Siyasal Kampanya Döneminde Satınalma: Seçmene Giden Yol

Seçim gününün yaklaşması ile birlikte, “seçim ekonomisi” canlanmaya başlıyor. Mikro ve makro düzeydeki tüm siyasal aktörler satın almaya hazırlanıyorlar (planı-programı evvelden belli olanlar ise çoktan başladılar). Aday adaylığı sürecindeki birey temelli harcamalardan, siyasal partilerin kampanya dönemlerindeki kurumsal satın alımlarına dek kocaman bir pasta, farklı sektördeki birçok işletmenin iştahını kabartıyor. Asıl varış noktası olan seçmen ise, vereceği oy ile gerçekleştireceği psikolojik satın almanın sonucunu kestirmeye çalışıyor. Bir diğer deyişle de, seçen de seçilmek isteyen de bir beklenti satın alıyor. Peki siyasal harcamaları farklılaştıran yegane özellik beklenti temelli satın alımlar mı?

Siyasal harcamaların nihai hedefi, seçmen tarafından satın alınma (seçilme) beklentisi olarak ifade edilebilir. Ancak mikro düzeyde öncelik, aday adaylarından oluşan havuzdan tercih edilmektir. Aday adayları, parti yönetimlerine “doğru aday” olduklarını anlatabilmek için imajdan yetkinliğe birçok başlıkta kendilerini göstermeye çalışıyorlar. Burada imaj yöneticilerinden promosyon materyalleri üreticilerine birçok ürün ve hizmet işletmesinden destek alan aday adaylarının harcamaları yüzbinlerce lira ile ifade edilebiliyor. Adaylık ile tamamlanan süreç, yeni bir süreci başlatırken; aday olunamaması yanlış bir siparişin olası hüzün ve maliyetinden daha fazlasına neden olabiliyor. İyi senaryoda “satın alınmayan” aday adayı, bir sonraki seçim için gerekli know-how’a ulaşmanın avuntusu ile yetinebilirken, kötü senaryoda siyasal hayatı sonlanabiliyor.

Özellikle başa güreşen partiler, adaylarına kurumsal kimlik çalışmaları ile (el ilanından internet sayfası tasarımına) destek olup yol gösterirken, üst yönetim kampanya ve araştırma bütçelerini organize ediyor. Burada sözü edilen bütçelerin milyonlarla ifade edilmesinin yanı sıra, 6 ila 8 aylık bir dönemde harcanması ise, siyasal harcamaların dikkat çekici bir özelliğidir. Siyasal pazarlama anlayışına sahip partiler, kampanyalarını kamuoyu araştırma bulgularına dayandırırken, kampanya içi strateji değişikliklerinde yine kamuoyu araştırmalarından destek alıyorlar. Kamuoyu araştırmaları ışığında rotalarını çizen partiler, seçimdeki başarı şanslarını  arttırabiliyorlar.

 

Yazar: Dr. İrfan AKYÜZ

İstanbul Üniversitesi

Yukarıda özeti yayınlanan bu yazının tümünü Satınalma Dergisi Mart 2015 sayısında bulabilirsiniz.!

 

 

 

12. TÜSAP VİZYON TOPLANTISINDA SAĞLIK ENDÜSTRİSİNDE İHRACAT KAPASİTESİNİN GELİŞTİRİLMESİ VE GLOBALLEŞME MASAYA YATIRILDI

USHAŞ Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Cevat Şengül:

“Sağlık turizminde oyunu yeniden kuracağız”

12. TÜSAP Sağlık Teknolojileri Vizyon Toplantısı, “Sağlık Endüstrisinde İhracat Kapasitesinin Geliştirilmesi ve Globalleşme” teması ile Boğaziçi Üniversitesi’nin ev sahipliğinde yapıldı. USHAŞ’ın global marka vizyonundan bahseden Uluslararası Sağlık Hizmetleri A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Cevat Şengül, 22 ülkeye kurulması planlanan ve Türkiye’nin sağlık endüstrisinin tanıtımına katkı sağlayacak Outpatientklinikler ve tanıtım ofislerine ilişkin bilgi verdi.

12. TÜSAP Sağlık Teknolojileri Vizyon Toplantısı, 25 Ekim 2019’da “Sağlık Endüstrisinde İhracat Kapasitesinin Geliştirilmesi ve Globalleşme” teması ile Boğaziçi Üniversitesi’nde gerçekleşti. Sağlık sektörünün liderlerini buluşturan toplantıya Kamu, özel sektör ve STK yöneticilerinden 50 kişi katıldı.

Boğaziçi Üniversitesi’nin ev sahipliği ile gerçekleşen toplantıda Cumhurbaşkanlığı Bilim Teknoloji ve Yenilik Politikaları Kurulu Üyesi Dr. Osman Coşkun, Sağlık Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanı Dr. Abdulvahit Sözüer, Sağlık Bakanlığı Acil Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Dr. Semih Korkut, TİTCK Başkan Yardımcısı Recep Uslu, Uluslararası Sağlık Hizmetleri A.Ş. (USHAŞ) Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Cevat Şengül, OHSAD Genel Başkanı Dr. Reşat Bahat, TÜSEB Türkiye Halk Sağlığı ve Kronik Hastalıklar Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. İlhan Satman, TOBB Sağlık Sektör Meclis Başkanı Dr. Seyit Karaca, MÜSİAD Sağlık Ürünleri ve Hizmetleri İhracatı Komitesi Başkanı Levent Can, DEİK Sağlık İş Konseyi Başkan Yardımcısı Mücahit Yinanç, SEİS Başkanı Metin Demir, İSEK İstanbul Sağlık Endüstrisi Küme Başkanı Prof. Dr. Cengizhan Öztürk, SASDER Başkanı Sermet Gün Erdem, İVEK Vakfı İcra Kurulu Başkanı Yrd. Doç. Dr. Mahmut Tokaç, Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmed Özkan ve TÜSAP Yürütme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Sabahattin Aydın gibi sağlık sektörünün geleceğine katkı sunan önemli isimler bir araya geldi.

“Ülkeler sahip oldukları global markalar kadar zengindir”

Uluslararası Sağlık Hizmetleri A.Ş. (USHAŞ) Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Cevat Şengül

Toplantıda ana konuşmacı olarak yer alan Uluslararası Sağlık Hizmetleri A.Ş. (USHAŞ) Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Cevat Şengül, sağlık endüstrisinin sağlık hizmeti sunumunu sağlayan hastaneler, poliklinikler, laboratuvarlar ile ilaçlar ve tıbbi cihazların oluşturduğu bir bütün olduğunu, sağlık turizmi ve sağlık ihracatına da bütünsel olarak bakmak gerektiğini söyledi.

Sağlık sektöründe marka oluşturma potansiyelinin Türkiye’nin elindeki en önemli imkanlarından biri olduğunu kaydeden Şengül, “Ülkeler sahip oldukları global markalar kadar zengindir. Şu an bir marka üzerinde çalışıyoruz. Tescil çalışmaları devam ediyor. Bir lansman ile tüm kamuoyu ile paylaşacağız ve bir müddet sonra USHAŞ’ın ismini daha az duyacaksınız. Tüm operasyonlar bu global sağlık markası altında yapılıyor olacak” dedi.

USHAŞ olarak 13’ü Faz 1 ülke olmak üzere Almanya, Sırbistan, İngiltere, Azerbaycan, Özbekistan, Gürcistan, Cibuti, Irak, Cezayir gibi ülkelerin de yer aldığı 22 ülkenin belirlendiğini ifade eden Şengül, “Bu 13 ülkeden 5-6’sında Outpatientklinikler açacağız. Bir kısmında ise geniş tanıtım ofisleri kuracağız. Bu Outpatientklinikler ağırlıklı olarak diagnoz hedefi bulunan klinikler olacak. Teşhis amaçlı klinikler ama küçük cerrahi işlemleri de yapıyor olacak. Bu kliniklere koyulacak diagnostik tıbbi cihazlar en yüksek kalite ve teknolojide olacak” dedi. Bu kliniklerin sadece kamu hastanelerine hasta getirmek gibi bir amaçla kullanılmasının düşünülmediğini belirten Şengül, yurtdışında açılacak klinik ve ofislerden Türkiye’nin global markası altında kamu, üniversite ve özel hastanelerin birlikte yararlanacağını söyledi.

