İşveren, işçiye yaptırım uygulamadan önce hangi hususları gözetmelidir?

İş ilişkisinde, işverenin düzenleme yapma, yönetim ve disiplin yetkileri bulunmaktadır. İşverenin geniş anlamdaki yönetim yetkisinin en uç noktası olan disiplin yetkisi, belirli koşullarda, kurallara uymayan işçilere disiplin yaptırımları uygulama yetkisi olarak ortaya çıkar. Disiplin uygulama yetkisinin kötüye kullanılma ihtimalinin yüksek olması nedeniyle bu yetkinin sınırlandırılmasına dair hukukumuzda yeterli bir pozitif düzenlemenin varlığından söz edilemez. Bu nedenle sözleşmenin sona erdirilmesine ilişkin 4857 sayılı İş Kanunu m.18/1 ve m.25/II hükmü ile işverenin toplu iş sözleşmesi ve iş sözleşmesinde gösterilen nedenler dışında işçiye ücret kesme cezası verilemeyeceği öngörülen İşK. m.38 dışında İş Kanunlarında bir hüküm bulunmadığından, genel hükümler bu konuda önem arz etmektedir (GÜZEL, Ali, UGAN ÇATALKAYA, Deniz, İş Sözleşmesinin Uygulanmasında ve İşverenin Yönetim Yetkisinin Sınırlanmasında Dürüstlük  (Objektif İyiniyet) Kuralının İşlevi Üzerine, Ali Rıza OKUR’a Armağan, Marmara Üniversitesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, İstanbul Yıl 2014, C.20 S.1 ).

Bununla birlikte, 4857 sayılı İş Kanunda belirtilen haller dışında işçiye disiplin cezası uygulanabilmesinin hukuki dayanağı olabilecek olan işyeri iç yönetmeliği ile getirilecek düzenlemelerin denetiminin ise, öğretide, 6098 sayılı Trük Borçlar Kanunu m.20 ve devamında öngörülen genel işlem koşullarına ilişkin hükümlere göre yapılması gerektiği belirtilmektedir (SÜZEK, Sarper, İş Hukuku, İstanbul 2016).

Öte yandan işverence verilen disiplin cezalarının mahkemelerce iptal edilerek, işvereni bu yönde bir işlem yapmaya zorlanması Türk Hukuku’nda düzenlenmiş değildir.  Nitekim Yargıtay’a göre, “Hukukumuzda açık bir düzenleme bulunmadığı için iş mahkemesince işverenin verdiği disiplin cezasının iptali ve işvereni bir işlem yapmaya zorlayıcı nitelikte karar verilmesi mümkün değildir. Mahkemece işlemin hatalı olduğunun belirtilmesi ile yetinilmeli, işverenin yönetim hak ve yetkisinin kısıtlanması veya ortadan kaldırılması anlamına gelecek şekilde hüküm kurulmamalıdır. (Y9HD. 06.12.2010 T., E.2010/33308., K.2010/36162 Legalbank.).

İşverenlerce hukuka uygun bir yaptırım uygulanabilmesi için öncelikle, işçinin belli bir kuralı ihlal etmiş olduğu kesin olarak tespit edildikten sonra işlem yapılmalıdır. Yeterli delil olmaksızın önyargı ya da zan ile işçilere yaptırım uygulanması hukuka aykırılık teşkil edebilecektir. Örneğin iş arkadaşına hakaret ettiği kamera kaydı, ses kaydı ya da tanık ifadeleri ile kesin olarak tespit edilememiş bir işçinin iş sözleşmesinin feshi gerçekleştirilmemelidir. İkinci olarak, öngörülen yaptırımın, ihlal ile ölçülü olması gerekir. Yani kusurun ağırlık derecesine göre ceza öngörülmelidir. Örneğin işyeri iç yönetmeliğinde ayda iki defa işe geç kalan işçinin üç yevmiyesinin kesilmesi ölçülülük ilkesine aykırılık oluşturabilecektir. Üçüncü olarak,  işçiye verilen cezanın, parasal nitelikte, ayrımcılık teşkil eden ya da iç yönetmelikte öngörülmeyen hukuka aykırı bir ceza olup olmadığı gözetilmelidir. İşçinin, işyerinde disiplinsiz hareketleri ancak uyarma, kınama, aylıktan kesme, işten uzaklaştırma ve iş sözleşmesinin sona erdirilmesi şeklinde gerçekleştirilebilir. Bunun dışında işçinin disiplinsiz davranışlarının cezası, işverence hakarete uğramak, darp edilmek ya da kişiliğinin rencide edilmesi olamaz. Son olarak, işveren, yaptırımı uygularken yasada öngörülen prosedüre uygun hareket etmelidir. Örneğin işçinin ahlak ve iyiniyet kurallarına aykırı bir davranışının haklı feshi gerektirmesi halinde, işverenin haklı feshe neden olan olayı öğrendiği günden itibaren 6 işgünü içinde feshi gerçekleştirmelidir. Olayı öğrenme günü hesaba katılmaksızın, takip eden iş günleri sayılarak altıncı günün bitiminde haklı fesih yetkisi sona erer. Disiplin kurulunun bulunduğu işyerlerinde, olayın öğrenildiği günden itibaren 6 işgünü içinde disiplin kuruluna sevk edilmeli ve işçiye savunma hakkı tanınmalıdır. Disiplin kurulunun işçinin iş sözleşmesinin haklı nedenle sona erdirilmesine karar vermesi durumunda,  disiplin kurulu feshe yetkili kılınmışsa kurulca, yoksa feshe yetkili kişi tarafından karar tarihten itibaren 6 iş günü içinde fesih gerçekleştirilmelidir.

İşveren, yönetim hakkına dayanarak disiplin uygulama yetkisini kullanırken objektif iyiniyet kurallarına uygun hareket etmesi gerekir. Aksi halde, hukuka aykırı yaptırım uygulamasının hukuki ve cezai sonuçlarıyla bağlı olur.

Sonuç olarak, işverenin yönetim yetkisine dayanarak işçilere yaptırım uygulama yetkisi bulunmaktadır. Ancak uygulanacak yaptırımın hukuka uygun olması gerekir. Bu bakımından aşağıdaki dört hususun işverence yaptırım uygulanmadan önce gözetilmesi gerekir.

1.İşçinin belli bir kuralı ihlal etmiş olduğu kesin olarak tespit edilmelidir.

2.Öngörülen yaptırımın, ihlal ile ölçülü olması gerekir.

3.Verilen cezanın, parasal nitelikte, ayrımcılık teşkil eden ya da iç yönetmelikte öngörülmeyen hukuka aykırı bir ceza olup olmadığına bakılmalıdır.

4.İşveren, yaptırımı uygularken yasada öngörülen prosedüre uygun hareket etmelidir.

Lojistik Sektöründe Hedef 100 Milyar Doları Aşmak

UTİKAD 38. Seçimli Olağan Genel Kurulu’nda yönetime aday olan “Geçmişten Geleceğe” ekibi, seçildikleri takdirde hayata geçirecekleri projelerini düzenledikleri basın toplantısıyla açıkladı. Dr. Kayıhan Özdemir Turan, ekip adına yaptığı konuşmada, dünya ölçeğinde yapılan çalışmalarda lojistik sektörünün GSYH içerisindeki payının ortalama yüzde 13 olarak kabul edildiğini belirtti.

