Plastik Sektöründe Büyük Kriz

Hammadde fiyatlarında yaşanan artışı değerlendiren Plastik Sanayicileri Federasyonu (PLASFED) Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Karadeniz: “Küresel arz şoku kaynaklı olan fiyat artışının ülkemizi rakiplerimize nazaran daha çok etkilemesinin sebebi sektörümüzün yapısal sorunları. Öte yandan, hammadde fiyatlarında mevcut artış devam ederse sektör işletmelerinin üretimi durdurması gündeme gelebilir” dedi.

2020 yılının son çeyreğinde artış trendine giren ve 2021 yılına da aynı trendle başlayan plastik hammadde fiyatlarını değerlendiren Plastik Sanayicileri Federasyonu (PLASFED) Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Karadeniz konunun iki ana sebebinin olduğunun altını çizdi ve “Son dönemde salgının tekrar hız kazanması ile birlikte birçok petrokimya tesisi force majeur ilan etti ve üretimi kısma yoluna gitti. Polymer Comple Europe tarafından yayınlanan son istatistiklere göre 19 Şubat 2021 itibariyle 32 tesis üretimi kısma veya durdurma yoluna gitmiştir. Eylül 2020’de bu sayının 10 civarında olduğunu düşündüğümüzde arzın ne kadar hızlı kısıldığını daha net anlayabiliriz. Öte yandan tedarik zincirinin de bozulması navlun fiyatlarının artmasına sebep oldu. Uzak doğu ülkelerinden gelen ürünlerinin navlunu kısa bir zaman diliminde 5 katına çıktı. Bu iki ana sebep sektörümüzün ciddi bir arz şoku ile karşı karşıya kalmasına sebep oldu. Açıkçası bu durum ülkemize özgü bir durum olmamakla birlikte ülkemizde etkilerini daha derinden hissetirmektedir. Bunun başlıca sebebi ise ülkemiz plastik sanayisinin yıllardır süregelen yapısal sorunlarının çözülmemiş olmasıdır” dedi.

İthalat Bağımlılığı Bitirilmeli

Ülkemizin plastik hammaddesinde %85’in üzerinde ithalata bağımlı olduğunu belirten Karadeniz, “Yıllardır dile getirmekte olduğumuz hammadde de yerli üretimin gerekliliğini bir kez daha yaşıyoruz. Yurtiçi üretiminizin yetersiz olması arz güvenliğinizi dış etkenlere açık hale getirmek anlamına geliyor. Navlun fiyatlarının düşük seyrettiği dönemlerde bu sorunun neden çözülmesi gerektiği çok iyi anlaşılamıyordu lakin mevcut durumda birçok pazarda rekabet halinde olduğumuz uzak doğu ülkelerinde yerleşik üreticiler hammaddeye fiziki yakınlıkları sebebiyle ton başına 300-400 dolar daha düşük bir maliyetle çalışmaktalar. Bu şartlar ülkemiz sanayisinin rekabet gücünü çok olumsuz yönde etkilemekte ve pazar kayıplarına sebep olmaktadır. Bu kapsamda orta ve uzun vadeli stratejilerle çalışmaları başlatılmış olan petrokimya tesislerinin hızla tamamlanması ve bunlara yenilerinin eklenmesi öncelenmelidir. Ayrıca son dönemde önemi hızla artan ikincil hammadde üretiminde de geri dönüşüm tesislerimizi zora sokacak uygulamalardan uzak durulmalıdır. Ülkemizde sağlıklı bir toplama ayrıştırma sistemi kuruluncaya değin atık ithalatı devam etmeli, kamu otoriteleri ise suistimallerin önüne geçmek adına denetimleri sıklaştırmalıdır” dedi.

Lojistik Hatlar ile Navlun Maliyetleri Düşürülmeli

“Ülkemizin önemli bir hammadde ithalatçısı konumunda olmasına rağmen yeterli lojistik altyapıya sahip olmaması ise resmin bir diğer yüzü” diyerek sözlerine devam eden Ömer Karadeniz, “Plastik sanayimizin rakip ülkelerle eşit şartlarda rekabet edebilmesi adına düşük navlun bedelleri ile hammaddeye erişiminin sağlanması konusunda mutlak suretle adım atılması gerekiyor. Geldiğimiz noktada daha önemli bir sorun ise sanayicinin belirli ürün gruplarında hiç hammadde bulamıyor olmasıdır. Söz konusu sorunun uzun soluklu devam etmesi durumunda önemli pazar kayıpları yaşamamız kaçınılmaz olacaktır. Açıkçası güncel veriler de bu argümanlarımızı destekler niteliktedir. İstanbul Sanayi Odası tarafından IHS Markit işbirliği ile hazırlanan sektörel PMI verilerini incelediğimizde kimya, plastik ve kauçuk ürünler sektöründe girdi fiyatlarının güçlü seyrinin devam ettiği ve Şubat ayı itibariyle bu trendin üretim ve ihracata da yansıdığını görüyoruz. Şubat ayında sektörün yeni siparişler endeksi 41,2 ile eşik değerin bir hayli altında yer aldı. Bu kapsamda kurulacak lojistik hatların navlun fiyatlarını aşağıya çekerek piyasalar üzerinde bir dengeleyici unsur oluşturabileceğini söyleyebiliriz” dedi.

Kontratlı Hammadde Alımı Yaygınlaşmalı

Sektöre özgü bir sorun olmamakla birlikte işletme büyüklüklerinin kısıtlı olmasının da dolaylı yoldan sorunlara yol açtığını belirten Karadeniz, “Plastik endüstrisinde işletmelerin yeterli büyüklüğe sahip olmaması hammadde tedarikinde kontratlı alım yerine spot piyasadan alımın daha yaygın olmasına sebep oluyor. Arz şoku dönemlerinde hammadde üreticileri kontratlı alıcılarını önceledikleri için spot piyasaya giren hammadde miktarı çok daha kısıtlı oluyor ve fiyatlar kontratlı alımların oldukça üzerinde seyrediyor. Bu kapsamda işletmelerimizin hem sermaye hem insan kaynağı yapısını kuvvetlendirecek adımlar atılmalı ve kontratlı alımın ehemmiyeti iyi bir şekilde aktarılmalı” dedi.

