Limited Şirketlerde Genel Kurul Kararının İptal Sebepleri İle İptal Davaları

Limited şirketlerde Genel Kurul Kararının İptal Sebepleri İle İptal Davaları Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem

Limited Şirketlerde Genel Kurul Kararının İptal Sebepleri İle İptal Davaları

Baran ÇAĞDAVUL

Avukat & Arabulucu

Limited şirketlerde Genel Kurul Kararının İptal Sebepleri İle İptal Davaları Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemBilindiği üzere en az 1 en çok 50 gerçek ya da tüzel kişinin bir araya gelerek kanunen yasaklanmamış her türlü ekonomik gaye ve konu hakkında kurmuş olduğu, esas sermayesi belirli olan şirketlere limited şirket denir. Limited şirketlerin ortakları şirket borçlarından sorumlu olmayıp; yalnızca taahhüt ettikleri esas sermaye paylarını ödemekle ve şirket esas sözleşmesinde düzenlemiş ise başkaca ödeme ve yan edimleri yerine getirmekle yükümlüdürler.

Limited şirketlerde olağan genel kurul, her yıl hesap döneminin sona ermesinden itibaren 3 ay içinde yapılmalıdır. Şirket sözleşmesinde düzenlendiği hallerde veya gerektikçe her zaman olağanüstü genel kurul toplantısı da yapılabilmektedir. Peki toplantıda alınan kararlara karşı her paydaş doğrudan dava açabilecek midir?

Türk Ticaret Kanunu’nda limited şirket genel kurul kararının iptali konusunda doğrudan bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle aynı kanunun 622. maddesindeki atıfla, iptal konusunda anonim şirket genel kurul kararlarının iptalinin düzenlendiği hükümlerin uygulanması gerekmektedir. Buna göre kanun koyucunun genel kurul kararının iptali davasını açmasına cevaz verdiği 4 grup bulunmaktadır;

a) Bunlardan birincisi genel kurul toplantısında hazır bulunup da alınan karara olumsuz oy veren ve karara neden muhalefet ettiğini tutanağa geçirten pay sahipleridir.

b) İkincisi toplantıda hazır bulunsun ya da bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun ya da olmasın; genel kurul toplantı çağrısının usulüne uygun yapılmadığını, gündemin usulüne uygun ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve yukarıda sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren pay sahipleridir.

c) Üçüncüsü ise yönetim ve temsil görevini yürüten müdürlerdir.

d) Dördüncü ve son grup ise alınan kararların yerine getirilmesi kişisel sorumluluğuna neden olacaksa, müdürlerden her biridir.

Görüldüğü üzere kanun koyucu, davanın açılmasında belirli bir pay oranına sahip olunmasını şart kılmayarak, azınlık hissedarların çoğunluk hissedarlar karşısında korunmasını amaçlamıştır.

Diğer yandan kanun koyucu, her karara karşı dava açılarak şirketlerin iş yapılamaz hale getirilmesini engellemek amacıyla, bir önceki paragrafta sözü edilen 4 grupta olmayı da yeterli bulmamış, davanın açılmasını bazı şartların mevcut olmasına bağlamıştır. Buna göre; kanun veya esas sözleşme hükümlerine ve özellikle de dürüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine, karar tarihinden itibaren üç ay içinde şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinde iptal davası açılabilecektir. Söz konusu sürenin kaçırılması ya da dava açan gerçek ya da tüzel kişilerin istenen niteliklere haiz olmaması halinde, davanın esasa girilmeksizin usulden reddedileceği unutulmamalıdır.

Peki kanun veya esas sözleşme hükümleri ile dürüstlük kuralına aykırılıktan kasıt nedir?  Kanun hükümlerini, emredici ve yedek hukuk kuralları olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür. Emredici hukuk kuralları aynen uygulanması gereken, yedek hukuk kuralları ise şartları varsa, taraflarca aksinin kararlaştırılabileceği düzenlemelerdir. Lafzından da anlaşılacağı üzere emredici hukuk kurallarına uyulması zorunluluk olup, uyulmamasının sonucu butlan, başka bir ifadeyle yokluktur. Bu halde ilgililerce yok hükmünde olan bir karar için iptal davası açılamayacaktır. Konumuz özelinde iptal davası açılabilecek kanuna aykırılık halleri ise taraflarca üstünde serbestçe tasarruf edilebilecek nispi nitelikteki düzenlemelere ilişkindir. Örneğin ortakların rızaları ile kaldırılabilen, sonlandırılabilen veya henüz verilmeye başlanacak huzur hakkı, ücret, ikramiye, prim ve yıllık kar payı ödemesi gibi konularda, genel kurulun karar nisabına uygun olmak şartıyla karar alması mümkündür. Bununla birlikte karara muhalefet olan bir paydaş, söz konusu karara karşı eşit işlem ilkesine uyulmadığı iddiasıyla ya da başkaca herhangi bir sebeple iptal davası açma hakkına sahiptir. Sebebin haklı ya da haksız oluşu, mahkemece yapılacak yargılama neticesinde tespit edilecektir. Yine örneğin toplantı çağrı kağıdında toplantı gün ve saatinin yazılmaması ya da hatalı yazılması, toplantıya katılım ve karar nisaplarını doğrudan etkileyeceğinden yine iptale konu edilebilecek bir konudur. Ancak yer verilen örnekler sınırlı nitelikte olup; dava açılmadan önce, kararın butlanla batıl mı yoksa iptale konu edilebilecek türden bir karar olup olmadığı hususunun net bir şekilde tespit edilmesi, usulden red kararıyla karşılaşılmasının engellenmesi açısından oldukça mühimdir.

İptal sebebi olarak kabul edilen bir diğer husus, esas sözleşme hükümlerine aykırılıktır. Lafzından da anlaşılacağı üzere; şirketin varlık amacını, faaliyetlerini, sermayeyi, pay oranlarını ve şirketin varlığı ile ilgili tüm diğer unsurları içeren sözleşme, şirket esas sözleşmesidir. Genel kurul toplantısında emredici hukuk kurallara uygun biçimde hazırlanan şirket esas sözleşmesine aykırı herhangi bir karar alınması halinde, bu karar doğrudan iptale konu edilebilecektir. Örneğin şirket esas sözleşmesinde belirli bir konuda karar alınırken, kanun koyucunun belirlediği karar nisabından daha ağırlaştırılmış bir nisap belirlenmiş olması halinde, genel kurulda o konuda karar alınırken sözü edilen özel nisabın sağlanması zorunludur. Bu zorunluluğa uymayarak, genel emredici hükümlerde düzenlenen nisaba göre karar alınması halinde esas sözleşmeye aykırılıktan söz edilecek ve karar iptale konu edilebilecektir. Ancak burada dikkatle ele alınması gereken husus, genel kurulda genel emredici hükümlerde düzenlenmiş nisabın da altında bir oranla karar alınması halinde bu kararın iptale konu edilemeyeceğidir. Zira bu halde karar doğrudan butlanla batıl olacaktır.

Bir diğer ve son iptal sebebi ise dürüstlük kuralına aykırılıktır. Genel kurul tarafından alınan karar hem genel emredici hukuk kurallarına hem de şirket esas sözleşmesine uygun olabilir. Ne var ki bu karar ile aslında bir ya da bir kısım paydaşın hakları zarar görüyor ya da şirketin menfaatleri doğrudan ya da dolaylı yolla zarar görüyorsa bu halde objektif dürüstlük kuralına aykırılıktan söz edilebilecektir. Başka bir ifadeyle anlatmak gerekirse, alınan karar görünüşte tüm yasal düzenlemelere uygun ve genel kurul tarafından üstüne karar alınmasına olanak tanıyan bir konuda dahi olsa, karar ile amaçlananın göründen farklı olması veya kararın uygulanması ile doğrudan ya da dolaylı yoldan bir zarar ortaya çıkıyorsa, bu halde artık dürüstlük kuralına aykırı bir halin varlığı kabul edilebilecektir. Söz gelimi sermaye artırımı kararı ile buna bağlı ödeme tutarı ve zaman aralığı genel kurul tarafından alınacak bir kararla belirlenebilir. Ne var ki şirketteki paydaşların mali durumlarının her zaman aynı ya da benzer olması söz konusu olmadığından, kısa vadede çok yüksek tutarda sermaye ödemesi istenmesi, mali durumu diğerlerine oranla dezavantajlı olan paydaşlar açısından mali zorluklara sebebiyet verecek, neticede genel kurulda alınan karar uyarınca sermayesini artıramayan paydaşın sermaye payı azalacaktır. Benzer biçimde, genel kurulda pay çoğunluğunu elinde bulunduran paydaşların birlikte hareket ederek görünüşte şirket lehine karar alıyormuş gibi tüm hissedarların haklarını azaltan ya da bertaraf eden bir karar alması ve bu karardan mali açıdan dezavantajlı durumda olan azınlık hissedarların çoğunlukla zarar görmesi durumunda, yine dürüstlük kuralına aykırılıktan söz edilebilecektir. Ne var ki genel kurulca alınan kararlarda bir kısım paydaşın ya da azınlık hissedarların mali açından zarar görmesi, her zaman için dürüstlük kuralına aykırı davranıldığını gösteren bir husus olarak kabul edilmemelidir. Zira bir paydaşın sermaye payının azalmasına sebebiyet vermesi, sermaye artırım kararının şirket lehine alınmadığı ya da amacının farklı olduğu sonucunu doğurmamaktadır. Hal böyleyken, her olay ve durum kendi içinde, kendi şartları dahilinde değerlendirilecek olmakla, olayın özelliklerine göre dürüstlük kuralı objektif biçimde irdelenecektir.

