Geçen haftaki yazıda, müşterilerin hem çevrimiçi hem de fiziksel deneyimler yaşadığı perakende kanallarının farklı değer önerilerine değinilmişti.
Perakende Şirketi Değer Önerisi
Perakendecilerin ana hedefleri maliyetleri düşürmek, yüksek verimlilik sağlamak ve nihayetinde üstün müşteri deneyimi sunmaktır. Müşteri ilişkileri yönetimi adına çeşitli faaliyetler de yürütülmekte olduğundan, perakende sektörünün tedarik zinciri altyapısı diğer sektörlere göre çok daha ileri seviyededir; bu nedenle perakende, değer zinciri yaklaşımı ve araştırmaları için uygun bir alandır.
Sizce Geleceğin Perakende Dünyasında Hangi Değer Önerileri Öne Çıkıyor?
Öncelikle, “Müşteri Yolculuğu” dinamik bir şekilde tekrar tekrar tasarlanmaktadır. Satın alma öncesi ve sonrası etkileşimlerin önemi artarken, sürdürülebilirlik hem müşteriler hem de tedarik zinciri düzeyinde önem kazanmaktadır. Diğer taraftan, “Dijitalizasyon ve Teknoloji” sayesinde müşteri ihtiyaçları ve beklentileri daha detaylı analiz edilmekte, robotlar, drone’lar ve yapay zeka gibi yeni teknolojilerin kullanımına hızla adaptasyon sağlanmaktadır.
Grönroos’un (1990) ortaya koyduğu 6 iyi hizmet deneyimi kriteri güncelliğini korumaktadır:
Şirketin profesyonelliği ve yetenekleri
Çalışanların tutum ve davranışları
Erişilebilirlik ve esneklik
Güvenilirlik
Başarısız işlemlerin telafisi
Hizmet sağlayıcının itibari
Perakende Şirketinin Değer Önerisi Nasıl Ölçülebilir ?
Perakende şirketinin vadettiği değer zinciri, aşağıdaki kriterler ile ölçülebilir (Ferry ve Denise, 2018):
Stratejik İşbirliği: Perakendecinin iş ortakları ve satış kanalları ile uzun vadeli strateji ve aksiyon planlarında uzlaşı ve işbirliği içerisinde olması.
Ortak Müşteri İlişkileri Yönetimi: Perakendecinin müşteri şikayetlerini ele alma, müşteriler ile uzun vadeli ilişkiler kurma ve müşteri memnuniyetini geliştirme adına kullandığı uygulamaların bütünü.
Şeffaf Bilgi Paylaşımı: Perakendeci ve tedarikçinin gönüllü olarak operasyonel süreçlerini paylaşması ve birlikte stratejiler geliştirmesi.
Verimlilik: Kaynakların doğru kullanımı. Bu, kâr, yatırımların geri dönüşü ve stok maliyetleri göz önüne alınarak ölçülmektedir.
Perakende sektöründe en üst düzeyde stratejik öneme sahip olan departman, satın alma ve kategori yönetimi süreçlerini kapsayarak şirketin satış bütçesi ve kârlılık hedeflerini yöneten birimdir. Bu birim, çoğu zaman “Pazarlama” ya da “Tedarik Zinciri” gibi farklı isimlerle ifade edilmektedir. Sürdürülebilir iş sonuçları elde edilmesi, tüm kaynakların verimli bir şekilde kullanılmasına bağlıdır. Yazı dizisine gelecek hafta perakendeci ve tedarikçi arasındaki değer zincirini açıklayarak devam edeceğiz.
Düşünebiliyor musunuz, lojistiğimiz at veya eşeklerin çektiği arabalarla yapılıyor olsaydı taşınacak malların hali ne olurdu? Hele, hele bu mallar uluslararası ticaretin bir parçası konumundaki ihraç malları ise bir değil, birkaç defa düşünmek gerekir.
Bir tarafta taşınan ihraç malları, diğer tarafta taşıma aracı, taşıma aracının çekici konumundaki yorgun eşek. Arabanın su kaynatmasından söz edemeyeceğim, zira susuzluktan arabanın çekicisi konumundaki eşek baygınlık geçirmek üzere.
Bugün uluslararası ticaretteki lojistikten ve lojistiğin öneminden bahsetmek istiyorum.
Yurt dışına satışını yaptığımız malların önemi ne kadar büyükse, bu malların uluslararası ticarette alıcıya teslim edilmesi de çok önemli. Malın satışının yapılması, malın alıcısına teslim edildiğini ortaya koymamakla birlikte, lojistiğin devreye girmesiyle uluslararası ticaretin halkaları tamamlanır. Bu tamamlanmada lojistiğin hayati önemi olduğunun altını çizmek isterim.
Geçmişten Günümüze Lojistik
Günümüzdeki lojistiğe değinmeden önce geçmişteki lojistiği bir resmedelim dilerseniz.
Lojistik araçlarımız yeterli miydi? Demem odur ki havalı kornası, kliması, donanımlı lojistik araçlarımız yoktu.
Belli lojistik kuralları tam kavrayamamış durumdaydık. Her kişi kendi kafasına buyruk mal taşıma işi yapardı, değil yurt dışı taşımacılık, şehirler arası taşımacılıkta dahi muhtemel sıkıntılar yaşanıyordu.
Dünkü lojistik daha fazla ileri değildi.
Bugünkü Modern Lojistik
Ülkemiz bugünkü modern lojistik anlayışı çerçevesinde, bırakın dünyanın bir noktasından diğer noktasına kadar olabilecek en emniyetli ve süratli bir şekilde taşınacak malları özenle taşımakla birlikte uluslararası standartlar çerçevesinde işlemlerini yapmaktadır.
İhracatçılar, mallarını yurt dışına sattıklarında sadece mal bedeli ile ilgili olarak rekat yaratmaları söz konusu değildir. Satılan malların ithalatçıya bir lojistik kanalı ile aktarılacağı, ihracatçının başarısının yanında lojistik sektörünün de net bir başarısı olduğu gerçeği ortadadır.
İhracatçının sağlam ve hasarsız olarak lojistik firmasına teslim edilen mallarının yine aynı titizlikle hasarsız ve kusursuz bir şekilde ithalatçı firmaya ulaştıran sektörün lojistik olduğunu unutmamalıyız. İhracatçının satış başarısından dolayı aldığı takdirin bir benzerini de lojistik sektörüne vermek gerekir.
Ülkemizdeki ve dünyadaki dış ticarette lojistik olmasaydı, dış ticaretin nasıl işleyeceğini bana söyleyebilir misiniz?
50’den Az Çalışanı Bulunan ve Az Tehlikeli Sınıfında Yer Alan İşyerlerinde, İşyeri Hekimi Ve İş Sağlığı Güvenliği Uzmanı Bulundurma Zorunluluğu İle Zorunluluğa Uymamanın Cezaları
50’den Az Çalışanı Bulunan ve Az Tehlikeli Sınıfında Yer Alan İşyerlerinde, İşyeri Hekimi Ve İş Sağlığı Güvenliği Uzmanı Bulundurma Zorunluluğu İle Zorunluluğa Uymamanın Cezaları
Bilindiği üzere 6331 Sayılı İş Güvenliği Kanunu 20.06.2012 yılında kabul edilmiş, 30.06.2012 yılında Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Kanunun amacı; işyerlerinde iş sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanması ile iyileştirilmesi, uyulacak esasların belirlenmesi ve gerek işverenin gerek çalışanların görev, yükümlülük ve haklarının düzenlenmesidir. Yasa düzenleyici bu kanunun -2. maddede yazılı istisnalar dışında- kamu ve özel sektörde faaliyet gösteren tüm iş ve işyerlerinde uygulanacağını, söz edilen işyerlerinde çalışan işverenler, işveren vekilleri, çıraklar ve stajyerler de dahil olmak üzere, bütün çalışanlar yönünden uygulanacağını belirlemiş durumdadır. Peki her işyerinde aynı kurallara mı riayet edilecektir?
50’den Az Çalışanı Bulunan ve Az Tehlikeli Sınıfında Yer Alan İşyerlerinde, İşyeri Hekimi Ve İş Sağlığı Güvenliği Uzmanı Bulundurma Zorunluluğu İle Zorunluluğa Uymamanın Cezaları
Binlerce farklı sektör ve alanda faaliyet gösteren her şirketin, tabi olarak aynı kurallara uyması beklenemeyecektir. Çünkü her işyerinde; çalışılan yer, çalışma süresi, çalışan sayısı, çalışmanın fikri emek ile mi yoksa fiziki emek ile mi gerçekleştirildiği, çalışılan alanın riskleri, çalışma araçları vb. onlarca farklılık mevcuttur. Bu nedenle Bakanlık yayınladığı “İş Sağlığı Ve Güvenliğine İlişkin İşyeri Tehlike Sınıfları Tebliği” ile işyerlerini tehlike riskleri yönünden Az Tehlikeli, Tehlikeli ve Çok Tehlikeli olmak üzere 3 derecede sınıflandırmıştır. (İşyerinin tehlike sınıfı, NACE kodundan öğrenilebilmektedir.)
Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra, yine kanunda yazılı başlangıç tarihlerine uygun biçimde çok tehlikeli, tehlikeli ve 50’den fazla çalışanı olan az tehlikeli olarak sınıflandırılmış işyerlerinde, işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı bulundurma uygulaması başlamış, yükümlülüğünü yerine getirmeyen işyerlerine ilgili cezalar kesilmiştir. Ancak 50’den daha az sayıda çalışanı olan ve az tehlikeli sınıf kapsamında kalan işyerlerinde, 31.12.2024 tarihine değin işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı bulundurma zorunluluğu düzenlemesinin yürürlük tarihi sürekli ertelenmiştir. Ne var ki erteleme yönünde bir karar daha verilmemiş, 31.12.2024 tarihi itibarıyla 50’den daha az sayıda çalışanı olan ve az tehlikeli sınıf kapsamında kalan işyerlerinde de artık işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı bulundurma zorunluluğu başlamıştır.
Bu kapsamda en az 1 çalışanı olan her işyerinde (kanunun 2. maddesinde yazılı işyerleri hariç olmak üzere), işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı bulundurulması zaruridir. İşveren sözü edilen hizmetlerin bir kısmını ya da tamamını, ortak sağlık ve güvenlik birimlerinden veya ÇASMER’lerden hizmet alarak da yerine getirebileceği gibi 50’den az çalışanı bulunan ve az tehlikeli sınıfta yer alan işyeri işverenleri ya da işveren vekilleri, Bakanlıkça ilan edilen eğitimleri tamamlamak suretiyle de iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini bizzat kendileri yürütebilir. Ancak işe giriş ve periyodik muayeneler ile tetkikler, bu durumdan istisna tutulmuştur. Başka bir deyişle işe giriş ve periyodik muayeneler ile tetkikler için işveren ya da işveren vekili dışında bir uzmandan hizmet alınması zorunluluğu devam etmektedir. Peki 50’den az sayıda çalışanı bulunan ve az tehlikeli sınıfta yer alan işyerleri işverenlerinin, sözü edilen yükümlülükleri yerine getirmemesi halinde karşılaşacağı idari cezalar nelerdir?
2025 yılında yapılan % 43,93 oranındaki artışla beraber, 50’den az sayıda çalışanı bulunan ve az tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde iş güvenliği uzmanı görevlendirilmemesinin ya da bulundurulmamasının cezası, her ay için ayrı ayrı 88.663,00 TL idari para cezasıdır.Aynıbiçimde işyeri hekimi bulundurulmamasının ya da görevlendirilmemesinin cezası da her ay için ayrı ayrı 88.663,00 TL idari para cezasıdır. Ancak burada gözetilmesi gereken husus, yalnızca bulundurma zorunluluğuna uyulmasının yeterli olmadığı hem iş güvenliği uzmanının hem de işyeri hekiminin kanunda belirlenen niteliklere haiz olması gerektiğidir.
İşyerinde iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi bulundurulması zorunluluğuna ek olarak, işyerinde iş güvenliğinin sağlanması ve iyileştirilmesi kapsamında kanun ve yönetmenlikle işverenlere yüklenen başkaca bir dizi sorumluluk vardır. Bunlardan bazıları; işyerinde olası tehlike ve ihtimallerin tespit edilebilmesi amacıyla risk değerlendirmesi yapılması, çalışanlara yönelik bilgilendirmede bulunması ile eğitim vermesi, acil hallerde uygulanmak üzere acil durum planları hazırlaması, tatbikatlar gerçekleştirmesi, periyodik denetimlerde bulunması, dışarıdan denetime izin vermesi, iş güvenliğinin sağlanmasına yönelik bildirimlere uygun davranması vb. hallerdir.
Sözü edilen yükümlülüklerin eksik ya da hiç yerine getirilmemesi halinde ise işveren 2025 yılı için;
-Risk değerlendirilmesi yapılmaması yönünden 53.172,00 TL, aykırılığın devam ettiği her ay için ayrı ayrı 79.783,00 TL,
-Çalışanların maruz kaldığı risklerin tespit edilmesine yönelik rutin ölçüm, inceleme ve araştırmaların yapılmaması yönünden 26.557,00 TL,
-Acil durum planları yapılmaması ve tedbir alınmaması yönünden 17.686,00 TL,
-Çalışanlara eğitim verilmemesi yönünden her bir çalışan için ayrı ayrı 7.156,00 TL,
idari para cezası ile karşılaşacaktır.
Bununla birlikte yükümlülüklerin yerine getirilmediğinden bahisle işin durdurulmasına karar verilmesi halinde, durdurma idari para cezasına oranla çok daha ağır bir yaptırım olduğundan, isabetli biçimde kanunun 26/4. maddesinde, durdurmaya sebep olan fiilden dolayı ilgili idari para cezasının uygulanmayacağını düzenlemiştir.
Entertech İstanbul Teknokent’in Yeni Bina Temel Atma Töreni Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır’ın Katılımıyla Gerçekleştirildi
Türkiye’nin en başarılı teknokentlerinden Entertech İstanbul Teknokent, fiziki altyapısının geliştirilmesi hedefi kapsamında hayata geçireceği yeni binanın temel atma törenini gerçekleştirdi. İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Osman Bülent Zülfikar, İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Rektörü Prof. Dr. Nuri Aydın ve Entertech İstanbul Teknokent Genel Müdürü Dr. Muhammed Kasapoğlu’nun ev sahipliğini yaptığı temel atma törenine Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır katılım gösterdi.
Türkiye’de iki Ar-Ge üniversitesinin paydaş olduğu tek Teknokent olma özelliği taşıyan Entertech İstanbul Teknokent’in fiziki altyapısının geliştirilmesi hedefi kapsamında hayata geçireceği yeni binasının temel atma töreni yapıldı. İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Osman Bülent Zülfikar, İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Rektörü Prof. Dr. Nuri Aydın’ın ve Entertech İstanbul Teknokent Genel Müdürü Dr. Muhammed Kasapoğlu’nun ev sahipliğini yaptığı temel atma törenine Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır da katılım gösterdi. Entertech İstanbul Teknokent yönetim binası yanında konumlanan ve 12 bin metrekareden oluşacak yeni binanın 2025 yılı sonunda tamamlanması planlanıyor. Ortak alanların modern mimari çerçevesinde düzenleneceği binada otomatik yangın algılama ve söndürme sistemleri, VRV klima ısıtma ve soğutma sistemleri, kapalı otopark, elektrikli şarj istasyonları bulunacak. Yeni binada konumlanacak Ar-Ge firmaları için donanımlı çalışma alanları oluşturulacak. Teknokent bünyesinde yer alan firmalar yeni iş fikirlerini burada geliştirecek aynı zamanda ekosistem içinde yer alarak diğer firmalarla daha hızlı iş birlikleri kurabilecek.
Bakan Kacır: “Entertech İstanbul Teknokent’in yeni binasını Entertech’in son dönemdeki başarılı atılımlarının önemli bir halkası olarak görüyoruz”
Törende konuşan Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, “İstanbul Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa ortaklığında akademik bilgi birikimi ve deneyiminin teknoloji girişimciliğiyle buluştuğu Entertech İstanbul Teknokent’in yeni binasının temel atma töreni vesilesiyle bir aradayız. Entertech İstanbul Teknokent, son yıllarda geliştirdiği proje ve programlarla, girişimcilikte Avrupa’nın parlayan yıldızı olan İstanbul’un ekosistem değerini artıracak önemli çalışmalara imza attı. Yürüttüğü hızlandırıcı ve kuluçka programlarıyla, hayata geçirdiği girişim sermayesiyle, girişimcilerimize sadece fiziki imkânlar sunmakla kalmayıp aynı zamanda yenilikçi projelerin filizlenip büyümesi için bir çekim merkezi hâline geldi. Entertech İstanbul Teknokent’in teknoloji girişimciliğinde yeni başarı hikâyeleri çıkarmak adına ekosistemi besleyici bir rol üstlenmesini takdirle takip ediyoruz. Temelini atacağımız, toplam 12 bin metrekare kapalı alana sahip Entertech İstanbul Teknokent’in yeni binasını da Entertech’in son dönemdeki başarılı atılımlarının önemli bir halkası olarak görüyoruz. Modern altyapısı ve yenilikçi olanaklarıyla özgün girişimlerin doğması ve ölçeklenmesi adına fiziki ihtiyaçlara cevap verecek bu tesisi, inşallah bu yıl sonuna kadar tamamlayarak teknoloji ekosistemimizin hizmetine sunacağız. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı olarak; ülkemizi teknoloji girişimciliğinde devler ligine taşımak üzerine atılan her adımın destekçisi olmayı sürdüreceğiz” dedi.
