Kaspersky’den startup’lara güvenlik tavsiyeleri 

Son zamanlarda hem dünyada hem de Türkiye’de girişimcilik faaliyetleri hızla artmaya devam ediyor. Kısıtlı bütçelerle kurulan ve büyümeye çalışan startup’lar öncelikleri yönetirken çoğu zaman bilgi güvenliğiyle ilgili konuları ihmal ediyor.

Startup’ların çoğu kısıtlı kaynaklara sahip küçük bir işletmenin siber suçluların ilgisini çekmeyeceğine güvenerek güvenliğe yatırım yapmaz. Fakat herkes siber suçların hedefi olabilir. Öncelikle, siber tehditlerin çoğu çok büyük ölçekli olduğu için yaratıcıları da hedefi geniş tutup en azından birkaçından kazanabilmek için olabildiğince çok şirketi vurmaya çalışır. İkincisi, genellikle nispeten korunmasız olduklarından startup’lar siber suçlular için cazip bir hedeftir. Kuruluşların bir siber saldırıdan sonra toparlanması bazen aylar alırken, küçük bir firma bir daha ayağa kalkamayabilir. Startup’ları kısıtlı bütçeye rağmen hakkıyla koruyabilmek için işe başlamadan önce bir tehdit modeli oluşturmak ve hangi risklerin işletmeyle ilgili olduğunu tespit etmek gerekebilir. Kaspersky, ilk işini kuran birçok girişimcinin yaptığı tipik hataları ele alarak tavsiyelerde bulunuyor.

Bulut kaynaklarının yetersiz korunması

Startup’ların çoğu örneğin Amazon AWS ya da Google Cloud gibi halka açık bulut hizmetlerine bel bağlar, ama bunlarda bu tür depolama alanlarına uygun güvenlik ayarları bulunmayabilir. Çoğu zaman, müşteri verilerinin veya web uygulaması kodlarının olduğu kapsayıcıların korunma yolu zayıf parolaların ötesine geçmez ve dahili kurumsal belgeler doğrudan bağlantılarla erişilebildiği gibi arama motorlarına da görünür. Sonuçta da kritik veriler herkesin eline geçebilir. Startup’lar bazen, işleri zorlaştırmamak adına önemli belgelere erişimi sınırlandırmayı unutarak bunları Google Docs’ta sonsuza kadar herkese açık halde bırakır.

Çalışanların yeterince bilinçli olmaması

Bütün işletmelerde insanlar genellikle zayıf halkadır. Saldırganlar da bunu çok iyi bilir ve toplum mühendisliği hilelerini kullanarak kurumsal ağa sızar ya da gizli bilgi avcılığı yapar. Bilinçsizlik serbest çalışanlarla iş yapan firmalar için iki kat tehlikelidir: Bu kişilerin çalışırken hangi aygıtları ve hangi ağları kullandığını kontrol etmek oldukça zor olabilir. Bu nedenle, tüm çalışanları güvenlik odaklı bir tavır almaya motive etmek ve yönlendirmek çok önemlidir.

Kaspersky, startup’lara iş planlarını hazırlarken siber güvenliğe özen gösterilmesi gerektiğini belirterek şu tavsiyelerde bulunuyor:

  • Hangi kaynakların öncelikli olarak koruma gerektirdiğini ve ilk aşamalarda bütçenizin ne tür güvenlik araçlarına yeteceğini tespit edin. Aslında, tedbirlerin çoğu o kadar da maliyetli değildir.
  • Aygıtlarınızı ve hesaplarınızı korumak için güçlü parolalar kullanın. Kaspersky Small Office Security çözümümüz güçlü parolalar oluşturmaya ve bunları şifreli kapsayıcıların içinde tutmaya yarayan Kaspersky Password Manager aracını içerir. İki aşamalı kimlik doğrulamayı ihmal etmeyin. Bu aralar neredeyse her yerde kullanılıyor ve gerçekten işe yarıyor.
  • Çalışmayı planladığınız ülkelerdeki veri depolama yasalarını dikkatle inceleyin ve firmanızın kişisel bilgi depolama ve işleme iş akışının bu yasalara uygun olduğundan emin olun. Mümkünse söz konusu her piyasadaki tuzaklar ve gizli tehlikeler konusunda avukatlara danışın.
  • Üçüncü şahıs hizmet ve yazılımlarının güvenliğini yakından takip edin. Kullandığınız işbirlikçi geliştirme sistemi ne kadar iyi korunuyor? Konakçı hizmet sağlayıcınız güvenli mi? Kullandığınız açık kaynak kütüphanelerinde bilinen zafiyetler var mı? Bu sorular da sizi en az son ürünün tüketici özellikleri kadar ilgilendirmelidir.
  • Çalışanlarınızın siber güvenlik bilincini yükseltin ve onları bu konuda araştırma yapmaya teşvik edin. Eğer firmanızda kadrolu siber güvenlik uzmanı yoksa (startup’larda genellikle olmaz) bu konuya en azından biraz ilgi duyan birini bulun.
  • Bilgisayarın altyapısını korumayı unutmayın. Bütçesi kısıtlı olan yeni firmalara yönelik Kaspersky Small Office Security sayesinde iş istasyonlarınızın ve sunucularınızın güvenliğini otomatik kontrol edebilir ve ödemelerinizi çevrimiçi olarak güvenle yapabilirsiniz. Hiçbir idari beceri gerekmez.

Çevre Yatırımlarını Yapmayan Santraller Acilen Durdurulmalı

Temiz Hava Hakkı Platformu, baca gazı arıtımı ve kül depolama sahalarının mevzuata uygun hale getirilmesi için gerekli altyapı yatırımlarını tamamlamayan kömürlü termik santrallerin çalışmasına izin verilmemesi çağrısında bulundu. 

Platformun basın açıklamasında yer verdiği çarpıcı görüntüler, geçici faaliyet belgesi alarak 2020 yılından beri çalışmaya devam eden santrallerin bazılarından hala siyah dumanlar yükseldiğini gözler önüne serdi.

Ayrıca pek çok santralin, kül depolama sahasının yol açtığı kirliliğin suya ve toprağa karışmasını önleyemediği halde çalışmaya devam ettiğine vurgu yapıldı. Santrallerin geçirimsiz zeminli kül depolama sahası olmadan çevre izni almalarına olanak tanıyan “Atıkların Düzenli Depolanmasında Dair Yönetmelik”in Geçici 3’üncü maddesinin iptali talebiyle açılan davalarda yürütmeyi durdurma kararı verildiğini hatırlatan Platform, çevre yatırımlarını tamamlamamış tüm santrallerin faaliyetlerinin acilen durdurulmasını talep etti.

Santraller Salgın Zamanı Halk Sağlığını Tehdit Ediyor

Platform temsilcileri, muafiyet süresi dolan santrallerin çevre izni alabilmek için gerekli yatırımları yapıp yapmadığının kamuoyuyla paylaşılmadığını belirtti. Geçici izinlerle çalıştırıldıkları sürede ortaya çıkan emisyon verilerine de aynı şekilde ulaşmanın mümkün olmadığını eklediler. Gerekli yatırımlar tamamlanmadan santrallerin çalışmaya devam etmesinin, temiz havanın hayati değerinin daha iyi anlaşıldığı COVID-19 salgını sürecinde halk sağlığı öncelikleriyle bağdaşmadığının altı çizildi.

Muafiyetler veto edilmişti ama yatırımlar hala yapılmadı

Temiz Hava Hakkı Platformu Koordinatörü Buket Atlı “Tanınan altı yıl boyunca çevre yatırımlarını tamamlamamış olan kömürlü termik santrallere iki yıl daha ek muafiyet verecek yasa teklifi 2019 yılında, toplanan yüz bin imza ve sivil toplum kuruluşlarının tepkileri sonucu veto edilmişti. Ancak, Ocak 2020’de kapatılan santraller, çevre ve halk sağlığı için yapmaları gereken yatırımlar tamamlanmadığı halde tekrar açıldı ve çalışmaya devam ediyor. Halk sağlığını korumak amacıyla santrallere daha fazla muafiyet verilmeyeceği söylenmiş olmasına rağmen, gerekli yatırımlarını tamamlamamış santrallere geçici izinler ve ek süreler verilerek havamızı kirletmelerine göz yumuluyor” dedi.

