Türkiye’nin 2020 Libya ihracatı 1,6 milyar dolar

DEİK/Türkiye-Libya İş Konseyi Başkanı Murtaza Karanfil, Türkiye’nin 2020 Libya ihracatını 1,65 milyar dolar olarak gerçekleştiğini söyledi. İki ülke arasındaki ekonomik ilişkileri önemli ve stratejik bulduklarını belirten Karanfil, Libya’nın sabit kura geçmesinin 2021 ticari faaliyetlerine ciddi katkı sunacağını ifade ederek, yatırımcıların gözünün Libya’da olduğunu belirtti.

DEİK/Türkiye-Libya İş Konseyi Başkanı Murtaza Karanfil, TÜİK verisine göre, 2020 yılında Türkiye’nin Libya’ya ihracatının 1,65 milyar dolar olarak gerçekleştiğini söyledi. 2019 yılına göre 2020 yılı ihracatında 416 milyon dolarlık bir kaybın yaşandığını belirten Karanfil, Libya’ya yapılan ürün ihracatını yaş sebze ve meyve, kimyevi ürünler, hazır giyim, mobilya, mücevher, elektronik eşya ve gıda olarak sıraladı. İki ülke arasındaki ekonomik aktivitelerin 2021 yılında artabileceğinin sinyallerini veren Karanfil, Libya’nın dört kur uygulamasından vazgeçilip sabit kura geçtiğini söyledi.

Yatırımcının gözü Libya’da

Türkiye-Libya İş Konseyi’nin asli görevinin Türkiye’nin Libya ile ticari ilişkilerinin geliştirilmesi için Libya’daki yatırım imkanlarının araştırılmasına katkı sunmak olduğunu ifade eden Karanfil, “Türkiye olarak, Libya’ya bir ülkenin ihtiyaç duyduğu tüm alanlarda ürün ihracatı gerçekleştiriyoruz. Yaş sebze ve meyveden kimyevi ürünlere, hazır giyimden mobilyaya, mücevherden makine ve aksanlarına, elektrik ve elektronikten inşaat yapı malzemelerine, demir çelikten petro-kimya ürünlerine, bilişim alt yapı malzemelerinden sağlığa ve gıdaya kadar hemen hemen bütün sektörlerde ürün ihracatımız söz konusu. Covid-19 salgını Libya’ya ihracatımızda yüzde 20 kayba neden olsa da, pazarda toparlanmamızın hızlı olacağına inanıyoruz. Yanı sıra 2021 Libya için yatırım iştihanın hareketleneceği bir yıl da olabilir. Çünkü Libya’da dört farklı kur uygulamasının bulunması ticari faaliyetler ile yatırım planlamalarında sorunlara neden oluyor ve daha temkinli hareket etmeyi zorunlu kılıyordu. Ancak Libya, 1 Ocak 2021 itibariyle sabit kura geçti ve bu da yatırımcının gözünü tekrar bölgeye çevirdi. Libya’da hızla çözülmesi gereken sorular ve ihtiyaçlar var. Kurun sabitlenmesi oldukça uzun olan bu ihtiyaçlar listesinin yerine getirilmesi noktasında yatırımcıyı rahatlatarak, daha hevesli hale getirdi” dedi.

Restoran müşterilerinin en büyük beklentisi hijyen ve dış mekan düzenlemesi: Müşterilerin yüzde 66’sı restoranlarda dış mekânda yemek yemeyi istiyor

Metro Türkiye, pandemide değişen tüketici beklentilerini belirlemek amacıyla araştırma şirketi NielsenIQ ile birlikte 2020 Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekim ve 2020 Aralık – 2021 Ocak dönemlerini kapsayan beş fazda bir araştırma gerçekleştirdi. 

Covid-19 sürecinde restoran ve otel müşterilerinin beklentilerindeki değişimi ortaya koyan son araştırmaya göre müşterilerin önem verdiği kriterler dikkate alındığında hijyen ve temiz atmosfere verilen önem yüzde 67 ile ilk sırada yer aldı. Müşteriler kendilerine dışarıda oturma konusunda sunulacak çözümlere önem veriyor. Soğuk havalarda dışarıda otururken ısınma imkânı sunan çözümlere önem veren müşterilerin oranı yüzde 54’ü bulurken, yüzde 66’sı da restoranlarda dış mekânda yemek yemeyi tercih ediyor. Bu da restoranların kapılarını yeniden açarken müşterilerin dış mekân konusunda sağlayacakları imkânları dikkate alacaklarının da bir göstergesi. 

Otellerde ise müşterilerin önem verdiği ilk iki konu yüzde 62 ile sağlıklı/hijyenik ortamlar ve yüzde 49 ile uygun fiyatlar olmaya devam etti.

Türk mutfağını ve değerlerini koruma ve gelecek nesillere aktarma amacıyla çalışmalarına 30 yıldır devam eden Metro Türkiye restoran ve otellere açılış döneminde rehberlik edecek önemli bir çalışma daha yaptı.

Araştırma şirketi NielsenIQ’ya yaptırılan “Horeca Müşterileri Davranışlar ve Beklentiler” çalışmasında, restoran ve otel müşterilerinin Kovid-19 sürecindeki davranış ve beklentilerindeki değişimler mercek altına alındı. Metro Türkiye bu araştırma ile pandemi ve mutfağa dönüş sürecinde işletmelere müşterilerinin beklentilerini doğru bir şekilde anlamalarını sağlamayı ve bu konularda aksiyon alabilmeleri için yol göstermeyi amaçladı.

Restoran ve otel müşterilerinin beklentilerini ve ihtiyaçlarını da tespit eden araştırma, 2020 Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekim ve 2020 Aralık – 2021 Ocak dönemlerini kapsayan beş fazda gerçekleştirildi. Araştırmaya Ankara, İstanbul ve İzmir olmak üzere 3 şehirde restoran ve otellerin sunduğu hizmetlerden faydalanan 3.073 kişi katıldı. Rapordan öne çıkan sonuçlar ise şu şekilde oldu:

Müşterilerin restoranlarda dışarıda oturmaya verdiği önem artmaya devam ediyor

  • Restoranlarda müşterilerin önem verdiği kriterler: Hijyen ve temiz atmosfere verilen önem yüzde 71’den yüzde 67’e az bir oranda gerilemesine rağmen hala ilk sıradaki yerini koruyor. Müşteriler kendilerine dışarıda oturma konusunda sunulacak çözümlere de önem veriyor. Örneğin kışın dışarıda otururken ısınma imkânı veren çözümlere önem veren müşterilerin oranı yüzde 54’ü buluyor. Müşterilerin yüzde 66’sı ise restoranlarda dış mekânda yemek yemeyi istiyor.
  • Paket ve Gel-Al Servis: Geçen yılın kasım ayından itibaren restoranlarda paket ve gel-al servisinin zorunlu hale gelmesi ile bu hizmetlere talep artış gösterdi. Katılımcıların yüzde 42’si Kovid-19 önceki dönemle kıyaslandığında paket servisi daha sık kullandığını belirtti. Kasım ve aralık aylarında paket servis hizmetinden yararlananların oranı yüzde 85’e kadar yükselirken, uygulama üzerinden sipariş verenlerin oranı yüzde 78, doğrudan restoranlardan sipariş verenlerin oranı ise yüzde 60 oldu. Eve yemek söyleme sıklığı arttı ve haftada 2-3 gün eve yemek siparişi verildiği iletildi. Benzer şekilde gel-al servis kullananların oranı yüzde 62’ye çıkarken gel-al servis kullanma sıklığı da haftada 2-3 gün aralığında gerçekleşti.
  • Paket ve Gel-Al Servisinde En Önemli Kriterler: Paket servisinde müşterilerin en önem verdiği iki kriter sırasıyla sağlıklı ve hijyenik bir ortamın olması ile servis, lezzet, fiyat dengesi oldu. Diğer yandan gel-al servisinde Kovid-19 önlemleri ve sağlıklı/hijyenik bir ortamın olması ilk iki kriter olarak öne çıktı. Müşteriler, gel-al servis için restoranlara gittiğinde hijyenik bir alanda bekleme yapmayı ve bu süre zarfında da restoranın aldığı hijyen önlemlerini görmek istiyor.
  • Restoranlarda Fiyat Beklentileri: Katılımcıların yüzde 87’si gibi büyük çoğunluğu menüdeki fiyatlarda yükseliş beklentisine sahip. Müşteriler menülerde fiyat artışı olması durumunda daha uygun fiyatlı alternatifleri seçmeye eğilimli. Fiyat artış durumunda bu şekilde seçim yapacaklarını söyleyenlerin oranı yüzde 26’dan yüzde 37’ye kadar yükseldi.

