İşveren, ara dinlenmesinde işçinin işyeri dışına çıkışını yasaklayabilir mi?

Yargıtay, ara dinlenmesinde işçilerin işyerini terk etmeyeceğinin toplu iş sözleşmeleriyle geçerli olarak kabul edilebileceğini belirtmektedir. Ancak işçi işyerinde kalsa bile, ara dinlenme süresini serbestçe kullanabilir. Bu süre içinde çalışmaya zorlanamaz (Y9HD.06.06.1986/4931/5981 Legalbank).

Yargıtay’ın başka bir kararına göre, “işçi ara dinlenme saatinde tamamen serbesttir. Bu süreyi işyeri içinde ya da dışında geçirebilir. İşyerinde geçirmesi halinde bu süre içinde çalışmaya devam etmesi durumunda ara dinlenmesi verilmemiş sayılır. Ancak işçi işyerinde kalsa bile, ara dinlenmesi süresini serbestçe kullanabilir, bu süre içinde çalışmaya zorlanamaz.

Ara dinlenmesi için ücret ödenmesi gerekmez. Ancak, bu süre işçiye dinlenme zamanı olarak tanınmamışsa, işçinin normal ücretinin ödenmesi gerekir. Bu sürenin haftalık 45 saati aşan kısmını oluşturması halinde ise, zamlı ücret ödenmelidir.

Ara dinlenme süreleri kural olarak aralıksız olarak kullandırılır. Ara dinlenmesinin kullandırılması zorunlu ise de, bunun kullanılacağı zamanı belirlemek işverenin yönetim hakkıyla ilgilidir, işçilerin tamamı aynı anda ara dinlenme zamanını kullanılabileceği gibi, belli bir plan dahilinde sırayla kullanmaları da mümkündür. Ancak ara dinlenme süresinin, işe, ara dinlenme süresi kadar geç başlama veya aynı süreyle erken bırakma şeklinde kullandırılması doğru olmaz. Ara dinlenme süresinin günlük çalışma içinde belli bir zamanda amaca uygun kullandırılması gerekir”. (Y9HD.18.2.2010 T., E. 2008/17161. K.2010/3983 Legalbank).

İşçi ara dinlenmesinde işyerinde kalıyor, yemek yiyor, zamanını serbestçe kullanıyorsa ve fiilen çalışmıyor ve işverenin emrinde kalmıyorsa bu süreler çalışma süresinden sayılmaz (Y9HD.6.6.1986/4931/5981 Legalbank). Buna karşılık, işçi ara dinlenmesinde işyerinde kalıyor ve çalıştırılıyorsa veya işverenin talimatı ile iş için hazır durumda bulunduruluyorsa, ara dinlenmesi süresi iş süresinden sayılır.  Bu durumda işçinin o hafta içinde çalıştığı sürelere ara dinlenmelerinde çalıştığı süreler toplamı 45 saati aşıyorsa , aşan kısım kadar fazla çalışma ücreti ödenmelidir (SÜZEK, Sarper, İş Hukuku, s.836).

Sonuç itibariyle, işçi kural olarak ara dilenmesi süresini işyeri içinde ya da dışında serbestçe kullanabilir. Ancak, işin ve işyerinin özelliği işçilerin ara dinlenmesinde işyeri dışına çıkılmasını sakıncalı kılıyorsa, işçilerin bu süreyi işyerinde geçirmelerine ilişkin işyeri uygulaması yasaya aykırı sayılmaz.

Krizden Sağlam Çıkmak

Geleceğe emin adımlarla ilerlemek isteyen şirketlerin, kriz dönemini olumlu bir şekilde atlatabilmesi büyük önem taşıyor.

Son yıllarda ekonomik anlamda durağan seyreden global piyasalar, COVID-19 pandemisinin etkisiyle belirgin bir kriz dönemine girdi. İnsan odaklı bir global krizin ortaya çıkması, üretimde ve tüketimde ucu insana dayanan tüm sektörleri derinden etkiledi. Değişen dinamikler ve teknolojinin ön plana çıktığı bu dönemde, bu durumu avantaja çeviren sektörler de mevcut.

Ekonomiyi ayakta tutan ve istihdam sağlayan firmalar, bu dönemi atlatmak için kriz masaları kurarak stratejilerini güncellediler. Değişen dünyanın yeni düzeninde yerlerini sağlamlaştırmak ve yeni atılımlar yapmak için büyük enerji sarf etmeye devam ediyorlar.

Şirketlerin sürdürülebilirliğini sağlaması ve bu dönemi pozitif bir ivme ile atlatması için akılcı, profesyonel bir bakış açısına ihtiyaçları olduğunu belirten Dinamo Danışmanlık Kurucu Ortağı, Kamu Özel Ortaklığı (PPP) ve Proje Finansmanı Uzmanı Fatih Kuran, “Kriz dönemlerinde şirketlerin ilk önceliği mevcudiyetlerini devam ettirmek ve şirketin krizden yara almadan çıkmasını sağlamak olmalıdır. Krizi sağ salim atlatabilmenin sırrı iyi bir nakit akış yönetiminden geçer. Şirket satışları ve karlılıkları düşse de zaman için de kendini toparlayabilir. Oysa nakit akışının eksiye düşmesi bir şirketin edimlerini yerine getirememesi anlamına gelir. Başlangıçta önemli itibar kayıplarına neden olur ve bu durumun devam etmesi şirketleri iflasa kadar sürükleyebilir. Kriz döneminde şirketlere satışlarını arttırmaya yönelik tedbirler almalarını, müşteri portföylerini özellikle yurt dışına açılarak geliştirmelerini, maliyetlerini azaltmalarını, alacak ve stok yönetimine odaklanmalarını önerebiliriz. Ayrıca alacak ve borç yönetiminde paranın zaman değerini dikkate almaları ve kriz dönemlerinde tahsilat riskinin arttığının bilincinde olmaları da önemlidir. Tüm bunları doğru bir planlama ve doğru uygulama ile hayata geçirmeleri gerekmektedir.” dedi.

