KOBİ Bankacılığında Saha Satış Zorlukları: “Siz Her Gün Gelecek misiniz?

Kurumsal Pazarda İnteraktif Satış Eğitimi
Kurumsal Pazarda İnteraktif Satış Eğitimi. Eğitim teklifi almak için egitim@satinalmadergisi.com

KURUMSAL PAZARDA SATIŞ – EĞİTİM YAZI DİZİSİ

SATIŞ EĞİTİMLERİ

Eğitim teklifi almak için: egitim@satinalmadergisi.com 

KOBİ Bankacılığında Saha Satış Zorlukları: “Siz Her Gün Gelecek misiniz?

Prof. Dr. Murat ERDAL – İstanbul Üniversitesi

Sektörün lider bir bankasının kurumsal pazarda satış eğitimini (ST) tamamladık. Her şeyden önce harika bir eğitim oldu. Kurumsal pazar yapısından başlayarak KOBİ karar alma merkezlerini aşama aşama inceledik. Uzun yıllardır şirketlerle birlikte çalışmanın avantajı ile örnek olaylar (vaka) çözdük. Olabildiğince sahadan, somut elle tutulur örnekler üzerinde durduk.  Güler yüzlü bir eğitimi geride bıraktık. Karşılıklı öğrendik. Bugünkü yazımda bu eğitimde öne çıkan konuları ele alacağım.

Geleceğin güçlü kadrolarını oluşturmak için bankalarımız önemli yatırımlar yapıyor. İnsan kaynağı tarafında hayli seçici davranıyorlar. Yeni ve zorlu koşullara uyum sağlama yeteneği yüksek bir profil hemen göze çarpıyor. Mesleki gelişimine önem veren, meydan okumayı seven insanlar. Donanımlı insan kaynağına yapılan yatırımların ilerleyen dönemde geri dönüşü hayli stratejik olacak. Çok sayıda bankanın yer aldığı rekabet yapısı içerisinde KOBİ Bankacılık hizmetlerinin kaldıraç etkisi meydana getireceğini düşünüyorum.

Şubeler ve coğrafi bölge analizi

Her şubenin sorumlu olduğu bir coğrafi bölge ve o bölgede yer alan ticari kurum bulunmakta. Bazı bölgelerde müşteri potansiyeli örneğin Eminönü – Fatih gibi hayli fazla iken Anadolu’da bir şube çevresinde sınırlı düzeyde kalabilmektedir.

Kurumsal Pazarın 4 K’sı

Başarı için ön hazırlık, kurumsal hafızanın kontrolü, istihbarat toplama ve iyi bir görüşme planlaması şarttır. Randevu alınan şirketin faaliyet alanı, tarihçesi ve kişileri tanıma fırsatı elde ettiğinizde rahat edersiniz. Böylelikle görüşme içeriği akıcı bir dille pozitif ilerlemiş olur.

Kurumsal Pazarın 4 K’sı;

  • Kurumu, işletmeyi ve faaliyet alanını tanı
  • Karar alma sürecini tanı
  • Kültürü öğren
  • Kadroyu (kurucu ve kişileri) tanı

Büyük işletmelerin bünyesinde yer alan çok sayıda profesyonel kadroyu küçük işletmelerde pek göremeyiz. KOBİ’lerde az sayıda profesyonel ve çoğunlukla yarı profesyonel kadrolar göze çarpmaktadır. Aile işletmesi özünde patron yapısı hakim bir pazardır. Pazarda galerici, yedek parçacı, tekstil perakendecisi gibi farklı yapıda binlerce işletme bulunmaktadır.

Sahada Misafirperver Olmayan Tutumlar

Her bir şirketin faaliyetlerine uygun bir iş rutini vardır. Randevu almanız size fazla bir ayrıcalık getirmez. Özel bir görüşme saatinin olduğunu, o zaman aralığında araya başka işlerin girmeyeceğini düşünmeyin. Karşı tarafta alınan randevu gün ve saati unutulabilir. Çoğunlukla işler devam ederken hizmet bilgilendirmesi yaparsınız. Misafirperver pozitif tutum kadar negatif tutum ve karakterlere de sıklıkla rastlarsınız.

Misafirperver olmayan tutumlara örnekler

  • Siz her gün gelecek misiniz?
  • Odada ben yokmuşum gibi davranıyor. Karşımda telefonda yarım saat konuşan bir kişiyle nasıl iletişim kuracağım?
  • Evlat: Baba “sana danışmam gereken işler var. İşimiz gücümüz var.” (beden diliyle iletişim – toplantıyı bir an önce bitirir misin?)
  • Ben şimdi çıkıyorum. Haftaya görüşelim mi?

Gerçekten de böyle davrananlar var mı ? diye düşünmeyin. Bu tip müşteri hamleleri karşısında sakin kalıp sağduyulu hareket edenler uzun vadede kazanır. Bankayı temsil ettiğiniz için bir daha o işletmeye asla adımı atmam demek de fazla iddialı olabilir. Çok sayıda rakibin olduğu sektörde küskünlüğe yer yoktur. Olumsuz durum ve negatif tutumları kişisel algılamamak gerekir. Kuşkusuz sektörü ve insanları tanıdıkça mesleki olgunlaşma hız kazanacaktır.

Sahadaki muhatapların bankanın onlara sunduğu hizmetler konusunda kısıtlı bilgi olabilir. Potansiyel müşterilerin banka hakkında olumsuz, kulaktan dolma bir algısı da bulunabilir. Değer önermesi ve ortak fayda yeterince tanımlanmamış olduğunda dikkatli olunmalıdır. Bu noktada müşterinin temel düşüncesi şu şekilde özetlenebilir:

“Müşteri temsilcileri bize fatura ödemelerini bizim bankadan yapın ve hemen kredi kartı satmaya geliyorlar. Öncelikle benim limitlerimi yükseltsinler, bana güzel oran versinler.”

Kurumsal pazarda iş ilişkisinin temeli “güven”dir. Saha görüşmelerinin ilk beş dakikası ülke ve dünya ekonomisi üzerine sohbet etmekle başlar. Özgüveni yüksek, sakin bir dille ekonomi gündemini iyi analiz eden, konusuna hakim bir kişiden dinlemek müşteriyi rahatlatır. Ekonomi alanında yetkin bir kişi ile görüşmenin stratejik kazanım olduğunu en iyi girişimciler bilir. Gelecekteki ekonomik belirsizlik ve riskler konusunda kısa açıklamalar iletişimi güçlendirir. Bu giriş sohbeti müşteride geçirilen zaman dilimini artırdığı gibi birlikte mesafe alma sürecini hızlandır. Uzun dönemli ilişki kalitesini yükseltir.

Bankaların doğru satış kadro yapılanmalarında meydan okumayı seven avcı satışçılarla, uzun dönemli iş ilişkisinde güvene dayalı iletişimi sürdüren çiftçi satışçılar müşteri portföyünü zenginleştirir. Sektörde kalıcı güven meydana getirir. Markayı kuvvetlendirir.

Müşterileri bilgilendirme noktasında liderlik ederek danışmanlığa dayalı satış ve diğer bankaların bir adım ötesine geçmede ise faydayı ön plana alan eşitliği bozan satış odağında bir hareket planı kazanılmalıdır.

ŞİRKETİNİZE ÖZEL YENİLİKÇİ SATIŞ EĞİTİM TEKLİFİ ALIN.

Satış Mühendislerine Özel Rol Canlandırma / Oyun Tabanlı SATIŞ YÖNETİMİ Eğitim Talebinizi egitim@satinalmadergisi.com a iletebilirsiniz. 

Yılın en çok tercih edilen satış eğitimi.

Kurumsal Pazarda Satış Eğitimi
İNTERAKTİF SATIŞ EĞİTİMİ:
KURUMSAL PAZARDA SATIŞ

“Satışa Yatırım Yapmak, Firmanın Geleceğine Yatırım Yapmaktır.”

Eğitimin Amacı:

Satış oyunları, rol canlandırma ve vaka çalışmalarına dayalı eğitimin amacı, kurumsal satış konularını uygulama ağırlıklı işleyişle ele almaktır.
Eğitim içerisinde etkileşim ve satış oyunlarına katılım teşvik edilmektedir.

Kurumsal pazarda firmalar, artan rekabet ve fiyatlandırma baskıları ile karşı karşıyadır. Satınalma yöneticileri alım sürecinde kapsamlı araştırma ve verilerle donatılmıştır. Alıcıların satış görüşmelerinden ve olası anlaşmalardan beklentileri her geçen gün artmaktadır. Yeni dönem, satıcıları teknik iş birliği, kalite, operasyonel destek ve birlikte değer yaratma konularında çözüm esaslı anlayış geliştirmeleri konusunda zorlamaktadır.

Satış mühendislerinin teknik konulardaki uzmanlıkları, tek başına yeni müşteri edinme ve yüksek satış rakamları için yeterli değildir. Satışçılar yeni uzman alıcı profillerine uygun yaklaşım biçimlerini ve müşterilerine sağladıkları değeri yeniden düşünmelidir. Yeni fikirlere liderlik eden satışçılar bir adım önde olacaktır.

Tüm şirketler, doğru alıcıları bulma, stratejik müşteri (key account) portföylerini genişletme, tekrarlı ve yüksek hacimli satışlar konusunda azami çaba içerisindedir. Unutulmamalıdır ki, kurumsal pazarda satış başarısı, topyekun birlikte çalışma ile elde edilmektedir. “Satış takım sporudur”.

Eğitim Süresi: Eğitim süresi 2 -4 gündür. Rol canlandırma ve satış oyunlarında sınıf içi motivasyonun korunması için önerilen katılımcı sayısı 15’tir.

Eğitmen: Prof. Dr. Murat ERDAL

Eğitim Yöntemi: Eğitim senaryo bazlı rol canlandırma ve etkileşim tabanlıdır.

Hedef Kitle: Satış Ekipleri, Satış Mühendisleri, Müşteri İlişkileri, Sipariş Yönetimi, Toptan Kanal, Ticari Pazarlama Birimi, Ürün ve Marka Yönetimi, İhracat, Hammadde Satışçılar, Distribütör Satışçılar, Proje Satışçılar

Sektörler:

Endüstri: Otomotiv, Makine, Elektrik, Enerji, Gıda, Demir-Çelik

Hizmet: Bankacılık, Finans, Perakende, Lojistik, Gümrük, Eğitim, Tesis Yönetimi, Sağlık

Eğitimin İçeriği:

  • Dünya Ekonomisi (Dönemsel Değerlendirme)
    • Pazarı Dönüştüren Makro Etkiler
    • Ana Oyuncular (Ülkeler ve Firmalar) ve Planlamalar
    • Emtia/Hammadde Piyasa Hareketleri
    • Satınalma Yöneticileri Endeksi (PMI)
    • Taşıma Maliyetleri ve Konteyner Fiyat Hareketleri
  • Firma Üretim ve Satış Hedefleri
    • Üretim Tesisleri, İmalat Kapasitesi ve Yıllık Üretim Planlaması
  • İşletme Stratejisi ile Satış Stratejilerini Entegre Etmek
    • Satış Kültürü ve Kurumsal Yapı Refleksleri
    • Başarı İçin Satış ve Üretim Arasında Koordinasyon
  • Pazarlama ve Satış Planlarının Uyumlandırılması
    • Birimler Arası İş Birliği ve Yürütme
    • Yıllık Pazarlama ve Satış Planları Nasıl Oluşturulur?
  • Üretim ve Kurumsal Satışın Zorlukları
    • Uzun Satış Döngülerini Yürütebilmek
    • Güçlü Alıcılar Dönemi
    • Satış Toplantılarında Alıcı Beklentileri Artıyor
      Danışmanlık ve Uzmanlığa Dayalı Diyalog
    • Doğrudan Müşteriye Satış
    • Toptan Kanal ve Dağıtım Kanal Üyelerine Satış
  • Firmographics: Kurumsal Pazarda Bölümlendirme
    • Mevcut Müşteriler ve Tekrarlı Satışlar
    • Yeni Müşteri Kazanma
  • Kilit Müşteri Yönetimi (Key Account Management)
  • Kilit Müşteri Beklentiler ve İlişki Dinamikleri
  • Kilit Müşteri ve Üretim Yeteneklerinin Uyumlandırılması
  • Kurumsal Pazar Özellikleri ve Alım Sürecini Anlamak
    • Pazar Öngörüleri ve Pazar İstihbaratı
  • Kurumsal Pazarda İş Yapmanın Sırrı Nedir?
  • Yeni Ürünler ve Çözümler Konusunda Müşteri ile İş Birliği (Co-Creation)
  • Kurumsal Pazarda İlişki Geliştirmek (Networking)
  • Karar Alıcılara Ulaşmak ve Sürecin Yapısı
  • Müşteri Karar Alma Hiyerarşisi
  • Tepe Yönetimi ve Satın Alma Yöneticileri ile Etkin İletişim Kurma