Limited şirketlerde Genel Kurul Kararının İptal Sebepleri İle İptal Davaları Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemSon olarak ifade etmek gerekir ki genel kurul kararının iptali için açılan davalarda, davalı tüzel kişiliğin talebi halinde şirketin uğrayacağı olası zararların tazmini amacıyla, mahkemece dava açan tarafın teminat yatırmasına karar verilebilir. Şu halde dava açılmadan önce iptal şartlarının var olup olmadığının dikkatle araştırılması, olası maddi zararların önüne geçmek amacıyla oldukça önem arz etmektedir.

 

Avukat & Arabulucu

Baran ÇAĞDAVUL

İşçiye Verilen İlk İhtardan Sonra Yeni Bir Yükümlülük İhlali Olmamışsa, İş Sözleşmesi İlk İhtara Dayanılarak Feshedebilir mi?

İşçiye Verilen İlk İhtardan Sonra Yeni Bir Yükümlülük İhlali Olmamışsa, İş Sözleşmesi İlk İhtara Dayanılarak Feshedebilir Mi Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem

İşçiye Verilen İlk İhtardan Sonra Yeni Bir Yükümlülük İhlali Olmamışsa, İş Sözleşmesi İlk İhtara Dayanılarak Feshedebilir mi?

Lütfi İNCİROĞLU

İşçiye Verilen İlk İhtardan Sonra Yeni Bir Yükümlülük İhlali Olmamışsa, İş Sözleşmesi İlk İhtara Dayanılarak Feshedebilir Mi Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem4857 sayılı İş Kanunu’nun iş güvencesini düzenleyen 18, 19, 20 ve 21 inci maddeleri sırasıyla, iş sözleşmesi feshinin geçerli bir sebebe dayandırılmasını, feshin usulünü, itirazı ve geçersiz sebeple yapılan feshin sonuçlarını düzenlemiştir. 4857 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin bi­rinci fıkrasında, otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerleri ile burada belirsiz süreli iş sözleşmesi ile çalışan ve en az altı aylık kıdemi olan işçilerin iş gü­vencesinden yararlanabileceği belirtilmektedir.

4857 sayılı Kanun’un 19’uncu maddesine göre: “Hakkındaki iddialara karşı savunmasını almadan bir işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesi, o işçinin davranışına veya verimi ile ilgili nedenlerle feshedilemez. İşçiyi işten çıkar­madan önce, daha önce verilmiş “ihtar” nedeniyle alınmış bir “savunması” olsa dahi, kendisini yine “yazılı” olarak “savunmasını yapmak üzere davet etmek”, davet yazısında “davranışı veya verimi” ile ilgili işten çıkarma nede­nini “açık ve kesin bir şekilde” belirtmek, “belirtilen yer, gün ve saatte hazır bulunmadığı veya yazılı bir savunma vermediği taktirde savunmadan vazgeç­miş sayılacağını” kendisine bildirmek şarttır. Bildirimler işçiye “elden” yapı­labileceği gibi, “noter” marifeti ile veya “iadeli taahhütlü mektupla” da yapı­labilir. Burada önemli olan, bildirimin işçinin eline geçmesini sağlamaktır.

Eğer ki, işçi savunmaya davet yazısını almazsa veya alır da savunmaya belirtilen gün ve saatte haklı bir mazereti olmaksızın gelmezse, bu durumun mahallinde bir “tutanakla” tespit edilmesi gerekir. Çünkü, “savunması alın­madan bir işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesi feshedilemeyeceği” için, “sa­vunma almaya” yönelik bütün bu işlemler ve tutanaklar, Kanunda “ispat şartı” olmaktan çok feshin “geçerlilik şartı” değerindedir. Bu bakımdan işçiye “davranışı” ile ilgili nedenlerle “ihtar” verildiği zaman işçinin “savunmasının alınmaması” ihtarı “geçersiz” kılmaz; ama, “savunma alınmadan” işçinin iş sözleşmesinin “davranışı veya verimi” ile ilgili nedenlerle feshi “geçersiz” olur. Başka bir ifade ile, “yazılı” fesih bildiriminde bulunulmuş olsa, bildi­rimde işçinin “davranışı, yetersizliği ve verimi ile ilgili bir neden” belirtilmiş olsa, belirtilen neden “geçerli bir neden” sayılsa bile, işçinin “savunması alın­madan” yapılan fesih şekil şartı yerine getirilmediği için “geçersiz” sayılır[1].

Peki, işçiye davranışları nedeniyle ihtar verilmeden önce savunması alınmalı mıdır? 4857 sayılı Kanun, işverene savunma alma yükümlülüğünü sadece iş sözleşmesinin feshinden önce yüklemektedir. İşveren, işçiye ihtar vermeden önce savunmasını almakla yükümlü değildir. Dolayısıyla, işçiye davranışı nedeniyle ihtar verilirken, savunmasının alınmaması ihtarı geçersiz kılmaz. İşçinin savunması, sözleşmenin feshinden önce alınmalıdır.

Bununla birlikte, uygulamada işçiye kaç kez ihtar verildikten sonra iş sözleşmesinin feshedileceği sık sorulan sorular arasındadır. Bu konuda Yar­gıtay’ın bir kararında, “İş sözleşmesinin işçinin davranışları sebebiyle geçerli nedenle feshedilebilmesi için işçinin kendisine verilen ihtardan sonra bir kez daha yükümlülüğünü ihlal teşkil eden davranışta bulunması gerekir. İş­çiye verilen ihtardan sonra yeni bir yükümlülük ihlali meydana gelmemişse, sırf ihtara konu olan davranışa dayanılarak iş sözleşmesi geçerli nedenle feshedilemez. Çünkü ihtarın verilmesiyle işveren, ihtara konu olan davranış nedeniyle iş sözleşmesini feshetme hakkından örtülü olarak feragat etmiş sa­yılır” denilmektedir[2].

İşçiye Verilen İlk İhtardan Sonra Yeni Bir Yükümlülük İhlali Olmamışsa, İş Sözleşmesi İlk İhtara Dayanılarak Feshedebilir Mi Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemSonuç olarak, iş sözleşmesinin işçinin davranışı nedeniyle geçerli bir nedenle feshedilebilmesi için, işçinin kendisine verilen ihtardan sonra bir defa daha yükümlülüğünü ihlal eden davranışta bulunması gerekir. İşçiye verilen ihtardan sonra yeni bir yükümlülük ihlali meydana gelmemişse, sırf ihtara konu olan davranışa dayanarak iş sözleşmesi geçerli nedenle sona erdirilemez. Çünkü ihtarın verilmesiyle işveren, ihtara konu olan davranış nedeniyle iş sözleşmesini feshetme hakkından örtülü olarak feragat etmiş bulunmaktadır.

Lütfi İNCİROĞLU

[1] DEMİR, Fevzi, 4857 sayılı İş Kanunu’nun Başlıca Yenilikleri, s.25; KAR, Bektaş, İş Güvencesi, s.156-157.

[2] Y9HD.10.12.2018 T., E.2018/3767, K.2018/22771 Legalbank.

Türkiye’nin E-İhracattaki Rekabet Avantajları ve Yeni Hedefler

Türkiye’nin E İhracattaki Rekabet Avantajları Ve Yeni Hedefler
Türkiye’nin E-İhracattaki Rekabet Avantajları ve Yeni Hedefler

Türkiye’nin E-İhracattaki Rekabet Avantajları ve Yeni Hedefler

İstanbul Fashion Connection
İstanbul Fashion Connection

7 Şubat’ta, Avrupa’nın en büyük giyim ve moda fuarı olan İstanbul Fashion Connection (IFCO) kapsamında düzenlenen İhracatta E-Ticaret seminerine katıldım. Bu seminerde faydalı bulduğum e-ihracat öngörülerini ve şirket örnekleri vermek istiyorum.

Türkiye’nin hem AB ile gümrük birliği hem BAE ve Birleşik Krallık dahil 23 ülke ile serbest ticaret anlaşmasının bulunuyor olması sayesinde ticaretimizin gelişmesi ve bu ülkelerdeki varlığımızın ilerlemesi daha kolay. Türkiye’nin merkezi ve coğrafi konumunun havayolu ile 4 saatlik uçuş mesafesinde birçok bölgeyi kapsayan büyük bir e-perakende alış-verişe ve e-ihracat erişim sağlaması stratejik bir avantaj olarak değerlendiriliyor.

Türkiye’nin E İhracattaki Rekabet Avantajları Ve Yeni Hedefler
Türkiye’nin E-İhracattaki
Rekabet Avantajları ve Yeni Hedefler

Türkiye’nin lojistik avantajlarını, İstanbul Havalimanı’nın yoğunluk açısından dünyada 7; Avrupa ve diğer bölge ülkeleri arasında 1. sırada bulunması, THY lojistik markası Turkish Cargo’nun toplam taşıma performansı ile hava kargo şirketleri arasında Avrupa’da 1, dünyada 4. sırada yer alması ile görebiliriz.

Türkiye hazır giyim ihracatında da dünyada 4, Avrupa’da ise 1. sırada yer alıyor.

