp, J., Matzutt, R., Klinkmüller, C., Bader, L., Serror, M., Wagner, E., … & Wehrle, K. (2023). An interdisciplinary survey on information flows in supply chains. ACM Computing Surveys, 56(2), 1-38.
Salonen, A., Mero, J., Munnukka, J., Zimmer, M., & Karjaluoto, H. (2024). Digital content marketing on social media along the B2B customer journey: The effect of timely content delivery on customer engagement. Industrial Marketing Management, 118, 12-26.
Avrupa Birliği, dijital stratejisinin merkezine yenilikçi teknolojilerin güvenli ve sorumlu biçimde kullanımını yerleştirmek amacıyla, Nisan 2021’de dünyanın ilk kapsamlı yapay zekâ düzenleme teklifini kamuoyuna sundu. Temmuz 2024’te kabul edilerek Ağustos ayında yürürlüğe giren bu düzenleme, Avrupa’nın dijital alandaki küresel liderlik iddiasını pekiştiren önemli bir dönüm noktasıdır.
Yapay Zekâ Yasası (AI Act), bazı yapay zekâ uygulamalarına yönelik kısıtlamaların ötesinde, Avrupa’nın dijital geleceğini kamu yararı ve etik ilkeler temelinde biçimlendirmeyi hedefleyen kapsamlı bir yönetişim yaklaşımı geliştirmektedir. Üye ülkelere tanınan iki yıllık geçiş süreci ise, bu dönüşümün dengeli ve uyumlu bir şekilde uygulanmasını mümkün kılacak biçimde yapılandırılmıştır.
Avrupa Birliği, dijital egemenliğini güçlendirme hedefiyle uyumlu olarak, yapay zekâ düzenlemesini yalnızca teknik bir çerçeve değil, aynı zamanda uzun vadeli stratejik kapasite inşasının bir aracı olarak konumlandırmaktadır. Bu yönelimin bir yansıması olarak, AI Act düzenleyici sınırların ötesine geçmekte; kamu yararı, etik değerler ve sürdürülebilir rekabet gücü gibi temel unsurları merkeze alan bütüncül bir politika çerçevesi sunmaktadır.
Öte yandan, Draghi Raporu’nda dijital kamu altyapılarının Avrupa’nın rekabetçiliği açısından kritik rolüne vurgu yapılmaktadır. Bu vurgu, AB’nin dijital geleceği şekillendirme çabalarının yalnızca hukuki değil, yapısal ve ekonomik boyutlar içerdiğini de göstermektedir.
Arka Plan
Avrupa Birliği, yapay zekâ teknolojilerinin son yıllarda hızla ilerlemesine karşılık olarak, yalnızca ekonomik kazanımlara odaklanmamış; aynı zamanda bu teknolojilerin beraberinde getirdiği etik, sosyal ve yönetişimle ilgili riskleri de dikkate alan çok katmanlı bir politika yaklaşımı benimsemiştir.
Dijital dönüşüm süreci, toplumda giderek artan veri güvenliği, adalet, şeffaflık ve hesap verebilirlik taleplerine yanıt verebilecek kapsayıcı bir yönetişim modelinin geliştirilmesini zorunlu kılmıştır. 2020’de yayımlanan “Avrupa için Dijital Strateji” ile “Güvenilir Yapay Zekâ İçin Beyaz Kitap”, yeniliği teşvik ederken temel hakları koruyan bir düzenleme yaklaşımının ilk çerçevesini çizmiş ve AB’nin değer odaklı dijital yönetişimi için yol haritası sunmuştur.