– Değer Teklifinin Geliştirilmesi ve Güven İnşa Etmek

– Satış Ekibinin Geliştirilmesi ve Etkin Yönetim

  • Satış Departmanı; Organizasyon, Hedefler ve Rol Dağılımı
  • Yeni Yeteneklerin Belirlenmesi ve Kadro Planlama
  • Bölge Satışları (Coğrafi; Uluslararası – Ulusal)
  • Sektörler Bazında Satışlar

– Satışçı Profilleri ve Uygun Yapıyı Oluşturma

  • Profesyonel – Amatör Satışçı
  • Avcı – Çiftçi Satışçı
  • Girişimci Anlayışın Tabana, Tüm Çalışanlara Yayılması
  • Satış Mühendisi ve Teknik Uzmanlık

– Kurumsal Pazarda Satış Yönetimi

-Satış Çevrimi ve Satış Müzakere Sanatı

-Strateji Belirleme, İş Düzeni ve Disiplin

-Satış Mühendisi İletişim Becerileri

  • Müşteriler ve Sektör Paydaşları ile İletişim
  • Kurumsal Kimlik, Temsiliyet ve Motivasyon

-Sipariş Yönetimi ve Satış Operasyon

  • Müşteri Teklif Taleplerine Uyumlu Ürün Geliştirme
  • Müşteri İlişkileri ve Sipariş Yönetimi

– Satış Mühendisinin İş Takvimi ve Hareket Tarzı Nasıl Olmalı?

  • İş Düzeni; Ajanda ve Çalışma Sistematiği
  • Müşteri Saha Ziyaretleri ve Görüşme Planlaması
  • Ön Hazırlıklar ve Teklif Hazırlama (Saha Ziyareti, Keşif, Proje)
  • Teklif Verme ve Takip
  • Değer Odaklı Müzakere Becerileri ve Pazarlık Tekniklerinin Geliştirilmesi
  • Yeni Alışkanlar Edinmek; Planlama ve Satış Kültürü
  • Araştırma Soruları Nasıl Geliştirilir? İhtiyacı Anlamak
  • Güvenilir Bir Açılış Pozisyonu Nasıl Oluşturursunuz?
  • Müzakere Kartları Nasıl Hazırlanır?
  • Kazan-Kazan Çözümleri
  • İş Anlaşmazlıkları, Çatışmalar ve Çözümleri
  • Müşteri İlişkileri, İş Birlikleri ve Ortaklıklar
  • Güvene Dayalı İlişki Yönetimi

– Yıllık Satış Hedefleri ve Bütçeler
– Satış Projeksiyonları
– Fiyatlandırma Matrisleri

 -Analitik

  • -Performans Yönetimi ve Göstergelerle Dost Olmak
  • -Sağlıklı “Lead Generation” Nasıl Oluşturulur?
  • -Müşteri İlişkileri Yönetimi (CRM) ve Analizler
  • -Müşteri Datası ve Müşteri Yolculuğu
  • -Satış KPI’larının Belirlenmesi ve İzlenmesi

-Etik Kodlar

  • Rekabet, Satış ve Etik
  • Zaman ve Fiyat Baskıları
  • Dürüst Teklifler ve Örtülü Tehditler
  • Şirket Etik Kodları ve Değerler

Satış Oyunları, Rol Canlandırma ve Satış Vaka Çalışmaları

“Müşteri ile temasta olan herkes satıştadır.”

3 Ekim 2022’den İtibaren Bütün İhaleler Elektronik Olarak Yapılacak

Bilindiği gibi Kamu İhale Kurumu daha önce yaptığı düzenlemeler 1 Ağustos 2022’den itibaren eşik değerin yarısına kadar olan açık ihalelerin e-ihale olarak yapılmasını zorunlu tutmuştu.  Kamu İhale Kurumu ayrıca 3 Ekim 2022’den itibaren ise bütün ihalelerin elektronik olarak yapılmasının zorunlu olacağını bildirmişti.

Buna göre 3 Ekim 2022 Pazartesi gününden itibaren bütün ihaleler elektronik olarak yapılacaktır. Kamu İhale Kurumu konu ile duyuru yayımlayarak; 18/05/2022 tarihli ve 31839 sayılı Resmî Gazete ’de yayımlanan Elektronik İhale Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile, ilanı/duyurusu 03/10/2022 tarihi veya sonrasında yapılan tüm açık ihaleler ile 4734 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin (b), (c) ve (f) bentleri gereğince pazarlık usulü ile gerçekleştirilen ihalelerin, elektronik ihale (e-ihale) yöntemi ile yapılmasının zorunlu olacağı hükme bağlanmıştır. Bu itibarla idarelerin EKAP üzerinden yürüttükleri ihalelere ilişkin işlemlerde herhangi bir aksama olmaması için aşağıdaki hususlara dikkat etmelerini gerek idarelerin gerekse isteklilerin bu duruma hazırlıklı olmalarını istedi.

Buna göre;

1- İhale dokümanı bu değişikliklerden önceki uygulama yönetmeliği hükümlerine göre hazırlanan ve onaylanan ancak ihale ilanı hazırlanmamış yahut davet yapılmamış olan; tüm açık ihaleler ile 4734 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin (b), (c) ve (f) bentleri gereğince pazarlık usulü ile gerçekleştirilen ve elektronik ihale yöntemi kullanılmayan ihalelerinin onayları 02/10/2022 tarihi itibarıyla kaldırılacaktır. Söz konusu ihale işlemlerinden gerekli olanların 03/10/2022 tarihi itibarı ile yeni yönetmelik hükümlerine göre tekrar yapılması ve ihale dokümanlarının 03/10/2022 tarihi itibari ile yeni yönetmelik hükümlerine göre tekrar hazırlanması gerekmektedir.

2- Ön Yeterlik/İhale dokümanı, yürürlükteki uygulama yönetmelikleri hükümlerine göre hazırlanan ve onaylanan ihalelere ilişkin ön yeterlik/ihale ilanları en son 30/09/2022 günü Kamu İhale Bülteninde yayımlanacaktır. Bu ihalelere ilişkin ilan işlemlerinin en geç 29/09/2022 günü saat 14:00’e kadar tamamlanması zorunludur.

3- Ön yeterlik/ihale ilanı hazırlanılarak Kurumumuza gönderilmiş, ancak 30/09/2022 tarihi itibari ile Kamu İhale Bülteni’nde yayımlanmamış ve elektronik ihale yöntemi kullanılmayan tüm ihalelere ilişkin ihale ilanları iade edilecektir.

4- 29/09/2022 tarihi saat: 14:00’dan 03/10/2022 tarihine kadar elektronik ihale yöntemi kullanılmayan ihalelere ilişkin ön yeterlik/ihale ilanlarının EKAP üzerinden gönderilmesine izin verilmeyecektir.

5- 03/10/2022 tarihi saat: 08:00’dan itibaren elektronik ihale yöntemi kullanılmayan ihalelere ilişkin ihale dokümanları EKAP üzerinden yeni yönetmelik hükümlerine göre hazırlanacaktır.

6- Elektronik ihale yöntemi kullanılan ihaleler ile istisna ve kapsam dışı olarak yapılan ihalelere ilişkin işlemler yukarıda belirtilen hususlardan etkilenmeyecek, bu ihalelere ilişkin ilanlar kesintiye uğramadan Kamu İhale Bülteninde yayımlanmaya devam edecektir.

7- Sistemde yapılacak mevzuat uyumu, bakım ve test çalışmaları sebebiyle tüm EKAP uygulamaları 02/10/2022 tarihi saat 21:00 itibarıyla bakıma alınacaktır. Sistemin 03/10/2022 tarihi saat 08:00 itibarıyla açılması planlanmaktadır.

Mehmet ATASEVER

Kamu İhale Kurulu Eski Üyesi / Akademisyen 

Türk Esnafı Afrika’yı Yeniden Keşfediyor

Pandemi öncesinde tehlike sinyalleri vermeye başlayan ve pandemiyle birlikte tüm Dünya’yı etkisi altına alan ekonomik kriz, ülkeler arası ilişkileri, lojistik kriterlerini, ticari dinamikleri ve cazibe merkezlerini bir anda farklı bir noktaya getirdi. Afrika’nın paylaşılamayan (!) potansiyeli ise bu süreçle yeniden gündemin üst sıralarına yükseldi.

Özel ve resmi girişimlerle dış ticaretin özendirildiği ve ciddi bir ivme yakalandığı son iki yıllık süreçte gerçekleştirilen ticari ve ekonomik işbirliği organizasyonları, iş insanımızın yeni pazarlara açılmasında önemli bir misyon üstleniyor. HBS Organizasyon tarafından geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen Kıtalararası İşbirliği Zirvesi üst başlıklı Türkiye-Kamerun Sektörler Arası B2B Platformu da bu doğrultuda hayata geçirilen önemli bir oluşum olarak dikkatleri üzerine çekti.

Kıymetli Geçmiş Yeni Ufuklar

16. yüzyıldan bu yana Afrika ülkeleriyle çeşitli seviyelerde gelişen münasebetlerimiz, yakın geçmişteki ekonomik hamlelerle farklı bir düzleme oturdu. Dış ticaret yetkililerinin resmi girişimleri ve özel sektörün özverili gayretleri sonucunda Afrika neredeyse yeniden keşfedilen bir kıta haline geldi. HBS’nin organizasyonunda bir araya gelen Türk ve Afrikalı iş insanlarının ortak kanaati de bu yöndeydi. Kıymetli bir geçmişin günümüzde özellikle ticaret ve kültürel anlamda yepyeni ufuklar açması beklentisinin hakim olduğu görüldü.

Formel Adımlar Atılıyor

Kamerun’la başlayan Hedef Afrika açılımı, hem mental hem de formel olarak kabul gören ve bu doğrultuda adımların atıldığı bir açılım olarak dikkat çekiyor. Organizasyonun gerçekleştiği günde bir konuşma yapan Avukat Feyyaz Burus, uluslararası hukuk doğrultusunda sınır ötesi ticaretin bazı nüanslarla rahatlatıldığını, bu çerçevede Kamerun’la çifte vergilendirmenin önlenmesiyle serbest ticaret anlaşmalarında son aşamaya gelindiği, gerekli anlaşmaların imzalanarak ülkelerin ilgili birimlerine gönderileceğinin, Türkiye Cumhuriyeti makamlarınca açıklandığını söyledi. Her iki ülke vatandaşlarının da karşılıklı olarak en çok kayırılan ulus sıfatına sahip olduğunu belirten Burus, tüccarların paralarını ve mallarını herhangi bir kesintiye maruz kalmadan rahatlıkla Türkiye-Kamerun arasında taşıyabildiklerini dile getirdi.

En Çok Kayırılan Olmak

En çok kayırılan ülke ilkesi, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ)’ne üye ülkelerin ticari partnerleri arasında ayrım yapmamasını zorunlu kılan bir ilke. Buna göre bir üye ülke, herhangi bir ülkeye tanıdığı elverişli bir rejimi koşulsuz olarak tüm üye ülkelere uygulamak zorunda. Bu ilkenin farklı istisnaları bulunurken; gümrük birlikleri, serbest ticaret anlaşmaları tarzında bölgesel ticaret anlaşmaları ve genelleştirilmiş tercihler sistemi gibi gelişme yolundaki ülkeler lehine düşük gümrük vergisi alınması veya gümrük vergisinin alınmaması şeklinde ayrımcı nitelikteki uygulamalar ile anlaşmanın öngördüğü anti-damping ve telafi edici vergilere benzer bazı diğer uygulamaları da içeriyor.