Türkiye’nin rekabetçi fiyata kaliteli üretimi ve Çin ile İtalya arasındaki en gelişmiş üretim kapasitesi ile dünyada ön plana çıkması, konumumuzun önemli avantajlarından biridir. Ayrıca Türkiye katma değerli ürün imalatında GSYİH’de Çin’in hemen arkasında bölgenin lideri konumunda yer alıyor ve bu sayede 548 bin e-ticarete kayıtlı satıcı bulunuyor. (Türkiye halı ve kilim sektöründe Çin’den sonra dünyanın en büyük ihracatçısıdır da.) Bu doğrultuda Türkiye’nin üretim avantajları da sıralanmış oldu.

Ülkemizin kültürel etkileşimini değerlendirdiğimizde; Türkiye dünyada en çok uluslararası turist alan 4. ülke konumunda olup etkilediği coğrafyaların fazla olması bir avantaj ve Türkiye’nin kültür ihracatı, bölgede Türkiye menşeli ürünlere ve markalara olan ilgiyi arttırmakta-birçok Türk markasının bölgede mağazaları bulunmaktadır. Türkiye’deki influencer ve Türk sosyal medya etkileyicilerinin, sosyal medya gücünü doğru kullanarak bölge ülkelerinde perakende müşterilerine güçlü bir etki yaratmakta olduğunu güncel olarak gözlemleyebilmekteyiz.

Türkiye’de E-İhracatın Zorlukları Neler?

Türkiye’nin rekabet avantajları olduğu gibi ülkemizde e-ihracatın zorlukları da bulunuyor. Operasyonel zorluklar (ülke bazlı farklı operasyonel partner ihtiyacı) ve yüksek taşıma maliyetleri, uluslararası müşteri kazanımının zorluğu doğrultusunda yüksek pazarlama yatırımı ihtiyacı ve her ülkede farklılaşan pazar dinamikleri ile müşteri ihtiyaçları doğabilir.

İhracat süreçleri satıcılar tarafından her zaman anlaşılamayabilir: Vergi, gümrük ve yasal süreçlerin satıcılar tarafından anlaşılamaması gibi. Bazı başka nedenler ise uluslararası standartlara uyumun ve test süreçlerinin zor olması, satış sonrası hizmetlerin ülkeler arasında farklılık göstermesi gibidir.

Dil bariyeri de e-ihracatta kimi zaman sorun oluşturabilmektedir: Küçük ve orta ölçekli işletmelerin farklı dillerdeki kaynaklara ulaşamaması, yerel dillerde müşteri ile iletişime geçme zorluğu (müşteri deneyimi, ürün içerikleri vb.) oluşabilir.

İhracatta E-Ticaret: Trendyol’un Hedefleri 

Tempimage170odkIFCO Seminerinde Trendyol sunumunu dikkatle takip ettim.
Firmanın gelecek projeksiyonu birçok e-ticaret firması için rol model olabilir.
Ticaret Bakanlığı verilerine göre 2028 yılında ihracatın 375 milyar dolar olması bekleniyor ve bunun yaklaşık %10’unun e-ticaret ve e-ihracat üzerinden gelmesi planlanıyor. Trendyol, bu ihracatın % 40’ının kendisinin oluşturacağı hedefinde.
Türkiye e-ihracatının %4’ünü Trendyol üzerinden yapılması planlanıyor. 2028 yılında 250 bin satıcının e-ihracat yapması hedefleniyor.

Genç kuşaklar bir şekilde e-ticareti, özellikle de e-ihracatı öğrenmek ve bir şekilde bu işin içerisinde olmayı hedefliyor. Bu kapsamdaki etkinliklerin sadece sektöre değil üniversite öğrencilerine de çok faydalı olduğu inancındayım.

Akreditifin Güçlü Yanları

Akreditifin Güçlü Yanları Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem

Akreditifin Güçlü Yanları

Reşat BAĞCIOĞLU

Akreditifin Gücü

Akreditifin Güçlü Yanları Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemKüresel piyasalardaki mal alımlarında alıcının elini güçlendiren en önemli ödeme şekillerinden bir tanesi kuşkusuz ki akreditiftir. Akreditif; zayıf olan ithalatçının elini güçlendirir ve kredibilitesini daha da üst seviyeye çıkartır. Zira akreditifi güçlü kılan pek çok unsurlarla birlikte saygın bankaların varlığı unutulmamalıdır.

Akreditifin gücünü pek çok maddede görmemiz mümkündür. Bu maddelerin bir tanesi de akreditif teyidi olduğu unutulmamalıdır.

Akreditif teyidinin akreditifte ikinci bir güvence gibidir.

Akreditifin Teyidi

İhracat ve ithalat yapanların şahsi itibarlarının yerine bir bankanın itibarının yer alması olup, sevk sırasında ihraç edilen mal bedelinin ihracatçının eline emniyetle geçmesini sağlayan bir taahhüttür. Esas olarak, hem ithalatçıyı hem de ihracatçıyı koruyan bir işlemdir. İhracatçı, malların sevkini müteakip şartlara uygun vesaiki bankasına ibraz ettiği takdirde, ödemenin kendisine yapılacağının garantisi altındadır. Öte yandan ithalatçı ise, sevkiyat gerçekleştirilmeden ödemenin yapılmayacağını ve ihracatçıya ancak uygun vesaik ibrazı karşılığında ödemenin yapılacağını bilir.

İhracatçının akreditifle ilgili mallarını yükleyip uygun evrakları bankasına verdiğinde, fatura bedelinin ödeneceğinin garanti edilmesi desek de, ülkeler arası, hatta kıtalar arası yapılan ticarette ithalatçının bankasının akreditifte ödeme garantisi vermesi ihracatçıyı pek ikna edememektedir. İhracatçı firma kendi bankasına güvenmesi ve kendi bankasının güven vermesi yerine neden akreditifi açan bankaya güven etsin ki? İşte bu yüzden ihracatçı gönderdiği mallara ait uygun fatura bedelinin ödenmesi için garantinin kendi bankası tarafından verilmesini ister ve buna bağlı olarak basit bir ifade ile akreditifi ihbar eden ihracatçının bankası, uygun şartlar ve uygun evrakların ibrazı halinde ödemeyi kendi bankası tarafından yapılacağının garanti etmesine teyid denir.

Akreditif TeyitTeyid; iki bankanın birbirlerine kefil olmasıdır. Aralarında her hangi bir ilişki, hukuki ve bağ olmayıp sadece akreditif işleminden dolayı kefil olunması anlamındadır. Akreditifin koşullarına bağlı olarak akreditif bankası tarafından açılan ve lehtara ihbar edilirken akreditife teyidini ilave eden bankadır. Teyid bankası, akreditif bankası ile aynı yükümlülüğü üstlenir.

Akreditifin Güçlü Yanları

  • Akreditif GüçlüAkreditif bankaların şartlı bir ödeme taahhüdü olup, akreditif bankalarla güçlüdür,
  • Akreditif gücünü saygın bankalardan alır,
  • Akreditif tüm dünyada kabul gören güvenilir bir ödeme aracıdır,
  • Akreditifteki teyid, adeta ikinci bir güvence gibidir,
  • Akreditifteki bankalar, hem ithalatçıyı, hem de ihracatçıyı korur,
  • Akreditif koşullarına uyulmaması halinde, bankalar asla ödeme yapmazlar,
  • Akreditif gerek ithalatçı, gerekse ihracatçıya finansman sağlar,
  • Akreditifin kuralları dünyanın her tarafında aynıdır ve yeknesaktır,
  • Vadeli akreditifte ihracatçı vade sonuna kadar beklemeyip, parasını iskonto yoluyla alabilmektedir,
  • Akreditifler ithalatçının olumsuz telkinleriyle yönlendirilemez,
  • Akreditifteki bankalar basiretli tacirlerdir (Allah ihracatçıyı basiretsiz bankalardan korusun)
  • Akreditifteki bankalar kendi gücünü ithalatçıya verir,
  • Akreditifin gücünü yanına alan taraflar, daha büyük işler yapmak için adımlar atmışlardır,
  • Dünyadaki en güçlü ödeme şekillerinden bir tanesi kuşkusuz ki akreditiftir,
  • Akreditif bankaların sağladığı güvence ile güçlüdür,
  • Akreditif keskin kuralları ile güçlüdür,
  • Yurt dışı ile vaki ticaretinizde siz akreditif ile daha da güçlüsünüz,
  • İthalatçının pazarlık gücünü üst seviyeye çıkartan akreditiftir,
  • Akreditifteki gücünüz ekinizi güçlendirecektir,
  • Global pazarda akreditif, gücünüze güç katacaktır,
  • Akreditifte muhatabınız saygın bankalardır,
  • Akreditif global pazardaki en güçlü ödeme şekillerinden bir tanesidir,
  • Akreditif teyid ve bankalar ile elinizdeki güçtür,
  • Küçük olumsuzluklar olsa da siz akreditif ve bankalarla güçlüsünüz,
  • Akreditif güçlüdür ve ithalatçı bu güçten yararlandığında kendisi de güçlenir
  • Bankaların verdikleri ödeme garantileri ile akreditif tüm taraflara güven ve güç verir,

Unutmayınız

Daha fazla eğitim, daha fazla dikkat, daha fazla tecrübe sizi akreditif konusunda bir adım öteye taşıyacaktır.