Bu varsayımdan hareketle Türkiye’deki lojistik sektörünün ekonomik büyüklüğünün 100 milyar doları aşması için çaba harcayacaklarını kaydetti. Turan, drone ile yük taşımacılığından sektörde kadın iş gücünün artırılmasına ve Türkiye’nin dış ticarette tercih ettiği ticari terimlerin değiştirilmesinden lojistik maliyetlerinin düşürülmesine kadar birçok konudaki projelerini paylaştı.

Lojistik sektörünün lider sivil toplum kuruluşu Uluslararası Taşımacılık ve Lojistik Hizmet Üretenleri Derneği (UTİKAD), 38. Seçimli Olağan Genel Kurulu’na hazırlanıyor. Aralık ayında gerçekleştirilmesi planlanan Genel Kurul için UTİKAD tarihinde ilk defa, mevcut yönetim kadrosunda yer almayan üyeler bir araya gelerek oluşturdukları liste ile seçime girme kararı aldı.

Geçmişten Geleceğe” adı verilen oluşum, projelerini Beşiktaş’taki Point Otel’de düzenlenen basın toplantısıyla duyurdu.

Oluşumun Yönetim Kadrosu adaylarının da katıldığı toplantıda ekip adına söz alan Dr. Kayıhan Özdemir Turan, UTİKAD için hayata geçirmeyi hedefledikleri projelerini anlattı.

Türkiye’de Sektör

Turan, lojistik sektörünün büyüklüğüne dair yapılan çalışmalarda Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYH) içerisindeki payının ortalama yüzde 13 olarak kabul gördüğünü dile getirdi. Bu varsayımdan hareketle Türkiye’deki lojistik sektörü büyüklüğünün 100 milyar doları aşması için çaba harcayacaklarını söyledi.

İnsansız Hava Aracı Mevzuat Çalışmalarında Yer Alacağız”

Turan, “Geçen yıl tonaj bazında ithalatın yüzde 85,41’lik kısmı ülkemizde teslim alınmış, ihracatın da yüzde 37,49’luk kısmı ülkemiz teslim satılmıştır. Bu durum sektörümüz için asla kabul edilemez. Bu oranları sektörümüz ve paydaşlarımız lehine değiştirecek bir bakış açısı en kısa zamanda tesis edilmelidir.” diye konuştu.

Drone ile yük taşımacılığı yakın gelecekte yaygınlaşacağından insansız hava aracı mevzuat çalışmalarında etkin şekilde rol alacaklarını kaydeden Turan, daha gerçekçi bilgi ve değerlere dayalı yeni bir Lojistik Performans Endeksi hazırlanmasına dikkati çekti.

Geçmişte Yapılamayanlara Değil Gelecekte Yapmak İstediklerimize Odaklanacağız”

Turan, “Geçmişten Geleceğe, Birlikte El Ele” sloganı ile çok çalışacaklarını belirterek, şunları söyledi: “Bir araya gelerek bir başlangıç oluşturduğumuzu, ancak bir arada kalarak ilerleyebileceğimizi ve başarılı olmak için bir arada çok sıkı çalışmamız gerektiğini biliyoruz. Hedeflediğimiz başarının ‘almak ile değil vermek ile’ gerçekleşebileceğine inanıyoruz. Bugüne kadar yapılanların değerini biliyoruz. Bu süreçte görev yapan her bir kişiye gönülden teşekkür ediyoruz. Buradan hareketle geçmişte yapılamayanlara değil gelecekte yapmak istediklerimize odaklanacağız.”

Lojistik Maliyetlerinin Düşürülmesi İçin Çalışılacak

Lojistik sektöründe kadın iş gücünün destekleneceğini ifade eden Turan, ‘Geçmişten Geleceğe’ ekibi olarak diğer bazı hedeflerini ise şöyle sıraladı:

Kağıtsız işlem için e-konşimento, e-irsaliye gibi uygulamalar desteklenecek, e-awb değişiklik ücretinin kaldırılmasına yönelik çalışmalar yapılacak.

Yurtiçi lojistik masraf kalemlerini dünyadaki muadilleri ile karşılaştırıp ürün maliyetindeki payının düşürülmesi için çalışmalar yapılacak.

Ordino” Uygulamasının Tüm Taşıma Modları İçin Gerekliliği Sanayicilere Anlatılacak

İhracatçılar tarafından kullanıldığında ticari kayıplara, ithalatçılar tarafından kullanıldığında potansiyel maliyetlere neden olan EXW incoterms uygulamasının kaldırılması için çalışılacak.

İthalat ve ihracat yapan firmaların, lojistik sektörünün büyümesine katkı sağlayacak şekilde uygun incoterms kullanması sağlanacak.

Ordino” uygulamasının tüm taşıma modları için gerekliliği sanayicilere anlatılacak.

İntermodal taşımacılığın gelişmesi adına 44 ton taşıma limitinin mevzuatta sektör lehine güncellenmesi için çalışılacak.

Teknolojinin İşletmelerdeki Önemi

Kaspersky tarafından yaptırılan yeni araştırmaya göre, küresel olarak işletmelerdeki inovasyon liderlerinin %92’si projelerinin lansmandan önce başarısız olduğunu kabul ediyor. Bu inovasyonların çoğu geliştirme aşamasını bile geçemiyor (%37). BT Güvenlik departmanlarıyla iş birliği eksikliği, bir projenin asla yayınlanmama olasılığını artırıyor.
İşletmeler tarafından geliştirilen yeni ürünler genellikle başarılı olmayabiliyor. Nintendo’nun VR teknolojisini ilk kez kullandığı Virtual Boy oyun konsolu ve Nike FuelBand fitness cihazı buna örnek gösterilebilir. GE deneyiminin de gösterdiği üzere, dahili süreçlerin dönüşümü her zaman istenen sonuçları vermeyebiliyor.
Bununla birlikte, halihazırda halka açık olarak başlatılan projelerin başarısızlığı buzdağının sadece görünen kısmını oluştuyor. İnovasyon süreçlerine dahil olan 53 üst düzey karar vericinin katıldığı Kaspersky araştırmasına göre, geliştirme aşaması inovasyon yaşam döngüsünün en zorlayıcı aşamasına karşılık geliyor. Bu, kendi deneyimlerine dayanarak yanıt verenlerin üçte biri (%37) tarafından onaylandı.

Çoğu işletme için başarısız inovasyonun temel nedeni, katılımcıların beşte birinin (%19) net bir plana ve yapılanmaya sahip olmaması. Bu değerli bir içgörüyü kârlı ve makul bir çözüme dönüştürmede uygulama yeteneğinin parlak bir fikir bulmak kadar önemli olduğu anlamına geliyor. Yol haritası oluşturulduktan sonra, rakip faaliyetlerine, pazar eğilimlerine ve sektördeki dalgalanmalara ayak uydurmak için onu düzenli olarak gözden geçirmek gerekiyor.
Siber güvenlik, projelerin başarısız olmasının en önemli nedenleri arasında yer almıyor. Yine de sürecin başlarına bir Bilgi Güvenliği Direktörü (CISO) dahil etmeyerek işletmelerin inovasyonlarının başarılı olmama olasılığını artırdığına dair ortak bir inanç var (anketi cevaplayanların %55’i bu görüşe katılıyor). Bunun nedeni, projelerde çok katmanlı siber güvenlik kurallarının uyarlanamaması ve katılımcıların yarıdan fazlasının (%60) şirketlerinde BT güvenlik politikasının inovasyonu engellediğine inanılması olarak ortaya çıkıyor.