“Yaşanan değişimi dikkate alarak restoranlar için özel ürün ve hizmetler sunuyoruz”

Yaptıkları araştırmayla ilgili değerlendirmede bulunan Metro Türkiye CEO’su Sinem Türüng, şunları söyledi: “30 yıldır otel, restoran ve kafe işletmelerinin önemli iş ortaklarından biri olarak Kovid-19 salgınında da sektöre destek olacak çalışmalarımıza devam ediyoruz. Pandemi ile birlikte bugüne kadar işletmelere 10 milyon TL değerinde destek olmanın yanı sıra, mutfağa dönüşte işletmeleri yönlendirici bilgi ve kılavuzlarımızı sunmaya devam ediyoruz. Geçtiğimiz yıl yine NielsenIQ iş birliği ile gerçekleştirdiğimiz ve Kovid-19 öncesi ile Kovid-19 dönemini karşılaştırarak sektöre sunduğumuz araştırmanın ardından bu kez Kovid-19 süreci içerisinde müşterilerin beklentilerinde yaşanan değişimi dikkate alarak bir araştırma gerçekleştirdik. Bu araştırmamızda tüketici taleplerini ve beklentilerine dair sektörü çok yakından ilgilendiren yeme-içme sektöründeki işletmelere katkı sağlayacağını düşündüğümüz önemli sonuçlar elde ettik.” dedi.

Bu sonuçlara dayanarak açılış döneminde işletmelere ihtiyaçları olan ürün ve hizmetleri uygun fiyatlarla ve finansal çözümlerle sunmaya odaklandıklarını söyleyen Türüng, “Restoranların kapılarını açmalarıyla birlikte yine araştırmanın gösterdiği gibi dış mekân ve sosyal mesafe uygulamalarına da talebin artacağını düşünüyoruz. Biz de bu kapsamda paket servis ürünlerinden, dezenfeksiyon çözümlerine; iç/dış mimari çözümlerinden hijyen setlerine kadar birçok çözümü bir arada sunuyoruz. Hijyen setlerini yüzde 50’ye varan indirimlerle sunuyor, profesyonel dezenfeksiyon hizmetini de iş ortağımız ile birlikte işletmelere uygun fiyatlarla sağlıyoruz. Gastronometro websitesi üzerinden de Gıda Güvenliği Derneği sertifikalı hijyen eğitimlerini vermeyi de sürdürüyoruz. Buna ek olarak restoran müşterilerimizin akıllı telefon ya da tablet ortamında sipariş verebilmelerini mümkün hale getiren Dijital Menü çözümümüzü 2021 yılı Haziran ayına kadar ücretsiz kullanıma sunuyoruz.” dedi.

Otel müşterileri için hijyen önlemleri ilk sırada, Kovid-19 Sertifikası ise aradıkları bir şart  

  • Otellerde en çok önem verilen konular: Otellerde müşterilerin önem verdiği ilk iki konu Kovid-19 öncesinde olduğu gibi bu süreçte de yüzde 62 ile sağlıklı/hijyenik ortamlar ve yüzde 49 ile uygun fiyatlar oldu. Bununla birlikte pandemi ile birlikte “kalabalık olmaması” kriteri de hızla yükselerek yüzde 40 ile önceliklerde 3. sıraya yerleşti. Otel seçiminde de özellikle ortak alanların kalabalık olmaması tercih ediliyor.
  • Kovid-19 Sertifikası: Bu sertifika otellerin misafir çekebilmesi için yeni bir hijyen faktörü haline geldi. Sertifikanın alınması artık müşteriler tarafından gerekli görülüyor. Otellerin Kovid-19 sertifikası olup olmadığına dikkat eden müşterilerin oranı kasımda yüzde 80 iken bu oran aralıkta yüzde 86’ya kadar yükseldi.
  • Fiyat Beklentileri: Fiyatların yükseleceği beklentisine sahip olanların sayısında süreç içerisinde düşüş gözlemlendi. Temmuz – Eylül döneminde yüzde 87 olan beklentiler sonraki aylarda yüzde 75’e kadar geriledi. Buna paralel olarak fiyat artışlarına karşı kaldığı gün sayısını azaltırım diyenler yüzde 38’den yüzde 29’a gerilerken farklı konaklama alternatiflerini değerlendiririm diyenler yüzde 36’dan yüzde 10’a kadar geriledi. Buna karşılık taksit sayısını artıracaklarını ifade edenlerin oranı yüzde 23’ten 33’e çıkarak ilk sıraya yerleşti. Borç alırım diyenler ise yüzde 2’den yüzde 33’e çıkarak ikinci sıraya yerleşti. Bu da ilk zamanlar farklı alternatifler değerlendiririm, daha az gün kalırım gibi çözümlerin yerine borç alarak ya da daha çok taksit yaptırma eğilimlerinin ilk iki sıraya yerleştiğini ve bireylerin tatil yapma motivasyonunun arttığını gösteriyor.
  • Oteller için Bilgi Kaynağı: Tatil planı yapmadan önce otellerin web siteleri ana bilgi kaynağı olarak önem daha da önem kazandı. Bilgi kaynağı için otellerin web sayfasına başvuranların oranı yüzde 43’ten yüzde 51’e kadar yükseldi.

Oteller tarafında da müşterilerin hijyene verdiği önemin daha da arttığına dikkat çeken Türüng, “Hijyen Kovid-19 süreci boyunca önemini artırarak devam ettirdi. Biz de temizlik ve hijyen konusunda tek kullanımlık kullan-at ürünlere, yatak çarşafı & nevresim gibi tek kullanımlık kişiye özel ürünlere raflarımızda yer veriyoruz. Tüm bunların yanı sıra otellerin yaz sezonuna hazırlıklı girmesine yardımcı olacak ürünler için de çalışmalarımızı şimdiden tamamladık. Oteller için ayrıca Güvenli Turizm Sertifikası Alma Rehberi de sunuyoruz.” şeklinde konuştu.

Vadeli İhracatta Tahsilat ve Kur Riski

VADELİ İHRACAT

İhracat işlemlerinde ihracatçımızın peşin para karşılı mal satması bir şanstır aslında. Önce parası gelir, kendisine finansman sağlamış olan ihracatçı banka kredisine ihtiyaç duymaz. Ancak her zaman peşin para karşılığında mal satamayan ihracatçı kendisine Pazar yaratmak veya elindeki müşterileri çeşitli tavizler vererek elinde tutmaya çalışır ki satacağı malı vadeli verme yoluna gider. Hatta vadeli mal satışında ise vadeler uzar ha uzar. İhracatçı ya pazarını kaybedecek, ya da uzun vadeli mal satacak. Vadeli olarak yapılan satışların ihracatçımıza farklı riskleri olsa da, burada sadece iki tanesinden bahsedeceğim;

  • Vade uzadıkça oluşan kur ve maliyet riski
  • Vade uzadıkça tahsilat yapamama riski.