Avrupa Parlamentosu ise, bu düzenleme sürecinde yalnızca teknik standartların değil, insan onuru, çevresel sorumluluk ve etik tasarım ilkeleri gibi değer odaklı ilkelerin de önceliklendirilmesini savunmuştur. Parlamento, yapay zekâ uygulamalarında şeffaflık, izlenebilirlik, insan denetimi ve ayrımcılığın önlenmesi gibi ilkeleri ön plana çıkarmış; ayrıca, farklı teknoloji türlerine uyarlanabilir, ilke bazlı bir tanımın yasal çerçeveye dâhil edilmesini desteklemiştir. Bu yaklaşım, yapay zekâ sistemlerinin yalnızca teknik güvenliğini değil, aynı zamanda kamu yararına katkı sağlayacak biçimde tasarlanmasını da öncelikli hale getirmektedir. Çünkü yapay zekâ, sağlık sistemlerinin etkinliğinden çevresel sürdürülebilirliğe, ulaşım güvenliğinden enerji tasarrufuna kadar çeşitli alanlarda doğrudan katkı sağlayabilecek bir potansiyele sahiptir.
Bu düzenleme, Avrupa’nın dijitalleşme sürecine yalnızca teknik bir çerçeve sunmakla kalmayıp, aynı zamanda Birliğin kendi değerlerini ve stratejik özerkliğini dijital alana yansıtma iradesini hukuken güvence altına almıştır.
AI Act’in Kapsamı, Uygulama Alanı ve Risk Temelli Yapısı
Uygulama
Avrupa Parlamentosu, yapay zekâ düzenlemesini izlemek ve dijital sektörün gelişimini desteklemek amacıyla bir Çalışma Grubu kurmuştur. Söz konusu Grup, Avrupa Birliği Yapay Zekâ Ofisi ile eşgüdüm içinde çalışmalarını sürdürmektedir. Yapay Zekâ Yasası’nın kapsamı yalnızca bu teknolojileri geliştiren aktörlerle sınırlı değildir; aynı zamanda sistemlerin piyasaya sürülmesi veya mesleki kullanımına dâhil olan tüm tarafları da kapsamaktadır. Geliştiriciler, ithalatçılar, dağıtıcılar ve profesyonel kullanıcılar açıkça tanımlanmış yükümlülüklerle düzenleme kapsamına alınmıştır.
Yasa, Avrupa Birliği sınırları dışındaki şirketlerin de ürün veya hizmetlerini AB pazarına sunmaları durumunda aynı kurallara uymalarını zorunlu kılmaktadır. AI Act bu yönüyle yalnızca iç pazara hitap eden bir düzenleme olmaktan çıkarak; tıpkı Genel Veri Koruma Yönetmeliği (General Data Protection Regulation – GDPR ) gibi, sınır ötesi etkisi olan normatif bir çerçeve sunmakta ve Avrupa’nın regülasyon yoluyla küresel etki yaratma stratejisini somutlaştırmaktadır. Ayrıca, savunma sanayi gibi belirli alanlar düzenleme dışında tutulmuş; deneysel amaçlarla geliştirilen sistemler için ise sınırlı istisnalar öngörülmüştür. Ancak bu tür sistemlerin ticarileştirilmesi halinde, düzenlemeye tam uyum yükümlülüğü doğmaktadır.
Risk Kategorileri
Yapay Zekâ Yasası, sistemlerin bireyler ve toplum üzerindeki potansiyel etkilerine göre farklılaştırılmış bir düzenleme mantığı izlemekte; her risk düzeyine uygun müdahale ve denetim mekanizmaları öngörmektedir.
Kaynak: European Commission. A Risk-Based Approach. Retrieved from https://digital-strategy.ec.europa.eu/en/policies/regulatory-framework-ai
Kabul Edilemez Risk Düzeyindeki Sistemler
AB mevzuatına göre, belirli yapay zekâ sistemleri, bireylerin temel haklarını ciddi biçimde ihlal etme potansiyelleri nedeniyle tamamen yasaklanmıştır. Özellikle, bireylerin davranışlarını veya düşünce yapılarını bilinç dışı şekilde yönlendiren sistemler — örneğin çocukları tehlikeli eylemlere teşvik eden oyuncaklar gibi — bu kapsamdadır. Ayrıca, kişileri sosyal davranışları ya da ekonomik konumları gibi özelliklerine göre puanlayan sistemler (sosyal skorlama) ile kamusal alanlarda bireylerin gerçek zamanlı yüz tanıma yoluyla izlenmesini mümkün kılan uygulamalar da yasaklı kategoride yer alır. Kolluk kuvvetleri için belirli istisnalar tanınsa da, bu istisnaların uygulanması ciddi koşullara ve yargı denetimine bağlıdır.
