Şirketinizin Güvenliğini 5 Adımda Artırın!

Sonbahar ve kış aylarının yoğun çalışma temposunun ardından gelen bahar ve yaz ayları şirketleri rahatlamaya davet ederken sistemlerini gözden geçirmek ve yeni kararlar almak için ideal bir zaman sunuyor. WatchGuard Türkiye ve Yunanistan Ülke Müdürü Yusuf Evmez, şirketlerin güvenlik ağlarını yenilemek ve yeniden canlandırmak için yılda bir kez tamamlanması gereken 5 dijital temizlik adımını sıralıyor.

Bahar aylarının dinamik enerjisi, şirketleri rahatlatırken güvenlik ağlarını yenilemek ve potansiyel güvenlik sorunlarını ortadan kaldırmak için ideal bir zaman sunuyor. Yoğun çalışma temposunun azaldığı bu dönemde yapılacak dijital bahar temizliği ile sistemleri güncellemekten şifrelerin değiştirilmesine kadar birçok işlemi gözden geçirmek, şirketlerin karşılaşabileceği potansiyel tehditlerin ve güvenlik açıklarının önüne geçiyor. Ağların da tıpkı evler ve arabalar gibi düzenli temizliğe ihtiyaç duyduğunu belirten WatchGuard Türkiye ve Yunanistan Ülke Müdürü Yusuf Evmez, ilkbahar temizliği sezonuna girerken güvenlik ağlarını yenilemek ve yeniden canlandırmak isteyen şirketlere 5 önemli ipucu veriyor.

1. Üçüncü taraf erişimini ve politikalarını inceleyinBirçok bilgi güvenliği yöneticisi ve çalışanı şirket politikalarına geçici olarak yeni ilkeler eklerken daha sonra kaldırmayı unutabiliyor. Bu noktada şirketlerin yılda en az bir kez hangi üçüncü taraf hizmetlerin ağlarına veya VPN’lerine erişimi olduğunu gözden geçirmesi ve artık etkin olmayanları devre dışı bırakması olası güvenlik açıklarının giderilmesine yardımcı oluyor. Şirketlerin güvenlik duvarı ve UTM’lerin oluşturduğu raporları kullanarak güvenlikteki boşlukları doldurması ve saldırı yöntemleri değiştikçe güvenlik politikalarında değişiklikler yapması önemli bir noktayı temsil ediyor.

2. Ağ güncellemelerinin envanterini tutun. Şirket ağları büyüdükçe, teknik taraftaki güvenlik kontrollerinin de onunla birlikte geliştirilmesi önemlidir. Yılda bir kez ağların nasıl değiştiğine bakmak, mevcut güvenlik yazılımlarının hala yeterli olup olmadığını değerlendirmek ve ağların güvenlik kontrollerini aşmadığından emin olmak gerekiyor.

3. Güvenlik tehditlerine karşı bilinçlenin. Siber güvenlik alanında uzun zamandır bir eğitime katılmadıysanız ve güncel tehditler hakkında yeterince bilgi sahibi değilseniz yeniden bilinçlenmeye ihtiyacınız var demektir. Örneğin, “Çalışanlarınız en son casus kimlik avı tehditlerini nasıl tespit edeceklerini biliyor mu?”, “Sahte bir banka giriş sayfası görürlerse tanımlayabilirler mi?” gibi soruları çalışanlarınıza sorun ve herhangi bir sorunla karşılaşmayı beklemeden eğitimler almaya özen gösterin.

4. Düzensiz yamaları tespit edin. Bilgi güvenliği profesyonellerinin çoğu, masaüstü bilgisayarlar veya sunucular için aylık güncelleme oluşturuyor. Ancak yine de her şirket ağı düzenli olarak güncellemeleri ve güncellemelerle gelen yamaları yüklemeyen az sayıda sunucu veya cihazı barındırıyor. Bu durumda şirketlerin donanım aygıtlarındaki ürün yazılımını kontrol edip güncellemesi ve eğer eski bir sunucu kullanıyorlarsa eski uygulamaların kullanımına izin verecek yeni bir sistem planı yapıp onu kaldırmaları önem arz ediyor. Güvenlik zafiyetleri ve yamalama yazılımları bu işi kolaylaştırıyor ama bu araçların IoT cihazları ile ilgili her şeyi bilemeyeceğini de unutmamak gerekiyor.

5. Şifrelerinizi değiştirin ya da yeni bir parola yöneticisi yükleyin. Güçlü parolaların sık sık değiştirilmesi gerekmez ancak bahar temizliği, şirketinizin parola uygulamalarını gözden geçirmek ve güncellemek için uygun bir zamanlama olacaktır. Parola yöneticileri parolaları değiştirmeyi kolaylaştırırken, aynı zamanda bir kullanıcının tüm parolalarını aynı anda otomatik olarak değiştirebilen bir özelliğe sahiptir. Bu nedenle girişler için sürekli aynı şifreyi kullanan şirketlerin şifrelerini değiştirmesi ya da yeni bir parola yöneticisi yüklemesi önemli bir adım olacaktır.

