Daha Güçlü Bir Siber Güvenlik İçin 10 Etkili Adım

Büyük şirketlere nazaran daha küçük IT ekiplerine sahip KOBİ’ler, zayıf kalan önlemleri nedeniyle siber suçlular karşısında savunmasız kalıyor. KOBİ’lerde siber güvenlik önlemlerinin artırılması gerektiğine dikkat çeken Komtera Teknoloji Kanal Satış Direktörü Gürsel Tursun, 10 etkili siber güvenlik önerisi ile küçük şirketlerin büyük düşünmesine olanak tanıyor.

Son birkaç yılda KOBİ’ler, uç nokta koruması, e-posta tehdidi ve fidye yazılımı gibi konularda zorlu siber saldırılar ile burun buruna geldi. Büyük şirketler, bu sorunlar karşısında geçmiş yıllara oranla daha bilinçli hareket ederken, küçük IT ekiplerine sahip ve yeterli bütçesi bulunmayan KOBİ’ler ise siber suçlular karşısında savunmasız kalıyor. KOBİ’lerin de büyük işletmeler gibi siber güvenliğe dair etkili bir yol haritası izlediği takdirde saldırıları engelleyebileceğine dikkat çeken Komtera Teknoloji Kanal Satış Direktörü Gürsel Tursun, 10 siber güvenlik önerisini paylaşıyor.

1. Yukarı akışla iletişime yatırım yapın. IT ekipleri ile birlikte siber saldırılar için yıllık bir stratejik plan geliştirmek, şirketlerin önceliğinde yer alması gereken noktalardan biridir.  Ekiplerin, tehditlerin istatistiklerini, eğilimlerini ve genel bakışını gözlemlemesi, bu tehditlerin oluşturduğu iş riskini ve şirketin saldırılara karşı savunma kabiliyetlerini değerlendirmesi, hatta bütçe planlaması yapması ve bu konuyu yönetim kurulu toplantılarında aktarması önem arz ediyor.

2. Güvenlik bütçesini artırmak için uyumluluktan yararlanın. Uyum bütçesi, şirket harcamalarını farklı senaryolara uyarlamayı ve geleceğe dair öngörü elde etmeyi sağlayan bir stratejik adımıdır. Güvenlik ortamını iyileştirmek için uyumluluktan yararlanmak, şirket güvenliğine dair ortaya çıkan boşlukları tespit etmeye yardımcı olacaktır.

3. Satın alınan ürünlerin uçtan uca maliyetlerini göz önünde bulundurun. Yeni cihazların, ilk dağıtımdan kurulum sonrası bakıma kadar çeşitli alanlarda çözüm maliyetleri bulunuyor. Yeni bir siber güvenlik ürününe yatırım yaparken, gerçek ürün maliyeti ve güvenlik kapsamı, yükseltme sıklığı ve gereksinimleri, uyarılar için gösterge tablosu/SIEM izleme ve daha fazlasını gerektiren yatırımları anlamak yüksek harcamaların önüne geçiyor.

4. Güvenlik platformlarını birleştirin.  Her biri IT karmaşıklığı seviyesini artıran birçok güvenlik katmanı olabiliyor. Birden fazla teknolojiyi birleştiren tek bir ürünü kullanmak bu sorunu ortadan kaldırmayı sağlıyor.

5. En tanınmış veya pahalı marka en iyisi olmayabilir. Çeşitli çözümlerle ilgili deneyimlerden yararlanmak için karşılaştırma sitelerini kontrol etmek, blogları okumak ve meslektaşlarınızla konuşmak doğru çözüme ulaşmaya yardımcı oluyor. Çözümlerin üçüncü taraf değerlendirmeleri ve güvenlik etkinliği açısından nasıl sıralandığını derinlemesine araştırmak gerekiyor.

6. Uyarıları takip ettiğinizden emin olun. Küçük ekipler her uyarıyı takip edecek kaynaklara sahip olmayabiliyor. Bu nedenle, belirli bir uyarının ne zaman ele alınması gerektiğini tanımlayan politikalar ayarlamak IT ekiplerinin iş yükünü hafifletmeye yardımcı oluyor.

7. İşlerinizi engellemeyen güvenlik çözümleri düşünün. Çalışanlar, işlerini aksatmaya neden olan bir durum ile karşı karşıya geldiğinde güvenlik politikalarını önemsememeye meyilli olabiliyor. Şirketteki tüm kuruluşlar için tekdüze bir politika oluşturmak yerine, rol başına birden fazla politika oluşturmak daha etkili sonuçlar elde etmeye katkıda bulunuyor.

8. Mümkün olduğunca otomatikleştirin. Kurumlarda birden fazla manuel görev varsa yeni otomasyon teknolojilerini iş akışına entegre etmek, süreci otomatikleştirerek ekiplerin işini kolaylaştırıyor.

9. Kullandığınız cihaz ve çözümlerin ötesinde düşünün. Şirketlerin kullandıkları ürün ve çözümler hakkında, “Bir başlangıç kurulum maliyeti var mı?”, “Özel bir müşteri yöneticisi var mı?” ve “Müşteri hizmetleri ne kadar proaktif?” gibi soruları sorması yarı işleyen bir çözüm yerine kendileri için en etkili olana ulaşabilmesine yardımcı oluyor.

10. Maliyetleri, genel giderleri ve kaynakları azaltmak için SaaS tekliflerinden yararlanın. SaaS çözümleri; dağıtımı, yönetim gereksinimlerini, bakım kaynaklarını ve maliyetleri azaltmaktadır. Birçok güvenlik SaaS teklifi, daha güçlü işleme yetenekleri göz önüne alındığında bulut tabanlı bir mimari olarak daha etkilidir. SaaS tabanlı bir çözümle nelerin değiştirilebileceğini doğrulamak ve korumadan ödün vermeden merkezi yönetim, işleme ve işletim maliyetlerinden yararlanmak için güvenlik yığınını kontrol etmek ve araştırma yapmak gerekiyor.

Fesih yasağına rağmen işçi çıkaran işveren idari para cezası dışında hangi hukuki sonuçlarla karşılaşabilir?

2020 yılının Mart ayı itibariyle Dünya’da ilan edilen pandemi nedeniyle çalışma ilişkilerinde yeni bir dönem başlamıştır. İşyerlerinin pandemi sürecinde olumsuz etkilenmeleri sonucunda siyasi iktidarlar yeni tedbirler öngörerek işyerlerini ve istihdamı ayakta tutmayı amaçlamışlardır. Bu süreçte en çok başvurulan çalışma şekli uzaktan çalışma, kısa çalışma ve yıllık ücretli izinlerin kullandırılması, avans izin verilmesi ve nihayetinde ücretsiz izin uygulamaları olmuştur. Ücretsiz izin uygulaması 4857 sayılı Kanun’un Geçici 10 uncu maddesi ihdas edilinceye kadar, İş Kanunu’nda ya da diğer Kanunlarda açıkça düzenlenmiş değil idi.

İş Kanunu’nun 22 nci maddesi kapsamında, işçinin onayı alınarak bu uygulamanın yapılması gerektiği kabul görmekteydi. 16 Nisan 2020 tarihli ve 7244 sayılı Yasa ile İş Kanununa Geçici 10 uncu madde getirilerek, işverenlere belirli süreler dahilinde işçinin onayını almaksızın tek taraflı ücretsiz izne çıkarma yetkisi tanındı ve bu işlemin gerçekleştirilmesi de herhangi bir şarta bağlanmadı. Aynı paralelde işverenlerin belirli istisnalar dışında, iş sözleşmelerini fesih yetkisi sınırlandırıldı. Nitekim işçinin ahlak ve iyiniyet kurallarına aykırı hareket etmesi durumunda ancak işveren haklı nedenle iş sözleşmesini feshedebilecek, bunun dışında, iş bitimi, işyerinin kapanması veya belirli süreli iş sözleşmesini sona ermesi ile deneme süresi içinde de olsa işverenlere fesih yasağı getirildi. Kanunda olmamasına rağmen Bakanlık uygulamaları sonucunda ikale sözleşmesi ile dahi feshin gerçekleştirilemeyeceği çıkış kodlarının yayımlanması ile ortaya konuldu.

4857 sayılı Kanun’un Geçici 10 uncu maddesinde göre, “Bu Kanunun kapsamında olup olmadığına bakılmaksızın her türlü iş veya hizmet sözleşmesi, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay süreyle 25 inci maddenin birinci fıkrasının (II) numaralı bendinde ve diğer kanunların ilgili hükümlerinde yer alan ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzeri sebepler, belirli süreli iş veya hizmet sözleşmelerinde sürenin sona ermesi, işyerinin herhangi bir sebeple kapanması ve faaliyetinin sona ermesi, ilgili mevzuatına göre yapılan her türlü hizmet alımları ile yapım işlerinde işin sona ermesi halleri dışında işveren tarafından feshedilemez.

Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç aylık süreyi geçmemek üzere işveren işçiyi tamamen veya kısmen ücretsiz izne ayırabilir. Bu madde kapsamında ücretsiz izne ayrılmak, işçiye haklı nedene dayanarak sözleşmeyi fesih hakkı vermez.(2)

Bu madde hükümlerine aykırı olarak iş sözleşmesini fesheden işveren veya işveren vekiline, sözleşmesi feshedilen her işçi için fiilin işlendiği tarihteki aylık brüt asgari ücret tutarında idari para cezası verilir.

Elbette ki işverenin fesih yasağına rağmen işçilerini işten çıkarması fiilin işlendiği tarihteki aylık brüt asgari ücret tutarında idari para cezası ile sınırlı değildir. 4447 sayılı Kanunun Geçici 23 üncü maddesinde kısa çalışma ödeneğinden yararlanabilmenin koşullarından birisi de bu dönemde 4857 sayılı Kanun m.25/II’de sayılan haller hariç işverenlerin işçileri işten çıkarmamalarıdır. Aksi halde ödenen kısa çalışma ödenekleri faizi ile birlikte geri tahsil edilecektir. Bununla birlikte, her ne kadar Kanunda idari yaptırımların dışında işten çıkarmanın hukuki sonuçları düzenlenmemiş olsa dahi, feshin geçersiz sayılacağı Kanun’un madde gerekçesinde belirtilmektedir (Çelik, Nuri/Caniklioğlu, Nurşen/Canbolat, Talat, İş Hukuku Dersleri, 33. Baskı, s.624).

İşverenin fesih yasağına rağmen Kanunda belirtilen haller dışında iş sözleşmesini feshetmesi halinde, yapılan fesih geçersiz sayılacak ve işçi geçersiz feshin sonuçlarına göre haklarını talep edebilecektir. Öğretide bir görüşe göre de, iş güvencei kapsamına giren işçilerin feshin sonuçlarına ilave olarak feshin sonuçlarına ilişkin hakların yanında feshin yasak olduğu süre ücretinin de ücret ya da tazminat olarak alması gerektiği savunulmaktadır (Alpagut, Gülsevil,  “Pandemi’nin İş Sözleşmesine Etkisi: Ücretsiz İzin, Fesih Yasağı, Zorlayıcı Neden”in  Pandemi Sürecinde İş Hukuku, İstanbul 2020, s.95; ÇİL, Şahin, Koronavirüs Salgınının İş Hukukuna Etkileri, Ankara 2020, s.206)

Nitekim 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 408 inci maddesine göre, “İşveren, işgörme ediminin yerine getirilmesini kusuruyla engellerse veya edimi kabulde temerrüde düşerse, işçiye ücretini ödemekle yükümlü olup, işçiden bu edimini daha sonra yerine getirmesini isteyemez”.

Sonuç olarak, fesih yasağına rağmen belirli ya da belirsiz süreli iş sözleşmesi ile çalışan işçinin sözleşmesini Kanunda sayılan istisnalar dışında sona erdiren işverene, bir brüt asgari ücret tutarında idari para cezası uygulanır. Bununla birlikte, yapılan fesih geçersiz sayılır. İş güvencesi kapsamındaki işçi geçersiz feshin sonuçlarına ilişkin (ihbar ve kıdem tazminatı, işe iade-boşta geçen süre ücreti-iş güvencesi tazminatı) haklarını talep edebilir. İş güvencesi kapsamı dışında kalan işçiler ise, ihbar ve kıdem tazminatı ile birlikte çalıştırılmadığı döneme ilişkin ücretini TBK m.408 hükümlerine göre talep edebilir. Ayrıca işyerinde kısa çalışma uygulanıyorsa, işçilere ödenen kısa çalışma ödeneği faizi ile birlikte geri tahsil edilir.

Zeytinyağı ihracatçıları dökme ve varilli zeytinyağı ihracatına getirilen yasağı doğru bulmuyor

Pandemi, ticarette dengeleri sarsmaya devam ediyor. Pandeminin yol açtığı belirsizlik ve artan yağ talebi gerekçe gösterilerek Tarım ve Orman Bakanlığı’nın talebiyle, Ticaret Bakanlığı dökme ve varilli zeytinyağı ihracatına yasak getirdi. Karara göre, Türkiye’den 31 Ekim 2021 tarihine kadar dökme ve varilli zeytinyağı ihraç edilemeyecek.

Zeytinyağı sektöründe, 20 yıl sonra dökme ve varilli zeytinyağı ihracatına getirilen yasak büyük infiale yol açtı.

Türkiye’deki zeytinyağı ihracatçılarının tek temsilcisi Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği, sektör görüşü alınmadan getirilen ihracat yasağına sert tepki gösterdi ve yanlış karardan acilen dönülmesini talep etti. EZZİB Yönetim Kurulu, zeytinyağı sektöründe serbest piyasa kurallarının işlemesinden yana olduğunu, serbest piyasa koşullarına karşı olan her türlü yasağın karşısında durduğunu dile getirdi.

Zeytinyağı fiyatları enflasyonu tırmandırmıyor

EZZİB Yönetim Kurulu yaptığı yazılı açıklamada, Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi verilerine göre; Türkiye’nin 2021/22 sezonuna 43 bin ton stok ve 172 bin tonluk tahmini rekolteyle girdiğine vurgu yaptı. Açıklamada şu görüşlere yer verildi: “Türkiye’ye 2021/22 sezonunun geride kalan 4 aylık döneminde özel kararnameyle Türkiye’ye getirilen zeytinyağı miktarına yakın, geçtiğimiz sezonlara kıyasla düşük düzeyde bir ihracatımız olduğunu görüyoruz. Türkiye’nin yıllık 140 bin ton iç tüketimi olduğu bir gerçek. Bu şartlarda ihraç edilebilecek 60-70 bin ton civarı zeytinyağımız var. İhracatımızın yaklaşık yüzde 55’i dökme olarak yapılıyor. Bu şartlarda dökme zeytinyağı ihracatına yasak getirilmesini doğru bir hamle olarak görmüyoruz. Zeytinyağı enflasyonu tırmandıracak boyutta bir etki yapmamaktadır. Ayrıca, zeytinyağı fiyatlarında diğer bitkisel yağ fiyatlarındaki artışla kıyaslandığında büyük artışlar da olmadı.”

İhracatta yıllık kontratlar yapıldığına işaret eden EZZİB açıklamasında; “Türk zeytinyağı ihracatçılarının yıllık yaptığı kontratlar var. Bu taahhütlerini yerine getiremedikleri takdirde prestij kaybına uğrama yanında, önümüzdeki yıllarda da bu müşterileriyle çalışmalarının yolu kapatılmış olacak. Zor şartlarda kazanılmış olan pazarlar kolayca kaybedilecek. Türkiye, üretimde dünya ikinciliği hedefiyle 2002 sonrasında devlet destekleriyle 90 milyon olan zeytin ağacı varlığını 180 milyona çıkardı. Bu ağaçlar önümüzdeki yıllarda ürün vermeye başlayınca 650 bin ton zeytinyağı rekoltesine ulaşacağız. Önümüzdeki yıllardan itibaren rekolte ve üretim artışı önemli rakamlara ulaşacaktır. Bu rekolte artışı iç tüketimden önemli ölçüde fazla olacağından ihracat olmadığı takdirde Zeytinyağı fiyatları da üreticimizi tatmin etmeyecek seviyelerde seyredecektir, bu da üretimi ve üreticimizi olumsuz etkileyecektir. Bugün bu yasak kararı ihracatımızı olumsuz etkilediği gibi üreticimizi de mağdur edecektir. Bu kararın üreticilerimizi küstüreceğini, zeytincilikten uzaklaştıracağını ve yüksek girdi maliyetleriyle üretimini hak ettiği değerde satamamasına yol açabileceğini düşünüyoruz. 20 yıl önce dökme zeytinyağı ihracatına yasak getirildiğinde zeytinyağının ortalama fiyatının 90 centlere düştüğünü hatırlatmakta fayda görüyoruz. Sonuç olarak zaten düşük seyreden ihracatımızın tamamen yok olmaması için bu karardan vazgeçilmesini talep etmekteyiz. İçeride tüketicinin ihtiyacının karşılanmasında bir sorun yaşanmazken, ülkeye döviz kazandıracak bir ürünün ihracatının yasaklanması kabul edilemez” denildi.

Fiyatlar düşürülmek isteniyorsa KDV yüzde 1’e çekilsin

Türkiye’de kişi başı yağ tüketiminin 17 litre seviyesinde olduğuna dikkati çeken EZZİB Yönetim Kurulu, “Zeytinyağı bu tüketimden 2 litrelik pay alıyor. Zeytinyağı fiyatlarında, bitkisel yağ fiyatlarındaki boyutlarda artış yaşanmamakla birlikte, zeytinyağı fiyatlarının düşmesi ve tüketiminin daha da artması için önerimiz zeytinyağında yüzde 8 olan KDV’nin yüzde 1’e indirilmesidir. Bu sayede litrede 2,5 TL civarında fiyatlarda tüketicimiz lehine bir rahatlama olanağı ortaya çıkacaktır.” görüşüne yer verildi.