Akreditifin Güçlü Yanları Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemReşat BAĞCIOĞLU

ICC Uluslararası Ticaret Odaları

Türkiye Milli Komitesi

Türkiye Bankacılık Komite Başkanlığı Üyesi

İhracat Yapmak Bir Tercih midir? İhracat: Tercih mi? Zorunluluk mu?

İhracat Yapmak Bir Tercih Midir İhracat Tercih Mi Zorunluluk Mu

İhracat Yapmak Bir Tercih midir? İhracat: Tercih mi? Zorunluluk mu?
Göktürk ALTINBAŞ

Günümüz dünyasında küreselleşmenin rüzgarıyla sınırlar silinmiş, dünya dev bir pazara dönüşmüştür. Her ne kadar günümüz Ticaret Savaşlarında global oyun kurucuların yeri geldiğinde serbestleşme söylemlerine ters düşen uygulamaları olsa da, bu büyük pazarda yer almak isteyen birçok işletme, ihracat yapmanın gerekliliği üzerine kafa yormaktadır. Peki, ihracat yapmak bir tercih midir yoksa bir zorunluluk mu?

İhracat Yapmak Bir Tercih Midir İhracat Tercih Mi Zorunluluk Mu
İhracat Yapmak Bir Tercih midir? İhracat: Tercih mi? Zorunluluk mu?

İhracatın sunduğu avantajlardan bahsetmeden önce, global ticaretin dinamiklerine dikkat çekmek gerekir. İhracat, işletmelere yurt dışındaki pazarlara açılma fırsatı sunarak müşteri tabanını genişletir ve gelirlerini artırır. Farklı kültürler ve pazarlar hakkında edinilen bilgi, işletmelerin yenilikçi çözümler üretmelerine ve rekabet güçlerini artırmalarına yardımcı olur. Böylelikle, ihracat, işletmelere yalnızca ekonomik kazanç sağlamaz, aynı zamanda global rekabetçiliklerini de pekiştirir.

Ancak, her gülün dikeni olduğu gibi, ihracatın da getirdiği zorluklar bulunmaktadır. Yabancı ülkelere giriş yaparken karşılaşılan bürokratik engeller, vergi düzenlemeleri ve kültürel farklılıklar, ihracatı karmaşık bir hale getirebilir. Bu zorluklar, ihracat yapmayı düşünen işletmelerin dikkatle değerlendirmesi gereken unsurlardır. Başarıya giden yol, bu engelleri aşmak için doğru stratejileri ve kaynakları kullanmaktan geçer.

Peki, ihracat yapmak bir tercih midir? Bu sorunun yanıtı, büyük ölçüde işletmenin hedeflerine, kaynaklarına ve stratejisine bağlıdır. Küresel pazarlarda büyümeyi hedefleyen ve yeterli kaynaklara sahip olan işletmeler için ihracat yapmak kaçınılmaz bir adım olabilir. Ancak, yerel pazarda başarılı olan ve risk almak istemeyen işletmeler için ihracat yapmak, tercih edilmesi gereken bir seçenek olmayabilir. Tabi bu noktada “risk” kavramını tekrar değerlendirmek de doğru olacaktır. Çünkü ihracat yapmaya başlamamak da kendi başına bir risk faktörü olabilir.

İhracata başlamalı mıyım? Ya da İhracat için hazır mıyım? sorularının yanıtı her işletme için farklılık gösterebilir. Ben, her koşulda firmaların ihracata başlamakla ilgili en azından bir uğraşısı ve planlamasının olması gerektiği düşüncesindeyim. Diğer yandan, her firma için ihracatın avantajları ve zorlukları dikkatlice değerlendirilmeli ve işletmenin hedefleri doğrultusunda en uygun karar verilmelidir. Unutulmamalıdır ki, doğru planlama ve stratejilerle ihracat, her işletme için büyük bir fırsata dönüşebilir.

Peki nereden başlamak lazım?

Öncelikle; İhracat Pazarlaması ve İhracat kavramlarına odaklanmakta fayda var.

İhracat Pazarlaması ve İhracat Kavramları Arasındaki Fark Nedir?

Küreselleşen dünyada, ihracat ve ihracat pazarlaması kavramları işletmeler için hayati önem taşımaktadır. Birçok kişi bu iki kavramı birbiriyle karıştırmakta ve aynı anlamda kullanmaktadır. İhracat pazarlaması konusuna çok kafa yormadan ihracat yapılabilir. Ancak, doğru bir ihracat pazarlama stratejisi olmadan ihracata başlamak çoğu zaman firmaları uzun vadede durağan bir yapıya sürüklemektedir. Bu nedenle bu iki kavram arasındaki farklılıkları ve ilişkiyi doğru tanımlamanın firmaların uzun vadeli ihracat başarılarında kilit rol oynadığına inanıyorum. Gelin bu iki kavrama biraz daha yakından bakalım.

İhracat: Ürünlerin Yurtdışına Satışı

İhracat, bir ülkenin sınırları içinde üretilen mal veya hizmetlerin başka bir ülkeye satılması sürecidir. Bu süreç, ticaretin en temel ve yaygın şeklidir. İhracat, ülkelerin ekonomik büyümesine katkı sağlar, döviz kazandırır ve uluslararası ticaret ilişkilerini güçlendirir. İhracat yapmak, işletmelerin ulusal pazarlardan küresel pazarlara geçiş yapmasını sağlar ve yeni pazarlar keşfetme fırsatı sunar.

Örneğin, Türkiye’de üretilen bir otomobilin Almanya’ya satılması ihracattır. Bu işlem, malın üreticisi olan Türk şirketi için gelir sağlar ve Türk ekonomisine katkıda bulunur. Ayrıca, ihracat yapan işletmeler, uluslararası pazarlarda rekabet etme ve markalarını global ölçekte tanıtma imkanı bulurlar.

Başka bir örnekle, Türkiye’de üretilen zeytinyağı, İtalya’ya ihraç edilerek hem üreticiye kazanç sağlar hem de Türkiye’nin uluslararası ticaret hacmini artırır.

Peki, bunları yapmak demek, işletmenizin genel olarak kabiliyetlerini gerçekten doğru kullandığınızı gösterir mi? Çoğu zaman cevap kocaman bir “HAYIR”dır. Doğru bir pazarlama stratejisi olmadan ihracatlarınız sizin için sadece pastadan küçük bir pay almak anlamına gelebilir. İşte bu noktada İhracat Pazarlaması, Markalaşma ve İşbirlikleri gibi kavramların önemi ortaya çıkmaktadır. İhracat Pazarlaması kavramını tam olarak anlamadan markalaşma ve işbirlikleri gibi konuları anlamaksa mümkün olmayacaktır.

İhracat Pazarlaması: Stratejik Planlama ve Uygulama

İhracat pazarlaması, bir ürünün veya hizmetin yurtdışı pazarlarda nasıl sunulacağına dair stratejik planlama ve uygulama sürecidir. İhracat pazarlaması, hedef pazarların belirlenmesi, pazar araştırması yapılması, ürün uyarlamaları, fiyatlandırma stratejileri, dağıtım kanalları ve tanıtım faaliyetlerini içerir. İhracat yapma kabiliyeti daha ziyade operasyonel bir süreçken, İhracat Pazarlaması çalışmaları daha sofistike bir uğraştır, ihracatın başarılı olabilmesi için kritik bir rol oynar ve işletmelerin yurtdışı pazarlarda rekabet avantajı elde etmesine yardımcı olur.

Örneğin, bir Türk tekstil firmasının ürünlerini Avrupa pazarına ihraç etmeyi planladığını düşünelim. Bu firma, ihracat pazarlaması kapsamında Avrupa pazarındaki tüketici tercihlerini ve ihtiyaçlarını analiz eder, ürünlerini bu pazara uygun şekilde uyarlayarak sunar. Ayrıca, etkili tanıtım ve dağıtım stratejileri geliştirerek, hedef pazarda marka bilinirliğini artırır ve satışlarını maksimize eder.

Benzer şekilde, bir Türk gıda üreticisi, Çin pazarına girmeyi hedeflerse, ihracat pazarlaması kapsamında Çin’deki tüketici alışkanlıklarını, damak tadını ve pazar dinamiklerini analiz eder. Ürünlerini bu pazarın beklentilerine göre uyarlayarak, etkili tanıtım kampanyalarıyla Çinli tüketicilere ulaşır.

İhracat ve İhracat Pazarlaması: İşbirliği ve Başarı

İhracat ve ihracat pazarlaması, birbirini tamamlayan ancak farklı odak alanlarına sahip iki ayrı süreçtir. İhracat, ürünlerin yurtdışına satılması anlamına gelirken, ihracat pazarlaması, bu satışların nasıl gerçekleştirileceğine dair stratejik planlamayı ifade eder. Bu iki süreç, uyum içinde çalıştığında işletmelerin uluslararası pazarlarda daha başarılı olmasını sağlar.

Sonuç olarak, ihracat ve ihracat pazarlaması kavramları arasındaki farkları anlamak, işletmelerin küresel rekabette güçlü bir şekilde yer alabilmesi için önemlidir. İhracatın sadece bir satış süreci olmadığını, aynı zamanda etkili bir pazarlama stratejisi gerektirdiğini unutmamak gerekir. İşletmeler, doğru ihracat pazarlaması stratejileri ile uluslararası pazarlarda büyüme fırsatlarını değerlendirebilir ve başarıya ulaşabilirler.

Sun Tzu’nun “Savaş Sanatı”nda da dile getirdiği üzre;

“Taktiksiz strateji zafere giden en yavaş yoldur, stratejisiz taktik ise yenilgiden önceki gürültüdür.”