Kırmızı olursak Türkiye büyük kayıp yaşar

Inscription coronavirus, euro and downward graphs representing financial crisis caused by Covid-19
Inscription coronavirus, currencies euro and downward graphs representing financial crisis caused by Covid-19. Risk of global recession around world

Antalya Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Davut Çetin, pandemide turist sayısının yüzde 78 azaldığını belirterek, ‘Kovit 19 Risk Haritası’nda turuncu olan Antalya’nın kırmızıya dönüşmesinin Türkiye’ye büyük kayıp yaşatacağını belirterek, “Turizm sezonu başlıyor. Aylardır ‘20 gün kapanalım’ diye talepte bulunuyoruz. Antalya’nın özel tedbirlere ihtiyacı var. Büyük kayıp yaşamamak için il bazında tedbirlere geçilmeli” dedi. 

Görüntülü platformda gazetecilerle kentlerin meslek odası başkanlarını bir araya getiren Ekonomi Gazetecileri Derneği’nin bu kezki konuğu Antalya Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Davut Çetin oldu. EGD Başkanı Celal Toprak ve EGD Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Uluğtürkan’ın moderatörlüğünde gerçekleştirilen ‘Türkiye Ekonomiyi Konuşuyor’ programının konuğu olan Antalya TSO Başkanı Davut Çetin, 2019’da 16 milyon turist ağırlayan Antalya’nın 2020’de 17,5 milyon turist ağırlamayı beklerken pandemi nedeniyle ancak 3.4 milyon turist alabildiğini söyledi. Son yıllarda artan turist sayısı karşısında yeni yatırımlar gerçekleştirildiğini, eskilerin revizyon edildiğini belirten Çetin, “Tam da bu dönemde pandemiyle karşı karşıya kaldık. Çok zor bir dönemdi. Kısa çalışma ödeneği ve krediler nefes oldu ama yeterli olmadı. Turizmdeki büyük kaybı tarım ve sanayimizdeki artan üretimle telafi etmeye çalışsak da Antalya ekonomisi yüzde 15 civarında küçüldü. Bunun da ekonomimize etkisi 20 milyar doları buldu” dedi.

“KREDİLER ALTIN VE DÖVİZE GİTTİ!”

Kredi Garanti Fonu’yla verilen faiz oranı yüzde 9’luk kredinin sektör için önemli bir destek olduğunu ancak, verilen kredilerin yüzde 60’ının doğru kullanılmadığını belirten Antalya TSO Başkanı Davut Çetin, “2018’de yaşanan krizde de kredi imkanı sunuldu. Bu kredileri o dönemde bazı iş insanları gayrimenkul, otomobil hatta yat alımında değerlendirdi. Ancak bu kez daha kötüsü oldu. Pandemi dolayısıyla alınan kredilerin yüzde 60’lık kısmı Antalya’da dövize, altına gitti. Keşke böyle yapılmasa krediler gerçekten ihtiyacı olana kontrollü verilseydi” diye konuştu.

“YA KIRMIZI OLURSAK?” 

Antalya’nın turizmde yeni sezona daha tedbirli olması gerektiğini anlatan Çetin, “İki aydır adeta yalvarıyoruz. ’20 gün kapanalım’ diyoruz. Antalya gibi turizm şehirlerini bu dönemde diğer illerin kefesine koyup merkezden yönlendirmek doğru değil. Şu an Kovit 19 Risk Haritası’nda turuncu konumdayız. Bu bile başta Avrupa’dan olmak üzere birçok bölgeden endişeyle takip ediliyor, rezervasyon iptallerine neden oluyor. Etrafımız kırmızı olmuş, bizimle iç içe yaşayan Konya, Burdur gibi şehirlerle çevrili. Antalya’da kırmızıya dönüşürse sonuç vahim olur. Pandemi yönetiminde il bazında özel tedbirleri alabilme inisiyatifimizin olması gerekiyor” dedi.

PAMUKKALE’DEN KAPADOKYA’YA 

Antalya TSO Başkanı Davut Çetin, Antalya’nın turizm destinasyonunu Pamukkale’den Kapadokya’ya kadar genişletebilme imkânı bulunduğunu belirterek, “Bunu yapmak zorundayız. Kapadokya’ya gelen turist 300 avro verip balon turuna katılıyor. Bu bedelle aynı turist Antalya’da her şey dahil neredeyse bir hafta tatil yapabilir. Turizmi destinasyon olarak değerlendirmemiz ve tüm şehirlerin kazançlı çıkmasını sağlamamız dolayısıyla Türkiye’ye daha fazla döviz kazandırmamız gerekiyor. O yüzden Denizli ve Nevşehir’e hızlı trenle ulaşmamız gerek. Yüzde 6 ithal girdisi yüzde 94 yerli girdisi olan bir başka sektör daha yok. Bu nedenle turizm altyapı yatırımlarına öncelik vermeliyiz” diye konuştu.