Orta ve Uzun Vade Stratejilere Odaklanılmalı

Söz konusu arz şokunu ve ona bağlı fiyat hareketlerini sektörün uzun yıllardır süre gelen yapısal sorunlarının çözülmesi için bir fırsat gibi görülmesi gerektiğinin altını çizen Ömer Karadeniz, “Böylesi bir dönemde kamu, STK ve özel sektör bir araya gelerek orta ve uzun vadeli çözümlere odaklanırsa sektöre kalıcı bir katkı sağlanması ve arz şoklarına daha dirençli bir yapı kurulması mümkün olacaktır. Aksi taktirde popülist söylemlerle palyatif çözümlere odaklanılması kısa vadede kayda değer bir rahatlama sağlamayacağı gibi orta ve uzun vadede de sektörün kırılgan yapısının devam etmesine neden olacaktır” dedi.

Bu altınlar doğaya dönüyor

İki girişimci hayallerini gerçekleştirdi, ‘sürdürülebilir takı’ projesine imza attı. Runda Jewelry, hammaddeden ambalaja tüm materyalleri toprakta çözünebilen, yüzde 100 geri dönüştürülmüş malzemeden takı üretimi yaparak doğadan geleni, doğaya döndürüyor.

İki girişimci ‘sürdürülebilir takı’yı yarattı. Hüseyin ve Mesut Abdik, kurdukları Runda Jewelry ile doğada çözünebilen takılar üretiyor. Atık altının tekrar kullanılabilir hale getirildiği Runda Jewelry, doğanın döngüsünden ilham alan tasarımlarla ve ‘Doğadan geleni, doğaya döndürmek’ sloganıyla sektörde bir ilke imza atıyor.

Runda’nın tasarımlarında kullanılan her parça, ham maddesinden ambalaj materyallerine kadar yüzde 100 geri dönüştürülmüş ve toprakta çözünebilir malzemelerle üretiliyor. Runda satın alınan her ürünü, tasarımının ilhamını temsil eden bir tohum kartıyla sunuyor.

Temiz altın, temiz üretim

Runda’nın kurucularından Mesut Abdik, sürdürülebilirlik ve çevre hassasiyetinin sektörde yüksek olduğuna dikkat çekti. Altının işlem görmekten yorulan bir element olduğunu vurgulayan Abdik, “Kullanılamayacak bir şekilde yıpranan altın aslında atık olarak kabul ediliyor. Ancak bizim gibi yüzde 100 geri dönüştürülmüş üretim sürecine sahip sistemlerde altın yeniden kazanılıyor. Kendi sahamıza entegre ettiğimiz teknolojilerle kullanılamayacak altınları yeniden üretim döngüsünün içine alıyoruz. Atık altın, tesislerimize entegre ettiğimiz sistemlerle tekrar külçe altınlara dönüştürülüyor. Temiz altın elde etmemizi sağlayan bu süreçte kendi fabrikamızda da yeşil döngüyü sürekli kılıyoruz” dedi.

Doğaya ve insana saygı

Trend, nostaljik, çağdaş gibi temalara sahip tasarımları içeren takı koleksiyonlarında, üretimin doğaya ve insana saygıyla hareket eden kolektif bilinci yansıttığını söyleyen Hüseyin Abdik ise “Sürdürülebilirlik anlayışımız, doğaya ve insana saygı temeli üzerinde yaşıyor. Doğa için iyilik prensibiyle iyi ekiplerin oluşturduğu iyi tasarımları bu konuda hassasiyeti olan tüketiciye sunuyoruz” diye konuştu.

COVID-19’la mücadeleyi destekleyen sektörlere yönelik siber saldırılar iki kat arttı

Sosyal mesafe için “mutlaka sahip olunması gereken” ürünler, marka taklidi girişimlerinde ilk sırada

CAMBRIDGE, Mass.– IBM (NYSE: IBM) Güvenlik İş Birimi 2021 X-Force Tehdit İstihbaratı Endeksini yayınladı. IBM’in bu çalışması, COVID-19 salgınının neden olduğu zorluklardan kâr elde etmeye çalışan tehdit aktörlerinin yaptığı siber saldırıların, nasıl evrim geçirdiğini anlatıyor. IBM Security X-Force, 2020’de saldırganların daha çok hastaneler, tıbbi cihaz ve ilaç üreticileri ve tedarik zincirini destekleyen enerji şirketleri gibi, COVID-19 ile küresel mücadele eden kuruluşları hedeflediğini gözlemledi.

Rapora göre sağlık hizmetleri, üretim ve enerji sektörlerine yönelik saldırılar önceki yıla kıyasla iki kat arttı. Tehdit aktörleri, tıbbi çalışmalarda ya da kritik tedarik zincirlerinde aksaklığa yol açarak kapalı kalma süresinin maliyetini karşılayamayacak kuruluşları hedefliyor. 2020 yılında finans ve sigortacılık sektöründen sonra en fazla saldırıya uğrayan sektörler olan üretim ve enerji sektörlerine yönelik saldırılar bu dönemde arttı. Bu iki sektörün de önemli ölçüde bağımlı olduğu endüstriyel kontrol sistemlerindeki (ICS) güvenlik açıklarının yaklaşık yüzde 50 artması siber saldırı sayısındaki artışta önemli rol oynuyor.

IBM Security X-Force Küresel İstihbarat Lideri Nick Rossmann araştırma sonuçlarıyla ilgili şunları söyledi:  “Temel olarak salgın, günümüzde kritik kabul edilen altyapıyı yeniden şekillendirdi. Saldırganlar da bunu fark etti. Pek çok kuruluş COVID-19 araştırmalarını desteklemek, aşı ve gıda tedarik zincirlerini ayakta tutmak ya da kişisel koruyucu ekipman üretmek için; ilk kez mücadelenin ön saflarında yer almak zorunda kaldı. COVID-19 nedeniyle her geçen gün farklı bir olay yaşandıkça saldırganların kurbanlarını belirleme şekli de değişti. Bu durum da yine siber düşmanların uyum sağlama yeteneklerini, becerikliliklerini ve kararlılıklarını ortaya koyuyor.”

X-Force Tehdit İstihbaratı Endeksi; her gün 130’dan fazla ülkede izlenen, 150 milyardan fazla güvenlik olayından elde edilen içgörüleri ve gözlemleri esas alıyor. IBM Security X-Force ayrıca Tehdit İstihbaratı ve Olay Müdahalesi, X-Force Red ve IBM Yönetilen Güvenlik Hizmetleri dahil olmak üzere; 2021 raporuna katkıda bulunan Quad9 ve Intezer platformları tarafından sağlanan veriler de toplanıp analiz ediliyor.