Eğitimde sanal gerçeklik dönemi

Eğitimde sanal gerçeklik dönemi
Eğitimi baştan sona şekillendiren koronavirüsün etkileri, kalıcı hale geliyor. Hem yüz yüze hem de uzaktan eğitimin bir arada yürütüldüğü hibrit modeller, birçok ülkede yeni eğitim öğretim dönemleri için uygulanmaya hazırlanılıyor. Bu noktada eğitimde kişiselleştirilmiş, sürükleyici, yenilikçi ve 3 boyutlu öğrenme ortamları sunan sanal ve artırılmış gerçeklik teknolojilerine olan ilgi de artıyor.
Sanal ve artırılmış gerçeklik unsurlarını bir bilgisayarda bir araya getiren teknoloji firması zSpace ise sunduğu uygulamalarla dersleri ilginç, pratik ve etkileşimli hale getiriyor.
Eğtimin geleceği hakkında bilgi veren zSpace Türkiye Müfredat ve Eğitim Tasarım Uzmanı Elif Çilek Ataman, “Teknoloji, eğitimin amacını geleneksel öğretimden daha çok öğrencilerin nasıl öğrendiklerini keşfetmeleri için güçlendirmeye yönelik dönüştürmüş durumda. Aynı zamanda kişiselleştirme çabası sayesinde, bireysel öğrenme stilleri eğitimin geleceğinin merkezinde yer alıyor. Artan teknolojik gelişmelerle birlikte, yenilikçi ve uygulamalı öğrenimi içerecek şekilde gelişmesini gerektirmektedir” dedi.
Uzaktan eğitim kalıcı hale geliyor
Koronavirüs sonrasında uzaktan eğitim ve hibrit eğitim modelleri kalıcı hale geliyor. Bu nedenle zSpace uygulamalarına talebin daha da artması bekleniyor.
Öğrenciler sınıfta değilken deneyimsel öğrenmeyi yönetmenin zor olduğunu belirten Ataman, “Uzaktan ve yüz yüze eğitimde sınıflarda öğrenci verimliliğini artırmak için harmanlanmış bir öğrenme yaklaşımını benimsemenin önem arz etmektedir. Bu nedenle uygulamalarımıza olan ilgi ve talepler artış göstermektedir. Zamanla bu ilginin ve taleplerin daha da artacağını tahmin ediyoruz” diye konuştu.
Ataman bu noktada zSpace’in sağlayacağı faydaları ise şu şekilde sıraladı: “Hibrit öğrenme ortamlarında zSpace, öğrencilerin bireysel ihtiyaçlarına göre işbirliğine ve farklı öğrenme stillerine uygun eğitim içerikleri sunar. zSpace sürükleyici, uygulamalı, kapsayıcı ve 3 boyutlu eğitim içeriklerini ve duyusal uyaranları kullanarak, öğrencilerin deneyimleyerek öğrenmesini sağlar.  Öğrenciler geleneksel sınıflarda erişemeyecekleri nesneleri görselleştirebilir, etkileşime girebilir ve hissedebilir. zSpace ile öğrenciler derslere aktif olarak katılıyor, 21. yüzyıl becerilerin sergiliyorlar ve öğrenmeye daha istekli oluyorlar.”
Öğrenmeyi kolaylaştırıyor
Eğitimde sanal ve artırılmış gerçeklik teknolojisinin öğrencilerin alıştıkları teknolojinin ötesinde, yeni dünyalar keşfedebileceği, yenilikçi, sezgisel ve devrim niteliğinde bir öğrenme deneyimi sunduğunu belirten Elif Çilek Ataman “K12 Eğitiminde zSpace uygulamaları, öğrencileri müfredatla uyumlu öğrenme deneyimleri ile buluşturur. Öğrenciler, disiplinlerarası konulara odaklanarak birden fazla müfredat alanında kavramlar hakkında bilgi ve anlayış oluştururlar. zSpace, öğretimi ve öğrenmeyi merak ile destekleyen, deneyimler ve ortamlar sağlar. Öğrenciler sorular sorarak, bilgi toplayarak, modeller geliştirerek, fikirleri test ederek, verileri analiz ederek ve sonuçlar geliştirerek öğrenirler. Öğretmenler için ise öğrencilere ders boyunca yardımcı olacak araçlar ve kaynaklar oluşturarak öğrenmeyi kolaylaştırır” dedi.
Kalbin içinde gezecekler
zSpace içeriğinde yer alan her uygulama, müfredat kazanımlarına uygun tasarlanmış etkinlikleri içerdiğini belirten Ataman, zSpace ile yapılabilecekler hakkında ise şunları kaydetti “Örneğin fen derslerinde kalbin yapısının ve işleyişinin öğrencilere anlatılması her zaman olmuştur. Yıllar boyunca öğretmenler, öğrencilere nasıl bir yapıya ve işleyişe sahip olduğunu göstermek için kalp diseksiyonları yaparlar. Ancak öğrenciler kalp artık çalışır durumda olmadığı için kalbi atarken gözleyemezler. Ya da kalbin odacıklarının, kapakçıklarının ve damarların daha ince ayrıntılarını göremezler çünkü hepsi birbirinin üzerine katlanmış şekildedir. Ancak zSpace ile bu süreç öğretmen ve öğrenci faydasına yönelik bir değişiklik oluşturmaktadır. Öğrenciler zSpace kalemini kullanarak kalbin kapakçıkları arasında gezinebilirler. Nasıl çalıştığını anlamalarına yardımcı olmak için kalbi parçalara ayırabilir ve tersine çevirebilirler. zSpace, öğrencilerin iki boyutlu bir şekilde değil, 3 boyutlu bir şekilde anlamalarını geliştirmelerine olanak tanıyan daha derin bir etkileşim düzeyi ve daha derin bir öğrenme düzeyi oluşturur.”
Yaşayarak öğreniyorlar
Klasik eğitim modellerinin yerini kişiselleştirilmiş, sürükleyici, yenilikçi ve 3 boyutlu öğrenme ortamları sunan sanal ve artırılmış gerçeklik teknolojilerinin aldığını aktaran Ataman, “Sanal gerçeklik,  eğitici içeriğin öğrencilere aktarılma yöntemini dönüştürerek merakı teşvik eder, ilgiyi artırır ve geleneksel sınıf ortamlarında her zaman mümkün olmayan görselleştirmeler sunar” diye konuştu.
Bu şekilde öğrencilerin yaşayarak öğrendiğini ifade eden Ataman, “Bir lise öğrencisi sınıf ortamında kasları öğrenirken, bir video izlemek ya da kitapta okumak yerine zSpace ile sanal bir kolu hareket ettirebilir ve açıkta bir pazı kasının kasılmasını görebilir. Başka bir zSpace uygulamasıyla öğrenciler aslında bütün bir devre kartı inşa edebilirler. Aynı zamanda motorları çalıştırabilir, ışıkları yakabilir vb. şekilde devre elemanlarını birleştirme yapabilirler. Aynı zamanda plastik, metal, cam gibi çeşitli malzemelerin iletkenliğini test edebilirler. Öğrenciler zSpace uygulamaları ile araştırma sürecini kullanır, verileri toplar ve analiz yaparlar” dedi.
Ataman’ın verdiği bilgilere göre zSpace daha derin öğrenmeyi geliştirmeye yardımcı oluyor. Öğretmenlerin önceden kurdukları etkinlik düzenekleri kaybolmaz ve bir sonraki ders için hepsinin tekrar hazırlanmasına gerek kalmaz. Sistem aynı zamanda öğrencilerin çalışmalarını da kaydederek öğretmene gönderilmesine olanak veriyor.

