Yeni Nesil Kooperatifçilik: Platform Kooperatifçiliği

Dr. Mehmet KAPLAN

Isparta Uygulamalı Bilimler Üniversitesi

Platformlar ve platform ekonomisi, özellikle çevrimiçi ortamda oluşan üretici ve tüketici ekosisteminin değer değişimini ifade etmektedir. Kooperatif ise ortaklaşa iş yapmak, bireyin tek başına yapamayacağı işleri birlikte ve güçlü bir şekilde yapmaktır. Kooperatif gönüllü olarak bir araya gelen kişilerin ekonomik gereksinimlerini birlikte karşılayabilmek için oluşturdukları ve demokratik biçimde yönettikleri bir girişim modeli olarak ifade edilmektedir.

Yeni nesil kooperatifçilik olarak platform kooperatifçiliği ise platform ekonomisinin sunduğu modellerle kooperatifçilik iş modelinin birleşmesi olarak ifade edilmektedir. Özellikle son yıllarda yeni nesil bir start-up olarak meydan okuyucu başarılı uygulamalarıyla yeni bir kooperatifçilik iş modelidir. Platform kooperatifçiliği daha adaletli ve daha örnek olan bir iş ve/veya insan geleceği yaratma amacındadır. Platform kooperatifçiliği internet sahipliği ile teknolojik alt yapıyı birleştiren bir çerçevedir. Platform kooperatifçiliğin sundukları şu başlıklarla ifade edilebilmektedir;

  • Yeni nesil çalışmada sorunları azaltma: İnsanların yeni nesil çalışma şekillerinde yaşayacakları sorunlara yönelik bir alternatif gelir sağlayacak bir yapı sunacaktır. Bu gelir yeni nesil çalışma sorunlarını azaltmaya yönelik olacaktır.
  • Dayanışma ekonomisi sağlama: Herkesin birlikte ve paylaşarak daha fazla iş yapma biçimlerine odaklandığı ama paylaşarak hareket ettiği bir kooperatifçilik sunmakta ve bu da yeni bir dayanışma yaratmaktadır.
  • Daha yaşanabilir bir gelecek yaratma: İnsanların birlikte bir araya gelerek oluşturdukları uygulamalarla çevreye daha az zarar veren ve geleceği daha yaşanabilir bir dünyada yaşamayı arzulayan bir sistem kurar.

Kaynak ve ayrıntılı okuma önerisi: Aşağıdaki eserl(er) konu ile ilgili kaynak ve bilgilendirmeyi artırmaya yöneliktir.

  • Çelik, A. (2018). Girişimcilik. Konya: Eğitim Kitabevi.

İşletmelerde Karmaşıklık ve Kuantum Yaklaşımı

Dr. Öğr. Üyesi Gözde MERT

Nişantaşı Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi

İşletme Bölüm Başkanı & Gözde Araştırma Şirketi Kurucusu

“Karmaşıklıkta sadeliği bulun. Uyuşmazlıkta ahengi bulun. Fırsat, zorlukların arasında yatar.” Albert Einstein

Telgrafın bulunması ve demiryollarının kurulması ile başlayan “Örgütsel Büyük Patlama” ile; tek ya da birkaç kişiyle idare edilen örgütler, yapısal olarak giderek büyümüşlerdir. Sonrasında ise internet kullanımının yaygınlaşması ve hızlı teknolojik gelişmeler ile günümüzde; yüksek seviyede hızlı bir yaşam ortaya çıkmış ve iş yükünde, iş planlamasında, iş birliğinin gerçekleştirilmesinde, tedarikte, lojistikte, kaynak ve enerji kullanımı konularında, alışıla gelen metotlarla çözülemeyecek yeni sorunlar ortaya çıkmıştır. Bilgi çağında ortaya çıkan bu karmaşık sorunları, örgütler ancak: yenilikçi olan, atak yapabilen, rekabet edebilen, küresel ekonomiyle bütünleşebilen bir organizasyon yapısına geçmekle çözebilirler. Bu şekilde sağlıklı olarak yapısını dönüştüren örgütleri: “Kuantum Organizasyonlar” olarak ifade ediyoruz.