Rapordan öne çıkan başlıklar arasında şunlar yer alıyor:

  • Siber suçlular Linux tabanlı kötü amaçlı yazılım kullanımını artırıyor – Intezer’e göre, geçtiğimiz yıl Linux ile bağlantılı kötü amaçlı yazılımlarda yüzde 40 oranında; 2020 yılının ilk altı ayında Go programlama dili ile yazılan kötü amaçlı yazılımlarda da yüzde 500 oranında artış yaşandı. Bu artışla saldırganlar, bulut ortamları dahil olmak üzere çeşitli platformlarda daha kolay çalıştırılabilen Linux tabanlı kötü amaçlı yazılımlara geçişi hızlandırıyor.
  • Dijital salgın en fazla taklit edilen tanınmış markalar üzerinden yayılıyor  – Sosyal mesafe ve uzaktan çalışma ile geçen 2020 yılında; işbirliği araçları sunan Google, Dropbox ve Microsoft gibi markalar ya da Amazon ve PayPal gibi çevrimiçi alışveriş markaları, en fazla taklit girişimine konu olan ilk 10 markayı oluşturdu. Tüketicilerin son bir yıldır haberleri takip etmek için daha fazla kullandıkları YouTube ve Facebook da listenin ilk sıralarında yer aldı. Rapordaki bir diğer dikkat çekici örnek de Adidas. Firma 2020 yılında muhtemelen Yeezy ve Superstar spor ayakkabı serilerine yönelik talep nedeniyle, ilk kez en yaygın olarak taklit edilen markalar arasına girerek yedinci sırada yer aldı.
  • Fidye yazılım grupları nakit girdilerini artırıyor – Saldırganların, çifte haraç (double extortion) taktiklerini giderek daha agresif bir biçimde uygulamalarıyla birlikte, X-Force’un 2020’de müdahale ettiği yaklaşık her dört saldırıdan biri fidye yazılımlarından kaynaklanıyordu. X-Force fidye yazılımı grubu Sodinokibi’nin 2020 yılında bu modeli en çok kullanan gruplardan biri olduğunu belirtiyor. Rapora göre X-Force, kurbanlarının yaklaşık üçte ikisinin fidye ödemesiyle saldırganların geçtiğimiz yıl 123 milyon ABD Doları’nın üzerinde yasa dışı gelir elde ettiğini tahmin ediyor.

Açık kaynaklı kötü amaçlı yazılımlara yapılan yatırım bulut ortamlarını tehdit ediyor 

Pek çok şirket, COVID-19 salgını sırasında buluta geçişini hızlandırmaya çalıştı. Kısa süre önce araştırma kuruluşu Gartner tarafından gerçekleştirilen bir araştırma, günümüzde bulut hizmetlerini kullanan kuruluşların yaklaşık yüzde 70’inin COVID-19’dan kaynaklanan aksaklıkların ardından bulut harcamasını artırmayı planladığını gösteriyor. Ancak şu anda bulut iş yüklerinin yüzde 90’ının Linux gücüyle yürütülüyor. X-Force raporuna göre Linux ile bağlantılı kötü amaçlı yazılımlarda kaydedilen yüzde 500 oranındaki artış nedeniyle bulut ortamları, tehdit aktörleri için önde gelen saldırı hedeflerinden biri haline gelebilir.

Açık kaynaklı kötü amaçlı yazılımlardaki artışla birlikte IBM; saldırganların kendi maliyetleri düşürüp, kâr marjlarını artırmanın yollarını arayabileceklerini değerlendiriyor. Rapor; APT28, APT29 ve Carbanak gibi çeşitli tehdit gruplarının açık kaynaklı kötü amaçlı yazılımlara yöneldiğini ve bu eğilimin gelecek yıl buluta yönelik saldırı için hızlandırıcı rol oynayacağını vurguluyor.  X-Force, saldırganların buluta odaklanmalarıyla birlikte, kuruluşların güvenlik stratejilerinde sıfır güven yaklaşımını düşünmelerini öneriyor.

Tanınmış markaları taklit eden siber suçlular 

2021 raporu, siber suçluların genellikle en güvenilir markaları taklit ettiklerinin de altını çiziyor. Dünyanın en etkili markalarından biri olarak kabul edilen Adidas, markanın ürünlerinden satın almak isteyenleri resmi sitelerle birebir aynı görünen sayfalarına yönlendiren siber suçluların ilgi odağı haline geldi. Bir kullanıcı Adidas’ın resmi sitesi gibi görünen bu sahte arayüzleri ziyaret ettiğinde; dolandırıcılıktan, kimlik ya da finansal bilgilerini hırsızlığına ve kötü amaçlı yazılım bulaştırmaya kadar pek çok yasadışı faaliyete maruz kalabiliyor.

Fidye Yazılımları 2020’de En Yaygın Saldırı Türü Oldu 

Rapora göre, 2020 yılında dünya bir önceki yıla kıyasla daha fazla fidye yazılımı saldırısıyla karşı karşıya kaldı. X-Force’un müdahale ettiği fidye yazılımı saldırılarının yaklaşık yüzde 60’ında saldırganların verileri şifrelediği, çaldığı ve ardından fidye ödenmediği takdirde verileri sızdırmakla tehdit ettiği çifte haraç stratejisi kullanıldı. 2020’de X-Force tarafından takip edilen veri ihlallerinin yüzde 36’sı aynı zamanda veri hırsızlığını da kapsayan fidye yazılımı saldırılarından oluşuyor. Bu durum veri ihlalleriyle fidye yazılımı saldırılarının birleşmeye başladığına işaret ediyor.

Reklamların Eşitlik Karnesi Açıklandı

Reklamverenler Derneği’nin öncülüğünde Bahçeşehir Üniversitesi Reklamcılık Bölümü iş birliğiyle yürütülen Effie Awards Türkiye 2020 Televizyon Reklamlarının Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Karnesi Araştırması’nın sonuçları paylaşıldı. 2020 Effie TV reklamlarındaki kadın ana karakter kullanımında yükseliş ve kadın-erkek ana karakter dağılımında daha eşitlikçi bir tablo var. Buna karşın kadın dışses kullanımı halen düşük, 4 reklamdan 3’ünde erkek dışses kullanımı devam ediyor.