Kaspersky İşletme Yöneticisi Alexander Moiseev, “Bir işletmenin yenilik yapması için risk alması ve bu süreçte bazı başarısızlıklara hazır olması gerekir” diyor. “Gerçekten yeni bir şey ortaya koymak istediğinizde bunlar kaçınılmazdır. Bununla birlikte, ortaya çıkan bir teknolojinin veya ürünün sonuca ulaşmasını sağlamak için atılabilecek bazı pratik adımlar hala var. Siber güvenlik kurumsal bir engel olmak zorunda değildir, ancak projenin ayrılmaz bir parçası olmalıdır. Şirketiniz için bir sonraki teknolojik atılımı planlarken CISO’yu erkenden bu işe dahil ettiğinizden emin olun.”

 

Turizmin 2021’de büyümeye katkısı 27 milyar dolara ulaşabilir!

Uluslararası denetim ve danışmanlık şirketi EY (Ernst & Young), Türkiye’nin turizm ve konaklama piyasasına ilişkin hazırladığı Turizm Sektörü Değerlendirmesi raporunun sonuçlarını açıkladı. Tüm dünyayı etkisi altına alan COVID-19 pandemisinin en çok etkilediği sektörlerin başında gelen turizm, ülkemizde de salgınla ilişkili gelişmelerle yön bulmaya devam ediyor. Raporda; Haziran ayından itibaren uçuşların açılmaya başlaması ve Ağustos ayında Rusya’dan turistlerin gelmeye başlamasının etkisiyle turizm sektörünün Türkiye’nin gayrisafi milli hasılasına doğrudan katkısında yıl sonuna kadar toparlanma yaşanacağı öngörülüyor. Turizmin Türkiye’nin gayrisafi milli hasılasına doğrudan katkısının 2020 yılında 15 milyar dolar civarında gerçekleşmesi beklenirken, 2019 yılına göre yaklaşık %60 düşüş görülebileceği belirtiliyor. 2021 yılında ise bu rakamın 20 – 27 milyar dolar arasında gerçekleşebileceği ifade ediliyor. Turizmin gayrisafi milli hasılaya doğrudan katkısı 2019 yılında ise 37,5 milyar dolar olarak gerçekleşmişti.

Turizm gelirleri 2021’de %35 yükselebilir
Rapora göre; salgının seyri mevcut şekliyle devam ettiği ve otellerin 2021 yılında Haziran-Temmuz aylarında aktif olarak ziyaretçi ağırlayabildiği durumda Türkiye’nin 2021 yılı turizm gelirlerinde bir önceki yıla göre %35 artış görülebilir. Daha hızlı bir toparlanma kaydedilmesi halinde ise Türkiye’nin turizm gelirlerinin 2021’de 2020’ye göre %60 yükseleceği öngörülüyor.

Sermaye yatırımlarının 15 milyar doları aşmayacağı öngörülüyor
Konaklama, yolcu transferi ekipmanları, restoran ve eğlence tesisleri gibi turizm varlıklarına sahip diğer sektörler tarafından gerçekleştirilen harcamaların dâhil olduğu sermaye yatırımlarının son 9 yıllık dönemde 15-20 milyar dolar aralığında olduğu belirtiliyor. 2019’da 16,2 milyar dolar olarak gerçekleşen sermaye yatırımlarının pandeminin etkili olduğu 2020’de 15 milyar dolar seviyesini aşmayacağı öngörülüyor.

Türkiye 2020’de 15 milyon turist ağırlayacak
Rapora göre; dünya genelinde seyahat yasağı uygulanmaması ve uçuşların mevcut haliyle devam etmesi durumunda 2020 yıl sonuna kadar Türkiye’ye yaklaşık 15 milyon turistin gelmesi bekleniyor. Türkiye’yi ziyaret eden turist sayısı 2019 yılında 51,7 milyon olarak gerçekleşti ancak 2020 yılında pandemi sebebiyle uçuşların kapatılması ve pandeminin devam etmesi sebebiyle turist sayısında ciddi düşüşler yaşandı. Bununla birlikte uçuşların açılmasıyla Haziran ayından itibaren bir toparlama olduğu görülüyor.

Türkiye’yi en çok Rusya ve Almanya’dan turistlerin ziyaret ettiğinin belirtildiği raporda, bu trendin devam edeceği öngörülüyor. 2020 yılının ilk 8 ayında gelen turistlerin ülkelerine bakıldığında ise 790 bin kişi ile ilk sırada Almanya, 773 bin kişi ile ikinci sırada Rusya yer alıyor.

“Türkiye yurtiçi talebin yüksek olduğu turizm ekonomilerinden biri”
EY Türkiye Yönetici Ortaklarından, Gayrimenkul, Turizm ve İnşaat Sektör Lideri, Avukat Mehmet Küçükkaya konu ile ilgili şu değerlendirmede bulundu: “Türkiye turizm sektöründe son birkaç yılda gerek global gerekse yakın coğrafyada yaşanan sorunlar sebebiyle dönem dönem düşüşler yaşandı. Ancak, Türkiye’nin bu gibi durumlarla daha önce karşılaşmış olmasının sektörde çeviklik oluşturduğunu ve bu durumun COVID-19 krizinde bir avantaj yarattığını görüyoruz. Bununla birlikte yurtiçi talebin yüksek olduğu turizm ekonomilerinden biri olan Türkiye’de sektörün diğer ülkelere göre kendini toparlamada daha başarılı olduğunu düşünüyoruz. Öte yandan COVID-19 pandemisinin gidişatına bağlı olmakla birlikte, turizmin 2023’ten önce 2019 ve öncesi seviyesine ulaşmayacağını öngörüyoruz. 2021 yılında Türkiye’ye 20-24 milyon arasında turist geleceği beklentisi içerisindeyiz.”

COVID-19 ve İş Dünyasının Geleceği Araştırması Yayınlandı!

ARMONK, New York, 15 Ekim 2020 / IBM İş Değerleri Enstitüsü (IBV) tarafından 20 ülke ve 22 sektörden 3800’ü aşkın üst düzey yöneticinin katılımıyla gerçekleştirilen “COVID-19 ve İş Dünyasının Geleceği” araştırması, çarpıcı sonuçlar ortaya koydu. Her on kuruluştan neredeyse altısının, COVID-19 nedeniyle dijital dönüşüme geçiş süreçlerini hızlandırdığını gösteren araştırma ayrıca, teknolojinin yeterince gelişmiş olmaması ve çalışanların değişime karşı direnç göstermesi gibi dönüşüm yolundaki geleneksel ve algısal engellerin yavaş yavaş ortadan kalktığına işaret ediyor. Üst düzey yöneticilerin %66’sı, COVID-19 döneminde, önceden direnç gösterilen uygulamaları başarı ile tamamlayabildiklerini belirtti.