Türkiye tanıtımını öncelikli olarak ele alıp sağlık turizminde küresel anlamda oyunu yeniden kuracak hamleler yapacaklarını ifade eden Şengül, “Her ülkenin ayrı dinamiği var. Her ülke için ayrı stratejiler geliştirerek ayrı uygulamalar yapağız. Sonuçta oradaki hastaya dokunacağız. Prosesi ilgili ülkenin hastasından başlatacağız. Sağlıkta güvenilirlik için hastaya dokunarak birebir ilişki kurmak son derece önemli. Birçok ülkede özellikle büyük operasyonlardan sonra hasta ülkesine döndüğünde takip, komplikasyon ve malpraktis durumlarında ne yaparım diye tedirginlik taşıyor. Bu bağlamda da orada kurumsal olarak bulunuyor olmamız bir güven sağlayacak” diye konuştu.

2018 yılına ilişkin istatistiki verileri de paylaşan Şengül, 2018 yılında dünya ilaç pazarının 1,2 trilyon Dolar olduğunu, Türkiye ilaç pazarının ise Haziran 2019 itibarıyla son 12 ayda üretici fiyatları ile 35,5 milyar TL’ye ulaştığını ve Türkiye ilaç endüstrisi ihracatının ise Haziran 2019 itibarıyla son 12 ayda 1,2 milyar Dolar olduğunu kaydetti. Tıbbi cihaz pazarından da bahseden Şengül, dünyada tıbbi cihaz pazarı cirosunun 425,5 milyar Dolar, Türkiye’de 2,5 milyar Dolar olduğunu belirtti. Türkiye’nin ithalat ve ihracat oranını değerlendiren Şengül, tıbbi cihaz ihracatının 570 milyon Doları, ithalatının ise 1,9 milyar Dolar olduğunu söyledi. Sağlık hizmet sunumunda ise 2018 yılında dünyada medikal turizm cirosunun yaklaşık 100 milyar Dolar iken Türkiye’de ise bu rakamın 552 bin turist, kişi başı ortalama 2 bin ABD Doları ile toplamda yaklaşık 1.1 milyar ABD Doları olduğunu ifade etti.

“Türkiye olarak sağlıkta markayız”

OHSAD Genel Başkanı Dr. Reşat Bahat

Toplantıda söz alan OHSAD Genel Başkanı Dr. Reşat Bahat da sağlık alanında ihracat potansiyeli ve fırsatları bakımından en fazla ve hızlı gelişecek konunun sağlık turizmi olduğunu ifade etti. Bu konuda herkesin desteğine ihtiyaç olduğunu kaydeden Bahat, “Türkiye dışında bilinen çok fazla sağlık markamız yok ama Türkiye olarak sağlıkta markayız. Marka şehirlerimiz var ve ulaşımı çok kolay bir coğrafyadayız. Burada herkesin tahmin ettiğinin ötesinde bir Pazar var. Hastanecilikte marka olmamız tıbbi cihaz sektörünü de tetikleyecektir” diye konuştu.

“Sürdürülebilir ve uzun vadeli başarılar için sağlığın tüm alanları birlikte ele alınmalı”

TÜSAP Yürütme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Sabahattin Aydın

Sağlık alanında 2000’li yıllarda Türkiye’nin kendine güveninin artmaya başladığını özel hastanelerle birlikte sağlık turizmi gelişirken tıbbi cihaz, ilaç endüstrisi, sağlık bilişimi, sağlık hizmet sunumu gibi her biri ayrı alanlarda gelişmelerin devam ettiğini söyleyen TÜSAP Yürütme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Sabahattin Aydın, “Sağlık alanında tüm bu konularda gelişmeleri sürdürürken aslında her birini birbirinden kopuk olarak ele alıyoruz. Bu da başarıların sürdürülebilir ve uzun vadeli olmasına engel olabiliyor” dedi. Tüm paydaşları içine alan bir politika ile ortak noktanın bulunması gerektiğini ifade eden Aydın, artık sadece hizmet sunumu değil sağlık ile ilgili değerlerin dünya ile paylaşılması konusunda nasıl bir yol alınacağı konusunda kamu sahipliğinde ama özel sektör dinamizmi ile USHAŞ gibi bir yapılanmaya gidildiğini söyledi.

“Tersine beyin göçünde ilk adres: Boğaziçi Üniversitesi”

Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmed Özkan

TÜSAP Sağlık Teknolojileri Vizyon Toplantısına ev sahipliği yaptıklarından dolayı memnuniyetlerini dile getiren Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmed Özkan, Boğaziçi Üniversitesi’nin Türkiye’ye yurtdışından gelen bilim insanları için bir çekim merkezi olduğundan bahsetti. Az sayıda öğretim üyesi ile bu iddialı başarının en büyük etkenlerinin başarılı araştırmacı kadrosu ve doğru kurulmuş ekosistem olduğunu vurgulayan Özkan, TÜBİTAK 2232 Uluslararası Lider Araştırmacılar Programı kapsamında 15 akademisyeni üniversiteye çekmeye başardıklarını söyledi.

Boğaziçi Üniversitesi’nin tümörü hedefleyen akıllı ilaç taşıyıcısı molekül geliştirme, mikroyosun biyoteknolojileri, CERN standartlarında bir algıcı üretimi, soğuk zincirsiz aşı taşıyıcı teknolojileri gibi çalışmalarından bahseden Rektör Özkan, Üniversite’nin 2020 yılı U.S. News & World Report Best Global University Ranking – dünyanın en iyi üniversiteleri sıralamasında 186. sırada olduğunu ifade etti.

Satınalmanın Gelişimi

Günümüzde şirketlerde en önemli bölümler arasında kendine yer bulan ‘’satınalma’’ bölümü üyelerinin geçmişte bazı işletmelerde ‘’mübayaacı’’ olarak anıldığını biliyor muydunuz ?

1990’larda ve öncesinde birçok meslektaşımız mübayaacı olarak adlandırılıyordu. İşletmelerin veya fabrikaların ihtiyaçlarını günlük olarak temin ederek sistemin devamını sağlıyorlardı. Sabahları işletme müdüründen aldığı ihtiyaç listesini genelde en yakın tedarikçilerden temin etmeye ve bunu yaparken de en ucuza almaya gayret ediyorlardı. Teknoloji de bu dönemde yeni yeni gelişim gösteriyor ve ne yazık ki bizler için çok faydalı olamıyordu. Kısa vadeli planların yapıldığı ve en ucuza alma stratejisinin hakim olduğu bu dönemde satınalma bölümü ne yazıkki günlük ihtiyaçları karşılayan bir bölümden öteye gidemiyordu. İşletmenin kritik hammadde ihtiyaçları ise genelde işletmenin ilk kurulduğu günlerde seçilen tedarikçilerden sağlanıyor ve rekabeti arttırıcı alternatif araştırma tercihine sıklıkla gidilmiyordu.mübayaa

Yazar: Murat AKSOY, PepsiCo Avrupa ve Türkiye Tatlandırıcılar Satınalma Müdürü

Yukarıda özeti yayınlanan bu yazının tümünü Satınalma Dergisi Şubat 2015 sayısında bulabilirsiniz.!