EZZİB YK: “Ana hedefimiz kutulu ihracatı arttırmak”

İhracatçılar olarak ana hedeflerinin kutulu zeytinyağı ihracatını arttırmak olduğunu dile getiren Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu, “Bu ana hedef olmakla birlikte her firmamızın ithalatçılardan gelebilecek farklı talepleri karşılamak durumunda. Bugün dünya zeytinyağı üretiminin yüzde 55’ini tek başına gerçekleştiren İspanya uzun yıllar zeytinyağını dökme olarak İtalya’ya ihraç etti. Sonraki yıllarda İtalyan markalarını satın alarak markalı ihracatta belli konuma geldi. İspanya’nın bugün toplam ihracatının halen yüzde 60’ı dökme şeklindedir. Bizim de İspanya örneğindeki gibi nihai hedefimiz kutulu ihracatımızın payını arttırmaktır. Öte yandan dünyada catering, balık konservesi gibi alanlarda faaliyet gösteren firmalar önemli miktarda zeytinyağını kendi üretimlerinde kullanılmak üzere ülkemizden dökme olarak temin etmekteler. Tüm bu nedenlerden dolayı dökme ve varilli zeytinyağı ihracatının devamını istiyoruz. Dünya genelinde zeytinyağı üretici ülkeler arasında dökme zeytinyağına ihracat yasağı getiren başka bir ülke olmadığı da bilinmelidir” diyerek görüşlerini noktaladı.

2021’de Mobilya Sektörüne 7 Milyar Dolar İhracat Hedefi

Normalleşme süreci ve sosyal hayatın desteklenmesi adına verilen kredi sürelerinin uzatılması ile mobilya sektöründe yaşanan iyileşme artarak devam ediyor. İstanbul Mobilya, Kâğıt ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği tarafından açıklanan verilere göre, 2019 yılında Türkiye, 3.5 milyar dolar mobilya ihracatı ile 8. ülke konumunda yer aldı. 2020 yılının ilk iki ayında ise, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 15 artış yaşanarak ihracat 578 milyon dolar olarak gerçekleşti. Bu kapsamda, 2020 yılı sonu 2 Milyon TL’lik ihracat gerçekleştiren CVK Mobilya, 2021 yılı sonunda 4,5 Milyon TL’lik ihracat hedefliyor.

3 MİLYON TL’LİK MAKİNE YATIRIMI  

Devletin sağlamış olduğu destek kredilerinin, sektörün canlanmasına katkı sağladığına dikkat çeken CVK Mobilya Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Fatih Çevik, “Pandemi sürecinde Çin’in pazar payının azalması ve Polonya’nın pandemi ile fabrikalarını kapatması sonucu, Türkiye’ye olan talep de artış göstermeye devam ediyor. Son yıllarda, hammaddelere oldukça rahat ulaşabiliyor olmamız da ülkemizdeki ihracat payını artırıyor. Bu nedenle, yurt dışından ülkemize olan talep de son yıllarda yüzde 700 oranında arttı. Biz de, son yıllarda ülkemize olan talebin artmasından dolayı oldukça mutluyuz. Bu kapsamda, marka olarak ihracat yaptığımız ülkeler arasında ağırlıklı olarak, Libya, İngiltere Hollanda, Almanya, Türkmenistan, Azerbaycan, Arap Ülkeleri Dubai, Katar, Arabistan yer alıyor. Bunun yanı sıra, 2021 yılı hedef pazarlarımız arasında da Avrupa ve Orta Doğu’nun bir kısmı var” dedi.

Çevik, “Bunun yanı sıra, Ar-Ge’ye olan yatırımlarımıza da hız kesmeden devam ediyoruz. Bu anlamda, yarım sezonluk yatırımımız 600 bin TL olarak gerçekleşirken, yıllık 1 milyon 300 bin TL’lik yatırıma imza attık. Ayrıca, 2020’de makine yatırımına da 3 milyon TL’lik bir yatırımımız var. Mevcut durumumuza ek olarak, yaklaşık 7 milyon TL’lik yeni yatırımımızla da 2021 yılında 12 milyon TL’lik bir büyüme hedefimiz bulunuyor. Ayrıca, pandemi ile birlikte önemi giderek artan E-Ticaret için çalışmalarımız da devam ediyor. Bu kapsamda, 2021 yılı hedeflerimiz arasında üretimde yüzde 30 bir büyüme hedefliyoruz. Ciromuzda ise yüzde 30 büyüme planlıyoruz” diye konuştu.

İnternette kimliğinizi kaptırmayın: 2021 siber güvenlik trendleri açıklandı

İnternetteki her 5 saldırıdan 1’i kimliğinizin peşinde

Pandemi ile farklı endüstrilerden milyonlarca insanın uzaktan çalışamaya geçişi, güvenlik açıklarındaki artışı da beraberinde getirdi. 2020’de çok fazla konuştuğumuz evden çalışma ile artan güvenlik açıkları, siber güvenlik sektöründe belirleyici hale geldi. Bir diğer önemli etken ise Covid-19 sonra dijitalleşme ve otomasyona yatırım yapılırken siber güvenlik tarafındaki yatırımların yeterli olmaması idi. Güvenlik yatırımlarını öncelik haline getirmeyen kurumlar ise yeni güvenlik açıkları ile karşı karşıya kaldı. Yapılan araştırmalar da bu tespiti destekliyor.  

En büyük yükseliş veri ihlallerinde

Uluslararası danışmanlık şirketi Accenture’a göre iş liderlerinin %68’i siber güvenlik risklerinin arttığını düşünüyor. Farklı kaynaklara göre iş dünyasında şirketlerin dijital ortamdaki klasörlerinin yalnızca %5 ila %10’u uygun şekilde korunuyor. Covid-19 sonrası süreçte, kurumsal saldırılar içerisinde en fazla artış yaşanan alanlardan biri veri ihlalleri.

ABD’li telekomünikasyon şirketi Verizon’ın analizlerine göre bu dönemde ihlallerin yüzde 86’sı finansal yüzde 10’u casusluk kaynaklı. Yine aynı kaynağa göre ihlallerin %45’i bilgisayar korsanlığı, %17’si kötü amaçlı yazılım ve %22’si kimlik avı içeriyordu. Bu ve benzeri senaryoları 2021’de de yaşamamız olası. Çünkü görünen o ki; 2021’de uzaktan çalışanlar siber suçlular için hedef olmaya devam edecek.

Bilgi güvenliği pazarının büyüklüğü 170,4 milyar dolara ulaşacak

Siber güvenlik dünyasındaki eğilimleri değerlendiren Keepnet Labs Türkiye Genel Müdürü Erdinç Balcı, “Gartner, dünya çapındaki bilgi güvenliği pazarının 2022’de 170,4 milyar dolara ulaşacağını tahmin ediyor. Uzaktan çalışma konusunda deneyim kazanan iş dünyası, pandemi sonrası büyüyen ekonomik kriz neticesinde güvenlik konusunda 2021’de gerekli yatırımları yapmak durumunda. Tabii teknoloji yatırımı kadar siber güvenlikte farkındalık kazanmak ve bunu iş kültürünün parçası haline getirebilmek de çok önemli. Böylesine belirsizliklerle dolu bir süreçte 2021’de siber güvenlik sektörünü etkileyecek trendler, kurumların kritik verilerini koruyabilmeleri için tüm sektörlere ışık tutuyor” dedi.

5G ile bağlantılı cihazlar daha savunmasız hale gelecek

2021’de uzaktan çalışmanın bir sonucu olarak bulut ihlalleri artacak. 5G konusunda atılan adımlar ile bağlı cihazların bant genişliğinin artması ve otomasyondaki yaygınlaşma IoT cihazları siber saldırılara daha savunmasız hale getirecek. 5G dünya çapında yaygınlaştıkça, daha büyük ve daha sık DDoS saldırıları mümkün olacak.

Bir görüntü veya videoda yer alan bir kişinin, yapay sinir ağları kullanarak bir başka kişinin görüntüsü ile değiştirildiği bir medya türü olan Deepfake’in kurumsal saldırılarda daha fazla kullanıldığına şahit olacağız. Kripto paralara ilgi arttıkça her türlü siber saldırıda fidye taleplerinin kripto para üzerinden döndüğü olayları yaşayacağız. Tüm bu olası senaryolar dahilide kurumsal firmaların siber güvenlik becerilerinin yetersizliği en büyük sorun olarak gündemde yer almaya devam edecek.

İçeriden gelen tehditler öncelikli olacak

Çalışan ihtiyaçlarındaki karışıklık ve uzak bir işgücüne sürekli bağımlılık, içeriden gelen tehditlerden yararlanmak isteyen suçlular için 2021’de de potansiyel saldırı ortamı olmaya devam edecek.  Araştırmacılar, uzaktan iş gücü eğiliminin içeriden gelen tehditlerde artışa neden olacağına inanıyor. Araştırma şirketi Forrester’a göre yüzde 25’i içeriden gelen tehditlere bağlı olan veri ihlallerinin 2021’de yüzde 33’e yükselmesi bekleniyor.