“PİLOT VERİ MERKEZİ KURMAK İSTİYORUZ”

Antalya’da tarımsal üretimin arttığını belirten Başkan Çetin, “Katma değeri yüksek ürünlere geçiş var. Bu oldukça sevindirici. Mango, avakado, muz, ejder meyvesi yetiştiriyoruz. Ancak burada da ciddi bir sıkıntı bizi bekliyor. Şu anda Türkiye, tükettiği muzun yüzde 25’ini üretiyor. Son yıllarda muz serasına verilen yatırımlarla bu oran yüzde 100’ü bulacak. Ancak daha fazlası durumunda muzda rekabet edemeyeceğimiz için ciddi sıkıntı yaşayacağız. Tarımsal ürünlerde bir planlamaya ihtiyacımız var. Ama planlama için önce doğru veriler gerekiyor. Antalya’da ne kadar domates üretiliyor ne kadar biber yetiştiriliyor bilmiyoruz. Bilmediğimiz için planlama yapamıyoruz. Antalya’da bir pilot ‘Veri Merkezi’ kuralım diye müracaatımız var. İçerisinde kamunun biz meslek odalarının bulunduğu bu merkezi çok önemsiyoruz. Zira doğru veriler olmadan tüm şehirler karanlıkta yürüyor gibi. Doğru verilere sadece tarımda değil her alanda ihtiyacımız var. Turizmde de şiddetle ihtiyacımız var. Antalya’ya gelen turistin yaş aralığı ne?   Çocuklarıyla mı geliyorlar? Hangi ülkelerden tercih ediliyoruz? Bu gibi doğru bilgiler olmadan strateji belirlemek doğru adımlar atmak mümkün olmuyor” diye konuştu.

“DİJİTALLEŞME ÜZERİNE ÇALIŞIYORUZ”

Antalya TSO’nun dijital dönüşüm, endüstri 4.0, e-ticaret, e-ihracat alanlarında üyelerine yönelik faaliyetlerinin devam ettiğini şehrin katma değeri yüksek alanlardaki üretim artışının sürdüğünü anlatan Çetin, “Örneğin yat üretiminde 21 firmamız oldu. Bu şirketlerimiz çok başarılı işlere imza atıyor. Geçtiğimiz dönemde Katar’a 27 metrelik 100 yat üretildi. 67 metrelik yat üretebilecek kapasiteye sahip, Aselsan gibi kurumlarla iş birliği yapan bir sektör altyapısı oluştu. Bu gibi sektörlerin Antalya ekonomisine dolayısıyla Türkiye ekonomisine önemli değer katacağını düşünüyoruz” dedi.

“PANDEMİ İHRACATI ENGELLEYEMEDİ” 

Pandemiye rağmen 2020’de Antalya’dan gerçekleştirilen ihracatın yüzde 5.7 arttığını ve 1.5 milyar dolara yaklaştığını belirten Çetin, “1 Ocak- 28 Şubat 2021’de bir önceki döneme göre yüzde 20 artan bir ihracatımız var. Ancak, ihracatımızın lojistiğinde de sıkıntı yaşıyoruz. Geçtiğimiz günlerde Katarlı şirkete satılan limanda fiyatların yüksekliği ihracatımızı olumsuz etkiliyor. Bu konuda şikayetimizi ve alternatif liman yapma arayışımızı sürdürüyoruz” diye konuştu.

“EXPO’DA KARMAŞA DEVAM EDİYOR” 

Gazetecilerin Expo yatırımıyla ilgili sorularını da yanıtlayan Antalya TSO Başkanı Davut Çetin, “Expo yapılırken Antalya’yla bütünleştirilemedi. Bu konuda küstürülen, ayrıştırılan Antalyalı bugün Expo’ya sahip çıkmıyor. Ama büyük bir yatırım. Devlet buraya 1.8 milyar TL harcayarak bu binaları yaptı. Aradan 5 yıl geçti. 5001 kişilik bir konferans salonu yapıldı kullanılmadığı için şu an dökülmeye başladı. Bünyesinde kurulan tarım müzesinin ne olacağı belirsiz. Bir bölümü Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından film stüdyosuna çevrildi. İşin içerisinde Özelleştirme İdaresi var, Tarım ve Orman Bakanlığı var. Bir karmaşa söz konusu. Ama bu devasa yatırımın bir şekilde değerlendirilmesi şart. Bazı projeler var. Burada biyoteknoloji ağırlıklı bir tarım vadisi kurabilir miyiz? Bilişim vadisine, Teknoloji Transfer Ofislerine dönüştürebilir miyiz? Bizim de içerisinde olacağımız çalışmalar var” dedi.

Şirketlerin yarısı, tehdit istihbaratı bulgularının profesyonel topluluklarla paylaşılmasına izin vermiyor 

“Managing your IT security team” başlıklı Kaspersky raporu, tehdit istihbaratı (TI) analistlerinin üçte ikisinin (%66) profesyonel topluluklarda yer aldığını, ancak BT ve siber güvenlik rollerinde çalışanların %52’sinin bu topluluklar aracılığıyla keşfedilen tehdit istihbaratı eserlerini paylaşmasına izin vermediğini ortaya koydu. 