Atlı, kül depolama alanlarını mevzuata uygun hale getirmeyen santrallere de değinerek; “Mevcut kömürlü termik santrallerin küllerin geçirimsiz zeminli sahalarda depolanması konusunda da altyapı yatırımlarının yapılması gerekiyordu. Fakat, santrallere tanınan altı yıllık muafiyetin bitmesine beş gün kala yapılan ani bir yönetmelik değişikliğiyle kül depolama alanlarında gerekli çevre yatırımlarını sağlamayan santrallerin çalışabilmesinin önü açılmıştı. 2020 yılında sivil toplum kuruluşları ve meslek örgütleri tarafından açılan davalarda söz konusu yönetmelik değişikliğinin; çevreye telafisi mümkün olmayacak zararlar verecek olması gerekçesiyle madde hakkında yürütmeyi durdurma kararı verilmiştir. Kül depolama sahası yatırımları yapılmadığı halde yönetmelik değişikliği kapsamında çevre izni alabilmiş santrallerin izinleri artık geçerli değildir ve derhal faaliyetlerinin durdurulması gerekmektedir” dedi.

Afşin’de Kara Kar Yağdı

Kahramanmaraş Elbistan – Afşin Hayatı ve Doğayı Koruma Platformu Üyesi İbrahim Yalçın “Filtre yapıldığı söylenerek açılan Afşin A santralinin iki ünitesi de Haziran ayından beri her gün eskisi gibi kül saçmaya devam ediyor. 2020’de santral kapandığında yıllar sonra ilk defa beyaz kar görmüştük ama bu kış yine Afşin’e kara kar yağdı. Çevre ve Şehircilik Bakanı “biz izliyoruz, eğer limitler aşılırsa kapatırız” demişti. Fakat burada santrallerin çalıştığı her gün zehirleniyoruz. Temiz hava için daha kaç yıl beklememiz lazım? Gerekli yatırımlar yapılmadan, sürekli yeni izinler vererek bu santrallerin çalışmalarına izin vermeyin” dedi.

Makine Mühendisleri Odası Enerji Grubu Üyesi Orhan Aytaç, “2019 yılından beri çevre izni veya geçici faaliyet belgesi alan santrallerin hangi yatırımları yaptığını ve ulusal limitlere uyup uymadığını bilmiyoruz. Sahadan, yerel basından ve sektör dergilerinden aldığımız bilgilere göre, yılbaşında kapatılan ancak Haziran 2020’de tüm veya bazı ünitelerine geçici faaliyet belgesi verilen Afşin-Elbistan A, Seyitömer, Tunçbilek, Çatalağzı, Soma B ve Kangal santrallerine yalnızca kükürt giderimi için geçici “kuru soğurucu püskürtme” sistemi monte edilmiştir. Başka bir iyileştirme yapılmamıştır. Santrallere buldukları bu ‘geçici’ çözüm, ülkemizdeki kömürün kükürt oranı ve yandıktan sonra oluşan kül miktarı çok fazla olduğu için verimli değildir” dedi.

Aytaç, Kahmaramanmaraş’ın Afşin ilçesinde artık kronik hale gelen hava kirliliğine de değindi: “Afşin’de Greenpeace Akdeniz tarafından 5 Ekim – 11 Kasım 2020 arasında dört farklı yerde yapılan 24 saatlik hava kirliliği ölçüm sonuçları, bazı günler kanserojen olan kirleticilerin Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği limitlerinin (PM10) tam 16 katına kadar aşıldığını gösteriyor. Türkiye’deki santrallerde kullanılan elektrofiltreler, kurulan “geçici” sistemin getirdiği ilave toz yüküne göre tasarlanmadığı için, hem kükürt salımı gerektiği kadar azalmıyor hem de eskisinden de fazla toz salımı olabiliyor”.

Temiz Hava Hakkı Platformu, 30 yılı aşkın süredir çalışan ve ekonomik ömrünü doldurmuş kömürlü termik santrallerin; yıllarca tanınan muafiyetler nedeniyle Çanakkale, Kütahya, Manisa, Muğla, Zonguldak, Kahramanmaraş, Sivas ve Muğla illeri başta olmak üzere Türkiye’nin pek çok yerinde hava, toprak ve suyu kirletmeye devam ettiğini vurguladı. Bu illerdeki çevre kuruluşları tarafından muafiyetlerin uzatılmaması için 2019 yılında başlatılan ve 105 bin kişiye ulaşan imza kampanyasının devam ettiği belirtildi. Şubat ayında duyurulan bir araştırmaya göre, her gün 13 kişinin yaşamını kaybetmesine sebep olan Türkiye’deki kömürlü termik santrallerin; kimsenin istihdam sorunu yaşamayacağı adil bir geçiş planı ile emekli edilmesi çağrısı yapıldı.

İnşaat malzemeleri sanayisi 2021’e sınırlı bir ihracat artışı ile başladı

Türkiye İMSAD tarafından hazırlanan İnşaat Malzemeleri Sanayi Dış Ticaret Endeksi Ocak 2021 sonuçlarına göre, inşaat malzemeleri sanayisi yeni yıla sınırlı bir ihracat artışı ile başladı. İhracat 2021 yılı ocak ayında geçen yılın ocak ayına göre yüzde 3,7 artarak 1,82 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. İhracat ortalama birim fiyatı ise 2020 yılı ocak ayında 0,37 dolar/kg iken 2021 yılı ocak ayında 0,43 dolara yükseldi.

Türkiye İMSAD İnşaat Malzemeleri Sanayi Dış Ticaret Endeksi 2021 yılı ocak ayı sonuçları açıklandı. Dış Ticaret Endeksi’nde şu bilgiler yer aldı: Pazarlarda uygulanan kısıtlama önlemleri ve sert hava koşulları ihracat performansını yeni yılın başlangıcında zayıflattı. İnşaat malzemeleri sanayi ihracatı 2021 yılı ocak ayında geçen yılın ocak ayına göre yüzde 3,7 artarak 1,82 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti.

2021 yılı ocak ayında inşaat malzemeleri ihracatı miktar olarak geçen yılın ocak ayına göre yüzde 12,4 gerileme gösterdi. 2020 yılı ocak ayında 4 milyon 761 bin 690 ton olan ihracat 2021 yılı ocak ayında 4 milyon 172 bin 743 tona indi. İnşaat malzemeleri sanayi ihracatı mevsimselliğin de etkisi ile yeni yıla zayıf bir büyüme performansı ile başladı. İnşaat malzemeleri sanayisi ortalama yıllık ihracat birim fiyatı ise ocak ayında geçen yılın ocak ayına göre yükseldi. 2020 yılı ocak ayında 0,37 dolar/kg olan ihracat birim fiyatı 2021 yılı ocak ayında artış gösterdi ve 0,43 dolar/kg oldu. Küresel emtia fiyatlarındaki artış etkisini gösterdi.

2021 yılı ocak ayında inşaat malzemeleri ithalatı değer olarak geçen yılın ocak ayına göre yüzde 3,5 artarak 616 milyon dolar oldu. Geçen yılın son üç ayına göre ise ithalat geriledi. 2021 yılı ocak ayında inşaat malzemeleri ithalatı miktar olarak geçen yılın ocak ayına göre yüzde 7,8 yükseldi. Göreceli canlı devam eden inşaat sektörü faaliyetlerine bağlı olarak ithalat yeni yıla da artış ile başladı. İnşaat malzemeleri sanayi ithalat birim fiyatı 2020 yılı ocak ayında 2,46 dolar/kg iken 2021 yılı ocak ayında 2,54 dolar/kg oldu. İthalat birim fiyatları da küresel emtia fiyatlarının artışlarından etkilendi.

Küresel ölçekte aşılama alanındaki iyimserliğin artmasına rağmen birçok pazarda uygulanan kısıtlama önlemleri ile inşaat malzemeleri dış ticareti yeni yıla ılımlı bir büyüme temposu ile başladı.