Vadenin uzaması halinde ihracatçımızın riski artar kuşkusuz. Uzayan vade karşısında ihracatçımız mal bedelini garantiye alacak önlemleri temin etmek durumundadır. İhracat işlemlerinde vade uzadıkça risk artar, yurt dışındaki mal bedelini tahsil edemeyen ihracatçıların büyük çoğunluğu, malını uzun vadelerle yurt dışına sattığından ve ithalatçısını iyi analiz edememiş olmasından kaynaklanmaktadır.

VADE SONUNDA TAHSİL EDİLEN DÖVİZLER VE KURLAR

Bugün mal satan ihracatçı, mal bedelini vade sonunda; 3 ay, 6 ay veya 1 yıl sonra almayı kabul etmiştir. Vadeli olarak satılan malın bedeli vade sonunda tahsil edildiğinde, ihracatçımızın gelen dövizi bozdurup Türk Lirası’na çevirdiğinde maliyetlerini ne kadar karşılayacak, vade sonunda oluşacak kurların sürprizler yapması durumunda ihracatçımız ya kâr, ya da zarar edecektir. Bilançosunda kur dalgalanmalarından dolayı sürpriz kâr olabileceği gibi, sürpriz zararlar da olabilecektir. Vadeli ihracatlarda kurların uzun vadede yükselmiş olması halinde ihracatçı kâr edecektir. Ancak günümüzde kurların sürekli yükselmediğini, zaman zaman serbest düşüşe geçen kurların girdabına yakalanan ihracatçı için ne düşünebilirsiniz?

İlk grafikte 6 Kasım 2020 tarihinde vadeli olarak malını satan bir ihracatçının vade sonunda dövizleri geldiğinde durumuna bakalım.

Vade başı              :  06 Kasım 2020

Vade başı kuru      :  USD TRL C/.8.5193

Vade sonu            :  17 Şubat 2021

Vade sonu kuru    :  USD TRL C/6.9660

Kur farkı zararı      :  1.5533

Firmanın USD.1.000.000.- lık ihracat yapmış olduğunu düşündüğünüzde

USD.1.000.000.- x C/1.5533 = TRL.1.553.300.- kur farkı zararı

İhracatçının vadeli mal satmakla ilk görünen iki farklı riski olacaktır: Vade uzadıkça mal bedelini tahsil edememe riski ile vade sonunda mal bedeli tahsil edildiğinde piyasa kurlarının ne olacağıdır. Yukarıda verdiğimiz örnek ihracatçımızın zararını ortaya koymaktadır.

İhracatçının kur hem vadeli mal satıp, mal bedelini garantili bir şekilde alabileceği ve tahsil edilen ihracat bedelinden kur farkı zararı etmeyeceği bir önlem alınabilir mi sizce?

Elektrikli Araç Almayı Düşünen Tüketici Şarj Üniteleri Bulamamaktan Endişeli

Günümüzde tüm dünyadaki otomobil üreticilerinin ana gündem maddeleri elektrikli otomobil rekabetine dahil olmak. 2030 yılına gelindiğinde elektrikli araçların, sektörün yüzde 5’ini oluşturacağı tahmin ediliyor. Otomobil markaları yavaş yavaş dizel ve benzinli araçlardan vazgeçerek elektrikli ve hibrit modellere yatırım yapmaya başladı. Bunda hükümetlerin izlediği çevreci politikalar ve vergi indirimlerinin etkileri büyük. Otomotiv Distribütörleri Derneği’nin (ODD) Şubat 2021 satış verilerinin yakıt tiplerine göre bakıldığında da benzinli otomobillerin, satışların yüzde 57,7’sini kapsadığını, dizel modellerin yüzde 27,5 pay ile ikinci sırada olduğunu, üçüncü sıraya ilk kez 3292 adet ile hibrit otomobillerin yerleştiğini ve 83 adet ise elektrikli otomobil satışı gerçekleştiğini açıkladı. Bu verilerden sonra elektrikli araçlara yapılan ÖTV artışı sonrası tüketicilerin elektrikli araç konusundaki düşünceleri ve TOGG tarafından üretilecek yerli elektrikli otomobil için belirlenecek fiyat merak konusu oldu. Elektrikli araçlar oldukça gündemdeyken arabam.com, tüketicilerin nabzını tutacak bir araştırmaya imza attı.

Türkiye’nin önde gelen 2.el otomobil ilan platformu arabam.com, Şubat ayında elektrikli araçların kullanımı ile ilgili 6912 kişinin katılımıyla gerçekleştirdiği araştırma sonuçlarını derleyerek, otomotiv pazarına ışık tutacak istatistikleri paylaştı. Araştırmaya göre elektrikli araçları tercih etmek isteyen tüketicilerin oranı %66,2 iken tercih etmek istemeyenlerin oranı ise %33,8 oldu. Olumsuz düşünenlerin bu kararlarındaki en büyük etken olarak şarj ünitelerinin yaygın olmaması gerekçe gösterilirken, elektrikli araç tercih etmek isteyenlerin seçimlerindeki en büyük etkenler sırasıyla çevre dostu olması, ekonomik olması ve sessiz çalışıyor olması gerekçe gösterildi.

Tüketici Şarj Ünitelerinin Yaygın Olmamasından Endişeli

arabam.com’un gerçekleştirdiği araştırma sonuçlarına göre elektrikli araç tercih etmeyenlerin oranı %33,8 oldu ve bu kişilerin %36,8’i bu kararlarındaki en büyük etkenin şarj ünitelerinin yaygın olmamasını gerekçe gösteriyor. %18,1’i ise TOGG’un üretilmesini ve piyasa fiyatının belirlenmesini bekliyor. Buna göre yerli ve milli otomobilin merakla beklendiğini söylemek mümkün. Katılımcıların %16,9’u ise yeterli vergi teşviki olmamasından dolayı elektrikli araç tercih etmek istemediğini söylüyor. Burada elde edilen verilerde ÖTV artışının etkileri görülüyor. Elektrikli araç tercih etmek istemeyen tüketicilerin 16,8’i ise servis / yedek parça tedarikini dert edinirken, %12,1’i ise marka / model alternatifinin azlığından şikayetçi.

Elektrikli Otomobillerin Daha Ekonomik Olduğu Düşünülüyor

Anket sorularında “elektrikli otomobiller diğerlerine göre daha ekonomiktir” ifadesine katılımcıların %40,1’i kesinlikle katıldığını söylüyor, %16,3’ü ise hiç katılmıyor.

“Elektrikli otomobiller uzun yol için uygun değildir” ifadesine ise katılımcıların %26,6’sı kesinlikle katıldığını söylüyor. Buradaki görüşün, şarj ünitelerinin ülkemizde çok yaygın olmadığı için oluşan bir düşünce olduğu söylenebilir. %23,1’i ise bu ifadeye hiç katılmıyor, %23,6’sı ise kısmen katılıyor.

“Elektrikli otomobiller tehlikelidir” ifadesine kesinlikle katılanların oranı %13,3 ve hiç katılmayanların oranı %50,4 oldu.

“Elektrikli otomobillerin bakımı pahalıdır” ifadesine katılımcıların %25,3’ü kesinlikle katılıyor, %23,9’u ise hiç katılmıyor ve %26,6’sı kısmen katılıyor. İnsanların elektrikli otomobillerin bakım ücretleri konusunda emin olmadıklarını söyleyebiliriz.

Katılımcılara elektrikli araç alacak olsalar, hangi aracı alacakları sorulduğunda %37,5’i TOGG’u tercih edeceğini söylüyor, %15,9’u ise Mercedes EQC’yi seçiyor. Bunu sırasıyla BMW 13, Hyundai Ioniq, Renault Zoe takip ediyor.

Özetle; arabam.com’un 6912 kişinin katılımıyla gerçekleştirdiği araştırma sonuçlarına göre elektrikli araçları tercih etmek isteyen tüketicilerin oranı %66,2 iken tercih etmek istemeyen tüketicilerin oranı ise %33,8 oldu. Elektrikli araçların çevre dostu olması alıcıların gönlünü fethediyor, şarj ünitelerinin ülkemizde yaygın olmaması ise tüketicileri elektrikli araç alma fikrinden uzaklaştırıyor. TOGG satışa sunulacağı zaman ilgi odağı olacak gibi görünüyor. Elektrikli araçlara vergi teşviki olur ise talep daha da artış gösterebilir.