  1. yüzyılın sorunları; karmaşık, dinamik ve sınırsızdır. Bu sorunlar, sayısız ilişkilerin söz konusu olduğu birçok unsurlardan oluşmaktadır. Yeniçağın sorunları, eskiden olduğu şekilde, artık birbirinden bağımsız olarak çözülememektedir. Sorunların çözümü, sistematik bir yaklaşımı gerektirmektedir. Sorunlar sınırsızdır; çözüldükçe başka bağlamlarda, tekrar bir sorun olarak karşınıza çıkarlar ve çözülmeyi beklerler. Sorunlar dinamiktirler; zaman içinde değişerek, tekrar ortaya çıkarlar ve yine çözülmeyi beklerler. Nihayet, Sorunlar karmaşıktırlar; aralarındaki çoklu ve sıkı bağlantılar nedeniyle birbirlerinden soyutlanarak çözülemedikleri için; bütünsel, yani sistemik bir bakış açısıyla bir yaklaşımı gerektirirler. Albert Einstein’a göre; bir sorun, içinden ortaya çıktığı bağlamdan hareketle ya da ortaya çıktığında kullandığımız düşünce biçimiyle, asla çözülemez. Sorunları çözebilmek için, düşünce biçimimizi değiştirmek durumundayız. Bir paradigma değişimi ya da kaymasına gerek vardır. Sorunun son bulması, paradigma kuramına aykırı olan nesnenin, bildik bir nesne durumuna gelene kadar, değiştirilmesiyle mümkün olmaktadır. Kuantum kuramı; sistem düşüncesi, karmaşıklık ve kuantum organizasyondan, her biri, birer paradigma değişimine tekabül etmektedir.

Kuantum Organizasyonlar

Buraya kadar yazılanlardan anlaşılacağı üzere, insanoğlu; her şeyin birbirine dokunduğu, küçük değişikliklerin, büyük farklar yarattığı, belirsiz, öngörülemez, denge dışı ve bir desen oluşturan, karmaşık bir dünya içinde yaşamaktadır. Bu dünyada yol alabilmek için, kendileri de birer sistem olan kurumların, kuantum ilkeleri doğrultusunda örgütlenmeleri isabetli olacaktır. Çünkü yeniçağın sorunlarıyla ancak; devrimci, rekabetçi ve küresel ekonomiyle eşleşen organik yapılar olan kuantum organizasyonlar, baş edebilmektedir. Danah Zohar’ın (2018) belirttiklerine, yukarıdaki tespitleri de eklediğimizde, kuantum organizasyonların, aşağıdaki özelliklere sahip oldukları ifade edilebilir:

  • Olaylar, daima bir bağlam içinde gerçekleştiğinden dolayı kendilerini küresel bir bağlam içinde bulan kuantum organizasyonlar; bütüncül olup, sorunlara sistemik yaklaşırlar.
  • Düzen ile kaos arasında, parçacık ve dalga benzeri haller gösteren kuantum ve karmaşık sistemler, öngörülemez olduklarından ve ortamda belirsizlik hâkim olduğu için kuantum organizasyonlar, esnek ve hassas olmalıdır.
  • Kuantum organizasyonlar, alt kademeden tepeye kadar kendi kendini düzenleyen ve gelişen bir yapı sergilemelidir. Her bir birimi, tüm kurumun mükemmel bir temsili olan, fraktal bir özellik taşımalıdır. Sağlıklı büyümenin anahtarı budur.
  • Doğrusal ve mekanik organizasyonlarda; plan ve programlar, yöneticiler tarafından yapılıp, yukarıdan aşağıya doğru dikte edilirken; kuantum organizasyonlarda, çalışanlar kendi kendilerini organize ederler. Yani kuantum organizasyonlarda ilişkiler, hiyerarşik olmayıp, yataydır ve esas olan ekip çalışmasıdır.
  • Kuantum organizasyonlar, çeşitlilikle zenginleşirler. “Ne de / ya da” karşısında, tıpkı parçacık/dalga ikiliğinde olduğu gibi, “hem / ve”ye yer açmalıdır.
  • Bir kuantum organizasyonu, doğaçlama olan bir caz seansına benzetilebilir. Senfoni orkestrasında, her müzisyen kendi enstrümanına odaklanır, ama şeflerin yorumları farklı olduğundan dolayı farklı orkestralardan, farklı yorumlar ortaya çıkmaktadır. Böylece bütün, parçaların toplamı ile büyük bir hal alır.
  • Kuantum organizasyon, oyunbaz olabilir. Sıkı ve sonuç odaklı organizasyonlar, başarısızlıktan korkarlar. Hep ölçülebilir başarının peşinden koşarlar. Ama doğa ve çocuklar, deneme-yanılma yoluyla öğrenirler. Doğrusal olmayan sistemler, kaosun içinden geçmek zorundadır. Bir kuantum organizasyon, risk almanın değerini bilen, oyun ve ödül yapılarını teşvik eden bir alt yapıya sahip olmalıdır.
  • Kuantum organizasyon, vizyon merkezli ve değer güdümlü olmalıdır. Doğrusal organizasyon, sadece ürün satar. Kuantum organizasyon ise insanların anlam arayışında olduğunun farkındadır ve daima yeni olasılıklara doğru, kendilerinin ötesine uzanan evrimci sistemdir. Kuantum mekaniğinin olasılıkçı karakteri, kuantum organizasyonları, sürekli senaryo yazmaya zorlar. Geri beslemeleri sürekli izleyerek, dallanma noktalarının farkına varmak, kuantum organizasyon için olmazsa olmaz koşuldur.
  • Kuantum fiziğine göre gözlemci, gözlenenin bir parçası durumundadır. Yani katılımcı bir evren, söz konusudur. Kuantum organizasyon sadece kendi işine odaklanmaz, çevresinde olan bitenlere de duyarlıdır. Bu bağlamda, kuantum organizasyon çevreci olup, toplumun değerlerine saygılıdır, çünkü onlarla birlikte varlığını sürdürebilir.
  • Bir kuantum organizasyon için, “gelecek işte orada” değildir; gelecek, yaratılır. Kuantum yöneticiler ve liderler, her türlü değişime açık, belirsizlikten kaçmayan, tam tersine, durumu fırsata çevirebilecek cesarete sahip olan kişilerdir. Kuantum liderlerin yetenekleri ise, bir amaca yönelik olarak odaklanabilmek, paradoksal düşünebilmek, canlı olarak hissedebilmek, sezgisel olarak bilebilmek, yaşam sürecine güvenmek, sorumlu davranmak ve ilişki içinde olabilmektir.