Satınalma Sürecinde Kalite ve Standart: Kavramlar, Kurumlar ve Genel Çerçeve

Bu ve gelecek sayıda yayımlanacak yazılarımızda, satınalmayı merkeze alarak, kalite ve standart konusunu değerlendireceğiz. Firmaların ya da ürünlerin sahip olduğu kalite ve standart belgeleri satınalma kararlarımızı etkiler. Ürün ya da satınalma sohbetlerinde ISO, TSE ve CE gibi kalite, standart ya da ürün güvenliğiyle ilgili kelimeler yaygın olarak kullanılır.

Satınalma örgütlenmesinde ve satınalma işlemlerinde, kalite ve standardın iki yönü olduğunu söylenebiliriz. İlki, alım konusu mal ve hizmetler ile yapım işlerinin belirli kalite ve standartlara uygun olması için bu alandaki düzenlemelerden yararlanılmasıdır. Bir başka ifadeyle satınalma konusu mal ya da hizmetin ya da imalatçısının/hizmet sunucusunun  belirli kalite ya da standart belgelerine sahip olması istenebilir. İkincisi ise son yıllarda gelişen tedarik kalite yöntemlerinden yararlanarak tedarik sürecimizde risklere karşı tedbirler alıp, satınalma sürecimizi belirli bir kalite seviyesine getirmektir.

İlk yazımızda, kalite ve standart konusundaki önemli kavramlar; bu konularda çalışmalar yapan kurumlar; kalite ve standart türlerine ilişkin kısa bilgiler vermeye çalışacağız. İkinci yazımızda ise uygulamaya yönelik görüş ve önerilerimiz yer alacak.

Kalite ve standart belgeleri birbirine karıştırılan bir konudur. Özellikle standartlar konusundaki bilgi eksikliği sebebiyle, yapılan düzenlemeler çelişkili ya da belirsiz olabilmektedir. Bazen alım konusu mal ya da hizmet için düzenlenmeyen standart/kalite belgeleri istenebilmektedir. Bu düzenlemelerin önüne geçebilmek için istenilen kalite ya da standardın alım konusu işe ilişkin olarak düzenlenip düzenlenmediği araştırılmalıdır.

Ülkemizdeki düzenlemeler dikkate alındığında, kalite, standart ve ürünlerin piyasaya arz ve satışlarına  lişkin belgeleri dört kategoride sınıflandırabiliriz:

a) Kalite belgeleri,

b) Standartlara ilişkin belgeler,

c) Ürünün piyasaya arzına ilişkin belgeler,

ç) Yetkili kurum veya kuruluş tarafından alım konusu malın, kamu kurum ve kuruluşlarına satışının gerçekleştirilebilmesi için ürünün, imalatçısının, satıcısının kaydına ilişkin belgeler.

…..

Yazar:

Dr. Bülent BÜBER

Yukarıda özeti yayınlanan bu yazının tümünü Satınalma Dergisi Nisan 2014 sayısında bulabilirsiniz.!

 

 

Endüstriyel Pazarlar

Satınalma Dergisi’nin ilk sayısının hayırlı olmasını diliyorum. Eminim ki; burada yayınlanan yazılar her sektörden çalışan profesyoneller için yalnızca satınalma konusunda değil; işletmeciliğin pek çok alanında, geniş bir bakış açısıyla ve örnek olayları ile yol gösterici, bilgi verici ve değer yaratıcı nitelikte olacaktır.

İlkyazı olduğu için satınalma dergisinin de adına uygun düşecek bir alanda başlık koymayı uygun gördüm; “endüstriyel pazarlar” yani bireysel ihtiyaçlar dışında ticari faaliyet ve sürdürülebilirlik sağlamak adına “exchange-mübadele” yapılan pazarlar. Aktörler ise, tüketici pazarlarından farklı olarak çok geniş bir yelpazeden oluşuyor. Akla ilk önce şirketler gelebilir. Ama bu kavram çok da tanımlayıcı değil. Kurum diyebiliriz ancak literatürde de uygulamada da bu kavrama farklı anlamlar yüklendiği görülebiliyor. Bu nedenle aktörlerin kim olduğu konusuna daha geniş bir bakış açısıyla yaklaşmak istiyorum.

Prof. Dr. Emrah CENGİZ, İstanbul Üniversitesi, ecengiz@istanbul.edu.tr

Endüstriyel pazarlarda yer alan aktörler; tedarikçi pazarları, üretici pazarları, aracı pazarları, hükümet pazarları ve kurumsal pazarlardan (kar amacı gütmeyen kuruluşlar) oluşmakta. Yani bunların tamamını şirketlerin oluşturduğu pazar diye klasifiye etmek dar bir bakış açısı oluyor.  Tüketici pazarları dışında kalan hemen bütün yapılar – bunların içinde merkezi ve yerel yönetimlerin yer aldığı hükümet pazarları da endüstriyel pazar içinde yer alan aktörler olarak karşımıza çıkıyor.

Peki, endüstriyel alıcılar kimdir? Kişisel ihtiyaçları dışında başkalarının gereksinimleri için ürün ya da hizmetleri talep eden, satın alan ve kullananlardır. Endüstriyel pazar içinde yer alan exchange yani mübadeleleri gerçekleştirirler ve ticari amaçla ürün ve hizmetleri satın alırlar. Dolayısıyla endüstriyel pazarlar da endüstriyel alıcı, kullanıcı ve satıcılardan oluşur.

Tedarikçi pazarları üretim sektörünün gereksinimi olan her türlü girdiyi sağlamakla mükellef sektör olarak karşımıza çıkıyor. Hammaddeden yarı mamule, enerjiden insan kaynağına pek çok konuda tedarik sağlıyor. Kapsam açısından üretici pazarları içerisine imalat sanayinin tümü girmekte. Örnek vermek gerekirse otomotiv, inşaat, tekstil, petrol, kimya, vb. sektörler. Bugün imalat sektörünün yaratmış olduğu katma değerli ürünler hem ithalatın hem de ihracatın lokomotifi niteliğinde. Ayrıca hizmet sektörünü de unutmamak lazım. Özellikle ulaştırma ve haberleşme hizmet alanlarında üretim son yılların en gözde sektörleri.

Aracı pazarları da malları kendi kullanımları dışında ticari amaçları doğrultusunda alıp satanların oluşturduğu yapının adı. Distribütörler, toptancılar, en büyük zincir marketlerden en küçük bakkallara kadar perakendeciler, acenteler vb.’nin tamamı bu pazarın aktörleri. Bir yönüyle finans, sigorta ve emlak sektörleri de aracılar pazarında yer alıyor.

Endüstriyel Pazar içerisinde en büyük yapıyı merkezi ve yerel yönetimlerin oluşturduğu hükümet pazarları oluşturuyor. Devletin eğitim, güvenlik, sağlık, adalet, vb. pek çok kamu hizmetini üretebilmesi için, her sektörden mal ve hizmet ile her düzeyde nitelikli insan gücüne, enerji vb. pek çok girdiye gereksinimi vardır. Dolaysıyla endüstriyel pazardaki bütün aktörler ile exchange-mübadele sürecine girmektedir. Endüstriyel pazarda yer alan bir diğer yapı da kurumsal pazarlar olarak tabir edilen kar amacı gütmeyen kuruluşların oluşturduğu yapı. Hemen hepsi amaçlarını gerçekleştirebilmek için kar amacı gütmeseler de; Exchange-mübadele sürecine girmek zorunda.  Örneğin Kızılay zor günlerde ihtiyacı olanlara çadır yardımı sağlayabilmek için önceden çadır tedariği yapmak zorunda.

