Satışın Altın Anahtarı: “Müşteriyi Etkin ve Empatik Dinlemek”

Satışın Altın Anahtarı: “Müşteriyi Etkin ve Empatik Dinlemek”

Ayten Nayir
Emes A.Ş. Yurtdışı Satış ve Pazarlama Sorumlusu

Dinleme, iletişim ve öğrenmenin temel yollarından biri olup gelen iletiyi doğru bir biçimde algılama, anlama, yorumlama ve değerlendirme gibi süreçleri içerir. Dinleme, dinleyicinin konumu ve amacına göre çeşitli türlere ayrılır.

  1. a) Katılımlı (Aktif) Dinleme:Dinleme sürecinde konuyla ilgili oluşan soru veya görüşlerin konuşmacıya iletilmesi ve konuşanla iletişim kurulması “katılımlı dinleme” olarak adlandırılır. Katılımlı dinlemede başka bir işle uğraşmamak ve konuşmacı ile göz teması kurmak gereklidir. Konuşmacıdan anlatılanlara açıklık getirmesini istemek, fikir ve duygularını özetlemek katılımlı dinlemenin esasları arasında yer alır. Dinleyici, konuyu daha iyi anlamak, istekte bulunmak veya karmaşık bir probleme çözüm sunmak amacıyla da konuşmacıya sorular sorabilir.
  2. b) Katılımsız (Pasif) Dinleme:Dinleyicinin yalnızca konuşmacıya ve konuya odaklanması, konuşmacı ile bir etkileşime girmemesi “katılımsız dinleme” olarak adlandırılır. Bu dinleme türünde, dinleyici yalnızca konuşmaya odaklanır ve konuyu kavramaya çalışır.
  3. c) Eleştirel Dinleme:Dinleyicinin, konuşmacı veya konuşma konusu hakkında belli bir bakış açısına sahip olarak dinleme etkinliğinde bulunması “eleştirel dinleme” çerçevesinde değerlendirilir. Dinleyici, konunun olumlu ve olumsuz yanlarını tarafsız bir bakış açısıyla değerlendirmiş ve dinleme etkinliğine hazırlıklı biçimde katılmıştır. Bu tür dinlemede dinleyici, konuşmayı “Konuşmacının amacı nedir?”, “Konuşmacı konuyla ilgili yeterli bilgi ve birikime sahip mi?”, “Verilen bilgiler güncel ve geçerli midir?” ve “Konu bilimsel bir bakış açısıyla mı ele alınıyor?” gibi sorulara cevap arayarak dinler.

ç) Oluşturucu Dinleme: Dinleyicinin dinlediklerini yorumlaması ve bunlardan yeni fikirler üretmesi ile gerçekleşen dinleme türü “yaratıcı dinleme” olarak adlandırılır. Katılımlı veya katılımsız olarak gerçekleşebilen bu dinleme türünde, konuyla ilgili yeni düşüncelerin üretilmesi önemlidir.

  1. d) Seçici Dinleme:Dinlenen konuyla ilgili bilgilerden ilgi ve ihtiyaca yönelik olanların seçilerek dinlenmesi “seçici dinleme” olarak adlandırılır. Bu tür dinlemede ihtiyaç ve ilginin ne olduğunun dinleme öncesinde çok açık olarak belirlenmesi gereklidir. Bu amaçla konuyla ilgili bazı sorular hazırlanarak dinleme sürecine başlanabilir. Böylelikle belirli sorulara cevap aranarak dinleme etkinliği gerçekleştirilir.
  2. e) Not Alarak Dinleme:Dinleme sürecinde önceden belirlenen konu veya noktalarla ilgili notların alınması ile gerçekleşen dinleme türü “not alarak dinleme” kapsamında değerlendirilir. Böylece dinlenenlerin daha kolay anlaşılması veya hatırlanması sağlanır. Bu amaçla önceden hazırlanmış not defteri veya çalışma yaprakları kullanılabilir.
  3. f) Empati Kurarak Dinleme:Dinleyenin, kendisini konuşanın yerine koyarak konuşmacının neler
    hissettiğini, sözlerinin hangi deneyimleri yansıttığını anlamaya yönelik dinleme çeşididir. Dinleyici bir
    süreliğine kendi duygu ve düşüncelerinden uzaklaşarak olayları karşısındakinin bakış açısıyla değerlendirir. Bu durum, ön yargılı dinlemeyi engeller.

Dinleme, belli bir amaç gözetilerek yapılır. Bu özelliğiyle öğrenme yollarından birini oluşturur. Öğretim sürecinin amacına ulaşması etkin dinleme ile mümkündür.

İşitme ile dinleme farklı kavramlardır. İşitme, sesin kulak tarafından algılanmasıdır. İşitmede kulak tarafından algılanan sesi çözümlemek için özel bir dikkat gerekmez. Dinlemede ise işitilenin düşünülmesi, bilinçli olarak değerlendirilmesi söz konusudur.
Bu nedenle müşterilerinizi işitmeyin onları gerçekten dinleyin.

Dinleme, iletişimin amacına ulaşmasında önemli bir etkendir. Günlük hayatta iletişim büyük oranda sözle sağlanmaktadır. Dinlemenin doğru olarak gerçekleşmesi için bir amaç doğrultusunda dinleme yapılmalı, dinlemeye istekli olunmalı, eleştirel dinleme yöntemi kullanılmalıdır.

Etkili dinlemede sözel mesajlar dinlenir, sözel olmayan mesajlar izlenir. Konuşmacının söylediklerini dinlerken beden hareketleri, yüz ifadeleri, sesindeki değişmeler, vücut tepkileri izlenmelidir. Etkili dinleme bir hazırlık sürecini gerektirir. Bu süreçte dinlemeye zihinsel ve fiziksel olarak hazırlık yapılır, görsel ve işitsel araçlar kullanılır.

Hazırlık yapıldıktan sonra dinleme sürecine geçilir. Dinleme sürecinde dikkat önemlidir. Dinleyici, dikkatini konuşmacının anlattıklarını anlamaya yöneltir. Dinlediği konuşmada konu akışını takip eder. Bilinmeyen sözcüklerin anlamı dinleme sırasında tahmin edilir. Dinleme esnasında konuşmacıyla empati kurulmalı ve yargılayıcı davranışlardan kaçınılmalıdır. Konuşmacının anlattıkları dinleyicinin kendi ifadeleriyle özetlenmelidir.

Müşterilerimizi Etkin Dinlemenin Yolları

  1. Dinleme öncesinde müşteri veya konuşma konusuyla ilgili genel bir bilgi edinilmelidir. Böylece dinleme sürecinde nasıl bir tutum izleneceği (not alma, soru sorma vb.) önceden belirlenebilir.
  2. Müşterinin hangi amaçla ve hangi dinleme türü ile dinleneceği önceden açık bir biçimde belirlenmelidir.
  3. Dinleme sürecinde müşteriyi iyi duyabilmek için doğru bir konum belirlenmelidir.
  4. Dinleme sürecinde müşteri ve konuya önyargısız yaklaşılmalı ve dinlenenler arasında sebep-sonuç ilişkileri kurulmalıdır.
  5. Dinleme sürecinde müşterinin anlattıkları ile ilgili önemli noktalar not alınmalı, çelişkili görülen bilgiler konuşma sonunda müşteriye uygun bir üslupla sorulmalıdır.
  6. Dinlenen konuyla ilgili önceden edinilen bilgiler, yeni öğrenilenlerle birlikte analiz edilmeli ve karşılaştırmalar yapılmalıdır.
  7. Konuşma süresince ve sonunda dinlemenin gerektirdiği nezaket kurallarına uyulması, dinleme etkinliğinin daha yararlı ve etkili olmasını sağlayacaktır.
  8. Dinleme sürecinde edindiğiniz bilgileri müşterinizle paylaşmayı da unutmayın.

İletişimin 5 anahtarı; algılarımız, iletişim kazaları, etkin dinleme özelliğimiz, empati kurabilme, sözsüz iletişim, aynalama ve konuşma iletişimin olmazsa olmazlarıdır. İletişimde bağlantı kurmanın önemli bir ögesi olan dinleme müşteriden iletişimde gelen mesajın iyi anlaşılmasını sağlar. Bilgi edinmenin, öğrenmenin ve anlamanın en temel yollarından biri de dinlemedir.

Dinleme sürecine tam olarak odaklanarak empati kurmak esastır. Empati kurarak, karşıdaki kişiyi anlama çabası göstermek ve onun duygu ve düşüncelerine saygı göstermek, aktif dinleme becerisini geliştirmenin ilk adımıdır. Etkili dinleme, dinleyicinin konuşmacının sözlerini dikkatlice takip etmesi ve anladıklarını kontrol etmesini sağlar. İyi bir dinleyici, konuşmacının duygularını ve düşüncelerini tam olarak kavramayı başarır. İletişim sürecinde göz teması ve beden dili de önemli rol oynamaktadır.

Geri iletim kullanılarak dineme etkin dinlemeyi tanımlar, etkin dinleme alıcının duyduğu mesajı geri göndererek doğru anladığını ve söyleneni işittiğini göstermesidir. Bireyin olumlu ilişkiler geliştirmesine yardım eder. Diğer dil becerileri gibi dinleme becerisi de eğitim yoluyla geliştirilebilir. Dinleme becerisinin eğitiminde kullanılacak malzemelerin niteliği ve çeşitliliği, bu süreçte elde edilecek verimi doğrudan etkileyecektir.

Satış çalışanları genelde bir şeyi atlamaktadırlar; “Etkin ve Empatik Dinleme Yapmak”.