İzole yaşama olan talep bir yılda yüzde 80 arttı

Hayatımızda birçok alışkanlığı değiştiren pandemi, 2020 yılında izole yaşama olan talebi de artırdı.  Salgın ile birlikte özellikle Bodrum’a olan ilgi artarken, sosyal izolasyon sağlayan, 365 gün boyunca açık sosyal tesisleri ve özel plajı bulunan, iş hayatına devam etme imkanı sunan tam teşekküllü toplantı odaları bulunan projelere olan talep, bir önceki yıla oranla yüzde 80 arttı.

Covid-19 pandemisiyle birlikte tüm dünya izole yaşama yöneldi. Türkiye’nin en önemli tatil ve turizm bölgeleri arasında yer alan Bodrum’da talep artışı yaşanırken, TÜİK verilerine göre 2020 yılında Bodrum’da bir önceki yıla göre yüzde 23,8’lik artışla toplam 6 bin 403 adet konut satıldı.  Bölgede izole yaşam imkanı sunan projeler pandemide cazibe merkezine dönüştü.

“Projemize olan talep geçen yıla oranla yüzde 80 arttı”

Pandemiyle birlikte insanların sınırlamalara takılmadan aynı anda sağlıklarını koruyarak hayatlarına devam edebilecekleri yaşam alanlarına rağbet gösterdiğini belirten Aksoy Holding Yönetim Kurulu Başkan Vekili Batu Aksoy, “Teknoloji ve sağlık sektörlerine talebi ciddi oranda artıran pandemi aynı doğrultuda izole yaşam arzusunu da tetikledi. Bodrum da bu anlamda insanların ihtiyacını karşılayabilen bölgelerin başında yer aldı.  Bodrum Yalıkavak Tilkicik Koyu’nda 200 milyon Euro yatırım ile hayata geçirdiğimiz The Ritz-Carlton Residences, Bodrum projemizle insanların, sosyal mesafe ve izole yaşam ihtiyaçlarına çözüm olduk. Projemize olan talep geçen yıla oranla yüzde 80 arttı’’ dedi.

İzole yaşama yatırımlar artacak 

Aşılama çalışmaları ile pandeminin etkileri azalsa da değişen yaşam alışkanlıklarıyla birlikte önümüzdeki yıllarda izole yaşama olan talep büyüyerek devam edecek diyen Batu Aksoy; Bodrum başta olmak üzere benzer lokasyonlarda izole yaşama olan yatırımların artacağını belirtti.