Detaylı bilgiler için aşağıdaki eseri okuyabilirsiniz.

Mert, G. ve Gündoğmuş, B. (2019). Örgüt Çalışanlarında Kuantum Organizasyon Algısının Araştırılması, Journal of Social And Humanities Sciences Research (JSHSR), Vol:6 Issue:39 pp:1734-1757. www.gozdemert.com/eserler/eser13tr.pdf

İhale Tarihinden Önce İhaleye Katılımı Engelleyici Nitelikte Değerlendirme Yapılması

 

İtirazen Şikayet Konusu; İhale tarihinden önce ihaleye katılımı engelleyici nitelikte değerlendirme yapılmasının dokümanda düzenlenmesinin mevzuata aykırı olduğu.

Kamu İhale Kurulu Kararı Özeti;  16.07.2020 tarihli ve  2020/UH.II-1215 sayılı Kamu İhale Kurulu kararına göre; İdari şartnamede, ihaleye katılmak isteyen isteklilerin, ihalenin yapılacağı günden en geç bir iş günü öncesi mesai bitimine kadar idareye bir dilekçe ile başvurarak, ihale kapsamında çalıştıracak araçları tevsik edecek belgeleri göstererek ve “Araç Uygunluk Belgesi” alacağı ve bu uygunluk belgesinin teklifleri ile birlikte sunmaları istenilmiştir. 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 10’uncu maddesinde ihaleye katılacak isteklilerin, ekonomik ve malî yeterlik ile mesleki ve teknik yeterliklerinin belirlenmesine ilişkin olarak istenecek olan belgelerin sayıldığı, Hizmet Alımı İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nin 41’inci maddesinin birinci fıkrasında, makine, teçhizat ve diğer ekipmanın, teknik kriterlerine yönelik olarak dokümanda düzenleme yapılmış ise, bu niteliğe yönelik belgelerin de başvuru veya teklif kapsamında sunulmasının zorunlu olduğu, yine aynı maddenin ikinci fıkrasında, adayın veya isteklinin kendi malı olan makine, teçhizat ve diğer ekipman; ruhsat, demirbaş veya amortisman defterinde kayıtlı olduğuna dair noter tespit tutanağı ya da yeminli mali müşavir veya serbest muhasebeci mali müşavir raporu ile tevsik edileceği hüküm altına alınmıştır.

İncelenen ihalede, teklifle birlikte sunulması gereken belgelerin ihale tarihinden önce istenilerek yeterlik değerlendirilmesi yapılacağı ve bunun sonucunda yeterli görünen isteklilere araç uygunluk belgesi düzenleneceği, belgesi olan isteklilerin teklif vereceği, olmayan isteklilerin ise ihaleye teklif veremeyeceği anlaşılmaktadır.

4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun “Temel İlkeler” başlıklı 5’inci maddesinde; idarelerin, bu Kanuna göre yapılacak ihalelerde; saydamlığı, rekabeti, eşit muameleyi, güvenirliği, gizliliği, kamuoyu denetimini, ihtiyaçların uygun şartlarla ve zamanında karşılanmasını ve kaynakların verimli kullanılmasını sağlamakla sorumlu olduğu hüküm altına alınmıştır.

4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’na göre tekliflerin değerlendirilmesine yönelik işlemlerde tek yetkinin ihale komisyonunda olduğu, idare tarafından ihale tarihinden önce ihaleye katılımı etkileyecek yönde işlem tesis edilmesinin mümkün olmadığı, bu nedenle, idari şartnamede yapılan düzenlemenin, anılan Kanunun temel ilkeler arasında sayılan, saydamlık, rekabet, eşit muamele ve güvenirlik ilkelerine aykırı hususlara içerdiği sonucuna varıldığından, başvuru sahibinin iddiası uygun bulunmuştur.