Araştırmaya katılan kuruluşlar, dijital dönüşümü hayata geçirme aşamasında insan faktörünün oynadığı kritik rolü daha net bir şekilde gördüklerini ortaya koydular. Liderler ise önümüzdeki iki yıl için üstesinden gelinmesi gereken en büyük engellerin organizasyonel karmaşıklık, yetersiz beceriler ve çalışan tükenmişliği olduğunu belirttiler. Araştırma, işletmelerin bu açıkları ne kadar etkili kapattıkları konusunda liderler ve çalışanlar arasında dikkate değer bir fikir ayrılığı olduğunu da ortaya koydu. Üst düzey yöneticilerin %74’ü, çalışanlarına yeni bir çalışma biçimi için gereksinim duydukları becerileri öğrenmeleri konusunda yardımcı olduklarını inanıyor. Çalışanların ise yalnızca %38’i buna katılıyor. Ayrıca üst düzey yöneticilerin %80’i çalışanlarının fiziksel ve ruhsal sağlığını desteklediklerini söylerken, katılan çalışanların yalnızca %46’sı bu desteği hissettiğini belirtiyor.

Araştırma, üst düzey yöneticilerin COVID-19 nedeniyle farklı konularda inisiyatif almaları gerektiğini ve odaklanmakta güçlük çektiklerini ortaya koyuyor. Buna rağmen ilerleme kaydedebilmek için önlem alınması gereken alanlarda iş gücü becerileri ve esnekliği gibi dahili ve operasyonel yeteneklere öncelik vermeyi planladıklarını belirtiyorlar.

IBM Services Kıdemli Başkan Yardımcısı Mark Foster konu ile ilgili şunları söylüyor: “COVID-19’un, dijital dönüşümün önünde duran engelleri yıktığına inanıyorum. Hız kazanan dönüşüm sayesinde liderler de yürüttükleri operasyonların kritik noktaları için teknolojiye giderek daha fazla güveniyorlar. Ancak geleceği düşünecek olursak, liderlerin hem çalışanlarına hem de iş planlarını güvence altına alan bu teknoloji altyapısına iki kat daha fazla odaklanmaları gerekiyor. Yaşanan krizin ortasında çalışanların güvenini, verimliliğini ve esenliğini artırma konusunda empati kuran bir liderliğin gücünü göz ardı edemeyiz.”

COVID-19 ve İş Dünyasının Geleceği araştırmasına göre, liderler konumlarını korumak ve alanlarında ilerlemek için üç proaktif adım atıyorlar:

Operasyonel ölçeklenebilirliğin ve esnekliğin artırılması
COVID-19’a bağlı olarak devam eden kriz, işletmelerin değişime açık bir şekilde inşa edilmesinin ne kadar önemli olabileceğini gözler önüne serdi. İçinde bulunduğumuz dönemde çok sayıda üst düzey yönetici talep dalgalanmalarıyla, uzaktan çalışan personeli destekleme konusunda yeni zorluklarla ve maliyetleri düşürme gereksinimleriyle karşı karşıya geldi.

Bu araştırma ayrıca, kuruluşların çoğunluğunun kuruluş stratejilerinde kalıcı değişikliklere gittiğini gözler önüne serdi. Örneğin, üst düzey yöneticilerin %94’ü 2022 yılına kadar platform tabanlı iş modellerine katılmayı planlıyor. Çok sayıda üst düzey yönetici ise ekosistemlere ve ortak ağlarına katılımlarını artıracaklarını belirtiyor.

Bu yeni stratejileri uygulamak, daha ölçeklenebilir ve esnek bir BT altyapısı gerektiriyor. Üst yöneticiler için bu aslında şaşırtıcı bir sonuç değil… Araştırmanın parmak bastığı bir diğer nokta ise, katılımcıların önümüzdeki iki yıl içinde bulut teknolojisine öncelik verme konusunda %20 oranında bir artış planlanması. Ayrıca üst düzey yöneticiler, önümüzdeki iki yıl içinde daha fazla iş fonksiyonunu buluta taşımayı planladıklarını ifade ederken, müşteri bağlılığı ve pazarlama, buluta taşınacak ilk iki fonksiyon olarak gösteriliyor.

İş akışlarını daha akıllı hale getirmeye yardımcı olmak için yapay zeka, otomasyon ve hızlı büyüyen diğer teknolojilerin uygulanması
COVID-19, birçok kuruluşun ana operasyonlarının merkezinde yer alan kritik iş akışları ve süreçlerini kesintiye uğrattı. Araştırmaya katılan yöneticiler genelinde, iş akışlarını daha akıllı, daha hızlı yanıt verebilir ve güvenli bir hale getirmeye yardımcı olabilecek yapay zeka, otomasyon ve siber güvenlik gibi teknolojilere verilen önceliğin arttığı görülüyor. Dolayısıyla, önümüzdeki iki sene için beklentiler de değişiyor. Yapay zeka teknolojisine verilen öncelik %20 oranında artacağı tahmin ediliyor. Üst düzey yöneticilerin %60’ı süreci hızlandırdıklarını, birçok üst düzey yönetici de tüm iş fonksiyonları genelinde giderek daha fazla otomasyon uygulayacaklarını söylüyor. Araştırmaya katılan üst düzey yöneticilerin %76’sı siber güvenliğe öncelik vermeyi planlıyor. Bu oran, günümüzde bu teknolojiyi devreye alan kuruluşların tam iki katına denk geliyor.

Üst düzey yöneticiler bulut, yapay zeka, otomasyon ve hızla büyüyen diğer teknolojilere yatırım yaparken IBM, liderlere bu teknolojilerin kullanıcılarını, yani kuruluşların çalışanlarını unutmamalarını öneriyor. Bu dijital araçların, tasarımları gereği olumlu bir çalışan deneyimine olanak sağlaması, insanların yenilik yapmalarını ve üretkenliklerini desteklemesi gerekiyor.

Çalışanların işverenlerinden beklentileri de değişiyor
IBM’in yeni araştırması, çalışanlar geleneksel ofis ortamlarının dışında işlerini sürdürüp artan kişisel stres ve belirsizliklerle boğuşurken, insanlara yepyeni bir şekilde odaklanmanın COVID-19 pandemisi sürecinde ne kadar önemli olabileceğini de ortaya koydu. Halen devam eden bir IBV tüketici araştırması, pandemi sürecinde çalışanların işverenlerinden beklentilerinin değiştiğini gösterdi. Artık çalışanlar, işverenlerinden hem fiziksel ve duygusal sağlıklarını hem de yeni çalışma biçimleri için ihtiyaç duydukları becerileri destekleme konusunda aktif bir rol oynamalarını bekliyor.

Bu açığı kapatmak için IBM, üst düzey yöneticilere, her açıdan çalışan esenliğini ilk sıraya koyarak onlara daha kapsamlı bir şekilde odaklanmalarını öneriyor. İçinde bulunduğumuz dönemde çalışanları kişisel sorumluluk almaya teşvik eden; tasarım odaklı düşünme, çeviklik ilkeleri, DevOps araçları ve tekniklerini uygulayan, kendi kendini yöneten ekipler halinde çalışmalarını destekleyen, empati kuran liderler bir adım önde olacak. Ayrıca kuruluşların, çalışanların yeni normalde ihtiyaç duydukları davranışsal ve teknik becerileri geliştirmelerine yardımcı olmaları gerekiyor. Bunun dışında sürekli öğrenme kültürünü teşvik etmek üzere bütünsel ve çok modlu bir beceri geliştirme modelini benimsemek de kuruluşların üzerine düşen başlıca görevler arasında yer alıyor.