Endüstriyel pazar içerisinde yer alan tüm pazar yapılarının ortak özelliği oluşturdukları talebin bir başkasının gereksinimlerini karşılamasına dayanması. Yani türetilmiş bir talep. Eğer nihai tüketicinin talebinde çeşitli nedenlerle bir düşüş yaşanırsa; endüstriyel aracılar bundan hemen etkileniyorlar. Çünkü tüketiciler geçmişte olduğundan daha az tüketim yapıyorlar. Bu da aracıların satışlarının düşmesine neden oluyor. Aracılar bekledikleri satış hacmine ulaşamadıkları zaman, arz yönlü bir yaklaşımla mal tedariği yaptıkları pazarların beklentilerini karşılayamıyorlar. Eğer verilmiş belirli taahhütler belirlenmiş kotalar ve planlanmış ödemeler varsa; bunlar bir zincir olarak tüm sektörü etkiliyor. Üreticiler de üretim kapasitesini yeniden planlamamak ve gerekirse üretimi düşürmek veya belirli dönemlerde durdurmak yollarına gidebiliyor. Öte yandan ekonominin yükseliş dönemlerinin tüketicilerin refah düzeyinin artmasına paralel olarak tüketimlerinin artması, aracılara daha fazla yönelme ve üretim artışını beraberinde getiriyor.

Endüstriyel pazarlarda yer alan aktörlerin bilgi seviyesinden de bahsetmeden olmaz. Her ne kadar tamamında alım satım işlerinin profesyonellerce yapıldığını söylemek mümkün değilse bile alım ve satım işlerinde sektörel muhatapların karşılıklı olarak birbirleri hakkında bilgi düzeylerinin yaptıkları işe uygun olarak yüksek olduğunu söylemek gerekir.

Hangi girdilerin hangi tedarikçilerden sağlanacağı, ihtiyaç duyulan mal ve hizmetlerin üreticileri, bunların yurtiçi ve yurtdışı kaynaklarının kimler olduğu kadar, en uygun olana nasıl karar verileceği de önemlidir. Endüstriyel alımlarda rekabet ortamının nasıl oluşturulacağı, beklentilere uygun olanı alabilmek için teknik şartname hazırlama gibi profesyonellik gerektiren konularda yüksek bilgi gereksinimine ve bunu en iyi biçimde kullanabilecek yetkin insan kaynağına da ihtiyaç bulunduğu gözden kaçırılmamalıdır. Bir diğer ifadeyle, en çok fayda ve/veya kar, tasarruf sağlayacak olanın seçimi konusunda bilgi düzeyi yüksek profesyonellere ihtiyaç olduğudur. Bu alanda sadece durumsal fiyat değişikliklerinin etkisi altında kalarak karar veren değil; stratejik ve uzun dönemli bakış açısına sahip geniş görüşlü insanlara ihtiyaç vardır.

Sahip olunan bilgi düzeyine paralel olarak alım ve satım işlerinin etkinliği, verimliliği ve ekonomikliği de değişmektedir. Alım ve satımlarda doğru kararı vermek kadar işlerin usulüne uygun yapılmasını da göz ardı etmemek gerekir. Tüketim ürünlerinden farklı olarak sofistike bir yapı arz eden endüstriyel ürünlerin satışında da alımında olduğu gibi teknik kapasitesi yüksek satış profesyonelleri ile çalışma zorunluluğu vardır. Endüstriyel alıcıların kısa ve basit, reklam filmi gibi iletişim unsurlarının etkisi altında alım yapmalarının çok düşük bir olasılık olduğu göz önünde bulundurulduğunda, bu alıcıları ikna edebilecek bilgi seviyesinde profesyonel satışçılara gereksinim duyulmaktadır. Gerek ürün ve hizmetlerin en ince teknik detaylarına hakim, gerekse ekonomik ve sektörel gelişmeleri yakından takip eden bu tür satışçılar yoluyla endüstriyel satışların gerçekleşmesini sağlama gerekir.

Endüstriyel pazarlar ve pazarlama konusunda söyleyecek çok sözümüz var. Gerisi bundan sonraki sayılara…

 

 

 

 

 

Satınalma ve Tedarikçi İlişkileri

‘’Alıcı ve satıcıyı bir takımın oyuncuları gibi düşünürsek satıcılar takımın defansı görevini üstlenirken alıcılarda takımın orta saha ve forvetini oluştururlar’’

Satınalmada iki taraf vardır ’’Müşteriler (Alıcılar) ve Tedarikçiler (Satıcılar)’’.Müşteriler almak istediği ürünü özelliğine, kalitesine, servis ve maliyet avantajına  göre satan tedarikçilerle çalışmak ; tedarikçiler ise uzun vadeli çalışmayı düşünen, alım planları sağlıklı güvenilir ve zamanında ödeme aldıkları müşteriler ile çalışmak isterler.Özellikle endüstriyel satınalmalarda alıcı ve satıcı arasında mutlak surette güvene dayalı bir ilişki olmalıdır.Aksi halde kazan kazan ilkesine dayalı bir ilişki olmaktan çıkar ve güven ortamı sağlanamaz.Tedarikçilerimizle olan ilişkilerimiz mutlaka kuvvetli olmak zorundadır.Adeta bir makinenin dişlisi gibi hareket etmeli ve hep birbiri ile uyumlu olmalıdır.

Aynı zamanda bu ilişkiyi tıpkı bir futbol takımı gibide düşünebiliriz.Alıcı ve satıcıyı bir takımın oyuncuları gibi düşünürsek satıcılar takımın defansı görevini üstlenirken alıcılarda takımın orta saha ve forvetini oluştururlar.Defans ne kadar sağlam olursa özellikle üretime dayalı bir hammadde malzeme alımında sorun yaşamaz ve kesintisiz üretime devam ederiz.Zira üretimde devamlılık esastır ve bunu sağlayan satıcılarla çalışmak bir satınalmacıyı daima güvende hissettirir.Daha önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi sadece maliyet avantajı elde etmek için sıklıkla tedarikçi değiştirmek son derece yanlış bir hareket tarzı olur satınalmacı için.Eğer sadece buna dayalı bir strateji geliştirirsek iki taraf arasındaki güven duygusunu kaybederiz.Unutmamak gerekir bir takımın oyuncuları birbirine mutlaka güvenmelidir ve bir sonraki hamlesinde ne yapacağını tahmin etmelidirki oyunda devamlılık olsun ve maç kazanılsın.Alıcılarda güvene dayalı bu işbirliğinde tam bir forvet gibi davranıp üzerine düşen görevi yerine getirmeli satışlarını arttırmaya yönelik stratejilerini harekete geçirmelidir.

Bu güvene dayalı işbirliğinde özellikle orta ve uzun vade’de bir çok tedarikçi artık alıcı’nın bir sonraki dönemde ne alabileceğini tahmin etmekte hazırlıklarını ona göre yapmaktadır.Özellikle hızlı tüketim mallarında sezonda satışa servis hızı oldukça yüksek olmak zorundadır.Bu durumu istediğiniz kadar bitmiş ürün stoğunuzu arttırarak karşılamaya çalışın ama en yüksek stok seviyelerinin bile birkaç günde tükendiğine şahit olacaksınız.İşte bu durumda güçlü tedarikçileriniz devreye girer ve size fazla mesai ile , haftasonu çalışma ile hatta resmi tatillerde bile çalışarak takım arkadaşına destek olmaya çalışır.

Bu yüzden tedarikçilerimiz bizlerin birer iş ortağıdır,mesai arkadaşıdır , yalnızca masaları farklı ofislerdedir.Çünkü koştuğumuz hedef her iki taraf içinde ortak hedeftir.Burada satış kaybında sadece alıcı kaybetmez aynı oranda belki daha fazlasını satıcı’da kaybeder.Bunu yaşamamak için aynı bir makinenin dişlisi gibi,aynı bir futbol takımının oyuncuları gibi hareket etmek zorundadırlar.Tedarikçilerimizin  problemlerini ve isteklerini mutlaka dinlemeli ve yardımcı olmalıyız .Çünkü o problem yeri geldiği zaman bize mutlaka yansıyacaktır.