Sonraki yazıda görüşmek dileğiyle.

Göktürk Altınbaş

Satın Alma Projeksiyonlarında PMI ve GSYİH

Satın Alma Projeksiyonlarında Pmi Ve Gsyi̇h
Satın Alma Projeksiyonlarında PMI ve GSYİH

Satın Alma Projeksiyonlarında PMI ve GSYİH
Müge TÜRKKAN

Ekonomik büyüme verileri, şirketlerin bütçe planlaması ve satın almaya yön verecek olan yakın dönem talep tahminlerini oluşturmada kullanılır. Makro koşulları izlemek için en yaygın kullanılan ekonomik büyüme göstergesi Gayri Safi Yurt İçi Hasıla veya GSYİH’dir. GSYİH bir ülkede veya bölgede belirli bir zaman dilimi içerisinde (genellikle çeyrek veya yıllık olarak) üretilen tüm mal ve hizmetlerin piyasa değeridir. Enflasyondan arındırılmış reel GSYİH’de iki ardışık dönem arasında oluşan fark o ülke veya bölgedeki ekonomik büyümenin ölçümlenmesinde kullanılır. Ekonominin reel anlamda büyümesi ise o ülkedeki üretimin ve istihdamın arttığı anlamına gelir. Reel GSYİH farkında yaşanan düşüş ise ekonomide durgunlaşma işareti olarak yorumlanmaktadır.

Satın Alma Projeksiyonlarında Pmi Ve Gsyi̇h
Satın Alma Projeksiyonlarında PMI ve GSYİH

Peki bu makro ekonomik veriyi şirket satın alma birimlerinin gözünden nasıl yorumlayabiliriz? Reel GSYİH farkı şirketin satış yaptığı ülkede orta ve uzun vadede gerçekleşebilecek talep değişimlerinin öngörülmesinde kullanılabilir. Reel GSYİH artışı bir ülkede ekonominin ısınması, üretimin, talebin ve buna bağlı olarak tedarikçi siparişlerinin artacağı şeklinde yorumlanır. Çok uluslu şirketlerde, gelecek dönem talebine ilişkin öngörüler oluştururken yalnızca ulusal ekonomik büyüme trendlerini değil aynı zamanda küresel ekonomiye ilişkin gelişmeler de dikkate alınır. İhracatçı şirketler ihracat yaptıkları ülke ve bölgelerin büyüme rakamlarını takip ederek ve aynı döneme ilişkin olası siyasi, jeopolitik gelişmeleri de değerlendirerek projeksiyonlarını oluştururlar.

Satın Alma Yöneticileri tarafından GSYİH kadar yaygın olarak kullanılan alternatif bir veri de Satın Alma Yöneticileri Endeksi (PMI) iş anketleridir. PMI verileri, dünya genelinde Satın Alma Yöneticilerine sunulan aylık anketlerinden üretilir ve ekonomisi gelişmiş ve gelişmekte olan 40’dan fazla ülkeyi kapsamaktadır. Dünya’da S&P, ISM, Markit ve Türkiye’de İSO gibi akreditasyonu olan kurumlar tarafından yapılan PMI anketlerinden imalat, hizmet ve inşaat sektörü için ayrı ayrı endeksler oluşturulur. Ayrıca tüm sektörleri içeren bileşik PMI endeksi de o bölgedeki tüm özel şirketlerin verimliliğindeki genel artış beklentisini ölçümleyebilmek için hesaplanmaktadır.

PMI anketi Satın Alma Yöneticisi katılımcılarına gelecek dönem talep durumlarına ilişkin değişimin nasıl olacağını sorar. Talepte olumlu bir artış bekleyen katılımcıların sayısı 1 katsayısı ile, değişim beklemediği için “nötr” seçeneğini işaretleyen katılımcıların sayısı 0,5 katsayısı ile ve düşüş bekleyen katılımcıların sayısı da sıfır ile çarpılıp birbirine eklenir. Toplamda çıkan rakamın 50’nin üzerinde olması o sektörde ekonomik büyüme beklendiğine, altında olması ise durgunluk yaşanabileceğine işaret olarak yorumlanır. Çıkan sonuçlar 50’den ne kadar uzaksa büyüme veya durgunluğun etkisinin o kadar belirgin olması beklenir.

 Kısaca hem GSYİH hem de PMI verilerinde ölçümlenmesi amaçlanan kavram ekonomik büyüme ve satın alma yöneticileri açısından bu veri ile öngörülmek istenen ise gelecek dönemde oluşacak talep diyebiliriz. Satın alma yöneticilerinin gerçekleşen siparişleri GSYİH’ye gerçekleştirmeyi bekledikleri siparişleri ise ilgili ülke ve sektörün PMI verilerine yansıyor.

Bu durumda satın alma projeksiyonlarını kullanırken bu iki veriden hangisini öncelikli olarak kullanmak daha doğru olur?

GSYİH verilerini değerlendirirken Satın Alma Yöneticilerinin göz önünde bulundurması gereken faktörler aşağıdaki gibidir:

  1. GSYİH verileri özel sektör talebini birincil derece etkilemeyen devlet harcamalarını da kapsamaktadır. Bunlara örnek olarak sadece kamu kaynakları kullanılarak yapılan tüm yatırım ve harcamaları gösterebiliriz.
  2. GSYİH verileri her çeyrek için yayınlanır ve ilk yayınlanan rakamlar genellikle ilk iki ayı kapsayan tahmini dönem sonu rakamlarıdır. Yayınlanan tahmini rakamlar daha sonra revize edilir. Bu da satın alma yöneticileri açısından net öngörülerin yapılmasını geciktirir.
  3. GSYİH verilerinin hesaplanmasında dünya genelinde farklı metodolojiler kullanılabilmektedir. Örneğin: Amerika’da GSYİH harcamalarına ilişkin tahminler iş dünyası, hane halkı ve devlet harcamalarına öncelik verirken Avrupa’daki verilerde imalat sanayi önceliklidir.

Satın alma projeksiyonunu oluştururken PMI verilerini dikkate alan bir yönetici ise yukarıda belirtmiş olduğumuz PMI endeks hesaplama metodolojisinin “olumlu”, “olumsuz” ve “nötr” ifadeleriyle yorumlanan dar alanında ilerlemek zorundadır. PMI anketi, yakın geleceğe ilişkin beklentiyi gösterdiği ve GSYİH’deki gibi net bir yüzdesel artış veya düşüş içermediği için yüzdesel büyüme beklentileri bu veriler üzerinden ancak yine gerçekleşen reel GSYİH rakamlarını referans alan varsayımlar yoluyla oluşturulabilir.

Buna karşın PMI verilerinin GSYİH verilerinin aksine kamu harcamalarını kasıtlı olarak dışlaması kamu sektörü ile ilgili faaliyeti hiç olmayan veya kısıtlı olan şirketler için daha arınmış bir görüntü sağlar. Ayrıca PMI verilerinin aylık olarak yayınlanması verilerin revize ve tahmini GSYİH rakamlarına göre daha güncel olduğu anlamına gelir.  Son olarak PMI verilerinin hesaplanmasının tüm dünyada ve tüm veri sağlayıcılar için aynı olması ülkeler arası karşılaştırmaları GSYİH’ya nazaran daha mümkün hale getirir.

Sonuç olarak satın alma projeksiyonlarını oluşturan yöneticilerin bu öngörülerini kısa vadede Nakit Akış Projeksiyonu için kullanacakları zamanlarda PMI verilerini, Bütçe Planlama ve Stratejik Planlama için kullanacakları zamanlarda ise reel GSYİH verilerini öncelikli alarak kullanmaları verimlilikte avantaj yaratacaktır.

Geçmiş karşılaştırmalar reel GSYİH değişimlerinin bileşik PMI verileri ile arasında doğrusal bir neden sonuç bağlantısı, bir başka deyişle “pozitif korelasyon” olduğunu göstermektedir. Buna ilaveten bu iki veri arasındaki pozitif korelasyonun bağımlı değişkeninin GSYİH ve bağımsız değişkenin de onun öncül göstergesi olan PMI verileri olduğunu hesaba katmak gerekmektedir. Buna karşın Pandemi dönemi gibi beklenmedik arz/talep kesintileri ve devlet destekleri olan dönemler bu korelasyonda istisnalar yaratabilir.

Türkiye Gıda Sanayi 2024 Yılında Yaklaşık 160 Milyar Dolar Hacme Ulaştı!

Sektörel Kontrat İncelemeleri Eğitimi Haber Türkiye Gıda Sanayi 2024 Yılında Yaklaşık 160 Milyar Dolar Hacme Ulaştı!

Türkiye Gıda Sanayi 2024 Yılında Yaklaşık 160 Milyar Dolar Hacme Ulaştı!