Madencilikte Risk Yaratan 10 Başlık

KPMG, küresel ekonominin temel taşlarından biri olan madencilik sektöründeki risk raporunu açıkladı. Bu yıl pandeminin de etkisiyle keskinleşen ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşları risk listesine sekizinci sıradan girdi. 200 milyar dolarlık maden sektörü, küresel ısınma ve sürdürülebilirlik gündeminde regülasyonları da risk ajandasının en üstünde tutuyor.
KPMG’nin Küresel Madencilik Raporu’nda önümüzdeki dönemde sektörü bekleyen risk ve fırsatlar ele alındı. Sektörün risk listesinde ilk iki bu yıl da değişmedi ancak ticaret savaşları ve artan çevre hassasiyeti şirketlerin ajandalarındaki önemli başlıklar olarak öne çıktı. Ankete katılanların çoğunluğu başarının yeniden tanımlanması gerektiğini belirtirken, yıkıcı teknolojileri de tehdit değil fırsat olarak görüyor.
KPMG Türkiye Madencilik Sektör Lideri Orhan Turan, “Sektörde emtia fiyatları ve izin verme riski geçen yıl olduğu gibi bu yıl da sırasıyla ilk ikide yer aldı. Nakde erişim, topluluk ilişkileri ve operasyona başlamak için gereken sosyal lisans da risk listesinde yerlerini korudu. Bu sürekliliğe rağmen bu yıl katılımcıların yüzde 75’i endüstride daha iyi ölçümleme ve raporlama sağlayabilmek için başarının yeniden tanımlanması gerektiğine inanıyor. Paydaş ve hissedar değerlerini içine alan, finansal değerlendirmelerin ötesinde bütünsel bir sisteme geçilmesi gerektiğini düşünüyorlar” dedi.

“Çevre hassasiyeti yüksek”

Şirketlerin geçen yıldan farklı olarak çevresel, sosyal ve yönetişimsel (ESG) riskleri göz önünde bulunduran, daha bütünsel değerlendirmelere ihtiyaç duyduğunu da belirten Orhan Turan, “Geçen yıl risk listesinde yer almayan küresel ticaret savaşları bu yılki listeye sekizinci sıradan girdi. ABD ve Çin arasında gerilen ilişkiler, ticarette bu gerilimin uzun dönemli olarak devam edebileceğinin sinyallerini veriyor. Bu nedenle şirketler bu risk kolunu listeye aldı. Çevresel faaliyetler de önemli bir başlık. Şirketlerden beklenen şeffaflık ve izlenebilirlik arttı. Bu yıl ilk defa atık yönetimi katılımcıların risk lisesine girdi. Küresel ısınma ve sürdürülebilirlik göz önüne alınarak yapılan yeni regülasyonlar risk olarak görülüyor” diye konuştu.
Anketten çıkan bazı başlıklar şöyle:
⦁ Ankete katılanlara göre; makro-ekonomik faktörler bu yıl önemli riskler olarak görülüyor. Katılımcıların yüzde 66’sı emtia fiyatları, kredi ve kur risklerini endüstrideki en önemli riskler olarak değerlendirdi.
⦁ Katılımcıların yüzde 33’ü siyasi istikrarsızlığı, yüzde 32’si ekonomik belirsizliği ve yüzde 28’i küresel ticaret savaşını risk olarak görüyor.
⦁ Katılımcıların yüzde 33’ü madencilik şirketlerinin yeni iş modellerini kavraması gerektiğini düşünüyor.

Büyümenin anahtarı yıkıcı teknoloji

⦁ Katılımcılara göre; büyüme stratejileri arasında ilk sırada yine organik büyüme yer alıyor. Ancak teknoloji büyüme stratejileri arasında yerini sağlamlaştırıyor. Geçen yıl dördüncü sırada yer alan yıkıcı teknolojiler bu yıl ikinci sıraya yükseldi.
⦁ Katılımcıların yalnızca yüzde 6’sı yıkıcı teknolojileri tehdit olarak görüyor. Yüzde 75’ine göre tehdit değil büyümenin anahtarı. Yarısından azı ise şirketlerinin bu yıkımın içinde aktif oyuncu olduğunu düşünüyor.

Kauçuk Tedarik Zinciri Dijital Olarak İzlenebilecek

 

Continental ile Alman Federal Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Bakanlığı (BMZ) Endonezya’nın Borneo- Batı Kalimantan bölgesinde sürdürülebilir tarım alanında önemli bir pilot proje hayata geçirdi. Sürdürülebilir tarım yöntemleri ve dijital izleme sistemi ile doğanın yok olmasının durdurulması ve küçük yerel çiftçilerin gelirlerinin iyileştirmesi için 450 çiftçi eğitilecek. Dijital bir izleme sistemi ile tüm tedarik zinciri başarılı bir şekilde belgelendirilecek.

Dünyanın en büyük uluslararası lastik ve orijinal ekipman tedarikçilerinden Continental ve Alman Federal Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Bakanlığı (BMZ), kauçuğun Endonezya’da yetiştirilmesinden lastiğin üretimi için işlenmesine kadarki süreci izleyebilmek için bir proje hayata geçirdi. Endonezya’nın Borneo- Batı Kalimantan bölgesinde bir pilot bölge belirleyen iki kurum, küçük çiftçinin eğitilmesine, yüksek kaliteli doğal kauçuk üretimine ve geçim kaynakları ile ormanların korunmasına katkı sağlanacak. İlk kez bir kauçuk tedarik zinciri sorunsuz bir şekilde elektronik olarak izlenebilir hale gelecek.

“İş birliği kapsamında küçük yerel çiftçilerin gelirlerini iyileştirmeye yardımcı oluyoruz”

Konu özelinde açıklamada bulunan Federal Kalkınma Bakanı Gerd Müller, “Küresel ekonomide, insanları ve doğayı daha iyi korumak için yeniden düşünmemiz gerekiyor. Continental gibi öncülerin dijital çağda tedarik zinciri boyunca minimum sosyal ve ekolojik kriterlerin izlenebileceğini göstermesinden çok memnunum. Sürdürülebilir tarım yöntemleri ve dijital izleme sistemi ile doğanın yok olmasını durdurmaya ve küçük yerel çiftçilerin gelirlerini iyileştirmeye yardımcı oluyoruz” dedi.

Kötz: Amacımız, doğal kauçuk tedarik zincirlerimizde elektronik izlenebilirliği kademeli olarak artırmak

Continental AG Yönetim Kurulu üyesi ve Lastik Grubu Başkanı Christian Kötz ise “Sürdürülebilir ve izlenebilir tedarik zincirlerinin oluşturulması, Continental’in kapsamlı sürdürülebilirlik stratejisinin ayrılmaz bir parçasıdır. BMZ ile başarılı bir şekilde hayata geçirilen Endonezya’daki pilot proje kapsamında ilk kez bir kauçuk tedarik zincirini, ekim aşamasından Almanya’daki lastik fabrikamıza gelene kadar sorunsuz bir şekilde izleyebiliyoruz. Daha fazla şeffaflık sağlamak ve projeye dahil olan küçük çiftçilerin geçim kaynaklarının korunmasına önemli bir katkıda bulunmak için de iş birliği yapmaktayız. Amacımız, doğal kauçuk tedarik zincirlerimizde elektronik izlenebilirliği kademeli olarak artırarak doğal kauçuk sektöründe dünya çapında sürdürülebilirliğin gelişimine katkıda bulunmaktır” açıklamasında bulundu.