Bir satış çalışanının en önemli özelliği iletişim becerilerini etkili kullanabilmek ve bunları zaman içerisinde geliştirebilmektir. Bunun için de etkin ve empatik dinleme yeteneği başta gelen konulardır. Dinleme öncesi hazırlık yapmalı, tarafsız, yargısız ve empatik dinlemelidir. Müşteriyi dinlerken sözünü kesmemeli, göz teması kurmalıdır. Güler yüzlü olmalı ve vücut diliyle onay vermeli, arada anlamadığını bir yer varsa izin alarak soru sormalıdır. Çok iyi not almalı ve toplantı sonrasında anladıklarını özetleyerek müşteriden onay almalıdır. Ayrıca müşterisinin vücut dilini takip etmeli ve temsil sistemini anlamaya çalışmalıdır. Temsil sistemi toplantı sonrasında kullanacağınız cümleler için çok işinize yarayacaktır. Güçlü sorular bir satışçının en önemli yol haritasıdır. Toplantı devamında güçlü sorularla toplantının gidişatına yön vermelidir. Dinlemek aynı zamanda karşı tarafa değer verdiğinizi gösterir. Bu değeri müşterilerinize hissettirin ki onlar da size değer versin ve güvensinler.

Pazarlama ve Satış alanında çalışanlar için dinlemenin zor olduğu söylenir. Arkadaşlar unutmayalım bugün çok konuşan pazarlama ve satışçılar klasik olarak adlandırılıyor. Müşteriyi çok iyi dinleyip, bu dinlediklerinden çıkardıklarını güçlü sorulara dönüştürüp, güçlü bir hitabetle ve iyi bir hikayeleştirme ile sunanların başarı düzeyleri daha yüksektir. Dinlemeyi yaşam tarzı haline getirdiğinizde ne kadar keyifli olduğunu ve karşı tarafı ne kadar iyi yönetebildiğinizi de göreceksiniz. Bu yeteneğinizi geliştirmek isterseniz, Koçluk eğitimi almanızı tavsiye ederim. Hayatınızda birçok şeyin inanılmaz derecede gelişim ve dönüşüm gösterdiğiniz göreceksiniz. Hem sosyal hem de mesleki anlamda parlayacaksınız.

Satışta birçok unsur önemli olmakla birlikte en önemlilerden biri, müşteriyi etkin ve empatik dinleyerek, müşteri ihtiyaçlarının belirlemektir. İhtiyacınız bilmediğimiz bir müşteriye satış yapamazsınız. Dinleyen, anlayan ve güçlü sorularla bunu destekleyen bir satışçının satışı kapama olasılığı çok yüksek olacaktır

Etkili Dinleme,

Müşterinizin anlattığı konuya daha iyi adapte olmanızı sağlar.

Önemli noktaları kaçırmamanıza yardımcı olur.

Müşterinizin problemlerini ve ihtiyaçlarını not alabilirsiniz.

Konulara hâkim olacağınız için daha iyi öğrenmeyi ve ihtiyacı tespit etmeyi sağlar.

İyi dinleme, tek yönlü “konuşan-dinleyen” etkileşiminden ziyade sürekli olarak iki yönlü aktif bir diyalogdur. İyi dinleme, kişinin öz saygısını oluşturan etkileşimleri içerir. En iyi dinleyiciler, konuşmayı diğer taraf için olumlu bir deneyim haline getirirler; bu, dinleyici pasif olduğunda gerçekleşmez. Müşterilerinizi dinleyin onlara değer verdiğinizi gösterin ve müşterilerinizin süper starı siz olun…

Ünlü filozof Platonun dediği gibi; gözlemle, dinle, sus, az yargıla, çok sor. Plato aslında satıştaki yol haritamızı kısaca tanımlamış oluyor.

İyi bir iletişim yeteneğine sahip olmadan, iyi bir lider olamazsın.

                                                                     Gifford Thomas

Influencer Pazarlaması Nedir? Neden İşe Yarar?

Influencer Pazarlaması Nedir? Neden İşe Yarar?

Dr. Özlem Karaman
İstanbul Üniversitesi – Cerrahpaşa

Günümüzde bir markanın sadece ürününün iyi olduğunu iddia etmesi yeterli değildir. Tüketiciler satın alma kararını vermek için kişisel deneyimleri yanında bağımsız kanıtlara ihtiyaç duymaktadır. Tüketicilerine, web sayfaları, geleneksel medya reklamcılığı veya sosyal medya yoluyla ulaşan küresel markalar bile ağızdan ağıza pazarlamanın gücünden faydalanmaktadır. Peki takipçilerin kalbine girmenin etkili yollarından biri olan influencer pazarlaması nedir?

Etkileyici pazarlaması olarak da literatüre yerleşmiş olan influencer pazarlaması, ürün/marka/şirket tanıtımı için bir sosyal medya etkilecisiyle güç birliği yapmak demektir.

2016 yılından beri Google’da “influencer pazarlama” ifadesi için yapılan aramalarda %465’lik bir artış olmuştur. Bugün, influcerlarla iş birliği yapmak pazarlamada ana akım eğilimlerden biridir. Küçük büyük pek çok firma sosyal medya etkileyicilerine veya onların ajanslarına ulaşmaya çalışmaktadır. Kopenhag merkezli çevrimiçi içerik ve medya şirketi Influencer Marketing Hub tarafından küresel ölçekte yapılan ankete katılan 3500 pazarlama profesyonelinin %62’si, 2023’te influencer pazarlama bütçelerini artırmayı planladıklarını belirtmiştir (1). Influencer ajansı CreatorDen’in, Türkiye’de faaliyet gösteren 50 global ve yerel şirketin influencer marketing uygulamalarını analiz ederek hazırladığı “Influencer Pazarlamasına Genel Bakış 2023 Raporu”nun sonuçları da benzer bir tabloyu ortaya koymaktadır (2). Araştırma sonuçlarına göre, pazarlama profesyonellerinin yüzde 90,7’si bir influencer pazarlaması ajansı ile çalıştığını; yüzde 27,9’su ise PR ajansı üzerinden influencerlarla iş birliği yapma konusuna sıcak yaklaştığını belirtmiştir.

Influencer Pazarlama Platformları:

Internet medyası, influncer pazarlaması için pek çok araç sunmaktadır. Markalar, Instagram, YouTube, Twitter, Snapchat, Facebook, TikTok, Bloglar/Websiteleri, LinkedIn, Pinterest ve Twitch gibi platformların bir ya da çoğu zaman birkaçını seçerek pazarlama hedefleri doğrultusunda kullanmaktadır.

İnternet kullanıcılarının sosyal medya mecrası tercihi ülkeden ülkeye değişmektedir. Türkiye’de influencer iş birlikleri için markaların tercih ettiği en popüler platform %98 ile Instagram’dır. Onu %49 ile YouTube ve %47 ile TikTok takip etmektedir. Amerika’da ise TikTok’un popülaritesi Instagram’ın önünde geçmiştir. Instagram, Avrupa’nın genelinde olduğu gibi, Fransa’daki influencerlar ve markalar için en popüler sosyal ağ olmaya devam ediyor. Dünyadaki genel eğilimlerden farklı olarak, çinli internet kullanıcıları TikTok’un yerel kardeş uygulaması Douyin’de içerik üreten influencerlarla daha fazla ilgilenmektedir (4).

Takipçi Sayısına Göre Influencer Türleri:

Etkileşimi ve geri dönüşü yüksek hesapların yüksek kazançlar sağlaması nedeniyle, birçok içerik üreticisi için influencerlık tam zamanlı bir meslek haline dönüşmüştür. Etkileyicileri kategorilere ayırmak için en temel kriter ise takipçi sayılarıdır (1):

  • Nano influencerlar:

Takipçi sayıları 1.000 ile 10.000 arasındadır. Nano influencerlar, sevdikleri markaların ve ürünlerin sadık kullanıcı ve savunucularıdır. Bu etkileyicilerin takipçileri ile çok yakın bir ilişkileri vardır ve etkileşim için her zaman hazırdırlar. Bu tür influencerlar, sınırlı bir pazarlama bütçesine sahip küçük ve orta ölçekli bir işletmeler için uygun maliyetli bir seçenektir.

  • Mikro influencerlar:

10.000 ile 100.000 arasında takipçisi sayısı olan, genellikle belirli bir tüketim alanında hedef kitleye sahip hesaplardır. Daha odaklı ve uzmanlaşmış bu kişiler, hedefli pazarlama iş birlikleri için uygun bir tercihtir.

  • Makro influencerlar:

Makro etkileyicilerin 100.000-1 milyon arası takipçisi vardır ve internet sayesinde ünlü olan bu grup, blog yazarları, youtuberlar, vloggerlar veya podcast yayıncılarından oluşur. Bu tip influencerlar, marka/şirket/ürüne yönelik farkındalık geliştirmek için kullanılabilir.

  • Mega influencerlar veya ünlüler:

1 milyondan fazla takipçisi olan etki alan geniş hesaplardır. Sanatçılar, sporcular, oyuncular, sunucular ve komedyenler vb. yüksek hayran kitlesi olan kişilerdir. Bu etkileyicilerle iş birliği yapmak yüksek pazarlama bütçesi gerektirmektedir.

İstatistikler Türkiye’de, 50 bin takipçiden 1 milyon takipçiye kadar etkileşim ortalamaların birbirine yakın olduğunu ortaya koymaktadır (2). Bu nedenle, takipçi sayısında göre etkileşim oranı en yüksek olan nano influencerların pazarlama amaçlı iş birliği anlaşmaları için doğru bir tercih olduğunu söylemek mümkündür.