Balcı, uluslararası arenada faaliyet gösteren yerli ve milli bir siber güvenlik firması olan Keepnet Labs’in 2020 yılında gerçekleştirdiği araştırmayı işaret ederek, “Başarılı siber saldırıların %90’ı e-posta tabanlı saldırılar üzerinden gerçekleşiyor.  Bu siber saldırılar, özellikle çeşitli güvenlik mekanizmalarını/kontrollerini atlamak için yanıltıcı, aldatıcı ve hileli olan sosyal mühendislik tekniklerini kullanıyor. Geçtiğimiz sene hazırladığımız 2020 Oltalama Yönelimleri Raporu ile 1 senelik süreyi kapsayan bir dönemde 410 bin oltalama e-postası verisinden faydalandık ve çok çarpıcı sonuçlara ulaştık. Buna göre, her 2 çalışandan 1’i oltalama e-postalarını açıyor ve okuyor. Her 3 çalışandan 1’i oltalama e-postalarında bulunan (kötü amaçlı yazılım / fidye yazılımının sessiz kurulumuna neden olabilecek) bağlantılara tıklıyor veya dosya eklerini açıyor. Her 8 çalışandan 1’i oltalama e-postalarında talep edilen bilgileri paylaşıyor. Hazırladığımız bu kapsamlı çalışma, kurumların bu konuda ciddi önlemler almaları gerektiğini ortaya koyuyor” dedi.

Geniş çaplı mızrak avı saldırılarına dikkat

Araştırmalara göre 2021’de otomasyonun yaygınlaşmaya devam etmesi nedeniyle hedefli kimlik avı saldırılarında büyük bir artış bekleniyor. Bu bağlamda kurumsal ağların güvenliğinin ihlal edilmesinin en yaygın yollarından olan mızrak avı saldırılarını otomatik hale getirecek yöntemlerin artacağını da söyleyebiliriz. Bu, saldırganların tek seferde gönderebilecekleri hedef kimlik avı e-postalarının hacmini önemli ölçüde artıracak ve bu da başarı oranlarını artıracaktır. Tabi diğer yandan bu otomatik, hedefli kimlik avı saldırıları muhtemelen daha az karmaşık olacak ve manuel olarak oluşturulan geleneksel çeşitliliğe göre fark edilmesi daha kolay olacak.

Bulut tabanlı saldırılar artacak

Pandemi ile birlikte buluta geçişin hız kazandığını görüyoruz. Hal böyle olunca bulut tabanlı siber saldırılar da katlanmış durumda. 2021’de şirketlerin bulut yapılarını koruyabilmek için bulut güvenliğine yapacakları yatırımları artırmaları şart. Şirketlerin daha güvenli bulut çözümleri arayışında “dağıtılmış bulut” iyi bir alternatif olabilir. Genel bulut hizmetlerinin farklı konumlara dağıtılması olarak ifade edebileceğimiz dağıtılmış bulut mimarisi, merkezi olmayan bir bulut sistemi olarak son kullanıcıya daha yakın. Gartner’ın raporuna göre, dağıtılmış bulut sistemleri önümüzdeki yıllarda bulut bilişimde yeni bir döneme yol açacak.

Otomasyon yaygınlaşırken yeni güvenlik açıklarını beraberinde getirecek

Stanford Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmaya göre üretimde yapay zekayı kullanan şirketlerin oranı dünya genelinde yüzde 58’e ulaşmış durumda. Covid-19’un etkisiyle dijitalleşmenin artmasına paralel olarak şirketler sadece yapay zeka alanında değil, makinede öğreniminden RPA’ya otomasyon odaklı yatırımlarını 2021’de arttırmaya devam edecekler. Buradaki esas konu, siber güvenliksiz bir teknoloji yatırımının şirketlere yarardan çok zarar getireceği. Nitekim birçok araştırma salgın başladığından beri siber saldırılarda yaşanan artışın otomasyona yatırım yapılırken işin güvenlik ayağının pas geçilmesi ile ilgili olduğu görüşünde. Yaşanan siber saldırılar çoğunlukla insan odaklı olsa da iş süreçlerindeki otomasyon yeni saldırı türlerini beraberinde getirecek gibi duruyor.

Mobil cihazlara yönelik saldırılar katlanacak

Uzaktan çalışmaya geçişle birlikte artan diğer bir siber saldırı kalemi mobil saldırılar. Evden çalışma çağında hepimiz, herkese açık Wi-Fi ağlarına, uzaktan iş birliği araçlarına ve iş için bulut ağlarına güvenerek mobil cihazlarımızla her yerden çalışıyoruz. 2021’de de bu eğilimin devam etmesi beklenirken, bununla birlikte mobil taraftaki siber saldırılar da artarak devam edecek. Şifrelenmiş mesajlaşma uygulamalarını gözetlemek için tasarlanmış özel casus yazılımlarından Android tabanlı güvenlik açıklarından faydalanan saldırı türlerine kadar çok fazla tehdit var. Bu nedenle kurumlar 2020’de bu açıdan dersler çıkararak mobil taraftaki güvenlik önlemlerini artırmalı ve çalışanlarının bu konudaki farkındalığı artırma konusunda eğitimler düzenlemeli.

Clariant, 2020 Entegre Raporu’nu yayınladı

  • Clariant’ın değer yaratımına yönelik çok boyutlu yaklaşımlarına şeffaflık sağlandı
  • Şirket’in çevresel, sosyal ve yönetim performansına odaklanıldı
  • Raporun tamamı online olarak, kısa versiyonu ise basılı olarak yayınlandı

Muttenz, 22 Mart 2021 – Hedef odaklı ve yenilikçi bir özel kimyasal şirketi olan Clariant, 2020 Entegre Raporu’nu yayınladı. Yayınladığı rapor ile Clariant, işlerinin maddi ve manevi yönlerinin yanı sıra finansal ve finansal olmayan yönlerini gözden geçirerek şirketin tüm paydaşlarına değer yaratmaya yönelik çok boyutlu yaklaşımına şeffaflık sağladığını duyurdu.

“Yeni Döneme Girerken” (Into the New) başlığı ile yayınlanan raporda, Clariant’ın çevresel, sosyal ve yönetim (ÇSY) performansı ele alınırken; şirketinin ticari faaliyetleri, kurumsal vatandaşlık faaliyetleri ve ortaklıklarının Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SKH) açısından etkileri de değerlendirildi.

Bu doğrultuda Clariant’ın, hızla değişen dünyamızın geleceğini yalnızca ürünleri ve çözümleri ile değil, aynı zamanda dünyanın dört bir yanındaki çalışanları aracılığıyla da aktif bir biçimde şekillendirmeye devam ettiği dile getirildi. 2020 Entegre Raporu’nda, Clariant’ın vizyonu ve hedefleri çerçevesinde inovasyonlara ön ayak olan birtakım değişim adımlarına yer verildi. Bu değişim hedeflerinin detayları reports.clariant.com/2020/stories adresinde erişime sunuldu.

Rapor hakkında konuşan Clariant Yönetim Kurulu Başkanı Hariolf Kottmann, “Entegre raporlamaya yönelik süregelen taahhüdümüzün bir parçası olarak, tüm paydaşlarımızın bize olan güvenini güçlendirmek üzere şirketimizin ticari faaliyetlerindeki çevresel, sosyal ve yönetim performansına daha da fazla odaklandık. Ayrıca, sürdürülebilirlik kapsamında bütüncül bir yaklaşımın önemini vurguladığımız raporumuzda, Clariant’ın BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine nasıl aktif bir biçimde katkıda bulunduğu ve değişime nasıl öncülük ettiğine ilişkin şeffaf bir tutum sergiledik” açıklamasını yaptı.

Öte yandan, sürdürülebilirlik hedefleri kapsamındaki stratejilerini desteklemek adına Clariant, Entegre Rapor’da odak noktasını dijitale çevirdi. Bu doğrultuda Clariant, Kurumsal Yönetim Raporu, Ücretlendirme Raporu, Finansal Rapor ve GRI raporu dahil olmak üzere tüm 2020 Entegre Raporu’nu online platfroma taşıyarak kamuoyuna sundu. Dijital olarak paylaşılan 2020 Entegre Raporu’nun  tamamına https://reports.clariant.com/ adresinden erişilebileceği ve İngilizce PDF dosyası halinde indirilebileceği ifade edildi. Özet halindeki kısa rapor versiyonunun ise, İngilizce ve Almanca olarak basılı şekilde sunulacağı ve Clariant web sitesi vasıtasıyla sipariş edilebileceği belirtildi.

Veri Yedeklemelerinin Yüzde 58’i Başarısız Oluyor, Veri Koruma Zorlukları Yaratıyor ve Dijital Dönüşüm Girişimlerini Sınırlıyor

Veeam 2021 Veri Koruma Raporu, COVID-19’un şirketlerin Dijital Dönüşüm (DX) harcamalarını önemli ölçüde etkilediğini ortaya koyuyor. Rapora göre, global çapta şirketlerin yüzde 40’ı ekonomik belirsizliği önümüzdeki 12 ay içinde Dijital Dönüşümün önündeki en büyük engel olarak görüyor. Ayrıca geçtiğimiz yıl şirketlerin üçte birinin DX girişimlerini yavaşlattığı veya durdurduğu da rapordan çıkan sonuçlar arasında yer alıyor.