Çiftçiler sürdürülebilir tarım konusunda eğitildi

Continental, özellikle Endonezya’nın Borneo’daki Batı Kalimantan eyaletinde Alman Kalkınma Ajansı ile iş birliği yapıyor. Kapuas Hulu bölgesinde, UNESCO tarafından biyosfer rezervi olarak belirlenen büyük doğal ormanlara sahip iki adet milli park bulunuyor. Proje ortakları, tedarik zincirindeki tüm adımları dijital bir izlenebilirlik sistemiyle belgeliyor. Şimdiye kadar projeye dahil olan 450 küçük çiftçi, ürettikleri kaliteli doğal kauçuk için normalden çok daha yüksek satış gelirleri elde etti. Çiftçiler, üretimde olabildiğince fazla kauçuk elde etmek için ağaçların nasıl kesilmesi gerektiği gibi sürdürülebilir tarım ve teknolojik imkânlar konusunda eğitimler aldı. Aldıkları bu eğitim sayesinde, küçük çiftçiler topraktan aldıkları verimi önemli ölçüde artırarak ağaçları daha uzun süre kullanabiliyor.

Üretim alanları GPS ile haritalanıyor, ham kauçuk teslimatları ve satış fiyatları depoya giriş anında doğrudan sisteme giriliyor

Sistem, kauçuk üretim ve tedarik zincirinin detaylı bir şekilde değerlendirilmesine olanak sağlıyor. GPS ile haritalanan üretim alanları, ham kauçuk teslimatları ve satış fiyatları depoya giriş anında doğrudan sisteme giriliyor. Ayrıca sistem, teslim edilen ham kauçuk miktarını üretim alanına göre kontrol ediyor. Teslim edilen miktar, beklenen üretim hacmini aştığında kullanıcısına bunu da gösteriyor. Bu şekilde çalışanlar, kauçuğun yasadışı kesilen ormanlar gibi kayıt dışı alanlardan tedarik zincirine girmesini önleyebilir.

BMZ ve Continental, 2019 yılının mart ayında, doğal kauçuk sektöründe faaliyet gösteren ekonomi ve sivil toplumun en önemli oyuncularının bir araya gelmesiyle kurulan Küresel Sürdürülebilir Doğal Kauçuk Platformu’nun (GPSNR) üyeleridir. Diğer üyelerle birlikte, doğal kauçuk sektöründe sürdürülebilirliğin küresel gelişimi için çalışmalarda bulunmaktadırlar.

Navlun Sigortasında Dikkate Değer Hususlar

NAVLUN SİGORTASI

Dış ticaret işleminde, ihraç konusu malların ithalatçının ülkesine ulaştırılması sırasında, taşımadan kaynaklı riskler oluşabilir.

Bu riskler;

  • Malın ithalatçının deposundan, ithalatçının deposuna kadar oluşabilecek muhtemel riskleri kapsar.
  • Mallar nakliye aracına yüklenirken,
  • Malların konteynere yüklenmesi sırasında,
  • İhraç malı dolu konteynerin ihraç limanına kadar kat edeceği yolda,
  • İhraç malı dolu konteynerin gemiye yüklenirken,
  • İhraç malı dolu konteynerin gemiye yüklenirken vinç operatörü tarafından kaza ile
  • İhraç malı taşıyan konteynerin gemiye yüklenirken denize düşmesi,
  • İhraç malı konteynerin ihracatçının ülkesinde uğrayabileceği risklerle birlikte, ithalatçının ülkesinde liman sahasında konteynerin tahliyesi sırasında oluşabilecek,
  • Konteynerin yüklendiği geminin, yükleme sırasında limanda alabora olması,
  • Konteyneri taşıyan geminin açık sularda hava ihtilafı dolayısıyla oluşabilecek dalgalardan dolayı konteynerin ıslanması ve malların zarar görmesi,
  • Konteyneri taşıyan geminin açık sularda batması
  • Açık denizlerde seyir halinde olan geminin deniz korsanları tarafından gasp edilerek, soyulması

şeklinde sayılabilir.

Taşıma sırasında meydana gelebilecek muhtemel riskleri azaltmak için alıcı veya satıcı sigorta yapmak sureti ile taşımadan kaynaklı rizikoların bir nebze önüne geçmiş olabilecektir. Taşıma sigortası yaptırmak bu alandaki riskleri tamamen sıfırlayacak mı dersiniz? Taşıma sigortasına ne kadar hakim olunursa, kurallar ne kadar iyi bilinirse, taşıma sigortası kapsamındaki riskler de tamamen yok edilemese de ciddi anlamda azaltılabilir. Dış ticaret risklerinden bir tanesi olan taşıma riskini azaltan navlun sigortaları / sigorta belgelerinin ne olduğuna bakalım.

SİGORTA POLİÇESİ

Taşınan malların sigortalanması, malların taşınması ile başlar. Sigorta belgeleri malın istenilen riskler kapsamında sigorta edildiğini kanıtlar ve bu riskler oluştuğunda hasar tazminatının sigortacıdan tahsiline dayanak sağlar. Sigorta belgeleri arasında en yaygın ve hukuki açıdan en makbul olanı Sigorta Poliçesi’dir. (Insurance Policy)

Bu belge sigorta eden (Insurer) ile sigorta edilen (Insured) arasında yapılan bir sigorta sözleşmesi olup tarafların hak ve sorumluluklarını gösterir. Sigorta şartlarından yararlanacak olan şahsın adına, emrine veya sadece hamiline düzenlenir. Bir sigorta poliçesinin kapsamı olan haklar, ciro yolu ile bir başkasına devredilebilir.

Poliçede şu bilgiler bulunur:

  •  Sigorta edenin ve sigortalının adı, soyadı; tüzel kişilerde ticaret ünvanları, adresleri, sigorta edenin yetkili imzaları.
  •   Sigorta ettirilen değer, (alıcı belirli bir değer talep etmiş ise bu değer, aksi halde malın CIF değerinin %10 fazlası)
  •   Sigortanın konusu (malın tanımlanması)
  •   Sigorta süresinin başlangıç ve bitiş tarihleri
  •   Sigorta edilen riskler
  •   Taşıma aracının ismi/plakası, ait olduğu şirket ve aracın nereden nereye gideceği,
  •   Sigorta priminin tutarı ve ödeme ayrıntıları,
  •   Hasar halinde gözetim yapılması için başvurulacak acentenin ismi/adresi
  •   Hasar tazminatının nerede ve hangi para cinsi üzerinden ödeneceği,
  •   Yükleme güverte üzerine (on deck) yapılmışsa  ve container kullanılıyorsa bu hususların poliçede belirtilmesi
  •   Düzenleme tarihi

 