Ocak ayı ihracatında alt sektörlerde farklılık yaşandı

2021 yılı ocak ayında inşaat malzemeleri ihracat performansı alt sektörler itibarıyla farklılıklar gösterdi. Değer ve miktar olarak ihracatta eğilim farklı yönlerde oldu. 2021 yılı ocak ayında 8 alt ürün grubundan 4’ünün ortalama ihracat birim fiyatları 2020 yılı ocak ayına göre yükseldi. 2 ürün grubunda ihracat birim fiyatları düştü. 2 ürün grubunda ise fiyatlar değişmedi. Ocak ayında mineral ürünler ortalama ihracat birim fiyatı yüzde 15 arttı. Demir çelik ürünlerinin ortalama ihracat birim fiyatı ise yüzde 12,7 yükseldi. Prefabrik yapıların ortalama ihracat birim fiyatı ocak ayında yüzde 12 düştü. Metal bazlı ürünlerin ortalama ihracat birim fiyatı ise yüzde 1,6 geriledi.

2021 yılının ocak ayında 8 alt ürün grubunun 5’inde ihracat miktar olarak geçen yılın ocak ayının üzerinde gerçekleşti. 2021 yılı ocak ayında en yüksek ihracat miktar artışı yüzde 31 ile yalıtım malzemelerinde ve yüzde 16,5 ile metal bazlı ürünlerde gerçekleşti. Miktar olarak önemli düşüş yüzde 15,6 ile demir çelik ürünlerinde yaşandı.

2021 yılının ocak ayında 8 alt ürün grubunun 5’inde ihracat değer olarak yükseldi. Değer olarak önemli artışların gerçekleştiği 2021 yılı ocak ayında en yüksek ihracat artışı yüzde 31,4 yalıtım malzemelerinde ve yüzde 16,9 ile elektrik malzemeleri ve teçhizatında gerçekleşti. Değer olarak ihracatın en çok gerilediği ürün grubu ise prefabrik yapılar oldu.

Türkiye sanayi ihracatı 2021’e zayıf bir performans ile başladı             

2021 yılı ocak ayında sanayi ürünleri ihracatı değer olarak bir önceki yılın ocak ayına göre yüzde 0,3 geriledi. Ocak ayında mevsimsellik ve küresel pazarlarda uygulanan kısıtlama önlemleri, ihracatı olumsuz etkiledi. Türkiye toplam sanayi ürünleri ihracatı miktar olarak 2021 yılının ocak ayında bir önceki yılın ocak ayına göre yüzde 1,4 düştü. Sanayi ihracatı miktar olarak da yeni yıla gerileme ile başladı. Yeni yılın ilk ayında sanayi ihracatı değer ve miktar olarak son ayların en düşük aylık ihracatı oldu. Sanayi malı ihracatında ortalama birim fiyatları 2020 yılı ocak ayında 1,28 dolar/kg iken, 2021 yılı ocak ayında 1,29 dolar/kg oldu.  2021 yılı ocak ayı sanayi ortalama ihracat birim fiyatları 2020 yılı aralık ayına göre ise 0,07 dolar/kg geriledi. 2020 yılı aralık ayı ortalama ihracat birim fiyatı 1,36 dolar/kg olarak gerçekleşmişti.

İnşaat malzemeleri sanayisi dışındaki sanayilerin toplam ihracatı değer olarak 2021 yılı ocak ayında bir önceki yılın ocak ayına göre yüzde 1,1 düştü. İnşaat malzemeleri sanayisi dışındaki sanayilerin ihracat ortalama birim fiyatı 2020 yılı ocak ayında 2,37 dolar/kg iken 2021 yılı ocak ayında 2,10 dolar/kg oldu. Küresel ölçekte emtia ve sanayi malı fiyat artışlarına karşın Türkiye’nin sanayi ihracat birim fiyatı ocak ayında düşüş gösterdi.

E-Ticarette Başarı için 3 Formül

Dünyayı saran Covid-19 salgını döneminde e-ticaret ve e-ihracatta yaşanan artışların markalara yansıması için doğru pazar yeri seçimi çok önemli. Dünyanın 126 ülkesinde influencer kampanyaları düzenleyen, firmalara pazar yeri yönetimi desteği sağlayan DEX’in CEO’su Emrah Pamuk, basit çözümlerle büyük başarıların elde edilebileceğini söyledi. Pamuk, e-ticaret ile e-ihracatta doğru pazar yerini seçmek için profesyonel destek almanın markaların ilk adımı doğru atmasını sağladığını belirterek, “Bunun yanında pazar yerinin doğru yönetimi ve hedef kitleye uygun influencer kampanyası gelince, tanınırlık, satış ve ciro artışı kaçınılmaz oluyor” dedi.

Covid-19 salgını dünyayı daha dijital hale getirirken, bu dönüşüm ve değişime ayak uyduran şirketler de büyümelerine hız kesmeden devam ediyor. Salgın sürecinin kazanan şirketlerinin başında ise e-ticaret platformları geliyor: Bugüne kadar mevcut müşterilerine hizmet veren e-ticaret siteleri, önceki yıllarda yüzde 70’e varan fiyat avantajlı kampanyalarla canlı tutmaya çalıştıkları satışlarını, 2020 yılında hiçbir fazladan indirime gerek duymadan yüzde 400’e varan oranlarda artırmayı başardı. Bunda, salgın sürecinde evde kal döneminin etkisi büyük olurken, aynı zamanda Türkiye’de 65 yaş üzeri hiç internet kullanıcısı olmayan yaklaşık 10 milyon kişinin de online hayatla tanışması yükselişte başrolde yer aldı.

5 Yıllık İvme 6 Ayda Yakalandı

E-ticaret sitelerinin daha da büyüyeceği ve dijital ihracatla beraber klasik pazarların dışına çıkılarak yeni tüketicilere ulaşılacağına ilişkin raporlar da birbiri ardına yayınlanıyor. Bu durum, e-ticaret sitelerindeki satış yapılan pazar yerlerinin önemini daha da artırıyor. Dünyanın 126 ülkesinde dijital ihracat için influencer marketing yapan DEX’in CEO’su Emrah Pamuk, süreçten kârlı çıkmak isteyen şirketler ve KOBİ’ler için dijital ihracattaki pazar yerlerine ilişkin bilgiler verdi. Dijital ihracatın dünyada 1995’te, Türkiye’de ise 1997’de hayata geçtiğini hatırlatan Emrah Pamuk, Covid-19 salgınıyla beraber online alışveriş ve dijital ihracatta patlama yaşandığını kaydetti. Pamuk, “2020 yılında yaşadığımız ve bugün de devam eden salgın döneminde online ticaret, ciddi yükselişler kaydetti. Türkiye’de 3-5 yılda yakalanacak ivme, salgında 6 ayda yakalandı. Online satış ve dijital ihracat konusunda bundan sonrası için de, bu ivme ciddi anlamda bir çarpan sayısı ile devam edecek. Buraya sadece markaların kendi e-ticaret siteleri değil, özellikle Türkiye ve yurt dışında ki pazar yeri süreçleri de devreye girecektir” dedi.

Her Platformda Bulunma Gerek Yok

Dijital ihracat kanallarında pazar yeri sahipliğinin önemli olduğunu ama daha önemlisinin bu pazar yerini doğru şekilde kullanmaktan geçtiğini anlatan Emrah Pamuk, bu süreçte pazar yeri seçimi ve pazar yerlerinin yönetimi konusunda profesyonel yardımın, markalara çok kazandırdığını anlattı. Pamuk, şu bilgileri verdi:

“Ülkemiz ve yurtdışında, tüketici kullanım durumlarına göre öne çıkan pazar yerleri bulunmakta. Dolayısı ile kullanıcı sayısı yüksek olan pazar yerlerinde mağaza açmak, dijital ihracatta başarıyı hedefleyenlerin yolunu hızlandıracak. Bunu yaparken, tüm pazar yerlerinde olmaya gerek de bulunmuyor. Şirketin faaliyet alanındaki sektörü ve maliyetleri, hangi pazar yerinde bulunması gerektiğini belirleyen birinci unsur olmalı. Bu noktada, şirket dikkatini dağıtmadan pazar yerine odaklanmalı ve orada başarı yakalandıktan sonra diğer pazar yerleri değerlendirmelidir.”