Yedeklemelerin yüzde 58’inin verileri korumasız bırakarak başarısız olduğunu tespit eden 2021 Veeam Veri Koruma Raporu’na göre, veri korumada yaşanan zorluklar, şirketlerin Dijital Dönüşüm (DX) girişimlerini yürütme becerisini zayıflatıyor. Bulut Veri Yönetimi sağlayan Yedekleme çözümlerinin lideri Veeam® Software’in yayınladığı raporda, üst düzey yöneticilerin yüzde 40’ının, COVID-19’un ardından gelen ekonomik belirsizlik, yetersiz veri koruması ve pandeminin neden olduğu iş sürekliliği zorluklarını önümüzdeki 12 ay içinde şirketlerin Dijital Dönüşümüne yönelik en büyük engeller olarak gördüğü belirlendi.

Kendi alanının en geniş araştırması olan 2021 Veri Koruma Raporu, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 28 ülkede, 3 bin global şirketin üst düzey yöneticileri ve BT karar vericilerinin veri yönetimi ve veri korumaya yönelik yaklaşımları incelenerek hazırlandı. Rapor, COVID -19 gibi önemli küresel olayların şirketler üzerindeki etkileri, hizmet taleplerindeki değişiklikler, hizmet kesintilerini şirketlerin nasıl ele aldığı ve şirketlerin BT Modernizasyonu ve Dijital Dönüşüm hedefleri ortaya koyuyor.

Geçtiğimiz 12 ayda, dünyanın dört bir yanındaki üst düzey yöneticilerin, şirket verilerini pek çok farklı ortamda korunmasını sağlamaya çalışırken bir dizi zorlukla karşılaştığını belirten Veeam CTO’su ve Ürün Stratejisinden Sorumlu Başkan Yardımcısı Danny Allan, şöyle konuştu: “Pandemiyle birlikte şirketlerin konumlarını korumak için DX girişimlerini hızlandırdığını gördük. Buna rağmen verilerin yönetilme ve korunma şekli, bu girişimlerin hızlarını kesmeye devam ediyor.  İşletmeler, COVID-19’un ortaya çıkardığı zorluklarla mücadele ederken harcadıkları zaman ve maddi kaynakların yanı sıra güncelliğini yitirmiş BT ve veri koruma alışkanlıkları nedeniyle de yavaşlıyor, geride kalıyor. Bu yetersizlikler giderilene kadar, gerçek bir dijital dönüşümden söz etmek mümkün olmayacaktır.”

Veri koruma konusunda acil eylem gerekiyor

Raporda katılımcılar, veri koruma yeteneklerinin şirketlerinin DX taleplerine ayak uyduramadığını, iş sürekliliği için bir tehdit oluşturduğunu ve hem iş itibarı hem de performans açısından ciddi sonuçlara yol açtığını belirttiler. Modern veri korumada yedeklemenin gerekliliğine rağmen, tüm verilerin yüzde 14’ü hiç yedeklenmiyor, veri kurtarmaların yüzde 58’i başarısız oluyor ve siber saldırı nedeniyle yaşanan kesintilerde korumasız kalan veriler, geri alınamaz hale geliyor. Dahası şirketlerin yüzde 95’i son 12 ay içinde yaygın olarak beklenmedik kesintiler yaşadığını belirtiyor. Her dört sunucudan birinde yılda en az 1 kesinti yaşayan şirketler, kesinti ve veri kaybından ciddi şekilde etkileniyor. Üst düzey yöneticilerin yarısından fazlası yaşanan kesintilerin müşterilerinde, çalışanlarında ve paydaşlarında güven kaybına yol açabileceğini düşünüyor.

“Yedekleme ve geri yüklemede yaşanan başarısızlığının iki ana nedeni bulunuyor. Bunlardan biri hatalarla biten ya da tahsis edilen yedekleme penceresini aşan yedeklemeler, diğeri ise geri yüklemelerin gerekli SLA’larını sağlayamamasıdır.” diyen Allan, sözlerine şöyle devam etti: “Basitçe ifade etmek gerekirse, bir yedekleme başarısız olduğunda korunmasız veriler şirketler için büyük bir risk oluşturur. Şirketler, müşterilerinden gelen tepkilerden, düşen kurumsal hisse fiyatlarına  kadar veri kaybının ve planlanmamış kesintilerin etkilerini yaşayabilirler. Bulut tabanlı teknolojilerin kullanımlarının hızlandığı bu dönemde, şirketlerin bu eksikliği gidermesi gerekliliği de önem kazanıyor.”

BT stratejileri COVID-19’dan etkileniyor

COVID-19’un getirdiği dijital hızlanmayla buluta öncelik vermenin gerekliliği ve birlikte BT altyapılarında değişikliğe gitme ihtiyacının farkında olan üst düzey yöneticilerin pek çoğu, salgının ilk aylarında bulut hizmetleri kullanımlarını yüzde 91 oranında artırdı, yüzde 60’ı ise BT stratejilerinde daha fazla bulut hizmeti eklemeyi planlıyor.

Bununla birlikte, önümüzdeki 12 ay içinde DX yolculuklarını hızlandırma ihtiyacının farkında olmakla birlikte işletmelerin yüzde 40’ı ekonomik belirsizliğin DX girişimleri için bir tehdit oluşturduğunu kabul ediyor. 

Dijital Dönüşüm dijital esneklikle başlıyor

Yetersiz veri koruma yetenekleri ve kaynakları, DX girişimlerinin aksamasına hatta başarısız olmasına neden olduğunu gören üst düzey yöneticilerin yüzde 30’u DX girişimlerinin geçtiğimiz 12 ayda yavaşladığını belirtiyor. Dijital Dönüşüm girişimlerinde geçtiğimiz 12 ayda çeşitli engellerle karşılaştıklarını belirten yöneticiler bu engelleri şu şekilde sıralıyor: yüzde 53 pandemi sırasında operasyonları sürdürmek, yüzde 51 eski sistemlere bağımlılık, % 49 BT personeli yetenek eksikliği. Ayrıca önümüzdeki 12 ay içinde BT liderleri, üçte biri veri korumayı buluta taşıyarak kritik veri koruma ihtiyaçlarına anında çözümler bularak Dijital Dönüşüm yolculuklarına devam etmeyi planlıyor.

“Son 12 ayda gördüğümüz en büyük değişimlerden biri, şüphesiz, dijital dönüşümü planlayanlar ile daha az hazırlıklı olan şirketler arasındaki artan dijital uçurumdur. Bazı şirketler uygulama becerilerini hızlandırırken bazı şirketler de tam tersine yavaşlıyor.” Allan sözlerini şöyle tamamladı: “Dijital olarak dönüşmenin birinci adımı dijital olarak esnek olmaktır. Şirketler artık veri korumalarını, bulutu benimseyerek modernize etmek istiyorlar. 2023 yılına kadar, global olarak şirketlerin yüzde 77’si bulut öncelikli yedekleme kullanacak, yedeklemelerin güvenilirliğini artıracak, maliyet yönetimini değiştirecek. Böylece şirketler BT kaynaklarını Dijital Dönüşüm için en verimli şekilde kullanacak.”

2021 Veeam Veri Koruma Raporu ‘deki öne çıkan diğer maddeler ise şu şekilde sıralanıyor:

  • Fiziksel, sanal ve bulut genelinde Hibrit BT: Önümüzdeki iki yıl içinde, pek çok şirket fiziksel sunucularını kademeli olarak azaltmayı, sanallaştırılmış altyapılarını korumayı ve güçlendirmeyi ve “önce bulut” stratejilerini benimsemeyi planlıyor. Bunun sonucu olarak üretim iş yüklerinin yarısının 2023’e kadar bulut taşınması ve şirketlerin veri koruma stratejilerini bu değişikliklere göre yeniden planlaması anlamına geliyor. 
  • Bulut tabanlı yedeklemede hızlı büyüme: Yedekleme, şirket içi çözümlerden bir hizmet sağlayıcı tarafından yönetilen bulut tabanlı çözümlere geçiyor. Bu değişim 2020’de yüzde 29 iken 2023’te yüzde 46’ya çıktığı raporlanıyor.
  • Güvenilirliğin Önemi: “Üst düzey yöneticilerin yüzde 31’i “güvenilirliği artırma”nın, global bir şirketin birincil yedekleme çözümünü değiştirmesindeki en önemli itici güç olduğunu belirtiyor.
  • ROI’yi Geliştirime: Şirketlerin yüzde 22’si değişimin en önemli etkeninin çözümlerinin ekonomisini ve ROI/TCO’u iyileştirmek olduğunu belirtiyor.
  • Sürekli Çalışırlık Açığı: Kuruluşların yüzde 80’i, uygulamaları ne kadar hızlı kurtarabilecekleri ve ne kadar hızlı kurtarmaları gerektiği arasında bir “Sürekli Çalışırlık Açığı” ile karşı karşıya kalıyor.
  • Realite Açığı: Şirketlerin yüzde 76’sında, verilerin ne sıklıkta yedeklendiği ile kesinti sonrasında kaybetmeyi göze alabilecekleri veri miktarı arasında bir “koruma boşluğu” bulunuyor.
  • Modern Veri Koruma: Küresel çapta kuruluşların yüzde 46’sı 2023’e kadar bir Hizmet Olarak Yedekleme (BaaS) sağlayıcısı ile ortaklık kurmayı ve yüzde 51’i Hizmet Olarak Felaket Kurtarmayı (DRaaS) benimsemeyi planlıyor.