SİGORTA ŞİRKETLERİNİN ÖDEME YAPMAYACAĞI DURUMLAR

Ayrıca aşağıdaki durumlarda sigorta şirketleri kesinlikle hasar ödemesi yapmamaktadırlar;

  • Sigortalının bilerek yaptığı harekete yüklenebilen zıya, hasar veya masraflar,
  • Sigorta edilen emtianın kendi doğal özelliğinden kaynaklanan akması, olağan ağırlık veya hacim kaybı ya da aşınma ve yıpranması,
  • Sigorta edilen Emtianın ambalajlanma veya hazırlanmasındaki yetersizlik ya da uygunsuzluğun neden olduğu zıya, hasar veya masraflar,
  • Emtianın standartlara Uygun olmayan ambalajlama veya istiflenmesi,
  • Sigorta edilen şeyin gizli kusuru [ayıbı] veya niteliğinin neden olduğu ziya, hasar veya   masraflar,
  • Sigorta kapsamındaki bir tehlikeden olsa bile  yakın nedeni gecikme olan zıya, hasar  veya masraflar,
  • Gemi sahibi, gemi idarecileri, kiracıları veya işleticilerinin mali kusuru veya ödeme gücünü  yitirmesinden doğan ziya, hasar veya masraflar

SİGORTA POLİÇESİNDE ÖNEMLİ HUSUSLAR

All Risks sigortaları genelde sigortalılarca, akla gelebilecek tüm zararların karşılandığı bir sigorta türü olarak algılanır. Bu poliçeler risklere karşı bir çok teminatı yapısında bulundurmasına rağmen akla gelebilecek her türlü hasarı karşılamaz. Poliçe üzerinde belirtilen teminatlar, hasar durumunda poliçe genel şartları ve özel şartlarına göre sigortalının zararını karşılar. Bu nedenle poliçenizi yaptırırken, ödediğiniz prim karşısında hangi risklere karşı güvence satın aldığınızı bilmek, sonradan hayal kırıklığına uğramamanız için en sağlıklı yoldur. Bu sistem aslında satın aldığımız her ürün ve hizmet için geçerlidir.

Poliçelerimiz “ALL RISKS” olmalı. Nakliyat  “All Risks” sigortaları herhangi bir emtianın bir yerden, bir yere nakil vasıtasıyla taşınması sırasında meydana gelebilecek zararlara karşı oluşturulmuş bir sigorta türüdür. Emtiayı taşıyan nakil vasıtası, onu taşımaya uygun özelliklere sahip herhangi bir kara, hava, demiryolu veya deniz nakil vasıtası olabilir ve sigorta, malın sahibi, satıcısı veya o malda menfaati olan herhangi bir kimse tarafından sefer esasıyla yaptırılır.

Bu sigorta All Risks yani geniş teminat yapısıyla emtiayı kaza, hırsızlık, yükleme boşaltma sırasında olabilecek bir çok zarara karşı teminat altına alacak şekilde hazırlanmıştır. Harp, grev, kargaşalık ve halk hareketleri tehlikeleri isteğe bağlı olarak ayrıca sigorta edilebilmektedir

Nakliyat All Risks sigortalarında emtianın satıcının deposundan, alıcının deposuna ulaşmasına kadar olan tüm aşamalar teminat altındadır. Bu güvence “Warehouse to warehouse”, yani “depodan depoya”  diye tanımlanmaktadır.

Sigorta yapılırken tüm risklerin sigortalanması için;

  • depodan depoya “warehouse to warehouse”  yapıldığı taktirde açıkta kalan risk olmayacaktır.

Ancak;

  • limandan limana “port to port” sigorta

yapıldığı taktirde ihracatçının deposundan yükleme limanına, boşaltma limanından ithalatçının deposuna kadar olan tüm muhtemel riskler sigortalanmamış olacaktır ki dış ticarette gizli riskler ortaya çıkmış olur. Biz sigorta yaptırdığımızı düşünsek de riskler ortaya çıkmadıktan sonra olabilecek risklerin farkına varamayacağız.

Evde uzaktan çalışan işçinin çalışma yeri iş müfettişince denetlenebilir mi?

4857 sayılı İş Kanunu’nda, çalışma hayatı ile ilgili mevzuatın uygulanmasını devletin izleyeceği, denetleyeceği ve teftiş edeceği hüküm altına alınmıştır (m. 91/1). Çalışma hayatını düzenleyen kuralların etkin bir biçimde uygulanmasını sağlamak amacı ile denetim örgütünü kurmak ve işletmek de devletin görevidir. Bu denetim, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına bağlı, ihtiyaca yetecek sayı ve özellikte, teftiş ve denetlemeye yetkili iş müfettişlerince yapılır (m.91/1).(İNCİROĞLU, Lütfi, Sorulu Cevaplı İş Hukuku Uygulaması, 4. Baskı, İstanbul 2019).

4857 sayılı Kanun m.91 hükmünün uygulanması için iş hayatının izlenmesi, denetlenmesi ve teftişiyle ödevli olan iş müfettişleri, işyerlerini ve eklentilerini, işin yürütülmesi tarzını ve ilgili belgeleri, araç ve gereçleri, cihaz ve makineleri, ham ve işlenmiş maddelerle, iş için gerekli olan malzemeyi 93 üncü maddede yazılı esaslara uyarak gerektiği zamanlarda ve işçilerin yaşamına, sağlığına, güvenliğine, eğitimine, dinlenmesine veya oturup yatmasına ilişkin tesis ve tertipleri her zaman görmek, araştırmak ve incelemek ve bu Kanunla suç sayılan eylemlere rastladığı zaman bu hususta Cumhurbaşkanınca çıkarılan yönetmelikte açıklanan şekillerde bu halleri önlemek yetkisine sahiptirler (m.92/1). (İNCİROĞLU, İş Hukuku Uygulaması).

Çalışma hayatını izleme, denetleme ve teftişe yetkili iş müfettişleri tarafından tutulan tutanaklar aksi kanıtlanıncaya kadar geçerlidir. İş müfettişleri tarafından düzenlenen raporların ve tutulan tutanakların işçi alacaklarına ilişkin kısımlarına karşı taraflarca otuz gün içerisinde yetkili iş mahkemesine itiraz edilebilir. İş mahkemesinin kararına karşı taraflarca 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunun 7 nci maddesine göre kanun yoluna başvurulabilir. Kanun yoluna başvurulması iş mahkemesince hüküm altına alınan işçi alacağının tahsiline engel teşkil etmez (İşK. m.92/3). (İNCİROĞLU, İş Hukuku Uygulaması).

4857 sayılı Kanuna göre, “İşçilerin kanundan, iş ve toplu iş sözleşmesinden doğan bireysel alacaklarına ilişkin başvuruları üzerine, iş sözleşmesinin devam etmesi kaydıyla birinci fıkra hükmü uyarınca işlem yapılabilir” (m.91/2) denilmek suretiyle halen iş sözleşmesi devam eden işçilerin örneğin aylık ücretleri ile fazla çalışma ücreti, hafta ve genel tatil ücretleri gibi bireysel alacakları için Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğüne veya ALO 170’e başvurmak kaydı ile işyerinde iş müfettişi incelmemesi talep edebilirler. (İNCİROĞLU, İş Hukuku Uygulaması).