Mehmet ATASEVER

Kamu İhale Kurulu Eski Üyesi/ Akademisyen

Simdata Danışmanlık Tarafından Kamu İhale Eğitimi Yapıldı

 

Simdata Danışmanlık ve Yüksek İhtisas Üniversitesi işbirliği ile Sertifikalı Kamu İhale Eğitimi gerçekleştirdi. Kamu İhale Eğitim Programı 21-23 Ocak 2022 tarihlerinde Ankara Aldino Otel’de gerçekleştirildi. Kamu ihale mevzuatı alanında Kamu İhale Eski Kurul Üyesi ve Akademisyen Mehmet Atasever moderatörlüğünde uzman 6 hocanın gözetimi ve katkısı ile yapılan ve 22 saat süren eğitimin sonunda 25 soruluk sertifika sınavı yapılarak katılımcılara ihale eğitim sertifikaları verildi.

Eğitime katılan gerek kamu gerekse firma temsilcisi katılımcılar tarafından oldukça beğenilen eğitimde kamu ihale mevzuatı ile ilgili ihtiyaç duyulan bütün bilgiler verilmeye çalışıldı.

Bu eğitim programı ile; Eğitim programına katılan idare ve firmaların kamu ihaleleri ile ilgili yetkinliğinin artırılması, ihale yöntem ve süreçlerine uyum sağlaması aynı zamanda idarelerin ve firmaların ilgili yönetici ve personelinin ihale mevzuatı ile ilgili gerekli donanımı kazanmasının sağlanması amaçlandı.

Eğitim programı, Eğitim programına katılan idare ve firmaların kamu ihaleleri ile ilgili yetkinliği artırılarak; kamu pazar paylarının ve cirolarının artırılması sağlanacak ve aynı zamanda ilgili yönetici ve personelin ihale mevzuatı ile ilgili gerekli donanımı kazanması sağlanarak ihale süreçlerindeki yapılacak hatalar dolayısıyla karşılaşabilecek olası yaptırımlardan korunması hususunda yardımcı olacaktır.

Simdata Danışmanlık ihale mevzuatı ile ilgili benzer eğitimlerin tekrarlanacağını duyurdu.

Yoğun Kar Yağışı Nedeniyle Çalışamayan veya Çalıştırılamayan İşçiye Bu Bekleme Süresi İçinde Ücret Ödenir mi?

LÜTFİ İNCİROĞLU

Zorunlu nedenle çalışamayan ya da herhangi bir nedenle çalıştırılamayan işçiye bu bekleme süresi içinde bir haftaya kadar yarım ücret ödenmesi 4857 sayılı İş Kanunu’nun 40 ıncı maddesinde ön görülmüştür.

Madde metninde belirtilen yarım ücretten 4857 sayılı Kanunun 32 nci maddesinde belirtilen genel anlamda ücretin yarısını anlamak gerekir. Kanunun bu maddesi, 4857 sayılı Kanun’un 24-III ve 25-III maddelerinde yer alan zorlayıcı nedenlerle çalışamayan ve çalıştırılamayan işçilerden söz etmektedir.

Zorlayıcı nedenlerden dolayı işyerinde faaliyetin durması halinde, işçiye bir haftalık süre için yarım ücret ödenir. Bir haftalık durma süresinden sonra işçi, iş sözleşmesini 4857 sayılı Kanun’un 24-III maddesi gereğince feshetmekte serbesttir. Dilerse yeniden işin başlamasına kadar bekleyebilir. Bu bekleme süresinde işçinin iş sözleşmesi askıda kalır. İşverenin yarım ücret ödeme yükümlülüğü bir haftaya kadardır.

4857 sayılı Kanun’un 25-III maddesine göre zorlayıcı nedenlerde, işçinin kendisi ile ilgili olup, onun işyerine devamını engelleyen nedenlerdir. Örneğin; işçinin işine devamını olanaksız kılacak biçimde evini su basması, evinde yangın çıkması, tutuklanması ya da sıkıyönetim bölgesi dışına çıkarılması gibi durumlar zorlayıcı nedenlerden sayılmaktadır. Bu durumlardan dolayı işine gidemeyen işçinin iş sözleşmesi 25 inci maddenin II. bendinin (g) fıkrası gereğince bildirimsiz ve tazminatsız olarak feshedilemez. Zorlayıcı nedenler, önceden bilinip önlem alınmasına imkan vermeyen olaylardan kaynaklandığından, işçinin durumunu zamanında işverene bildirmesi de mümkün olmayabilir. Bu durumdan ötürü işine devam edemeyen işçiye bir haftaya kadar her gün için yarım ücret ödenir. Anılan bir haftalık süreye, 4857 sayılı Kanunun 46 ncı maddesi gereğince hafta tatilleri de girer.

Yargıtay’ın verdiği bir kararda da, ”Davacı, işverene gönderdiği ihtarnamede el koyma sebebiyle işyerinde, el koyma tarihinden itibaren bir hafta süre ile işin durduğunu ve bu nedenle çalışılmadığını kabul etmiştir. Bu durumda çalışılmayan dönemde davacı ancak bir haftalık süre için yarım ücret talep edebilir[1]. Bu kapsamda Yargıtay hammadde yokluğunu zorunlu neden olarak görmemiş ve işçinin yarım ücret talebini yerinde bulmamıştır[2].