Hedef Afrika Bir Sonraki Ülke Senegal

2023 sonuna kadar 15 Afrika ülkesiyle ticari ve ekonomik işbirliği organizasyonları düzenlemeyi planlayan HBS Organizasyon, 250 milyar dolarlık ihracat hedefine katkıda bulunmak için Kamerun B2B Platformunun hemen akabinde hummalı bir çalışma başlattı. Hedef Afrika organizasyon takviminin önümüzdeki günlerde açıklanması bekleniyor.

Ticaretle ilgili alım-satım ve danışmanlık taleplerinizi, https://satinalmadergisi.com/ticaritalep/ sayfasından iletebilirsiniz.

 

Piyangodan Para Çıktı ! Hemen İstifa Ediyorum !

İşe bağlı olmak, çalışmaya bağlı olmak ya da örgüte bağlı olmak aynı anlama gelmemektedir. Bunların arasındaki farkı tespit edebilmek oldukça kolaydır. Örneğin “çalışmaya ilişkin bir takım araştırmalar kısaca ‘piyango sorusu’ olarak da bilinen bir sorudan yararlanmaktadır: Piyangodan size parasal sebeplerle çalışmak zorunda olmayacağınız kadar bir para çıktığını veya böyle bir paranın size miras kaldığını farz edin, çalışmaya devam eder miydiniz?” (1).

Bu soruya verilebilecek dört farklı yanıtın bulunduğu söylenebilir: 1) Bazı insanlar açık bir biçimde çalışmaya devam etmeyeceklerini, 2) bazıları başka bir iş yapacaklarını, 3) bazıları aynı işi başka bir kurumda yapacaklarını, 4) diğer bazıları da çalışma hayatında herhangi bir değişiklik olmayacağını ve parayı hayat kalitelerini yükseltmek için kullanacaklarını söyleyecektir.

Böylelikle piyango sorusuna verilecek olası yanıtlar 4 farklı çalışan tipini ortaya çıkarmaktadır:

1) Çalışmaktan hoşlanmayanlar,

2) Çalışmaktan hoşlanan ancak yaptığı işi sevmeyenler,

3) Yaptığı işi seven ancak çalıştığı işyeri ile sorunları olanlar ve

4) Hem yaptığı işi hem de çalıştığı işyerini sevenler.

Artık çalışmayacaklarını söyleyen insanların temel motivasyon kaynaklarının maddi ödülle sınırlı bulunduğunu, çalışmayı yalnızca maddi gereksinim nedeniyle bir zorunluluk olarak gördüklerini söylemek mümkündür. Bu insanların çalışmayla olumsuz bir tavırla yaklaşmakta ve çalışmanın kendisi ile sorun yaşamaktadırlar.

Diğer üç grupta ise çalışmaya olan yaklaşım ilk gruba nazaran daha farklıdır. Başka bir iş yapacaklarını söyleyenler ile yaptığı işi yapmaya farklı bir kurumda devam edeceklerini ifade edenlerin temelde çalışma ile ilgili bir sorunlarının olmadığı ancak ya yaptıkları işten ya da çalıştıkları kurumdan hoşnut olmadıkları söylenebilir. Son grup ise hem yaptıkları işten hem de çalıştıkları kurumdan hoşnut olan mutlu bir azınlığı oluşturmaktadır.

Piyango sorusu ve bu soruya verilen yanıtlar hem işletmeler hem de çalışanlar açısından üzerinde durulması gereken çeşitli noktalara işaret etmektedir. Gerçekten de piyango sorusunun çalışanlar açısından kendini sorgulama fırsatı veren bir soru olduğu söylenebilir.

İşletmeler açısından bu soruya verilecek yanıtlardan ortaya çıkan en önemli sonuç, bir işletmede her zaman için ilk fırsatta kurumu terk etmeye hazır işgörenlerin bulunduğudur. Birçokları açısından bu durum doğal olarak kabul edilebilir. Sonuçta çalışanların önemli bir kısmı için çalışmak yalnızca maddi gereksinimlerin giderilmesi için gerçekleştirilen bir eylemdir ve uygun koşulların gerçekleşmesi durumunda çalıştığı örgütü terk etmeye hazır bir biçimde beklemektedirler.

Maddi gereksinim nedeniyle çalışanlar açısından yapılacak fazla bir şeyin olmadığını kabul etmek gerekir. Bir şirket ne yaparsan yapsın, bu kişiler açısından çalıştıkları kurum geçimlerini sağlamanın ötesinde bir anlam taşımamaktadır.

Ancak burada gözden kaçırılmaması gereken nokta, çalışmayı yalnızca maddi gereksinimlerinin giderilmesine indirgemeyen diğer bazı çalışanların da çalışmakla ilgili bir sorunları olmamasına rağmen ya yaptıkları işin kendilerine uygun olmadığını düşünmeleri ya da çalıştıkları işyerinde yaşadıkları sorunlar nedeniyle örgütü ilk fırsatta terk etmeye hazır olduklarıdır. İşte bir işletme açısından asıl sorun burada kendisini göstermektedir. Zira uygun bir ortamda ve sevdiği işi yapması durumunda potansiyellerini tam olarak ortaya koyabilecek bu işgörenlerden örgüt aslında yeterince yararlanamamaktadır.

Bir şirkette işgörenlerin “piyango sorusu” açısından nasıl bir dağılım gösterdikleri insan sermayesinin niteliği açısından önemlidir. Bu nedenle Türkiye’deki işletmeler açısından konuya yaklaşıldığında, bu sorunun özellikle üniversiteye giriş sistemi nedeniyle insan kaynakları açısından özel olarak dikkate alınması gereken bir noktaya işaret ettiği ileri sürülebilir.

Bilindiği üzere Türkiye’de üniversite ve alan tercihleri merkezi bir sınav sonucunda elde edilen puanlar çerçevesinde yapılmaktadır. Ayrıca dönemin “moda” alanlarına yığılmaların yaşandığı ve tercih sırasında çevreden fazlasıyla etkilenildiği de bir gerçektir. Bu durum ise üniversite ve alan tercihi yapan öğrencilerin çok azının istedikleri üniversiteye ve alana yerleştirilmesiyle sonuçlanmakta, büyük bir çoğunluk için ise deyim yerindeyse “rastgele” sonuçlar elde edilmektedir. Dolayısıyla bir üniversite programına yerleşen adayların önemli bir bölümü aslında ilgi ve yetenekleri dikkate alınmadan bir şekilde üniversite eğitimini tamamlamış olmaktadır (2, 3, 4).

Kişinin ilgisinin ve yeteneğinin ne olduğunu bilmeden yaptığı tercihler, ilerleyen dönemde mutsuz bir çalışan olmasına neden olurken, işgücü piyasasında bu durumda çok sayıda işgören adayının bulunması işletmeler açısından da hem işine hem de örgüte bağlı kalacak işgören bulmayı zorlaştırmaktadır.

Ancak işe alım süreçlerindeki yaklaşım adayın yapacağı iş ile sahip olduğu diploma arasında mutlak bir ilişki kurmak olarak benimsendiğinde, adayın işe ve örgüte uygun olup olmadığı yeterince anlaşılamamaktadır. Bu nedenle öncelikle genç adayların ilgi ve yeteneklerinin işe alım süreçlerinde tespitine yönelik testlerin dikkatli bir biçimde hazırlanıp uygulanmasının ve bunlardan elde edilen verilerin yine dikkatli bir biçimde analiz edilmesinin önemini vurgulamak gerekmektedir. Ancak kariyer yolculuğu sırasında da bu tip testlerin çeşitli dönemler ve aşamalarda uygulanması ve her bir yeni iş ve görev için adayın buna uygun olup olmadığının belirlenmesi de aynı derecede önemlidir.

Bunun doğal sonucu ise insan kaynakları bölümlerinin görevleri arasına ister istemez “kariyer danışmanlığı” fonksiyonun da eklenmesidir (5). Birçok işletmede kariyer yönetimi ile ilgili faaliyetler olduğu bilinmektedir. Ancak bu faaliyetler işgörenlerden daha çok örgütün kendi gelecek planları ve beklentileriyle ilişkilidir. Oysa işgörenin de kendisi için gelecek planları ve beklentileri olduğu açıktır. Kariyer danışmanlığının öneminin bu noktada ortaya çıktığı söylenebilir.

Unutulmaması gereken diğer bir nokta ise çalışmaya ve işine bağlı bir işgörenin örgütten kaynaklanan nedenlerle de örgütten ayrılmayı isteyebileceğidir. Bu nedenle yalnızca işe alım süreçlerinde değil, iş ilişkisinin devamı süresince hatta iş ilişkisinin sona ermesinde de insan kaynakları uygulamaları önem taşımaktadır. Yine Satınalma Dergisinde yayımlanan “Müşterilerinize İşgörenlerinize Davrandığınız Gibi Davranmayı Düşünür müydünüz ?” başlıklı yazımda da belirttiğim gibi işletmeler açısından “işgöreni mutsuz etme” riski beraberinde birçok sorunu da getirebilmektedir. Örneğin, kurumdan mutsuz ayrılan bir işgören, potansiyel adayları da olumsuz etkileyebilmektedir (6). Ayrıca bu mutsuzluğun örgüt içinde de yayılma ihtimalinin bulunduğu unutulmamalıdır.

Görüldüğü üzere kariyer planlamasının ve kariyer yönetiminin etkin yapılamaması ya da bunların hatalı yapılması yalnızca kısa süreli değil aynı zamanda uzun süreli sorunlara neden olmaktadır. Gerçekten de gençlerin yanlış yönlendirilmeleri ya da kariyer seçimlerinde yeterince destek alamamaları ilerleyen süreçte yalnız kendileri için değil, işletmeler açısından da büyük sorunlara yol açmakta, yanlış kariyer planı ile gelen işgörenler için yalnızca örgütün gelecek planlarına uygun kariyer yönetimi yapmaya çalışmak beklenen sonuçları verememektedir. Bir pozisyon için başvuran bir adayın aslında başka bir pozisyon için daha uygun olabileceği ihtimali göz önünde tutulmalıdır. Bu nedenle insan kaynaklarının artık kariyer danışmanlığı fonksiyonunu da içermeye başladığı düşüncesini kabul etmenin ve bunu özellikle kariyer yönetimi sürecinin bir parçası hale getirmenin işletmeler açısından önemli bir katkı sağlayacağı söylenebilir. Böylelikle mevcut ve potansiyel insan kaynağından daha etkili ve verimli bir biçimde yararlanmak söz konusu olabilir.

Prof. Dr. Umut OMAY

Kaynaklar

(1) Strangleman, T. ve Warren, T. (2015), Çalışma ve Toplum: Sosyolojik Yaklaşımlar, Temalar ve Yöntemler, Çev. F. Man, Nobel Akademik Yayıncılık, Ankara, s. 290.

(2) Aycan, Z. (2001), “Human resource management in Turkey: Current issues and future challenges”, International Journal of Manpower, 22 (3), pp. 257-258.

(3) Omay, U. (2022), “Vasıf Yanılgısı”, Satınalma Dergisi, 05 Mayıs, Çevrim içi: https://satinalmadergisi.com/vasif-yanilgisi/

(4) Omay, U. (2017), Post Homo Servus, Beta Basım Yayım, İstanbul, ss. 214-218.

(5) Aycan, a.g.e., s. 258.