En Çok İzlenen İçerik Türleri

Etkileyiciler, her platformun yapısına bağlı olarak değişen özelliklerde yaratıcı içerikler üreterek var olurlar. Tamamen video odaklı olan Youtube’da, ürün incelemesi, nasıl yapılır, gezi, yemek, oyun, moda ve güzellik konulu içerik üreten etkileyiciler en fazla izlenme oranına sahiptir. Instagram’da ise, bilgilendirici içerikler, canlı yayınlar, yarışmalar, soru cevap etkinlikleri ve özellikle reels videoları en çok takipçi çeken ve beğeni alan içerik türleridir. TikTok, 15 sn. ile 60 sn. arasında dans ve müzik videoları içeren ve en genç kullanıcı profiline sahip olması bakımından özellikle 2021 yılı sonrası influencerlerin en fazla ilgilendiği sosyal medya uygulamasıdır.

Influencer Pazarlaması Neden İşe Yarar?

Bir içeriğin etkisi, onun kim tarafından oluşturulduğuna bağlı olarak değişebilmektedir. Yaratıcı mesaj içeren bir içerik oluşturmak markalar için maliyetli ve zaman isteyen bir iştir. Influnecerlar, bunu firmalar adına yapmakta ve maliyet faydası yaratmaktadır.

Modern tüketim toplumunun kanaat önderleri olarak da kabul edilen influencerlar aracılığıyla paylaşılan içeriğin, yalnızca markalar tarafından tanıtılan içeriğe kıyasla 3-10 kat daha fazla dönüşüm oranına sahip olduğu tespit edilmiştir (1). Özellikle genç Z kuşağı, satın alma kararlarını, büyük ölçüde influencerların etkisi altında vermektedir. Pazarlama araştırmaları, influencerların, itibar, güvenilirlik, çekicilik ve uzmanlık özelliklerinin tüketicinin satın alma niyetini pozitif olarak etkilediğini ortaya koymaktadır (3).

Sosyal medya etkileyicilerini cazip kılan şey yalnızca yüksek takipçi sayıları değil, markanın hedef kitlesiyle uyumlu içerik ve takipçi profilidir. Doğru inşaa edilmiş iş birlikleri, markanın yeni kitlelere ulaşmasını sağlayacak, bilinirliğini ve itibarını yükseltecek ve satışların artmasını sağlayacaktır.

Doğru Influencer Nasıl Belirlenir? Nasıl Reklam Verilir?

Influencer anlaşması yapmak için öncelikle hedef kitleye ve pazarlama stratejilerine uygun sosyal medya platformları belirlenmelidir. Daha sonra, ürün ve hedef kitleyle uyumlu influencerlar belirlenerek, takipçi profili, içerikleri ve etkileşim oranları gibi faktörler araştırılarak en uygun olanlar seçilmelidir.

Influencerla iş birliği yapma yöntemleri, içeriğin yayınladığı platforma göre değişmektedir. Influncerlar sosyal medya hesaplarında iletişim bilgilerini paylaşmaktadır. Büyük takipçi sayısına sahip olanlar, çoğunlukla bir ajans veya danışmanla çalışırken, az sayıda takipçisi olan influencerlarla doğrudan iletişime geçmek mümkündür. Instagram’da faaliyet gösteren bir influencera ulaşmanın en doğru yolu ise DM (doğrudan mesaj) ve e-mail göndermektir. Geniş influencer havuzuna sahip ajanslar, markaları, pazarlama hedeflerine uygun etkileyicilerle buluşturmakta ve kampanya planlaması yapmak için destek vermektedir.

Planlanan iş birliği, Trendyol ve Hepsiburada gibi pazaryerleri ile satış ortaklığı anlaşmasını içeriyorsa ilgili pazaryerinin satıcı paneli üzerinden yapılmaktadır. Yapılan anlaşmalar, reklam Kurulu tarafından hazırlanan “Sosyal Medya Etkileyicileri Tarafından Yapılan Ticari Reklam ve Haksız Ticari Uygulamalar Hakkında Kılavuz’a ve Rekabet yasasına uygun olmalıdır.

Otonom Mağazalar: İnsansız Satış Noktalarının Yükselişi

“Teknolojik gelişmelerle birlikte otonom mağazalar, perakende sektöründe yeni bir dönemi başlatıyor. İnsansız alışveriş noktaları, geleceğin alışveriş deneyimini şekillendiriyor ve sadece bir adım ötedeki gerçekliği gösteriyor.”

Perakende sektöründe otonom teknolojilerin yükselişi, yenilikçi bir dönemeç oluşturuyor. Otonom mağazalar, geleneksel alışveriş deneyimini dönüştürerek, müşterilere yeni bir yaklaşım sunuyor. Bu tür mağazalar, insan müdahalesine ihtiyaç duymadan çalışabilen akıllı sistemler ve yapay zekâ algoritmalarıyla donatılmıştır.

Otonom Mağazaların Çalışma Prensibi

Otonom mağazalar, müşterilere tamamen insansız bir alışveriş deneyimi sunmak için ileri teknolojileri kullanır. Bu mağazalarda, müşteriler giriş yaparken genellikle bir mobil uygulama aracılığıyla tanınır ve izlenir. Yapay zekâ ve sensörler, müşterinin mağaza içindeki hareketlerini takip eder ve ürün seçimlerini kaydeder. Müşteri alışverişini tamamladığında, ödeme otomatik olarak gerçekleştirilir ve müşterinin hesabından tahsilat yapılır.

Otonom Mağazaların Avantajları

24/7 Hizmet: Otonom mağazalar, herhangi bir çalışma saatine bağlı olmaksızın günün 24 saati müşterilere hizmet verebilir. Bu, müşterilere esneklik sağlarken, perakendecilere de sürekli satış potansiyeli sunar.

Verimlilik ve Maliyet Azaltma: İnsansız bir yapıya sahip olmaları, otonom mağazaların işletme maliyetlerini düşürmesine yardımcı olur. İnsan kaynaklı hatalar ve maaş maliyetleri ortadan kalkar, ayrıca stok yönetimi ve envanter takibi gibi süreçlerde otomasyon sağlanır.

Müşteri Deneyimi ve Kişiselleştirme: Otonom mağazalar, yapay zekâ ve büyük veri analitiği kullanarak müşteri davranışlarını analiz eder. Bu sayede, müşterilere daha kişiselleştirilmiş bir alışveriş deneyimi sunulabilir. Örneğin, geçmiş alışveriş tercihlerine dayalı olarak müşterilere önerilerde bulunulabilir.

Gelecekteki Potansiyel

Otonom mağazaların gelecekteki potansiyeli oldukça heyecan vericidir. İlerleyen teknoloji ve yapay zekâ algoritmalarının gelişimiyle birlikte, bu mağazaların daha da sofistike hale geleceği tahmin edilmektedir. Örneğin, müşterilere daha fazla interaktif deneyimler sunan artırılmış gerçeklik (AR) veya sanal gerçeklik (VR) teknolojilerinin entegrasyonu mümkün olabilir. Ayrıca, otonom mağazaların daha geniş bir yelpazede ürün sunabileceği ve farklı sektörlerde yaygınlaşabileceği öngörülmektedir.

Otonom mağazaların çalışma prensibi, avantajları ve gelecekteki potansiyeli, perakende sektöründe büyük bir değişimi temsil etmektedir. İnsansız alışveriş deneyimi, müşterilere esneklik ve hız sağlarken, perakendecilere de verimlilik ve maliyet tasarrufu imkanı sunmaktadır. Gelecekteki teknolojik ilerlemelerle birlikte, otonom mağazaların daha da gelişerek alışveriş deneyimini dönüştürmeye devam etmesi beklenmektedir.

Dr. Öğr. Üyesi Gözde MERT

Nişantaşı Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi

İşletme Bölüm Başkanı & Gözde Araştırma Şirketi Kurucusu

Asgari Ücret Artışının Kamu İhalelerine Etkisi

Bilindiği üzere 4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu’na Göre İhale Edilen Hizmet Alımlarında Uygulanacak Fiyat Farkına İlişkin Esaslar’ın önemli bir unsurunu asgari ücret oluşturmaktadır. Söz konusu düzenlemenin Tanımlar başlıklı 4. Maddesinin d bendinde Güncel asgari ücret ve ı bendinde ise Temel asgari ücret tanımlanmıştır. Buna göre;

  1. d) Güncel asgari ücret: Tarım dışında ve 16 yaşından büyük işçiler için idarece onaylanmış iş programına uygun olarak işlerin gerçekleştirilmesi gereken ayda geçerli olan brüt asgari ücreti,

ı) Temel asgari ücret: Tarım dışında ve 16 yaşından büyük işçiler için ihale tarihinde geçerli olan brüt asgari ücreti,

tanımlamaktadır.

4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu’na Göre İhale Edilen Hizmet Alımlarında Uygulanacak Fiyat Farkına İlişkin Esaslar’ın İşçilik maliyetlerindeki değişiklik başlıklı altıncı maddesinde ise;

“MADDE 6- (1) İhale dokümanında personel sayısının belirlendiği ve haftalık çalışma saatinin tamamının idarede kullanılmasının öngörüldüğü işçilikler için, 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu uyarınca çalıştırılan işçinin idari şartnameye göre ihale tarihi itibarıyla hesaplanan brüt maliyeti ile uygulama ayındaki brüt maliyeti arasındaki fark, 5 inci madde uygulanmaksızın ödenir veya kesilir.

(2) İhale dokümanında sözleşme kapsamında çalıştırılacak personele brüt asgari ücretin belli bir yüzde fazlası oranında ücret ödenmesi öngörülmüş ise, uygulama ayında fiilen ödenen ücret üzerinden fiyat farkına esas olacak brüt maliyet bulunur ve fiyat farkı, bu maliyete asgari ücretteki brüt artış oranı uygulanarak hesaplanır.  Ulusal bayram ve genel tatil günleri ile fazla çalışma ücretiyle ilgili olarak bu fıkraya göre belirlenen ücret esas alınarak fiyat farkı hesaplanır.