İyi bir satınalmacı tedarikçilerini belirli periyotlarda ziyaret etmelidir.Bu ziyaretlerini mutlaka tedarikçilerinin üretim tesislerinde gerçekleştirmelidir.

Zira aldığı ürünün üretim hattını bilmeyen , tedarikçileri ile onların sorunlarını yerinde dinlemeyen bir satınalmacı o ürün ile ilgili fırsatları asla göremez. Bu ziyaretler sonrasında belki kendi tarafında yapacağı örneğin planlamaya yönelik bir iyileştirme hiç ummadığı bir tasarruf kapısını açacaktır ona .Tedarikçilerimizi  daima yenilikçi ve araştırmacı olmaya teşvik etmeliyiz.Yeri geldiğinde onları ödüllendirmeli ve takdir etmeliyiz.

Tedarikçilerimizle çalışırken etik kurallarına ve iş ahlakına mutlaka uymalı ve buna bağlı kalmalıyız.Unutmamak gerekir ticaretin birinci kuralı ahlaklı olmaktır.Biz satınalmacılar aslında tedarikçilere iş vermiyoruz biz sadece onlar tarafından verilen tekliflerin karşılaştırmasını yapıyor ve şirketlerimizin menfaatine en uygun olan tedarikçiyi seçmeye çalışıyoruz. Asıl işi alan veya kaybeden ‘’tedarikçilerdir’’ eğer sattığı ürün’ün kalitesi, servisi ve fiyat avantajı varsa mutlaka ihaleyi kazanır. Eğer kazanamamışsa dönüp verdiği teklifi bir kez daha gözden geçirmelidir. Çünkü alıcının istediği özelliklerden birine sahip değildir.

Ben her zaman piyasayı bir üzüm bahçesine benzetirim.Bu bahçeye giren alıcı ve satıcılar eşit oranda üzüm salkımı koparmalıdır. Eğer herhangi biri biraz daha fazla üzüm salkımı koparmaya çalışırlarsa bahçeyi hızlıca kurutur ve verimli olmasını engellerler. Bu kuşkusuz her iki tarafa da ciddi zarar verecektir.
Bu yüzden ortaklığın değeri etik kuralları çerçevesinde bilinmeli buna uygun hareket edilmelidir.

Murat Aksoy

PepsiCo Satınalma Müdürü                                                                                          

Avrupa HFCS ve Güneydoğu Avrupa Tatlandırıcılar

Murat Aksoy-Pepsico

 

  • – –  > Bu makale ilginizi çekebilir:  

Tedarikçi Günü Nasıl Planlanır? Organizasyon ve Yürütme için Yol Haritası 

Eğitim: TEDARİKÇİ PERFORMANS DEĞERLENDİRME ve TEDARİKÇİ İLİŞKİLERİ EĞİTİMİ
Teklif almak için: egitim@satinalmadergisi.com

Tedarikçi Performans Değerlendirme Eğitimi
Tedarikçi Performans Değerlendirme Eğitimi içeriğini incelemek için: https://satinalmadergisi.com/egitim-programlari/

 

 

Satınalma Yönetiminde Yazılı Sözleşmenin Önemi

Satınalma ilişkileri, bilindiği gibi, ekonomik hayatın lokomotif gücüdür. Üretim ve tüketim döngüsünü göz önüne getirdiğimizde, satınalma sözleşmelerinden oluşan, büyük bir ‘çark’ ve bu çarkla işleyen devasa bir ‘makine’ görürüz.

Bu ‘devasa makinenin’ işleyişi sırasında kurulan satınalma ilişkilerinde hukuk güvenliğinin sağlanması, işletmeler için hayati derecede önem taşıyan bir konudur. İşletmenin ekonomik varlığını sürdürebilmesi için büyük önem taşıyan satış ilişkilerinin, yazılı sözleşmelerle kurulmaması, ileride ortaya çıkacak uyuşmazlıkların hangi kurallara göre çözümleneceğinin belirli olmamasına sebep olmakta ve bu ihmal, büyük işletme risklerini beraberinde getirmektedir.

Ülkemizde satış işlemlerinin yazılı sözleşmeye bağlanması, çok küçük bir azınlık dışında, maalesef yaygın bir uygulama değildir. Bu gerçeği bilmeme rağmen, geçtiğimiz günlerde öğrendiğim bir istatistik bilgisi beni de şaşırttı. Buna göre, Ülkemizde yapılan ihracat işlerinde yazılı sözleşme kullanma oranı, yüzde iki bile değil! Buna karşılık, ithalat işlemlerinde bu oran yüzde doksanların üzerinde!

Sözleşme hukukunun şöyle bir yapısı vardır: İki taraf aralarında bir sözleşme kurdukları zaman, tarafların o sözleşmede belirledikleri kurallar, onlar için ‘kanun’ gibidir. Yani taraflar, aralarında sözleşme kurarak “bizim aramızdaki hukuki ilişkiye bu kurallar uygulanacak” şeklinde bir belirleme yapmış olurlar. Mesela, bir satış sözleşmesinde satıcı taraf, ‘satış bedeli gününde ödenmezse faiz oranı aylık yüzde …dır’ şeklinde kural koyarak, alacağını zamanında tahsil edememe riski karşısında kendi önlemini almış olacaktır. Ya da sözleşmeye ‘satış konusu otomobil alıcıya İstanbul’da teslim edilecektir’ şeklinde bir kural koyarak, teslim konusunun size sürpriz bir maliyet çıkarmasını engelleyebilirsiniz.

Peki, yazılı sözleşme yapılmazsa ne olur?

Satış işlemini yazılı sözleşmeye bağlayarak kuralları kendiniz (tabii karşı tarafla anlaşarak) belirleyebilecekken, bunu ihmal ederseniz, duruma göre, kanundaki yedek kurallara mecbur kalabilirsiniz. Hatta o konuda kanunda bir yedek (sözleşmedeki boşluğu tamamlayıcı) kural yoksa, bazen hâkimin takdiri bile devreye girebilir ki, bunun işletmenizin beklentilerini ne kadar karşılayacağı her zaman şüphelidir. Örneğin, yukarıda bahsettiğimiz otomobilin nerede teslim edileceği sözleşmede belirlenmemişse, kanundaki hükme göre, sözleşme kurulurken otomobil nerdeyse teslim de orada yapılacaktır. Bu sonuç bazen, tüm maliyet hesaplamalarınızı alt üst edebilir.

 

Bu basit örnekler, iş hayatımızda bazen çok can yakıcı gerçeklere dönüşebilir. Özellikle, yabancılık unsuru taşıyan sözleşmelerde, sözleşmeden doğan uyuşmazlığa hangi ülke hukukunun uygulanacağının sözleşmeyle belirlenmesi, hukuki ve mali öngörülebilirlik bakımından oldukça önemli bir meseledir. Bu konu, aynı zamanda işletmenizin ticari geleceği ile ilgili olduğu için üzerinde hassasiyetle durulmalıdır.

 

Bizim hukuk sistemimize göre, bugün itibariyle 2.500 Lira ve üzerindeki alacak iddialarının mutlaka yazılı belgeyle ispat edilmesi gerekir. Yani kırk kişinin önünde el sıkışsanız da, sattığınız malın bedeli 2.500 Liranın üzerindeyse, o kırk kişiyi mahkemeye taşımanız fayda etmez. Çünkü alacak miktarı 2.500 Liranın üzerinde olduğu için, hâkimin o konuda (elinizde yazılı belge yoksa) tanık dinleme yetkisi yoktur. İşte anlatmaya çalıştığımız meselenin önemi bu kadar açık ve nettir.