(6) Omay, U. (2022), “Müşterilerinize İşgörenlerinize Davrandığınız Gibi Davranmayı Düşünür müydünüz ?”, Satınalma Dergisi, 12 Mayıs, Çevrim içi: https://satinalmadergisi.com/musterilerinize-isgorenlerinize-davrandiginiz-gibi-davranmayi-dusunur-muydunuz/

PROF. DR. UMUT OMAY – MAKALE LİSTESİ

GİRİŞİMCİLİK VE YÖNETİCİ GÜÇLENDİRME

PAZARLAMA

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ

İŞ DÜNYASINDA TUTUM VE DAVRANIŞ

DİĞER KONULAR

 

Lojistik Depolama ve Teknolojileri Fuarı – Logistech

Logistech, Sektörün Tüm Bileşenlerini Fuarizmir’de Buluşturuyor

İZFAŞ tarafından bu yıl ilk kez düzenlenen Logistech–Lojistik, Depolama ve Teknolojileri Fuarı; sektördeki tüm paydaşları fuarizmir’de bir araya getirerek yarın (Perşembe) kapılarını açıyor. İhracat ve ithalatın itici gücü lojistik sektörü, Logistech ile fuarizmir’de bir araya gelirken dernek ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, akademisyenlerin katılımlarıyla paneller, seminerler de gerçekleştirilecek.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde İZFAŞ tarafından ilk kez düzenlenen Logistech–Lojistik, Depolama ve Teknolojileri Fuarı, 29 Eylül-1 Ekim 2022 tarihlerinde fuarizmir’de gerçekleştiriliyor. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in İzmir’i dünya fuarcılığında ön plana çıkarma ve lojistik merkez üssü yapma vizyonu doğrultusunda bu yıl ilk kez düzenlenen Logistech, sektördeki tüm paydaşları buluşturdu. Logistech’le; İzmir’in Akdeniz çanağında bir ticaret ve lojistik merkezi haline gelmesi, uluslararası bir liman kenti olması, bu sayede deniz ve kara yoluyla ticaret yapan sektörlerin geliştirilmesi ve istihdamın desteklenmesi hedefleniyor.

Fuara; çok sayıda kara, deniz, hava ve demir yolu lojistik firmaları, liman işletmecileri, depolama, prefabrik üretim ve soğuk zincir, bilgi teknolojileri ve otomasyon firmaları, e – ticaret servis sağlayıcıları, kamyon, çekici, forklift, vb. taşıma araçları firmaları, yük taşıma ekipmanları firmaları, banka, sigorta ve gümrükleme firmaları, sektör sivil toplum kuruluşları, akaryakıt firmaları ile sektörel yayıncı kuruluşlar katılıyor.

Kente ve Ülkeye Katkı 

Fuarın ziyaretçilerinin profilinin ise lojistik ve tedarik zinciri, bilgi teknolojileri profesyonelleri, ilgili kamu yöneticileri, üst düzey yöneticiler, yatırım kararı alıcılar, paketleme hizmet sağlayıcıları, 3pl / 4pl hizmet sağlayıcıları, konteyner yük taşıma hizmeti verenler ile acenteler ve forwarderlar olması bekleniyor. Katılımcı ve ziyaretçilerine lojistik sektörüne ait tüm tedarik ve ihtiyaç zincirinin bir arada olduğu bir deneyim sunan Logistech’in yaratacağı sinerjinin de İzmir’in ve Ege’nin lojistik performansını artırması, denizcilik ve lojistik sektöründe kente ve ülkemize yeni yollar açması, ekonomiye de katkı sağlaması bekleniyor.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde İZFAŞ tarafından düzenlenen Logistech’in destekçileri ise T.C. Ticaret Bakanlığı, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB), Ege İhracatçı Birlikleri (EİB), Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO), İzmir Ticaret Odası (İZTO), İzmir Deniz Ticaret Odası (İDTO), Hizmet İhracatçıları Birliği (HİB), İzmir Kalkınma Ajansı (İZKA), Uluslararası Taşımacılık ve Lojistik Hizmet Üretenleri Derneği (UTİKAD), Uluslararası Nakliyeciler Derneği (UND), Türkiye Liman İşletmecileri Derneği (TÜRKLİM), Demiryolu Taşımacılığı Derneği (DTD), İzmir Deniz Nakliyecileri Derneği (DND), Denizcilik Fakültesi Mezunları Derneği (DEFMED) ile İzmir Gümrük Müşavirleri Derneği.

Seminer, Paneller ve Sergi de Yer Alıyor

Fuar boyunca, ayrıca, etkinlikler, seminer ve paneller ile Denizcilik Belgeleri ve Antikaları Sergisi düzenleniyor. Fuarın ilk gününde açılış töreninin ardından öğleden sonra moderatörlüğünü İMEAK Deniz Ticaret Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Öztürk’ün yapacağı “Başkanlar Paneli” gerçekleştirilecek. Panelde, UTİKAD Yönetim Kurulu Başkanı Ayşem Ulusoy, TÜRKLİM Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Erdemir, DND Yönetim Kurulu Başkanı Şükriye Vardar, DEFMED Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Bülent İbik, UND Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Fatih Şener konuşmacı olarak yer alacak. Aynı gün UTİKAD Genel Müdürü Alperen Güler moderatörlüğünde “Transit Taşımacılıkta Kilit Ülke Türkiye’yi Bekleyen Fırsatlar” oturumu da gerçekleştirilecek.

30 Eylül 2022 günü de Ticaret Bakanlığı Uluslararası Hizmet Ticareti Genel Müdür Yardımcısı Yusuf Karakaş ile Hizmet İhracatçıları Birliği Genel Sekreter Yardımcısı Abdullah Keskin’in konuşmacı olduğu “Yük Taşımacılığı ve Lojistik Hizmetleri Ticaret Bakanlığı Destekleri Bilgilendirme Semineri” yapılacak. Aynı gün, Yaşar Üniversitesi Lojistik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Yiğit Kazançoğlu moderatörlüğündeki “İhracatçıların Gözüyle Lojistik” oturumunda ise EİB Genel Sekreteri Cumhur İşbırakmaz, EMİB Eski Başkanı Mevlüt Kaya ile Sape Spice Planlama ve İhracat Ekip Lideri Ramazan Serbes konuşmacı olacak. Aynı gün “İzmir İli ve Tarihi Kent Merkezi Kemeraltı Lojistik Planı” oturumu da gerçekleştirilecek. Fuarın son gününde ise Dokuz Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Lojistik Yönetimi Bölümü Tedarik Zinciri Yönetimi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Okan Tuna, “Lojistikte Dijitalleşme” başlıklı bir konuşma yapacak. Ayrıca, “Türkiye İhracatında Taşıma Modu Olarak Hava Kargo” ile “Tüm Taşıma Modlarında Tehlikeli Madde Lojistiği” oturumları da düzenlenecek. Fuar süresi boyunca C254 numaralı stantta Dr. Taner İzmirlioğlu Koleksiyonu’ndan Denizcilik Belgeleri ve Antikaları Sergisi yer alacak.

Kötü Niyet Tazminatına Hak Kazanabilmek İçin, İşçinin Uğradığı Zararı İspatlaması Gerekir mi ?

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’na göre, “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz” (m.2). Ancak, maalesef uygulamada özellikle işçi-işveren ilişkilerinde sıkça rastladığımız kötü niyetli davranışlar ve bunun sonuçları iş uyuşmazlıklarının önemli bir bölümünü oluşturmaktadır.

Özellikle taraflar fesih hakkını kullanırken objektif iyi niyet kurallarına aykırı davranmakta ve bir takım mağduriyetlere neden olmaktadırlar. İş sözleşmesinin fesih hakkının kötüye kullanılmasının sonuçları hem 4857 sayılı İş Kanununda hem de 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda düzenlenmiştir. Türk Borçlar Kanunundaki düzenlemeye göre,  “Hizmet sözleşmesinin fesih hakkının kötüye kullanılarak sona erdirildiği durumlarda işveren, işçiye fesih bildirim süresine ait ücretin üç katı tutarında tazminat ödemekle yükümlüdür (m.434). İş Kanunu’ndaki düzenlemeye göre de, “iş güvencesi kapsamı dışında kalan işçilerin iş sözleşmesinin, fesih hakkının kötüye kullanılarak sona erdirildiği durumlarda işçiye bildirim süresinin üç katı tutarında tazminat ödenir (m.17/6).

Kötü niyet tazminatının hesabında giydirilmiş ücret dikkate alınır (İşK. m.17/7). İhbar önel süreleri sözleşmeler ile artırılmış ise, kötü niyet tazminatının hesaplanmasında da artırılmış önel süreleri uygulanır. Ayrıca taraflar iş ve toplu iş sözleşmelerine koyacakları hükümler ile kötü niyet tazminatının miktarını artırabilirler[1].

İş sözleşmesinin kötü niyetli olarak sona erdirildiğini iddia eden işçi bunu ispatla yükümlüdür. Ancak kötü niyet tazminatına hak kazanabilmek için işçinin ayrıca maruz kaldığı zararı ispat etmesi gerekmez. Çünkü işçi, fesih sonucunda hiçbir zarara maruz kalmasa bile, yapılan fesih kötü niyetli ise tazminat talep etme hakkına sahiptir. İşverence kötü niyetli olarak yapılan bir fesihte, işçiye ihbar ve kıdem tazminatı ödenmiş olsa bile, işçi kötü niyet tazminatı talep hakkına sahiptir. Kötü niyet tazminatı beş yıllık zaman aşımı süresine tabidir (İş K. Geçici m.8/1)[2].

Yargıtay uygulamasına göre de “Belirsiz süreli iş sözleşmesinin taraflarca ihbar öneli tanınmak suretiyle ya da ihbar tazminatı ödenerek her zaman feshi mümkün ise de, bu hakkın da her hak gibi Medenî Kanunun 2 nci maddesi uyarınca dürüstlük ve objektif iyi niyet kurallarına uygun biçimde kullanılması gerekir. Aksi takdirde fesih hakkının kötüye kullanılmış olduğundan söz edilir.

Fesih hakkını kötüye kullanan işveren, 4857 sayılı İş Kanununun 17 nci maddesi uyarınca, bildirim sürelerine ait ücretin üç katı tutarında tazminat ödemek zorundadır. Bahsi geçen tazminata uygulamada kötü niyet tazminatı denilmektedir.

Kötü niyet tazminatına hak kazanma koşulları ve tazminat miktarının hesaplanması açısından, 4857 sayılı Yasada önemli değişiklikler öngörülmüştür. Yasanın 17 nci maddesinin altıncı fıkrasının açık hükmü gereğince, iş güvencesi kapsamında olan işçiler yönünden kötü niyet tazminatına hak kazanılması mümkün değildir.

1475 sayılı Yasada, “işçinin sendikaya üye olması, şikâyete başvurması” gibi sebepler ileri sürülerek iş sözleşmesinin sonlandırılması, kötü niyetin varlığı açısından örnekseme biçiminde sayıldığı halde, 4857 sayılı Yasada genel anlamda fesih hakkının kötüye kullanılmasından söz edilmiştir. Maddenin gerekçesinde de belirtildiği üzere, işçinin işvereni şikâyet etmesi, aleyhine dava açması veya tanıklık yapması nedenlerine bağlı fesihlerin kötü niyete dayandığı kabul edilmelidir.

Tazminat miktarının belirlenmesi de Yasa ile açıklığa kavuşturulmuş, “kötü niyet tazminatının” ihbar önellerine ait ücretin üç katı tutarında olacağı belirtilmiş ve ayrıca ihbar tazminatının da ödeneceği hüküm altına alınmıştır.

Yasanın 17 nci maddesinin son fıkrasındaki düzenleme kötü niyet tazminatını da kapsamakta olup, bu tazminatın hesabında da işçiye ücreti dışında sağlanmış para veya para ile ölçülebilir menfaatler dikkate alınmalıdır (Yargıtay 9.HD. 12.6.2008 gün 2007/21422 E, 2008/ 15336 K)[3].

Sonuç olarak, iş sözleşmesinin kötü niyetli feshedildiğini iddia eden işçi bunu ispatla yükümlü olmasına rağmen, kötü niyet tazminatına hak kazanabilmesi için ayrıca zararını ispat etmesi gerekmez. Çünkü iş sözleşmesi kötü niyetli olarak feshedilen işçi, hiçbir zarara uğramasa dahi kötü niyet tazminatını talep etme hakkına sahiptir.

Lütfi İNCİROĞLU

[1] SÜMER, Haluk Hadi, İş Hukuku, 25. Baskı, Ankara 2020, s.112.

[2] SÜMER, s.112.

[3] Y9HD.06.10.2020 T., E. 2017/16679 K. 2020/10796 Legalbank.