Kaspersky, siber uzayda uluslararası iş birliğinin uzun süredir savunucuları arasında yer alıyor ve küresel BT güvenlik topluluğu genelinde ortak girişimlere katkıda bulunuyor. Şirket, bu yaklaşımı sürekli gelişen siber tehditlerden korunmanın en iyi yolu olarak görüyor. Bu nedenle Kaspersky, diğer işletmelerin iş birliği yapmaya ve tehdit istihbaratı (TI) paylaşmaya hazır olup olmadığını görmek için bu dünya çapında 5.200’den fazla BT ve siber güvenlik uygulayıcısı üzerinde bir anket gerçekleştirdi.

Araştırma, özellikle TI analiz sorumluluklarına sahip katılımcıların özel forumlara ve bloglara (%45), karanlık web forumlarına (%29) veya sosyal medya gruplarına (%22) katılma olasılığının yüksek olduğunu ortaya koydu.

Ancak kendi bulgularını paylaşmak söz konusu olduğunda, ankete katılanların yalnızca %44’ü keşiflerini kamuoyuna açıklamayı tercih etti. Harici paylaşıma izin verilen şirketlerde ise güvenlik analistlerinin %77’si bunu yaptı. Vakaların %8’inde güvenlik analistleri, çalıştıkları kuruluş tarafından yasaklanmasına rağmen TI bulgularını paylaştı.

Kaspersky uzmanları, bu tür kısıtlamaların şirketin saldırıya yanıt vermeden önce bazı nesnelerin kamuya açık olarak bilinmesi durumunda siber suçluların tespit edildiklerini fark edip taktiklerini değiştirebilecekleri endişelerinden kaynaklandığını belirtiyor. BT güvenlik ekiplerinin soruşturmayı ifşa etme riski olmadan şüpheli nesneleri analiz etmesine yardımcı olmak için Kaspersky, Kaspersky Threat Intelligence Portal’a ücretsiz erişim yoluyla özel bir gönderim modu seçeneği sunuyor. Bu sayede siber suçlular birinin saldırıya dair örnekleri paylaştığını bilmeden analistler gerekli verileri alabiliyor.

Kaspersky Teknoloji Çözümleri Ürün Yönetimi Grup Müdürü Anatoly Simonenko, şunları ifade ediyor: “Yeni kötü amaçlı yazılımlara veya kullanılan tekniklerle ilgili bilgiler, gelişmiş tehditlere karşı koruma sağlayabildiği sürece değerlidir. Bu nedenle tehdit araştırması bulgularımızı bilgi kaynaklarımız ve TI hizmetlerimiz aracılığıyla sürekli olarak erişime sunuyoruz. Güvenlik analistlerini de başkalarına aynı anlayışla yardım eli uzatmaya teşvik ediyoruz.”

Raporun tamamını bu bağlantıda bulabilirsiniz.

Satınalma Eğitimi Test – 1

Eğitim taleplerinizi egitim@satinalmadergisi.com a iletebilirsiniz.

SATINALMA EĞİTİMİ  – YÖNETİCİ GELİŞTİRME EĞİTİM PROGRAMI

SATINALMA ve TEDARİK ZİNCİRİ EKİPLERİ İÇİN ZENGİN EĞİTİM PRATİKLERİ

Satınalma dergisi olarak eğitimlere daima önem verdik. Bu kapsamda sektörün gelişimine yönelik konferanslar, webinarler ve eğitimler düzenliyoruz. Raporlar, e-kitaplar hazırlıyoruz.
E-mağaza ve talep havuzu uygulamalarımız ile alıcıları ve satıcıları bir platform üzerinde buluşturuyoruz.

EĞİTİM PROGRAMLARI

Tüm şirketlerimizin eğitim ihtiyaçlarına uygun çözümler geliştirdik.
Kapsamlı eğitim programları oluşturduk. Satınalma ve tedarik zinciri ekiplerinizin gelişimi için mutlaka bu programları inceleyiniz ve teklif alınız. 

Yeni dönem iş hayatında örnek olay çalışmaları yönetici geliştirme eğitimlerinin ayrılmaz parçası haline geldi.Profesyoneller gün içerisinde karşılaştığı sorunlara benzer problemleri eğitimlerde görmek, çok yönlü tartışmak ve olası senaryoları değerlendirmek istiyor. Pratik çalışma daha fazla talep ediliyor. Buyer Network Öğrenme Merkezi içerisinde şirket çalışanlarının mesleki gelişimlerine katkı sağlayacağını düşündüğümüz çok sayıda test ve örnek olay (vaka çalışması) aşama aşama dikkatinize sunuyoruz.

Test cevapları bir hafta sonra yine bu köşede yayınlanmaktadır. Başarılar dilerim.

Prof. Dr. Murat ERDAL – merdal@istanbul.edu.tr
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Tedarik Zinciri Yönetimi Yüksek Lisans Program Başkanı

www.muraterdal.com

Satınalma Yönetimi Eğitimi

 Satınalma Eğitimi  Test – 1

  1. Günlük standart ürün gereksinimleri için yapılan satınalma faaliyetlerine ne ad verilir ?
    1. Sistematik kaynak temini
    2. Rutin satınalma
    3. Özel satınalma
    4. Proje satınalma
    5. Uluslararası satınalma

2. İşletme ihtiyaçlarına yönelik olarak teknik spesifikasyonlara uygun doğru kalitedeki ürünlerin doğru tedarikçilerden doğru zamanda doğru fiyatta temin edilmesine ne ad verilir ?