Effie Awards Türkiye 2020 Televizyon Reklamlarının Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Karnesi Araştırması’nın sonuçları açıklandı. Reklamverenler Derneği’nin öncülüğünde Bahçeşehir Üniversitesi Reklamcılık Bölümü iş birliğiyle yürütülen araştırmanın sonuçları, reklamverenlerin toplumsal cinsiyet eşitliği alanındaki taahhütlerini gerçekleştirmeye başladığını ve toplumsal cinsiyet rolleri konusundaki dönüşümün hızlandığını ortaya koydu.

282 reklam filmi analiz edildi

Effie Awards Türkiye 2020 Ödüllü Televizyon Reklamlarının Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Karnesi Araştırması kapsamında, 124 Effie ödüllü ve 158 finale kalan, toplam 282 TV reklamı analiz edildi. Analiz edilen her bir reklam filminde, ana karakterin cinsiyeti, ürün kategorisi bazında ana karakterin cinsiyeti, baskın rolü, medeni durumu, yaşı, asgari giyiniklik derecesi, fiziği, baskın ortamı, çocuklarla etkileşimi, çalışan rolü, evi çekip çeviren rolü ve yansıttığı baskın cinsiyet rolü, yardımcı karakterlerin cinsiyeti, dış sesin cinsiyeti ve reklam müziğinde kullanılan sesin cinsiyeti incelendi. Bu yıl ilk defa reklamda ünlülerin kullanımı da değerlendirmeye dahil edildi. Sonuçlara göre ünlü erkek yüzde 46 ünlü kadın yüzde 54 oranında reklamlarda rol aldı.

Kadınların reklamlardaki görünürlüğü farkedilir derecede artıyor. Bu görünürlüğün sürekli kılınması ve belirli kadın segmentlerinin de temsiliyetinin yükselmesi gerekiyor. 

Türkiye reklam sektörü için çok önemli bir karşılaştırma ölçütü haline gelen Effie araştırmaları, reklamların nasıl daha eşitlikçi bir hale geleceği ile ilgili de kılavuz niteliği taşıyor. 2020 araştırmasının en çarpıcı sonuçlarından biri, 2020 Effie ödüllü TV reklamlarında kadın ana karakter oranının yüzde 40 iken yüzde 48’e yükselmesi. Effie 2020 reklamlarının genelinde ise kadın ana karakter kullanımı yüzde 53 gibi yüksek bir oranda gerçekleşti. Reklamlardaki kadın-erkek ana karakterlerdeki bu eşitlikçi tablonun sürdürülebilir kılınması önem taşıyor. Yine de 50 yaş üzeri ya da farklı beden ölçülerine sahip kadınların reklamlardaki görünürlüğü hala çok kısıtlı.

Kadın karakterlerin cinsiyet rolleri çeşitleniyor, erkeklerin ise geleneksel rollere sıkıştırıldığı görülüyor.

Effie 2020 TV reklamlarında daha fazla çeşitlilik barındıran kadın karakterlere rastlıyoruz. En fazla otorite figürü (yüzde 18) ve komik kadınlar (yüzde 18) kullanılmış. Ayrıca, 2019 Effie sonuçlarıyla karşılaştırıldığında kariyer kadını oranında iki kattan fazla bir artış var. Erkek karakterler ise ağırlıklı biçimde geleneksel rolleri olan otoritenin sesi olmaya, komik adam ve çapkın/maço tiplemeleriyle yansıtılmaya devam ediyor. Kalıp yargılar içeren temsiller kadınları olduğu kadar erkekleri de sınırlıyor.

Kadının sesi hala istenen düzeyde değil

Effie Awards Türkiye 2020 Ödüllü Televizyon Reklamlarının Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Karnesi Araştırması kadının dışses olarak hala hedeflenenden çok daha az kullanıldığını ortaya koydu. Bu yönüyle dışsesin, değişime en fazla direnen reklam unsuru olduğu bilgisi paylaşıldı. Raporun ilk fazında, geçmiş 10 yılda ödül almış reklamlardaki dışsesin yüzde 89’unun erkek olduğunu görmüştük. 2019 yılında yüzde 12 olan kadın dışses oranı ise 2020’de yüzde 16 olarak gerçekleşti. 2019 ve 2020 Effie TV reklamları karşılaştırıldığında 4 reklamdan 3’ünde erkek dışses kullanımının sürdüğü görülüyor.

Ahmet Pura: “Sağlıklı bir dönüşüm gerçekleşiyor”

Effie Awards Türkiye 2020 Ödüllü Televizyon Reklamlarının Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Karnesi Araştırması ile ilgili açıklama yapan Reklamverenler Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Pura, ortaya konan gelişimin umut verici olduğunu söyledi. Pura, açıklamasında “Reklamda Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Kurulu’nun çabaları ile gerçekleşen Effie Awards araştırma bulguları ve sonuçları, toplumsal cinsiyet eşitliği alanında Türkiye reklam sektörü için kapsamlı bir yol haritası görevini üstlendi. Reklam ve veri birbirinden ayrılamaz iki kavramdır ve sektöre yönelik doğru veri akışını sağlamak konusunda son derece önemsediğimiz bir sorumluluğumuz var. Şimdi yarınlar için sektör olarak kendimize meydan okumanın tam zamanı, hem yatırımların artması hem de dönüşümün devam etmesi için çabalarımızı sürdürmeliyiz” ifadelerini kullandı.

Volkan İkiler: “Kadın temsiliyetindeki artış sevindirici”

Araştırmadan elde edilen öğretilerin, tüm reklam sektörüne yayılmasında destek veren Reklamcılar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Volkan İkiler de “Reklam, toplumsal değerlerin hem tekrar tekrar hem de yeniden üretildiği en önemli alanlardan biri. Toplumun normlarının reklamlara yansıması kadar, reklamlarda yer verilen değerler de topluma etki ediyor. Bu noktada reklam ve pazarlama sektörü olarak bizim en büyük görevimiz, ürettiğimiz içeriklerin toplumun üzerindeki etkisini bilerek hareket etmek. Kadın temsiliyetindeki artış sevindirici, daha gidecek yolumuz var, enerjimiz bol. Çalışmaya devam edeceğiz” dedi.