Amazon’un Türkiye’deki İlk Lojistik Üssü Açıldı

Amazon, Türkiye’ye olan bağlılığının bir göstergesi olan lojistik üssü ile bir yılda bini aşkın yeni istihdam yaratacak.

Amazon, Türkiye’deki satış ortaklarının başarısı için yatırım yapmaya devam ediyor. Amazon’un pazaryerinde satış yapan Türkiye’deki KOBİ sayısı geçtiğimiz yıla göre yüzde 50 artarak 25 bini aştı.

Amazon, dün yaptığı açıklamayla Türkiye’deki ilk lojistik üssünün açıldığını duyurdu. 100 milyon doları aşkın yatırım ile faaliyete geçen, artan müşteri talebinin karşılanması konusunda önemli katkılar sağlayacak lojistik üssü, bir yılda bini aşkın yeni istihdam yaratacak.

Amazon’un Tuzla, İstanbul’da kurulan yeni lojistik üssünde görev alacak mühendislik, insan kaynakları, muhasebe, iş sağlığı ve güvenliği, bilgi işlem (IT) alanlarındaki roller ve ürünlerin kabulü ve depolanması ile müşterilerin siparişlerinin seçilip paketlenmesinden sorumlu depo operatörleri için işe alım süreçleri geçtiğimiz aylarda başlamıştı. Çalışanlar, Amazon.com.tr’de geçerli çalışan indirimlerinin, ek sağlık, hayat ve kaza sigortasının, genişletilmiş ebeveynlik izninin ve daha fazlasının dahil olduğu kapsamlı yan haklar ve rekabetçi maaşlar ile modern, güvenli ve kapsayıcı bir çalışma ortamına katılıyor.

Amazon Operasyonları Türkiye Genel Müdürü, Hakan Karadoğan“Bugün Türkiye’deki ilk lojistik üssümüzü açtığımızı duyurmaktan mutluluk duyuyorum. Mühendisler ve Bilişim Teknolojileri uzmanlarından ürünlerin seçilmesi, depolanması ve gönderilmesinden sorumlu ekiplere kadar birçok rol için iş imkânı sağlayacak yeni lojistik üssümüz ile bir yılda bini aşkın yeni istihdam yaratacağız. Çalışanlarımız rekabetçi maaşlar ile çalışma imkânı bulacaklar,” dedi.

Amazon, ayrıca Türkiye’de Amazon üzerinden satış yapan KOBİ’ler hakkında detaylar da paylaştı. Verilere göre; Amazon KOBİ satış ortaklarının sayısı bir önceki yıla oranla yüzde 50’den fazla artarak 25 binin üzerine çıktı. Amazon üzerinden satış yapan Türk KOBİ’ler, bugüne kadar çevrim içi işlerini desteklemek için Türkiye’de 35 binden fazla kişiye istihdam yarattı. KOBİ’lerin ihracat satışları ise 2021 yılında bir önceki yıla oranla iki kattan fazla artarak 300 milyon Euro’yu aştı. Şimdiye kadar Türkiye’deki 6 binden fazla KOBİ Amazon Lojistik hizmetinden yararlandı ve birçoğu satışlarını son bir yılda ikiye katladı. Dünya çapında Amazon’da satılan ürünlerin yarısından fazlası, çoğunluğu KOBİ’lerden oluşan satış ortaklarına ait. KOBİ satış ortakları tarafından yapılan satışlar, toplam satışların yaklaşık yüzde 60’ını oluşturuyor. Amazon, çoğu Amazon Lojistik hizmetlerini kullanarak yüz milyonlarca müşteriye ulaşan Türkiye’deki KOBİ’ler için markalaşarak, satışlarını artırarak ve istihdam yaratarak işlerini büyütme olanağı sağlamak için yenilikler yapmaya devam ediyor.

Amazon Türkiye Ülke Müdürü Richard Marriott“Bugün Türkiye’deki ilk lojistik üssümüzü açmanın heyecanını yaşıyoruz. Son teknolojilerle donatılmış yeni lojistik üssümüz, Amazon.com.tr üzerinden satış yapan ve sayıları son bir yılda yüzde 50 oranında artan KOBİ’leri Amazon Lojistik hizmetlerimizle işlerini daha da büyütmeleri için destekleme konusunda bize önemli katkılar sağlayacak. Lojistik üssümüze ve satış ortaklarımıza yaptığımız bu yatırımlar, aynı zamanda, Türkiye’ye olan bağlılığımızın da bir göstergesi,” dedi.

Güvenlik, Amazon’un tüm dünyada gerçekleştirdiği operasyonlarının temelinde yer alıyor. Amazon’un operasyon merkezleri, çalışanların kendilerini güvende hissettiği bir çalışma ortamı olarak tasarlanıyor. Şirket, güvenlik risklerini proaktif olarak azaltmak ve ortadan kaldırmak için verileri düzenli olarak analiz ediyor ve operasyonlarındaki güvenliği iyileştirmek için düzenli yenilikler ve yatırımlar yapıyor. Amazon’daki başarılı güvenlik performansı, operasyon çalışanlarının sektördeki en iyi uygulamaları oluşturmaya odaklanan 8 bin güvenlik uzmanının motivasyon ve kararlılığı sayesinde mümkün oluyor.

Amazon 2040 yılına kadar karbon nötr olma taahhüdünün bir parçası olarak tüm merkezlerinde, ısıtma ve su ısıtma sistemleri de dahil olmak üzere yüzde 100 elektrik enerjisi kullanıyor ve fosil yakıtların (doğal gaz) kullanımından kaçınarak enerji verimliliğine öncelik veriyor.  Binalardaki tüm ısıtma, havalandırma ve soğutma sistemleri, merkezi bir bina yönetim sistemi tarafından kontrol edilirken, gereksiz enerji kullanımı önleniyor ve çalışanlar için konforlu bir çalışma ortamı yaratılıyor.

Amazon, aynı zamanda 2025 yılına kadar tüm operasyonlarında yüzde 100 yenilenebilir enerji kullanma hedefini, küresel portföyünde bulunan 12 gigawatt’tan (GW) fazla yenilenebilir enerji üretim kapasitesiyle 2021 itibarı ile yüzde 85 oranında gerçekleştirdi ve halihazırda, Avrupa ve dünyadaki en büyük kurumsal yenilenebilir enerji alıcısı konumunda bulunuyor. 2019 yılında ise şirket, 2040’a kadar (Paris Anlaşması’nın hedeflerinden 10 yıl önce) karbon nötr olmayı taahhüt ettiği İklim Taahhüdü’nün (Climate Pledge) kurucu ortağı oldu. Amazon’un dünya genelindeki yenilenebilir enerji projeleri hakkında daha fazla bilgi için bu adresi, İklim Taahüdü hakkında daha fazla bilgi için ise burayı ziyaret edebilirsiniz.

“Çok İyi Konuşmak ya da Çok İyi Bir Dinleyici Olmak” İşin Sırrı Nerede ?

Bu konu üzerinde yıllarca tartışıldı ve günümüz çağında iyi bir dinleyici olmanın tüm şifreleri açtığı konusunda tüm evren mutabık kaldı.

Hayatın temeli; dinlemek, anlamak, düşünmek ve konuşmaktan geçiyor.

Biraz düşündüğümüzde aramızdaki iletişim problemlerinin çoğunun, birbirimizi doğru dinleyip doğru anlayamamaktan geçtiğini görebiliriz.

Dinleme; Duyumun algılanmasıdır. En zor eylemlerden biridir ve eğer dinlemeyi öğrenirsek her şeyin anlamını kolay kavrayabiliriz.

Anlama; Bir sözün, sözcüğün, bir simgenin, bir olay, olgu ya da davranışın ne demek olduğunu, neyi gösterdiğini kavramaktır.

Düşünme; Zihinsel bir süreç olan düşünme, sürecinin girdileri veri, enformasyon, bilgi, kanıt, inanç ve duyumlardır.

Konuşma; İnsanların belirli bir dili kullanarak sesli şekilde iletişim kurmasıdır.

Sıralama bize önce dinleme, sonra anlama ve daha sonrada anladığımız konu üzerinde düşündükten sonra konuşma eylemine geçmeyi işaret etmektedir.

Biz yazımızda genel olarak, dinlemenin değil pazarlama ve satış sektöründe de bu konunun ne kadar

önemli olduğunun üzerinde duracağız.

Stephen R. Covey’in meşhur bir sözü vardır. “İnsanların çoğu cevap vermek niyetiyle dinliyor, anlamak için değil.”

Yıllar sonra hepimiz aslında çok önemli bir şeyin farkına vardık.

ETKİN DİNLEMEK ve ETKİLİ İLETİŞİM KURMAK…

Bu konu üzerinde yazılacak ve konuşulacak çok fazla detay olmakla birlikte biz sadece ana detaylara değineceğiz. Tabii ki herkesin sahada uyguladığı müşteriye özel tekniklerde vardır. Biz burada kabul görmüş genel konuların önemine tekrar değinmiş olacağız.

Çok konuşan mı? çok iyi dinleyen mi? etkili pazarlama ve satış yapar…

Pazarlama ve Satışçının işi konuşmak diyen sesleri duyar gibiyim…

Uzun yıllar önce hepimizin kafasındaki genel algı, bu çocuğun çenesi çok kuvvetli ileride iyi bir pazarlamacı olacak ya da çok iyi satış yapar, her şeyi kolay satar yönündeydi.

Bu anlayış günümüz pazarlama ve satış stratejilerinin içerisine de tam anlamıyla oturdu. Çok konuşan değil, müşteriyi çok konuşturan, etkin dinleyen, müşteriyle etkili iletişim kurarak, güçlü sorularla müşterisinin satınalma ihtiyacını ortaya çıkarabilen kişiler profesyonel pazarlama ve satışçılar olarak kabul edilmeye başlandı.

Konuşmak ve insanlarla iletişim kurmayı sevmek tabii ki bizim mesleğimizin ana unsurlardan, bununla birlikte sürekli konuşarak müşteriye ürün pazarlamak yerine %80 müşteriyi konuşturup %20 biz konuşursak ve bu konuşma sırasında aktif olarak dinlersek ve etkili iletişim becerilerimizi de sergileyerek bunu karşı tarafa da hissettirebilirsek o zaman gerçek anlamda profesyonel bir pazarlama ve satışçı olabiliriz. Müşteriyi konuşturmak onu da işin içerisine katmak ve işin bir parçası haline getirmek demektir. Aktif bir dinleyici olarak, içtenliğimizi ve samimiyetimizi kaybetmeden çevremizdeki herkese olumlu bir elektrik verebilmeliyiz. Bunu beden diliyle ve konuşma sırasında müşteriye yönelteceğimiz kısa sorularla da sağlamalıyız. Bu şekilde müşteriniz, kendisini dinlediğinizde sıkıldığınızı değil bundan mutluluk duyduğunuzu fark edecek ve dinlendiği için kendini önemli hissedecektir.

Dinlemek zor bir zanaattır derler, bunu alışkanlık haline getirdiğinizde belirli bir süre sonra hayat felsefeniz haline geliyor. Bunu alışkanlığı kendinize kazandırmak için önce küçük adımlarla başlayın, mesela evde ailenizi dinlerken daha sabırlı olun, sonra bir sonraki adıma geçin iş arkadaşlarınızı etkin dinleyin, sonra büyük adımı atın, müşterinizi sabırla ve etkin dinleyin, göreceksiniz ki bu alışkanlık artık hayat felsefeniz olmuş ve size olumlu sonuçlarla yansımıştır. Gerçekten doğru dinlediğinizde karşı tarafı daha iyi anlar hale geliyorsunuz. Bu durumda hem siz hem de karşı taraf daha mutlu olmuş oluyor.

Müşterinize ürünü anlatmak için uğraşmayın, faydayı bulması için ona koçluk yapın, sizin ürününüzü almakla ve şirketinizle çalışmakla sağlayacağı faydayı ve ayrıcalığı kendisi keşfederse satış daha çabuk gerçekleşecektir. Her insan bir şeyleri kendisi keşfettiğinde ve satınalma kararını kendisi verdiğinde güç kendinde olduğundan daha iyi hissedecektir. Ayrıca her insan ayrıcalıklı ve farklı olmaktan büyük keyif alır. Kısacası müşterinizin egosunu biraz ön plana çıkarmasından rahatsızlık duymayacaksınız. Bu anlık bir durum olacak sonra müşteri yavaş yavaş bu egodan sıyrılacaktır.