Globalleşme Vizyonuna Sahip, Güçlü Teknoloji Firmalarına Ev Sahipliği Yapacak
Törende konuşan ve yeni binalarının globalleşme vizyonuna sahip, güçlü teknoloji firmalarına ev sahipliği yapacağını belirten Entertech Genel Müdürü Dr. Muhammed Kasapoğlu, “2025’te başlayacak ve 4 yıl boyunca çalışmalarımızı bunların üzerine inşa edeceğimiz beş ana hedefimiz bulunuyor. Bunlar; uluslararasılaşma, girişim ve Ar-Ge firmalarını geliştirici farklılaşmış programlar sunma, fona erişim kolaylığı, ihtisaslaşmış kümelenme ve Entertech İstanbul Teknokent fiziki altyapısının geliştirilmesi olarak sıralayabiliriz. Entertech İstanbul Teknokent fiziki altyapısının geliştirilmesi hedefimiz kapsamında yeni binamızın inşaatına başladık. Binamız, teknoloji geliştirme ekosistemine sunduğumuz hizmetleri genişletmek, girişimcilerimize ve Ar-Ge firmalarımıza daha güçlü bir altyapı sunmak amacıyla tasarlandı. Bu yatırım, uluslararasılaşma hedefimizi destekleyecek şekilde, küresel standartlarda bir çalışma ortamı sağlamayı da hedefliyor” şeklinde konuştu.
Dr. Kasapoğlu: “Bu yatırım, milli teknoloji hamlesi için önemli bir adım”
Yeni binalarının, daha fazla Ar-Ge firmasına geniş ve donanımlı alanlar sunarak, firmaların faaliyetlerini daha modern ve etkili bir ortamda yürütmelerine olanak tanıyacağını belirten Kasapoğlu, bu yatırımın aynı zamanda milli teknoloji hamlesi için de önemli bir adım olduğunun altını çizdi. Teknoloji geliştirmede Ar-Ge personeli istihdamının da önemli bir yer edindiğini ve bu kapsamda yeni binada istihdamı da artıracaklarını kaydeden Kasapoğlu sözlerini şöyle tamamladı: “Mevcut alt yapımızla 160’tan fazla Ar-Ge firmasına ev sahipliği yapıyoruz. Bu firmalarımızın çalışmalarıyla gerek endeks sıralamasında gerekse ülkemizin teknoloji ihracatında önemli bir konumdayız. Bu bina ile milli teknoloji hamlesi hedeflerinden biri olan Türkiye’nin teknolojik yetkinliğini geliştirmek amacıyla etki gücü yüksek program ve projelerin hayata geçirilmesine katkı sağlamayı amaçlıyoruz. Bugün, yalnızca 12 bin metrekarelik fiziksel bir alan inşa etmiyoruz; aynı zamanda ülkemizin 2030’da 100 Turcorn ve 100 bin teknoloji girişimi hedefine katkı sağlayacak uluslararası alandaki rekabet gücünü artıracak, girişimcilere destek olacak, teknolojiye değer katacak bir vizyonu da hayata geçiriyoruz. Yeni yapılacak ek binamız ile Ar-Ge personeli istihdamını, firmalarımızın araştırma geliştirme faaliyetlerini yürütecekleri alan kapasitesini artıracağız.”
Türkiye’nin Her Yerinde Fabrikanızda, İşletmenizde Bire Bir (1-1) ve Grup Eğitimleri
☐ Stratejik Satınalma Yönetimi Eğitimi
☐ Sürdürülebilir Tedarik Standardı ISO 20400 Eğitimi
☐ Müzakere Teknikleri ve Pazarlık Becerileri (İleri Seviye) Eğitimi
☐ Sözleşme Yönetimi ve Sektörel Kontrat İncelemeleri Eğitimi
☐ Harcama Analitiği; Maliyet ve Gider Analizi Eğitimi
☐ Tedarikçi Performans Değerlendirme Eğitimi
☐ Kurumsal Satış Eğitimi
Operasyonel Araç Kiralama Sektörü 2024’ün İlk Dokuz Aylık Döneminde 64 Milyar 200 Milyon TL’lik Yatırım Yaparak 48 Bin 300 Adet Aracı Filosuna Kattı!
Sektörün Toplam Araç Sayısı 2023 Yılı Sonuna Göre Yüzde 0,2 Azalarak 253 Bin 500 Adede Geriledi!
Araç kiralama sektörünün çatı kuruluşu Tüm Oto Kiralama ve Mobilite Kuruluşları Derneği (TOKKDER), bağımsız araştırma şirketi NielsenIQ iş birliği ile hazırladığı, 2024 yılının ilk dokuz aylık sonuçlarını içeren “TOKKDER Operasyonel Kiralama Sektör Raporu”nu açıkladı. Rapora göre, operasyonel araç kiralama sektörü yılın ilk dokuz ayında 64 milyar 200 milyon TL’lik yeni araç yatırımı yaparak 48 bin 300 adet aracı filosuna kattı. Yılın üçüncü çeyreği sonu itibarıyla sektörün aktif büyüklüğü 217 milyar 800 milyon TL olarak gerçekleşti. Bu dönemde, sektörün toplam araç sayısı 2023 yılı sonuna göre yüzde 0,2 azalarak 253 bin 500 adede geriledi.
Rapora göre, Renault yüzde 17,9 pay ile Türkiye operasyonel araç kiralama sektörünün en çok tercih edilen markası olmayı sürdürdü. Renault’u yüzde 17,2 ile Fiat, yüzde 10,1 ile Toyota, yüzde 9,7 ile Ford ve yüzde 9,5 ile Volkswagen takip etti. Bu dönemde, sektörün araç parkının yüzde 46,8’i kompakt sınıf araçlardan oluşurken, küçük sınıf araçlar yüzde 30,3 ve üst-orta sınıf araçlar yüzde 10,6 pay aldı. 2018 yılı sonunda operasyonel araç kiralama sektörünün filosundaki hafif ticari araçların yüzde 2,9 olan payı ise 2024 yılının üçüncü çeyreği sonunda yüzde 7,5’e yükseldi. Sektörün araç parkının yüzde 34,4’lük bölümünü dizel yakıtlı araçlar oluştururken, benzinli araçların payı yüzde 56,2’ye yükseldi. Hibrit ve elektrikli araçların payı ise yüzde 9,3 oldu.
Şirket Operasyonlarında Ulaştırma ve Filo Yönetimi Eğitimi
Sedan Yine Birinci Sırada
TOKKDER raporunda yer alan bir başka veri ise, yılın ilk dokuz ayı sonunda operasyonel araç kiralama sektöründeki gövde tipine göre araç tercih sıralamasında sedan birinciliğinin devam etmesi oldu. Bu kapsamda, sedan gövde tipine sahip araçlar yüzde 48,2 ile birinci sırada, hatchback gövde tipine sahip araçlar ise yüzde 23,3 ile ikinci sırada yer aldı. SUV araçlar ise yüzde 19,4 ile üçüncü sırada yer aldı. Bu araçları yüzde 0,9 ile station wagon gövde tipine sahip araçlar takip etti. Sektörün toplam araç parkının yüzde 80’ini otomatik vitese sahip araçlar oluştururken, manuel vitesli araçların payı ise yüzde 20 olarak gerçekleşti.
Sektörün 2024’ün İlk Dokuz Ayında Ödediği Vergi Tutarı 34 Milyar 500 Milyon TL
Operasyonel kiralama sektörü, yılın ilk dokuz ayını kapsayan dönemde ekonomiye önemli oranda vergi girdisi sağlamaya da devam etti. Sektörün 2024’ün ilk dokuz ayında ödediği vergi tutarı toplamda 34 milyar 500 milyon TL’yi buldu.
Artan Maliyetler ve Doğru Vadeli ve Makul Maliyetli Finansmana Erişimde Yaşanan Zorluklardan Ötürü Sektör Büyüyemiyor!