Pazar Yeri Canlı Tutulmalı

En önemli e-ticaret pazar yerlerini de sıralayan DEX CEO’su Emrah Pamuk, “Bunlar Aliexpress, Amazon, Etsy, Ozon, Wallmart, Ebay, Allegro, Wildberries olarak sıralanabilir. Türkiye’de de Hepsiburada, Sahibinden.com, Trendyol, N11.com, Gittigidiyor, Amazon Türkiye hemen her şirketin bulunmak ve ticaret yapmak istediği platformlardır” dedi. KOBİ’lerin bu platformlardaki pazar yerlerine ilişkin stratejilerinin ne olması gerektiği sorusuna da yanıt veren Pamuk, şu ifadeleri kullandı: “Markalar pazar yerini açtıktan sonra, burayı kaderine terk ediyor. Aslında markalar online pazar yerlerini de offline bir mağazaları ya da showroomları gibi görmeliler. Ve bu pazar yerlerini, devamlı güncel tutmalılar. Özellikle video odaklı içerikler ile ürünlerini tanıtmaları çok önemli. Ya da çok iyi fotoğraf çekimleri yeterli olacaktır.”

Doğru Kampanya İçin Doğru Çalışma Gerekli

Influencer kampanyalarının e-pazar yerine önemli katkılar sunduğunu kaydeden Emrah Pamuk, “Influencer marketing çalışmaları ile sosyal medyada markalar ciddi anlamda fayda sağlamakta. Bunu özellikle hedef kitlesinde doğru Influencer kullanımını proje ile birleştirtirse; başarı, zaten kaçınılmaz. Özellikle pazar yeri son zamanlarda ‘Affiliate Influencer Marketing’ özelinde yani; ‘Satış Odaklı ve Gelir Paylaşım’ modeli ile ilerlemekte. Bu model de influencer ve markaları oldukça memnun ediyor. İşte bu noktada doğru kampanyanın önemi ortaya çıkıyor: Influencer marketing çalışması yurt içi ya da yurt dışında markanın hedef kitlesindeki kişilerin kullandığı sosyal medya platformlarında doğru mesaj verilerek tüketiciye sunulmalı. Böyle yapıldığı taktirde takipçi, erişim, etkileşim ve ciro artışları yaşanıyor. Tabii bu çalışmanın doğru şekilde raporlanması ve analiz edilmesi bir sonraki çalışmasına da ışık tutmakta. Aksi halde ise, ınfluencer çalışmasında başarı yakalanması zor oluyor” dedi.

DEX CEO’su Emrah Pamuk, KOBİ ve üreticilerin e-ihracat sitelerinde pazar yeri açması için gereken belgeleri ise şöyle sıraladı:

  • Firma, hedef kitlesine uygun pazar yerinin olduğu platformu seçmeli.
  • Firmanın Türkiye Cumhuriyeti vergi numarası, kurumsal e-posta adresi ve banka hesabı olmalı.
  • Firmanın vergi levhası, sicil numarası gibi resmi evrakları bulunmalı.
  • Firma üyelik için tüm belgeleri eksiksiz yüklemeli.
  • E-ticaret ve e-ihracat sitesine üye olunduktan sonra pazar yeri onaylanma süreci takip edilmeli.
  • Pazar yeri onayının ardından markanın satacağı ürünler özelinde kategori seçilmeli.

İMMİB, Türkiye toplam mal ihracatının yüzde 35’ini, mal ve hizmet ihracatının ise yüzde 46’sını karşılıyor

İMMİB’in yeni Koordinatör Başkanı Aydın Dinçer oldu

İstanbul Maden ve Metaller İhracatçı Birlikleri (İMMİB), 2020 yılını 58,5 milyar dolarlık ihracat ile kapatırken, Türkiye’nin toplam mal ihracatının yüzde 35’ini;  kümülatif mal ve hizmet ihracatının ise yaklaşık yüzde 46’sını üstelendi. İMMİB Koordinatör Başkanlığına getirilen Aydın Dinçer, 29.600 üyesi ve güçlü sektörleri ile “Lider İhracatçı Birliği” olarak konumlandırılan İMMİB hakkında bilgi verdi. Dinçer, “2020 pandemi dolayısıyla zor bir yıldı; ama buna rağmen problemin çözümünü doğru tarif ederek süreci çok iyi yönettik. Aşı ile birlikte belirsizliklerin azalması, ekonomilerin büyüme yönlü bir trend yakalaması, sanayi ve üretim tarafında özellikle mal siparişinde yaşanan olumlu gelişmeler, 2021’i çok daha başarılı geçireceğimizi gösteriyor” dedi.

Türkiye’nin mal ve hizmet ihracatının yüzde 46’sını gerçekleştiren ve “Lider İhracatçı Birliği” olarak konumlandırılan İMMİB’in Koordinatör Başkanlığına Aydın Dinçer getirildi. Aynı zamanda İstanbul Maden İhracatçıları Birliği’nin (İMİB) Yönetim Kurulu Başkanı olan Dinçer, İstanbul Demir ve Demir Dışı Metaller İhracatçıları Birliği, İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği, Elektrik ve Elektronik İhracatçıları Birliği, Mücevher İhracatçıları Birliği, Çelik İhracatçıları Birliği ve Hizmet İhracatçıları Birliği ile İMMİB’in 2021 için çok daha iyi bir hikaye yazacağını söyledi. Dinçer, İMMİB’in çalışmaları ve 7 birliğinin 2020 ihracat rakamları hakkında da bilgi verdi.

7 ayrı birlik, toplam 92,9 milyar dolarlık ihracat

İMMİB’in toplam 31 bin aktif üyesi bulunan yedi birlik ile birlikte Türkiye’nin toplam mal ihracatının yüzde 35’ini, Türkiye’nin kümülatif mal ve hizmet ihracatının ise yüzde 46’sını üstlendiğini dile getiren Dinçer,  şunları kaydetti: “2020 yılında kimya sektörümüz 18.3, çelik sektörümüz 12.7, elektrik ve elektronik sektörümüz 11.1, demir ve demir dışı metaller sektörümüz 8.3, maden sektörümüz 4.3 ve mücevher sektörümüz 3.8 milyar dolarlık ihracat yaptı. İMİMİB çatısı altında mal ihracatı yapan 6 birliğin toplam ihracatı 58.5 milyar dolar, hizmet sektörü ihracatı ise 2020 Ocak-Aralık döneminde 34,4 milyar dolar olarak gerçekleşti. 2020, pandemi yılıydı ve Kovid-19’un yarattığı durumu anlama, kriz planları oluşturma ve onları hayata geçirme süreçlerini hızlı yaşadık. Birbirinden kıymetli yedi birliğimizin başkanları, genel sekreterliğimiz ve her bir üye firmamız çok yoğun bir çalışma takvimi geçirdiler. Belirsizliklerle dolu 2020 yılını problemin çözümünü doğru tarif ederek ve süreci iyi yöneterek aslında en az kayıpla atlattık. Aşı ile birlikte belirsizliklerin azalması, ekonomilerin büyüme yönlü bir trend yakalaması, sanayi ve üretim tarafında özellikle mal siparişinde yaşanan olumlu gelişmeler, 2021’i çok daha başarılı geçireceğimizi gösteriyor.”

Belirli süreli iş sözleşmenin yenilenmeyeceği işverence bildirilmişse, işçi kıdem tazminatına hak kazanabilir mi?