Maharet çok konuşarak ürünü satmakta değil, müşterinin bu ürüne olan ihtiyacını kendisinin bulmasını sağlayarak onu ikna etmektir. Müşterinizi içten ve samimi olarak, onun düşüncelerine değer vererek dinleyin, bırakın konuşma sırasında güç onda olsun, ihtiyacını tespit ettiği anda siz hiçbir şey yapmadan güç otomatik size geçmiş olacak çünkü müşteriyi getirmek istediğiniz noktaya kendisi gelmiş oldu.

Müşterinizi empati kurarak dinleyin ve fikirlerine her zaman saygılı olun. Böylece karşı tarafın duygularını ve bakış açılarını sezebilir ve ipuçları yakalayabilirsiniz. En önemli bir noktalardan biri, anlatan kişinin ya da kişilerin gözlerinin içerisine bakın, sabırlı olun ve konuşma bitene kadar karşı tarafın sözünü kesmeden onu duyarak dinleyin, duymadan dinlemek etkili bir dinleme değildir.

Müşterilerinizi dinlerken ve onlarla konuşurken bayanlar ve baylar olarak iki kategoriye ayırmanızı tavsiye ederim. Baylar sonuç odaklıdır ve konuşmaları kısa sürede biteceklerdir. Sizden de konuşurken konuyu fazla uzatmadan ana fikre ve sonuca bağlamanızı isteyeceklerdir. Bununla birlikte bayanlar hem detaycı hem de sonuç odaklıdırlar. Size detayları anlatacaklardır ve konuşmaları baylardan ortalama 10-15 dakika daha fazla sürecektir. Konuşma sırası size gelince de sizden de detay isteyerek konuyu sonuca bağlamanızı talep edeceklerdir. Bu sadece bir püf noktasıydı. Artık müşteri sadece müşteri değil, o keşfedilmesi gereken bir okyanus… her müşteriye kesinlikle aynı bakış açısı ve stratejisi ile yaklaşmayın. Her müşterinin ihtiyacı ve değerleri farklıdır. Önce bunları keşfederek müşterilerinizi kategorilere ayırarak doğru stratejilerle onlara yaklaşın ve onları mutlu edin, müşterileriniz mutlu olursa onlarda sizi mutlu edecektir.

Müşterinizi etkin bir şekilde dinlediniz, anlatmak istediklerini anladınız ve beyin süzgecinden her şeyi geçirdiniz. Süreciniz çok az ve nasıl etkili bir konuşmayla kapanışı yapacaksınız? ya da satışı kapayacaksınız?

Anlatmak istediğimiz şeyi, nasıl, ne zaman ve hangi yollarla anlatacağımız çok önemlidir. Bu kısa sürece içerisinde öyle etkili konuşmalıyız ki hem konuşmayı zamanında bitirmeliyiz hem de etkileyici bir kapanış yapmalıyız.

Sahne sizde…

Notlarınızı tuttunuz, müşterinizin ihtiyaçlarını tespit ettiniz ve şimdi konuşma sırası size geldi. Müşteriye gitmeden önce iyi bir istihbarat çalışması yaptığınızı düşünerek bu konuya değinmiyorum. Bu zaten olması gereken bir ön araştırmadır. Müşteriyi tanımak satışın temel noktasıdır. Çalıştığımız ve çalışacağımız müşterilere farklı stratejilerle yaklaşmamız gerekmektedir.

Etkili bir giriş için; kapıdan ilk girdiğiniz anda müşteri sizi beynine yazmaya başlar. Bu yüzden ilk ve en önemli aşama güler bir yüz ve hafif bir tebessümdür. Sizin tebessümünüz müşterinizin konfor alanına ışıltı olarak yansısın. Sonrasında iyi bir diksiyon, güçlü bir beden dili ve size oturmuş hitabet sanatının inceliklerini bilmek ve hitabet yeteneğinizi çok iyi kullanmanız gerekmektedir. Şunu da özellikle belirtmek isterim. Müşterileriniz yurtdışı pazarlarda ise, o ülkenin geleneklerini ve ticaret biçimlerini de dikkate alarak farklı açılardan yaklaşımlar geliştirmeniz gerekmektedir. Bu unutulmaması gereken çok önemli bir detaydır. Her pazara ve müşteriye aynı strateji ile yaklaşmak doğru değildir. Bazı pazarlara fiyat odaklı, bazı pazarlar fayda odaklı bazılarına da pazarın ihtiyaçlarına göre farklı noktalardan yaklaşmak gerekmektedir.

İçinde bulunduğumuz dönemde müşteri ile yüz yüze iletişim yanında online olarak da iletişim kurar hale geldik. Bu nedenle yeni nesil online sunum teknikleri konusunda da tecrübe sahibi olmamız gerekmektedir. Müşteriyle konuşmamızı müşterinin konfor alanında bire bir yapabileceğimiz gibi bugün artık teknoloji sayesinde ekranlar üzerinden de yapabiliyoruz. Birkaç farklı teknikler dışında genel şeyler pek değişmiyor sadece online sunumda müşterinin konfor alanını biraz daha sınırlı görebiliyorsunuz ve bazı farklı yaklaşımlar geliştirmeniz gerekiyor. Online bir toplantıya da fiziksel bir toplantı kadar titiz ve detaylı olarak hazırlanmanız gerekmektedir.

Sözler %7 etkiliyken, ses tonu %38 etkili olmaktadır. Ses tonunuz konuşmanızın rengidir. Hep aynı tonda konuşursanız karşı tarafı sıkarsınız. Sakin bir ses tonuyla giriş yaparak, önemli noktaları vurgularken ses tonunuzu vurgulayıcı tonda değiştirirseniz müşteriniz sizi ilgi ile dinlemesini sağlamış olursunuz. Hep aynı ses tonuyla gitmek bir süre sonra sizi de pasif hale getirecektir. Beden dilini kullanmak karşı tarafı %55 etkilemektedir. Konuşurken beden dili harekeleriyle sunumunuzu destekleyebilirsiniz. Örneğin, avuç içinizin açık olması karşı tarafa güven imajı verecektir.

Usta konuşmacı özgüvenli olmalıdır. Bunun formülü dinleyicisinin gözüne bakmaktır. Konuşurken firmanızı ve ürününüzü tutkuyla anlatın. Dik durun ve bedeninizi rahat bırakın ve doğal olun. Mümkünse elinizde bir kalemle konuşmanıza devam edin. Kalem müşteri gözünde bilgili olduğunuzu hissettirecektir ve bunu yaparken firmanızın kalemlerini kullanarak bir yanda da marka algısını oluşturmaya çalışın.

Konuşmanızı kesinlikle çok uzun tutmayın, usta bir konuşmacı aynı zamanda mükemmel bir zaman planlayıcısıdır. Kısa ve etkili bir giriş yaptıktan sonra, not aldığınız konular üzerinden güçlü sorularla müşterinizle konuşmaya başlayın, çok fazla detaya girmeden güçlü sorular sorun ve soracağınız bu güçlü sorularla, müşterinizin sizin firmanızı ve ürünlerinizi seçmekle sağlayacağı faydayı ve ayrıcalığı fark etmesini sağlamış olun ve onu ikna etme adımını atmaya başlayın.

İkna taktikleri detaylı olarak incelenmesi gereken ayrı bir konudur. Yurtiçi ve Yurtdışı müşterileri ikna etmede ülkeye göre farklı ikna taktikleri uygulamak gerekmektedir. Bu taktikleri de kendinize kazandırmış olmanız gerekiyor. Genel ikna teknikleri, Sandviç Tekniği ve Losada Matrisi en önemli ikna teknikleri arasında yer almakta ve her müşteri için uygulanabilmektedir. Konuşmanız sırasında bunları kullanmanız size artı değer katacaktır. Profesyonel bir satışçı müşterinin hassasiyetini yakalar ve onun üzerinde yoğunlaşır. İkna müşteriyi kandırmak değildir. Bunu hiçbir zaman unutmayın, amaç müşterinin ihtiyacı ve faydayı fark etmesini sağlamaktır. Profesyonel bir satışçı güvenilir bir iknacıdır.

Çinli bir atasözünün dediği gibi dürüstlük en iyi siyasettir. Konuşmalarınızda her zaman dürüst olun, rol yapmayın ve bunu müşterinizin hissetmesini sağlayın. Konuşmanızda firmanızı ve ürününüzün faydasını anlatırken kesintisiz anlatın, kesintiye uğrayan konuşmalar karşı tarafta acaba mesajı oluşturabilir. Konuya ne kadar hâkim olursanız o kadar etkili ve ikna edici konuşursunuz.

Net ve anlaşılır cümlelerle konuşmanızı daha değerli hale getirecektir. Profesyonel olacağım diye karşı tarafına anlayamayacağı jargonlar kullanmayın. Not tutarken mutlaka tarihli bir ajanda kullanın, daha sonra aynı müşteriyi tekrar ziyaret ettiğinizde geçmiş tarihteki notlarınıza kolay ulaşır ve görüşme öncesi notlarınızı daha pratik olarak gözden geçirmiş olursunuz.

Günümüz çağında herkes çok yoğun olduğu için sizi çok uzun süre dinlemek istemeyecektir. Bir insanın aktif olarak dinleme zamanı 10-15 dakikadır. Bu süreç içerisinde her şeyi pratik ve anlaşılır olarak aktarmanız gerekiyor. Zamanınızın olduğu sunumlarda muhakkak görsellerle konuşmanızı zenginleştirin, ilkel beyin görseli daha kolay hatırlayacak ve sistemine yerleştirecektir. Bu şekilde hatırlanmanız kolay olacaktır. Zamanınızın olmadığı konuşmalarda firma not defteri, ajandası ve kalemi gibi firma logosunun üzerinde yer aldığı araçlarla bunu sağlayın, bunlar müşterinin dikkatini muhakkak çekecektir ve marka adınızı müşterinin beyninde konumlanacaktır.

Konuşurken, kesinlikle önce broşür ve kataloglarınızı müşteriye sunmayın, yan tarafa bırakın ve müşterinin merak etmesini sağlayın. Bunları önce verirseniz, müşteri bunları incelemeye başlayacak ve sizin anlattıklarınızı kaçıracaktır. İlgi odağı tamamen siz olmalısınız. Konuşma sırasında zaman zaman aynalama yöntemini kullanın ve müşterinin hareketlerini takip edin, sizinle aynı hareketleri yapmaya başladıysa ve banko… satış kapandı demektir. Bundan sonra konuyu çok fazla uzatmadan yine etkili bir kapanış yapın ve son cümleyi müşteriye bırakın.

Rakiplerinize saldırarak bir pazarlama ve satış politikası oluşturmayın, sizin amacınız müşterinizin tutum ve davranışlarını değiştirerek sizin ürününüzü almasını sağlamaktır. Müşteri size rakiplerinizden farklılıklarınızı sorarsa konuya girin ya da farklı cümlelerle bunu anlatmaya çalışın, direkt rakip ifadesini kullanmayın. Müşterinize nasihat vermeyin ve empati kurarak ona koşulsuz saygı duyun, siz anlatacaklarınızı ve faydayı anlattınız bırakın kararı o versin ki zaten mesajı ve faydayı doğru aktardıysanız kendisin bunu kolaylıkla anlayacaktır.

Satışı kapatamadığınız hiçbir müşteriyi terk etmeyin, müşteri bugün almadı ama yarın almayacağı garanti değil, şartlar bugün böyleydi, yarın şartları değişebilir ve sizi tercih edebilir. Bu nedenle satışı kapayamadığınız müşterilerinizle de iletişimi hiçbir zaman koparmayın.