 

Sözleşme hukukunun en temel ilkesi, ‘sözleşme özgürlüğü’ ilkesidir. Bu ilkeye göre, bir kimse istediği kişiyle sözleşme kurabilir ve taraflar aralarında anlaşarak, sözleşmenin içeriğini istedikleri gibi belirleyebilirler. Ancak bu ilke, son dönemlerde yapılan kanun değişiklikleriyle önemli derecede erozyona uğramıştır. Kanunlar aracılığıyla sözleşme ilişkilerine müdahale edilmesi, günümüzde bir hukuk politikası olarak kanun koyucular (devletler ve diğer uluslararası otoriteler) tarafından yaygın şekilde kabul edilir hâle gelmiştir.

Yeni kanunlardaki bu değişikliklerin satınalma ilişkilerinin yönetimi açısından oldukça önemli sonuçları söz konusudur. Bu bakımdan, satınalma yöneticilerinin ve her düzeyde personelin satınalma sözleşmelerine ilişkin temel sözleşme hukuku eğitimi almaları, işletmeler için günümüzde stratejik bir öneme sahiptir.

Unutmayalım ki, sözleşme yönetimi sadece sözleşme metninin hazırlanmasından ibaret değildir. Müşteriyle müzakere aşamasından başlayarak sözleşmenin yürütülmesi ve sonlandırılmasına kadar geçen süreç bir bütün olarak, en azından temel seviyede sözleşme hukuku bilgisiyle yürütülmeye muhtaçtır.

Gerek yeni Borçlar Kanunu’nda gerekse yeni Ticaret Kanunu’nda ve ileride değineceğimiz diğer ulusal ve uluslararası mevzuatta, sözleşme özgürlüğüne müdahale anlamına gelen radikal değişiklikler, yenilikler göze çarpmaktadır. Önümüzdeki aylarda, yıllarda bu yeni mevzuat değişikliklerini çokça konuşup tartışacağız.

Satınalma Dergisi’nin, bu alandaki bilgi paylaşımı eksikliğini giderme bakımından çok önemli bir işlevi layığıyla yerine getireceğine inanıyor, Dergi’ye ve okuyucularına başarılar diliyorum.

umut yeniocak

 Av. Umut YENİOCAK,

www.yeniocak.av.tr

B2B Sektörde Pazaryeri Anlayışı Yenilikçi Bir Yaklaşımla Değişiyor

B2B Pazaryeri olarak adlandırılan platformlar, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yaygınlaşıyor. 2014 yılında faaliyetlerine başlayan BuyerNetwork.net platformu B2B pazaryerinin en güzel örneklerinden biri. 7.740+  firma ve yöneticiden oluşan İş ve Ticaret Platformu Buyer Network Pazaryeri ile ürün ve hizmetleriniz doğrudan alıcılara ulaşıyor.

AR-GE çalışmaları İstanbul Üniversitesi’nin Avcılar kampüsünde bulunan İstanbul Teknokent’te yürütülen platform, B2B sektörde pazaryeri anlayışını yenilikçi bir yaklaşımla değiştiriyor.

Kurumsal satınalma projelerinde tedarikçi araştırması sürecini kolaylaştırmayı ve hızlandırmayı hedefleyen platform, tedarikçilerin  şirket sayfalarını oluşturmalarına ve bir satınalma uzmanının ihtiyaç duyabileceği her türlü bilgiyi girmeyi sağlıyor.

Sistem Nasıl Çalışıyor?

Kurumsal ve bireysel üyelik seçenekleri sunulan platformda ücretsiz üye olduktan sonra firmanız için 2 aylık deneme üyeliğinizi başlatabilirsiniz.

Pazaryerinde Olmanın Ayrıcalıkları Nelerdir?

  • Buyer Network’ün tüm özelliklerini kullanarak ticaretinizi geliştirebilir, firmanızı büyütebilir, yeni iş bağlantıları edinip, işinize güç katabilirsiniz.
  • Firma sayfanıza eklediğiniz her ürün ve hizmet, kurumsal pazaryerinde görünerek satışlarınızı artırır.
  • Pazaryerini aktif kullanmanız şirketinizin büyümesini sağlar. Ürün ve hizmetlerinize ilişkin alım taleplerini görebilir, hızlı bir şekilde tekliflerinizi alıcılara iletebilirsiniz.
  • Pazaryerinde olmak sizi karar vericilere yakınlaştırır. Firma ve yöneticilere özel fırsat ve kampanya geliştirme imkanlarından yararlanırsınız.
  • Pazaryerimizde ahşap ürünler, mobilya, kimya, makine sanayi, medikal- ilaç sanayi, yapı inşaat malzemeleri, otomotiv, kurumsal eğitimlerden tutun onlarca kategori bulabilirsiniz.

Ücretsiz deneme üyeliğinizi aşağıdaki linke tıklayarak başlatabilirsiniz.

Buyer Network Deneme Paketimi Başlat

 

Maliyet Düşürme ve ROIC Nereden Başlayacağız

Özellikle üretim yapan firmalarda hissedilen, bölümler arası bir performans savaşı vardır.

Satış yöneticileri müşterilerini memnun edecek bir stoğu her zaman ellerinin altında muhafaza etmek isterler, ve hatta istenen zamanda tedarik edemedikleri bir siparişi kaybedilmiş sipariş olarak şirket yönetimine sunarlar ve genellikle de fabrika operasyonlarını sorumlu tutarlar. Primle çalışanlar için bu durum çok da anlaşılmaz değildir.

return-on-investment

 

Öte yandan, Operasyonlardan sorumlu yöneticilerin performans hedeflerinde, verimli üretmek, düşük stok maliyeti ve tabi ki maliyetlerin daha da düşürülmesi yer alır.

Sadece üretim değil, ticaret yapan ya da hizmet veren firmalar için de bunu örneklemek mümkün.

Genel ve popüler olan Maliyet Tasarrufu, İşletme Giderleri kriteri için bir anlam ifade ederken; Satışın arttırılması için Satış Müdürü ve ekibi üzerine ciddi ve gerçekleştirilmesi zor hedefler yükleniyor; ya da Envanterin çok yüksek olduğu gerekçesiyle Satınalma, Envanter ya da Tedarik Zinciri yöneticisi ve ekibine envanteri düşürmesi için aksiyonlar sunması hedef olarak veriliyor.

Basitçe ifade edilen bu Performans Göstergeleri (KPI) savaşı, kimi zaman şirket yönetiminde ciddi çatışmalar ve huzursuzluklar yaratır. Aslında, bu savaşı patron, şirket üst yönetimi ya da hissedarların dikkatlice incelediği temel finansal formüllerle açıklamak mümkündür.

Sermayenin Geri Dönüş (ROA), Ekonomik Karlılık (EP) gibi farklı göstergelerin yanında, Yatırımın Geri Dönüş Oranı (ROIC), bu konudaki çatışmaları en kolay açıklayabileceğimiz göstergelerden biridir. Basit formülüyle (Vergi, Banka Borçları hariç), Yatırımın Geri Dönüş Oranı (ROIC)

 

=  (SATIŞLARMALİYETLER)  /  (SABİT VARLIKLAR + ENVANTER + ALACAKLAR – ÖDEMELER)

 

Başarının Sırrı : Satışları arttır, Maliyetleri Düşür, Envanteri Azalt !!!

Karı arttırmak, hedefleri tutturmak için Satış (yeterince!) arttırılamadığında, diğer bileşen olan Maliyeti azaltmak tek çözüm olarak kalıyor. İşte o zaman, özellikle %5, %10 ya da >%50 kar marjıyla çalışan şirketlerde Maliyette %10 düşüşün Satış karşılığı daha iyi göze çarpacaktır.