Araştırmanın öne çıkan sonuçlarından bazıları:

  • 2019’da Effie ödüllü TV reklamlarındaki ana karakterlerin yüzde 40’ı kadın iken, bu oran 2020’de yüzde 48 olarak gerçekleşti. 2020 Effie TV reklamlarının geneline bakıldığında ise kadın ana karakter kullanımı ilk defa erkeğin önüne geçmiş durumda (yüzde 53).
  • 2020 Effie TV reklamlarında otomotiv, banka ve finans, telekomünikasyon, online/offline perakende ve pazar yeri kategorilerinde kadınların sınırlı görünürlüğü devam ediyor. Ancak 2019 Effie TV reklamlarıyla karşılaştırıldığında temsiliyet oranlarında az da olsa artış mevcut. 2019 Effie’deki banka ve finans TV reklamlarında yüzde 27 olan kadın ana karakter oranı 2020’de yüzde 29’a, telekomünikasyon markalarının reklamlarında yüzde 25’ten yüzde 29’a, perakende kategorisinde ise yüzde 32’den yüzde 35’e yükselmiş durumda.
  • Benzer bir trend geleneksel olarak kadınlarla özdeşleştirilen ürün kategorileri için de geçerli. Örneğin ev temizlik ve bakım kategorisindeki markalar 2019’da yüzde 8 oranında erkek ana karakter kullanırken 2020 Effie TV reklamlarında bu oran yüzde 29’a çıkmış.
  • 2019 Effie TV reklamlarındaki jingleların yarısından fazlasını kadınların seslendirdiği görülüyordu (yüzde 53). Bu durum 2020 Effie TV reklamlarında da artarak devam ediyor (yüzde 58).
  • Çalışan rolündeki kadınlar ve kadının işyerinde gösterilmesi konuları odaklanılması gereken alanlar olmaya devam ediyor. 2020 Effie TV reklamlarında çalışan rolündeki kadın ana karakter oranı yüzde 24, işyerinde gösterilen kadın oranı yüzde 16.

Effie Awards Türkiye 2020 Ödüllü Televizyon Reklamlarının Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Karnesi Araştırması raporunun tamamına ve raporun özetine www.rvd.org.tr adresinden ulaşılabilir.

“Kripto Paralar” Döviz, Altın ve Borsayı Solladı

blockchain
blockchain

Kripto para, işlemleri güvenceye almaya yönelik kriptografi yani şifreleme kullanan bir sanal unsur.  Son yılların en büyük yatırım aracı olan kripto paralar medyanın da gündeminde oldukça fazla yer edinirken, sadece 2,5 ayda55 binden fazla habere konu oldu. Kripto paralar bu medya perfonması ile döviz, altın ve borsa gibi yatırım araçlarından daha fazla konuşuldu.

MEDYADA SANAL DÖVİZ

Medya takip kurumu Ajans Press, kripto paraların medya karnesini çıkardı. Ajans Press’in 1 Ocak-8 Mart tarihleri arasında, yazılı basın ve online haber siteleri özelinde gerçekleştirdiği medya araştırmasına göre, son dönemin popüler yatırım aracı kripto paralar, 55 binden fazla haberle gündeme oturduğu saptandı. İlk kripto para bitcoin ise45 bin 498 habere konu olurken, son günlerde yükselen değerinin yanı sıra dolandırıcıların da gözdesi haline gelmesi oldukça konuşuldu. Geçtiğimiz ay ise değerinin bir trilyon dolar üzerine çıktığı görülen Bitcoin’in önümüzdeki yıllarda daha da değerlenmesi bekleniyor.

TÜRKİYE AVRUPA BİRİNCİSİ

Dünya Ekonomik Forumu (WEF) tarafından yapılan araştırmaya göre de dünyanın en büyük 74 ekonomisi içerisinde nüfusa oranla en çok kripto para kullanan ülke Nijerya oldu. Türkiye ise kripto para kullanan ülkeler arasında dördüncü sıraya yerleşirken, oranın yüzde 16 olduğu gözlendi. Bu orana bakıldığında da Türkiye’nin Avrupa’da birinci sıraya yerleştiği kaydedildi. Güvenli olup olmadığı hala tartışılan kripto paraya Türkiye’nin de ilgisi yoğun olarak görünüyor. Oldukça genç nüfus arasında bir yatırım ve kısa yoldan para kazanma yöntemi olarak görülen kripto paralar, yakında zamanda gündeme gelen vergi düzenlemesi ile de çok konuşuldu.

IBM Araştırması: Global şirketlerin yüzde 70’i kadın çalışanların iş hayatında yükselmesini önceliklendirmiyor

ARMONK, N.Y., 9 Mart 2021 – IBM İş Değerleri Enstitüsü (IBV), COVID-19 nedeniyle iş yerinde kadınların karşı karşıya oldukları zorlukların arttığına dair bir araştırma yayınladı. Ankete katılan profesyonellere göre global işletmelerin yüzde 70’i için, cinsiyet eşitliği hala en önemli 10 öncelik arasında yer almıyor. Çalışma ayrıca, toplumsal cinsiyet katılımını en önemli iş önceliği olarak sıralayan şirketlerden alınan bilgilerle, iş dünyasında cesur ve sürdürülebilir değişimin sağlanmasına yardımcı olabilecek anahtarları paylaşıyor.

“Kadınlar, Liderlik ve Kaçırılan Fırsatlar” başlığıyla yayınlanan araştırma, 2019 yılında yayınlanan benzer bir araştırmanın devamı niteliğinde hazırlandı.  Araştırma, giderek azalan yeni kadın lider sayısıyla birlikte cinsiyet eşitliğinin de bir yol ayrımında olduğunu gösteriyor. Araştırma sonuçları 2021 yılında ankete katılan kadınlar arasında kıdemli başkan yardımcısı, başkan yardımcısı, direktör ve müdür gibi üst düzey görev alan kadınların sayısının 2019 yılına kıyasla daha düşük olduğunu ortaya koydu.

IBM Küresel Pazar Kıdemli Başkan Yardımcısı ve IBM Kadın Topluluğu Kıdemli Yönetici Sponsoru Bridget van Kralingen konuyla ilgili olarak şunları söyledi: “Araştırmadan elde ettiğimiz veriler, kadın liderlerin yaşadığı birçok zorluğu gösteriyor. Bu sorun önceki yıllara göre derinlemesine ele alınmazsa, süreç daha da gerileyebilir. Hemen yaratıcı çözümleri değerlendirmeli ve tüm kadınların yüzde yüz potansiyellerine ulaşmasına yardımcı olabilecek anlamlı ve kalıcı çalışmaları iki katına çıkarmalıyız.”