Aynı raporda Türkiye verilerine bakıldığında ise önümüzdeki 12 ay içinde yaşanabilecek zorluklar; yüzde 45 ekonomik belirsizlik, yüzde 31 değişen müşteri taleplerini karşılamadaki zorluklar ve yüzde 28 şirket yöneticilerinin destek vermemesi olarak belirlendi.

Veeam Türkiye Ülke Müdürü Kürşad Sezgin raporla ilgili şu değerlendirmeyi yaptı: “Hem global veriler ve hem de Türkiye verileri, önümüzdeki 12 ay boyunca, şirketlerin dijital dönüşümlerini etkileyecek en büyük zorluğun ekonomik belirsizlik olduğunu gösteriyor. Bu nedenle işletmeler teknoloji yatırımlarında daha seçici ve daha dikkatli davranarak, en yüksek yatırım getirisini(ROI) sağlayan, en fazla verim alabilecekleri nokta atışı yatırımlar yapmaya odaklanmaya başlıyorlar.

İşletmeler artık dijital altyapılarına her zamankinden daha fazla güveniyorlar ve iş ortaklarının, bulut, sanal, fiziksel veya kurumsal tüm ortamlarda verilerini korumalarına ve verilerinin gücünü en üst düzeye çıkararak değer katmalarına olanak tanıyacağına dair güvene ihtiyaç duyuyorlar. Tüm bunlarla birlikte, Türkiyedeki şirketlerin neredeyse dörtte üçünün (yüzde 72), verilerin ne sıklıkta yedeklendiği ile kesinti sonrasında kaybetmeyi göze alabilecekleri veri miktarı arasındaki “koruma boşluğu”nun olması, modern veri koruma gereksinimlerinin tam anlamıyla karşılanamadığını gösteriyor.”

E-ticarette En Sık Yapılan 20 Hata

Pandemi başladıktan itibaren bugüne kadar küçüklü büyüklü 40 bin yeni e-ticaret sitesi açıldığını ifade eden TOBB E-ticaret Meclisi Üyesi, Ticimax E-ticaret Sistemleri Kurucusu Cenk Çiğdemli, “Pandemiyle beraber e-ticaret sektöründeki bu hızlı büyüme, sektöre hareket kazandırdığı gibi bazı hataların da göze batmasına neden oldu” dedi. Çiğdemli, altyapıdan kargo süreçlerine, reklamdan müşteri deneyimine kadar e-ticarette en sık yapılan ve tüketicileri online alışverişten soğutan 20 hatayı sıraladı.

1-Bir e-ticaret sitesinin yapabileceği en hatalı davranışlardan biri, KVKK kapsamında izinli dahi olsa cep telefonu numaralarına devamlı mesaj atmak olacaktır. Potansiyel müşterinin alışveriş yapacağı varsa da bu kadar sık rahatsız edildiğinde yapmayacaktır. Bir site, SMS ve bildirim göndermek için izinli olduğu kendi kayıtlı müşterisine bile ayda birkaç seferden faza mesaj veya e-posta göndermemelidir. Mobil uygulama üzerinden ise haftada bir iki defadan fazla bildirim göndermek itici olur.

2-E-ticaret sitesi kaotik bir temaya sahipse, hey yerden pop-up’lar, renkli kutular çıkıp duruyorsa, kullanıcı hiçbir şey satın almadan siteden çıkacaktır. Aynı şekilde sitenin çok yavaş olması, ödeme adımı dahil her kategoride uzun süre beklemek zorunda kalması da kullanıcı deneyimini negatif yönde etkileyecektir. Siteye mobilden giriş yapan kullanıcıya masaüstü site gösterilmesi de siteden derhal çıkma sebebidir. Bu tür siteler Google’da bile artık görünür olamamalarına rağmen hala var.

3-Alışveriş adımlarında formu ne kadar uzatır ve gereksiz bilgi isterseniz müşteriyi o kadar çok itersiniz. Bir e-posta adresi, cep telefonu, şifre ve adres bilgisi yeterlidir. Bazı eski sitelerde, kullanıcı siteye üye olmasına rağmen her seferinde adres ve kredi kartı bilgilerini yeniden girmek zorunda kalıyor. Bu tür sitelerde kaydet özelliği bulunmuyor. Bu da alışverişlerde pratiklik arayan e-ticaret müşterisi için sıkıcı bir durum.

4- E-ticaret altyapısını mutlaka profesyonel bir altyapı firmasından sağlamalısınız. Çok ucuza e-ticaret sitesi yapılamaz. Yapılan en büyük hatalardan biri ucuza, firma bile olmayan şahıslara site yaptırmaktır. İnternette ucuza e-ticaret sitesi ilanı veren firmalarla çalışmamalısınız. Bu tür ilanlar veren yazılım firmalarının paravan, sahte yapılanmalar olma olasılığı var. Ayrıca sitenizde açık kaynak kodlu ücretsiz yazılımlar kullanılmadığından da emin olmalısınız. Ücretsiz yazılımlar başınıza dert açabilir, yaşayacağınız problemler zarar etmenize yol açarak atarı yüzünden pahalıya denk gelecektir.

5-Ürün fotoğrafının çok küçük olması, üzerinde oynanarak gerçek ürünle alakasız hale getirilmiş olması, satılan ürün yerine daha kaliteli bir benzerinin fotoğrafının konulması sahtekarlıktır ve kullanıcıları sitenizden soğutur. Ürün görselleri müşterinin ürünü kafasında canlandırabileceği kadar net olmalıdır. Birkaç farklı açıdan fotoğraf çekilmelidir.

6-Ürün açıklamaları detaylı olmalı ancak en önemli bilgiler ilk üç cümlede aktarılmış olmalıdır. Çünkü çoğu insan uzun açıklamaları okumak istemez. Ancak okumak isteyen detaycılar için de özenli bir açıklama yazısı hazırlanmalıdır.

7-Müşterinizi doğru entegre edilmemiş reklamlarla da bezdirebilirsiniz. Örneğin müşteri bir paten aldı diyelim, site müşterinin bilgisayarına bir çerez atıyor ve ürünü satın almış olsa bile aylarca internette çeşitli sayfalarda paten reklamı göstermeye devam ediyor. Bu da kullanıcı deneyimini negatif etkiliyor.

8-Çalışmayan ve yanlış yönlendirilen butonlar e-ticaret sitelerinde sık yapılan hatalardan biridir. Mesela sepete eklenen ürünü göstermeyen butonlar yüzünden birçok müşteri sepete geldiğinde aynı üründen on tane eklemiş olduğunu fark ediyor. Mutlaka eklenen ürünlerin sepette olduğu bilgisi verilmeli, hatta müşteri önce sepete yönlendirilmeli, ardından alışverişe kaldığı yerden devam etme butonuyla devam etme seçeneği olmalı. En büyük sorunlardan biri de geri git butonlarında yaşanıyor. Geri git butonları daima bir önceki sayfaya götürmelidir ama çoğu zaman en başa, ana sayfaya yönlendirir. Bu da kullanıcının tüm adımları baştan alması anlamına gelir ki çoğu kişi bunu yapmak istemez ve siteden çıkar.

9-Kullanıcı müşteri hizmetlerinden bilgi almak isteyip de ulaşamazsa, yaptığı alışveriş hakkında sorgulama yapamazsa siteye olan güveni sarsılır. En başarılı e-ticaret sitelerinin müşteri hizmetlerine en çok önem veren firmalar olması tesadüf değildir.

10-İnternetten alışverişin en önemli kuralı, sitelerin bir iade politikası olmasıdır. Kullanıcı, hangi şartlarda ürünü iade etme hakkı olduğuna dair mutlaka bilgilendirilmelidir.

11-Mobil uygulamanın çok yavaş çalışması ve uygulamanın kullanıcı deneyimine önem verilmeden geliştirilmiş olması da sık rastlanan sıkıntılardan biri.

12-Uygulamanın web siteden farklı içeriğe sahip olması yapılan hatalardan biridir. Web sitesiyle mobil uygulama arasında kampanya, indirim veya stok bilgileri konusunda entegrasyon yapılmayabiliyor bazen. Uygulamada görünen bir ürün aslında stoklarda bitmiş olabiliyor. Aynı anda güncelleme olmaması tüketicinin sinirlerini bozacak ve sosyal medyada sizi şikayet edecek duruma gelecektir.