Danışmanlık ve eğitim sunumlarımda sorduğum bir soruyu sizin de aritmetik bilginize sunmak isterim: Kar marjınızı dikkate alarak, aynı Brüt Karı gerçekleştirebilmek için, Tasarruf yerine Satışa odaklansanız, satışınızı ne kadar arttırmanız gerekirdi ? (Eminim bu sorunun cevabı, yaptığı işi ifade etme zorluğu çeken birimlere güzel bir hediye olacaktır !). Cevabınızı ayhanturkmen@tt-partners.com adresime e-mail göndererek katkıda bulunursanız sevinirim.

Günümüz NORMALi bir çok noktada ciddi derecede değişti. Tahmin Hataları ve neden olduğu negatif sonuçlar şirketleri giderek daha zor durumda bırakırken, Tedarik ve Talepteki Değişkenlik, Ürün Çeşitliliği, Tedarik Süreleri ise hızla artıyor. Müşteri Tolerans zamanlarının hiç olmadığı kadar azaldığını da en iyi perakende sektöründe çalışan firmalar hissediyorlar.

Satışları arttırmakla ilgili stratejileri şimdilik bir kenara bırakırsak, Maliyetleri ve Envanteri Azaltmak için uygulanan Yalın 6 Sigma, Yeniden Yapılanma, Dinamik Envanter Yenileme gibi uygulamalar birçok şirkette çok ciddi iyileştirmeler ve sonuçlar ortaya çıkarmaktadır.

Hemen her üretim yöneticisinin duyduğu veya uygulamaya çalıştığı Sürekli Gelişme felsefesini ve israfların azaltılması hedefini içeren Yalın uygulamalar, genellikle, Mevcut Durum Proses Değer Haritalarının çizilmesi, aksaklıkların ya da gelişme alanlarının tespit edilmesi, Gelecek Durum Haritalarının çizilmesi ve aradaki farkların ortadan kaldırılması için Projelerin (Kaizen) belirlenmesi çalışmalarıyla başlatılır.

Üst Yönetimin çok etkili sözlü ve yazılı mesajları ile herkesin katılımını sağlama stratejisi, Yalın uygulamaların olmazsa olmazı ve en kritik sürecidir.

5S Temizlik ve Düzen, Görsel Yönetim, Tek Parça Akış, Çekme Sistemi, 6 Sigma gibi diğer bileşenlerle desteklenen Yalın uygulamalar, şirketlerin karmaşık dünyasını yönetmeye yardımcı olmaktadır.

Değişkenliğin azaltılması hedefiyle uygulanmaya çalışılan 6 Sigma ise, daha çok istatistiksel analizlerle özellikle Kalite hatalarını azaltmak için ortaya konmaktadır. “Hataları Belirle, Ölç, Analiz Et, İyileştir ve Kontrol Et (DMAIC)” metodolojisi, içeriğinde birçok alt başlığı barındırmakta ve 6 Sigma seviyesi Milyonda 3,4 hatayı ifade etmektedir.

Yeniden Yapılanma çalışmaları, proses ve organizasyonların stratejik analizi ve sonucunda radikal şekilde değiştirilmesini ifade etmektedir. Özellikle ani etkiler, resesyon, yeni bir sektöre girme, şirket sahiplerini memnun etmeyen sonuçları ortadan kaldırma çabaları, vb. durumlar karşısında yukarıdan aşağıya uygulanmaktadır ve genellikle şirket dışından tarafsız danışmanla çalışılmaktadır.

Dinamik Envanter Yönetimi, özellikle çoğu Tedarik Zinciri dernek ve uzmanları tarafından 2013 yılının yükselen yıldızı olarak ifade edilmekte ve Talebe Dayalı olarak Envanterin Yenilenmesi (Replenishment) anlamına gelmektedir.

Yukarıda kısaca değindiğimiz uygulamaları ve daha fazlasını Tedarik Zinciri çatısı altında değerlendirirsek ve Tedarikçiden Müşteriye tüm süreci göz önüne alırsak; Tedarikçilerle ilişkiler ve anlaşma şartlarımız, Kendi iç Operasyonlarımız, İç ve Dış Lojistik yapımız ve Müşterilerle ilgili ilişki ve anlaşmalarımız, formülasyonda optimum noktaya ulaşmamızı ve müşterilerinden başlayarak firma sahibi ve hissedarları ve çalışanları mutlu bir şirket olmamızı sağlayacaktır.

Yıllar önce, 2000’li yıllara yaklaşırken, Türkiye’nin büyük holdinglerinden birinde görev yaparken, Satın alma stratejimiz içinde yüksek maliyetli ürünleri tespit eder, sonra da en pahalı ve aksiyon alınabilecek malzemeleri satan tedarikçilerimize bu ürünü ucuzlatması için baskıda bulunur, bunun yanında bizzat yardımcı da olur, eğitir, ve sonuçta maliyetleri azaltmasını dolaylı olarak sağlardık. O zamanlar Tedarik Zinciri kavramı yoktu henüz, fakat fonksiyon olarak bir şekilde Tedarikçinin katılımını sağlama çalışmaları başlatmıştık. Günümüzde, metodolojiler ve dünyanın globalleşen yapısı açısından son derece güzel noktalara gelmiş bulunuyoruz ve madem ki sürekli gelişmenin sonu yoktur, önümüzdeki yıllarda gelişen ve yaygınlaşan teknoloji bizi daha iyi yerlere götürecektir.

Maliyet Düşürülmesi, özellikle RESESYON dönemlerinde gündeme daha fazla gelir, bugün olduğu gibi. Fakat, değişen beklentiler, bugünkü resesyon döneminde önceliğini kaptırmış durumda. Gartner’ın 2012 araştırmasında çıkan sonuçlar da bunu destekliyor. Rapora göre, 2008 yılında, yani resesyonun ilk ortaya çıktığı yıl, Maliyeti Düşürmek birinci öncelik olarak en üst sıradaydı. 2011’in değerlendirilme sonuçlarında ise, Müşteri Hizmet Seviyesini İyileştirmek ilk sırada yer alırken, Tedarik Zincirini İş Geliştirme için araç olarak kullanmak, İnovasyon ve Verimliliği arttırmak, Maliyeti Düşürmenin üzerinde yer alıyor. Bu da demektir ki, körü körüne Maliyeti Düşürmek hedefi şirketleri orta ve uzun dönemde ayakta tutmaktan, popüler deyimiyle, sürdürülebilir olmaktan uzaklaştıracaktır.

Son söz olarak, Maliyet Düşürme çalışmaları önce Stratejik ve sonra Taktiksel olarak planlanmalı ve yönetilmelidir.

 

 

Ayhan TÜRKMEN

ayhanturkmen@tt-partners.com

BU YAZI SATINALMA DERGİSİ MART 2013 SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR.

 

Karayolu Lojistik Hizmet Satın Alma ve Yük Teslimat Süreci

Geçen ayki yazımızda, taşıma hizmeti satın alırken dikkat edilmesi gerekenleri, genel hatları ile ele almıştık. Bu ayki yazımızda göndericinin, yükleri, hizmet sağlayıcı firmaya teslimatı sırasında sorumlu olduğu detayları değerlendireceğiz. Bu detaylar, hizmet satın alırken belirlenen fiyata ilave maliyet ekleyebilecek unsurları kapsamaktadır. Teslimat sürecinde dikkat edilmesi gereken konular, üç başlık atında incelenmiştir:

1-    Ekipman Faktörü:

Yüklerin teslimi kimi zaman lojistik hizmet sağlayıcının belirttiği bir depoya kimi zaman da yine hizmet sağlayıcı firmanın yönlendirdiği bir araca yapılabilir. İster lojistik hizmet sağlayıcının göndereceği bir araç olsun isterse de göndericinin kendi imkanları ile temin ettiği bir araç olsun, iç nakliye yapılacak araca yükleme esnasında sorumluluk göndericiye aittir. Yani, malzemenin araca yüklenmesi, göndericinin imkanları ile yapılmaktadır. Hatalı yüklemeden kaynaklanan hasarlarda sorumluluk yine yükleyiciye yani göndericiye aittir. Bu sebeple yüklerin taşınacağı araca yükleme esnasında ihtiyaç duyulan iş gücü, forklift vb. ekipmanın (aksi yönde bir anlaşma olmadığı müddetçe) gönderici tarafından tedarik edilmesi gerekmektedir.