Bilet Satışları Ara Tatil Döneminde Geçen Yıla Göre Yüzde 60 Azaldı

Koronavirüs salgını öncesinde kış sezonuna denk gelen okulların sömestr tatili otellerden ulaşım araçlarına kadar turizmi ilgilendiren birçok iş kolu için umut olurken bu yıl ise virüsün etkisi derinden hissedildi. Pandemi tedbirlerini göz önüne alarak hizmet veren kayak tesisleri sektöre bir nebze hareketlilik sağlasa da geçtiğimiz yıllara göre sezon yine hasatsız geçti.  Hal böyle olunca bu durumdan bilet satışları da etkilendi. Geçtiğimiz yıla göre yüzde  60 oranında bir azalma olduğunu dile getiren biletall.com Ceo’su Yaşar Çelik, “Durgun geçen kış sezonunda yaşanan bu hareketlilik yüzleri biraz olsa da güldürdü fakat önceki yılları aradık. Umudumuz aşılama çalışmalarının genişlemesi ile birlikte yaz sezonunda” ifadelerini kullandı.

Her yıl Ocak ayına gelinmesiyle beraber binlerce öğrenci ve velinin gündeminde yer alan ara tatil turizmciler için de hareketliliğin habercisi konumunda bulunuyordu. Bu yılda yine böyle oldu fakat virüsün gölgesinde bir ara dönem gerçekleşti. Hareketlilik oluşsa da geçtiğimiz yıllar mumla arandı.  Öyle ki turizm ve ulaşım sektörünü 2019 ve 2020 yıllarının 4. çeyrek verilerini karşılaştırarak incelendiği son araştırma raporları, online mecralarda kayak merkezlerinin aranmalarıyla ilgili dikkat çekici detayları ortaya çıkarıyor. Örneğin 2020 yılında ‘Erciyes Kayak Merkezi’  aylık ortalama arama hacmi 2019 yılına göre yüzde 33 oranında  düşerken ‘Kartepe Kayak Merkezi’ aylık ortalama arama hacmi  ise  2020 yılında 2019’a göre yüzde 45 oranında azalma gösterdi.  Bu rakamlar kayıp yıl olarak görülen 2020’deki durumu da net bir şekilde ortaya çıkarıyor.

Aşılama Çalışmaları ile Birlikte Tünelin Ucundaki Işık Göründü

Kış turizminin en hareketli dönemini geride bıraktıklarını söyleyen biletall.com Ceo’su Yaşar Çelik, “ Bazı bölgelere ilginin yoğun olmasına rağmen yaz sezonunda olduğu gibi virüsün etkisi hissedildi.   Bu durum haliyle bilet satışlarını da etkiledi. Geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre bilet satış oranlarında 60 azalma gerçekleşti. Aynı zamanda kişilerin tatil planlarında ulaşım aracı olarak uçak yolculuğunu,  yakın yerlere gidenlerin ise kişisel araçları tercih ettiğini görüyoruz. Aşılama çalışmaları ile  tünelin ucundaki ışık göründü bu nedenle gözler yaz sezonuna çevrildi” dedi.

Türkiye Hazır Beton Birliği 2020 Yılı Hazır Beton Sektör Raporu’nu açıkladı

Türkiye Hazır Beton Birliği (THBB), ülkemiz ekonomisine önemli katkılar sunan hazır beton sektörünü 2020 yılı özelinde bilimsel olarak analiz eden “Hazır Beton Sektör Raporu”nu açıkladı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), T.C. Merkez Bankası, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) verileri ile THBB ve üyelerinin sağladığı veriler ve bilgiler ışığında hazırlanan Rapor, Türkiye ekonomisi, inşaat sektörü ve hazır beton sektörüne yönelik detaylı analizler, değerlendirmeler ve projeksiyonlar içeriyor. Son yıllarda hazır beton sektörünün ciddi oranda küçüldüğünü ortaya koyan Rapor, ülkenin sürdürülebilir kalkınması için “İnşaat Sektörü Strateji Belgesi” hazırlanması gerektiğine dikkat çekiyor.

Türkiye hazır beton üretiminde Avrupa’nın lideridir

Türkiye’de standartlara uygun beton üretilmesi ve inşaatlarda doğru beton uygulamalarının sağlanması için 33 yıldır çalışan THBB, kalite, çevre, sürdürülebilirlik ve iş güvenliği uygulamalarıyla inşaat, hazır beton ve ilgili sektörlerin gelişimine büyük katkı sağlamaktadır.

THBB’nin temsilcisi olduğu hazır beton sektörü, 2019 verilerine göre yıllık 77 milyon metreküpü bulan üretimi, 17 milyar Türk lirasını aşan cirosu, 31 bini aşan istihdam hacmi ile Türkiye ekonomisi ve inşaat sektörü açısından çok önemli bir yerde durmaktadır. Ülkemiz beton üretiminde 2009’dan bu yana Avrupa’nın lideridir. Sektörümüz, inşaat sektörüne ve buna bağlı olarak ülke ekonomisine büyük katkı sağlamaktadır. Bu durum, hazır beton sektörünün inşaat sektörünün en temel kolu olduğunu göstermektedir.

Hazır beton sektörü, 2017 yılına kadar istikrarlı bir büyüme trendi göstermiş ve 2017 yılında yıllık 115 milyon metreküp üretim ile zirvesine ulaşmıştır. 2018 yılında inşaat sektörünün daralması ve bunun devam etmesi ile 2019 yılında keskin bir düşüş yaşanmıştır. Hazır beton sektörü 2019 yılındaki üretim değeri ile 10 yıl geriye dönmüştür. Hacimsel düşüş ile beraber firma ve tesis sayılarında da belirgin bir azalma meydana gelmiştir.

Hazır beton fiyatı hem ÜFE hem de TÜFE’nin oldukça gerisinde kalmıştır

2020 yılında TÜFE %14,6 ve ÜFE %25,2 artış gösterirken, Hazır Beton Fiyat Endeksi sadece %11,3 oranında artmıştır. Hazır beton fiyatı hem ÜFE hem de TÜFE’nin oldukça gerisinde kalmıştır. TÜİK tarafından yayımlanan bu bilgiler ışığında hazır beton fiyatının 2020 yılında anormal artış gösterdiği ile ilgili haber ve basın açıklamalarının gerçekçi olmadığı görülmektedir. Ham madde fiyatlarındaki artış, faizlerin yükselmesi ve talepteki dalgalanma gibi birçok olumsuz gelişmeye rağmen hazır beton üreticileri, hazır beton fiyatını olması gereken seviyede tutamamıştır. 2016-2020 yılları arasında ÜFE %128, dolar kuru ise %158 artış göstermiştir. Bu artış hazır beton fiyatında %78 olarak kalmıştır. Kısacası ÜFE’ye oranla %50’lik bir kayıp yaşanmıştır.

Ham madde fiyatlarındaki ani ve yüksek artışla hazır beton üreticisini mağdur etmiştir

2020 yılında talebin dalgalı olması, çok hızlı değişen koşullar ve belirsizlikler nedeniyle sektörün maliyet ve fiyatlandırma (maliyet odaklı) politikasında sorunlar yaşanmıştır. Özellikle sabit fiyatlı sözleşmeler, ham madde fiyatlarındaki ani ve yüksek artışla hazır beton üreticisini mağdur etmiştir. Nakit akış yönetimi, alacak ve risk takibi ve pazar analizi de firmaların sorun yaşadığı konular olmuştur. Bazı firmalar tesislerini kapatmış veya azaltmış ve ekipmanını Afrika ve Orta Doğu ülkelerine satarak nakde dönmek zorunda kalmıştır. Ancak, pandemi sonrası beklenmedik seviyede gerçekleşen ani talep, firmaları ekipman ve personel yönetimi konularında hazırlıksız yakalamıştır. Yüksek rekabet seviyesi üreticileri olumsuz etkileyen bir başka unsur olmuştur.