Yargıtay’a göre, “Halen yürürlükte olan ve kıdem tazminatını düzenleyen 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14 üncü maddesinde ‘‘Bu Kanuna tabi işçilerin hizmet akitlerinin…’‘ cümlesi ile iş sözleşmesinin belirli ya da belirsiz süreli olmasının kıdem tazminatına hak kazanma açısından önemli olmadığı belirtilmiştir. Burada önemli olan fesih iradesinin kim tarafından ortaya konulduğu ve kıdem tazminatına hak kazanma koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğidir. Örneğin belirli süreli iş sözleşmesini 4857 sayılı İş Kanunu’nun 24. maddesi uyarınca haklı nedenle fesheden işçi bir yıllık kıdem koşulu gerçekleştiği takdirde kıdem tazminatına hak kazanacaktır. Elbette kural olarak belirli süreli iş sözleşmesi kararlaştırılmış ve süre sonunda taraflardan herhangi biri fesih iradesini ortaya koymamış ise iş sözleşmesinin kendiliğinden sona ereceği açıktır. Ancak belirli süreli iş sözleşmesinin sona ermesinden önce taraflardan biri yenilememe iradesini ortaya koymuş ise burada yenilemeyen tarafın iradesine göre kıdem tazminatına hak kazanılıp kazanılamayacağı araştırılmalıdır. İşveren yenilememe iradesini göstermiş ve haklı nedene dayanmıyor ise bir yıllık kıdem koşulu gerçekleştiği takdirde kıdem tazminatı ödenmelidir.

Somut uyuşmazlıkta davacı ile ilki 01.09.2004, ikincisi 01.09.2005 tarihinde birer yıllık belirli süreli iş sözleşmesi imzalanmıştır. Davalı işveren 31.08.2006 tarihinde sona erecek sözleşmeyi yenilemeyeceğini 01.08.2006 tarihinde davacı işçiye bildirmiş ve iradesini ortaya koymuştur. İş sözleşmesinin işveren tarafından yenilenmemesi nedeni ile bir yıllık kıdem koşulunu taşıyan davacıya kıdem tazminatının ödenmesi gerekir. Kıdem tazminatı isteğinin kabulü yerine, yazılı gerekçe ile reddi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir” (Y9HD.3.10.2011 T., E.2009/22355, K.2011/34265).

Sonuç olarak, belirli süreli iş sözleşmenin yenilenmeyeceği işverence bildirilmişse, bu durum işveren feshi sayılır ve işçi kıdem tazminatına hak kazanır.

Sabit Döviz Kurları İle Kim Kazanır, Kim Kaybeder?

DÖVİZ FİYATLARINI NELER ETKİLER?

Dövizde belli bir fiyat yoktur aslında. “Aha, Dolar’ın fiyatı budur” diyebileceğimiz bir fiyat yoktur. Dün düşük olan döviz fiyatı bugün yüksek olup, yarınki piyasa da ise fiyatın yine düşük olması sürpriz olmaz. Fiyatlamalar ekmeğin fiyatı gibi sabit değildir. Anlık değişir. Hatta bir haber, bir dedikodu, döviz fiyatını etkiler. Anlayacağınız döviz fiyatı şımarık çocuk gibidir. Ne zaman ne olacağını kestirmek zor.

Döviz piyasalarında fiyatlamayı etkileyen pek çok unsur vardır;

  • Siyasi ilişkiler, siyasi söylemler
  • Ülke riski (savaş, ayaklanma vs)
  • Spekülatif dedikodu mahiyetindeki haberler
  • Ekonomik veriler
  • Ülkemize yapılan ekonomik yaptırımlar
  • Sıcak paranın gelişi veya ülkemizden gidişi
  • Ülkenin döviz rezervleri
  • Dış ticaret açığı
  • Faiz ve para politikası yönünde alınan kararlar
  • Dış borçlar

PİYASANIN OYNAKLIĞI

Serbest piyasa ekonomisinde kurların oynaklığı kaçınılmazdır. Kur oynaklığından ise etkilenen pek çok kesim olacaktır. Tasarruf sahibinden, ithalatçı ve ihracatçıya kadar… Kimisi kurların düşüşünü, kimisi kurların yükselmesini fırsat bilip, bu piyasa oynaklığından kendilerine fırsat yaratmaya çalışırlar.

Yukarıdaki grafikte;

Tarih  : 4 Ağustos 2020

Kur     : USD TRL C/6.8989

Şeklindedir.

Uzun bir süre kur bu seviyede kalmıştır. Bu seviyeden neyi anlamalıyız? Kuşkusuz ki ithalatçılar ve sıcak para sevenler için bir fırsattır. En azından uzun süre yükselmeyen döviz kurları ithalatçının ithal maliyetini ve gümrük vergilerini olumsuz yönde etkilemeyecektir.  Adeta kur sabitlenmiş.

Bu kurlar ithalatçılar ve sıcak para sevenler için bir fırsat gibi görünse de ihracatçılar için aynı sözleri söyleyemiyoruz. İhracatçının stabil kurla ihracatını ne kadar sağlıklı yapacağı kestirilemez. Zaten kazancını kur farkına bağlamış ihracatçı küresel piyasada ihraç malı için fiyatlama yapmada zorlanıyor ve kurların hangi yöne gideceği belirsiz bir ortamda ihracatçı bazı satış kontratlarını iptal etme yoluna da gidebilecektir. İhracatçıyı olumsuz olarak etkileyen bu kur, ithalatçı için altın tepside sunulan bir aş gibidir.

Yukarıdaki grafikte;

Tarih   : 6 Kasım 2020

Kur      : USD TRL C/8.5193

Bence ihracatçı için güzel bir kur. Kazancını kur farkı gelirine bağlamış ihracatçı bu fiyatlar karşısında son derece memnundur. Hatta global piyasada döviz bazında daha düşük fiyata malını satabilecek ve rekabet gücüne güç katacaktır. Daha fazla ihracat yapacaktır. İhracatçı için bir fırsat gibi görünen bu kur ithalatçı için bir kâbusa dönecektir. Çünkü ithalatçının maliyeti artacaktır, ithal girdi kalemlerine ödeyeceği gümrük vergi ve fonları artacaktır. Sıcak paracılar ise işte yukarıdaki grafikte görülen seviyede dövizlerini getirip, Türk Lirası’na çevirip, ülkemizdeki faiz politikası çerçevesinde tasarruflarına artı değer katacaktır.

Oldu mu ya?

Tarih  : 4 Ağustos 2020

Kur     : USD TRL C/6.8989

Tarih   : 6 Kasım 2020

Kur      : USD TRL C/8.5193

Kurlarından sonra

Tarih   : 18 Şubat 2021

Kur      : USD TRL C/6.9654

Bu kurun kime yararı olacaktır? İhracatçının yandığının resmidir. Kurun bu seviyeye düşeceğini ne ithalatçı, ne ihracatçı, ne de spekülatörler tahmin edemezdi. Ama oldu. Kurun bu seviyeye gelmesini tahmin etmek için sihirbaz olmak da yetmez.  Belli ki oldukça karışık, oldukça dalgalı bir piyasa. Böylesi dalgalı piyasada kim bilir kaç gemi dalgaların gazabına uğrayıp, batmıştır? Batan gemilerden muhtemelen kimsenin de haberi yoktur.

STABİL DÖVİZ KURLARI İLE KİM KAZANIR KİM KAYBEDER? 

Güzel bir soru değil mi? Kurlar hareketlidir demiştim. Ancak bu hareket bir ileri bir geri şeklinde olduğunda akla ziyandır. Bir ileri, bir geri harekete neden olan güç ne olabilir? Yüksek faiz, sıkı para politikası ve dövizi baskılama.

Bu şekildeki kurlarla;

  • İthalatçı kazanır. Çünkü kur riskini minimize edecektir, maliyetlerinizi azaltacaktır, ithalat rakamı artacaktır. İthalatın ülkemize yararı var mı?
  • İhracatçı pazarını kaybedecek, daha az mal satacak veya satamayacak kontratlarını iptal yoluna da gidebilir. Ülkede belli bir enflasyon dolayısı ile ürünlerin fiyatı yükselirken kurların stabil kalması global pazarlarda ihracatçının patinaj yapmasına neden olacaktır. İhracat azalacak, dış ticaret açığı artacaktır.
  • Hangi güç kurları stabil hale getiriyor acaba? Yüksek faiz ise, ülkede yatırım yapanlar azalacak, yatırım kararı alanlar bu kararını tekrar gözden geçirecekler, ürün fiyatları artacak, istihdam azalacak, işsizlik artacak, sanayicinin yüksek maliyetle kredi alması katmerli olan piyasaya zam olarak yansıyacaktır. Hangi ülke yüksek faizle kalkınmasını ve büyümesini sürdürebilmiştir sizce?