Hizmet sağlayıcının organize ettiği araca yükleme yapılacaksa, yükleme esnasında araçta bulunması talep edilen sabitleyici (spanzet vb.) veya yüklemede kullanılacak özel ekipmanların (ştanga vb.) adetleri araç organize edilmeden önce belirtilmesi gerekmektedir. Yükleme esnasında gereken ilave ekipmanın araçta bulunmaması halinde, yükleme yerinde temini zaman kaybına ve ilave maliyetlere sebep olacaktır. Yüklenecek malzemenin özelliğine göre ihtiyaç duyulan bu ekipmanlar olmadan yükleme yapılması halinde ise ortaya çıkabilecek hasarda sorumluluk yine yükleyiciye ait olacaktır.

Paletleme taleplerinde ise elleçleme masrafı ve palet masrafı ile hacim hesaplamalarında değişiklik gündeme gelebilir. Bu sebeple ekipman talepleri ve yüklerin hizmet sağlayıcı firmaya nasıl teslim edileceği konusu rezervasyon aşamasında detaylandırılmalıdır.

2-    Zaman Faktörü:

Genellikle, 3 lademetreden* fazla yer tutan yükleri (yükleme yapılacak il sınırları içinde olmak kaydı ile) lojistik hizmet sağlayıcı firmalar aldırmaktadır. Bu miktarın altında kalan kısmın iç nakliyesi için çoğunlukla ilave iç nakliye ücreti talep edilmektedir. Ancak rekabet şartları göz önüne alındığında bu da pazarlık konusu olabilmektedir.

Lojistik hizmet sağlayıcı firmanın iç nakliye hizmeti vermesi halinde, göndericinin, malzemelerin yüklemeye hazır olduğu tarih ve saati hizmet sağlayıcıya önceden bildirilmesi gerekmektedir. Yükleme tarihi ve saati bildirilirken, yüklenecek malzemenin niteliğine, yükleme yapılacak yerin lokasyonuna, yürüme yasaklarına ve uluslararası taşımada kullanılacak aracın gümrüğe girmesi gereken zamana kadar birçok etkene dikkat edilmesi gerekmekte ve bildirilen yükleme zamanının uygunluğu konusunda hizmet sağlayıcıdan teyit alınması gerekmektedir.

Yükleme gün ve saati hizmet sağlayıcıya önceden bildirilmesine rağmen üretimden veya başka sebeplerden kaynaklanabilecek gecikmeler yaşanabilmektedir. Hizmet sağlayıcının en uygun organizasyonu yapabilmesi ve ilave maliyet oluşmaması için, gecikme fark edildiği andan itibaren vakit kaybetmeden hizmet sağlayıcı firmaya bilgi verilmelidir. Bu durum özellikle parsiyel yüklemelerde sorun yaratabilmektedir. Şöyle ki; lojistik hizmet sağlayıcı firmalar, maliyetlerini azaltarak, en uygun fiyatla hizmet verebilmek için araçların organizasyonlarını en iyi şekilde yapmak gayretindedirler. Bu sebeple bir araç birden fazla müşterinin yüklerinin iç nakliye organizasyonunda kullanılabilmektedir. Dolayısıyla bir göndericinin adresinde yaşanacak bekleme nedeniyle aynı aracı bekleyen bir diğer göndericinin de mağdur olması söz konusu olmaktadır. Böyle bir durumda, göndericiden kaynaklanan gecikme yaşanması halinde, hizmet sağlayıcı firma, (anlaşmaya rağmen) yüklenecek malzemenin iç nakliyesinin organizasyonunun gönderici tarafından yapılmasını talep edebilir veya iç nakliye yapacak araç için iç nakliye hizmet ücreti veya bekleme bedeli talep edebilir.

3-    Miktar Faktörü:

Satın alınan lojistik hizmet, rezervasyon aşamasında başlar ve teslimata kadar devam eder. Rezervasyon sırasında bildirilen, yük miktarında meydana gelebilecek değişiklikler, lojistik hizmet sağlayıcı ile yapılan anlaşmada da değişiklik anlamına gelmektedir. Lojistik hizmet sağlayıcı, anlaşmasında, değişiklik bildirimi için “deadline” (en geç süre) bildirmiş ise ve bu süreden sonra yükte azalma veya iptal söz konusu olduğunda, değişiklikten kaynaklanacak fark kadar boş navlun kesecektir. Sonuç olarak yaşanabilecek gecikme veya iptaller sebebiyle taşıma hizmeti alınmasa da bu boş navlun ücreti, beklenmeyen gider olarak hesaplara yansıyacak ve maliyeti arttıracaktır.

Aynı şekilde, gönderici adresinde yapılacak yükleme miktarında olabilecek değişiklilkler sebebiyle iç nakliye yapacak aracın programının değişmesine neden olması halinde, hizmet sağlayıcı ilave ücret talep edebilir. (Örnek, CIF yüklerin yanında FOB ihracat yüklerinin de aynı araca yüklenmek istenmesi gibi)

 

Her üç faktörden de anlaşılacağı üzere, lojistik hizmet sağlayıcı firmalar, yüklerin organizasyonunu kendilerine bildirilen detaylara göre yapmaktadır. Bu operasyonel hazırlık aşamasında bildirilmeyen detaylar, araçlar adrese gönderilmek üzere yola çıkarıldıktan sonra bildirilirse geç kalınmış olmaktadır. Bu gecikme nedeniyle ilave maliyetler oluşabildiği gibi yurt dışına sevk edilecek araçların çıkışı da riske girebilmektedir. İster hizmet sağlayıcı firmanın göndereceği isterse de göndericinin ayarladığı araç olsun, yüklemedeki gecikmelerin yurt dışına gidecek araçların programına etki etmesi sebebiyle operasyonel riskleri ve ilave maliyetleri getirebileceği de unutulmamalıdır.

Bahsedilen maliyet unsurlarıyla sadece CIF,DDU vb. ihracat gönderilerinde değil, EXW, FOB ithalat yüklemelerinde de karşılaşılabilmektedir. Bu sebele, ithalat aşamasında, göndericinin yüklemesinden kaynaklanabilecek ilave maliyetlerin oluşmasını önlemek adına sürecin koordinasyonu sağlanmalıdır.

Lojistik hizmet satın alırken yüklemelerde karşılaşılabilecek sorunlar, hizmet sürecinin bütünü, yüklenecek yüklerin özellikleri ve göndericinin imkanları ile birlikte değerlendirmelidir. Lojistik hizmet sağlayıcı ile yukarıda bahsedilen konularda, gecikme yaşanmadan bilgi alış verişinde bulunmak, çoğu zaman yükleme sürecinden kaynaklanabilecek ilave maliyetlerin oluşmadan önlenmesini sağlayabilmekte ve alınan hizmetin kalitesini arttırmaktadır.

Bu detaylar, lojistik hizmet sağlayıcılara daha düşük maliyetlerle hizmet verebilme imkanını verdiği gibi; hizmet alan firmalara da daha uygun fiyatlarla hizmet alabilme imkanı sağlamaktadır. Böylece karşılıklı ve bilinçli işbirliği sonucunda kaynakların etkin kullanılması mümkün olmaktadır.

* Karayolu  taşımalarında, 1 ldm = 1750kg; 1cbm = 333 kg

 

Özkay ÖZEN

UTİKAD Genel Md. Yrd.