Operasyonel kiralama sektörünün 2024 yılının ilk dokuz aylık dönemine ilişkin sonuçlarını değerlendiren TOKKDER Yönetim Kurulu Başkanı Kağan Yaşa, “Operasyonel araç kiralamaya talep olmasına rağmen, enflasyondaki artışla beraber kira fiyatlarının artması ve finansman kaynaklarına erişimdeki engeller sebebiyle büyüme beklentinin altında kaldı. Enflasyonun kontrol altına alınması ve finansmana erişimin olması durumunda sektörümüz tekrar büyüme sürecine girecektir. Operasyonel araç kiralama sektörünün yılın son çeyreğini de benzer şekilde bir miktar düşüş ile kapatacağını tahmin ediyorum. 2025 yılında ise sektörün gelişimini ekonomik aktivitenin seyri, finansmana erişim ve maliyetler belirleyecek” dedi.
Operasyonel kiralamanın işletmelere sunduğu faydalara da değinen Kağan Yaşa sözlerine şöyle devam etti: “Faaliyet alanı ve büyüklüğü ne olursa olsun, sürdürülebilir şirket olmak ve sürdürülebilir iş gücünü sağlamak için her bir şirketin öncelikli yapması gereken dayanıklı kalmaktır. Şirketlerin iş planlarını gözden geçirip güncellemeleri, verimliliklerini artırmaları, tasarruf yapılabilecek alanları hayata geçirmeleri bu dönemde daha çok önem kazanıyor. Bu noktadan bakıldığında, operasyonel araç kiralama sektörü işletmelere ve hatta bireylere birçok faydayı bir arada sunmaya devam ediyor. Sektör, araçları daha uygun maliyetlerle sağlıyor; hasar yönetimi, bakım, kış lastiği gibi pek çok unsuru yöneterek maliyet avantajını müşterilerine yansıtıyor. Araç satın almak, şirketler için yüksek yatırımı ve araç yönetiminde verimsizlik potansiyelini beraberinde getiriyor. Bunların yanı sıra, satın almayı tercih eden şirketler sahipliğin risklerini de almak durumunda kalıyor.”
– – – – – – – –
Eğitim Kataloğunu indirebilirsiniz.
ŞİRKET EĞİTİM KATALOĞU
Şirket eğitimlerine büyük özen gösteriyoruz. Memnuniyetiniz ve referansınız bizim için çok değerli.
Eğitime sizlerle birlikte hazırlanıyoruz. Sizlerden gelen önerileri dikkate alıp özgünleştirmelerle ilerliyoruz.
Güvenilir eğitim hizmetleri ile yanınızdayız. Dolu dolu, güler yüzlü eğitimler dilerim. Prof. Dr. Murat Erdal
Filo Yönetimi Eğitimi, Binek Araç Kiralama, Satın Alma ve İdari İşler
Türkiye’nin Her Yerinde Bire Bir (1-1) Yönetici Ekibi ve Şirket Eğitimleri: İçerikleri incelemek için tıklayınız.
Anahtar Sözcükler: Filo eğitimi, filo yöneticisi, araç takip birimi, kiralama şirketi, filo kiralama, sözleşme, trafik, hukuk, kaza, risk, hasar, hasar kaydı, ehliyet, araç yenileme, yol, güvenlik, mevzuat, servis, servis aracı, personel, minibüs, van, kamyon, TIR, binek, otomobil, K belgesi, taşıt kartı, fenni muayene, muayene, egzoz muayene, Filo yönetimi, eğitim, ulaştırma, lojistik, araç, dağıtım, operasyon, kasko, sigorta, lastik, bakım, sürücü, şöför, bakım, idari satın alma, idari işler, satın alma, SRC
Tedarikçinin alıcıya Dinamik İskonto seçenekleri sunması Tedarik Zinciri Finansmanındaki en yaygın çözümlerden birisi. Dinamik İskonto işleminde alıcı ve satıcının ortak hedefi finansal verimlilik oranlarını arttırmak. Bu hedefe ulaşmak ise ancak tarafların şirket finansallarına fayda sağlayacak bir iskonto oranı belirlemesi ile mümkün olabilir.
Dinamik İskontolama Nedir?
Dinamik iskontolama, tedarikçilerin, alıcıların ellerindeki nakdi kullanarak faturalarını erken ödemeyi kabul etmeleri karşılığında indirim sunduğu bir finansal stratejidir. İndirim oranı değişkenlik gösterir, ancak genellikle ödeme ne kadar erken yapılırsa indirim o kadar büyük olur.
Tedarikçiler için dinamik iskontolama, nakit akışını iyileştirir, dış finansman ihtiyacını azaltır ve geç ödeme riskini en aza indirir. Diğer yandan, alıcılar, bu indirimlerden faydalanarak kar marjlarını arttırabilirler.
Dinamik İskontolama Türleri
Statik İskontolama
Statik iskontolama, belirli bir süre içinde yapılan erken ödemelere ait sabit bir indirim oranı içerir. Örneğin, statik iskontolamayı seçerseniz, otuz gün vadeli bir borcunuzda on gün içinde yapılan herhangi bir ödeme için sabit %2 indirim alırsınız.
Kademeli İskonto
Kademeli iskontolama, ödeme tarihine bağlı olarak değişen indirim oranları sunar. Örneğin, kademeli iskontolama seçerseniz, otuz gün vadeli bir borçta on gün içinde yapılan ödemeler için %2, 15 gün içinde yapılan ödemeler için %1,5, ve 20 gün içinde yapılan ödemeler için %1 indirim alırsınız. Bu iskonto türü alıcılar için daha fazla esneklik sağlar ve farklı nakit akışı ihtiyaçlarına göre uyarlanabilir.
Doğru Dinamik İskonto Oranını Bulmak
Alıcı tarafın dinamik iskonto seçeneğini değerlendirirken iskonto oranını hesaba katması kaçınılmazdır. Hangi faiz oranı ile dinamik iskontonun yapılmaması gerektiğini öğrenmek için Satın Alma Yöneticilerinin Finans Yöneticileri ile iş birliği yapması esastır. Söz konusu eşik oranın şirketin ödemeyi vadesinden önce gerçekleştirirken hedeflediği maliyet düşüşünü yaratacak düzeyde olması gerekir. Bu düşüşün karşılaştırılması gereken faktörler aşağıdaki gibidir:
Şirketin Finansman Maliyeti: Şirket dinamik iskonto seçeneğini değerlendirmeden önce elindeki nakit fazlası ile rotatif kredi borçlanmalarını kapatabilir.
Bu nedenle Dinamik İskonto Oranının şirketin rotatif borçlanma faiz oranından yüksek olması tercih edilmelidir. Dinamik iskontonun farklı bir para birimi için olması durumunda o para biriminde kapatılabilecek rotatif borçlanmanın faizi ile karşılaştırma yapılır.
Farklı para biriminde bir rotatif borçlanma yoksa ve nakit fazlası yabancı para biriminde ise TL’ye çevirerek borç kapaması yapma durumunda düşürülecek finansman maliyeti ile iskonto’dan kaynaklanan maliyet düşüşünün TL karşılığı karşılaştırılır.
Eğer rotatif olmayan farklı yapıda bir kredi kapaması mümkün ise erken kapama maliyeti olup olmadığı ve vadesinde geri ödemenin sağlayacağı diğer avantajlar karşılaştırmalı olarak incelenmelidir.
Yakın zamanda alacak senedi iskontolama yapılacak aynı oran alacak iskonto oranı ile finansman kredisi alınacak ise finansman kredisi ile karşılaştırılmalıdır.
Şirketin Yakın Dönemde Yapacağı Ödemeler: Dinamik iskonto her ne kadar şirketin nakit fazlası olan dönemde cazip bir seçenek gibi gözükse de Nakit Akışı Projeksiyonu açısından istenilenin aksi sonuçlar yaratabilir. Şirketin yakın dönemde yapması gereken bir ödeme varsa ve eğer bu ödemelerin yaratacağı yeni bir borçlanma olacaksa borçlanma faizi, ödemenin vadesi geçirilecekse gecikme faizi Dinamik İskonto Oranından yüksek olmamalıdır. Bu durumda tedarikçiye erken ödeme yapmış olmak şirketin Nakit Akış dengesinde bozulmalara yol açacaktır. Dolayısıyla yakın dönem Nakit Akış Projeksiyonunu incelemeden Dinamik İskonto seçeneğine gitmek faydadan çok zarar yaratabilir.
Piyasa Riskini Azaltan Fırsat Alımları: Şirketin nakit fazlası olan döneminde ödemelerine konu olan döviz veya hammadde piyasalarında üstlendiği piyasa riskini azaltan ve kısa-orta vade satın alma maliyetlerini aşağı çekebilecek fiyat düşüşleri yaşanmakta ise şirket bu fırsat alımlarından yaratmayı beklediği maliyet avantajı ile dinamik iskontodan elde edeceği maliyet avantajını karşılaştırmalıdır. Yalnız burada altı çizilmesi gereken önemli bir nokta şudur: Şirket yöneticilerinin söz konusu döviz veya emtia ile ilgili fiyat ve tarih olarak netleştirilmiş bir şekilde masaya konulmalı ve bu haliyle aynı dönem için geçerli finansman maliyetleri ile karşılaştırılmalıdır. Aksi takdirde net olmayan beklentilerden yola çıkarak net bir risk alınmış olacaktır.