Sektörel Kontrat İncelemeleri Eğitimi Haber Türkiye Gıda Sanayi 2024 Yılında Yaklaşık 160 Milyar Dolar Hacme Ulaştı!Türkiye Gıda Sanayii İşverenleri Sendikası (TÜGİS) Yönetim Kurulu Başkanı Kaan Sidar, 2024 yılında gıdanın adil paylaşımı ve gıda israfının önlenmesine yönelik öncü çalışmalar gerçekleştirdiklerini ifade ederek, “Küresel iklim değişikliği 2024 yılında da verimliliği etkilemeye devam etti. Gıda Etiği Semineri, Sürdürülebilir Gıda Zirvesi ve webinarlarımız aracılığıyla gıda ekosistemi temsilcilerini bir araya getirerek sektördeki sorunlara çözüm aradık. Yeni nesil aktif işveren sendikacılığının önde gelen temsilcilerinden biri olarak 18 toplu iş sözleşmesinde üyelerimizi temsilen müzakere süreçlerini yürüttük” dedi. Sidar, iklim krizi, dünya genelindeki yüksek faiz oranları ve jeopolitik gerilimlere rağmen Türkiye gıda sanayinin 2024 yılında yaklaşık 160 milyar dolar hacme ulaştığını da kaydetti.

Türkiye Gıda Sanayii İşverenleri Sendikası’nın (TÜGİS) Yönetim Kurulu Başkanı Kaan Sidar, geride bıraktığımız 2024 yılına dair değerlendirmelerde bulundu. TÜGİS olarak yıl boyunca üretimde etik ilkelerin önemine, gıdanın adil paylaşımı ve gıda israfının önlenmesine yönelik öncü çalışmalar gerçekleştirdiklerini ifade eden Sidar, Türkiye gıda sanayinin birçok zorluğa rağmen başarılı bir yılı geride bıraktığını ifade etti.

 “İklim değişikliği verimliliği etkilemeye devam etti”

Değerlendirmesinde gıda sektörünün ekonomik zorluklar ve tarımı etkileyen negatif iklim koşulları altında bir yılı geride bıraktığını hatırlatan Kaan Sidar, “Küresel ısınma, dünyada ve ülkemizde tarımsal verimlilikte dalgalanmalara neden olmaya devam etti. FAO verileri de iklim kaynaklı verim kayıplarının gıda fiyatlarına yukarı yönlü baskı yaptığını ortaya koyuyor. Diğer yandan 2023’te başlayan tedarik zinciri toparlanması 2024’te kısmen devam etti. Ancak dünya genelinde yüksek faiz oranlarının ve jeopolitik gerilimlerin yatırım maliyetlerini yükselttiğini, tarımsal üretim ve gıda sanayine yönelik yeni yatırımları sınırladığını gözlemliyoruz” ifadelerini kullandı.

25 Milyar Dolara Yakın İhracat

Kaan SidarTürkiye’nin küresel zorluklara rağmen sahip olduğu geniş ürün yelpazesi ve stratejik konumuyla ihracat potansiyelini koruduğunu kaydeden Kaan Sidar, yerelden globale markalaşma çalışmalarının da gıda sektörünün rekabet gücüne katkı sağladığının altını çizdi. Sidar, “2024 yılını 25 milyar dolara yakın bir ihracatla kapatan gıda sektörü, Türkiye ekonomisinin başat aktörlerinden biri olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Önümüzdeki süreçte gıda sektörünün; teknolojik yenilikleri yakalayabilmesi, mevcut üretim kapasitesini büyütebilmesi ve uluslararası pazarlardaki rekabet gücünü daha da artırabilmesi için yatırım teşviklerine ihtiyaç var. Elbette uygun koşullu finansman desteği de gerekiyor. Bu noktada merkezi yönetimimizin teşvik edici destekleri sürdürmesinin önemini de bir kez daha vurgulamış olalım” dedi.

“Gıda ekosistemi temsilcileriyle ortak çalışmalar yürüttük”

TÜGİS olarak gıdanın adil paylaşımına ve israfın önlenmesine yönelik projelerde de öncü olduklarını ifade eden Sidar, “Tarladan sofraya olmak üzere gıda zincirinin her aşamasında sürdürülebilirliğin sağlanması, gelecek nesillerin güvenli ve adil bir gıda sistemine erişimi bakımından hayati önem taşıyor. Bu kapsamda yıl boyunca düzenlediğimiz etkinlikler aracılığıyla gıda ekosistemi temsilcileriyle buluştuk. Gıda Etiği Semineri, Sürdürülebilir Gıda Zirvesi ve webinarlarımız aracılığıyla gıda ekosistemi temsilcilerini bir araya getirerek sektördeki sorunlara çözüm aradık” şeklinde konuştu.

Dezenformasyonla mücadele sürecek”

Gıda konusundaki bilimsel gerçekleri doğrudan tüketiciye aktararak, özellikle sosyal medyada yayılan asılsız paylaşımlarla mücadeleye devam edeceklerini de belirten Sidar;  “2024 yılındaki çalışmalarımızı bu yıl da TÜGİS Bilim Kurulu aracılığıyla sürdüreceğiz. Tüketicilerin ürün içeriği, işleme teknolojileri, ambalajlama ve saklama gibi konularda bilgi sahibi olmalarının, alışverişlerinde bilinçli tercihler yapmalarını ve yanıltıcı paylaşımlara itibar etmemelerini sağlayacağına inanıyoruz” şeklinde konuştu.

“Sektörün aktif çözüm ortağıyız”

TÜGİS Yönetim Kurulu Başkanı Kaan Sidar, yeni nesil aktif işveren sendikacılığının önde gelen temsilcilerinden biri olarak işçi-işveren ve kamu arasında yapıcı diyaloglar ve çözüm odaklı görüşmelerle sektör sorunlarının çözümünde aktif bir rol aldıklarını da vurguladı. Gıda sanayinin önde gelen şirketlerinin toplu iş sözleşmesi süreçlerinde görev aldıklarını ifade eden Sidar, ayrıca Sanayi ve Ticaret Odaları ile Bakanlıklara yaptıkları ziyaretlerle gıda sanayinin güncel durumunu istişare ettiklerini ve sektörün sorunlarını aktardıklarını belirtti.

 “Taklit ve tağşiş sorununa dikkat çektik”

Sektörde sürdürülebilir üretim, etik prensipler ve tüketici sağlığının önemini sıklıkla vurguladıklarını belirten Sidar, “Gıda üretimindeki taklit ve tağşiş sorunu, mali kaygıların ve yetersiz denetimlerin insan sağlığı ile çevre üzerinde doğrudan tehdit oluşturduğunu ortaya koyuyor. Bu nedenle hem kamu hem de özel sektörün, mevzuat ve yaptırımların caydırıcılığı konusundaki kararlılığa devam edilmesi gerektiğinin altını çizdik” dedi.

Satınalma Dergisi E-Mağaza  –> https://satinalmadergisi.com/magaza/

Reklam Satış Markalama 1

 

FABRİKANIZDA BİRE BİR (1-1) ve GRUP EĞİTİMLERİ

UYGULAMA AĞIRLIKLI EĞİTİMLER – VAKA TABANLI İÇERİKLER

Kurumsal Satış Eğitimi

Şirket eğitimlerine büyük özen gösteriyoruz. Memnuniyetiniz ve referansınız bizim için çok değerli. Eğitime sizlerle birlikte hazırlanıyoruz. Sizlerden gelen önerileri dikkate alıp özgünleştirmelerle ilerliyoruz.

Güvenilir eğitim hizmetleri ile yanınızdayız.
Dolu dolu, güler yüzlü eğitimler dilerim.
Prof. Dr. Murat Erdal

 

Türkiye’nin Her Yerinde Bire Bir (1-1) Yönetici Ekibi ve Şirket Eğitimleri

☐ Müzakere Teknikleri ve Pazarlık Becerileri (İleri Seviye) Eğitimi (2 gün)
☐ Kurumsal Satış Eğitimi (Rol Canlandırma/Oyun) (2 gün)
☐ Stratejik Satınalma Yönetimi Eğitimi (2 gün)
☐ Sürdürülebilir Tedarik Standardı ISO 20400 Eğitimi (2 gün)
☐ Sözleşme Yönetimi ve Sektörel Kontrat İncelemeleri Eğitimi (1-2 gün)
☐ Harcama Analitiği; Maliyet ve Gider Analizi Eğitimi (1 gün)
☐ Tedarikçi Performans Değerlendirme Eğitimi (2 gün)
☐ Tedarik Zinciri Stratejileri Eğitimi (2 gün)
☐ Depo ve Stok Yönetimi Eğitimi (2 gün)

-> EĞİTİMLERİNİZ İÇİN DOĞRU TEKLİF ALIN -> egitim@satinalmadergisi.com

-> Eğitim Kataloğunu İndirebilirsiniz ->   https://satinalmadergisi.com/egitim.pdf

BÜYÜME İÇİN EKİBİNİZE DÜZENLİ EĞİTİMLER VERİN.

İş Sözleşmeleri

İş Sözleşmeleri Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem

İş Sözleşmeleri

Cavit SOYİş Sözleşmeleri Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem

Çalışma hayatım boyunca önüme gelen her iş sözleşmesini okumadan, fazlaca irdelemeden imzaladım. Hatta bazılarını imzalarken içimden gülmek de geldiği oldu. Ötesini hiç düşünmedim. Kimse bana sözleşmeye dayalı olarak dava açamadı. Ben de hiç korkmadım zaten. Hatta boş senede imza atmam istenirse onu da gözüm kapalı imzaladım. Tabi senedin arkasına imzalanma sebebini ve geçerli olabileceği durumu yazarak. Neden mi böyle yaptım?