Sonuç olarak, zorunlu nedenle çalışamayan ya da herhangi bir nedenle çalıştırılamayan işçiye bu bekleme süresi içinde bir haftaya kadar yarım ücret ödenir (İşK m.40). İşçinin işe devamını olanaksız kılacak yoğunlukta kar yağışı zorlayıcı neden sayılır. Örneğin, motokuryelerin yoğun kar yağışı nedeniyle trafikten menedilmesi bu kapsamda değerlendirilebilir. İşçi, dilerse yeniden işin başlamasına kadar bekleyebilir. Bu bekleme süresinde işçinin iş sözleşmesi askıda kalır. İşverenin yarım ücret ödeme yükümlülüğü bir haftaya kadardır.

[1] Y9HD.28.2.2008 T., E.2007/40346, K.2008/2795 Legalbank.

[2] Y9HD.14.11.2013 T., E.2011/38989, K.2013/29269 Legalbank.

Hem Faiz Hem De Döviz Düşecek

Döviz ve Faiz Düşecek

Öyle mi dersiniz?
Ekonominin kurallarına ters.

Hem dövizin hem de faizin aynı anda düşmesi olacak şey değil. Faizini düşürmek için ekonomik verilerin uygun, enflasyonun ise düşürülmesi planlanan faiz seviyesinde olması gerekir ki faizi düşürebilesin.

TÜİK’in resmi verilerine göre enflasyon % 36, ÜFE – Üretici Fiyat Endeksi ise % 80 civarı. TCMB politika faizi ise % 14, bankaların uyguladıkları muhtelif isimdeki faiz oranları ise % 30 ila % 40 arasında değişmektedir. Birbirine çelişki yaratan rakamlar. TCMB politika faizini aynı bıraksa veya düşürse ne olacak? Piyasa dinamiklerinin ne olduğu ortada, sokak enflasyonu % 80 civarında. Gerek bankaların uyguladıkları mevduat ve kredi faizlerinin oldukça yüksek oluşu TCMB’nin % 14’lik politika faizini çok ama çok anlamsız hale getirmiştir. Faizleri düşürmek için mutlaka enflasyonun, maliyetlerin aşağı çekilmesi gerekir.

TCMB Politika faizi olan % 14 ile açıklanan resmi enflasyon olan % 36 arasında 22 puanlık bir fark var. Siz politika faizinin çok anlamlı ve yerinde bir gösterge olduğunu düşünebilir misiniz?

PİYASADAKİ 2022 YILI ZAMLARI

Akıllara durgunluk veren oranda hizmet ve ürünlere zamlar yapıldı. Zaten akaryakıt ürünlerine yapılan zamlar % 100 civarında gerçekleşti. Elektriğe yapılan zamlar ise dudak uçuklatacak cinsten.

Yukarıdaki grafiğe bakıldığında ne politika faizi, ne de TÜİK’in enflasyon oranı ile yeknesaklık sağlamamış ve elektik zammı % 50 ile % 125 oranındaki zammın hem Türk Sanayiisini hem de Türk halkının geçimini olumsuz yönde etkileyecektir. Bu zammın etkisi şu an grafikte görülse de, çok kısa bir süre sonra elektik faturaları hane halkına tevdi edildiğinde bakın neler olacak. Bundan birkaç ay sonra sadece elektrik faturasını ödeyemeyen hane kalkının icralık olacağı hiç de sürpriz olmayacak.

Bırakın enflasyonun düşmesini, son iki ayda enflasyon beklentisi beklenenden % 10 daha fazla artış sağlamıştır.

Gerçek enflasyonun, açıklanan resmi enflasyonun oldukça üzerinde seyrettiği günümüzde faizler düşmez. Faizler düşse de manipülatif hesaplarda faiz düşük gösterilir ancak çeşitli isimlerle piyasa faizi hala güncel yüksekliğini koruyacaktır.

Sonuç; Faizin düşmesi hayal.

ENFLASYON BEKLENTİLERİ

Bir gazete haberini paylaşıyorum.


JP Morgan: TCMB’nin politika yönlendirmesi yeterli değil

JP Morgan, TCMB’nin yayımladığı karar metninde yeteri kadar politika yönlendirmesi bulunmadığını, Merkez Bankası’nın fiyat dinamikleriyle ilgili genel bir değerlendirme yapacağını söylemesine rağmen bunun ne kadar süreceğine dair hiçbir yönlendirme sunmadığını belirtti.

JP Morgan, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın faiz kararı sonrasında yayımladığı değerlendirme notunda, TCMB’nin yayımladığı karar metninde yeteri kadar politika yönlendirmesi bulunmadığını belirtti.