    1. Proje yönetimi
    2. Muhasebe yönetimi
    3. Üretim yönetimi
    4. Satınalma yönetimi
    5. Pazarlama yönetimi
  1. Aşağıdakilerden hangisi satınalmada anahtar yeteneklerden biri değildir ?
    1. Risk ve değer yönetimi
    2. Pazarlık
    3. Tedarikçi değerlemesi ve seçimi
    4. Bayi yönetimi
    5. Pazar araştırması
  1. Başarılı bir satınalma operasyonu için ne yapılmalıdır?
    1. Doğru fiyat alın
    2. İyi bir satınalma rehberi geliştirin
    3. Müzakere sürecinde indirim türlerini bilin
    4. Maliyet analizi yapın
    5. Hepsi
  1. Aşağıdakilerden hangisi satınalma yöneticisinin temel özelliklerinden biri değildir ?
    1. Taktik pazarlık yeteneği
    2. Problem tanımlaması ve çözüm geliştirme
    3. Maliyet analizi ve maliyet yönetimi
    4. Pazarlama tutundurma stratejileri bilgisi
    5. Sözleşme hazırlama ve sözleşme yönetimi yeteneği
E-Kitap: Her ay güncellenmiş içeriği ve yeni kapak tasarımı ile B2B Ticaret Portalı www.BuyerNetwork.net ten indirebilirsiniz.

Cevaplar gelecek pazartesi günü bu sayfada yayınlanacaktır.

UZAKTAN VE YÜZ YÜZE EĞİTİM İHTİYAÇLARINIZDA YANINIZDAYIZ.

Satınalma Yönetimi, Müzakere Teknikleri ve Pazarlık Becerileri Eğitimi
Eğitim taleplerinizi egitim@satinalmadergisi.com a iletebilirsiniz. Eğitim katalogunu indirmek için https://satinalmadergisi.com/egitim.pdf tıklayınız.

Testler için Kitap Önerisi : Prof. Dr. Murat ERDAL, SATINALMA ve TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ (Beta Yayıncılık),  4. Baskı.

ÖĞRENME MERKEZİ TEST ARŞİVİ

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK EĞİTİMİ 

Sürdürülebilirlik Eğitimi – Test 1

Sürdürülebilirlik Eğitimi – Test 2 

MÜZAKERE EĞİTİMİ  

Müzakere Teknikleri ve Pazarlık Becerileri Eğitimi Test – I 

Müzakere Teknikleri ve Pazarlık Becerileri Eğitimi Test – II

Müzakere Teknikleri ve Pazarlık Becerileri Eğitimi Test – III

Müzakere Teknikleri ve Pazarlık Becerileri Eğitimi Test IV

Müzakere Teknikleri ve Pazarlık Becerileri Eğitimi Test – V 

SATINALMA EĞİTİMİ

Satınalma Eğitimi Test – 1

Satınalma Eğitimi Test – 2

Satınalma Eğitimi Test – 3

Başarılar dilerim.

EĞİTİM KOORDİNATÖRÜ
Prof. Dr. Murat ERDAL
İstanbul Üniversitesi
egitim@satinalmadergisi.com 

 

SATIN ALMA ve TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ MAKALELERİ

SATIN ALMA EĞİTİM TESTLERİ

PAZARLIK BECERİ ANKETİ

Kitap Önerileri : 

  • MÜZAKERE TEKNİKLERİ ve PAZARLIK BECERİLERİ (E-Kitap 2. Baskı), Prof. Dr. Murat ERDAL, Erişim için profesyonel üyelik işlemlerinizi tamamlamanız gerekmektedir.
  • SATINALMA ve TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ, Prof. Dr. Murat ERDAL, (Beta Yayıncılık),  4. Baskı.

-> Eğitim Kataloğunu İndirebilirsiniz ->   https://satinalmadergisi.com/egitim.pdf

-> ŞİRKET EĞİTİMLERİNİZ İÇİN TEKLİF ALIN -> egitim@satinalmadergisi.com

AÇIK KAYNAK:  Buyer Network B2B İş ve Ticaret Platformu 

Ücretsiz.  Forum https://buyernetwork.net/forum kısmında yüzlerce klasöre 1 dakikada erişebilirsiniz. Şirket iş arkadaşlarınızla paylaşın.

Satınalma, Tedarik Zinciri, Lojistik, Depolama, Taşımacılık, Dış Ticaret, Gümrük Operasyonları ve Hukuk forumlarını ziyaret edin.