İş hayatına online devam etmek isteyenlerin kurtarıcısı 

Aksoy, şöyle devam etti, “126 dönümlük müstakil bir yarımadada konumlanan projemizle insanların güvenilir ve markalı proje ihtiyacını karşılarken, gerekli tüm hijyen koşullarının sağlandığı, sosyal mesafe kurallarına uygun izole bir yaşam sunuyoruz.  6 bin kişiye istihdam sağlayarak inşa ettiğimiz projemiz insanların sağlıklarını korumaya ve hayatlarına kesintisiz bir şekilde devam etmelerine yardımcı olacak.  Dünyaca ünlü mimarlık firması SAOTA imzası taşıyan, 75 bağımsız üniteden oluşan ve kalabalıktan izole bir yaşamın kapılarını aralayan projemiz, ada yaşantısının mahremiyetini, sosyal alanları, doğa ve denizle iç içe bir yaşamı sunuyor.   1,5 km uzunluğundaki Tilkicik Plajı, Doğal Göleti, Güneşlenme Terasları ve İskeleleri, Restoran/Barı, Yüzme Havuzu, Fitness Center’ı, Yürüyüş Parkuru, Concierge Hizmeti ve Çocuk Kulübü ile projemiz sakinlerine 365 gün boyunca eşsiz bir hayat vaat ederken; dünyadaki tüm Ritz-Carlton Rezidanslarının olmazsa olmazı Owner’s Lounge binamızda yer alan SPA ve Medya Odası/Sinema Salonunun yanı sıra inşaatını yeni tamamladığımız tam teşekküllü Toplantı/Konferans Odası – çoğu iş insanı olan – mülk sahiplerimizin iş hayatına kesintisiz ve tam konforlu bir şekilde devam etmesine imkan sağlayacak.” 

İşverenlere öğle yemeği giderinde yüzde 100’e varan vergi tasarrufu 

Yemek kartı sektörünün lideri Ticket Restaurant Edenred, vergi istisnaları ile KOBİ’ler başta olmak üzere tüm şirketlere çalışan başına yılda 6.000 TL’ye varan tasarruf imkanı sağlıyor. 

Ticket Restaurant markası ile Türkiye’yi ilk kez yemek kartı hizmetiyle tanıştıran Edenred Türkiye, sunduğu çözümlerle KOBİ’ler başta olmak üzere tüm işverenlere vergi tasarrufu sağlıyor. Ticket Restaurant Yemek Kartı sisteminde şirketler; SGK işçi primi, işveren primi, gelir vergisi, damga vergisi istisnası ve KDV indirimine tabi oluyor. Vergi Haftası nedeniyle açıklamada bulunan Edenred Türkiye CEO’su Selçuk Boztepe, vergi istisnaları ile işverenlere yaklaşık yüzde 100’e varan vergi tasarrufu sağladıklarını belirtti. Bu sayede şirketlerin çalışan başına yılda 6.000 TL’ye varan tasarruf imkanı yakaladıklarını vurgulayan Boztepe, işletmelerin neredeyse yemek gideri kadar tasarruf ederek kaynaklarını çok daha verimli kullanabildiklerini söyledi. 

Pandemiyle birlikte şirketlerin gündeminde her zamankinden çok daha fazla yer edinen en önemli konu tasarruf oldu. Var olma ya da mümkün olduğunca küçülmeden yola devam etme mücadelesi içinde olan büyük ya da küçük tüm işletmeler, belki de her bir bütçe kaleminin üzerinden defalarca geçerek ne gibi tasarruf önlemleri alabileceklerini planlamaya çalışıyorlar. Kurumsal ödeme çözümleri sektörünün öncü markası Edenred, tam da bu noktada yaklaşık yüzde 100’e varan vergi istisnası avantajı ile KOBİ’ler başta olmak üzere tüm işletmelerin maliyetlerini düşürerek kaynaklarını daha verimli kullanabilmelerine ve tasarruf etmelerine yardımcı oluyor.

Çalışan başına yılda 6.000 TL’ye varan tasarruf

Vergi Haftası dolayısıyla açıklamada bulunan Edenred Türkiye CEO’su Selçuk Boztepe, Türkiye’de 25 bin kurumsal müşterilerinin 1,5 milyonu aşkın kart sahibine, 45 bin kafe ve restoranda Ticket Restaurant Yemek Kartı ile hizmet verdiklerini belirterek şu açıklamalarda bulundu; “Pandemi süreci ile ortaya çıkan ekonomik koşullarda işletmeler için ayakta kalmak ve tasarruflu olmak hayati önem taşıyor. Edenred Türkiye olarak biz de bu kapsamda şirketlere tasarruf ettiren akıllı çözümlerimizle destek oluyoruz. Ticket Restaurant Edenred’in şirketlere sunduğu yemek kartı sisteminde şirketler öğle yemeği giderinde yüzde 15 SGK işçi primi, yüzde 22,5 SGK işveren primi, yüzde 0,75 Damga vergisi, yüzde 22 Gelir Vergisi istisnası ile KDV indirimine tabi oluyor. Vergi istisnaları ile işverenlere yaklaşık yüzde 100’e varan vergi tasarrufu avantajı sağlıyoruz. Böylelikle şirketler çalışanları başına yılda 6.000 TL’ye varan tasarruf avantajı yakalıyor. Neredeyse yemek gideri kadar tasarruf ederek kaynaklarını doğru şekilde kullanan şirketlerin verimliliği de yükseliyor.”