(3) Uygulama ayına ilişkin aylık ücret bordrosunda belirtilen kısa vadeli sigorta kolları prim oranı ile idari şartnamede idarece öngörülen kısa vadeli sigorta kolları prim oranı arasında farklılık olması halinde, bu değişiklik fiyat farkı hesabında dikkate alınır.”

Denilmek suretiyle asgari ücret değişikliklerinin yüklenicilerde oluşturacağı maliyet artışlarının yansıtılması gerektiği durumlar anlatılmıştır.

Son günlerde Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun 2023 yılı asgari ücret ara zammını belirlemek için yürüttüğü çalışmaların ardından, 2023 yılının ikinci yarısında geçerli olacak brüt asgari ücret tutarı 13 bin 414 lira, net asgari ücret tutarı 11 bin 402 lira olarak belirlenmiştir. Net asgari ücrete yapılan bu artış oranı yüzde 34’e tekabül etmektedir. 1 Temmuz’dan itibaren geçerli olacak asgari ücret dolayısıyla yüklenicilerin asgari ücret bazında çalıştırdıkları personel maliyetleri ise 12.259,80.-TL ‘den %34 civarında artarak 16.432,76.-TL’ye yükselmiştir.

Dolayısıyla idarelerce; personel çalıştırılan hizmet ihalelerinde 1 Temmuz 2023 tarihinden itibaren oluşan maliyet artışının fiyat farkı olarak, yüklenicilere ödenmesi gerekir.

Mehmet ATASEVER 

S.B. Strateji Geliştirme E. Bşk.

KİK E.  Üyesi

Ya Bir Gün Asgari Sermaye Tutarı Artırılırsa ?

Önceki yazımda işletmelerin patlamaya hazır bombaları yaklaşımından söz etmiştim. Bu yaklaşım kısaca işletmelerin farkında olmadıkları ancak işletme açısından önemli ölçüde zarar verme riski taşıyan unsurların araştırılmasının ve bunlara yönelik tedbirler geliştirilmesinin önemine işaret etmektedir (1). Bu yazımda ise işletmelerin patlamaya hazır bombalarının neler olabileceğine ilişkin bir örnek vermek amacıyla Türkiye’deki sermaye şirketleri açısından genellikle gözden kaçırılan ancak oldukça önemli olduğunu düşündüğüm bir noktaya değinmek istiyorum.

Bilindiği üzere 2012 yılında yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda sermaye şirketleri olarak nitelendirilen Anonim Şirketler ve Limited Şirketler için asgari sermaye koşulu bulunmaktadır. Kanunun 332. Maddesine göre Anonim Şirketlerde “Tamamı esas sözleşmede taahhüt edilmiş bulunan sermayeyi ifade eden esas sermaye elli bin Türk Lirasından ve sermayenin artırılmasında yönetim kuruluna tanınmış yetki tavanını gösteren kayıtlı sermaye sistemini kabul etmiş bulunan halka açık olmayan anonim şirketlerde başlangıç sermayesi yüz bin Türk Lirasından aşağı olamaz. Bu en az sermaye tutarı Cumhurbaşkanınca artırılabilir” (2) ve 580. Maddesine göre ise “Limited şirketin esas sermayesi en az on bin Türk Lirasıdır. Bu maddede yazılı en az tutar, Cumhurbaşkanınca on katına kadar artırılabilir” (3).

1956 yılından 2012 yılına kadar yürürlükte kalan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu da sermaye şirketleri olarak nitelenen Anonim Şirketler ve Limited Şirketler için asgari sermaye koşulu getirmiş ve 6762 sayılı Kanunun ilk metninde Anonim Şirketlerin esas sermayesinin beş yüz bin Türk Lirasından aşağı olamayacağı (madde 272) ve Limited Şirketlerin de esas sermayesinin en az on bin Türk Lirası olması (madde 507) gerektiği ifade edilmiştir. Daha sonra yapılan değişikliklerle bu tutarlar dönemin ihtiyaçlarına bağlı olarak yeniden belirlenmiş ve ayrıca her iki şirket türü için de asgari sermayenin on katına kadar artırılabileceğine dair hüküm 6762 sayılı Kanunun metnine eklenmiştir. Buna göre 6762 sayılı Kanunun son şeklinde Anonim Şirketlerin esas sermayesinin elli bin Türk Lirasından ve Limited Şirketlerin esas sermayesinin de beş bin Türk Lirasından az olamayacağı ve her iki şirket türü için de asgari sermayenin on katına kadar artırılabileceği hükme bağlanmıştı (4).

Yapılan değişiklik ve düzenlemelerde belki de en dikkat çekici olanı asgari sermaye tutarının artırılmasına ilişkindir. Eski kanunda her iki şirket türü için de asgari sermayenin 10 katına kadar artırılabileceği belirtilirken, mevcut kanunda Limited Şirketler için asgari sermayenin 10 katına kadar artırılabileceği hükmü korunmuş, ne var ki Anonim Şirketler için yapılabilecek bir artışa ilişkin böyle bir üst sınır getirilmemiştir.

Yukarıda da görüldüğü gibi 1956 tarihli Eski Türk Ticaret Kanunu bugünle karşılaştırıldığında hem Anonim Şirketler hem de Limited Şirketler için asgari sermaye tutarını oldukça yüksek bir seviyede belirlemiştir. Örneğin 1956 yılında 1 Amerikan Doları 2,80 Türk Lirasıdır. Bu durumda 1956 yılında bir Anonim Şirketten yaklaşık olarak en az 179.000 Amerikan Dolarına, bir Limited Şirketten ise yine yaklaşık olarak en az 3.600 Amerikan Dolarına denk gelen bir sermaye tutarına sahip olmasının beklendiği sonucuna ulaşılabilir. Bu bakış açısının özellikle Anonim Şirketlerin doğasına uygun olduğunu da ayrıca belirtmek gerekir.

Her iki şirket türünün de borçlarından doğrudan doğruya kendilerinin sorumlu oldukları göz önüne alındığında, güçlü bir sermaye yapısına sahip olmalarının önemi açık bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Ne var ki, günümüzde birçok şirketin çeşitli nedenlerle kanunda belirtilen asgari sermaye tutarı ya da biraz daha fazlası ile yetindiği ve faaliyetlerini çoğunlukla alacak-borç dengesi, diğer bir ifade ile nakit akışı ile sürdürmek durumunda kaldığı söylenebilir.

Kayıtlı sermaye sistemini kabul etmiş bulunan halka açık olmayan anonim şirketler hariç olmak üzere Anonim Şirketlerin asgari sermaye tutarına ilişkin son değişikliğin, 10 kat artırılmak suretiyle 2001 yılında yapıldığı ve bunun 2002 yılının Ocak ayında yürürlüğe girdiği ve halen de bu tutarın geçerliliğini koruduğu görülmektedir (2, 5). O tarihteki Amerikan Doları dikkate alındığında yapılan bu değişiklikle birlikte Anonim Şirketlerin asgari sermayesinin yaklaşık olarak 37.000 Amerikan Dolarına denk gelecek biçimde artırılmış olduğu söylenebilir.

Limited Şirketlerin asgari sermaye tutarına ilişkin son değişiklik ise 2012 yılında yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile yapılmıştır (4). Yine o tarihteki Amerikan Doları dikkate alındığında yapılan bu değişiklikle birlikte Limited Şirketlerin asgari sermayesinin yaklaşık olarak 5.700 Amerikan Dolarına denk geldiği görülmektedir.

Mevcut durumda söz konusu asgari sermaye tutarlarının reel bazda önemli ölçüde değer yitirmiş oldukları açıktır. Dolayısıyla başta Anonim Şirketler olmak üzere sermaye şirketi olarak nitelendirilen her iki şirket türü açısından, daha önce de olduğu gibi, dönemin ihtiyaçları çerçevesinde asgari sermaye tutarlarının yeniden ele alınması ve bu konuda bir düzenleme yapılması her an için söz konusu olabilir.

İşte böylesi bir durum, asgari sermaye ya da ona yakın bir tutar ile yetinmek durumunda olan şirketler açısından patlamaya hazır bir bomba olarak nitelendirilebilir. Gerçekten de değişen koşullara bağlı olarak mevcut hükümler çerçevesinde asgari sermaye tutarlarının yeniden belirlenmesi söz konusu olursa Limited Şirketlerin asgari sermaye tutarları 100.000 Türk Lirasına kadar arttırılabilir. Ancak daha önce de belirtildiği gibi Anonim Şirketler açısından bir üst sınır belirtilmediği için böyle bir artışın gerçekleşmesi durumunda asgari sermaye tutarının ne olabileceği de kestirilememektedir.

Alacak-Borç dengesi ya da diğer bir ifade ile nakit akışı çerçevesinde faaliyetlerini sürdüren şirketler açısından böylesi bir düzenlemenin çok çeşitli sorunlara neden olabileceği açıktır. Önemli olan, böyle bir durumla her an karşılaşma olasılığının bulunduğunu bilmek, elden geldiğince önlem almak ve bu olasılığın gerçekleşmesi durumunda neler yapılabileceğine ilişkin plan yapmaktır.

Prof. Dr. Umut OMAY

Kaynaklar

(1) Omay, U. (2023), “İşletmelerin Patlamaya Hazır Bombaları”, Çevrim içi: https://satinalmadergisi.com/isletmelerin-patlamaya-hazir-bombalari/ (15.06.2023).

(2) 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu, md. 332.

(3) 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu, md. 580.

(4) 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (mülga), md. 272 ve md. 507.