13-Web sitesi ile mobil uygulamanın fırsatlar konusunda birbirinden ayrılmaması da büyük hata. Eğer biri sizin uygulamanızı telefonuna indirmişse ona bir ayrıcalık tanımanız, özel fırsatlar, kampanyalar sunmanız gerekir. Uygulamayı indirmenin bir avantajı olmayacaksa, kullanıcı biraz inceleyip, alacağını alıp uygulamayı telefonundan silmeye meyilli olacaktır.

14-Sosyal medya hareketlerine bakacak olursak, markanın hesaplarında fazlaca paylaşım yapması da bir hatadır. Kullanıcı zaman akışında her an sizi görmeyi istemez. Ayrıca sosyal medyada paylaşılan ürünün, sitede veya uygulamada nasıl bulunacağına dair bir ibare yazılmaması veya bir yönlendirme yapılmaması da en sık karşılaşılan yanlışlardan biri. Sosyal medya hesaplarında sahte takipçi satın alınması çok sık yapılan bir yanlış. Ne kadar çok takipçim olursa o kadar güvenilir veya popüler görüneceğini sanıyor bazı satıcılar. Oysa sosyal medyada aktif olan hemen herkes artık sahte takipçili hesabı ayırt edebilecek tecrübeye sahip. Her şeyin organik büyümesi lazım. 100 bin takipçiniz var ama paylaşımlarınızı 3 kişi beğeniyorsa, bu durum marka algısı açısından güçsüz görünmenize yol açar.

15-Sitenizi açtıktan sonra dikkat etmeniz gereken en kritik konulardan biri de veri yedeklemesidir. Verilerinizi en azından birkaç günde bir yedeklemelisiniz. Böylece sitenizin olası bir siber saldırıya uğrama ihtimaline karşı verilerinizi korumuş olursunuz. Veri yedeklememek sık karşılaşılan hatalardan biri. Ayrıca bir e-ticaret sitesinde SSL sertifikası mutlaka olmalıdır. Bunun yanı sıra 3D Secure hizmetinin de açık olması tavsiye edilir. Çünkü 3D Secure ile müşteri, ödemeyi yaptığına dair bir SMS onaylaması yapmak zorundadır. Bu onaylama, hem müşteri hem de satıcı için güveni artırır. Özellikle e-ihracat için 3D Secure çok kritik. Bazen art niyetli kişiler ürün eline ulaştıktan sonra ‘ben böyle bir alışveriş yapmadım’ diyerek bankasından para iadesi alabiliyor. Bu durumda mağdur olan site sahibi oluyor. Hem parasını alamıyor hem de üründen oluyor.

16-Sadece Instagram gibi sosyal medya hesaplarından satış yaparak, kullanıcının sizi ziyaret edebileceği bir e-ticaret sitenizin olmaması da hata. Sosyal medya hesapları aracılığıyla yapılan e-ticaret modeli s-ticaret olarak adlandırılıyor ve gitgide yaygınlaşıyor. Ama bir e-ticaret siteniz olmadığı sürece insanlara kredi kartıyla satış yapmak zor olur. E-ticaret sitesi olmayan bir sosyal medya satıcısına kimse güven duymayacaktır. Bir kere alışveriş yapanın da ikinci defa yapması zor olacaktır. Güven sorunundan dolayı kredi kartı ile ödeme alamaması satıcının işlerinin büyümesine engel olduğu gibi, kapıda ödeme seçeneğinin dezavantajlarına da maruz kalıyor. Müşteri vazgeçtiği zaman kapıda ürünü çevirebiliyor.

17-Sosyal medyada gelen iyi veya kötü yorumlara mutlaka hızla geri dönüş yapmak gerekir. Aldığı üründen hayal kırıklığına uğramış, memnun olmamış tek bir kişi kısa sürede binlerce, on binlerce kişiye ulaşarak markanızı kötüleyebilir. Buna meydan vermemek için en ufak bir sorunda bile müşterinin gönlünü alacak şekilde samimi bir diyalog kurmalı ve sorunu halletmelisiniz.

18-Çok fazla reklam vermek de hatalı bir davranış. Özellikle Y kuşağı, samimi olmayan, her yerde önüne çıkan, sosyal bir yanı bulunmayan tanıtımları itici buluyor. Yeni trend inanılır ve gerçek hikayeler üretmek. Bunun için güvenilir sosyal medya fenomenleri ve takipçi sayısı çok olmasa da saygınlığı olan influencer’lar ile kampanyalar düzenlenebilir. Görece az takipçisi olan influencer’ları küçümsemeyin. Sizin markanıza uygun 30 bin takipçili bir hesap, sizinle alakasız olan 1 milyon takipçili hesaptan daha iyidir.

19-Eğer e-ihracat yapacaksanız profesyonel bir altyapı firması ile çalışmalısınız. Sitenizin çoklu dil ve lokasyon seçeneğine sahip olması, her ülkenin kendi para birimiyle mal alımı yapabilmesine olanak sağlayacak bir altyapıya sahip olması gerekir. Özellikle hedeflediğiniz bir ülke var ise, o ülkenin kültürel kodlarına uygun bir web sitesi tasarlanması da önemlidir. Bunun için site arayüzü ülkelere göre ayarlanabilecek bir altyapı gerekir. Aksi halde yaptığınız reklam harcamaları boşa gidecektir.

20- Kargo ücretleri ne kadar yüksek ve kargo hizmeti ne kadar kalitesizse müşterinin sitenizden ikinci kez alışveriş yapma olasılığı o kadar düşer. Ürünü geç çıkarmak en büyük hatadır. Söz verilen güne kadar gönderim yapılmalıdır. Online alışveriş yapan müşteriler, yaptıkları alışverişin kendilerine tam olarak kaça mal olacağını da bilmek ister. Alışveriş tamamlanmadan önce, sepet bedeline ilave olarak gönderinin kargo bedelinin de eklenmesi, belirsizliğin giderilmesi adına önemlidir.

İSEK, sağlık sektörünün pandemi karnesini değerlendirdi

Inscription coronavirus, euro and downward graphs representing financial crisis caused by Covid-19
Inscription coronavirus, currencies euro and downward graphs representing financial crisis caused by Covid-19. Risk of global recession around world

Son bir yıl içinde hayatımızı doğrudan etkileyen salgın aslında tüm dünya ülkelerinde sağlık sektörünün önemini, sektörde yenilikçi teknolojilerin yaratacağı dönüşümü gözler önüne serdi. Sektörde kritik sarf malzemelerinden başlayarak yüksek teknojili ürünleri içeren geniş bir yelpazede üretim yapabilecek ve bu ürünlerin hem ulusal hem de uluslararası pazarlara girişini sağlayabilecek kapasitede olmanın önemi de bir kez daha anlaşıldı. Salgın Türk sağlık sektörünün de yerli üretim kapasitesini ortaya çıkarmasını, eksikliklerini görmesini, iyi taraflarının üzerine gidilerek daha iyi hale getirilmesini sağladı.  Teknopark İstanbul’un koordinasyonunda yürütülen İstanbul Sağlık Kümelenmesi (İSEK) pandeminin ilk yılı geride kalırken Türk sağlık sektörünün bu dönemde ortaya koyduğu performansı ve gelecekte sektörün nereye gideceğini yorumladı.

Sağlık odaklı tematik programların gündeme alınması umut verici

İSEK, bu dönemde faaliyet gösterdiği tıbbi cihaz sektöründe; kritik temel sarf malzemelerden yüksek teknoloji içeren ürünlere kadar yerli üretim kapasitemizin yeterliliğine odaklanıldığını vurgulayarak kamu-sanayi işbirliklerinde de istenen seviyede olmasa da umut verici gelişmelere şahit olduklarının altını çiziyor. İSEK yetkilileri özellikle farklı yerel ve ulusal fonların hayata geçirilmesiyle yenilikçi projelerin geliştirilmesi ve kamu tarafında sağlık odaklı tematik programların gündeme alınmasının sektörün geleceği için umut verici olduğunu vurguluyor. Bundan sonraki süreçte özellikle ürün geliştirme ve pazara çıkış süreçlerindeki engellerin hızlı bir şekilde ortadan kaldırılması, yeni yatırımların önünün açılması ve sağlık dikeyindeki yatırımların artması sektörü global seviyede rekabetçi bir hale gelmesini sağlayacak.

“Sektörün problemleri çözülürse küresel arenada rekabetin önü açılacak”

Salgın sürecinde ortaya çıkan eksik noktaları da değerlendiren İSEK en büyük eksikliğin sektörün mevcut durumunun hızlıca analiz edilip eksiklikleri tamamlamak için aksiyon planlarının katılımcı bir süreçte ortaya konamaması olduğuna vurgu yapıyor. İSEK’e göre sektör mevcut projeler ve ürünlerin bir sonraki aşamaya geçişlerini desteklemekte, farklı seviyeler için farklı destek mekanizmalarını odaklı olarak yürüterek süreci yönetmede eksik kalıyor. Kümelenme yeni aksiyon planlarında bu eksik noktaların giderilmesi için gerek sektör temsilcileri gerekse kamuyla yoğun iletişim yürütmeye hazırlanıyor. Tıbbi cihaz sektöründe pandemi öncesi dönemden başlayan geri ödemelerle ilgili problemlerin bu dönemde de devam ettiğini vurgulayan İSEK sektörde bu tür problemlerin çözülmesi halinde ülkemizin sağlık endüstrisinde küresel arenada rekabet edebilir seviyeye geleceğinin altını çiziyor.