ÖĞRENME MERKEZİ:

Öğrenme Merkezi içerisine yer alan Satınalma Dergisi tüm arşivini (100 sayı) inceleyin. Literatür taraması. Makalelerden yararlanın. Bitirme ödevi, yüksek lisans proje ve tez çalışmaları, doktora tezleri için kullanılabilirsiniz. Satınalma Dergisi Aboneliği Şirket/Birey Dijital Üyelik Gerektirmektedir.

https://learning.buyernetwork.net

TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ MOBİL UYGULAMA:

Tedarik Zinciri Yönetimi Mobil Uygulama ile mesleki ve akademik gelişmeleri, duyuru ve etkinlikleri takip edin. Ücretsiz. 

https://itunes.apple.com/app/id1207666067?mt=8  Telefonunuza indirin. Hemen kullanmaya başlayın.

Sosyal Pazarlamanın İşletmelere Sağladığı Katkılar

Dr. Öğr. Üyesi Gözde MERT
Nişantaşı Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi
İsletme Bölüm Başkanı & Gözde Araştırma Şirketi Kurucusu

Günümüzde küreselleşme olgusuyla birlikte giderek artan ve farklılaşan rekabet; işletmeleri sadece ürünler üreten ve kar elde eden birimler yerine toplumsal faydayı gözeten, toplumun ilgi, destek ve beğenisini çeken sosyal sorumluluk bilincine sahip yapılara dönüştürmüş durumdadır [1].

Etkin bir sosyal kampanyanın düzenlenmesinde pazarlamaya ihtiyaç duyulmaktadır. Sosyal bir fikri topluma benimsetmek ve bu konuda olumlu davranış değişikliği yaratmak amacıyla düzenlenen pazarlama faaliyetleri sosyal pazarlama olarak adlandırılmaktadır. Sosyal pazarlamada kâr amacı yerine, sosyal amaç ve uzun vadeli toplum çıkarları ön plana çıkmaktadır.

Pazarlamanın asıl hedefinin, kişi davranışlarını etkilemek olduğunu fark eden pazarlamacılar, bu davranış değişikliğinin bir Big Mac almak veya THY ile uçmak gibi tüketimi arttırmaya yönelik olabileceği gibi çevreyi temiz tutmak vb. konularda da yaratılabileceğini düşünmüşlerdir. Doğal çevrenin korunması, kızların okula gitmesi ve eğitilmesi, kırsal kesimdeki ekonomik gelişimin sağlanması gibi birtakım toplumsal sorunların çözümlenmesine hizmet eden çalışmalar sosyal pazarlama kapsamında geliştirilen programlara örnek olarak verilebilir. Dolayısıyla toplumun değer yargılarını değiştirmek ya da toplumu bilgilendirmek gibi amaçlar sosyal pazarlama kapsamında düşünülebilir.

Sosyal Pazarlama

“Sosyal Pazarlama” kavramı 1970’li yıllarda bir disiplin olarak Philip Kotler ve Gerald Zaltman’nın [2] pazarlama ile ilgili çalışmaları ile doğmuştur.

Sosyal pazarlama; Kotler ve Andreasen (1996) tarafından şu şekilde tanımlanmıştır; “Öncelikli olarak pazarlamacının elde edeceği fayda için değil, hedef kitlenin ve genel toplumun faydası için sosyal davranışları etkilemeye yönelik çalışmaktır”. [3]

Son 30 yıldır sosyal pazarlama uygulamaları, özellikle sağlık sektöründe (kalp sağlığı hakkında toplumu bilinçlendirme; obeziteyi önleyici sağlıklı beslenme politikalarının oluşturulması; sigara tüketimine karşı kampanyalar; AIDS/HIV virüsünden korunma ve yayılmasını önleme vb.) görülmektedir.

Sosyal Pazarlama Süreci ve İşletmelere Katkıları

Sosyal pazarlama sürecinin aşamaları şu şekilde sıralanmaktadır;

  • Problemi tanımlama,
  • Hedef belirleme,
  • Hedef pazarın seçimi,
  • Tüketici analizi,
  • Kampanyada kullanılacak kanalların analizi,
  • Programın uygulanması ve değerlendirmedir.

Sosyal pazarlama sürecini öncelikle etkileyen ve güdüleyen, çevre şartlarıdır. Bunlar; ekonomik, politik, teknolojik, kültürel ve rekabetçi çevre koşullarıdır. Bu şartlar karar verici değişim merkezini etkileyerek, bu birimin, sosyal pazarlama elemanları olan ürün, tutundurma, yer ve fiyatı hangi kanallar aracılığıyla, hangi pazarlarda sunması gerektiğine karar vermesini sağlamaktadır.

Ford Motor Company CEO’su William Klay Ford, sosyal pazarlamanın, firmaya kattığı değeri şu şekilde tanımlamaktadır; “İyi şirket ile mükemmel şirket arasında bir fark vardır. İyi bir şirket; harika ürün ve hizmetler sunar. Mükemmel bir şirket ise; harika ürün ve hizmetler sunmanın yanı sıra, dünyayı daha iyi bir yer yapmaya çalışır.” Klay’in yaptığı bu tanım, sosyal pazarlamanın, firmaya sağladığı katkının büyüklüğünü net olarak ortaya koymaktadır.