Sektörün 2020 yılında %17-%22 arasında bir büyüme gerçekleştirdiği tahmin ediliyor

2020 yılında inişli ve çıkışlı bir süreç yaşayan hazır beton sektörü tüm olumsuzluklara rağmen büyümeyi başarmıştır. Elbette bu büyümenin ana nedeni, konut talebini arttırmak ve buna bağlı olarak yeni projelerin başlamasını kolaylaştırmak adına konut kredisi faizlerinin haziran-ağustos döneminde düşük seviyelerde kalması olmuştur. Ancak, daha sonra faizlerin artması ile yakalanan ivme azalmıştır. Hazır beton sektörünün 2020 yılında %17-%22 arasında bir büyüme gerçekleştirdiği tahmin edilmektedir.

Yapılan sektör araştırması kapsamında 2021 yılında hazır beton sektörünün kötümser senaryoda 2020 yılı ile aynı kalacağı, iyimser senaryoda ise %9 kadar büyüyebileceği tahmin edilmektedir. Sonuç olarak; bu iki farklı senaryo ortak bir noktada buluştuğunda 2021 yılı için sektörel büyüme beklentisinin %5 civarında olduğu söylenebilir.

Hazır beton sektörü yeterli desteği alamıyor

Hazır Beton Sektörü Raporu ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Türkiye Hazır Beton Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Yavuz Işık, inşaat sektöründe son yıllarda yaşanan iflas ve konkordatolar, vadelerin uzaması, talebin öngörülemez olması, ham madde fiyatlarındaki ani artışlar, yüksek rekabet seviyesi, yatırım kalemlerinin döviz kuruna bağlı olması gibi birçok neden üreticileri küçülmeye, risk almamaya ve günü kurtarmaya doğru sürüklediğine dikkat çekti. Bunlara ilave olarak hazır betonun, üretimden sonra iki saat gibi kısa bir süre içerisinde taşınarak yerine yerleştirilmesi gereken son derece hassas ve kritik bir yapı malzemesi olduğunu ifade eden Yavuz Işık, sektörün yasak saatler, istiap haddi, tesisler için şehre yakın yer tahsisi, imar durumları gibi sorunlardan da olumsuz etkilendiğini ve hazır beton sektöründen çok şey beklendiğini ancak bunu başarması için sektörün yeterli destek alamadığının altını çizdi.

İnşaat Sektörü Strateji Belgesi” bir an önce hazırlanmalı ve uygulanmalıdır

Ülkemiz özelinde inşaat sektörü ve hazır beton sektörü için yeni normalde birtakım zorluklar ortaya çıksa da büyük resme bakıldığında oluşabilecek fırsatlar görüldüğünü ifade eden Yavuz Işık, “İnşaat ve inşaat sektörüne hizmet eden diğer sektörlerin sürdürülebilir büyümesi, ancak bütüncül bir kalkınma modeli ile hayata geçebilir. Bu model ülkenin sürdürülebilir kalkınması için de gereklidir. Bu nedenle, ‘İnşaat Sektörü Strateji Belgesi’ bir an önce hazırlanmalı ve uygulanmalıdır. Bu stratejiye uygun olarak da hazır beton sektörü ve diğer ilgili tüm sektörler kendi stratejilerini ve yol haritalarını belirlemelidir.” dedi.

2020 Yılı Hazır Beton Sektör Raporu’na Türkiye Hazır Beton Birliği web sitesinden (https://www.thbb.org/sektor/hazir-beton-sektor-raporu/2020-yili-hazir-beton-sektor-raporu) ulaşabilirsiniz.

Ordu, 1 milyar dolarının peşinde

Türkiye Ekonomiyi Konuşuyor’un bu haftaki konuğu Ordu Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Servet Şahin oldu.

“Ordu’nun muhteşem üçlüsü fındık, kivi ve bal olacak”

Türkiye’den ihraç edilen 3 milyar dolarlık fındığın üçte birini üreten Ordu, 280 milyon dolarlık ihracatını katma değer yükseltecek hamlelerle 1 milyar dolara çıkarmayı hedefliyor.

Ordu Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Servet Şahin, “Ulaşım altyapısındaki eksiklerimizin giderilmesini bekliyoruz. Bununla birlikte fındık, bal, kivi üçlüsüyle ihracatta hak ettiğimiz seviyeye yükseleceğiz” dedi.

Görüntülü platformda her hafta yayınlanan ‘Türkiye Ekonomiyi Konuşuyor’ programlarına devam eden Ekonomi Gazetecileri Derneği’nin (EGD) bu defaki gündemi Karadeniz’in ‘bal kenti’ Ordu oldu. Moderatörlüğünü EGD Başkanı Celal Toprak ve EGD Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Uluğtürkan’ın birlikte gerçekleştirdikleri programın konuğu olan Ordu Ticaret ve Sanayi Odası (TSO) Başkanı Servet Şahin, ekonomi gazetecilerinin sorularını yanıtladı.

LİMAN BEKLENTİSİ

Ordu’nun tarımdan turizme, hayvancılıktan sanayiye kadar birçok alanda Türkiye ekonomisine daha fazla değer sağlayabileceğini, şehirden gerçekleştirilen ihracatın ilk etapta 1, orta vadede 5 milyar dolara yükselebileceğini belirten Ordu TSO Başkanı Şahin, “Yaklaşık 45 ilin Ordu’ya çıkışını sağlayacak ‘Karadeniz-Akdeniz Yolu’ projesinin tamamlanmasını bekliyoruz. Yanı sıra gerek Ordu’nun gerekse yol projesiyle Karadeniz’e bağlanacak şehirlerimizin dış ticaretini artıracak bir konteyner limanı beklentimiz var. Bize en yakın liman 85 kilometre uzağımızda, Ünye’de. Ordu-Giresun Havalimanı yakınına yapılacak bir liman başta Karadeniz ülkeleri olmak üzere birçok ülkeyle dış ticaretimizin gelişmesine katkı sağlayacak” dedi. Samsun Sarp Demiryolu’nun Ordu ve Giresun’u da kapsamasını istediklerini belirten Şahin, “Kafkaslara ulaşımımızı sağlayacak bu projeye dâhil edildiğimizde, Karadeniz-Akdeniz Yolu tamamlandığında ve limanımız yapıldığında Ordu, Türkiye’nin önemli lojistik merkezlerinden biri olacak. Bu da şehrimizin üretim desenini renklendirecek” diye konuştu.

ÖRNEK ÇİKOLATA ATÖLYESİ

Ordu’nun fındıktaki gücünü artırma çerçevesinde çalışma yaptıklarını anlatan Şahin, “Bir AB projesiyle odamız bünyesinde çikolata atölyesi kurarak faaliyete geçirdik. Girişimciler için örnek teşkil etmesini istedik. 30 liraya sattığımız fındığı, yaylalarımızın leziz sütüyle buluşturup 150 liraya çikolata olarak satma arzusundayız. Bu yönde önemli adımlar atıyoruz. Çikolatada belki Avrupa şirketleriyle rekabette zorlanabiliriz ama Uzakdoğu pazarı bizi bekliyor. Bu çerçevede yönümüzü yurtiçi pazarın yanı sıra Hindistan ve Çin’e çevirmiş durumdayız. Yakında güzel sonuçlar alacağımıza inanıyoruz. Hükümetimize teşekkür ediyoruz. Ordu içerisindeki yolların tamamını büyük ölçüde tamamladık. Bugün en uzak noktadan Ordu merkezine bir saatte ulaşılabiliyor. Bu hem tarımın hem hayvancılığın hem de son yıllarda artış trendindeki turizmimizin gelişimine önemli katkı sağladı” dedi.