Merkez Bankası’nın fiyat dinamikleriyle ilgili genel bir değerlendirme yapacağını söylemesine rağmen bunun ne kadar süreceğine dair hiçbir yönlendirme sunmadığını belirten banka, gelecek aylarda politika faizinde herhangi bir değişiklik beklemediklerini fakat ekonomik temeller tersini gösterse de faiz indirimi ihtimalinin daha yüksek olduğunu dile getirdi.

Gelecek üç ayda enflasyonun yüzde 50 civarına yükseleceğini düşündüklerini söyleyen JP Morgan ekonomistleri, Türk lirasının değer kazanması ya da enflasyonun mucizevi bir şekilde zirveye yapması sonrasında daha fazla faiz indiriminin gelme riski bulunduğunu vurguladı.

JP Morgan, Ocak başında yayımladığı bir raporda Aralık ayındaki sürpriz enflasyondan sonra 2022 ve 2023 için enflasyon beklentilerini revize ettiklerini belirtmiş, Mayıs ayında enflasyonun yüzde 55 seviyesine ulaşmasını ve Kasım ayına kadar yüzde 50 civarında seyretmesini beklediklerini bildirmişti.

Ocak başında yayımladıkları bu raporda “Politika yapıcılardan hiçbir pişmanlık işareti görmüyoruz ve bundan dolayı gelecek aylarda sıkı para politikası izleneceğini düşünmüyoruz” diyen JP Morgan, buna rağmen daha fazla parasal genişlemenin Merkez Bankası için bile gerçek üstü olacağını söylemişti.

Kaynak; https://www.bloomberght.com/deutsche-bank-tan-kur-korumali-mevduat-degerlendirmesi-2297055


DÖVİZ DÜŞER Mİ?

Arka kapı operasyonları ile dövizin fiyatı düşürülebilir. Kendi dinamiklerinde seyrettiği sürece dövizin düşeceğini hiç düşünmüyorum. Aşağıdaki her iki tabloda TCMB döviz varlıkları hızla erimiş ve bırakın pozitif bir rezervden söz etmeyi, olmayan bir rezerv sürekli harcanmış ve piyasaya müdahale edilmiş.

Tablolara bakıldığında döviz rezervlerinin hızla eksiye döndüğü tarih 2021 Aralık ayını göstermektedir.

Yukarıdaki üc tabloyu üst üste koyduğumuzda, USD TRL C/18.30 olan doların fiyatına müdahale edilmiş ve doların fiyatı USD TRL C/10.35 seviyesine kadar düşürülmüştür. Finansal okur yazarlığı olan kime sorarsanız sorun TCMB döviz rezervlerinin hızla erimeye başladığı Aralık 2021 ayında, dövizin fiyatı da % 40 oranında düşürülmüştür. Siyasi ortoriteler TCMB’nin kurlara asla müdahale etmediğini söylese de külahım dahi bu açıklamalara inanç göstermiyor.

Durum böyle iken, TCMB döviz rezervlerimiz eksi (-) 56 Milyar dolar iken dövizin fiyatı sizce düşer mi?

DÖVİZİN FİYATI DÜŞMEZ

Bu sözümü TCMB’nin farklı yollarla dövize müdahale etmesini istisna olarak bir tarafta saklı tutuyorum.

Dövizin düşmesi için;

  • Cari fazla vermemiz, ihracat rakamlarımızın ithalat rakamlarının üzerinde olması,
  • Enflasyonun mutlaka düşürülmesi,
  • Faizlerin piyasa dinamiklerine uygun hale getirilmesi,
  • Siyasi söylemlerin dövizin huzurunu kaçıracak ve coşturacak türden olmaması,
  • Ülkenin her yönden istikrarlı olması
  • Dövizi öcü gibi görmeyip sıklıkla müdahalede bulunulmaması,
  • En önemlisi de piyasada güvensizliğin yerine güven olması

Gereklidir.

Bu koşullarda, bu dinamikler seyrettiği sürece sadece söylemlerle, “ben istiyorum oldu” mantığı ile ne faiz ne de dövizin fiyatı düşmez.

REŞAT BAĞCIOĞLU

 

İŞ İMKANI SUNAN ”Online Uygulamalı Gümrük ve Dış Ticaret Uzmanlığı” Sertifika Programı Yeniden Başlıyor. Son Başvuru 28 Ocak 2022

Ünsped Gümrük Müşavirliği ve İstanbul Üniversitesi işbirliği ile İŞ İMKANI SUNAN ”Online Uygulamalı Gümrük ve Dış Ticaret Uzmanlığı” sertifika programı yeniden başlıyor.
Katılım şartları ve kayıt için : https://sem.istanbul.edu.tr
Program Tarihi: 29 Ocak 2022
Son Başvuru Tarihi: 28 Ocak 2022
Program Yeri: Online
Ünsped Gümrük Müşavirliği ve Lojistik Hizmetler A.Ş.
İstanbul Üniversitesi