Buna ilaveten doğru iskonto oranından yapılan Dinamik İskontonun alıcı şirketin finansal performansına yapabileceği katkıları da göz ardı etmemek gerekir. Bu katkılardan bazıları şunlardır:
Kar artışı: Satın alma maliyetlerinde düşüş Gelir Tablosunda Brüt Kar Marjı’nın yükselmesine sebep olur. Finansman maliyetinin bu yükselişi kapatacak kadar artmadığı durumda Dinamik İskonto’nun Net Kar Marjı etkisi pozitiftir.
Tedarikçi ile ilişkilerin iyileşmesi: Tedarikçi kredibilitesi ve ulaşılabilirliğinin sıkıntılı olduğu sektör ve coğrafyalarda ödemeler konusunda tedarikçiye kolaylık sağlamak alıcı şirkete uzun dönemde avantaj yaratabilir.
Finansman maliyetinin düşürülmesi: Dinamik iskonto en nihayetinde tedarikçinin alıcıya sağladığı bir finansman kolaylığıdır. Alıcının mevcut finansman maliyetlerini aşağı çekebildiği noktada başka bir maliyette artışa yol açmıyorsa Nakit Girişi etkisi yaratır.
Mali oranlar: Şirketin Ticari Borçluluğunun düşürülmesi ve bunun daha yüksek yeni bir finansal borçlanma yaratmaması, Borç/Özkaynak, Cari Oran gibi oranlara yansıyarak kısa vadede yatırımcılar açısından olumlu bir gelişme olarak görülebilir. Buna karşılık Nakit Dönüşüm Süresi ve Borç Ödeme Süresi gibi verimlilik oranlarındaki yaşanabilecek bozulmalar da dikkate alınmalıdır.
Peki doğru iskonto oranı dediğimiz oran statik iskonto ve kademeli iskontoda farklı mıdır? İlk bakışta bir yanılsama ile farklı olmalıymış gibi görünse de şirketin bu iskontodan fayda sağlayabilmesi için iki seçenek de aynı faiz oranı üzerinden yapılan hesaplamanın sonucu olmak durumundadır. Özetle bizim için fayda sağlayacak oran ve vade neyse önce onu belirleyip daha sonra bize verileni onunla kıyaslamalıyız.
Dinamik iskonto ile Tedarik Zinciri Finansmanı’nın bir karşılaştırmasını yapacak olursak iki işlemin iki farklı hedefi olduğunu söyleyebiliriz. Dinamik İskonto yukarıda belirttiğim faydaları sağlarken Tedarik Zinciri Finansmanı Borç Ödeme Süresinin uzatılması, Net İşletme Sermayesi ihtiyacının ve dolayısıyla borçlanmanın maliyetinin azalması anlamına gelir. Ancak bu durumun doğru iskonto ile indirim alma fırsatının kullanılmadığı ortamlarda borçluluk oranlarına ve karlılığa yansıması olumsuz olabilir.
Sonuç
Unutmamak gerekir ki Borç Ödeme Süresi’nin (DPO) kısalması Nakit Akışı Tablosu açısından bir Nakit Çıkışı’dır ve şirketin Net Nakit Girişi’ne yansıması negatif olacaktır. Bu Nakit Çıkışının Nakit Akış Tablosunun başında yer alan Net Kar’daki artış ile pozitife çevrildiği Doğru İskonto oranını belirlemek Dinamik İskonto’yu işlevsel bir hale getirebilir. Aksi halde Net İşletme Sermayesi Yönetimi açısından her zaman tercihler en uzun vadede geri ödeme ve en kısa vadede tahsilat gerçekleştirmektir.
Dinamik İskonto Platformları’nın kullanıldığı ya da şirket içi sistemlere yansıtıldığı süreçlerde de doğru iskonto oranının ne olduğu şirket borçlanma maliyetleri ile periyodik olarak karşılaştırılmalıdır. Aynı durum tedarikçiler için de geçerlidir. Bunu yapmak için bir platform oluşturulması veya piyasaki platformlardan birisinin seçilmesi işlem verimliliğini arttıracak ve hata payını düşürecektir. Ancak böyle bir platform oluşturma esnasında yukarıda belirttiğim tüm faktörleri dikkate alacak bir hesaplama ve altyapı oluşturulması için çalışma yapılmalı ve bu platform kolaylıkla güncellenebilir olmalıdır.
Peki siz şirketinizde iskonto oranlarınızı doğru zamanda güncelliyor musunuz?
Sürdürülebilirlik, modern iş stratejilerinin temel taşlarından biri haline gelmiş durumda. İş liderleri, çevre dostu hedeflere ulaşmak için giderek daha fazla ileri teknolojilerden faydalanıyor. Bu noktada, yapay zeka (YZ) teknolojileri, işletmelerin sürdürülebilirlik çabalarını nasıl geliştirdiğini ve büyümeyi nasıl desteklediğini yeniden tanımlıyor. YZ’nin kaynakları optimize etme ve verimliliği artırma potansiyelini anlamak, sürdürülebilir başarıya ulaşmaya çalışan işletmeler için yeni yollar açabilir.
YZ ile Kaynak Optimizasyonunu Anlamak
Sürdürülebilir İş Büyümesinde Uyarlanabilir YZ’nin Rolü
Sürdürülebilir İş Büyümesi İçin Yapay Zeka
Uyarlanabilir yapay zeka, sürdürülebilir iş büyümesini desteklemede kritik bir rol oynar. Bu teknoloji, operasyonları optimize etmek için sürekli öğrenir ve kendini geliştirir. Tekrarlayan görevleri otomatikleştirerek işletmeler, kaynaklarını aşırı tüketmeden verimliliği artırabilir. Örneğin, bir üretim şirketi, YZ kullanarak üretim hattını optimize edebilir, enerji tüketimini azaltabilir ve atıkları en aza indirebilir. Benzer şekilde, bir lojistik firması, YZ destekli rota optimizasyonu uygulayarak yakıt tüketimini düşürebilir ve çevre dostu çözümler sunabilir. Son yapılan bir araştırma, uyarlanabilir YZ kullanan şirketlerin operasyonel verimliliklerini %30 artırdığını gösteriyor. Bu da YZ’nin sürdürülebilir büyüme için taşıdığı potansiyeli gözler önüne seriyor. Tüm bu avantajları sağlamak için kullanılabilecek pek çok YZ ürünü mevcut. İş süreçlerinizi geliştirmek ve sürdürülebilir hedeflere ulaşmak içinSirius AI ürünlerini keşfedin.
Tahmine Dayalı Analiz ile Verimli Kaynak Yönetimi
YZ’nin gücünden yararlanan tahmine dayalı analiz, işletmelere büyük veri analitiği yoluyla kaynakları daha etkin bir şekilde yönetme imkanı sunar. Talebi öngörerek ve stokları yöneterek atıkları azaltabilir ve kaynak kullanımını optimize edebilir. Örneğin, bir perakende zinciri, müşteri taleplerini öngörmek için tahmine dayalı analizi kullanabilir ve fazla stok yapmaktan kaçınarak satılmayan ürün miktarını azaltabilir. Tarım sektöründe ise YZ, hava durumu tahminleri yaparak çiftçilerin su kullanımını optimize etmesine ve ürün verimliliğini artırmasına yardımcı olabilir. Araştırmalar, tahmine dayalı analizi kullanan işletmelerin kaynak israfını %25 oranında azalttığını ortaya koyuyor.
YZ ile Kaynak Optimizasyonunun Temel Avantajları
Tekrarlayan görevlerin otomasyonu sayesinde artan verimlilik.
Kaynak yönetimi ve envanter kontrolünde iyileşen süreçler.
Atık miktarını azaltarak çevresel etkinin en aza indirilmesi.
Kaynak Optimizasyonu için YZ Araçlarını Uygulama Adımları
YZ’nin verimliliği artırabileceği temel alanları belirleyin.
İşletmenizin özel ihtiyaçlarına uygun YZ araçlarını entegre edin.
YZ sistemlerinin performansını sürekli izleyin ve optimize edin.