Dahası; bu kadar yeter bence..

Girişimcilikte Fark Yaratan Unsurlar

Dr. Öğr. Üyesi Gözde MERT
Nişantaşı Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi
İsletme Bölüm Başkanı & Gözde Araştırma Şirketi Kurucusu

Girişimci; henüz belirginleşmemiş bir bedelle satmak üzere, üretim girdilerini ve hizmetlerini satın alan kişi olarak ifade edilmektedir. Buna göre girişimci; piyasadaki değişimlerin neden olduğu risklerin, taşıyıcısı durumundadır. Cantillon, girişimcinin piyasadaki belirsizliğe katlanma rolü üzerine odaklanmıştır. Schumpeter’e göre ise girişimciler, yeni bileşimler yaparak, mevcut ekonomik düzeni yıkan kişilerdir. Schumpeter’in ifadesiyle; girişimcilik, aslında bir yaratıcı yıkımdır ve kapitalizmin itici gücüdür. Liberal bir perspektiften bakılırsa, sistem herkese aslında böyle bir şans tanımaktadır. Sistem, herkese; “Sen de yapabilirsin, sen de başarabilirsin.” demektedir. Herkesin, fırsat eşitliğine sahip olduğunu düşünmesini ister. Girişimci olup, kendini kurtarmak, başarıya ulaşabilmek için aslında, herkes eşit ve özgür değildir. İktisat literatürünün diliyle; üretim faaliyetinin gerçekleşmesi için birkaç faktörün bir araya gelmesi gerekmektedir. Bunlar; emek, sermaye, doğal kaynaklar ve müteşebbistir. Bu faktörlerden müteşebbis dışında olanlar; kiralanabilir, yani emek için ücret, sermaye için faiz, doğal kaynaklar için de rant ödenip, bunlar elde edilebilir.

İş dünyası, tam olarak belirli bir alan olmasa da inşaat, üretim, danışmanlık, perakendecilik gibi alanlar liderler için bir bilgi düzeyinin olmasını gerektirmektedir. Yöneticiler, kendileri için topladıkları bilgiyi değerlendirebilecek uzmanlığa sahip değillerse, etkili şekilde liderlik yapamazlar. Mantıklı fikirler sunan çalışanlar ödüllendirmeli, onların çalışma saatlerine, esneklik getirmelidir. Çalışanların, yaratıcı olmaları teşvik etmelidir. Başarılı çalışanlara, şirketten hisse vermelidir.

Malcom Gladwell’e göre üç ana çeşit insan tipi bulunmaktadır. Bunlar:

  • Bağlayıcılar (Connectors),
  • Yetenekliler (Mavens) ve
  • Satıcılar (Salespersons).

Bağlayıcılar, geniş çevreleri olan, hemen her kanatta bir tanıdığı olan kişilerdir. Yetenekliler, çevresindekileri sürekli bilgi ile donatan bireylerdir. Satıcılar ise ikna kabiliyeti çok yüksek olan karizmatik bireylerdir. Hangi kategoride olduğunuza karar vererek, bir değer yaratmalı ve markalaşma yoluna gitmelisiniz.

İş Kurmadan Önce Kendinizi Sorgulayın

  • Kendi işiniz için, kendi sermayenizi riske atmaya hazır mısınız?
  • Herkesin gözünde, bir başarısızlık örneği olarak algılanacak olmanız, sizi rahatsız eder mi?
  • Satış yapmayı istiyor musunuz?
  • Risk alabilme kapasiteniz yeterince yüksek midir?

İş Yönetimi Size Uygun mu?

İşletmecilik, herkesin yapabileceği bir şey değildir. Sizin için en mantıklı hareket; güçlü ve zayıf yönlerinizi tahlil etmek, sonra da kendinizi tipik bir girişimciyle karşılaştırmaktır. Böylelikle girişimciliğin, karakterinize uygun olup-olmadığını anlayabilirsiniz.

Girişimci olmak, kariyeriniz boyunca verdiğiniz kararlardan sadece bir tanesidir. Bu yüzden yapmanız gerekenleri yaparak, ihtiyaçlarınızı ve isteklerinizi listeleyin, sonra da girişimciliğin sizin için en doğru yol olup olmadığına karar veriniz.

Girişimcinin, Mevcut Bir Şirkete Yatırım Yapmadan Önce; Firmanın İflas Durumunu Sorgulaması Gereklidir

Amacınıza, düşündüğünüzden daha hızlı bir şekilde ulaşmak için; yeni bir işe girişmek yerine, var olan bir işletmeyi veya hissesini satın alabilir ya da ona yatırım yapabilirsiniz. Böyle bir durumda, Altman’ın İflas Formülünü kullanarak, firmanın iflas durumunu ortaya çıkartmalısınız. Bu herkesin yapabileceği, son derece kolay bir hesaplama yöntemidir. Şirket, sağlıklı durumda değilse (yani Z değeri 3’ten küçükse); bu şirkete yatırım yapmamalısınız.

Altman’ın Z Değeri, bir şirketin iflasa yakınlığını görmemizi sağlayan ve bilimsel dayanağı olan bir araçtır. New York Üniversitesi’nde görevli olan akademisyen Edward Altman tarafından, 1968 yılında ortaya atılan bu teori, bir şirketin, içerisinde bulunduğu mali sıkıntıyı ölçümleyip, iflasa yakınlığını ortaya koymaktadır. İmalat sektöründe faaliyet gösteren şirketler için hazırlandığından dolayı; ulaştırma, haberleşme ya da bankacılık gibi sektörlerde uygulanamaz.

Z = 1.2 T1 + 1.4 T2 + 3.3 T3 + 0.6 T4 + 0.999 T5

Bu formülde;

T1= Çalışma sermayesi / Toplam Varlıklar: Bu şirketin büyüklüğü ile likit varlıkları arasındaki ilişkisini

T2= Alıkonmuş karlar / Toplam Varlıklar: Bu rasyo, şirketin köklülüğü ve gelir yaratma becerisini,

T3= Faiz ve vergi öncesi kar / Toplam Varlıkları: Şirketin operasyonel karlılığını,

T4= Toplam Piyasa Değeri / Toplam Yükümlülükler: Piyasanın bakış açısını da dikkate alarak şirketin değerine olan algıyı,

T5= Toplam Satışlar / Toplam Varlıklar: (Bilindiği gibi) varlık devir hızını ortaya koymaktadır.

 

Formülde belirtilen değerler, kamuya açık olarak yayınlanır. Elde edilen Z değeri firmanın durumunu gösterir.

Eğer Z-değeri;

>2.99 ise şirket güvenli alanda olup, sağlıklı bir durumdadır.

1.81<Z<2.99 ise şirket gri alandadır, borçlanmada tehlikeli bir duruma doğru gidiş vardır.

<1.81 ise şirket sıkıntı alanındadır, önemli kredi sorunları vardır, şirketin iflas beklentisi vardır.

Girişimci, Bir İş Kurmadan Önce; Aşağıdaki Hususları Sorgulamalıdır:

  • Piyasanın durumu ve pazarın yapısı,
  • Müşteri durumu, pazarlama metodu, reklam,
  • İşletme girdilerinde sürekliliğin sağlanması,
  • İşletme giderlerini (hammadde, personel, enerji, rant, iletişim, ikmal vb. gibi) karşılayacak nakit akışının sürekliliği,
  • Süreçleri aksatmadan yürütecek ve sürekliliği olan bir çalışma ekibi,
  • İşletmenin; insan, malzeme, para, zaman ve diğer kaynaklarını etkin bir şekilde nasıl yönetileceği.