Anadolu’daki şirketlerde vergi tasarrufu ve tasarruf bilincini artıracak

2021 yılında özellikle Anadolu’daki şirketlerde vergi tasarrufu ve tasarruf bilincini artırmayı amaçladıklarını belirten Boztepe, “Ülkemizde yaklaşık 30 yıldır yemek kartı pazarına öncülük ediyoruz. Bu yıl pandemi süreci ile “tasarruf” çok daha önem kazandı ve hayatımızın birçok alanında tasarruflu olmak bir gereklilik haline geldi. Biz de tasarruf konusunda şirketleri bilinçlendirmek adına daha yoğun çalışmalar yaptık. Yeni normal süreç ile uzaktan çalışma düzeninde de yemek hakkının devam etmesi gereken bir yan hak olduğu bilincini artırarak çalışanların da yanında olduk. Bu dönemde işletmelere destek olabilmek adına, iş birliğinde olduğumuz küçük esnaf için ödeme vademizi bazı aylarda 1 haftaya çektik” şeklinde konuştu.

KOBİ’lerin kaynaklarını verimli kullanmasına destek oluyor

Yemek kartı pazarındaki liderliğini 2021 yılında da sürdürmeyi hedefleyen Edenred Türkiye, Ticket Restaurant Yemek Kartı ile KOBİ’lerin dijital dönüşüme ayak uydurabilmesine, maliyetlerini düşürerek kaynaklarını daha verimli kullanabilmesine ve tasarruf etmesine yardımcı oluyor. KOBİ’lerin dijital dönüşüm sürecinde çözüm ortağı olmayı hedeflediklerini belirten Boztepe; “Türkiye’deki işletmelerin yaklaşık yüzde 98’ini KOBİ’ler oluşturuyor. Ancak maalesef ki KOBİ’ler yemek kartı uygulamasına geçerek vergi indiriminden faydalandıklarında ne kadar yüksek oranlarda tasarruf sağlayacaklarını tam olarak bilmiyor. Eylül 2019’da dünyanın lider araştırma şirketlerinden Ipsos iş birliğiyle bir araştırma yaptık. İstanbul, Ankara ve İzmir dahil 12 bölgede küçük-orta ve büyük ölçekte 2500 şirketle; bölge, sektör ve çalışan sayısı kotalı örnekleme göre telefonla veri toplama yöntemiyle gerçekleştirdiğimiz bu araştırmaya göre ülkemizde yemek kartı kullanım oranı hala yüzde 12-13 seviyelerinde. KOBİ’lerin yüzde 40’ı ise yemek ödemesini çalışanlarına nakit olarak elden yapıyor. Bu doğrultuda Edenred Türkiye olarak yenilikçi çözümlerimizin sunduğu avantajlardan KOBİ’lerin daha fazla yararlanmalarını sağlamak için artan bir ivmeyle çalışmaya devam edeceğiz” diyerek sözlerini tamamladı.

Günde 8 saat ekran başındayız

8 saat online kaldık, 3 saat sosyal medyada vakit harcadık

We Are Social 2021 verilerine göre, 84 milyon nüfuslu Türkiye’deki internet kullanıcı sayısı 67 milyona ulaştı. Nüfusun yüzde 70’inin sosyal medya kullanıcısı olduğunu gösteren rapora göre, günde ortalama 8 saat internet kullanıyor, 3 saatimizi sosyal medyada geçiyoruz.

We Are Social’ın Hootsuite ile hazırladığı “We Are Social Digital 2021” raporu yayımlandı. Rapor; dijital, mobil, sosyal medya, e-ticaret ve internet gibi konularda küresel ve ülke bazlı analizleri içeriyor. Ülkemizi ilgilendiren “Digital 2021 Turkey” raporuna göre, Türkiye’de kullanıcı bazında günde ortalama 8 saat internete bağlı kalınıyor. İnternete yüzde 70 oranında mobil cihazlardan bağlanıyoruz. Türkiye’de internet kullanıcılarının yüzde 97’sinde akıllı telefon bulunuyor.

Nüfusumuzun yüzde 70’i sosyal medyada

Türkiye’de internet kullanıcı sayısının yüzde 6 yükseldiğini gösteren rapora göre, sosyal medya kullanıcı sayısı yüzde 11 arttı. Sosyal medya kullanıcı sayısı Ocak 2021 itibarıyla toplam nüfusumuzun yüzde 70,8’ine eşit hale geldi. Türkiye’de en çok kullanılan sosyal medya platformları sırasıyla yüzde 94,5 ile YouTube, yüzde 89,5 ile Instagram ve yüzde 87,5 ile WhatsApp. En çok indirilen uygulamalar sıralamasında ise ipi TikTok göğüslüyor.

Sosyal medyanın tüketiciyi etkileme oranı yüzde 41

Raporu değerlendiren EG Bilişim Teknolojileri CEO’su Gökhan Bülbül, “Digital 2021 Turkey raporuna göre, sosyal medya reklamlarının satın alma kararını etkileme oranı yüzde 41. Tüketicilerin yüzde 54’ü alacağı ürün hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak için ilgili markanın sosyal medya kanallarını ziyaret ediyor. Dijital pazarlamayı kullanmayan şirketlerin küçülmeye mahkum oldukları kabul etmemiz gereken acı bir gerçek. Dijital pazarlamanın gücünden faydalanan şirketler yeni müşteri kazanma, hedef kitleye ulaşma, karlılık ve büyüme avantajlarından yararlanıyor.” açıklamasında bulundu.

Türkiye’deki ebeveynlerin %57’si siber zorbalığın öncelikli sorun olduğunu söylüyor

Çeşitli dijital tehditlerin olduğu çağdaş dünyada ebeveynlik daha da zor hale geldi. Günümüzün en önemli sorunlarından olan siber zorbalık, stres, depresyon ve sosyal izolasyonu tetikleme gibi riskler taşıyor. Bunu engellemek için çocukla iletişimi sürdürmek ve onlara internet konusunda doğru tavsiyelerde bulunmak gerekiyor.