Ziyaret ettiğiniz müşterinize ve müşterilerinize, ziyaret sonrası gecikmeden teşekkür maili atmayı, konuştuğunuz konuları bu mailde aktarmayı, teklif vermeniz gerekiyorsa bunu geciktirmeden göndermeyi ve şirket datalarına da toplantı notlarını kayıt etmeyi unutmayın…

Güzel konuşmak için tek bir yol vardır, dinlemeyi öğrenmek…Christopher Morley

Ayten NAYİR

EMES A.Ş. Yurtdışı Satış ve Pazarlama Sorumlusu

ayten_nayir@emesteker.com

Dış Ticarette Bankaların Yaptıkları Hatalar – III -Kredi Teminatı-

İHRACATÇI KREDİ TEMİNATI İÇİN NE VEREBİLİR ?

İhracatçıların hammadde alımları ve yapacakları ihracatın finansmanını oluşturmak üzere bankalardan kullanacakları nakdi finansman ihtiyaçları karşılığında bankaların kredinin teminatı için ihracatçıdan talep edecekleri en temel unsur; çek, senet veya ipotektir. İhracatçı firmanın kredibilitesi çok fazla ise, şirket ortakları veya patronun şahsi kefaleti de yeterli olabilmektedir. Tabir yerinde ise “kara kaş, kara göz” kredi teminatını oluşturabilmektedir. Ancak firmanın piyasadaki kredibilitesi beklenen düzeyin altında ise bankaların alnına silah da dayasan mutlaka maddi teminat istemekten bir adım geri gitmeyeceklerdir.

Bankacı ihracatçının alnına silah dayasa da, ihracatçının kullanacağı kredinin teminatı için ihracatçıdan gerçek müşteri çek ve senetleri alması zor.

  TEMİNATA İHRACAT VESAİKİ OLUR MU ?

Madem çok ısrar ediyorsunuz, vesaik karşılığında bankaların kredi kullandırması olur elbet.  Ancak yurt dışına gönderilen tahsil vesaiklerinin iskontosu ve kesin alışı söz konusu olmayıp, sadece bankalarca vesaikin şartlarının uygun olması halinde teminata alınarak, karşılığında kredi kullandırılmasıdır. Tahsil vesaikini bankalar teminata alarak, bedel yurt dışından tahsil edildiğinde kullandırılan krediye mahsup ederek kullandırılan krediyi kapatırlar.

Bankaların herhangi bir ihracat vesaikin teminata alırken öncelikli olarak aradıkları koşullardan bir tanesi; vesaikin gönderildiği ülke riski, ithalatçının riski ve mal cinsi olduğunu söyleyebiliriz.

Bunları da şu şekilde sıralamak mümkündür;

  • Malların ne şekilde gönderildiği. Deniz yolu, kara yolu veya hava yolu vs.. Bankaların tercih ettiği taşıma şekli kuşkusuz ki deniz yolu ve bu taşımayla ilgili olarak tanzim edilen deniz konşimentosudur. Deniz yolu taşımacılığında kullanılan deniz konşimentosu bir taşıma senedi olup, malların mülkiyetin temsil eder. Deniz konşimentosu olmadan ithalatçının kendi ülkesindeki gümrüğünden malları çekemeyeceğinden dolayı, ithalatçının deniz konşimentosuna sahip olması gerekmektedir. Ancak Deniz konşimentosu ihracatçı tarafından kendi bankasına tahsil kaydı ile verilmiş olduğundan, ithalatçının bankasına da yine aynı koşullarda tahsil kaydı ile gönderiliyor olması, en azından tahsil vesaikinin bedelinin bankanın emrinde ve kontrolünde olduğunu gösterir.  Unutulmamalıdır ki bankaya sunulan deniz konşimentonun tam takım konşimento yanı 3 orijinal, 3 kopya olması gereklidir. Tüm orijinallerin bankada olması kesinlikle bir emniyet supabıdır. Zira orijinal konşimentodan bir tanesinin noksan olması, bankanın kredi teminatının ciddi sıkıntıya yol açacağı kesindir.

BAKIN NELER YAPILMIŞ KREDİLENDİRMEDE

Firmanın kredi limiti mevcut ancak teminat kısmında noksanlık var. İhracat kredisi olduğundan dolayı firmadan teminata neler vermesi gerektiği bankaca izah edilmiş. Bankanın saydığı teminat koşulları arasında;

  • İhracat vesaiki
  • Banka avalli poliçe
  • Vadeli, teyidli ihracat akreditifinin bankaca vade teyidi yapılmış alacağı,
  • Mevduat rehni vs

Bankalar ister, bankanın istediğini gözünü doyurasıya kadar verecek olan müşteridir.

İhracatçı firma vesaik mukabili olarak yüklediği mallara ait garantisiz ihracat vesaikini bankasına takdim eder. Bankaya sunulan ihracat vesaiki hem kredi teminatını oluşturacak, hem de temlik edilerek yurt dışına tahsile gönderilecekti. Firmanın bankasına verdiği tahsil vesaiki şu şekilde idi;

  • Ticari fatura
  • 2 original, 3 copy deniz konşimentosu
  • 1 packing list
  • 1 SGS certificate
  • 1 atom certificate
  • 1 certificate of origin

Banka ihracat vesaikini alır, kontrol eder, ihracat vesaikinin tutarına % 30 marj uygular ve ihracatçı firmaya USD.700.000.- lık ihracat kredisi verir. Firmanın hesabına geçer. Demek oluyor ki ihracat vesaikinin tamamı USD.1.000.000.- imiş.

Burada kadar her şey normal mi sizce?

Elbette değil…

Devamına bakalım neler olmuş…

Kredinin firmaya kullandırıldığı tarihten itibaren, ihracat bedelinin de yurt dışından gelmesi beklenmiş.

Günler geçmiş, beklenmiş, beklenmiş.

Yanlış anlaşılmasın; bekleyen kişi bankadır. Devirdiği çamın hala farkında değil ve sadece bekliyor.

Günler günleri kovalar.. Haftalar, haftaları. Hatta aylar..

Ne vesaik, ne de vesaikin bedeli. Yani USD.1.000.000.-. Hatırlarsanız vesaikin tamamı bu rakamdan oluşuyordu.

Nice bir zaman sonra; ben diyeyim 50 gün sonra yurt dışındaki muhabir bankadan, amir banka olan ihracatçının bankasına bir akıbet mesajı gelir. İçeriği ise şöyledir;

Tahsili için tarafımıza göndermiş olduğunuz vesaikin çekilmesi konusunda ithalatçıya defalarca ihbar göndermemize rağmen, ithalatçının hiçbir aksiyon almadığı, hatta vesaik bedelini ödeme hiç de istekli olmadığını fark ettik. Elimizdeki bu vesaiki ne yapalım. Acil cevabınızı iletmenizi rica ederiz.

İhracatçının bankası, muhabir bankadan gelen bu mesaj karşısında biraz şaşırmış olmakla birlikte, hemen yeni talimat almak üzere ihracatçı firma ile temasa geçmeye çalışır. Hemen telefonlara sarılır ihracatçının bankası…

Hay aksi ihracatçının mobil telefonu kapalı,

Ofis telefonu da cevap vermiyor.

Tam da sırasıydı yani. İhracatçıya erişilemiyor.

Can havliyle pazarlamacı ihracatçı firmanın ofisine gider ama ne görsün? Ofis kapalı. Terslikler birbirini kovalıyordu.. İhracatçı firma hasta mı diye düşündü pazarlamacı. Ne kadar saf düşünce değil mi? İhracatçı hasta olmasını çok arzu ederdim şu anda.

Muhabir banka ile yazışmalar devam etti bir süre. Sonrasında muhabir banka, kendi nezdindeki vesaiki bir zarfa koyarak ihracatçının bankasına iade etmiş ödenmediği ve ithalatçının ödemeye çok istekli görünmediği nedenlerini rücu etmiş yazısında.

Gelelim son duruma;

Görünürde ihracatçı yok, gitmiş nereye gitmişse ve bankası bulamıyor,

Nur topu gibi USD.700.000.- lık bir kredi riski

Ödenmeden iadesi yapılan USD.1.000.000.- lık ihracat vesaiki…

İşin özeti bu..

Neyse ki banka tam bu aşamada ihracat konusu malların ithalatçının ülkesindeki gümrük sahasında bekleyip, beklemediğini araştırır deniz nakliyat şirketi aracılığı ile. (Ben de hep derslerimde bu konulara değinirdim. Ne tesadüfi bilgiler değil mi)  Deniz nakliyat şirketinden gelen yanıt günün son golü oldu desem yeridir.

İnanmayacaksınız ama mallar gümrük sahasından ordino ile ithalatçı tarafından çekilmiş. Yani mallar da yok.

Ama nasıl olur, orijinal konşimentolar bankada dururken nasıl mallar ordino ile çekilir? Demem odur ki ordino almak için bir tek orijinal konşimentoyu vermek yeterlidir. Konşimentolar bankada olduğuna göre ithalatçı malları nasıl çekmiş olabilir?

Ah be koca aptalım…

İşte sorun da burada ya. Bankaya verilmeyen tek bir orijinal konşimentoda değil mi? Bu arada “ah be koca aptalım” sözünü, kimse üzerine alınıp sevinmesin Reşat Hoca bize sevgi gösterisinde bulundu diye. Bu sözüm bankaya idi…

Sonuç;

Kredi battı. Ortada teminat denen hiçbir varlık kalmadı. İhracatçı zaten kayıp, ihraç malları zaten gümrükte değil.

Olay teftişlik vak’a idi.

Teftiş de hemen geliverdi bu olayın ayyuka çıkması üzerine. Neyse ki teftiş dersine çalışmıştı. Bankaya kredi teminatı olarak sunulan ve asli teminat niteliğinde olan deniz konşimentosu 3 orijinal 3 kopya olarak düzenlenmiş olmasına rağmen bankaya verilen konşimento sayısı 2 orijinal 3 kopya. İşte hata burada yapılmış. Konşimento bilgisi yok.

Anlayacağınız ihracatçı firma bir tek orijinal konşimentoyu bankasına vermemiş, elinde tutmuş, banka da çok güzel oltaya takılmış, 2 orijinal konşimentoyu teminata almış, krediyi firmaya vermiş.

Diğer orijinal konşimentoya ne oldu biliyor musunuz ?

İşte tam da size onu anlatacaktım, lafı ağzımdan aldınız. İhracatçı firmanın çakallığı tutmuş olacak, bankadan kredi aldıktan sonra, elindeki tek bir orijinal konşimentoyu, gerekli sahte ciroları da yaparak ithalatçısına göndermiş ve ihracat bedelini kendisinin hesabına transfer ettirmiş, ithalatçı da bir tek orijinal konşimentoyu nakliyeci firmaya sunarak ordinosunu almış, ordino ile malları gümrükten çekmiş.

Aptallığına doymasın bu krediyi kullandıran. Daha da ötesi bu vesaiki teminat olarak uygun bulan her kimse..

Daha da vahimini söyleyeyim mi? Ben hem banka müdürünü hem de ihracatçıyı tanıyorum. İhracatçının çakal olduğu kesin, banka müdürün de kuzu. Kuzu, çakalın avı oldu.

Yine de tanıtayım: bu kuzudur. Çakalların muhtemel avıdır. Çakalın resmini koymadım. Etrafınıza bakın, muhtemelen birden fazla çakal göreceksiniz.

Bankalara gelince…

Bankalar hata yapıyor. İşte gördünüz.

Reşat BAĞCIOĞLU

Ticaretle ilgili alım-satım ve danışmanlık taleplerinizi, https://satinalmadergisi.com/ticaritalep/ sayfasından iletebilirsiniz.

Ya Sürdürülebilirlik İçin Uğraşasım Gelmiyorsa ?

Entropi: Dünyaya Yeni Bir Bakış / Jeremy Rifkin, Ted Howard / 1980 kitabını referans alıyorum, kendi notlarım italik dizilidir.

1980 yılında geleceğe dönük iki alternatif yol öngörülmüş.

  • Birincisi ne yapıyorsak aynısını yapmaya dolu dizgin devam edeceğiz ve kıyametin başkalarının başına gelmesini umacağız.
  • İkincisi “düşük entropili yaşam” formuna evrilerek kıyamet gününü olabildiğince geciktireceğiz.
  • Bu yazıda birinci alternatifi inceleyeceğiz:
  • Doğa, insan içindir!
  • Kişisel fayda maksimizasyonu toplumu refaha götürür!
  • Daha hızlı, daha verimli, daha teknolojik olmalıyız!
  • Refahın anahtarı sürekli büyümedir!
  • ……..

tanıdık geliyor mu? Küresel anlamda en yaygın düzen olan Kapitalizmden söz ediyoruz.