Ayrıca araştırma, ankete katılan çalışanların, cinsiyet eşitliğini ele almaya yönelik etkisiz çabalar nedeniyle yorgunluk ve iyimserliğin azaldığını gösteriyor. Ankete katılan kadınların yalnızca% 62’si (2019’a göre 9 yüzde puanı düşüşle) ve ankete katılan erkeklerin% 60’ı (2019’a göre 7 yüzde puanı düşüşle), kuruluşlarının önümüzdeki beş yıl içinde cinsiyet eşitliğini önemli ölçüde iyileştirmesini bekliyor.

Kadınların iş hayatındaki rolünün artması gerektiğini vurgulayan IBM Türkiye Genel Müdürü Volkan Sözmen, bu konuyla ilgili olarak IBM’in yürüttüğü çalışmalardan bahsetti: “IBM’in çeşitli nedenlerden dolayı kariyerine ara verip işe dönmek ya da sektör ve meslek değiştirmek isteyen kadınlar için geliştirdiği SkillsBuild programı, kadınların iş gücüne katılmalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Bu çerçevede iş hayatına ara vermiş kadınların istihdama tekrar katılmasına destek vermeyi hedefleyen YenidenBiz Derneği’yle birlikte Aralık 2019’dan beri IBM SkillsBuild dijital öğrenme platformunu projesini sürdürüyoruz. Platform ile YenidenBiz aday havuzundaki kadınlara teknik ve profesyonel beceri eğitimleri sunuyoruz.” 

Inclusive Ally programı kapsamında çeşitlilik ve kapsayıcılık konusunda en başarılı liderleri ödüllendirdiklerini ve Elevate gelişim programıyla da şirket içindeki kadın çalışanların kariyer planlarını desteklediklerini belirten Sözmen, sözlerine şöyle devam etti: “Kurum içi programları geliştirmek bu işin sadece bir parçası. Bunun dışında kuruluşların çalışma kültürlerinde çeşitliliği ve kapsayıcılığı benimsemesi ve uygun düşünce yapısını da desteklemesi gerekiyor.”

“İlk Harekete Geçenlerin” avantajı

“Kadınlar, Liderlik ve Kaçırılan Fırsatlar” araştırmasına göre pek çok kuruluş, cinsiyet eşitliğini ve kapsayıcılığı artırmak için cinsiyeti göz önünde bulundurmayan aday tarama ve kadınlar için doğum izni gibi programları devreye alıyor. Ancak, düşünce yapılarının ve kurum kültürlerinin programlarla birlikte yeterince değişmemesi kısmen de olsa bu programların daha iyi sonuçlar vermesini önlüyor.

Araştırmada yer alan katılımcılar arasından “İlk Harekete Geçenler” olarak adlandırılan grup, kadınların ilerlemesini resmi bir iş önceliği olarak kabul edenlerden oluşuyor. Katılımcıların yüzde 11’ini oluşturan grup, cinsiyet kapsayıcılığını finansal performans artışında olumlu bir etken olarak görüyor. İlk Harekete Geçenler, araştırmaya katılan diğer kuruluşlara kıyasla gelirlerinde yüzde 61’e yakın artış olduğunu ve finansal performans, inovasyon ve müşteri/çalışan memnuniyeti konularında da olumlu artış yaşadıklarını bildiriyor.

Araştırma sonuçlarına göre IBM, sürdürülebilir ilerleme için şu yol haritasını öneriyor:

  • Cesur düşünce yapısını büyük taahhütlerle birleştirin: Cinsiyet eşitliğini en önemli beş resmi iş önceliğinden biri haline getirerek, kadınların iş gücüne yeniden dahil olması için yöntemler belirlenebilir.
  • Krize yönelik belirli müdahalelerde bulunun: Ek çocuk bakımı desteği ve akıl sağlığı kaynaklarına erişim gibi ek sosyal yardımlar, anahtar rol oynayabilir.
  • Bir amaç kültürü yaratın ve alan açma konusunda ısrar edin: Empatik liderliğe odaklanmak ve orta düzey yöneticilerin pozitif kültürel değişimi desteklemelerine olanak verilebilir. İnsan odaklı liderlerin, bireylerin kişisel ve profesyonel gereksinimleriyle uyumlu esneklik sunarak kapsayıcı ekip kültürlerini teşvik etmeleri ve gelecekte kadın lider sayısının artıracak hedefler koymaları gerekiyor.
  • Performansı artırmak için teknolojiden yararlanın: Kuruluşlar, iş başvurusunda bulunan adayların adil biçimde incelenmesini sağlamak için yapay zeka gibi teknolojilerden yararlanabilir. Bu sayede çalışanların, salgın sona erdikten sonra çalışma ortamlarında etkili bir etkileşim kurmalarına olanak sağlayacak iş birliği araçlarına ve ekip oluşturma uygulamalarına yatırım yapılabilir.

Metodoloji

IBM İş Değerleri Enstitüsü tarafından Oxford Economics ile iş birliği içinde gerçekleştirilen küresel araştırmada, dokuz coğrafi bölgede, 10 sektörde, eşit sayıda kadın ve erkekten oluşan 2.600’den fazla üst ve orta düzey yöneticiye anket uygulandı. Bu araştırma, 2019’da gerçekleştirilen ve uzun vadeli analize olanak sağlanması için aynı rol, sektör ve bölge yelpazesini temsil eden 2.300 katılımcıyla gerçekleştirilen araştırmanın devamı niteliğini taşıyor.

Tüketici 2021’de de temkinli 

KPMG Türkiye perakende sektöründe 2020 görünümünü ve 2021 beklentilerini araştırdı. ‘Kişisel güvenliğe öncelik vermek’ ve ‘birikim yapmak’ yeni tüketici davranışları. 2021’de evde yaşam harcamaları devam edecek, tasarruf eğilimi artacak, marka bağımlılığı azalacak, alışverişlerde ‘fiyat’ belirleyici olacak.

KPMG Türkiye’nin hazırladığı ‘KPMG Perspektifinden Perakende Sektörüne Bakış, 2020 deneyimleri ile yeni yıla hazırlıklı başlayan perakende sektöründeki 2021 beklentilerini inceledi. Rapor, pandemi ve aşıyla ilgili belirsizlikler nedeniyle dünya genelinde kişisel sağlık ve güvenlik endişelerinin devam ettiğini bu nedenle 2020’de değişen tüketici davranışlarının bu yıl da aynı şekilde devam etmesinin beklendiğini ortaya koyuyor. Rapora göre tüketici, ‘acil ihtiyaç’ kategorisi dışındaki harcamalara mesafeli tutumunu sürdürecek, kişisel güvenliği için evde kalmaya ve birikim yapmaya öncelik verecek.