“Sorumlu Dijital Ebeveynlik” anketine göre, Türk ebeveynlerin %57’si siber zorbalığın çocuklarıyla ilgili endişeler söz konusu olduğunda en büyük endişe kaynağı olduğunu dile getiriyor. İnternetteki bu yaygın akım halihazırda çocuğun okuldaki performansı üzerinde olumsuz etki (%45), devam eden stres (%29), sosyal aktivitede azalma veya sosyal izolasyon (%28), depresyon (%26), özgüvende azalma (%26) veya uykusuzluk (%24) gibi sorunlara yol açabiliyor.

Türkiye’deki çocukların %20’si siber zorbalıkla karşılaşıyor, bu durumdan etkilenen birilerine şahit oluyor veya bizzat kendisi zorbalık yapıyor. Bu etkileyici oran, ebeveynleri bu duruma dur demek için düşünmeye itiyor. Ancak tüm ebeveynler bunun farkında değil. Türkiye’deki ebeveynlerin %31’i çocuklarıyla internet etiğini tartışmazken, dörtte biri internetteki güvenlik kurallarını konuşmuyor.

Kaspersky Network Çocuk Güvenliği Başkanı Andrey Sidenko, şunları ifade ediyor: “İnternette ebeveynler için her zaman belirli bir tehdit ortamı var. Ancak her çocuk ailesine siber zorbalıktan bahsetmediği için bu tehdit genellikle görünmez kalıyor. Anketimize göre, ebeveynlerin %23’ü internette bir şeyin çocuklarını tehdit ettiğini düşünürken, %18’i bunu ne olduğuna cevap vermekte zorlanıyor ve konu hakkında yeterince iletişim kuramıyor. Bunlar oldukça rahatsız edici rakamlar.”

Bu bağlamda, çocuğunuzun internette varlığını korumak için özel önlemler almak büyük önem taşıyor. Kaspersky şunları öneriyor:

  1. Çocuklarınızın çevrimiçi yaşamına daha fazla dahil olun. Onlarla sosyal medya platformlarında arkadaş olun, sosyal medyadaki modern trendler ve eğilimler hakkında daha fazla bilgi edinmek için iletişim kurun. Çevrimiçi deneyimlerini tartışmak için çocuğunuzla düzenli olarak sohbet edin. Herhangi bir endişesi olduğunda size danışabileceklerini hissettiren bir iletişim stratejisi oluşturun.
  2. Çocuğunuzun davranışındaki değişikliklerin farkına varın. Daha izole hale gelip gelmediklerini ve okuldaki performanslarını gözlemleyin. Bunu izlemek için gerekirse okulla bağlantı kurun.
  3. Çocuğunuzun dijital yaşamına daha başarılı ve daha verimli bir şekilde bakmak için güvenilir bir güvenlik çözümü kullanın.

İhracatın Panzehiri Düşüşteki Döviz Kuru, Yüksek Faiz

İHRACATIN SEVDİĞİ MECRA

İhracatçı tacirler yurt dışına sattıkları mallardan oldukça yüklü para kazanmazlar. Çünkü küresel ticarette ihracatçının görünen ve görünmeyen rakipleri vardır. İhracatçı bu global pazarda mevcut rakiplerinden daha iyi bir fiyatlama yaparsa, yurt dışına fiyat tutturabilir, malını satabilir. Çoğu kez ihracatçılar minimum kâr marjı ile mallarını satmakta, ihracat bedeli dövizler yurt dışından ülkemize geldiği vakit, döviz kurlarındaki normal yükselişinden edeceği kur farkı kazancı ile  yapmış olduğu ihracat işleminden genel anlamda kâr sağlayabilir. Göstergeler normal çalışırsa, banka faizleri yatırım yapılabilir düzeyde, döviz kurları ise günden güne ortalama ülkede oluşan enflasyon oranında yükseliş gösterirse, ihracatçımızın kâr etmesi söz konusu olabilir.

SERBEST DÜŞÜŞE GEÇEN DÖVİZ KURU  

Üretim maliyetine fiyatlama yapan ihracatçılar, kurların enflasyon oranında yükseliş göstermesi halinde, yaptıkları ihracat işleminden kâr edebilirler. Ancak ihracatçı maliyetine yurt dışına fiyat verir de, tüm kâr umutlarını, kurların yükselmesine bağladığında, piyasada ters rüzgarlar esmesinden dolayı döviz kurları sürekli aşağı yönlü düşüş gösterdiğinde ihracatçının bırakın başa baş maliyetini çıkartması, kesinlikle zarar etmesi kaçınılmazdır. Kurların serbest düşüş tabiri ile sürekli düşüş göstermesi, piyasa dinamiklerinin tersine olup, ne kur tahmini yapılabilir, ne de rekabet şansını bırakır.

YÜKSEK FAİZ 

Hiçbir ülke yüksek faiz politikası ile kalkınma sağlayamamıştır. Çünkü yüksek faiz ile bankadan kredi alan dış ticaret tacirinin bu faiz maliyetinin üzerine üretim maliyetlerini de eklediğinde, oluşan maliyet ile yurt dışına mal satması olası değildir. Yüksek faiz ancak sıcak parayı ülkemize çeker, sıcak paranın gelmesi ile ülke suni bir ferahlık yaşar görüntüsü içinde olsa da, sıcak paranın ülkemizi terk etmesi durumunda ise suni ferahlık içinde olan ülkemiz ciddi anlamda sıkıntıya girecektir. Zira sıcak para, dövizlerini bozdurup yerel para cinsinden parasını bono, tahvil, hisse senedine yatırdığında, belli bir vadenin sonunda ana parası ve faizini tekrar dövize çevirir ve ülkemizi terk eder. Diğer taraftan yüksek faiz politikası ülkemizde yatırım yapmayı engeller, istihdamı azaltır, mevcut istihdamı ise eritir, insanlar işlerini kaybederler.