Sözleşme hukuki bir metindir, ancak; kanun, yönetmelik, genelge ve tebliğlerden sonra gelir. Hiçbir kanun anayasaya aykırı olmayacağı gibi, sözleşmeler de kanuna ve yönetmeliklere aykırı olamaz. Kanunların da yetersiz kaldığı durumlarda Yargıtay’ın içtihatları devreye girer. Yani mahkemelerin aldıkları eski kararlar emsal teşkil eder. Öte yandan arkasında geçerli olacağı durum yazan senet başka amaçla ve üçüncü kişilerce kullanılamaz.

Örneklerle açıklamak gerekirse;

Kanunda haftalık çalışma saati 45 saat olarak belirtilmişken, işveren sözleşmeye seni 50 saat çalıştırabilirim diye yazamaz ki. Sana yıllık izin kullandırmayacağım, parasını vereceğim diyemez ki. Yazarsa kendini suçlu durumuna sokar.

Sözleşmeye iş kanunlarına ve yönetmeliklerine aykırı hiçbir madde yazılamaz. Çalışanın lehine maddeler konabilir ama aleyhine maddeler konamaz. Ancak işverenler yine de çalışanın gözünü korkutmak için üşenmeden sayfalarca sözleşme hazırlarlar.

Sözleşmelerde karşıma çıkan ilginç bir konu da şu oldu: “İşten ayrılınca aynı sektörde, aynı il sınırları içinde, rakip firmalarda çalışamazsın, kendi işini kurup bana rakip olamazsın.” 😊 İnsan haklarına, anayasaya açıkça aykırı bence. 20 yıldır kaynakçılık yapan bir usta ne yapsın, ustalığı bir tarafa bırakıp tornacı çırağı mı olsun, pazarda limon mu satsın?

Çalışanın tecrübesi, bilgi birikimi, ustalığı aynı sektörde çalışmaya devam ettiği ve aynı işi yaptığı sürece değerlidir. Başka sektöre, konuma veya mesleğe geçince otomatik olarak tecrübesiz konuma düşer insan ve ücret skalası olumsuz yönde değişir.

Sonuç olarak;

Ahlaka, kamu düzenine, kanunun emredici hükümlerine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan iş sözleşmeleri kesin olarak hükümsüzdür.

Sözleşmedeki cezai şartlar da tek taraflı olamaz ve miktarı ne yazılırsa yazılsın ispat edilmesi ve gerçekten ödenip ödenmeyeceği ancak mahkemede ortaya çıkar.

İşin önemli bir yanı da iş mahkemeleri işçiden taraf olmaya meyilli olarak yapılanmış olmalarıdır.

İş Sözleşmeleri Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemÇalışma Bakanlığı’nın yapması gereken iş kanunlarındaki her şeyi netleştirmesidir. Hala ortada kalmış, muğlak, işçi ve işvereni karşı karşıya getiren, işçinin veya işverenin inisiyatifine bırakılmış konular vardır. Bu da çalışanların her işyerinde farklı uygulamalara karşılaşmalarına yol açmaktadır.

Cavit SOY

 

Mısır’da Hayat

Mısır 2 (mısır’da Hayat) Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem

Mısır’da Hayat

Utkan ULUÇAY utkan.ulucay@gmail.com

Mısır 2 (mısır’da Hayat) Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemDaha önce tecrübelerimi bireysel, firma ve ülke ölçeğinde paylaşmıştım. Mısır’da İş Ortamı başlıklı, Mısır serisi ilk yazıma buradan ulaşabilirsiniz. Bu sefer hayatın olağan akışına dair yazmak istedim. Bunlar eleştiri değil, sadece farklılıkların belirtilmesidir.

İnsanlar…

Yoksulluk hissedilir boyutta ancak hayata küskün değiller. Çok sevindiklerinde veya kızdıklarında yüksek sesle reaksiyon veriyorlar. Kadınlar için tek korunma/savunma aracı avazı çıktığı kadar bağırmak… Yeni mağaza açılışlarında veya apartmandan biri evleniyorken civarı ışıklarla süslüyorlar. Yol kenarlarına kalp şeklinde ışıklı panolar yerleştirip isimlerini yazdırıyorlar. Her şeyin cayırtılısı daha makbul.

Bir trafik kazasından sonra bacağından operasyon geçiren beyaz tenli, mavi gözlü, Arapça-İngilizce-Almanca konuşan modern bir arkadaşım var. Taburcu olurken bir ayağının dışa baktığını fark ediyor, doktoru bunu “olağan” karşılayınca 8 ayrı doktora görünüyor ve her biri başka bir şey diyerek tekrar ameliyat önerince soluğu Almanya’da alıyor. Almanya’da 4 ayrı doktora görünüyor ve dördü de aynı gerekçeyle “ameliyat gerekmez, bununla yaşamaya alışmalısın” diyor. Kimi zaman coğrafya gerçekten kaderimiz oluyor.

Sinemanın fuayesi, salonu, ses-görüntü sistemleri son derece düzgün ama tuhaf şekilde salona tek başınıza giremiyorsunuz, bir teşrifatçı size yerinizi gösterinceye kadar girişte bekliyorsunuz, bahşiş gerekmiyor. Fast Food tarzı lokantalarda elle yemek yerken eliniz kirlenmesin diye poşet eldiven veriyorlar, bir sıra numarası alıp masanıza gidiyorsunuz, sipariş hazır olunca biri getiriyor. Nargile salonları çok popüler, önce dev ekranda canlı Kâbe seyrediliyor, bir zaman sonra futbol maçına değişiyor. Nargileyle birlikte servis edilenler çeşitli sertlikte tütün hatta daha ağır otlar olabiliyor.

Başı açık olanlar var, bizdeki gibi kapalı olanlar var, çarşaflı olanlar hatta peçe takanlar, eldiven kullananlar dahi var. Kadın bant ustaları, departman amirleri, beyaz yakalı yöneticiler var. Kahire havaalanında İstanbul uçuşu için sıradayken gelen görevli sırayı kadın-erkek olarak ikiye ayırdı ve kadınların tamamı girene kadar erkekleri bekletti. Ülkedeki Hıristiyan nüfusun kiliseleri güzel ve bakımlı. Kilise ve camilerin taş işçiliği güzel.

Biz, takvayı kul ile Allah arasında biliriz ama burada bunun bile gösterişi var. Seccadeye taş koyarak alnında yara izi yapan ve bu izle gurur duyanlar var. Umreye giderken Kahire Havaalanının tuvaletinde soyunarak ihrama girmeye çalışanlar var. Cuma namaz saatinde kalabalık cemaat olması güzel ancak anlayamadığım bir sebeple çok bağırtı var. İşyerindeki masalarda, arabalarda her yerde Kur’an var, sürekli Kur’an okunuyor ancak sıradan insanların günlük Arapça seviyesinin Kur’an’ı anlamaya yetmediği söyleniyor.

Trafik…

Afrika’dan Asya kıtasına feribotla geçiş ücretsiz. İstanbul Boğazına göre daha kısa bir mesafe. Etrafta en çok Çin, Kore, Japon arabası görüyorum. Arabaların, özellikle taksilerin çok büyük kısmı Hyundai ve olağanüstü eski, bakımsız halde. Taksimetre uygulaması yok. Kabaca şehrin tamamında tek bir indi-bindi parası var, bize göre fiyat uygun. Avrupa’dan gelen ikinci el arabalar burada satılıyor, Alman plakalarının üzerine Mısır plakası çakılıyor. Ancak lüks Avrupa arabaları da oldukça çok. Servis ve yedek parça kolaylığı nedeniyle uzak doğu arabaları hala daha mantıklı görünüyor.

Trafiğin anlaşılır bir akışı yok. Sinyal neredeyse kullanılmıyor. Ters yönden gelene rastlanılıyor, yolun sol şeridinden birdenbire duran araçlar var. Genel olarak “aman ha” tarzında korna çalıyorlar, öyle öfkeyle kornaya basana rastlamadım. Çoğu zaman kornaya basılmazsa arabanın veya motorun hareket edemediğini düşünüyorum.

Motora binenlerin, polisler de dahil, hiçbirinde kask göremedim. Hiçbir koruyucu ekipman kullanılmıyor. Motor kullanırken sürekli telefonla konuşan, kahve içen, sigara içen, arkasındaki iki artçıya bakarak sohbet eden sürücüler var. Motorlar eskimesin diye her yerini naylonla sarıp sarmalıyorlar. Bazı motorlarda plaka yok, kaçak girdiği söyleniyor ama motora hırsız alarmı takılmış! Bu arada alenen yaşlı diyeceğim insanları bisiklete binerken görmek keyif verici.

Geceleri far açmayan çok sayıda sürücü var. Otoyolda HGS tarzı bir sistem yok, Kahire’den Port Said’e giderken defalarca gişeye girip nakit para ödüyorsunuz, bozuk para bekliyorsunuz. Kamyonlar için bariyerle en sağda iki şerit ayrılmış. Kamyonlar da geceleri uzay gemisi gibi rengarenk ışıklanıyor.

Devlet bir gece ansızın engelli plakalarla ilgili teşvik düzenlemesini değiştiriyor. Serbest bölgede bekleyen yüzlerce araç ortaya çıkıyor, araçların değeri yarıya düşünce devletin bunları satın aldığı ve tam fiyatla millileştireceği iddia ediliyor. Sahil boyunca kupon arsa ve binaların ordu eliyle düzenlendiği söyleniyor. Bütün bunlar şehir efsanesi tadında konuşuluyor, bu tarz dedikodu çok yaygın…

Çalışanlar…

Bizdeki gibi aynı anda üç iş yapayım, telefona da bakayım, eposta da takip edeyim gibi bir telaş yok, her seferinde sadece tek bir iş yapılıyor, konuşurken mutlak göz teması var, yan tarafta dünya yıkılsa dönüp bakmıyorlar. 15:30 da gün bitiyor, Cuma günü telefonlar bile neredeyse kapalı oluyor.