KPMG Türkiye Perakende ve Tüketici Ürünleri Sektör Lideri Gökhan Kaçmaz, hem pandemi hem teknoloji nedeniyle değişen tüketici davranışlarının perakende sektöründe kalıcı dönüşümlere sebep olduğunu söyledi. Kaçmaz, 2020 yılında kişisel güvenlik kaygılarının evde kalmayla birlikte tedarikçi seçimi ve satış kanalı tercihini de etkilediğini vurguladı. Kaçmaz, “Tüketiciler, covid -19 sürecinde kişisel güvenliklerini önceliklendirdiler. Tüketiciler daha seyrek alışveriş yapıyor, kişisel güvenlik ihtiyacı düşen harcama trendinin itici güçlerinden birisi olarak ön plana çıkıyor. Tüketiciler önümüzdeki 6-12 aylık dönemde gelirlerinde düşüş yaşamayı bekliyor ve bu nedenle harcama yapmak yerine birikim yapmayı tercih ediyorlar. Satın alma tercihleri ve seviyeleri de öngörülebilir gelecekte daha kısıtlı kalacak. Tasarruf yapmak artık bir numaralı öncelik” dedi.

Hafta sonu satışları canlandıracak

Kaçmaz, 2020’de krizden alınan dersler ve yatırımlar doğrultusunda sektör oyuncularının 2021’e daha hazırlıklı girdiğini belirterek, “2021 ikinci çeyreğinde sektörün toparlanmasını bekliyoruz. Hafta sonu kısıtlamalarının kalkması perakende sektörü için önemli olan hafta sonu satışlarının dengelenmesi açısından çok önemli. 2021 yılında maliyet optimizyonu, verimlilik ve dijitalleşmeye odaklanan şirketler bir yandan da mağazalaşmaya devam ediyor. Mağaza satışlarında yaşanan düşüşe rağmen cadde mağazalarına olan talebin artması ve kiralarda yaşanan fırsatlar nedeniyle perakende sektöründe mağaza sayıları artıyor. Gelirlerin korunması için bir diğer önemli konu ihracatın artırılması. Kur artışlarını fırsata çevirmeye çalışan şirketler, yurtdışı satışlarına yoğunlaşmış durumda. Özellikle yerli üretimde güçlü olan perakendeciler için ihracat rekabet avantajı yaratacak” diye konuştu.

‘KPMG Perspektifinden Perakende Sektörüne Bakış’ Raporu’ndan yansıyan bazı başlıklar şöyle:

– Covid-19 tüketicilerin günlük yaşamları üzerinde etkisini sürdürüyor.

– Tüketicilerin üçte biri Covid-19’un etkilerinin bir yıldan fazla süreceğini düşünüyor.

– Beş tüketiciden biri ise bu nedenle sürekli evde kalma eğiliminde.

– Bu nedenle evler artık çalışma, eğlence, eğitim ve sosyalleşme faaliyetlerinin gerçekleştiği yeni merkezler haline geldi.

– Önümüzdeki 6-12 ay içinde zorunlu olmayan harcamaların Covid-19 öncesine göre üçte bir oranında daha az olması bekleniyor.

– Kişisel güvenlik ve artan birikim eğilimi yeni tüketici davranışı olarak öne çıkıyor.

Acil ihtiyaç’ in, marka out

– Tüketiciler için ‘acil ihtiyaç’ kategorisi önemini koruyacak.

– 2021’de tüketici davranış ve alışkanlıklarında geriye dönüş beklenmiyor. Hayatın ağırlık evde devam etmesi nedeniyle ev-yaşam harcamalarında değişiklik olmayacak.

– Outdoor aktiviteleri önem kazanıyor, bu alana yönelik giyim ve ekipman harcamalarının artarak sürmesi bekleniyor.

– Tüketicinin marka bağımlılığı azalıyor, satın almada ‘fiyat’ odaklı karar verme eğilimi devam ediyor.

– Fiyat nedeniyle private label (özel marka) ürünlere talep artacak.

Lojistik ve kargo şirketleri hareketlenecek

– E-ticaret ve dijital kanallarda yaşanan müşteri deneyiminin iyileştirilmesi için lojistik ve kargo süreçlerinde yapılanma sürüyor.

– Kargo ve lojistik tedarikçilerinin stratejik ortaklıklar kurması bekleniyor.

– ‘Aynı gün teslim’ yaklaşımı yaygınlaşacak.

– Sektöre hizmet veren kargo şirketlerinin sayısı ve şirketlerin yatırımları artacak.

Yüzde 50 Kapasite Uygulamasının Kalkması Bilet Fiyatlarına Olumlu Yansır

Aşılama çalışmaları ve normalleşme adımları ile hareketlenen seyahat sektörüne bir müjde de İçişleri Bakanlığından geldi.  Yayınlanan genelgeye göre şehirler arası otobüslerde yüzde 50 yolcu kapasitesi kaldırılırken yüksek risk grubunda bulunan iller haricinde terminal ve gar binalarındaki lokanta, restoran, kafeterya ve pastane gibi yeme-içme işletmeleri de 7 gün 24 saat açık olabilecek. Hal böyle olunca sektörü ilgilendiren birçok iş kolu da bir nebze olsun nefes aldı. Kapasite uygulamasının firmalara olan ekonomik yükünün ortadan kalktığını belirten Biletall.com Ceo’su Yaşar Çelik, “Bu durum aynı zamanda bilet fiyatlarında da bir iyileştirmeye gidilmesini ve pandemi döneminde azalan kara yoluna olan talebin tekrar artmasını sağlar” dedi.

Tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs süreci otomotivden eğitime kadar birçok sektörü derinden etkiledi. Bu etkiyi derinden hisseden alanların başında ise seyahat sektörü geliyor. Geçtiğimiz seneyi kayıp yıl olarak gören sektörde hem aşılama çalışmaları hem de normalleşme adımları umutları tekrar yeşertti. Son olarak İçişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan genelge ise sektörde ve birçok iş kolunda büyük sevinç yaşanmasına neden oldu.