İHRACATIN PANZEHİRİ SÜREKLİ DÜŞEN DÖVİZ KURU 

İhracatın panzehini kesinlikle yüksek faiz ve düşük kur politikasıdır. Yüksek faiz, belli koşullarda yükselen döviz kurunu frenlemede önemli bir araç olsa da, yüksek faizle birlikte dövize baskı unsuru yaratacak sıkı para politikası çerçevesinde alınan kararlar çerçevesinde döviz ensrümanlarının piyasa ayarlarını döviz aleyhine sıkılaştırma yoluna gidildiğinde dövizin düşüşü daha da hızlanır. Hızla düşen döviz, yatırım yapılamaz düzeyde bir faiz oranı oluşması halinde, ihracata acı fren yapılır. Adeta yüksek kur, düşük kur politikası ihracatın panzehiri niteliğindedir. İhracat can çekişir, ihracatçılar ağlar. Bu durum kime yarar dersiniz; sadece ithalatçılara. İthalatçılar adeta yükselmeyen kur karşısında maliyetlerini daha da aşağı çekerek mal ithal ederler. İhracat için kabul edilemez olan düşük kur, yüksek faiz, ithalat için bulunmaz fırsat niteliğindedir. İthalat patlar, ihracatın ise sadece lastiği patlar ve ileriye gidemez.

Yurt içinde zaten belli bir enflasyon mevcut olmasına rağmen, üretim maliyetleri artarken, faizler keza yüksek seyrederken düşüş halindeki kurlarla ihracatımızın artması olası mıdır?

Geleceğe damgası vurması beklenen cep telefonu teknolojileri

Cep telefonları gündelik hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi. Hemen hemen tüm ihtiyaçlarımıza cevap veren akıllı cep telefonlarının teknolojik gelişimi hızla devam ediyor. Gaming hazır sistemlerden profesyonel oyuncu ekipmanlarına kadar çok geniş bir yelpazede binlerce teknoloji ürünü sunan bir e-ticaret platformu olan İncehesap.com, geleceğe damgasını vurması beklenen cep telefonu teknolojilerini masaya yatırdı. 

Akıllı cep telefonları, alışverişten eğlenceye gündelik hayatta ihtiyaç duyduğumuz neredeyse tüm  beklentilerimizi karşılamayı sürdürüyor. Yapılan araştırmalar* 2020’de dünya genelinde akıllı telefon kullanıcıları sayısının 3,5 milyar’ı geçtiğini gösterirken telefon kullanım alışkanlıkları da artış göstemeye devam ediyor. 2018’de Amerika’da yapılan bir araştırma**, kullanıcıların telefonlarını günde 48 kez açtıklarını ortaya koyarken, Z kuşağında bu sayının 79’a çıktığı görülüyor.

Elektronik ürünlerini en uygun fiyat, en kaliteli hizmet ve güvenilir alışveriş yaklaşımıyla ulaştırmak üzere 2008 yılında kurulan İncehesap.com verilerine göre, mobil cihazların kullanımı hızla artıyor. Veriler, 2020’de İncehesap.com’a yapılan ziyaretlerin %65’inin mobil cihazlar üzerinden gerçekleştiğini gösteriyor. Önümüzdeki döneme damgasını vurması beklenen cep telefonu teknolojilerine odaklanan İncehesap.com, cep telefonu sektörünün geleceğini masaya yatırdı.

Yeni çipler performans artışı ve enerji verimliliği sağlayacak

Önümüzdeki dönemde telefonların işlem güçleri her geçen gün artmaya devam edecek. Böylece cep telefonlarımızla daha yüksek işlem gücü gerektiren uygulamaları sorunsuzca çalıştırabileceğiz.  Dünyanın en büyük yarı iletken üreticisinin önümüzdeki sene 3 nm mimarisine dayalı çiplerin seri üretimine başlayacağı biliniyor. 3 nm mimarisine sahip işlemcili cep telefonlarında %15-35 performans artışı beklenirken, cihazların %25-35 arasında enerji verimliliği sağlayacağı da öngörülüyor.

5G ezberleri bozacak

Önümüzdeki dönemin bir diğer önemli gelişmesi ise 5G teknolojisinin yaygınlaşması olacak. 5G teknolojisinin hayatımıza girmesiyle birlikte mobil cihaz kullanma deneyimimizin iyileşmesinin yanında; akıllı şehir, akıllı ev çözümleri ve otonom araçların kullanımı konusundaki gelişmelere de tanıklık edeceğiz. Daha geniş bir frekans aralığında, daha yüksek internet hızlarına ulaşılmasını sağlayan hücresel veri altyapısı olan 5G tüm dünyada yaygınlaştığında, mobil cihaz kullanım deneyimlerinde büyük bir dönüşüm yaşanacak. Bu paralelde; video izleme, oyun oynama ve benzeri aksiyonlar kesintisiz bir şekilde gerçekleşecek.