4857 sayılı Kanun hükümlerinin tam ve gerektiği gibi uygulanabilmesi için işyerlerini teftiş ve denetlemeye yetkili iş müfettişlerinin gerekli görmeleri ve istemeleri halinde, zabıta kuvvetleri, bu iş müfettişlerinin görevlerini iyi bir şekilde yapabilmelerini sağlamak üzere her türlü yardımda bulunmakla yükümlüdürler (m.97).

İş müfettişleri görevlerini yaparlarken işin normal gidişini ve işyerinin işlemesini, inceledikleri konunun niteliğine göre mümkün olduğu kadar aksatmamak, durdurmamak ve güçleştirmemekle ve resmi işlemlerin yürütülüp sonuçlandırılması için, açıklanması gerekmedikçe, işverenin ve işyerinin meslek sırları ve şartları, ekonomik ve ticari hal ve durumları hakkında gördükleri ve öğrendikleri hususları tamamen gizli tutmak ve kendileri tarafından bilgileri ve ifadeleri alınan yahut kendilerine başvuran veya ihbarda bulunan işçilerin ve başka kişilerin isimlerini ve kimliklerini açıklamamakla yükümlüdürler (İşK. m.93).

Dünyada olduğu gibi ülkemizde de yaşanan pandemi sürecinde çalışma tür ve biçimlerinde önemli değişiklikler meydana gelmiş ve niteliği gereği uzaktan çalışmaya uygun olan işler artık işyerinde değil, işçinin özel yaşamını idame ettirdiği evinden sürdürülmeye başlanılmıştır.

Uzaktan çalışma (evde çalışma-tele çalışma), 2016 yılında 6715 sayılı Kanunla İş Kanunu’nun 14’üncü maddesinde yapılan bir değişiklikle hukukumuza girmiştir. Uzaktan çalışma “evde çalışma” ve “tele çalışma” kavramlarının her ikisini de kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.(İNCİROĞLU, Lütfi Çalışma Hayatında Esnek Çalışma Uygulamaları, 2. Baskı, İstanbul 2020)

Uzaktan çalışmada (evde çalışma) 4857 sayılı Kanunun günlük ve haftalık çalışma süreleri, ara dinlenmeleri, gece çalışmaları, tatil günlerinde çalışma, fazla çalışma gibi iş sürelerine ilişkin hükümlerinin uygulanması ve denetlenmesi mümkün gözükmemektedir.

Ancak çalışma ilişkilerinin doğası gereği işin yürütümü ve iş sağlığı ve güvenliği açısından işçinin iş edimini sunduğu yerin denetiminin yapılması bir noktada kaçınılmazdır. Nitekim işçinin evinde iş edimini sunarken geçirdiği kaza iş kazası sayılacağı için müfettiş denetimi ile kazanın oluş biçiminin tespiti ve kusur oranlarının belirlenmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Bu noktada işçinin uzaktan evinde iş edimini sunmakta iken iş sözleşmesi ile alınmış bir rızası olmasa dahi, yapılması zorunlu ve dürüstlük kurallarına uygun olarak gerçekleştirilecek, denetimlere izin vermesi gerekir. Aksi halde, işveren tarafından gerekli uyarılar yapılarak gerekirse, iş sözleşmesinin haklı nedenle sona erdirilmesi yoluna da gidilebilir (ALP, Mustafa, Tele Çalışma (Uzaktan Çalışma) , Sarper Süzek’e Armağan I, İstanbul 2011). Özellikle iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili evde alınması gereken tedbir konusunda işverene düşen yükümlülükler kapsamında işçinin dürüstlük kuralları çerçevesinde evinde alınması gereken tedbirlere izin vermesi gerekmektedir. Konuyla ilgili doktrinde ileri sürülen bir görüşe göre de, evde uzaktan çalışmalarda işverenin işin görülmesi sebebiyle birtakım önlemleri almasının mümkün olmaması ya da kazadaki ortak kusuru sebebiyle, işverenin tazminat sorumluluğunun ortadan kalkabileceği veya azalabileceği yönündedir (ALP, Tele Çalışma ).

Sonuç olarak hemen ifade etmemiz gerekirse, iş hayatının izlenmesi, denetlenmesi ve teftişiyle görevli olan müfettişlerin işçinin kendi evinde uzaktan çalışması durumunda, işçinin talebi olmadıkça çalışma yerini teftiş etmeleri mümkün değildir. Aksi durum konut dokunulmazlığı ve özel yaşamın ihlali sonucunu doğurur. Bu kapsamda evinde uzaktan çalışan işçi, iş müfettişinin veya işveren yahut işveren vekilinin denetim için eve girme talebini kabul etmeme hakkına sahiptir. Ancak, işçinin evinde iş edimini sunmakta iken iş sözleşmesi ile alınmış bir rızası olmasa dahi, yapılması zorunlu ve dürüstlük kurallarına uygun olarak gerçekleştirilecek, denetimlere izin vermesi gerektiği yönündeki doktrin görüşüne biz de katılmaktayız.

Satınalma Danışmanlığı (Check Up) ile Süreçlerinizi Geliştirin

SATINALMA YÖNETİM DANIŞMANLIĞI

Satınalma Check Up ile şirketinizin satınalma ve tedarik uygulamalarının mevcut durumunu ölçümleyebilirsiniz. Gerçekleştirdiğimiz çalışma ile 8 farklı alanda satınalma ve tedarik operasyonlarınıza ilişkin İYİLEŞTİRME ALANLARI ortaya konmaktadır.

Satınalma sisteminizin ne ölçüde sağlıklı çalıştığına ilişkin bir rapor hazırlanarak gelişme alanları belirlenmektedir.

Süreç İyileştirme ve Geliştirme Faaliyetleri hangi başlıklarda yapılıyor?

1- İç Müşteriler: Talep sahipleri ve satınalma departmanı arasındaki iletişimin gücü ve verilen önem ölçülmektedir.

2- Satınalma Organizasyon Yapısı: Satınalma organizasyonunuzun yapısı, merkezi ve ayrık departman yapıları ve yapılanmaya ilişkin diğer konular değerlendirilmektedir.

3- Satınalma Politikaları: Satınalma prosedürleri, standartlar ve politikalara ilişkin tüm başlıklar değerlendirilir.

4- Satınalma Personeli: Satınalma ve tedarik departman çalışanlarınızı bu başlıkta değerlendiriyoruz.

5- Satınalma Süreçleri: Satınalma süreçlerinizi rakip firmalar ile kıyasladığınızda ne ölçüde başarılı buluyorsunuz ?

6- Satınalma Araçları: Satınalma ve tedarik sisteminde kullandığınız araçlara ilişkin değerlendirmeler.

7- Tedarikçi Yönetimi: Tedarikçi ilişkileri ve tedarikçi yönetim uygulamalarınız bu başlıkta değerlendirilmektedir.

8- Yaratılan Değer: Satınalma ve Tedarik sisteminizde yarattığınız değeri bu başlıkta ele alıyoruz.

SATINALMA DANIŞMANLIĞI ve
CHECK UP HİZMETLERİMİZDEN FAYDALANMAK İÇİN BİZE ULAŞIN.

Satınalma Yönetim Danışmanlığı
Prof. Dr. Murat ERDAL
0 (212) 509 56 56
editor@SatinalmaDergisi.com