Tedarik Sanayii 2022’de 2 Milyar Dolar Yatırım Yapacak

Taşıt Araçları Tedarik Sanayicileri Derneği (TAYSAD) Yönetim Kurulu Başkanı Albert Saydam, otomotiv sektöründe 2021 yılı değerlendirmelerini ve 2022 öngörülerini paylaştı. Albert Saydam, özellikle tedarik sanayisinin pandemi döneminde yaşanan krizi fırsata çevirdiğine vurgu yaparak, “Türkiye pandemi döneminde Uzak Doğu ülkelerinin yaşadığı tedarik sorununu krize çevirmeyi başardı. Özellikle ana pazar olan Avrupa’ya yakınlığımız ve esnekliğimiz sayesinde Çin’e önemli bir alternatif olduğumuzu gösterdik. Bu dönemde belli Avrupa ülkelerine ihracatımız ciddi oranda artış gösterdi. 650 milyon dolarlık ihracat artışı ile Almanya bu konuda başı çekerken Rusya’ya gerçekleştirilen ihracatta 237 milyon dolarlık (%61) bir artış yaşandı. Bunun nedeni ise elbette fiyat artışları ve Çin yerine Türkiye’nin devreye alınması oldu. Otomotiv tedarik sanayimiz için yatırımlar 2021 senesinde yaklaşık 1,5 milyar dolar mertebesinde iken bu sayı 2022’de 2 milyar dolar olacaktır. Bununla birlikte Türkiye otomotiv ana sanayisindeki elektrikli yatırımlar ise tedarik sanayisinin bu yönde gelişimini destekliyor. Son üyemiz, Farasis ve TOGG ortaklığından doğan SIRO da bunun bir kanıtı” açıklamalarında bulundu.

Taşıt Araçları Tedarik Sanayicileri Derneği (TAYSAD), otomotiv sektöründe 2021 yıl değerlendirmesini, yaşanan güncel gelişmeleri, tedarik sanayisindeki son durumu ve sektöre ilişkin gelecek öngörülerini paylaştı. 2021 yılında otomotiv sektörünün pandemi ile birlikte patlak veren birçok farklı kriz ile karşı karşıya olduğu bir yıl olarak geçtiğini vurgulayan TAYSAD Yönetim Kurulu Başkanı Albert Saydam, “Yaşanan bütün olumsuz gelişmelere rağmen, 2021 yılı dünyada, yüzde 1’lik büyümenin olduğu bir yıl oldu. Avrupa’da da yüzde 5 oranında bir küçülme vardı ancak 2022’de yine olumlu öngörülerle yıla başlıyoruz. Türkiye otomotiv sanayisi ve özellikle tedarik sanayii önemli global adımlar attı. Çin’in bu dönemde özellikle lojistik sorunları sebebiyle Avrupa tarafından daha az tercih edilir hale gelmesi, Türkiye’nin tedarik sanayisinin ihracat konusunda bir adım öne çıkmasını sağladı.

“Tedarik sorunları 2022’ye taşındı”

Küresel otomotiv endüstrisindeki ciddi belirsizliklerin sürdüğünü belirten TAYSAD Yönetim Kurulu Başkanı Albert Saydam, “Türkiye otomotiv sanayisi olarak da sorunları tamamen geride bırakmış değiliz. Önümüzdeki haftalarda da iki ana sanayimizin çeşitli nedenlerle, tedarikteki sorunlardan dolayı duruş yaşaması kuvvetle muhtemel olduğunu görüyoruz. Yani 2022’ye başlarken 2021’i tamamen geride bırakamadık. Sorunlarını     2022’ye de taşımak durumunda kaldık” dedi.

“Pandemi sonrası trendler değişti”

Albert Saydam: “2020’den sonra pandemi ile ticarette bir açılma oldu, küresel olarak. Bundan dolayı kamyon ve kamyonet satışlarında ve üretiminde de, olumlu bir sonuç olduğunu, önemli bir gösterge olduğunu görebilirsiniz. Fakat otobüs ve minibüs, turizm ve seyahat halen kısıtlı olarak yapılabildiğinden dolayı, orada bir olumsuzluk görüyoruz. Geçen seneye göre otobüste, zaten 2021 yüzde 14’lük bir küçülme vardı, Türkiye’deki üretiminde, şu an onun üzerine yüzde 30’luk bir küçülme daha geldi.  Evden çalışmanın getirmiş olduğu gıda tüketiminin artması, tarıma yönelik ihtiyacı da arttırıyor. Bu da traktörle ilgili satışların son iki senede, üst üste yüzde 59 ve yüzde 46’lık bir büyümeye işaret ediyor.”