(5) 2001/3500 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı, Çevrim içi: https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2002/01/20020119.htm#6 (21.06.2023).

PROF. DR. UMUT OMAY – MAKALE LİSTESİ

GİRİŞİMCİLİK VE YÖNETİCİ GÜÇLENDİRME

PAZARLAMA

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ

İŞ DÜNYASINDA TUTUM VE DAVRANIŞ

DİĞER KONULAR

Beyaz Yakalı İşçilere Asgari Ücret Artış Oranının Altında Zam Yapılması, Haklı Fesih Nedeni midir ?

Son yıllarda asgari ücret artış oranlarının yüksek seviyede belirlenmesi ile birlikte mavi yakalı işçilerle beyaz yakalı işçiler arasındaki ücret makasında ciddi anlamda daralma meydana gelmiştir. Bu durum işyerinde iş huzuru ve iş barışını olumsuz etkilemekte ve beyaz yakalı işçileri başka iş arayışına sevk etmektedir. İşverenlerin özellikle nitelikli beyaz yakalı işçileri elinde tutmak için belirleyeceği ücret artış oranı önem arz etmektedir. Ancak ülkemizde yaşanan ekonomik şartların zorluğu nedeniyle asgari ücret artış oranının yüksek seviyede belirlenmesi işverenlerin beyaz yakalı işçilerin ücretlerine yapılacak zam oranının belirlemesini de zorlaştırmaktadır.

Washington DC merkezli bir Amerikan analitik ve danışmanlık şirketi olan Gallup tarafından 2022 Haziran ayında yapılan araştırmalar 30-45 yaş arasında orta kariyerdeki profesyonel beyaz yakalı işçilerin çok çalışsalar da emeklerinin karşılığını alacaklarına inanmadıkları için işyerinde mümkün olan en az eforu harcayarak, geri kalan zamanlarda kendilerine vakit ayırıp dengeli bir hayat sürmeyi amaçladıkları yönündedir. Bu durum genç beyaz yakalı kuşağın aldığı ücrete göre hareket ederek, iş-yaşam dengesini korumak, kendilerine bakmak için zaman ayırmak, yoğun iş temposunu yavaşlatmayı hedeflediğini göstermektedir. Aynı araştırmalar özellikle 22- 30 yaş arası genç çalışanlar arasında yaygın hale gelen ve sessiz istifa olarak da tanımlanan, “kendini koru ve maaşın kadar çalış” ilkesi üzerine kurulmuş bir hareketin yaygınlaşmaya başladığını ve bu kuşağın ne kovulacak kadar az çalıştığını ne de yükselecek kadar çok çalıştığını ortaya koymaktadır.

Hal böyle iken, 2023 yılı Temmuz ayından geçerli olmak üzere asgari ücretin %34 oranında artırılmasıyla birlikte, beyaz yakalı işçilere hangi oranda zam yapılması gerektiği hususu işverenleri derinden düşündürmektedir.

Mevzuatta ücretlerin hangi dönemlerde veya oranlarda artırılacağına ilişkin herhangi bir çerçeve belirlenmemiştir. Ücret uygulamaları konusundaki yasal düzenleme asgari ücretin altında ücretle işçi çalıştırılamayacağı ile sınırlıdır. Bunun ötesinde ücret uygulamalarına ilişkin esaslar, iş sözleşmelerinde belirlenebilmektedir. İş sözleşmesinde bağlayıcı bir hüküm bulunmaması halinde, uygulamaya ilişkin inisiyatif işverene aittir. Başka bir deyişle, işçinin ücretinin asgari ücretin üzerinde olması halinde işçinin ücretine zam yapılıp yapılmayacağı hususu işverenin takdirindedir. İş sözleşmesinde herhangi bir hüküm bulunmamasına karşın, ücret artışlarındaki anlaşmazlık nedeni ile işten ayrılan işçi istifa etmiş sayılacağından, herhangi bir tazminat hakkı doğmayacaktır[1]

Yargıtay’a göre, “Dosya kapsamından davalı işyerinde pazarlama elemanı olarak çalışan davacının imzasını içeren istifa dilekçesinde kendi rızası ile şahsi gerekçelerle işten ayrıldığını bildirdiği ancak davacı iş sözleşmesinin davalı tarafından feshedildiğini ileri sürmüştür. Davacının kendi şahidi ise davacının verilen ücreti az bulduğundan isteği ile ayrıldığını beyan etmesi karşısında davacının istifa ederek işten ayrıldığı, aksine delil de bulunmadığından kıdem ve ihbar tazminatının reddine karar verilmesi gerekir” [2].

İşçinin haklı nedenle fesih yapabilmesi için, iş sözleşmesinde “personelin ücretinde yapılacak artış oranı asgari ücret artış oranından az olamaz” şeklinde bir düzenleme bulunması gerekir. Aksi halde, işveren yönetim hakkına dayanarak ücret artış oranı belirleyebilir ve işçi bu nedenle iş sözleşmesini haklı nedenle feshedemez. Bununla birlikte, iş sözleşmesinde “personelin ücretinde yapılacak artış oranı asgari ücret artış oranından az olamaz” şeklinde bir düzenleme bulunmasına rağmen, işverence getirilen teklife olumsuz cevap veren işçinin iş sözleşmesinin, doktrinde eleştirilen bir Yargıtay kararına göre, geçerli nedenle (ihbar-kıdem tazminatı ödenerek) feshedilebileceği kabul edilmiştir[3].

Sonuç olarak, işçinin haklı nedenle fesih yapabilmesi için, iş sözleşmesinde “personelin ücretinde yapılacak artış oranı asgari ücret artış oranından az olamaz” şeklinde bir düzenleme bulunması gerekir. Aksi halde, işveren yönetim hakkına dayanarak ücret artış oranını belirleyebilir ve işçi bu nedenle iş sözleşmesini haklı nedenle feshedemez.

Lütfi İNCİROĞLU

[1] İNCİROĞLU, Lütfi, Sorulu Cevaplı İş Hukuku Uygulaması, 4. Baskı, İstanbul 2019, s.178.

[2] Y9HD.2.10.2014 T., E.2013/16991, K.2014/26989 Legalbank.

[3] Y22HD.10.11.2016 T., E.2016/25207, K.2016/25342 Legalbank.

İhracatın Finansmanına Türk Eximbank’ın Katkısı – Alacak Sigortası – Bölüm 3

Türk Eximbank Alacak Sigortası Nedir ?

Ticari Alacak Sigortası riskleri minimize etmenin en güvenli yolu. Alacak sigortası, müşterinin ödemesini vadede yapmaması ya da iflas nedeniyle faturasını ödememesi gibi nedenlerle oluşabilecek kayıplardan korunmanıza yardımcı oluyor. Özellikle uluslararası piyasalarda iş yapıyorsanız, ihracatçı bir firma iseniz bu sigorta şirketiniz için gerçekten hayat sigortası niteliğinde. Firmalar bu sigorta sayesinde müşterilerine açtıkları vadeleri uzatabilirken, vadeli satış yapılan tutarları da arttırabiliyor.

Alacak Sigortası Adeta Alacağınızın Kasko Sigortası Niteliğindedir

Türk Eximbank tarafından yapılan alacak sigortası, mal bedelinin tahsilatında politik ve ticari risklere karşı siz ihracatçıları koruduğu gibi, riskli pazarlarda uzun vadeli satış olanağını da arttırır. Garanti altına alır.

Adeta alacağınızın bir kasko sigortası niteliğindedir desem yerinde bir benzetme olur.

Türk Eximbank İhracat Kredi Sigortası Hakkında Kısa Bilgiler

İhracatçının gerçek dostu niteliğinde ihracatçılarımıza finansman desteği sağlayan ülkemizin tek resmi kamu finansman kuruluşu Türk Eximbank’ın  Kısa Vadeli İhracat Kredi Sigortası konusundaki sıklıkla sorulan sorular ve yanıtlarını şu şekilde sıralayabiliriz.

Kaynak : Türk Eximbank: www.eximbank.gov.tr

  1. Mal mukabili,
  2. vesaik mukabili,
  3. kabul kredili, müşteri kabullu işlemler
  4. Teyidsiz akreditifli işlemler

sigorta kapsamına alınır.

Özetle; alacağınız bir banka tarafından garanti edilmemişse Türk Eximbank yanınızdadır.

360 güne kadar olan alacaklar sigorta kapsamına alınır.

Kısa Vadeli Alacak Sigortası dahilinde 238 ülke sigorta kapsamına alınmaktadır.

Kapsam dışında olan ülkeler;

  • Ermenistan,
  • Güney Kıbrıs ve
  • Kuzey Kore

kapsam dışı ülkelerdir.

Bu ülkeler dünyanın siyasi, politik ve ekonomik gelişmeleri göz önüne alınarak sürekli güncellenmektedir. ,

Sigorta kapsamına alınmış brüt fatura tutarının aksi belirtilmediği sürece %90’ı tazmin edilmektedir. Yani, zarar tazmin oranı %90’dır.

Kısa Vadeli Alacak Sigortası genel kapsamlı bir programdır. Belirli sayıda alıcılar için kullanılamamaktadır. Dolayısıyla tahsilatı riskli ödeme koşullarında çalışılan bütün alıcılar için sigorta talep edilmelidir.

Her bir alıcı için, ticari ve politik risklerle ilgili olarak sevkiyat bedellerinin ödenmemesi durumunda, Türk Eximbank tarafından o alıcı için üstlenilen azami riski ifade eder. Alıcı limiti tutarı, ilgili alıcıya gerçekleştirilen sevkiyatlardan doğan alacak bakiyesinin Türk Eximbank tarafından sigorta kapsamına alınan azami tutarıdır.