YZ ile Sürdürülebilir İş Uygulamalarını Güçlendirmek
Enerji Yönetimi ve Çevresel Etki Üzerindeki Rolü
YZ, enerji yönetiminde devrim yaratarak akıllı binalardaki sistemleri optimize eder ve önemli enerji tasarrufları sağlar. Örneğin, YZ destekli sistemler, bina doluluk oranlarına göre ısıtma ve soğutma sistemlerini ayarlayarak gereksiz enerji kullanımını azaltabilir. Yakın zamanda bir ofis binasında uygulanan YZ tabanlı iklim kontrol sistemi, enerji tüketimini %20 oranında düşürdü.
Ayrıca, YZ’nin makine öğrenimi yetenekleri, işletmelerin emisyon verilerini analiz etmesine ve çevresel etkilerini daha etkili bir şekilde yönetmesine olanak tanır. Örneğin, bir üretim tesisi, YZ kullanarak emisyon seviyelerini tahmin etmiş ve operasyonlarını buna göre ayarlayarak karbon ayak izini %15 oranında azaltmıştır. Bu noktada, Seferi gibi YZ destekli lojistik yönetim çözümleri, işletmelerin çevresel etkilerini azaltırken operasyonel verimliliği artırmalarına olanak tanır. Seferi, rota optimizasyonu ve gerçek zamanlı takip özellikleriyle yakıt tüketimini en aza indirirken, teslimat süreçlerini daha çevre dostu ve maliyet etkin bir hale getirir.
Sürdürülebilir Büyüme için Stratejiler
YZ, sürdürülebilir iş büyümesini desteklemek için kaynak verimliliğini artıran ve çevresel etkileri azaltan çeşitli stratejiler sunar:
Gerçek zamanlı enerji izleme ve ayarlamalar için YZ tabanlı sistemler uygulayın.
Emisyonları tahmin etmek ve yönetmek için YZ araçlarından yararlanın.
Lojistik süreçleri optimize ederek atıkları en aza indirin.
YZ çözümlerini bu şekilde entegre eden işletmeler, hem sürdürülebilir hedeflerine ulaşabilir hem de rekabet avantajı sağlayabilir.
Ekolojik Çözümler için YZ’nin Kullanımı
Akıllı Üretim ile Atıkları Azaltma
YZ, akıllı üretim süreçlerini destekleyerek verimliliği artırır ve atıkları en aza indirir. Örneğin, bir tekstil firması, YZ kullanarak kumaş kesim desenlerini optimize edebilir ve hurda malzeme miktarını %15 azaltabilir.
Karbon Ayak İzi İzleme
YZ analizleri, işletmelerin karbon emisyonlarını takip etmesini ve azaltmasını sağlar. Örneğin, bir lojistik şirketi, YZ tabanlı rota optimizasyonu ile yakıt tüketimini ve emisyonlarını %10 oranında düşürmüştür.
Sonuç
YZ teknolojileri, işletmelerin kaynak kullanımını optimize ederek sürdürülebilir büyüme elde etmesine yardımcı oluyor. YZ’nin sunduğu tahmine dayalı analiz ve otomasyon araçları, sadece operasyonel verimliliği artırmakla kalmıyor, aynı zamanda çevresel etkiyi de en aza indiriyor.
Sürdürülebilirliği ve yeniliği bir arada sağlamak isteyen işletmeler için YZ, geleceğe açılan bir kapı olmaya devam ediyor. Siz de işletmenizde YZ teknolojilerini kullanarak sürdürülebilir bir geleceğe adım atmaya hazır mısınız?
Küresel Riskler Raporu 2025:
Çatışma, Çevre ve Dezenformasyon En Büyük Tehditler
Küresel Riskler Raporu 2025:
Çatışma, Çevre ve Dezenformasyon En Büyük Tehditler
Devlet temelli silahlı çatışma, 2025 yılı için en önemli ve dikkate alınması gereken risk olarak öne çıkıyor. Katılımcıların yaklaşık dörtte biri, bu riski jeopolitik gerilimlerin ve parçalanmanın artışını yansıtan en önemli risk olarak belirledi.
Yanlış bilgi dezenformasyon, kısa vadeli risklerin başında geliyor. Bu durum, istikrarı zedeleyebilir ve yönetime olan güveni zayıflatarak ortak krizlere yönelik iş birliği çabalarını zorlaştırabilir.
Aşırı hava olayları, biyoçeşitlilik kaybı ve ekosistemin çöküşü gibi çevresel riskler 10 yıllık risk perspektifinde öne çıkıyor.
2025 Küresel Riskler Raporu’na buradan ulaşabilirsiniz.
Küresel Riskler Raporu 2025:Çatışma, Çevre ve Dezenformasyon En Büyük Tehditler
Dünya Ekonomik Forumu tarafından yayınlanan 20. Küresel Riskler Raporu artan jeopolitik, çevresel, toplumsal ve teknolojik zorlukların istikrarı ve ilerlemeyi tehdit ettiği, giderek parçalanmış bir küresel görünümü ortaya koyuyor. Bu yılki anket sonuçlarında ekonomik riskler daha az ön planda görünse de toplumsal ve jeopolitik gerilimlerle bağlantılı olarak önemli bir endişe kaynağı olmaya devam ediyor.
2025 yılı için en önemli ve acilen dikkate alınması gereken risk, katılımcıların yaklaşık dörtte biri tarafından en şiddetli olarak görülen devlet temelli silahlı çatışma olarak belirlendi.
Yanlış bilgilendirme ve dezenformasyon, toplumsal uyumu ve yönetime olan güveni zayıflatarak ulusal ve uluslararası bölünmeleri artırma potansiyeliyle ikinci yıl üst üste en önemli kısa vadeli risklerin başında yer alıyor. Aşırı hava olayları, toplumsal kutuplaşma, siber casusluk ve savaş ön plana çıkan diğer kısa vadeli riskler arasında yer alıyor.
Uzun vadeli risk görünümünde ise çevresel riskler, öne çıkıyor. Aşırı hava olayları, biyolojik çeşitlilik kaybı, ekosistemin çöküşü, dünya sistemlerindeki kritik değişiklikler ve doğal kaynakların kıtlığı gibi çevresel riskler 10 yıllık risk sıralamasını domine ediyor. İlk 10’daki beşinci çevresel risk kirlilik olup, bu da kısa vadede öne çıkan bir başka risk olarak gözlemleniyor. Kısa vadeli riskler arasında altıncı sırada yer alan kirlilik ise hava, su ve toprak üzerindeki geniş kapsamlı etkileriyle hem insan sağlığı hem de ekosistemler için ciddi tehditler oluşturuyor.
Yanlış bilgilendirme, dezenformasyon ve yapay zeka teknolojilerinin olumsuz etkileri gibi teknolojik riskler de uzun vadeli görünümü gölgelendiren riskler arasında yer alıyor.
Dünya Ekonomik Forumu Genel Müdürü Mirek Dušek, “Artan jeopolitik gerilimler, küresel güvenin azalması ve iklim krizi, küresel sistemi daha önce her zamankinden fazla zorluyor. Bölünmelerin derinleştiği ve birbirini takip eden risklerle işaretlenmiş bir dünyada, küresel liderlerin tek seçeneği var: ya iş birliği ve dayanıklılığı teşvik edecekler ya da artan istikrarsızlıkla yüzleşecekler. Riskler hiç bu kadar yüksek olmamıştı” şeklinde konuştu.
Parçalanmış sistemler, kırılgan gelecekler
Eylül ve Ekim 2024’te 900’den fazla küresel risk uzmanı, politika yapıcı ve sektör liderinin katıldığı görüş anketine dayanan rapor, önümüzdeki on yıl için çarpıcı bir tablo sunuyor. Katılımcılar, kısa vadeye kıyasla uzun vadede dünyanın geleceğine ilişkin çok daha az iyimser. Katılımcıların yaklaşık üçte ikisi, 2035 yılına kadar özellikle artan çevresel, teknolojik ve toplumsal zorluklarla şekillenen çalkantılı veya fırtınalı bir küresel görünüm bekliyor.
Dünya Ekonomik Forumu 2025
Ankete katılanların yarısından fazlası, uluslararası iş birliğinin parçalanması ve bunun yaygınlaşmasıyla önümüzdeki iki yıl içinde bazı istikrarsızlıkların ortaya çıkmasını bekliyor. Uzun vadeli projeksiyonlar, iş birliği mekanizmalarının artan baskı altında kalacağına ve daha büyük zorluklara işaret ediyor. Eşitsizlik ve toplumsal kutuplaşma gibi toplumsal riskler hem kısa hem de uzun vadeli risk sıralamalarında öne çıkıyor. Yasa dışı ekonomik faaliyetler, artan borç yükleri ve stratejik kaynakların yoğunlaşması gibi konularda artan endişeler, küresel ekonomiyi önümüzdeki yıllarda istikrarsızlaştırabilecek kırılganlıkları ortaya koyuyor. Tüm bu sorunlar, iç istikrarsızlığı artırma ve yönetime olan güveni zayıflatma riski taşıyor, bu da küresel zorluklarla başa çıkma çabalarını daha da karmaşık hale getiriyor.