Hedef 10 Milyon Kadının İşgücüne Katılımı

Kadın ve erkek arasındaki iş gücüne katılım farkının azalmasının ekonomik iyileşme için hayati önem taşıdığını belirten PERYÖN Yönetim Kurulu Başkanı Berna Öztınaz, “OECD ülkelerinde kadının iş gücüne katılım oranı yüzde 65’e yakınken Türkiye’de bu oran yüzde 31,9. G20 liderleri, 2025’e kadar iş gücüne katılım farkını yüzde 25 azaltmayı taahhüt etti. Bu gerçekleşirse küresel ekonomi 5,8 trilyon dolar kazanacak. Ve bu rakam da pandeminin ekonomik yaralarını sarmada kadının önemini net olarak ortaya koyuyor” dedi.

PERYÖN – Türkiye İnsan Yönetimi Derneği, tüm dünyada toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin büyüdüğünü ve pandeminin kadının güçlendirilmesi ile ilgili çabaları sekteye uğrattığını vurguladı. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla bir açıklama yapan PERYÖN, pandemi sürecinde çalışan kadınların yaşadığı zorlukların ekonomik yansımaları olduğunu belirtirken, duraklama döneminin bir an önce bitmesinin global ekonomi açısından hayati önem taşıdığının altını çizdi.

Kadın istihdamında düşüş yaşandı

PERYÖN’ün Avrupa Birliği’nce desteklenen Hrant Dink Vakfı Sivil Toplumu Güçlendirme Hibe Programı kapsamında; İstanbul Gedik Üniversitesi ortaklığında ‘Çalışma Hayatının Çeşitlilik Odaklı Yapılandırılması’ amacıyla hayata geçirdiği ‘İş’te BirlİKte’ projesi çerçevesinde hazırlanan Sosyal Etki Raporu, kadınların içinde bulunduğu risk ve sonuçlara ışık tuttu. Buna göre; Türkiye’de kadın istihdamı 2019’da yüzde 32,2 iken, TÜİK’in (Türkiye İstatistik Kurumu) Eylül 2020 verilerinde kadınların iş gücüne katılımı yüzde 31,9 olarak gerçekleşti, istihdam oranı ise yüzde 26,9’a geriledi. Sosyal Etki Raporu’nda refere edilen ve Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Mükemmeliyet Merkezi (SU Gender) tarafından yayımlanan raporda, pandemi sürecinde çalışma hayatında kadın istihdamının düşmesi üç sebebe dayandırıldı:

  • Kadınların yoğun olarak çalıştığı sektörlerde ekonomik daralma nedeniyle istihdamda azaltma yoluna gidilmesi ve iş yerlerinin kapanması.
  • Kadınların çalıştığı yerlerde güvencelerinin az olması, yarı zamanlı veya geçici işler olması nedeniyle işten çıkarılmalarının ekonomik sıkıntıyı giderme şeklinde değerlendirilmesi.
  • Kadınların evde bakım ve ev işleri sorumluluğunu üstlenmeleri nedeniyle gün içerisinde zamanlarının bölünmesi.

Raporda toplumsal cinsiyet eşitsizliği, işyeri politikaları ve hane içi kültürüne de yerleştiğinden, kadınların evdeki işlerini aksatmamaları için işten ayrılmalarının beklenmesi sonucunu doğurduğuna da dikkat çekildi.

Pandemiden en çok kadın çalışanlar etkilendi

Birleşmiş Milletler Kadın Birimi verilerine göre; pandemi sürecinde ön saflarda yer alan sağlık sektörü çalışanlarının küresel olarak yüzde 70’ini kadınlar oluşturuyor. Türkiye’de doktorların yüzde 50’si, hemşirelerin yüzde 70’i, ebelerin ise tamamı kadınlardan oluşuyor. Sağlık sektöründe çalışan kadınlar, pandemi süresince yüksek risk altında ve iş/özel hayat dengeleri altüst olarak görev yapıyor. Pandeminin özellikle ilk aylarında en çok etkilenenler tekstil giyim mağazacılığı ve konuk ağırlama sektörü oldu. Her iki sektörde de kadın çalışan oranının yüzde 50’nin üzerinde olması, kadınların süreçten orantısız etkilenmeleri sonucunu doğurdu. Hedefler İçin İş Dünyası Platformu’nun Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED), Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) koordinasyonunda hazırladığı ‘Covid-19 Krizinin İşletmeler Üzerindeki Etkilerinin İkinci Anket Sonuç Raporu’na göre, pandemi krizinden en çok kadın çalışanlar etkilendi. Özellikle çocuk, hasta bakımı, hijyen ve gıda güvenliği gibi aile ve ev işine ilişkin sorumlulukların artmasıyla kadın çalışanlar üzerinde daha yoğun bir etki oluştu. Firmaların yüzde 34’ü, koronavirüs krizinin etkisiyle ortaya çıkan koşulların, kadınları erkeklerden daha fazla etkilediğini ifade etti. Hatta bu algı, üst düzey kadın yöneticisi olan firmalarda daha da belirgin olarak hissedildi.

“Kadının soyut becerileri büyük avantaj”

PERYÖN Yönetim Kurulu Başkanı Berna Öztınaz, ‘İş’te BirlİKte’ projesi çerçevesinde ortaya koydukları Sosyal Etki Raporu’nda da belirtildiği gibi, bir yanda önyargılar, bir yanda kalıplaşmış yargılar diğer tarafta ise davranışsal bir bileşen olarak ayrımcılık olduğunun altını çizdi. Öztınaz; “Daha önemli bir sorun, kadınların kendilerini değerlendirme biçimleriyle ilgili. Kadınların yetenek ya da beceri açısından herhangi bir eksiği olmamasına rağmen kendilerini işe uygun ve yeterli görmemelerinin önüne geçilmesi gerekiyor. Kalıplaşmış yargılar ve ayrımcılık, farkındalık çalışmalarıyla azalabilir. Kadının soyut becerileri iş dünyası için büyük avantaj oluşturabilir” diye konuştu.

G20 liderleri işgücüne katılım farkını yüzde 25 azaltacak

Kadın ve erkek arasındaki iş gücüne katılım farkının azalmasının ekonomik iyileşme için hayati önem taşıdığını belirten Berna Öztınaz sözlerini şöyle tamamladı: “Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) ülkelerinde kadınların iş gücüne katılım oranları yüzde 65’e yakınken Türkiye’de bu rakam yüzde 31,9. G20 liderleri, 2025 yılına kadar iş gücüne katılım farkını yüzde 25 azaltmayı taahhüt etti. Eğer bu taahhüt yerine getirilebilirse küresel ekonomi 5.8 trilyon ABD doları kazanmış olacak. Ve bu rakam da pandeminin ekonomik yaralarını sarmada kadının önemini net olarak ortaya koyuyor.”

Doğru Elektrik Tedarikçisi Seçmenin 6 Yolu

EPDK, elektrik piyasasını sıkı bir denetim içinde tutuyor ve tüketici işlemlerinde mevzuata aykırı durumun tespiti halinde caydırıcı cezalar uyguluyor. Bu cezalar para cezası olabilirken, ihlale göre ceza üç ay portföye yeni tüketici dahil edememeye kadar gidiyor. Geçtiğimiz günlerde de bazı elektrik tedarikçilerine EPDK tarafından bu kapsamda yaptırım uygulandı. Yaşanan bu gelişmeler tüketicilerin, elektrik satın alırken, en küçük detayların bile EPDK tarafından titizlikle takip edildiğini ve elektrik piyasası oyuncularının yaşanan tecrübelerden ders çıkardığını bir kez daha gözler önüne serdi. Elektrik tarifeleri karşılaştırma ve tedarikçi değiştirme internet sitesi encazip.com, tüketicilerin hem indirimli hem de güvenilir tedarikçiyi seçmesinin doğru yollarını sıraladı.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), 2003 yılından beri kademeli olarak düşürülen “serbest tüketici limiti”ni 2021 yılı için 1200 kilovatsaat olarak belirlemiş ve alınan bu kararla, aylık faturası 75 TL veya üzerinde olan yaklaşık 25 milyon tüketicinin, serbest tüketici olarak elektrik tedarikçilerini değiştirerek, farklı şirketlerden elektrik tedarik edebilmelerinin yolu açılmıştı.