Evrendeki enerji miktarı sabittir ve entropi sürekli artar.

Zaman sadece iş gerçekleştirilebilecek elde edilebilir enerji var olduğunda sürebilecektir. Evren, elde edilebilir enerjiyi tükettikçe giderek daha az “gerçek” zamanın kaldığı ve oluşumların azaldığı görülecek. Zamanla ısı ölümünün denklik “gerçek” anı geldiğinde her şey oluşumunu durduracaktır. Ve böylece, zaman artık beliren bir şey olmayacağından hissedilen an olmayacaktır. Öyleyse dünyada fazla seçeneğimiz kalmadığı ve de zaman tükendiği için enerji daha çabuk kullanılmalıydı. Oysa asıl gerçek, daha fazla enerji tüketerek zamanı daha hesaplı kullanamayacağımızdır. Aksine, enerji harcandıkça zaman tükenmektedir. Küresel ısınma genel bir ısı dengesine doğru evrilebilir mi ?

Canlı veya cansız tüm oluşumlarda bünye içinde düzen artarken dış ortamda eşdeğer veya çoğu zaman daha büyük düzensizlikler ortaya çıkıyor. İnsan vücudu sürekli ve büyük miktarda enerjiyi çevreden alıyor, öldüğünde enerji alımı bitiyor ve derhal çürüme başlıyor. Evrimsel zincirde daha yüksek türler, çevreden daha fazla enerji çekiyor ve daha büyük düzensizlik oluşturuyor. Aşırı artan ve artmaya devam eden insan nüfusu en tipik örnektir. Malthus “geometrik olarak artan nüfusa rağmen gıda kaynaklarının aritmetik arttığını ve dolayısıyla gelecekte açlık çekileceğini” iddia etmişti. Gelişen tarımsal mekanizasyona – gübreye – zirai ilaca – hibrit tohuma vb rağmen bugün savaş-iklim değişimi gibi sebeplerin de katkısıyla küresel anlamda açlık riski ciddi boyutta değil mi?

İnsanoğlu evrimin Homo Sapiens ile tamamlandığı yanılgısında.. Evrim devam ediyor, doğal seleksiyon iş başında ve kim bilir belki de bizim sıramız geliyordur? 

Kentlerde yoğunlaşan nüfusun barınma – giyinme – beslenme – ulaşım vb ihtiyaçları için çeşitli kurumlar – binalar – tesisler – yollar – araçlar – vb yaparken, küçük ve düzenli alanlar oluşturuyoruz ve bunun farkında olmadığımız bedeli çevrede artan entropi oluyor. Entropi artık kullanılamayan enerjidir, atıktır, kirliliktir. Enerjiyi kontrol eden küresel hakimiyeti sağlayacaktır. Rusya ve ABD nin küresel pozisyonunu, Rusya’nın gaz kesintisiyle AB içinde yaşanan gerilimi gözden geçirin lütfen.

Entropi eşiği ilk geçildiğinde Tarım Devrimi, ikincisinde Sanayi Devrimi yaşandı. 1980 de bu kitap çıktığında eşik üçüncü defa geçiliyor iddiası var… Ne var ki, modern dünya görüsü çok farklı bir anlayışı yansıtır. Makine paradigması, hareket halindeki nesne üzerinde durur. Lokal hareket ve mesafeyi ödüllendirir. Sürekli gelişme hayaliyle çarpılmıştır. Sınırlar, başarısızlığın işaretidir. Çağımızın ruhu, yayılma ve ele geçirmeye yöneliktir. Her zaman için fethedilecek yeni dünyalar vardır. Fakat artık insan nüfusu her 40 yılda bir ikiye katlanmakta… Elde edilebilir enerji kaynakları bulmakta giderek zorlanıyor ve enerji atıklarımızı boşaltacak yeni yerler bulmakta zorluk çekiyoruz. “Sınırlarımız içinde yaşamayı” öğrenmek zorundayız. Gezegenin sınırları kavramını hatırlayınız.

Tıpkı yangına körükle gider gibi sorunlara yeni ve daha karmaşık teknolojik çözümler tatbik ettiğimizde dünya giderek düzenini yitirmektedir. “Dönüştürücüleri arttırdıkça elde edilebilir enerji daha çabuk kullanılır ve neticede daha hızlı enerji sarfı ve düzensizlik görülür. Sorunlar, çözümlerden daha hızlı ürer. “Her yarı çözüm sorunun geri kalan kısmı üzerinde arttırıcı bir etkiye sahiptir” Eulgene Schwartz. Artan karmaşıklık, artan sorunlar, artan entropi ve düzensizliğin süreci katlamalı (üslü=logaritmik) bir artış gösterir, çağdaş dünyanın buhranını bu kadar korkunç kılan gerçek de budur.

Yeni bir enerji çevresinin başlangıç safhasında, enerji, yeni enerji dönüştürücüleri zemininin yapılandırılmasında kullanıldığı için, nüfus, enerji akışından büyük ölçüde mahrum bırakılır. Halk, eski enerji çevresinin son safhalarına eşlik eden büyük mahrumiyet ve düzensizliği yasamaktan hayal kırıklığına uğramış olduğundan, zor yaşam koşulları ve denetim, genel olarak hoş görülmüş olur.

Yeni bir enerji çevresinin ikinci safhasında, doğrudan sosyal sistem içine, giderek daha fazla enerji akıtılmaya başlar. Bu safhada, başlangıçtaki enerji zemini kurulmuştur ve artık teknoloji arttırılmaya başlanır. Entropi sürecinin ağırlığını göstermeye başladığı nokta budur. Enerji akışı, tüm akış hattı boyunca, daha büyük tali düzensizlikler oluşturur.

Oluşan sıkıntıları gidermek için yönetim rejimi sertleşir, mümkün olan hallerde dış destek alınır. Toplumun farklı kesimleri yaşanan düzensizliklerden (enflasyon, işsizlik gibi) farklı şekillerde etkilenir, sınıf çatışmaları görülür. Artan huzursuzluk milliyetçi-otokratik rejimlere eğilim gösterir.

En büyük sıkıntı artmaya devam eden nüfus ve mevcut yaşam tarzından vazgeçilmediği için artmaya devam eden enerji tüketimidir, bu çarpan etkisi yaratır. 

Bundan 40 sene önce küresel ısınma uyarısı yapılmış! 

Ulusal Bilimler Akademisi’nin (NAS) bir çalışmasına göre, “fosil yakıtlarından enerji üretimi üzerinde asıl sınırlayıcı faktör, gelecek birkaç yüzyıl zarfında, karbondioksit salınmasının iklimsel etkileri olmaya dönebilir”. Kömür kullanımının artısı, atmosfere büyük miktarlarda karbondioksit salınmasına yol açar. Karbondioksit, ısının uzaya yayılmasını engelleyerek ısınma veya “sera” etkisi oluşturur. NAS raporu, atmosferde karbondioksit seviyesinin önümüzdeki 75 yıl içinde ikiye katlanarak “sıcaklıkları, ekvatora yakın iç bölgelerde 3 ila 6 dereceye ve kutuplara yakın bölgelerde 9 ila 12 dereceye kadar yükseltebileceğini” söyler. Gezegendeki bitki ve hayvan yaşamı üzerindeki etkileri de yıkıcı olacaktır. Yeryüzünün ekolojik dengesi ciddi bir sarsıntı geçirebilir. Yalnızca, değişimin – 75 yıl veya daha kısa bir sürede – oluşma hızı bile herhangi bir adaptasyon olasılığını ortadan kaldırır (yeryüzünde bu tür nicel bir değişime, bir çok bitki ve hayvan türünün genetik olarak uyum sağlayabilmesi milyonlarca yıl alacaktır). Doğal seleksiyon yaşayan türlerin bir kısmını (belki Homo Sapiensi bile) eleyecektir.

NAS, saptamalarında yalnız değildir. Son zamanlarda yazılan birçok rapor aynı sonuca varmıştır. World Watch Institute, günümüzdeki karbondioksit yayılım oranları 20-30 yıl daha sürerse dünyada görülebilecek sıcaklık artışının, Buzul Çağı’nın oluştuğu ve sona erdiği bir ölçeğe yaklaşan “iklimsel” değişimler üretebileceğini ileri sürer.

Enerji tükenirken beraberinde enflasyon yükselecek, peşinden ücretler eriyecek ve işsizlik artacak, peşinden vergiler yükselecek ve huzursuzluklar başlayacaktır. Küresel ölçekte enflasyon, işsizlik görülüyor.

Artan iç huzursuzluklar, milliyetçi akımlar, enerji ihtiyacı gibi nedenlerle savaşlar – göçler yaşanacaktır. Salgın hastalıklar, kıtlık, doğal felaketler, hijyen eksikliği vb nedeniyle küresel eşitsizlik dahilinde (daha çok 3.dünya ülkelerinde) nüfus azalacaktır, ancak kuzey-batı yarıküredekiler sayıca az olmalarına rağmen çok daha yüksek miktarda enerji tüketirler! Yaşlılar, hastalar hele de uzun ömürlü olduklarında sosyal güvenlik sistemlerini zora sokacaktır. 

Dünyanın ilk zamanlarında doğal seleksiyon anaerobik (oksijen kullanmayan) canlıları eledi, ilk hava kirliliği oksijenden oldu! O günden bugüne CO2 ile yaşayan (fotosentez yapanlar) canlılar giderek azalıyor, şimdilerde orman yangınlarıyla daha da hızlı azalıyor.  Termodinamikte ısı yüksekten düşüğe doğru hareket halindedir, dünyada bir yerler çok sıcak bir yerler çok soğuk dolayısıyla aşırı uçlar arasında şiddetli hava olayları var ancak zamanla sıcaklıklar eşitlenecek, denge hali oluşacaktır. Bu durumda deniz-göl üzerinde buharlaşma olacak ama rüzgar olmadığı için yağmur yine deniz-göl üzerine düşecek ve diğer yerler giderek kuraklaşacak, artan bulutlar gün ışığını engelleyecek, kararmanın dışında fotosentez yavaşlayacak, oksijen azalacak ve kıyamet gelecektir. Mayanın şekeri laktik asit veya etil alkole dönüştürüp sonra da kendi ürettiğinin yoğunluğuna tahammül edemeyip ölmesi gibi doğal bir süreç yaşanacaktır. Dolayısıyla aerobik canlı türü olan Homo Sapiensin yaşam alanları daralacak, dünyanın bazı yerleri (Avrupa Birliği gibi) diğer yerlerinden daha yaşanır olacak, duvarla ayrılacaktır. Seçilenler-Elitler (Homo Deus) ve diğerleri olarak distopik filmlerdeki gibi sınıflar ortaya çıkabilecektir. Belki de insan biterken gezegende yeni bir hayat formu ortaya çıkacaktır (dinozorlar gibi).

Başka bir ifadeyle hepimiz “diğerlerinin yapmadığını” söyleyerek sürdürülebilir olmak için çaba harcamaktan vazgeçersek geriye o gün geldiğinde kendimizi kurtarabilme dürtüsü kalacaktır. Özellikle Kuzey-Batı yarıküredeki milletler bugüne kadar dünyanın kaynaklarını diğerlerinin aleyhine olacak şekilde sömürdükleri ve bugün kapitalizmle sömürmeye devam ettikleri için eşitlik bence ütopiktir. 3.Dünya ülkeleri, gelişmiş ülkelerin izinden giderek aynı hayat seviyesine ulaşmak isteyeceklerdir. Artan nüfus ve katlanarak artan enerji ihtiyacı gezegenin kaynakları için büyük bir strestir ve eninde sonunda kıyamet gelecektir.

Bu senaryo, benim kötümser fantezimdir. İyimser fantezime buradan bakabilirsiniz.

Utkan ULUÇAY, İstanbul

Utkan.Ulucay@gmail.com