İş kanununu henüz İngilizce olarak bulamadım. İşten çıkarmanın zor veya pahalı olduğunu anlıyorum. Belki de serbest bölgedeki teşvik mevzuatı nedeniyle belirli bir sayının altına düşmek istemiyorlar. Sonuçta memnun olmadığınız bir çalışan için genellikle sineye çekmeniz gerekiyor, şanslıysanız başka bir işletmeye devrini sağlayabiliyorsunuz. İstifa edip gitmek mümkün değil, mutlaka eski işvereninizden bonservis almanız isteniyor. Patronun kendine biçtiği rol “ailenin babası” şeklinde, kendini onların babası olarak görüyor, Türkiye’de görmediğim ölçüde vicdanlı bir davranış kalıbı var.

Çalışanlar için bizdeki gibi servis ve ücretsiz yemek uygulaması yok. 30 dakika ara dinlenme içinde sokaklara doluşan seyyar satıcılarından sağlıksız atıştırmalık alıyor veya evden getirdiği bir lokmayı yiyorlar. Bunun için de belirli bir yer çoğu fabrikada yok, sokaklarda yere oturup, arabaların üzerini masa gibi kullanıp yaşamaya çalışıyorlar, çok üzücü.

Bu noktada Avrupa-ABD markalarının sürdürülebilirlik masallarının gerçek yüzünü görüyorum, hiç kimsenin bu ihtiyaç sahibi insanları umursadığı yok! Bengal işçiler var, bir yerlerde yurtta kaldıkları söyleniyor, yabancı markaların bunu görmezden geliyor!

Çalışanların para kazanabilmesi (ve elbette daha fazla üretim) için düzenli fazla mesai yapılıyor, kadınlar 19:00 erkekler 23:00 paydos ediyor. Fazla mesai saatlerinde neredeyse hiç amir yok, bana kalırsa makul bir çalışma da yok ama mesai yapılmadığı takdirde erkeklerin başka bir firmada ikinci vardiyada çalışmaya başladıkları söyleniyor. Başka bir ifadeyle çalışanınızı kaybetmemek için yorgunluktan bayılana kadar çalıştırmanız gerekiyor! Büyük markalar ellerini taşın altına koyup “asgari DEĞİL, yaşanabilir ücret” için öncülük etmeliler.

Daha fazla para vermenin bir diğer yolu da dar bir iş tanımı vererek her türlü ilave iş için “bahşiş = bonus” adı altında keyfi ödeme yapmakmış. Böylece ahlak çöküyor ve müdürlerin eline bakan, sadık fanatikleri oluyor, çete gibi hareket etmeye meyilli oluyorlar.

Daha fazla para vermenin bir diğer yolu da yapamayacağını bilsen dahi verilen ilave sorumlulukları kabul etmekmiş. Bir zaman sonra yapamadığınız belli oluyor ve ilave sorumluluğu sizden geri alıyorlar fakat sorumlulukla birlikte gelen ilave ödeme sizde kalıyor. Şimdi daha az çalışacak, daha az dertlenecek ve eskisi kadar çok para alacaksınız!

Burada neredeyse herkes müdür, genel müdür… Biri kendini tanıtırken falanca firmanın leke temizlik odalarının genel müdürü diyebiliyor, çoğu zaman “senin bir adın yok mu?” demek zorunda kalıyorum. Bana da sürekli “senin görevin ne? Sen kimsin?” soruları geliyor, “ben hiç kimseyim, sadece Utkan” cevabını yetersiz buluyorlar. Bunun birilerine daha yüksek ücret verebilmek için kullanılan bir yöntem olduğunu öğrendim.

Bir diğer yöntem de patrona söylemeden, gizlice, bir iki arkadaşın bir araya gelerek serbest bölge içinde bir yerde küçük bir dikim, yıkama, ütü-paket açmasıymış.

Devletin artan liman yatırımları ithalat – ihracatı kolaylaştırmış. Yine de mevzuat yükü nedeniyle parası ödenmiş bir konteyner dolusu makinayı bir aydır İstanbul’dan hareket ettiremedik.

Mısır 2 (mısır’da Hayat) Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemKüresel dünyada Trump’ın Meksika’dan ithalata 25 puan ek vergi koyması Türkiye’de hiçbir anlam taşımıyorken, Mısır’da ilave kapasite için yarışma başlıyor.

Her gün yeni bir macera…

Utkan ULUÇAY

Perakende Değer Zinciri; Müşteri Tarafından Algılanan Değer Uygulamaları

Perakende Değer Zinciri; Müşteri Tarafından Algılanan Değer Uygulamaları
Perakende Değer Zinciri; Müşteri Tarafından Algılanan Değer Uygulamaları

Perakende Değer Zinciri; Müşteri Tarafından Algılanan Değer Uygulamaları
Dr. Ulduz AZAD

Günümüzde birçok organizasyonda, müşteri deneyimi hizmet sunumunun temel bir parçası olarak kabul edilmekte ve marka vâdini hayata geçiren “Müşteri Deneyimi” departmanları bulunmaktadır. Büyük başarılar elde eden değerli markaların uygulamaları akademisyenler tarafından doğrulanmaya ve test edilmeye devam edilmektedir.

Perakende Değer Zinciri; Müşteri Tarafından Algılanan Değer Uygulamaları
Perakende Değer Zinciri; Müşteri Tarafından Algılanan Değer Uygulamaları

Daha evvel de değinildiği üzere, değer kavramı, ilk kez Porter’ın 1985 yılında şirketlere rekabet avantajı sağlamak amacıyla ortaya koyduğu bir yaklaşım olarak gündeme gelmiştir. 2011 yılında ise Porter, iş sonuçları ile sosyal etkiler arasındaki bağlantıyı ele alarak, yaratılan değerin (fonksiyonel, duygusal ve sosyal) paylaşımının önemini vurgulamıştır.

Aşağıdaki değer önerileri ve marka çağrışımları konusunda ne düşünüyorsunuz?

  • Fonksiyonel Değer (Standart Kalite) için, tutarlı ürün kalitesi, kabul edilebilir standartlar, dayanıklılık, düşük işçilik hatası, kullanım ömrünün yeterliliği ve hizmet süreçlerinde güvenilirlik kriterlerini gözeten bir örnek olarak IKEA :

    https://ikeamuseum.com/en/explore/the-story-of-ikea/quality/

TestrumEylül 1964’te İsveçli bir iç tasarım dergisinde yayınlanan makalede 33 kron (3,30 Avro) fiyatındaki IKEA sandalyenin, beş katı fiyata satılan bir sandalyeden daha iyi olduğu iddia edildi. IKEA yönetimi çok memnun oldu ancak mobilya sektörünün geri kalanı dergiyi boykot etmekle tehdit ettiler.

  • Fonksiyonel Değer (Fiyat) için, makul fiyat, verilen ücrete karşı sunulan değer, fiyat-kalite dengesi ve ekonomik seçenekler sunan örnek McDonald’s fiyat stratejisi (EDLP, Every Day Low Price) :

https://en.wikipedia.org/wiki/Big_Mac_Index

Bigmac IndexBig Mac endeksi, Eylül 1986’da Pam Woodall tarafından The Economist’te satın alma gücünün yarı-mizahi bir örneği olarak tanıtıldı ve halen yayınlanıyor. Big Mac endeksinin temelindeki teori, iki para birimi arasındaki döviz kurunun aynı mal sepeti için alınan fiyatları eşitlemesi kavramından kaynaklanmaktadır.

  • Duygusal Değer için, iyi Hissettiren, eğlenceli, sahip olma İsteği uyandıran, rahatlık sağlayan ve keyifli alış veriş sunan Sephora’nın Kurucusu Dominique Mandonnaud :

“Dünya’ya şıklık katan orijinal bir şey sunun”

https://www.lvmh.com/en/our-maisons/selective-retailing/sephora

Sephora1969’da Fransa’nın Limoges kentinde kurulduğundan beri Sephora, bugün, herkesin güzelliğini kutlayabileceği ilham ve kapsayıcılık dolu bir dünyayı destekleme misyonunu sürdürmek ve üyelerine daha fazla duygusal ayrıcalık sunmak için sadakat programını sürekli geliştiriyor.

 

  • Sosyal Değer için, toplumsal kabul hissi, algıyı yükselten, iyi izlenim sağlayan, sosyal statüyü destekleyen örnek Louis Vuitton, her lüks marka gibi, sürdürülebilirlik ve sosyal etki adına hayvansal, bitkisel veya mineral kaynaklardan elde edilen ürünlerinin üretimine ve korunmasına yönelik politikalar uyguluyor.

FakeLuxury HandbagTrendlerin hızla değiştiği bir endüstride, arzu edilen bir statüyü sürdürebilme yeteneği stratejik bir pazarlama gerektiriyor. Louis Vuitton’un kökleri, 16 yaşındayken lüksü yeniden tanımlayacak bir mirasın temellerini atan Louis Vuitton adlı genç bir vizyonere kadar uzanıyor.

https://www.brandvm.com/post/louis-vuitton-marketing-strategy

Yukarıdaki değer önerilerinde sizde hangi farklı markalar çağrışım yaptı ?