Cep telefonları tek şarjla 5 gün kullanılabilecek

Halen mobil cihazlarda lithium-ion (Li-ion) piller kullanılıyor. Cep telefonlarının sürekli artan enerji ihtiyaçları kapsamında bu alanda yapılan çalışmalar da hız kesmeden sürüyor. Bir telefonu 5 güne kadar çalıştırabilecek ve doğaya daha az zarar veren yeni nesil pil teknolojileri üzerine çalışmalar devam ediyor. Kablosuz şarj teknolojilerinde de gelişmeler yaşanıyor. İlerleyen süreçte kullanıcıların kablosuz şarja daha fazla adapte olabileceği öngörülüyor. Ayrıca tüm bu gelişmeler paralelinde; Wi-Fi ya da benzeri bir radyo frekans yöntemi ile kablosuz şarj teknolojilerinin geliştirilmesi konusundaki teorik çalışmalar da sürüyor.

Telefonla çekilen filmler görmeye başlayacağız

Multimedya içeriğini destekleyen uygulamalar ve sosyal medya platformlarının sayısı arttıkça daha kaliteli içerik üretebilecek ekipmana sahip telefonlara olan ihtiyaç da çoğalıyor. Bu ihtiyaç kapsamında hareket eden üreticiler her yeni model telefonda daha iyi bir lens ve daha kaliteli görüntü sağlayan kameralar geliştiriyor. Önümüzdeki süreçte, ön ve arka kameraları daha iyi görüntü kaydeden ve film çekmeye bile olanak tanıyan cep telefonu modelleriyle karşılaşabileceğiz.

Sanal gerçeklik teknolojileri eğitim alanında kullanılabilecek

Son dönemde “sanal gerçeklik” kavramını daha çok duymaya devam ediyoruz. Her geçen gün farklı alanlarda kullanımına şahit olduğumuz sanal gerçeklik teknolojisinin, cep telefonlarına entegre edilerek uzaktan eğitim ve çalışma sisteminin yaygınlaşması kapsamında, eğitim, personel yetiştirme gibi alanlarda da kullanılabileceği öngörülüyor.

Cep telefonu teknolojileri gelişimini sürdürecek 

İncehesap.com Kurucu Ortağı Nurettin Erzen; “Yapılan araştırmalar akıllı cep telefonu kullanımının sürekli arttığını gösteriyor. Gerek sosyal medya platformlarının yaygınlaşması gerekse de her ihtiyaca cevap veren uygulamaların yaygınlaşmasıyla bu oran katlanarak artmaya devam edecektir. Bu kapsamda yeni teknolojilerin geliştirilmesi de tabi kaçınılmaz oluyor. Önümüzdeki dönemde geliştirilecek yeni çipler, 5G teknolojisi, yeni nesil bataryalar ve sanal gerçeklik teknolojilerinin hayatımızda daha çok yer edineceğini düşünüyoruz” dedi.

Türkiye’de Tıbbi Mobilya İhracatı İki Katına Çıktı, Rekor Kırdı

Tüm dünyada hastanelerde oluşan korona virüs yoğunluğu, Türkiye’nin medikal mobilya ihracatını yüzde 92 artırdı. Geçen yıl, hastane ve polikliniklerde kullanılan masa, karyola gibi mobilyaların ihracatı 106 milyon dolar ile rekor kırdı. Pandemiden en çok etkilenen Birleşik Krallık ve İtalya’ya tıbbi mobilya ihracatı 3 katına çıktı. Uluslararası taşımalar gerçekleştiren ISD Logistics’in CEO’su Korkut Koray Yalça, pandeminin dış ticaret taşımacılığında ürün yelpazesinde önemli değişikliklere yol açtığını söyledi.

Salgın nedeniyle tüm dünyada hastanelerin dolması, tıbbi mobilya ihtiyacını da artırdı. TÜİK verilerine göre geçen yıl Türkiye’nin masa, karyola gibi medikal mobilya ile bunların aksam ve parçaları ihracatı, 2019’a kıyasla yüzde 92 yükselerek 106 milyon dolara ulaştı. Aynı dönemde bu ürünlerin ithalatı ise yüzde 3’lük azalışla 19 milyon dolara düştü.

ISD Logistics CEO’su Korkut Koray Yalça, pandemi nedeniyle birçok alanda olduğu gibi uluslararası taşımacılıktaki ürün yelpazesinde de önemli değişiklikler görüldüğünü belirtti.

“Tıbbi mobilyada zamanında teslimat hayat kurtarıyor”

Mobilya ihracatçılarının ürünlerini hasarsız ve zamanında teslim ederek sektöre özel çözümler geliştirdiklerinin altını çizen Yalça, özellikle korona vakalarının aciliyeti nedeniyle tıbbi mobilyada, zamanında ve hasarsız sevkiyatın çok daha önemli olduğunu ve hayat kurtardığını dile getirdi.

Yalça, 2020’de 2019 yılına oranla tıbbi mobilya ihracatının yaklaşık 2 katına çıkarak 106 milyon dolara ulaştığını anlattı. Avrupa’da en çok ihracatın Birleşik Krallık, Romanya, Macaristan, Fransa ve Almanya’ya gerçekleştiğini aktaran Yalça, medikal mobilya ihracatının Avrupa’da korona vakalarının ve ölümlerinin en çok görüldüğü Birleşik Krallık ve İtalya’ya 3 katına çıktığını da sözlerine ekledi.

Bu arada geçen yıl Türkiye’nin tıbbi mobilya ihracatı Macaristan, Hollanda ve Polonya’ya 3-4 katına; İspanya, Romanya ve Almanya’ya ise yaklaşık 2 katına ulaştı.