DENETİMSİZLİK BALI VURUYOR

Ordu’da fındıktan sonra gelen bir başka değerin bal olduğuna dikkat çeken Şahin, “Türkiye bal üretiminin yüzde 16’sı Ordu’dan sağlanıyor. Bu alanın birincisiyiz. En fazla kovana ve en büyük kapasiteli Arıcılık Araştırma Enstitüsü’ne sahibiz. Ancak bu alanda da marka çıkaramıyor olmaktan ve denetimsizlikten dolayı arzu ettiğimiz gelir sağlanamıyor. Analiz edilmiş bal da edilmemiş bal da aynı fiyata hırdavatçıdan eczaneye kadar her yerde satılıyor. Denetimsizlik bal gibi değerli bir ürünü değersizleştiriyor, dolayısıyla üreticisi de şehir de kazanamıyor. Bal ve arı ürünlerinden 500 milyon dolarlık ihracat potansiyelimiz varken bu sorunlardan dolayı 15 milyon dolarda kalıyoruz” ifadelerini kullandı.

KİVİ SUYU YATIRIMCISINA ÇAĞRI

Son yıllarda kentte kivi yetiştiriciliğinin artışına dikkat çeken Ordu TSO Başkanı Servet Şahin, “Türkiye kivi üretiminin yüzde 12’sini üretiyoruz. Ancak bu ürünü de işleyecek tesislerimiz yok. Ordu’da kivi suyu üretmek isteyen yatırımcılara sizler aracılığıyla çağrı yapıyorum. Gelin, Ordu’da kivi suyu fabrikası kurun” diye seslendi. Kentte üretimin güçlendirilmesi çerçevesinde TOBB ve Milli Eğitim Bakanlığı işbirliğiyle Ordu’ya 52 derslik ve 40 atölyeye sahip Karadeniz’in en büyük endüstri meslek lisesini kazandırdıklarını anlatan Şahin, 24 bin metrekare kapalı alana sahip bu okulda yetişenlerin bölgenin üretim tesislerinde çalışacak nitelikli elemanlar olacağını söyledi.

YÖNETİCİLER UYUM İÇERİSİNDE 

Uzun süre Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı görevinde bulunmuş Hilmi Güler’in Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı olmasının şehrin ekonomik büyümesine de önemli katkı sağladığını hatırlatan Şahin, “Başkanımızın projeleriyle birçok alanda üretimi artırmış durumdayız. Bitti denen yumurta ve manda sütü üretimimiz son iki yılda birkaç kat artı. Şu an ülke yönetiminde önemli görevler üstlenen hemşerimiz Numan Kurtulmuş, Giresunlu Nurettin Canikli, uyum içerisinde çalıştığımız Valimiz Tuncay Sonel’i şans olarak değerlendiriyoruz” diye konuştu.

CANNES VE NICE GİBİ SAHİLLER 

Ordulu olan EGD Başkanı Celal Toprak da, Ordu-Giresun Havalimanı’nın faaliyete geçmesiyle kentte turizm gelirlerinin arttığına vurgu yaparak, “Yaylaları, dağları, dereleri, kültürü, tarihi, Fransa’nın Cannes ve Nice bölgelerini kıskandıracak sahilleri bulunan Ordu’nun bu alandaki gelirlerini artırabilmesi için tanıtıma ihtiyacı var. Örneğin, Perşembe sahili ‘yavaş yaşam’ olarak tabir edilen alanın dünyadaki en iyi örneklerinden biri olabilir. Gazeteciler olarak biz de Ordu’nun tanıtımına katkı sağlamaya devam edeceğiz. Pandemi koşulları esnerse mayıs ayında Ordu’yu ziyaret etmeyi planladık” dedi.

Avrupa’da En Büyük 7. Rüzgar Ülkesiyiz

AVRUPA’DA TÜRK RÜZGARI ESİYOR

Avrupa Rüzgar Enerjisi Birliği (WindEurope) 2020 raporuna göre, AB ülkeleri geçen yıl elektrik ihtiyaçlarının %16’sını rüzgar enerjisinden elde etti. Türkiye’nin rüzgar enerjisinden elde ettiği elektrik üretimi ise 2020’de artış göstererek %9’a yaklaştı. 2020 yılında Türkiye’de yeni 1.224 MW kurulu rüzgar enerjisi gücünün devreye alındığını belirten Ülke Enerji Genel Müdürü Ali Aydın’a göre, potansiyel rüzgar enerjisinin henüz 5’te 1’ine erişen Türkiye gelecek yıllarda rüzgar ülkesi olarak anılacak.

WindEurope tarafından Avrupa Birliği ve çevre ülkelerinde yapılan Avrupa Rüzgar Enerjisi araştırmasının 2020 raporu yayınlandı. Araştırmada AB ülkelerinin geçen yıl elektrik ihtiyaçlarının %16’sını rüzgar enerjisinden elde ettiği raporlandı. Pandeminin zorlu şartlarına rağmen 2020’de 1,2 GW kurulum gerçekleştiren Türkiye ise elektrik ihtiyacının yıl toplamında %8,44’ünü rüzgar enerjisinden karşıladı. Avrupa’da kurulu rüzgar gücü bakımından 7. sıradaki konumunu koruyan Türkiye’nin rüzgar arenasında kendinden emin bir şekilde gelişme kaydettiğini aktaran Ülke Enerji Genel Müdürü Ali Aydın, 2020 yılında Avrupa’da devreye alınan kurulu rüzgar enerjisi gücünde Türkiye’nin 6. sırada olduğuna da dikkat çekiyor.

2020’de Avrupa’da Yaklaşık 15 GW Rüzgar Enerjisi Kuruldu

Avrupa’da, geçen yıl 14,7 GW kapasitede yeni rüzgar enerjisi santrali kuruldu. Yeni kurulumlarla birlikte Avrupa 220 GW kurulu rüzgar gücüne ulaştı. Yeni devreye alınan rüzgar çiftliklerinin kapasitesinde 2019’a kıyasla %6 oranında düşüş gösteren Avrupa’nın COVID-19 salgını karşısında yara aldığı görülüyor. Geçen yıl Avrupa’daki tüm elektrik ihtiyacının %16’sını rüzgar enerjisi karşılarken, Türkiye ise yaklaşık 10 milyon hanenin elektrik ihtiyacını rüzgar enerjisinden temin etti. Pandeminin şartlarına bağlı olarak Türkiye’nin 2020 yılındaki rüzgar enerjisi yatırımlarının yüksek olduğuna dikkat çeken Ali Aydın’a göre, yapılan yatırımlar ve gösterilen üstün gayretlerle Türkiye’nin 2025 yılına kadar kurulu rüzgar enerjisi gücünde 20 GW’ye ulaşabilir.

Türk Rüzgarı Esmeye Devam Ediyor

WindEurope’nin yayınladığı rapora göre, Avrupa’daki kurulu rüzgar enerjisi gücü 220 GW iken, kara rüzgarı kurulu gücü yaklaşık 195 GW, açık deniz rüzgarı kurulu gücü ise 25 GW durumunda. Almanya 55 GW, İspanya 27 GW, İngiltere 14 GW, Fransa 18 GW ve İtalya 11 GW kara rüzgarı gücüne sahip. Türkiye’nin önünde bulunan İsveç 9,8 GW kurulu güce sahipken, Avrupa genelinde sıralamasını koruyarak 7. sırada bulunan Türkiye’nin sahip olduğu kurulu kara rüzgarı enerji gücü ise 1.224 MW artışla 9.305 MW oldu. Raporda özellikle Türkiye’nin pandemi ve kısıtlamalara rağmen büyük oranda sıçrama göstermesinin ve 2020 yılında en çok kurulum gerçekleştiren 6. ülke olmasının olumlu görüldüğüne dikkat çeken Ali Aydın, rüzgar enerjisinde Türkiye’nin parlayan bir yıldız olduğunu dile getiriyor. Bunlara ek olarak da Aydın, sektörde YEKDEM desteğinin getirdiği yeni soluk sayesinde 2021 yılında kurulacak santrallerin Türkiye’yi sıralamada yukarılara taşıyacağından emin olduklarının altını çiziyor.