Türk Eximbank, İhracat Kredi Sigortası işlemleri kapsamında alıcı riskini değerlendirme ve limit tespiti aşamasında ihracat yapmak istediğiniz firmanın kredibilitesini belirlerken güvenilir ve hızlı rapor sağlayan uluslararası enformasyon kuruluşları ile işbirliği içinde bulunmaktadır. Bu hizmet kapsamında alıcı firmanın;

  • profil (tanıtıcı) bilgileri
  • ortaklık yapısı
  • faaliyetleri
  • sektördeki yeri
  • mali yapısı
  • bankalarla ilişkileri
  • borç/alacak ilişkileri
  • ticari moralitesi
  • kredibilitesi

bilgilerini içeren enformasyon raporları güvenilir uluslararası enformasyon kuruluşlarından satın alınmaktadır.

Alıcı firma hakkında, yurt dışında yerleşik uzman kuruluşlar vasıtası ile temin edilen, güncel verilere haiz enformasyon raporlarındaki finansal ve idari bilgiler mali analiz yöntemleri çerçevesinde incelenir. Gayrikabili rücu akreditif ya da banka garantisi tahtında ödeme koşuluna bağlı alıcı limiti onaylarında, öncelikle muhtemel amir bankalar mali analize tabi tutulur. Bahse konu incelemeler neticesinde; alıcı firmanın mali durumu, ilgili sektör ve ülke riski ile gerekli olduğu hallerde muhtemel amir banka riski bir bütün halinde dikkate alınarak ihracatçının sevkiyat programına uygun olarak belirlenen ihtiyacı da göz önüne alınmak suretiyle alıcı limit tutarı tespit edilir.

Söz konusu firmaya sevkiyat planlanıyor ise sevkiyat yapılmadan önce limit başvurusunda bulunulmalıdır. Alıcı limiti başvurusu sevkiyattan sonra yapılmış olsa ya da sevkiyattan sonra sonuçlanmış olsa bile, limitin başlangıç tarihi söz konusu sevkiyatı sigorta kapsamına alacak şekilde geriye yürür.

Limit taleplerinin sonuçlanma süresi, enformasyon raporu temini süresine göre değişmektedir. Enformasyon sonuçları Avrupa ülkelerinde farklı, batı ülkelerinde farklı, Asya ülkelerinde farklı, Afrika ülkelerinde farklı zamanlarda elde edilmektedir. Enformasyon bilgileri her ne kadar en seri ve hızlı şekilde elde edilmesi için girişimde bulunulsa da, istihbarat bilgilerinin oldukça zayıf ve geç elde edilebileceği ülkeler olması halinde, istihbarat sonuçları

Alıcı limiti başvuruları ücrete tabidir. Ücretler ise koşullara göre Söz konusu tutar her alıcı için yılda bir defa alınır. Alıcı limiti başvuru ücreti yeni başvuru ve yenileme dönemlerinde alınır; yıl içinde yapılan değişiklik taleplerinden alınmaz.

Alıcı limitleri 1 yıllık süre için tanımlanır.

Alıcı limiti çıkmış olsun olmasın vadeli çalışılan bütün alıcılara yapılan sevkiyatlar ve kapsam dışında değerlendirilen (peşin vs.) bütün sevkiyatların bildirilmesi gerekmektedir. Kısacası firma adına yapılan bütün ihracatlar sisteme girilmelidir.

  • Türkiye’de yerleşik bir bankanın teyit verdiği bir gayrikabili rücu akreditif çerçevesinde gerçekleştirilen,
  • Ülke anlaşmaları çerçevesinde gerçekleştirilen,
  • Menfaat ilişkisi bulunan alıcılara yapılan,
  • Peşin ödemeli,
  • Başka firma adına sigortalı olan,
  • Kapsam dışı ülkeye yapılan,
  • Factoring-forfaiting yoluyla garanti sağlanan,
  • Konsinye satış olarak gerçekleştirilen,
  • Transit ticarete konu olan,
  • Prefinansman kapsamında bedeli ödenmiş olan,
  • Ülke Şartları ve Prim Oranları Listesi’nde belirlenen ödeme şeklinden farklı bir ödeme şekliyle gerçekleştirilen,
  • Türk Eximbank tarafından limit verilmesi uygun görülmeyen alıcılara yapılan sevkiyatlar

Söz konusu sevkiyatların Aylık Sevkiyat Bildirim Formları ile beyan edilmesi gerekmekle birlikte, sigortalının bu sevkiyatlara dair prim ödeme yükümlülüğü olmayacaktır. Bununla birlikte;

  • Konsinye satış olarak gerçekleştirilen ve Ülke Şartları ve Prim Oranları Listesi’nde yer alan sigorta kapsamı içindeki ülkelerde kayıtlı ve müspet bir Alıcı Limit Onayını haiz menfaat ilişkisi bulunmayan Alıcılara kesin satışı gerçekleştirilen sevkiyatlar,
  • Menfaat ilişkisi bulunan alıcılara yapılan Sigortalının yurt dışında doğrudan veya dolaylı iştirakleri, şirketleri vasıtasıyla ya da depo, antrepo vb. yerlerden, fatura ve/veya ilgili ülke mevzuatına uygun belgeler tahtında, Ülke Şartları ve Prim Oranları Listesi’nde yer alan sigorta kapsamı içindeki ülkelerde kayıtlı olup, müspet bir Alıcı Limit Onayı’nı haiz menfaat ilişkisi bulunmayan Alıcılara yaptığı satışlar ise sigorta kapsamında değerlendirilir.

Sigorta programının ana maliyeti prim oranlarıdır. Prim oranları alıcının yerleşik olduğu ülkenin risk grubu, sevkiyatın ödeme şekli ve vadesi, alıcının özel ya da kamu alıcısı olup olmadığı dikkate alınarak tespit edilmektedir. Ülkenin veya ödeme şeklinin riskliliği arttıkça ya da sevkiyatın vadesi uzadıkça prim oranları yükselmektedir.

Sigorta programının diğer bir maliyet unsuru alıcı analiz ücretidir. Alıcı analiz ücreti, Enformasyon kuruluşlarından temin edilen raporlar ve izleme hizmetleri karşılığında Sigortalının alıcı başına yıllık ödeyeceği tutarı ifade eder

Vadesi geçmiş alacaklar, alıcı ile anlaşılan fatura tarihi üzerinden ödeme vadesi dolduğu günden itibaren 60 gün içinde bildirilmelidir.

Vadesi geçmiş bir alacağın vadesinin dolduğu tarihten 4 ay sonra zarar kesinleşir.

  • Sigortalı, sevk ettiği malların alıcı tarafından teslim alınmaması halinde, bu durumu ivedilikle ve yazılı olarak Türk Eximbank’a bildirmelidir. Türk Eximbank tarafından yapılan inceleme neticesinde Türk Eximbank’ın ön onayı alınmak koşulu ile teslim alınmayan malların ikinci bir alıcıya satılabilmesi ve iki fiyat arasındaki farktan doğan zararın % 90 oranında tazmin edilmesi mümkün olabilmektedir. Türk Eximbank’ın yazılı ön izni ile malların yeniden satışı durumunda tazminata konu olan zarar tutarı, ilk satış fiyatının en fazla % 50’si ile sınırlı olmaktadır.
  • Öte yandan, alıcı tarafından teslim alınmayan malların Türk Eximbank’ın yazılı ön izni ile Türkiye’ye getirilmesi durumunda, Sigortalı tarafından ilave işlem, nakliye ve sigorta masrafları da karşılanabilmektedir.
  • Alıcı ile ortaya çıkan ihtilaflarda ihracatçının zararı tazmin edilebilir mi?
  • İhracatçının kusurundan ve mal ve malın teslimi konusundaki ihtilaftan kaynaklanan zararlar sigorta kapsamı dışındadır.
  • İthalatçının, ihracatçı ile arasındaki ihtilafı gerekçe göstererek sevkiyat bedelini ödememesi durumunda; gerek ihracatçıdan gerekse ithalatçıdan ilgili belgeleri göndermesini talep eder. Türk Eximbank tarafından yapılan inceleme neticesinde sevkiyata ilişkin olarak ihtilaf bulunduğu tespit edilirse Türk Eximbank ancak ihracatçı tarafından alınmış kesinleşmiş bir mahkeme kararına dayanarak tazminat ödemesi yapabilmektedir. Bu mahkeme kararı, ithalatçının ülkesindeki bir mahkemeden ve ithalatçı aleyhine alınmış olmalıdır.
  • Sigorta sözleşmesi ihracatçının finansman teminini nasıl kolaylaştırır?

İhracatçı; sigorta kapsamındaki sevkiyatlarla ilgili olarak Türk Eximbank nezdinde doğmuş ve doğacak tazminat alacaklarını temlik etmek suretiyle Türk Eximbank ya da ticari bankalardan kredi temin etme imkanını bulabilmektedir. Türk Eximbank tarafından tanzim edilen İhracat Kredi Sigortasından doğan hakların gayrikabilirücu olarak temlik edilmesiyle aşağıdaki bankalardan finansman sağlanırken poliçe teminat olarak gösterilebilir.

  • Akbank T.A.Ş.
  • Aktif Yatırım Bankası A.Ş.
  • Alternatif Bank
  • Burgan Bank A.Ş.
  • Citibank A.Ş.
  • Denizbank A.Ş.
  • Fibabanka
  • Finansbank A.Ş.
  • HSBC Bank A.Ş.
  • ING Bank A.Ş.
  • Şekerbank T.A.Ş.
  • C. Ziraat Bankası A.Ş.
  • Türk Ekonomi Bankası A.Ş.
  • Türkiye Garanti Bankası A.Ş.
  • Türkiye İş Bankası A.Ş.
  • Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O.
  • Yapı ve Kredi Bankası A.Ş.
  • Kredi ve Garanti Fonu

Zaten teminat sıkıntısı çeken firmalar için ihracat kredi sigorta poliçesinin teminat olarak gösterilerek bir bankadan kullanacağı kredinin teminatına poliçeyi vermesi büyük bir fırsattır.