“Yatırımlar hızla devam ediyor”

Hem otomotiv ana sanayisinin hem de tedarik sanayisinin yatırımlarının hız kesmeden sürdüğüne vurgu yapan Albert Saydam, “Otomotiv tedarik sanayimiz için yatırımlar 2021 senesinde yaklaşık 1,5 milyar dolar mertebesinde iken bu sayı 2022’de 2 milyar dolar olacaktır. Üyelerimizin yatırımları çeşitli belirsizliklere veya olumsuz risk tablolarına rağmen devam etmekte ve bu olumlu bir gelişme. 2021’in olumlu konulardan bir tanesi de ana sanayi açısından da ciddi yatırımlar anons edilmesi oldu. Ayrıca TOGG’un yatırım programına uygun bir şekilde adımlarını atması, en sonda CES Fuarı’nda bayrağımızı dalgalandırması ve orada tüm Türkiye’yi temsil etmesi tabii ki hepimizi gururlandırdı. Bunun yanı sıra Ford Otosan’ın yatırım anonsunu yaptığı yeni ticari aracı, Toyota’nın 2 bin 500 kişilik istihdam arayışında olduğuna dair açıklamaları, bunlar hep bu senenin 2021’i bitirirken 2022’ye ve daha sonrasına olumlu bakmamızı sağlayan haberler oldu” açıklamasında bulundu.

“Ana sanayi yatırımları tedarik sanayisini tetikliyor”

Otomotiv ana sanayisindeki elektrifikasyon yatırımlarının ciddi ölçüde artmasının tedarik sanayisini de etkilediğini vurgulayan TAYSAD Yönetim Kurulu Başkanı Albert Saydam, “Elektrikli yatırımlar Türkiye sanayisinde arttıkça, tedarik sanayisinin de kendisini bu konuda geliştirmesi ve dönüşmesi kaçınılmaz bir gerçek oluyor. Bu konuda da yatırımlarımız hız kazanıyor. Son üyemiz de SIRO oldu. Bilindiği üzere Farasis ile TOGG’un ortak girişimi olarak ortaya çıktı ve bu otomotiv sanayisindeki dönüşümün bir teyidi oldu.

 

Çalışanlarda Dunning-Kruger Etkisi

Dr. Mehmet KAPLAN-Isparta Uygulamalı Bilimler Üniversitesi

Dunning-Kruger etkisi ya da sendromu olarak ortaya çıkan ve cehaletten doğan cesaret olarak da ifade edilen bir kavramdır. David Dunning ve Justin Kruger tarafından geliştirilen bu kavram 2000 yılında yazarların Nobel Ödülü almalarını sağlamıştır. “Vasıfsız ve Farkında Değil” adlı çalışmalarında; bir örgütte görevlerinde düşük yeterliliğe sahip olan bireylerin yeterliliklerini abarttığı bilişsel bir önyargı varsayımından hareketle kavramı ifade etmişlerdir. Bu etkiye ya da sendroma göre örgüt içinde belirli bir alanda ya da konuda vasıfsız ya da yetenekleri sınırlı bireylerin, gerçekte olduğundan çok daha fazla bilgi ve beceriye sahip olduklarına inanma eğilimleri bulunmaktadır.

Dunning-Kruger etkisi ya da sendromunun temelinde bireylerin kişisel özelliklerini, alışkanlıklarını, bildiklerini veya yaptıklarını doğru şekilde değerlendirememeleri yer almaktadır. Bireyin örgüt içerisinde kendisine verilen görevi ya da projeyi yapabilme güdüsü içinde olduğu ve hiçbir şey bilmemesine rağmen “ben yaparım, bundan daha kolay ne var, ekibimle hızlı bir şekilde bitiririm gibi” ifadelerle görevi ya da projeyi özümsemiş gibi görünmesi durumu vardır. Birey aslında sahip olduğu ya da olmadığı bilgileri abartmakta kendisini daha etkin göstermeye çalışmaktadır.

Yukarıdaki şekilde de görüldüğü üzere örgüt içerisinde birey “ben her şeyi biliyorum” evresinde bilgi düzeyinde oldukça yetersizdir. Ancak bu yetersizliği güven bakımından pozitif bir yanlılık içinde zirvededir. Birey konu ile ilgili bilgisi arttıkça “bu konu çok zormuş” evresine girmektedir. Bu evrede bireyin bilgisi belli bir düzeye gelmiş ancak güveni oldukça düşmüştür. Aslında birey bu evrede kendi yetersizliğinin farkına varmaktadır. “Bir şeyler öğrendim” evresinde ise bireyin bilgi düzeyi artışını sürdürmekte buna bağlı olarak güveninde de artış olmaktadır. Son evre olan “gerçekten çok karmaşık bir konuymuş” evresinde ise artık birey konunun önemli derecede bilgi sahibi olmakla ilişkili olduğunu ifade etmekte sahip olduğu güven artan bilgisiyle gerçekleşmektedir.

Kaynak ve ayrıntılı okuma önerisi:

Aşağıdaki eserl(er) konu ile ilgili kaynak ve bilgilendirmeyi artırmaya yöneliktir.

  • Kruger, J., & Dunning, D. (1999). Unskilled and unaware of it: how difficulties in recognizing one’s own incompetence lead to inflated self-assessments. Journal of personality and social psychology, 77(6), 1121