5 Yıllık Projeksiyonda Türkiye Büyük Sıçrama Yapacak

Raporda en dikkat çeken noktalardan biri de Avrupa’nın gelecek 5 yıllık rüzgar enerjisine dair belirtilen öngörüler. Önümüzdeki 5 yıl içinde yaklaşık 105 GW yeni rüzgar enerjisi kapasitesinin kurulacağını öngören raporda, İngiltere’nin en fazla kurulumu gerçekleştireceği, Türkiye’nin ise yaklaşık 20 GW’ye ulaşacağı tahmin ediliyor. Potansiyel rüzgar enerjisi gücünün Türkiye’de yaklaşık 48 GW olduğuna dikkat çeken Ali Aydın, hedeflere ulaşmada doğru planlamaların ve gayretli çalışmaların başarıyı getireceğini ve Türkiye’nin rüzgar enerjisi sektörünün her alanında marka ülke olabilmesi için uygun şartlara sahip olması gerektiğini vurguluyor.

Yaş meyve sebze sektöründen tarladan çatala gıda güvenliği için küresel çağrı 

Birleşmiş Milletler, Gıda ve Tarım Örgütü-FAO tarafından 2021 yılı “Uluslararası Meyve ve Sebze Yılı” olarak ilan edildi. FAO verilerine göre Türkiye dünya sebze üretiminde dördüncü, meyve üretiminde ise beşinci sırada yer alıyor.

Tarım Gazetecileri ve Yazarları Derneği (TAGYAD), yaş meyve sebze sektörünün temsilcilerini, meyve ve sebze insan sağlığı açısından taşıdığı önemin yanı sıra, sektörün tüm dünyada ve Türkiye’de sahip olduğu ekonomik değere dikkat çekmek için bir araya getirdi.

Ege Yaş Meyve ve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı Hayrettin Uçak, Uluslararası Meyve ve Sebze Yılı‘nda uluslararası bir manifesto hazırlanması gerektiğini vurguluyor.

“Meyve ve sebzelerin insan sağlığı ve vücut direncine etkileri uluslararası bir platformda net bir şekilde ortaya konulmalı ve ana hatları ile meyve ve sebzelerin etkileri ve insan sağlığı için gerekliliği, günlük tüketim önerileri uluslararası bir manifesto hazırlanarak yayınlamalı. Doğru bilinen yanlışlar, yanlış bilinen doğrular düzeltilmeli. İnsanların bir daha unutmaması, unutmaya başladığı zaman açıp okuması için uluslararası imza altına alınmış bir manifesto olmalı. Hazırlanan manifesto da mümkün olunabilecek her platformda dile getirilerek tüm insanlık arasında yaygınlaştırılmalı.”

Tarım alanları korunmalı, betonlaşmaması için önlemler alınmalı

Meyve, sebzeler ve insanlığın ihtiyacı olan tüm gıdaların nasıl üretildiği, nasıl dağıtıldığı ve tüketildiğini uluslararası bir masada düşünülmesi ve konuşulması gerektiğini söyleyen Hayrettin Uçak, “Bu masadan çıkacak sonucun uluslararası ortak akıl olmalı.” diyor.

“Bu masanın görevi, gıdanın üretiminden tüketimine kadar geçen süredeki hataların tespit edilmesi ve ortadan kaldırılması için gerekli önlemlerin alınması olmalı. Dünya üzerindeki verimli tarım arazilerinin korunması, bu alanların sanayiye ve konut yapımına kaymaması, betonlaşmaması için önlemler alınmalı. Tüm insanların sağlıklı yaşamı için, gerekli gıdaya ulaşmasındaki tüm engeller ortadan kaldırılmalı ve dirençli, sağlıklı bir dünya için çalışılmalıdır. Sağlıklı beslenmenin, gıdanın hayatımızdaki en temel ihtiyaç olduğu, tarımın gıdanın insanlar için, ülkeler için ne kadar stratejik bir öneme sahip olduğu bir kere daha hatırlandı.”

2020’de taze meyve sebze ihracatında yüzde 21, mamulde yüzde 8’lik artış 

Uçak, tarım sektörünün pandemi sürecini, geçtiğimiz yılın Mart-Mayıs aylarında devletin aldığı tedbirlerin de katkısıyla avantaja çevirerek, bazı tarım-gıda sektörlerinin ihracatında %25-35 oranlarında artışlar yaşandığını açıkladı.

“2020 yılında Türkiye geneli taze meyve sebze ihracatımızda 2019’a kıyasla %21 artış yakaladık ve 2 milyar 700 milyon ihracat yapma başarısı gösterdik. Meyve sebze mamullerinde ise yine aynı dönemimiz bir önceki yıla göre %8’lik bir artışla 1 milyar 540 milyon dolarlık bir ihracat getirisi sağlandı. Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği olarak 2020 yılında taze meyve sebzede 346 milyon dolar, meyve sebze mamullerinde ise 693 milyon dolar olmak üzere toplam 1 milyar 40 milyon dolarlık ihracat yaptık. 2020 yılı hedefimiz olan 1 milyar dolar ihracatı hedefini de aşmış olduk.”

Dikili Tarım İhtisas OSB ihracata 1 milyar dolar katkı sağlayacak

Hayrettin Uçak, “Dikili Tarım İhtisas OSB’si bölgemiz, üreticilerimiz, ihracatçı firmalarımız için önemli bir avantaj yaratacak. Tarım İhtisas OSB’lerin devreye girmesi ile birlikte, Ege Bölgesi’nden yapılan tarım ürünleri ihracatının Türkiye tarım ürünleri toplam ihracatına 1 milyar dolarlık ilave bir katkı sağlayacağını düşünüyorum. Dikili’de jeotermal seracılık, 2900 dönüm üzerine faaliyet gösterecek. Burada sadece domates değil, çilek, şeftali, kayısı, nektarin, erik başta olmak üzere tropikal meyveler gibi katma değerli ürünler üretilip ihraç edilecek.” diye konuştu.

Gıda güvenliği için “Kullandığımız Pestisitleri Biliyoruz” projesi

Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği’nin 2021 yılında “Gıda Güvenliği”ne dikkati çekmek amacıyla başlattığı ‘Kullandığımız Pestisitleri Biliyoruz’ projesine de değinen Uçak sözlerini şöyle devam etti:

“Proje, ihracat miktarının yoğun olduğu ‘çekirdeksiz sofralık üzüm, kiraz, nar, şeftali, mandalina, çilek, domates, hıyar ve asma yaprağı’ ürünlerine yönelik pestisitlerin üretici aşamasında analiz edilmesiyle ilgili. Bu ürünlerin, üretiminin yoğun olarak gerçekleştiği bölgelerden belirli sayılarda numune toplayarak, akredite olmuş laboratuvarlarda analizi gerçekleştirileceğiz. Analiz sonrası çıkan sonuçlarda, hangi üründe hangi pestisitlerin ne kadar kullanıldığını belirlenecek. Bu sonuçlara göre en büyük pazarımız olan Avrupa Birliği ve Rusya ile 83 milyon vatandaşımızın sağlığı için istenilen MRL (Maksimum Rezidü Limiti) değerlerinin sağlanmasında ne ölçüde başarı sağlandığı, yasaklı olan pestisitlerin kullanılıp kullanılmadığını öğrenebilecek ve bu konuda hem üreticilerimize hem de ihracatçılarımıza gerekli bilgilendirmelerde bulunacağız.”

Üretici bilinçlendirilmeli

Uçak, birçok üründe hasat sırasında yüzde 30’lara varan oranlarda kayıplar yaşandığını üreticilere her ürünün hasadı öncesinde bilgilendirme yapılması gerektiğinin de altını çizdi.