Serbest bölgeden, serbest bölge işlem formu ile çıkış yapan ve yurt dışından alacağı doğan firmalarımız da faydalanabilmektedir.

İhracatçının sigorta sözleşmesi hükümleri gereğince yükümlülüklerini yerine getirmediği durumlarda Türk Eximbank’ın sözleşmeyi tek taraflı feshetme hakkı olduğu gibi, ihracatçı firma da herhangi bir zaman noktasında o tarihe kadarki sözleşmenin gerektirdiği yükümlülükleri yerine getirmiş olması kaydı ile sigorta sözleşmesinin iptalini isteyebilir.

Kaynak: Türk Eximbank : https://www.eximbank.gov.tr/tr/urun-ve-hizmetlerimiz/alacak-sigortasi/kisa-vadeli-alacak-sigortasi

Türk Eximbank Olanakları Anlatmakla Bitmez

Gelecek hafta Türk Eximbank’ın ihracatçılara kullandırdığı Türk Eximbank kaynaklı ihracat kredilerini ele alacağım. Türk Eximbank kaynaklı krediler hem daha uzun vade, hem de daha düşük faiz içermektedir.

Reşat BAĞCIOĞLU

ICC Uluslararası Ticaret Odaları

Türkiye Milli Komitesi

Türkiye Bankacılık Komite Başkanlığı Üyesi

Yeni Nesil Kurumsal İş Modelleri ve Sürdürülebilirlik

Günümüzün hızla gelişen iş ortamında, şirketler sürdürülebilirliğin önemini giderek daha fazla anlamaya başladı. Öncelikli olarak kâr maksimizasyonuna odaklanan geleneksel iş modellerinin yerini yavaş yavaş çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) faktörlerini temel stratejilerine entegre eden yeni nesil kurumsal iş modelleri almaktadır. Bu paradigma değişikliğinin iklim değişikliği, kaynakların tükenmesi ve sosyal eşitsizlik gibi acil küresel zorlukları ele alma ihtiyacından kaynaklandığını söyleyebiliriz. Öncelikle günümüzde yeni nesil iş modellerinin neler olduğuna sonra da bu modellerin sürdürülebilirlikle olan ilişkisine kısaca göz atalım.

Yeni Nesil Kurumsal İş Modelleri

Bu modellerden bazıları şöyle sınıflandırabiliriz:

  • Platform Tabanlı İş Modeli: Uber ve Airbnb gibi şirketler, sağlayıcıları (sürücüler, ev sahipleri) tüketicilerle (yolcular, konuklar) birbirine bağlayan platformlar oluşturarak geleneksel endüstrileri adeta kökten değiştirmiştir. Bu platformlar işlemleri kolaylaştırmakta, sorunsuz bir kullanıcı deneyimi sağlamakta ve taleplere uygun yanıt vermek için teknolojiden yararlanmaktadır.
  • Aboneliğe Dayalı İş Modeli: Netflix ve Spotify gibi şirketler, aylık bir ücret karşılığında geniş bir içerik kitaplığına sınırsız erişim sunan abonelik tabanlı modeli popüler hale getirmiş durumda. Bu model, müşteri sadakatini teşvik etmekte, öngörülebilir bir gelir akışı sağlamakta ve aboneleri elde tutmak için sürekli gelişim göstermektedir.
  • Uçtan Uca (peer-to-peer) Paylaşım Ekonomisi: TaskRabbit ve Upwork gibi işletmeler, bireylerin becerilerini ve hizmetlerini geleneksel aracıları atlayarak doğrudan müşterilere sunmalarını sağlamaktadır. Bu model, merkezi olmayan pazar yerleri oluşturmak, bireyleri güçlendirmek ve kaynak paylaşımını teşvik etmek için teknolojinin imkanlarından sonuna kadar faydalanmaktadır.
  • Freemium Modeli: Dropbox ve Slack gibi şirketler, premium özellikler veya gelişmiş işlevsellik için ücret alırken, ürün veya hizmetlerinin temel bir sürümünü ücretsiz olarak sunmaktadır. Bu yaklaşım, işletmelerin geniş bir kullanıcı tabanı çekmesine, marka bilinirliği oluşturmasına ve ücretsiz kullanıcıları ödeme yapan müşterilere dönüştürmesine olanak tanımaktadır.
  • Döngüsel Ekonomi Modeli: Patagonia ve Interface gibi kuruluşlar, atıkları azaltmaya, malzemeleri geri dönüştürmeye ve uzun ömürlü ve yeniden kullanılabilir ürünler tasarlamaya odaklanan döngüsel ekonomi konseptini benimsemiştir. Bu şirketler sürdürülebilirliği teşvik ederken çevresel etkiyi azaltmakta ve kaynakları yeniden kullanmak için sürekli olarak yenilikçi çözümler üretmektedir.
  • Doğrudan Tüketiciye (D2C) Modeli: Warby Parker ve Casper gibi D2C markaları, ürünlerini geleneksel perakende kanallarını atlayarak doğrudan tüketicilere satmaktadır Bunu yaparak rekabetçi fiyatlar sunabilmekte, müşteri deneyimi üzerinde kontrol sağlayabilmekte ve ürün geliştirmek için doğrudan tüketiciden veri toplayabilmektedir.
  • Etki Odaklı İş Modeli: TOMS Shoes ve Patagonia gibi sosyal girişimler, sosyal ve çevresel misyonları temel iş stratejilerine dahil etmektedir. Bu girişimler sürdürülebilir uygulamalar uygulayarak, yerel toplulukları destekleyerek veya gelirlerinin bir kısmını hayır kurumlarına bağışlayarak kârın yanı sıra toplumda olumlu etki yaratmaya öncelik vermektedir.

Yeni nesil kurumsal iş modellerinin ortaya çıkması birkaç nedenle ifade edilebilir. Birincisi ve en önemlisi, işletmeler uzun vadeli uygulanabilirliği sağlamak için çevresel ve sosyal sorunları ele almada proaktif olması gerektiğine artık daha fazla inanmaktadır. Müşteriler, yatırımcılar, çalışanlar ve topluluklar dahil olmak üzere tüm paydaşlar, daha fazla kurumsal sorumluluk ve sorumlu uygulamalar talep etmektedir. Ayrıca, artan veri kullanılabilirliği ve teknolojik gelişmeler, sürdürülebilirliğin ticari operasyonlara entegrasyonunu kolaylaştırmıştır. Şirketler artık çevresel ve sosyal etkilerini daha etkin bir şekilde ölçmelerini, yönetmelerini ve raporlamalarını sağlayan gelişmiş araçlara ve ölçümlere hızlı ve kolay bir şekilde erişebilmektedir.

Yeni Nesil Kurumsal İş Modellerinin Temel Noktaları

  • Çevresel Sürdürülebilirlik

Yeni iş modelleri, sera gazı emisyonlarını azaltarak, doğal kaynakları koruyarak ve döngüsel ekonomi ilkelerini teşvik ederek çevresel sürdürülebilirliği ön planda tutmaktadır Bu yaklaşım, temiz enerji kaynaklarının benimsenmesini, enerji verimli teknolojilerin uygulanmasını ve sürdürülebilir tedarik zinciri uygulamalarının benimsenmesini sağlamaktadır. Şirketler bunu yaparak iklimle ilgili riskleri azaltabilir, işletme maliyetlerini düşürebilir ve itibarlarını artırabilir.

  • Sosyal Sorumluluk

Sosyal sorumluluk, yeni nesil iş modellerinin bir diğer önemli çıktısıdır. Şirketler, çalışanlarına, müşterilerine ve topluluklarına adalet, saygı ve haysiyetle davranmanın önemini açıkça kabul etnektedir. Bu da güvenli çalışma koşullarının sağlanmasını, çeşitliliğin ve kapsayıcılığın teşvik edilmesini, topluluk geliştirme girişimlerinin desteklenmesini vs sağlamaktadır. Şirketler, sosyal sorumluluğa öncelik vererek paydaşlarla daha güçlü ilişkiler kurabilmekte ve çalışan sadakatini teşvik ederken marka değerini de koruyabilmektedir.

  • Yönetişim ve Etik

İyi yönetişim ve etik uygulamalar, sürdürülebilir iş modellerinin temelini oluşturur. Bu yaklaşım organizasyonun her seviyesinde şeffaflığın ve hesap verebilirliğin sağlanmasında ve sorumlu karar vermede kritik rol oynamaktadır. Güçlü yönetişim çerçevelerine sahip şirketler, etik ikilemleri belirlemek ve ele almak, yolsuzlukları önlemek ve bütüncül bir kurum kültürünü sürdürmek için daha donanımlı hale gelebilmektedir. Bu tür uygulamalar paydaşlar arasında güveni artırmakta ve uzun vadeli yatırımcıları çekmektedir.