Serbest tüketiciler, ülkemizde yer alan ve sayıları oldukça fazla olan serbest elektrik tedarik şirketleriyle yaptıkları sözleşmeler vasıtasıyla elektrik alabiliyor. Tüketicilerle elektrik tedarik eden şirketleri bir araya getiren ve bugün itibarıyla geldiği milyonlarca dolarlık büyüklüğüyle adından söz ettiren bu sektörde EPDK, tüketicilerin güvenliklerini temin etmek adına en küçük ihmallere bile göz açtırmıyor. Son günlerde EPDK tarafından yapılan mevzuat güncellemeleriyle birlikte tüketici güvenliği artırıldı. Özellikle de elektrik piyasasının dijitalleştirilmesi adına atılan adımlar, güvenli piyasa ortamını pekiştirirken; piyasayı ulaşılabilir ve takibi kolay bir hale getirdi.

Sözleşmesiz taleplerde tedarikçilere uygulanan cezalar ağır

Yürürlükte olan elektrik piyasası mevzuatına göre, bir tedarikçinin tüketici ile sözleşme yapmadan tüketiciyi portföyüne eklemesi yasak. Tespiti halinde de tedarikçiye ağır cezalar uygulanıyor. Bununla birlikte bir tüketicinin iki tedarikçiyle aynı anda sözleşme kurması durumunda, her iki tedarikçiden de tüketicilerle kurdukları sözleşmeleri ibraz etmeleri isteniyor. Her iki tedarikçinin de sözleşmeyi ibraz etmesi durumunda tüketici, sözleşme tarihi eski olan tedarikçinin portföyüne ekleniyor. Tüketicinin haberi olmadan sözleşmesiz işlem yapıldıysa, tüketici mevcut elektrik tedarikçisinde kalmaya devam ediyor. Ancak mevzuata aykırı olan bu işlemi yapan elektrik tedarikçisine, ağır para cezasıyla üç ay süreyle portföyüne yeni tüketici ekleyememe cezası veriliyor. Tüketiciyi korumaya yönelik olarak şirketlere yaptırımlar uygulayan EPDK’nın aldığı hak mahrumiyeti kararlarına, yukarıdaki madde ihlalinin yanı sıra, şirketlerin de zamanında belgeleri sunmamaları etkili olabiliyor. Tüketicilerin habersiz olarak tedarikçi değişikliği yapıldığını anladıkları anda durumu elektrik tedarikçilerine bildirmeleri yeterli oluyor ve tüketiciler herhangi bir mağduriyet yaşamadan tekrar eski elektrik tedarikçilerinin portföyüne geçiriliyor.

Cezalar, hem tedarikçileri hem de tüketicileri etkiliyor

Elektrik tedarikçisi değişikliği işlemlerinde dijitalleşme, yeni yeni başlayan bir süreç ve gerek tüketici gerekse de tedarikçi alışkanlıkları hala ıslak imzalı sözleşmelerle işlemlerin devam etmesine neden oluyor. Bu yaklaşım ile ortada bir kötü niyet olmasa da teknik nedenlerden dolayı işlemler mevzuatta belirtildiği şekilde yapılamayabiliyor ve tedarikçiler söz konusu hak mahrumiyeti cezası ile karşı karşıya kalabiliyor. Bu yönde bir ceza kararı alınması ise hem tedarikçileri hem de tüketicileri etkiliyor. Zira üç ay süreyle önemli sayıda tedarikçinin yeni tüketici geçişi yapamaması rekabetin yavaşlamasına neden oluyor. Olası tüm sorunların nihai çözümü ise dijitalleşmenin çok hızlı bir şekilde sağlanmasında yatıyor.

Serbest tüketicilerin elektrik tedarikçisi seçerken doğru tedarikçiyi seçmeleri büyük önem taşıyor. Bununla birlikte tüketicilerin aynı dönemde birden fazla tedarikçi ile sözleşme kurmaması da önemli. Elektrik tarifeleri karşılaştırma ve tedarikçi değiştirme internet sitesi encazip.com, hem indirimli hem de güvenilir tedarikçi seçme konusunda tüketicilere önerilerde bulundu. 

1) Tedarikçilerin önerdiği tasarrufları karşılaştırın: Tedarikçi seçimi yapmadan önce mutlaka geçiş yapacağınız tarifelerin bugünün fiyatlarından yaklaşık sağlayacağı tasarrufu inceleyin. Bazı tarifeler sabit fiyatlı olurken, bazı tarifeler indirim garantili olup zamlardan etkilenebilir. Her koşulda tahmini tasarrufu karşılaştırmak seçim yapmanızı kolaylaştırır.

2) İnternet ya da çağrı merkezlerinden yapılan sözleşmeleri tercih edin: Elektrik piyasasında kapıdan satışlar oldukça yaygın. Fakat kapıdan yapılan birebir satışlarda sözlü olarak tüketicilere vaat edilenler kayıt altına alınamıyor ve çok sayfadan oluşan sözleşmelerde gözden kaçan noktalar mutlaka olabiliyor. Ancak uzaktan kanallarla yapılan sözleşmelerde, Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun ve ilgili mevzuat uyarınca her aşama kayıt altına alınıyor ve her noktanın tüketiciye kabul ettirilmesi gerekiyor. Her işlemde ispat yükü tedarikçi şirketlere ait olurken, denetlemeler de kolaylıkla yapılabiliyor.

3) Güvence bedeli koşulu ek tasarruf sayılır: Her tüketici, ilk defa elektrik abonesi olurken, bir güvence bedeli öder. Tedarikçi değiştirince önceki tedarikçiye ödenen güvence bedeli geri alınır. Hiç güvence bedeli talep etmeyen ya da bir faturadan az güvence bedeli talep eden tedarikçi şirketlerin tarifelerine geçince, eski tedarikçinizdeki güvence bedelini de geri alarak ek tasarruf elde etmiş olursunuz. Tedarikçi şirketler, farklı bir şirkete geçişiniz tamamlanır tamamlanmaz ödemiş olduğunuz güvece bedelini iade eder.

4) Ödeme kanalları ve koşulları: Tedarikçi şirketler farklı ödeme kanallarından fatura ödemesi kabul edebilir. Neredeyse tüm tedarikçi şirketlerin bankaların tamamına yakınıyla masrafsız fatura ödemeleri için anlaşmaları bulunuyor. Ancak yine de çalıştığınız banka ile seçtiğiniz tedarikçi şirketin anlaşması olduğunu veya internet sitesinden ödeme yapılıp yapılmadığına göre tedarikçi seçimi yapabilirsiniz.

5) Fiyat taahhüdü olmayan tarifelerden kaçının: Tedarikçi şirketler sabit fiyat veya sabit indirim oranı gibi sözleşme süresince fiyat değişikliklerinin nasıl yapılacağını önceden belirler. Bununla sınırlı olmaksızın farklı koşullarda fiyat taahhüdü verilebilir, fiyat değişiklik taahhütlerini karşılaştırarak hangisinin sizin için en cazip olduğuna karar verebilirsiniz. Ancak fiyat değişikliği hakkını saklı bulunduran tedarikçilerin tarifelerinde öngörülebilirlik olmayacağından, bu tür tarifelerin tercih edilmemesi daha cazip olur.

6) Elektrik kalitesi değişmez ancak hizmet kalitesi değişir: Elektrik şirketi değiştirince elektrik enerjisinin kalitesi değişmez ancak faturalandırma, çağrı merkezi, online işlemler gibi hayatı kolaylaştıracak hizmetleri olan tedarikçilerden hizmet almanın daha cazip olacağını unutmayın.

 

  • – –  > Bu makale ilginizi çekebilir:  

Tedarikçi Günü Nasıl Planlanır? Organizasyon ve Yürütme için Yol Haritası 

Eğitim: TEDARİKÇİ PERFORMANS DEĞERLENDİRME ve TEDARİKÇİ İLİŞKİLERİ EĞİTİMİ
Teklif almak için: egitim@satinalmadergisi.com

Tedarikçi Performans Değerlendirme Eğitimi
Tedarikçi Performans Değerlendirme Eğitimi içeriğini incelemek için: https://satinalmadergisi.com/egitim-programlari/