“Bu konudaki farkındalık son dönemde biraz daha arttı, bu da sevindirici bir gelişme. İsrafın ve kayıpların önlenmesi amaçlı proje çağrıları artmaya başladı, kurum ve kuruluşların konuya ilgisi ve farkındalığı gözle görülür bir şekilde arttı. Bizim de Ege İhracatçı Birlikleri olarak bu alanda desteklediğimiz projeler var. Bu konuda teknolojiyi yanımıza almak önemli, ama asıl önemli olan eğitim ve bilinçlendirme.”

TAGYAD Başkanı İsmail Uğural, “Tarım Gazetecileri ve Yazarları Derneği (TAGYAD) olarak gerek dünyada gerekse Türkiye’de meyve ve sebze sektörünün artan öneminin farkındayız. Bu çerçevede ülkemizde sektörün önde gelen temsilcileri ile bir araya geldik. Bundan sonra da her vesile ile meyve ve sebze sektörünü desteklemeye devam edeceğiz.” dedi.

Türkiye Yaş Meyve ve Sebze İhracatçı Birlikleri Sektör Kurulu Başkanı Ali Kavak, İstanbul Yaş Meyve ve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı Melisa Tokgöz Mutlu, Akdeniz Yaş Meyve ve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı Nejdat Sin de sektöre dair değerlendirmelerde bulundu.

E-ihracat küresel pazar yerleriyle yükselişte  

Online shopping / ecommerce and delivery service concept

Pandemiyle birlikte tüm dünyada etki alanını genişleten ve Türkiye’ye de hacmi giderek artan e-ticaret, e-ihracata ilgiyi de geliştiriyor. Uzak pazarlara hızlı erişimi kolaylaştırarak uluslararası rekabette varlık göstermeyi sağlayan sınır ötesi e-ticaret, dijital ortamdaki küresel pazar yerlerinin satıcılara sunduğu fırsatlarla da yeni nesil bir ticari kanal olarak sahnedeki yerini alıyor. Türkiye’de e-ticaret yapan ve yapmayı düşünen kişi ve kurumlar için kapsamlı bir yazılım seti ve analitik araçlar sunan NeSatilir.com, dünyanın en büyük e-ticaret platformlarından olan AliExpress entegrasyonuyla, e-ihracat girişimcilerini de destekliyor.

Dünyada Çin’in tedarik zincirini kırabilecek çok fazla ülke yokken, lojistik anlamında Türkiye’nin çok özel bir yeri var. Yaklaşık 4 saatlik uçuş mesafesinde 1 milyarlık nüfusa erişebilen ve çok ciddi bir müşteri potansiyeli olan ülkemiz, küresel yatırımcıları da kendisine çekerek yeni pazarlara açılıyor. Dünyanın en büyük 5. Şirketi olan Alibaba grubunun B2C girişimi olan AliExpress ise dünya genelinde 200’ün üzerinde ülkeye satış gerçekleştiren, tek bir panel üzerinden 38 ayrı para birimi ile 18 dilde otomatik çeviri imkanıyla aksiyon alan çok önemli bir pazar yeri.

2019 yılında Türkiye’ye giren Aliexpress’e e-ihracata yönelen girişimcilerimizin ilgisi giderek yoğunlaşırken AliExpress entegrasyonuyla gelişmiş bir yazılım ağı sunan NeSatilir.com, satıcılara rehberlik etmeyi sürdürüyor.

“Türkiye’nin e-ihracat potansiyeline destek veriyoruz””

AliExpress’in 2019’a kadar sadece Çinli satıcıların satış yapabildiği bir platformken 2019 itibariyle global bir proje çerçevesinde Türkiye’den satıcı aldığını söyleyen NeSatilir.com Ekip Lideri Yiğit Tuna, ülkemizdeki e-ihracat potansiyelini destelemek adına platformla işbirliği kararı aldıklarını belirtiyor:

“Aliexpress’te sadece Türk ve Çinli satıcılar dünyaya satış yapabiliyor; Çinli satıcılar Çin hariç her ülkeye, Türk satıcılar ise Çin ve Türkiye hariç her ülkeye satabiliyor. Dolayısıyla burada e-ticaretin ihracat kanadı devreye giriyor. NeSatilir.com olarak Türkiye’de sınır ötesi satışa eğilimin farkındaydık ve desteğimizi sürdürülebilir kılmak hedeflerimiz arasındaydı Farklı pazar yerleriyle de bu bağlamda işbirliklerimiz devam ediyordu. 2020 Haziran’da ise AliExpress’le resmi iş ortaklığı kurarak AliExpress entegrasyonumuzu geliştirdik ve devreye aldık. Halihazırda yaklaşık 1000 satıcı aktif olarak entegrasyonu kullanıyor. Toplamda 425.000’den fazla ürün yüklenmiş, 65.000’den fazla sipariş alınmış ve tutarsal olarak 3.5 milyon dolar aşılmış durumda.  AliExpress üzerinden dünyaya satış yapan Türk markalarının, satıcıların ve KOBİ’lerinin e-ihracat performansı giderek yükseliyor. Bu hareketlilik, bir başarı göstergesi olup platforma olan talebi de artırıyor.”

“NeSatilir.com, satış optimizasyonu sağlayan analitik bir araç”

NeSatilir.com’un satıcıların entegrasyon, optimizasyon, ürün bulma ve yükleme noktasında destek aldığı analitik bir araç, gelişmiş bir yazılım olduğunu ifade eden Yiğit Tuna,  temel prensibinin yazılıma her geçen gün yeni modüller ekleyerek sisteme entegre olan satıcıların satış oranlarını artırmak olduğu bilgisini veriyor. Tuna,  NeSatilir.com üzerinden AliExpress’te e-ihracat yapan veya yapmayı planlayan girişimciler için şu bilgileri veriyor:

“NeSatilir.com AliExpress entegrasyonu, her şeyden önce ücretsiz bir entegrasyon. Saniyeler içinde ürün yükleyebilme ve ürünleri hızla ve ücretsiz olarak entegre edebilme fonksiyonu dışında NeSatilir.com üzerinden sipariş, kargo ve fatura yönetimi de ücretsiz gerçekleştirilebiliyor. Bizi farklı entegratörlerden ayıran bir diğer özellik ise sayıcıların son derece kolay bir arayüz üzerinden süreci yönetebilmeleri. Bu entegrasyon ile rekabeti düşük, fiyatı en uygun ürün arayışında olan satıcılar, çok geniş bir yelpazede, istedikleri özellikteki ürünü rahatlıkla bulabiliyor, böylece pazara girerken en iyi ürün ve fiyat avantajıyla işe başlayarak rekabet avantajı kazanıyorlar. Bu açıdan bakıldığında, işin temel prensibinin doğru ürünü seçmek ve doğru ürün listesi oluşturmak olduğunu vurgulamak isterim. Türkiye’de son kullanıcılardan ziyade satıcılara hizmet veren AliExpress’te kimi kategorilerde ciddi bir rekabet avantajımız bulunuyor. Aslında elektronik hariç her kategoride şanslı olduğumuzu söyleyebiliriz fakat otomotiv yan sanayi, giyim ve ayakkabı başta olmak üzere küçük ev aletleri (çay kahve makinası cezve) aksesuar, sağlık, güzellik, ev tekstili ve petshop ürünleri en fazla talep gören kategoriler. Yanı sıra yurt dışında yaşayan Türkleri hedefleyerek ürün listesi oluşturmak da değerlendirilmesi gereken bir alternatif.”

AliExpress Türkiye ve Ortadoğu Ülke Müdürü Yaman Alpata ise “NeSatilir, ücretsiz entegrasyon ve ürün yükleme sayesinde sadece AliExpress satıcılarına büyük kolaylık sağlamakla kalmıyor; Türkiye’de e-ihracatın tabana yayılmasının önünü açıyor ve ülke ekonomisine önemli bir katkıda bulunuyor” açıklamasından bulundu.