 

Öbür Yarımız

Sümenaltı edemezler, halının altına da süpüremezler, sünger de çekemezler. Unutmazlar, hafızaları izin vermez. Bırakamazlar, vazgeçemezler, alışmışlar bir kere… Kurulmuş saat gibi çalışmaya. Pilleri tükenmez, enerjileri bitmez. Kimdir bunlar ? Öbür yarımız. Durmadan çalışan, didinen, hilesiz, hurdasız ve samimi insanlar…

Bazen aşk, sevgi, bazen özlem, gurbet hasreti, hastalık, çocukları, annesi, babası, dayısı, halası ve hatta kardeşleri.. Sorumlulukları ve dertleri bir değil ki… Bazen parasızlık, bazen saygısızlık, aşağılama, çekememe, hakaretler yıldıramaz onları… Dert nedir ki zaten ? Çocukken topumuz kayboldu diye ağlarken, şimdi kanserden ölen dayımıza üzülmüyor muyuz? Her yaşın, her başın derdi kendine göre… Yaradan sanki eşit dağıtmış dertleri kaldırma kapasitesine göre… Nasıl oluyor bu dersiniz? Adamın başına gelmedik kalmamış bakıyorsunuz hala nefes alıyor. İnsanın taşıyamayacağı yük yok ki.. Hani demiş ya Yaradan “Biz bu Kuran’ı bir dağa indirmiş olsaydık, parçalanıp dağıldığını görürdün” Heyhat o yük insanın omuzlarında şimdi.

Çalış çalış nereye kadar? Nereye kadar olacak, tabi ki mezara kadar… Doğru, dürüst, riyasız, gösterişsiz, heyecanlı, sabırlı, özverili bir çalışma… Kimin için olduğunun bir önemi yok. İşten değil, hayattan emekli olana kadar… İş biterse gönüllü çalışma başlar, Yeşilay, Tema, Ahbap…Boş mu kaldı bahçedeki güllerle ilgilenir. Yeter ki çalışmak istesin. Arı gibi, karınca gibi, koşmaktan çatlayan kısrak gibi…

Çalışmanın mesaisi olmaz, olamaz, olmamalı. Çünkü insan düşünen bir varlık. Dinlenirken bir köşede, uyurken bile insan beyni arka planda çalışmaya, çözüm üretmeye devam eder… Bir konuya odaklananların müthiş fikirlerle uyanması bu yüzdendir. Rüyalarda bile çalışmaya devam eder… İşte tam da bu yüzden üniversitelerin 7/24 açık olmamasına anlam veremiyorum. Bilim insanına ne zaman fikir geleceği belli olmaz ki, şaire ilham gelmesi gibi…

Pazartesi sendromu yoktur onların, hafta sonu sendromları vardır. Hafta içinden hafta sonu yapacakları işleri planlarlar…. Okumak, araştırmak, gelişmek, geliştirmek hep onların işidir. Bir günleri öbür günlerine eşit geçmez, mutlaka mesafe kat ederler. Çünkü iki günü eşit olan zarardadır, yerinde sayan geriye gidiyor demektir. Adeta hızla giden treninin içinde koşar gibidirler.

Köyde, kırda, bahçede, sahilde, tatilde çalışmayı bırakmazlar… Hobileri vardır onların, sanatla uğraşırlar. Ya bir çalgı çalar, ya şiir kaleme alır, ya güvercin besler, ya da kedilerini severler. Bulmaca çözer, satranç oynar, yürüyüş yaparlar. Gezmek, görmek çok öğretir insana… Kesin çok gezen bilir ama serseri mayın gibi değil… Gözleri mercek, beyni kaydeden kamera gibi olacak insanın.. Duyduğunu hatırlayacak, gördüğünü unutmayacak… Dinlemesini iyi bilecek insan karşısındakini…

Başkasının kopyası değildir onlar… Orijinal ve kendine has dokuları vardır. İki arkadaşı onun hakkında konuşsalar ortak nokta bulamazlar anlattıklarında. Çünkü herkes farklı bir yönüyle tanımıştır onu. Saklayamazlar düşünceleri hiç kimseden. Hemen de belli olur yüzlerinden hisleri. Gülünce gözlerinin içi güler, üzülünce hüzün çöker, sonra birkaç damla gözyaşı.

Gördüğünüz gibi bu hayatın içinde akıllı telefonun yeri yok. Sosyal medyanın da. Yapay zekaya ne hacet, zekanın aslı bizde zaten. Sonsuz bir aklımız ve sınırsız bir hayal gücümüz var bizim. Zaten sosyal varlıklarız ister istemez. Konuşmanın yerini mesaj tutar mı hiç ? Aynı anda binlerce kişiye ulaşan otomatik mesaj ne işe yarar k ? Siz hiç mental aritmetik öğrenen bir çocuğun saz çalıp türkü söylerken aynı anda karşısından geçen dört basamaklı üç sayıyı topladığını ve sonucunu anında söyleyebildiğini görmediniz mi ?

Diploma nedir ki? Bir şeyler üretmek için diplomaya ne gerek var. İnsan yeter ki bir konuya odaklanıversin. Neler çıkar ortaya bir bilseniz. İlkokul mezunu çok insan tanıdım derya deniz gibi. Adam makine çiziyor kara kalemle kağıda bir görmeniz lazım.

Rutinleri vardır onların, her gün, her akşam, yatmadan önce, sabah kalkınca, her hafta sonu, ayda bir, yılda bir…. Mutlaka yapmaları gereken alışkanlıkları vardır. Yatmadan önce kitap okumadan hayatta uyumazlar mesela…

İşte biz buyuz. Bize rastlamışsınızdır mutlaka bir yerlerde… Sevdiklerimizle gitmediğimiz bir tatil, onlarsız yenen bir yemek, gezi, piknik, eğlence tat vermez bize. İlla sevdiklerimizle olmalıyız. Kendimizden bir şeyler verince haz alırız biz. Yemekten çok yedirmek, gezmekten çok gezdirmek, uyumaktan çok uyutmak, çalıştırmaktan çok çalışma daha çok zevk verir bize. Bazen oturur seyrederiz sadece gizlice çabamızın sonucunu. Ve mutlu oluruz.

Cavit SOY 

İhracatçı Rekabetçi Kura, İç Piyasa Enflasyona Odaklandı

İhracatçı rekabetçi kura, iç piyasa enflasyona odaklandı. İhracatçı kurda dengelenme bekliyor. Kurdaki dengelenme ihracatçıya kan kaybettiği pazarlarda avantaj sağlayacak.

“Kurdaki dengelenme ihracatçıya avantaj, yönetilemeyen enflasyon iç piyasada durgunluk yaratır”

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından göreve getirilen Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in uygulayacağı ekonomi politikaları Türkiye’nin gündemi haline geldi. Son günlerde yükselen kur karşısında ihracatçının rekabetçi kura, iç piyasada faaliyet gösteren şirketlerin enflasyona odaklandığını belirten Aile Şirketleri Yönetim Danışmanı Ortak Akıl Danışmanlık Kurucusu Dr. Yılmaz Sönmez, “Kurdaki dengelenme, ihracatçıları kan kaybettiği pazarlarda yeniden avantajlı pozisyona getirecek. Yönetilemeyen enflasyon ise iç piyasada durgunluk yaratabilir” dedi.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek liderliğinde oluşturulan yeni ekonomi yönetiminin atacağı adımlar iş dünyası tarafından merakla bekleniyor. Politika faizi sadece Türkiye’nin değil, küresel finans çevrelerinin odak noktasını oluşturturken, iç piyasada faaliyet gösteren şirketler enflasyona, ihracatçılar ise döviz kuruna odaklanmış durumda.

Döviz kurlarındaki yükselişi değerlendiren Aile Şirketleri Yönetim Danışmanı ve Ortak Akıl Danışmanlık Kurucusu Dr. Yılmaz Sönmez; “İhracatçılarımız rekabetçi kur talep ediyor. Son bir-bir buçuk yıllık süreçte kurlardaki yükselme nedeniyle birçok sektörde işçilik maliyetleri Asyalı rakiplerimize göre yüksek kaldı. Buna yüksek enerji maliyetleri ve navlundaki düşüş de eklendiğinde ciddi anlamda avantaj yitirerek, pazar kaybetmiştik. Bu açıdan dengelenme, kan kaybettiğimiz pazarlarda bize yeniden avantaj sağlayacak” dedi.

Asgari Ücret Zammı Kritik

İç piyasada enflasyon riskine dikkat çeken Dr. Yılmaz Sönmez, “Ekonomi yönetimi dövizin dengelenmesini ve asıl değerine yaklaşmasını bir süre daha bekleyecek. Beklentimiz 27-28 TL seviyeleri ancak her halükârda dolar 30 TL’yi geçmemeli. Bu senaryoda, enflasyon yönetilemez seviyeye ulaşır ve bu kez iç piyasa talep yönünde ciddi bir durgunlukla karşılaşır. Nitekim, yükselen döviz kuruna rağmen başta temmuzda uygulanacak asgari ücret zammı olmak üzere maliyetlerdeki artış şimdiden ihracatçıları düşündürüyor” diye belirtti.

“İç piyasada faaliyet gösteren şirketler ile hane halkı zarar görmemeli”

Kurdaki dengelenmeyle birlikte ekonomi yönetiminin disiplinli bir şekilde gerçekleştireceği hamlelerin önemine işaret eden Dr. Yılmaz Sönmez, “Dengelenme sonrası ekonomi yönetimi, disiplinli bir şekilde ajandasını uygulayacak. Ancak bu hamleleri hayata geçirirken, enflasyon nedeniyle, iç piyasada faaliyet gösteren şirketler ile hane halkının zarar görmemesi sağlanmalı. Döviz kurundaki yükselişle birlikte artan enerji fiyatları, imalat sanayi özelinde devlet tarafından sübvanse edilmeli. İmalat sanayi şirketlerine üretimde rekabetçi yapılarını korumaları için pozitif ayrımcılık uygulanmalı. Başta finansal açıdan kırılgan olan KOBİ’ler olmak üzere şirketlere düşen ise bilanço esnekliği sağlamak, finansal kaynaklarını çeşitlendirmek ve mutlaka finansal yapılarını güçlendirecek danışmanlık hizmetlerinden faydalanmak” ifadelerinde bulundu.