Derin Teknoloji girişimcileri sektörün geleceğine ivme kazandıracak

Sağlık sektöründe pandemi sonrasında “yeni teknoloji” odaklı önemli gelişmelerin yaşanacağını ve sağlıkta dijitalleşmenin artacağına da vurgu yapan İSEK bu dönemde özellikle girişim şirketlerini aldığı hızlı aksiyonlara dikkat çekiyor. İSEK’e göre tüm sektörleri dönüştüren girişim faaliyetlerinin sağlık sektöründe de etkileri katlanarak artacak. Özelikle derin teknolojilere odaklanan sağlık teknolojileri girişimleri sektörün önümüzdeki dönemde önemli bir ivme yakalamasını sağlayacak. İSEK ayrıca ülkemizde yenilikçi teknolojilerin yanı sıra yerli üretimi olmayan geleneksel ürünlerin de yerlileştirilmesiyle ilgili çalışmalara başlandığını açıklıyor.

Teknopark İstanbul’da 8 temiz oda ile 12 ıslak-kuru laboratuvar alanı çalışmaları hız kazandı

Pandemi döneminde İSEK koordinatörü Teknopark İstanbul kapsamında öne çıkan projelerin başında Tematik Biyokuluçka Alanıyla ilgili faaliyetler geldi. Bu kapsamda 3.Etap A Blok’ta inşaatına başlanan modüler kabin sistemli, tıbbi cihaz ve biyoteknoloji çalışmaları için elverişli, Class 7 standartlarında ortak kullanıma uygun, ürün geliştirme süreçlerinde kritik olan 8 adet temiz oda ile 12 adet ıslak-kuru laboratuvar alanı kurgu çalışmaları hız kazandı.

Temiz oda altyapı kurulumunun ilk tohumları ISEK Pilot Üretim Tesisi iş paketi çalışmaları kapsamında, Boğaziçi Üniversitesi Yaşam Bilimleri UYGAR Merkezi  (BuLifeSci) ve Teknopark İstanbul arasında imzalanan protokol ile atıldı. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Rekabetçi Sektörler Programı ile desteklenen BULifeSci yürütücülüğündeki “KOBİ’lerin Küresel Rekabetçiliğini Arttırmaya Yönelik Ar-Ge Destek Laboratuvarlarının Geliştirilmesi” projesi de bu dönemde üzerinde çalışılan projelerin başında geldi. Üniversite-sanayi işbirliğine başarılı bir örnek olarak İSEK öncülüğünde hayata geçen bu proje sonucunda, daha önce ülkemizde yapılmamış uluslararası standartlarda tematik bir altyapı işletme ve hızlandırma programı kapsamında firmalara hizmet verilmesi ve bölgemizdeki sağlık odaklı üretim ve yenilikçilik kapasitenin arttırılması hedefleniyor.

İSEK bu süreçte özellikle sağlık kümeleri platformu MediClust koordinasyonunda yürüttüğü çalışmalarla sahada teknik projelerin başlatılmasında öncü bir rol oynadı.   Ayrıca bu dönemde ISEK ve İKMİB (İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği) ortaklığında Healthtech Startup URGE programını başlattı. Programda 20 firmanın ihracat faaliyetlerini hızlandırmak için çalışmalar sürüyor.

ISEK-ISO (İstanbul Sanayi Odası) işbirliği ile AB fonu COSME (İşletmelerin Ve KOBI’lerin Rekabet Edebilirliği Programı) çerçevesinde Cluster Go International ve Cluster Excellence çağrılarına başvuru gerçekleştirdi. Öte yandan kümelenme T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, ISO, kümemiz ve TÜBİTAK TÜSSİDE işbirliğinde “Akıllı Tıbbi Cihaz ve Sağlık Bilişim Teknolojileri Kümelenme Modeli” çalışmasına dâhil oldu.

Pandemide Türk sağlık sektörü savunma sanayii de olduğu gibi tüm ülkelerin en çok yatırım yaptığı ve stratejik olarak konumlandırdığı bir sektör olarak öne çıktı. Ancak ülkemizde bu ilginin uzun vadede devam etmesinin sağlanması sektör temsilcileri ve ilgili kamu kurumlarının çalışmalarına bağlı İSEK bu noktada çalışmalarını yoğunlaştırarak akademi- sanayi ve kamu işbirliklerinin artırılmasına odaklanıyor..

Düzce yatırımcıyı seçerek kabul ediyor

Düzce Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Tuncay Şahin, kentlerinde yapılmak istenen yatırımlarda seçici davrandıklarını belirterek, “OSB’lerimizde yüksek doluluk oranına sahibiz. Bundan sonra Düzce’de yatırım yapmak isteyenin ya dünya markası olması ya da katma değeri yüksek üretim yapması gerekiyor” dedi.  

Ekonomi Gazetecileri Derneği’nin (EGD) görüntülü platformda yayınlanan ‘Türkiye Ekonomiyi Konuşuyor’ programına konuk olan Düzce Ticaret ve Sanayi Odası (TSO) Başkanı Tuncay Şahin, kentlerinin sanayiden turizme, tarımdan hizmete kadar her alanda dönüşüm yaşadığını söyledi. EGD Başkanı Celal Toprak ve EGD Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Uluğtürkan’ın moderatörlüğünde gerçekleştirilen programda gazetecilerin sorularını yanıtlayan Düzce TSO Başkanı Şahin, birçok alanda Türkiye’de ilkleri uygulayan bir şehir olduklarını kaydetti.

SANAYİYE ‘AKADEMİK’ DESTEK

Tuncay Şahin, “Bir süredir üzerinde çalıştığımız uygulamayı faaliyete geçirdik. Güçlü bir eğitim kurumuna, yani Düzce Üniversitesi’ne sahibiz. Buradaki 113 akademisyenimizi 113 sanayi kuruluşuna danışman olarak belirledik. Şimdi birlikte çalışıyorlar. Her alanda projelerle yürüyen bir kent haline geldik. Bunda Bilim Sanayi ve Teknoloji Eski Bakanımız Dr. Faruk Özlü’nün, Valimizin ve Düzce TSO’nun etkin ve koordineli çalışmasının büyük etkisi var. Dünyayı doğru izliyoruz. Üretimden tüketime her alanda yaşanan bir değişim var. Avrupa’dan Uzakdoğu’ya ticaretin kanunları yeniden yazılırken, yapay zekâ, teknik tarım, uzay teknolojisi gündemdeyken Düzce’de potansiyeli doğru değerlendirme, adımları bilimle atma, her sektörde doğru yönlendirme yapma zorunluluğumuz var. Düzce’de bunu yapıyoruz. Marka olmayan, yüksek teknoloji veya yüksek katma değer çıkmayan yatırımları istemiyoruz. Doluluğa ulaşmaya yaklaşan sanayi yatırımlarımızda izlediğimiz strateji bu” diye konuştu.

İLÇE İLÇE TURİZM STRATEJİSİ

1999’da yaşanan depremle adeta tamamen yıkılan Düzce’nin 10 yıl sonra yürürlüğe giden 5084 sayılı Teşvik Yasası’yla yatırımların ilgi odağı olduğunu belirten Tuncay Şahin, “Bu süreçten en etkin şekilde yararlanan Düzce, ekonomisini potansiyeli olan farklı alanları da harekete geçirerek yoluna devam etme arzusunda. Bu çerçevede Düzce’de 2021 yılını ‘Turizm Yılı’ olarak belirledik. Yaylaları, gölleri, şelaleleri, kuş cenneti, rafting, offroad için imkânları, termal su kaynakları olan bir şehiriz. Turizm kalkınma programımızı etkin bir şekilde hazırlıyoruz. İlçe ilçe turizmde branşlaşma çalışmalarımız var. Şu anda büyüklüğüyle adından söz ettirecek turizm yatırım talepleri var” dedi.

MESLEK LİSESİ VURGUSU

Düzce’nin 23 dilin konuşulduğu bir kent olarak zengin bir kültüre sahip olduğunu belirten Şahin, “Ancak ara eleman eksikliği konusunda her sektörümüzün sıkıntısı mevcut. Bunu giderme çerçevesinde odamızın eğitim seferberliği var. Farklı projeler yürütüyoruz. TOBB ile Milli Eğitim Bakanlığı protokolü çerçevesinde faaliyetini sürdüren meslek lisemizden diploma alan herkes işe yerleşebiliyor. O zaman Türkiye’deki tüm meslek liselerini kaynağıyla birlikte odalara teslim edelim. Almanya’da gençlerin yüzde 80’i meslek lisesi, kalanı üniversite mezunu. Bizde tam tersi. Bu sürdürülebilir değil. Bu alanda reforma ihtiyacı olan bir Türkiye var” ifadelerini kullandı.