Yüksek Riskli Uygulamalar
Toplumda kamu güvenliği, temel haklar ve bireysel özgürlükler üzerinde doğrudan etkisi olan yapay zekâ sistemleri, yüksek risk kategorisinde değerlendirilir. Bu sistemler, yalnızca sağlık ya da ulaşım gibi teknik sektörlerde değil; aynı zamanda eğitim, işe alım, sosyal yardımlara erişim, yargı ve sınır kontrolü gibi kamusal etki alanlarında da kullanılmaktadır. Ciddi risk taşıyan yapay zekâ uygulamaları, pazara sunulmadan önce kapsamlı uygunluk testlerine tabi tutulur; ayrıca bu sistemlerin kullanımı süresince düzenli izleme ve kontrol mekanizmaları işletilir. Ayrıca, kullanıcıların bu sistemlere ilişkin ulusal otoritelere resmi şikâyette bulunma hakkı vardır.
Sınırlı Risk Taşıyan Sistemler
Yapay zekâ sistemlerinin bir kısmı doğrudan fiziksel ya da yasal tehdit oluşturmasa da, bilgi manipülasyonu ve kullanıcıyı yanıltma riski taşımaktadır. Bu tür uygulamalarda, örneğin sohbet robotları ya da içerik üretici araçlarda, kullanıcıların yapay zekâ ile karşı karşıya olduklarını anlamaları yasal bir gereklilik hâline gelmiştir. Bu bağlamda, şeffaflık ve kullanıcı bilgilendirme yükümlülüğü, sınırlı risk taşıyan sistemler için zorunlu hale getirilmiştir.
Asgari Riskli Sistemler
Bazı yapay zekâ uygulamaları, eğlence ya da otomatik mesaj filtreleme gibi alanlarda kullanılmakta ve neredeyse hiçbir ciddi risk taşımamaktadır. Bu sistemler doğrudan yasal denetime girmez, ancak etik uyumun artırılması amacıyla rehber ilkeler ve gönüllülük esasına dayalı iyi uygulama örnekleri önerilmektedir.
AI Act’in Uygulama Takvimi ve Aşamalı Uyum Süreci
Avrupa Birliği, yapay zekâ alanında dünyada bir ilk olan kapsamlı düzenleyici çerçeveyi, Avrupa Parlamentosu tarafından 13 Mart 2024’te kabul etmiş; 21 Mayıs’ta Konsey onayıyla birlikte nihai hâlini almıştır. Yapay Zekâ Yasası (AI Act), yürürlüğe girmesinden itibaren 24 ay sonra tamamen uygulanabilir hale gelecek olsa da, bazı hükümler daha erken yürürlüğe girecektir.
Özellikle kabul edilemez risk kategorisine giren yapay zekâ sistemlerine yönelik yasaklayıcı hükümler, 2 Şubat 2025 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir. Yasa kapsamındaki uygulama kuralları, genel yürürlüğe giriş tarihinden dokuz ay sonra yürürlüğe girecektir. Şeffaflık yükümlülüklerini yerine getirmesi gereken genel amaçlı yapay zekâ sistemlerine ilişkin hükümler ise, düzenlemenin yürürlüğe girmesinden 12 ay sonra geçerli olacaktır.
Yüksek risk kategorisindeki sistemler içinse, yükümlülüklerin yürürlüğe girmesi 36 aylık bir süre sonunda gerçekleşeceğinden, bu sistemlerin uyum süreci daha uzun bir takvime yayılacaktır.