Sıralamadaki 33 riskin tamamı uzun vadede önem derecesini artırmakta ve katılımcıların önümüzdeki on yıl içinde bu risklerin sıklığının veya yoğunluğunun artacağına dair endişelerini yansıtmaktadır.
Dünya Ekonomik Forumu Küresel Riskler Girişimi Başkanı Mark Elsner, “Çatışmalardan iklim değişikliğine kadar karşı karşıya olduğumuz birbirine bağlı krizler koordineli ve kolektif eylemleri gerektiriyor. Güveni yeniden inşa etmek ve iş birliğini teşvik etmek için yenilenen çabalara acilen ihtiyaç var. Eylemsizliğin sonuçları gelecek nesiller boyunca hissedilebilir” şeklinde düşüncelerini aktardı.
Belirleyici bir on yıl: İstikrarın anahtarı olarak iş birliği
Bölünmeler derinleşirken, parçalanma, jeopolitik ile ekonomik görünümü yeniden şekillendirirken, etkili küresel iş birliğine duyulan ihtiyaç hiç bu kadar acil olmamıştı. Yine de uzmanların %64’ü orta ve büyük güçler arasındaki rekabetle şekillenen parçalanmış bir küresel düzen beklerken çok taraflılık ciddi bir baskı altında bulunuyor.
Buna rağmen, içe kapanma bir çözüm değil. Önümüzdeki on yıl, liderlerin karmaşık ve birbirine bağlı riskleri yönetmek ve mevcut yönetim yapılarının sınırlamalarını ele almak kritik bir dönemi temsil ediyor. Aşağı yönlü bir istikrarsızlık sarmalını önlemek ve bunun yerine güveni yeniden inşa etmek, dayanıklılığı artırmak ve herkes için sürdürülebilir ve kapsayıcı bir gelecek sağlamak için ülkeler diyaloğu önceliklendirmeli uluslararası bağları güçlendirmeli ve iş birliği için uygun koşullar yaratmalıdır.
“2025’e girerken, artan korumacılığın zaten kırılgan ve gergin olan küresel tedarik zincirlerine yönelik tehditleri derinleşti. Veri akışlarına kısıtlamalar ve kötü amaçlı siber saldırılarda artışlar sağlayan düzenleme önerileri, işletmelerin maliyetlerini de artıracak ve yenilikçi dijital teknolojilerden ve yapay zekadan tam olarak yararlanma yeteneğini azaltacaktır. Tedarik zinciri dayanıklılığını artırmak ve sağlam siber güvenliğe yatırım yapmak için proaktif adımlar atan işletmeler bu zorlukların üstesinden gelmek ve giderek karmaşıklaşan ve parçalanan küresel risk ortamında kendilerini başarıya konumlandırmak için daha iyi bir konumda olacaklardır.”
Peter Giger, Zurich Sigorta Grubu, Riskten Sorumlu Başkan
“2024 yılında gezegenin ilk kez 1,5°C ısınma eşiğini aşmasıyla, riskler hiç olmadığı kadar ciddi bir boyuta ulaştı. Raporda yer alan anket sonuçları, uzmanların iklim risklerini uzun vadede kritik olarak gördüklerini açıkça ortaya koyuyor. Ancak son dönemdeki haber başlıklarından da gördüğümüz üzere, bu riskler kısa vadede de dikkatimizi gerektiriyor. Bugünden itibaren çevresel risklerden aşırı hava olaylarına ve biyolojik çeşitlilik kaybına kadar birçok konuya odaklanmalıyız. İklim değişikliğinin olumsuz etkilerini azaltmak ve dayanıklılık inşa etmek için acil eylem planı hayati önem taşıyor. Bu noktada, eylemsizlik ve küresel iş birliği eksikliğinden kaynaklı maliyetler olumsuz bir etki yaratıyor. Ancak, insanlığın en kötü senaryoları önlemek için toplumsal ve teknolojik çözümler bulabileceğine inanıyorum. En büyük risk, şimdi geri çekilip hiçbir şey yapılamayacağını söylemek olurdu. Harekete geçmek için henüz çok geç değil.”
Küresel Riskler Raporu Hakkında
Küresel Riskler Raporu, Dünya Ekonomik Forumu’nun küresel riskler konusundaki en önemli yayınıdır ve şu anda 20. baskısını yapmaktadır. Forum’un Yeni Ekonomi ve Toplum Merkezi’ndeki Küresel Riskler İnisiyatifi tarafından üretilen rapor, iş dünyası, hükümet, akademi ve sivil toplumdan 900’den fazla küresel liderin görüşlerine dayanan Küresel Riskler Algı Anketi’nden elde edilen bilgilerden yararlanmaktadır. Marsh McLennan ve Zurich Sigorta Grubu stratejik iş birliğiyle hazırlanan rapor, acil, kısa ve uzun vadeli gelecekteki en acil riskleri tanımlayıp analiz ederek, liderleri ortaya çıkan zorlukları ele almak için öngörü ile donatmayı amaçlamaktadır. Gelişen küresel risk ortamını anlamak ve daha dirençli bir gelecek inşa etmek için kolektif eylemi teşvik etmek için kilit bir kaynak görevi görmektedir.
20-24 Ocak tarihlerinde Davos-Klosters’de gerçekleştirilecek olan Dünya Ekonomik Forumu 2025 Yıllık Toplantısı, Akıllı Çağ için İş birliği teması altında küresel liderleri bir araya getiriyor. Toplantı, teknolojinin hızla ilerlediği bir çağda daha sürdürülebilir ve kapsayıcı bir geleceği şekillendirmek üzere yeni ortaklıkları ve içgörüleri teşvik edecek ve beş temel alana odaklanacak: Büyümeyi Yeniden Tasarlamak, Akıllı Çağda Endüstriler, İnsana Yatırım Yapmak, Gezegeni Korumak ve Güveni Yeniden İnşa Etmek. Daha fazla bilgi için buraya tıklayın.
Dünya Ekonomik Forumu, Uluslararası Kamu-Özel İş birliği Örgütüdür. Forum, küresel, bölgesel ve sektörel gündemleri şekillendirmek üzere toplumun önde gelen siyasi, iş dünyası ve diğer liderlerini bir araya getirmektedir. (www.weforum.org).
Entertech İstanbul Teknokent ve YTÜ Yıldız Teknopark Türk Girişimlerinin Globale Açılması İçin Güçlerini Birleştirdi
Türk teknoloji girişimlerinin uluslararası pazarlara açılmasını desteklemek için Türkiye’nin iki başarılı teknokenti Entertech İstanbul Teknokent ile YTÜ Yıldız Teknopark güçlerini birleştirdi. Ortaya konan stratejik iş birliği protokolüyle Londra ve Amsterdam’da açılacak Uluslararası Teknoloji Pazarlama Ofisleri (UTPO) ve Yurt Dışı Hızlandırıcı Programları sayesinde girişimcilerin küresel pazarlara entegrasyonunun hızlanması ve rekabet güçlerinin artması hedefleniyor.
Türkiye’de teknoloji geliştirme ve Ar-Ge ekosisteminde önemli bir konumda olan Entertech İstanbul Teknokent ile YTÜ Yıldız Teknopark, teknoloji girişimlerinin uluslararası pazarlara erişimini desteklemek amacıyla güçlerini birleştirdi. İki öncü Teknoloji Geliştirme Bölgesi (TGB), uluslararası iş birlikleri ve ihracat potansiyelini artıracak projeler için somut adımlar atarak önemli bir protokole imza attı. İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Osman Bülent Zülfikar, İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Rektörü Prof. Dr. Nuri Aydın ve Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Eyüp Debik tarafından imzalanan iş birliğinin protokol törenine Entertech İstanbul Teknokent Genel Müdürü Dr. Muhammed Kasapoğlu ile YTÜ Yıldız Teknopark Genel Müdürü Doç. Dr. Muhammet Garip de katılım gösterdi.
Prof. Dr. Zülfikar: “Türkiye yüzyılının bilim yüzyılı ve inovatif olmasını istiyoruz”
Törende konuşan İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Osman Bülent Zülfikar, “Ülkemizin sahip olduğu gücüyle dünyada geldiği noktayı çok daha öteye taşıması gerektiğini düşünüyoruz. Türkiye yüzyılının bilim yüzyılı ve inovatif olması, yurt dışına sattığımız mallardaki yüksek teknoloji ürünlerinin yüzde 4-4,5’lerin üstüne çıkması, 100 milyarlık hizmet sektörünün daha çok yüksek teknolojiye ulaşmasını istiyoruz” dedi.