Otobüs Biletlerine Talep Artacak

Kararın otobüs firmalarına birçok olumlu etkisi olacağını dile getiren biletall.com Ceo’su Yaşar Çelik, “Havayolu ile karayolu firmaları arasındaki kapasite uygulama farkının giderilmiş olması geçte olsa sevindirici bir gelişme. Kapasite uygulaması bilet fiyatlarına yansıyordu bu durum firmalara olan talebin azalmasının en önemli nedenleri arasında görülüyordu. Yeni karar ile birlikte bilet fiyatlarında da bir iyileşme olacaktır. Bu da talep artışını beraberinde getirecektir. Sektör olarak tünelin ucundaki ışığı her geçen gün yaşanan gelişmeler ile daha net bir şekilde görmeye başladık“

Güvenilir gıda seçiminde nelere dikkat edilmeli?

Değişen dünya düzeni, yaşam tarzının yanı sıra beslenme alışkanlıklarını da etkilerken, sağlıklı yaşam bilinci tüketicileri “güvenilir gıda” arayışına yönlendiriyor. Gıda alırken; açıkta satılan, Bakanlık onay veya kaydı olmayan, ambalajı zarar görmüş ürünlerden uzak durulması gerektiğinin altını çizen Gıda Mühendisi Ebru Akdağ, ambalajlı gıdaların üzerinde hayati öneme sahip bilgilerin yer aldığını belirterek, gıda okur yazarlığının önemine dikkat çekti. 

Pandemi döneminin bizlere mucize gıdalar değil, “güvenilir gıdalar” arayışında olmamız gerektiğini daha iyi öğrettiğini ifade eden Ebru Akdağ, gıda seçiminde dikkat edilmesi gereken noktaları paylaştı.

Ambalajsız gıda, kimliksiz ve kalkansız gıdadır

Güvenilir gıdayı bozulma ve bulaşmaya yol açan etkenlerden arındırılmış, raf ömrü boyunca sağlık riski yaratmayan gıda olarak tanımlayan Mutfak Ürünleri ve Margarin Sanayicileri Derneği (MÜMSAD) Genel Koordinatörü, Gıda Mühendisi Ebru Akdağ, bu noktada en doğru tercihin marka bilinirliği olan ambalajlı gıdalar olduğunu belirtiyor. Akdağ “Güvenilir ambalajlı gıdaların yasal düzenlemelere uygun, kalite yönetim sistemleri kapsamında üretilmiş ve denetim mekanizmasının içerisindedir. Bu nedenle tüketiciler gıda seçiminde güvenilir satış yerlerini ve Bakanlık onay veya kaydı olan güvenilir firmaları tercih etmelidir” dedi.

Ambalajlı ürünlerin gıda okuryazarlığı farkındalığı için de çok önemli olduğunu sözlerine ekleyen Akdağ; “Hem bu açıdan hem de etiket bilgilerinin ne anlama geldiğini bilerek seçim yapmak için gıda okur yazarlığımızı geliştirmemiz çok önemli. Ürünün etiketindeki, besin değerleri, son tüketim tarih, alerjenler gibi bilgiler kontrol etmelidir. Ambalajı tahrip olmuş, soğukta tutulması gerektiği halde dolap dışında bulunan ürünler satın alınmamalıdır” uyarısında bulundu.  

Döviz Kuru Yatak Sektöründeki Talebi Etkiliyor

Pandemi sürecinde, dövizde yaşanan hareketlilik yatak sektöründeki hammaddelerin maliyet artışını beraberinde getiriyor. Bu nedenle, stabil bir döviz kurunun ihracatta rekabetçiliğe engel olmayacak şekilde kontrol altında tutulması, ihracatçının önünü görebilmesi açısından oldukça önem taşıyor. Konuyla ilgili, İşbir Holding Ceo’su Metin Gültepe, “Şu anda uygulanmakta olan yüksek faiz oranları sektördeki talebi etkiliyor. Faizlerde yapılacak düzenlemelerin, dış talebin yanı sıra iç talebi de artıracağını öngörüyoruz” dedi.

YERLİ ÜRÜNLERE TALEBİN ARTMASI MUTLULUK VERİCİ 

İthal hammaddelerde maliyet artışına dikkat çeken İşbir Holding Ceo’su Metin Gültepe, “Girdilerin yurtdışı kurlara göre, satışların ise TL üzerinden oluşundan kaynaklı dezavantajlar yaşıyoruz. Ancak bu durumu, iç piyasalara yansıtmadan ihracat hareketliliğiyle dengeliyoruz. Aynı zamanda, bu dönemde yerli ürünlere olan talebin artması da mutluluk verici. Bu, hem ithalatı azaltıp cari açığın kapanmasına destek verirken hem de İşbir gibi yerli ve milli markaların yükselmesine de olanak sağlıyor” şeklinde konuştu.

Arz-talep dengesizliklerinin hammadde fiyatlarında dövize endeksli bir fiyat artışını da beraberinde getirdiğine dikkat çeken Gültepe, “Bunun da sıkıntısını yaşıyoruz. Dövizdeki hareketler, maliyet girdilerimizi doğrudan etkiliyor. Dövizin düşmesine karşın yurtdışındaki hammadde tedarikçileri fiyatlarına döviz üzerinden zam yaptı. Bu da fiyatlara indirim olarak yansımamasına neden oldu” dedi.

SEKTÖRÜN GELECEĞİ İÇİN UMUTLUYUZ

Pandemiye karşı savaşta aylardır hafta sonları sokağa çıkma kısıtlaması olduğuna dikkat çeken Gültepe, “Bu durum, perakende mağazacılığı ekonomik olarak olumsuz etkiledi. Ancak, geçtiğimiz günlerde kısıtlamaların kalkmasıyla ekonomide yeniden bir canlanma yaşanacağını öngörmek mümkün. Biz de bu noktada, sektörün geleceği için oldukça umutluyuz. KDV indiriminin devam etmesi de sosyal hareketlilikten elde edilecek ekonomik kazanım performansımızı olumlu yönde etkileyecek” dedi.

“Ayrıca, aşı kullanımının yaygınlaşması ve kitle bağışıklığı kazanmak, tüm sektörlerin geleceği için oldukça önemli. Bu konuda, devletimiz üzerine düşeni en iyi şekilde yapıyor ve halkımızı aşıyla buluşturuyor. Dilerim, aşılama süreci en kısa zamanda tamamlanır ve artık hep birlikte kitle bağışıklığını konuşmaya başlıyor oluruz”.