İhlal Durumlarında AI Act Kapsamında Uygulanan Cezai Hükümler
AI Act, üye devletlerin, yapay zekâ sistemlerine ilişkin kurallara uyulmaması hâlinde etkili, orantılı ve caydırıcı nitelikte yaptırımlar öngörmesini zorunlu kılmaktadır. Düzenlemede, uygulanacak para cezalarına ilişkin bazı üst sınırlar açık şekilde belirlenmiştir.
Yasaklı uygulamalara başvurma veya veri yönetimiyle ilgili kurallara uyulmaması durumunda, ceza tutarı şirketin bir önceki mali yıldaki küresel cirosunun %7’sine veya 35 milyon avroya kadar çıkabilmektedir (hangisi yüksekse o esas alınır). Diğer düzenleyici yükümlülüklerin ihlali hâlinde, bu oran %3 veya 15 milyon avro olarak belirlenmiştir. Ayrıca, talep edilen bilgilere eksik, yanıltıcı ya da yanlış yanıt verilmesi durumunda 7,5 milyon avro veya cironun %1,5’i oranında ceza uygulanabilir.
Küçük ve orta ölçekli işletmeler için bu eşik değerler, her kategori için iki seçenekten düşük olanı esas alacak şekilde daha sınırlı tutulmuştur. Komisyon tarafından tanımlanan yükümlülükleri yerine getirmeyen genel amaçlı yapay zekâ geliştiricileri, orantılı idari yaptırımlarla karşı karşıya kalabilir. AB kurumları, ajansları ve organları da bu düzenlemeye tabidir. Bu kapsamda, Avrupa Veri Koruma Denetçisi, kurallara uyulmaması durumunda ilgili kuruluşlara para cezası verme yetkisine sahiptir.
Sonuç ve Değerlendirme
AI Act, Avrupa’nın dijitalleşme sürecini teknik olduğu kadar etik ve stratejik değerlerle şekillendirmeye yönelik kapsamlı bir yönetişim vizyonudur. Yasa, risk düzeyine göre farklılaştırılmış düzenleme yapısıyla, güvenlik ve etik ilkeleri ön planda tutarken; inovasyonun sürdürülebilir biçimde teşvik edilmesini hedeflemektedir.
AI Act’in benimsediği bu yaklaşım, Avrupa’yı yalnızca teknolojik bir düzenleyici olarak değil, aynı zamanda dijital alanda norm koyan ve değer üreten küresel bir aktör konumuna taşımayı amaçlamaktadır. İnsan onuru, hesap verebilirlik ve şeffaflık ilkeleri doğrultusunda şekillenen yasa, yapay zekâ uygulamalarının toplumsal etkilerini önceden öngörmeyi ve bu etkilere karşı kamusal refleks geliştirmeyi hedefleyen stratejik bir çerçeve sunmaktadır.
Bununla birlikte, düzenlemenin başarısı yalnızca hukuki metnin niteliğine değil; uygulama sürecinde gösterilecek yönetişim kapasitesine bağlı olacaktır. Özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerin düzenlemeye uyum süreci, ulusal otoritelerin rehberlik düzeyi ve genel amaçlı yapay zekâ modellerine ilişkin denetim pratikleri, bu çerçevenin işlevselliğini doğrudan etkileyecektir. Ayrıca, düzenlemenin sınır ötesi etkisi göz önüne alındığında, Avrupa ile ekonomik ve teknolojik etkileşim içinde olan Türk şirketlerinin de bu yeni çerçeveyi dikkate alarak uyum stratejilerini güncellemeleri kaçınılmaz görünmektedir.
Sonuç olarak AI Act, yalnızca Avrupa’nın dijital stratejisini yasal zemine oturtan bir belge değil; aynı zamanda etik değerleri merkeze alan, katılımcı ve sürdürülebilir bir dijital düzenin inşasını amaçlayan uzun vadeli bir vizyon belgesidir. Etkili ve kapsayıcı bir uygulama süreciyle birleştiğinde, bu yasa sadece Avrupa kıtası için değil, küresel düzeyde yapay zekâ yönetişiminin çerçevesini belirleyen referans metinlerden biri hâline gelebilecektir.