Prof. Dr. Aydın: “Teknoparkların gücü uluslararası pazarlara açılma noktasında ciddi bir sinerji ve enerji oluşturacak”
İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Rektörü Prof. Dr. Nuri Aydın ise kısa bir zaman önce Hollanda ofisini açtıklarını söyleyerek, “Cerrahpaşa’nın akademisyen firmalarını bu hızlandırma programıyla Amsterdam vasıtasıyla Avrupa’ya taşımıştık. Bundan kısa bir sonra da Londra ofisimizi faaliyete geçireceğiz. Biz istedik ki, burada tek olmayalım ve teknopark alanında önemli bir gücü de yanımıza alalım. Bu noktada Yıldız Teknopark’ı da yurt dışı ofis birlikteliğinde aramıza aldık. Bu iş birliğinde inanıyorum ki teknoparkların gücü uluslararası pazarlara açılma noktasında ciddi bir sinerji ve enerji oluşturacak. Bu bir başlangıç olacak ve diğer teknoparklalar olan çalışmalarımız devam edecek” diye konuştu.
Prof. Dr. Debik: “Global tecrübelerimizi paylaşacak milli teknoloji hamlesine destek vereceğiz”
Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Eyüp Debik de törende yaptığı konuşmada şunları söyledi; “Bugün burada, ülkemizde bir ilk olan, üç büyük üniversitenin teknoparklarını aynı çatı altında buluşturan bu ortaklık protokolünü imzalayarak önemli bir adım atıyoruz. Bu iş birliğiyle global tecrübelerimizi paylaşacak milli teknoloji hamlesine destek vereceğiz. Bizler Yıldız ekosistemi olarak, Dubai ofisimiz ile yurtdışı lokasyonların yalnızca akademisyenler ve profesyoneller için bir buluşma noktası olmadığını aynı zamanda üniversitelerimizin mezunları arasında güçlü bir bağ ve sinerji oluşturduğunu biliyoruz. Dolayısıyla bu ofisler, şirketler arası iş birliğini daha da pekiştirerek geniş bir ekosistemin oluşmasına katkı sağlıyor. Şimdi bu tecrübelerimizi, Londra’da ve Amsterdam’a taşıyoruz. Üç üniversitenin ve teknoparklarının birikimlerinin de dahil olduğu bu iş birliği ile firmalarımızın uluslararası alanda daha hızlı büyümelerine ve rekabet güçlerini artırmalarına destek olacağız.”
Türkiye’nin teknoloji ekosistemini küresel ölçekte büyütecek
Protokol kapsamında dünyanın önde gelen teknoloji merkezleri arasında gösterilen inovasyon, yatırım ve iş birliği olanaklarıyla girişimciler için stratejik bir öneme sahip olan Londra ve Amsterdam’da yeni Uluslararası Teknoloji Pazarlama Ofisleri (UTPO) açılacak. Ayrıca Yurt Dışı Hızlandırıcı Programları hayata geçirilecek. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Ticaret Bakanlığı’nın uluslararasılaşma vizyonuyla uyumlu olarak tasarlanan bu projeler, Türkiye’nin teknoloji ekosistemini küresel ölçekte büyütmek için somut adımlar sunacak.
Rosatom forumda yenilikçi gelişmeleri ve çözümleri sunacak
Rusya Devlet Nükleer Enerji Kuruluşu Rosatom, bilgi yoğun yeni alanların geliştirilmesi konusunda önemli bir etkinlik olan Geleceğin Teknolojileri Forumu’nu 3’üncü kez düzenleyecek. Forum, 20-21 Şubat 2025’te, Moskova’da bulunan Dünya Ticaret Merkezi’nde yapılacak.
Bu yılki etkinliğin teması “Yeni Malzemeler ve Kimya” olarak belirlendi. Forum, katılımcıların modern malzemelerin bilimsel ve üretim temelinin durumu hakkında bütüncül bir görüş elde etmelerine, ileriye dönük üretim stratejilerini değerlendirmelerine ve bu alandaki devlet destekli tedbirlerin etkinliğini arttırmak için öneriler geliştirmelerine fırsat sağlayacak. Forumda, nükleer, tıp ve havacılık gibi kilit sektörler için yeni malzemeler ve ilgili teknolojiler alanında önemli gelişmeler ve çözümler de sunulacak.
Rusya Federasyonu Birinci Başbakan Yardımcısı, “Yeni Malzemeler ve Kimya” ulusal projesi yöneticisi ve Forum Düzenleme Komitesi Eş Genel Başkanı Denis Manturov, forumun bilgi yoğun teknolojiler ve yenilikçi gelişmelerin geleceğini tartışmak üzere önde gelen uzmanları, bilim insanlarını, iş dünyası temsilcilerini ve hükümet yetkililerini bir araya getireceğini söyledi. Etkinliğin iş programı, Rusya Federasyonu’nun 2030 yılına kadar ulusal kalkınma hedeflerinden biri olan yeni malzemeler ve kimya konusuna odaklanacak. Bu konu, 2036 yılına kadarki ulusal hedefler arasında da yer alacak.
Manturov, “Malzeme bilimi alanında çığır açan çözümler üretmeden, sürekli güncelleme yapmadan ve yeni özelliklere sahip malzemeler geliştirmeden yüksek teknoloji sektörlerinin gelişmesi mümkün değil. Yeni ulusal teknolojik liderlik projesi ‘Yeni Malzemeler ve Kimya’nın uygulanması, bu alandaki araştırmaları desteklemeyi ve yenilikçi ürünlerin pazara sunulması için gerekli koşulları yaratmayı amaçlıyor. Forum katılımcıları, ulusal projenin hükümlerini daha iyi belirlemek için sektörün mevcut durumu, zorlukları ve beklentileri hakkında profesyonel bir değerlendirme sunacak” ifadelerini kullandı.
Rosatom Genel Müdürü Aleksey Likhachev de şunları söyledi: “Rosatom için forumun eş organizatörü olmak hem büyük bir onur hem de önemli bir görev. Rus biliminin kimya alanındaki gelişiminde büyük potansiyel görüyoruz. Şimdi bilimsel araştırmalara yatırım yapmak için en iyi zaman. Geliştirilmekte olan malzeme ve teknolojiler sadece teknolojik egemenliği sağlamakla kalmamalı, aynı zamanda Rusya Federasyonu’nun gelecekteki teknolojik liderliğinin de temelini oluşturmalı.”
Forumda ele alınacak yeni malzemeler yaratma konusunun son derece güncel olduğunu kaydeden Likhachev, “Teknolojik liderliğin ulusal projelerinden ‘Yeni Malzemeler ve Kimya’ ulusal projesi, diğer tüm ulusal projelerin başarılı bir şekilde uygulanmasının temelini oluşturan projelerden biridir. Proje katılımcıları arasında, Kurchatov Enstitüsü’nün yüksek düzeydeki araştırma yetkinliklerini dikkate alarak temel ve uygulamalı araştırmaların geliştirilmesinden sorumlu olduğu ve kompozitlerin, nadir ve nadir toprak metallerinin seri endüstriyel üretiminin geliştirilmesinin Rosatom’a verilmesi konusunda bir iş birliği olacaktır” diye konuştu.
UYGULAMA AĞIRLIKLI EĞİTİMLER – VAKA TABANLI İÇERİKLER
Şirket eğitimlerine büyük özen gösteriyoruz. Memnuniyetiniz ve referansınız bizim için çok değerli. Eğitime sizlerle birlikte hazırlanıyoruz. Sizlerden gelen önerileri dikkate alıp özgünleştirmelerle ilerliyoruz. Güvenilir eğitim hizmetleri ile yanınızdayız.
Dolu dolu, güleryüzlü eğitimler dilerim. Prof. Dr. Murat Erdal
Türkiye’nin Her Yerinde Bire Bir (1-1) ve Grup Eğitimleri
☐ Müzakere Teknikleri ve Pazarlık Becerileri (İleri Seviye) Eğitimi (2 gün) ☐ Kurumsal Satış Eğitimi (Rol Canlandırma/Oyun) (2 gün)
☐ Stratejik Satınalma Yönetimi Eğitimi (2 gün) ☐ Sürdürülebilir Tedarik Standardı ISO 20400 Eğitimi (2 gün)
☐ Sözleşme Yönetimi ve Sektörel Kontrat İncelemeleri Eğitimi (1-2 gün) ☐ Harcama Analitiği; Maliyet ve Gider Analizi Eğitimi (1 gün)
☐ Tedarikçi Performans Değerlendirme Eğitimi (2 gün) ☐ Tedarik Zinciri Stratejileri Eğitimi (2 gün)