Business for Social Responsibility adlı kâr amacı gütmeyen global bir organizasyonun, yaptığı araştırma ve deneyimler ışığında sosyal sorumlulukları hakkında duyarlı olan şirketler şunları elde etmektedir:

  • Firmaların satışları ve pazar payları artmakta,
  • Markalarının konumlamaları güçlenmekte,
  • Kurumsal imajları zenginleşmekte,
  • Çalışanları cezbetme, motive etme ve elde tutma yetenekleri yükselmekte,
  • Operasyon maliyetleri düşmekte,
  • Yatırımcılar ve finansal analistler gözünde daha çekici hale gelmektedirler.

İşletmeler, sosyal pazarlamaya önem vererek çeşitli edinimler sağlar. Bunlar şu şekilde sıralanabilir;

  • Sosyal pazarlama etkinlikleri, işletmelerin müşterilerini tanımasını ve onların beklentilerini anlamasını sağlamaktadır.
  • Uygulanan projeler sonucunda müşterilerle duygusal bir bağ kurularak, işletmeye olan güven ve saygı artmaktadır.
  • Yine bu faaliyetler sayesinde işletmelerin sahip oldukları markaların, marka bilinirlikleri artmakta ve tüketici zihninde marka sadakati oluşturulabilmektedir.
  • İşletmelerin sorumlulukları çerçevesinde çalışanlarına vereceği eğitimler ve yapacağı yatırımlar, rekabet avantajı sağlayabilir.
  • Tüm bu faaliyetler çalışanların şirkete bağlılığını ve güvenini de artırmaktadır. Böylece çalışanların performansı da olumlu yönde etkilenerek işletmenin verimliliği ve faaliyetlerinin etkinliği de artmaktadır.

Günümüzde işletmeler sosyal pazarlamayı bir zorunluluk olarak görmeyi bırakıp stratejik bir araç olarak kullanmaya başlamışlardır. İşletmeler artık ellerindeki fonları çok sayıda proje ve organizasyona dağıtmak yerine, kendilerine ve topluma fayda sağlayacak az sayıda projeye odaklanmayı tercih etmektedirler.

İşletme yöneticilerine şu önerilerde bulunmak mümkündür: İşletmeler sosyal pazarlama konusuna gereken önemi vermelidir. İşletmeciler sosyal pazarlama faaliyetlerine ayırdıkları zaman, bütçe ve yetenekli iş gücü sayesinde sahip oldukları kaynakları daha etkin ve verimli bir şekilde yönetebileceklerdir. İşletmeler, içinde bulundukları topluma karşı sosyal sorumluluklarını yerine getirmekle yükümlüdürler. Çünkü tüketiciler sadece satın aldıkları üründen elde ettikleri faydaya değil aynı zamanda satın aldıkları ürün sayesinde içinde bulundukları toplumun gelişmesine ne oranda katkı sağladıklarına da bakmaktadırlar. İşletmeler sosyal pazarlama faaliyetlerini gereksiz bir masraf olarak değil, uzun vadeli stratejik bir yatırım aracı olarak bakmalıdır. Sahip oldukları çalışanları ve etraflarındaki insanları bu konuda bilinçlendirmelidirler.

İşletmelerin sosyal pazarlama faaliyetlerinden etkin bir fayda sağlayabilmeleri için; konusunda uzman, kendini yetiştirmiş veya yetiştirebilecek olan eğitimli iş gücüne yönelmeleri gerekmektedir. Bu sayede uygulamayı planladıkları projelerin etkinliği ve verimliliği artabilecek ve donanımlı çalışanlar için bir cazibe merkezi haline gelebileceklerdir. Aynı zamanda işletme performansları da olumlu yönde etkilenebilecektir.

Kaynaklar

[1] Mert, G. (2012). Sosyal Pazarlama Uygulamalarının Tüketici Davranışı ve Firma Performansı Üzerine Etkileri: Teori ve Bir Uygulama, Organizasyon ve Yönetim Bilimleri Dergisi, Cilt 4, Sayı 1, 117-129.

[2]  Kotler, P. ve Zaltman, G. (1971). Social Marketing: An Approach to Planned Social Change, Journal of Marketing, 35(July), 3-12.

[3] Weinreich, N. K. (1999). What is Social Marketing?, Weinreich Communications, 1999.

Covid-19’un Türkiye Sağlık Ekonomisine Yükü 3.7 Milyar Lirayı Aştı

araştırma

İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi ve Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi’nin birlikte yürüttüğü “COVID-19 Tedavisinin Ekonomik Yükü Araştırması” sonuçları açıklandı:

BUZDAĞININ GÖRÜNEN YÜZÜ: 

COVID-19’UN TÜRKİYE SAĞLIK EKONOMİSİNE YÜKÜ 3.7 MİLYAR LİRAYI AŞTI

İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi ve Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi’nin birlikte yürüttüğü “COVID-19 Tedavisinin Ekonomik Yükü” araştırma sonuçları kamuoyu ile paylaşıldı. COVID-19 hastalığının Türkiye’nin sağlık ekonomisine 12 aylık toplam yükü 3,7 milyar lirayı geçti. Ancak bu yalnızca buzdağının görünen yüzü. Dolaylı maliyetleri de hesaba katılınca COVID-19’un sağlık sistemi üzerindeki yükü bu rakamın çok üzerinde

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de COVID-19 hastalığı ile mücadele ve aşılama çalışmaları sürerken, hastalığın test, tanı ve tedavisi için yapılan harcamaların sağlık bütçesine olan yükü de ortaya çıkmaya başladı. İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi ve Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi’nin Gilead’ın desteğiyle yürüttüğü “COVID-19 Tedavisinin Ekonomik Yükü’’ araştırmasının sonuçları açıklandı. Araştırmaya göre, COVID-19 hastalığının direkt tıbbi maliyeti, Türkiye’nin sağlık faturasına 1 yılda 3,7 milyar liralık ek yük getirdi.

İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Fehmi Tabak ve Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Simten Malhan’ın birlikte yürüttüğü araştırma COVID-19 hastalığının Türkiye için ekonomik yükünü tespit etmeyi amaçladı. Araştırmada, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi’nde 16 Mart- 31Temmuz 2020 tarihleri arasında tedavi gören 1056 COVID-19 hastasının gerçek hasta verilerinden yola çıkılarak, Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı hasta verileri ve hasta başına düşen test, tanı, tedavi harcamaları değerlendirildi.

COVID-19’UN SAĞLIK SİSTEMİ ÜZERİNDEKİ YÜKÜ

Türkiye’de Pandemi ile ilgili tüm sağlık harcamaları devlet tarafından karşılanıyor. Araştırmaya göre, COVID-19 nedeniyle yatarak ve ayaktan tedavi alan hastaların toplam tedavi maliyetinin devlet sağlık harcamalarında %2.0 ve SGK sağlık harcamalarında %3.8’lik bir oranı oluşturduğu tahmin ediliyor. 

Türkiye’nin COVID-19 pandemisinde dünyada en yüksek sayıda vakanın gözlendiği 9. ülke olduğu belirtilen araştırmada, “Elde edilen sonuçlarla pandeminin birinci yılında ülkemize olan direkt tıbbi maliyet yükünü tahmin etmeye çalıştık. Pandeminin gerçek toplam maliyeti şüphesiz direkt tıbbi maliyetlerinin önemli ölçüde üzerindedir. Ancak, sadece sağlık hizmet sunumuna getirdiği ilave ekonomik yükün toplam sağlık harcamasının %2.0’si kadar olduğu öngörülmektedir. Tedbirlere rağmen bir yıl içindeki dalgalı vaka sayıları Türkiye’ye önemli bir ekonomik yük ve aynı zamanda sağlık kuruluşlarına, sağlık çalışanlarına maddi ve manevi yük oluşturmuştur” denildi.

AMACIMIZ COVID-19 HASTALIĞININ TIBBİ YÜKÜNÜ ORTAYA KOYMAKTI

İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Fehmi Tabak, “Araştırmanın, COVID-19’un Türkiye’nin sağlık sistemine getirdiği planlanmamış maliyeti göstermesi açısından çok önemli bir çalışma olduğuna inanıyorum” dedi. Bu araştırmanın yalnızca direkt tıbbi maliyetlere odaklandığını ve bu sonuçların buzdağının görünen yüzü olduğunu söyleyen Prof. Dr. Fehmi Tabak, sözlerini şöyle sürdürdü:

‘‘Dolaylı maliyetlerin daha da artmasını önlemek için COVID-19’un sağlık sistemine yükünü hafifletmemiz gerekiyor. İlk adım elbette aşılama. Sistem üzerindeki yükü hafifletmek için hastanede yatış sürelerinin kısaltılması ve hastaların en kısa sürede taburcu olmalarının sağlanması bir diğer önemli öncelik olmalı.

Pandemi sürecinde hekim kontrollerinin ertelemesi gibi nedenlerle hepatit gibi birçok bulaşıcı hastalığın taraması yapılamadı. Bir örnek vermek gerekirse, Sağlık Bakanlığı verilerine göre 2020 yılında Türkiye’de HIV tanısı alan kişi sayısı 2019 yılına kıyasla %62 azaldı. Dolayısıyla COVID-19’un önümüzdeki yıllarda toplum sağlığı ve sağlık sistemine uzun vadeli yükünün görünenden çok daha yüksek olduğunu görebiliriz.’’

Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Simten Malhan da, araştırmanın yöntemini şöyle anlattı:

Araştırmayı yürütürken, COVID-19 hastalığının Türkiye sağlık sistemine olan ek maliyetini ortaya koymak için sadece test, tanı, tedavi, ilaç gibi direkt tıbbi maliyetler dikkate alındı. Önce hasta başı direkt tıbbi maliyetler bulundu, sonrasında COVID-19 tanısı alan tüm hastalara genellendi. Hasta başı direkt tıbbi maliyetleri hesaplamak için, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi’nin gerçek hasta verileri ve Türkiye’ye genellemek için Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanan günlük COVID-19 hasta verileri kullanıldı. Tüm dünyada olduğu gibi hastalık hakkındaki belirsizlik, kişilerde gösterdiği farklı etkiler, organ tutulumları ve hastalığın şiddeti pek çok dolaylı maliyete de neden oluyor. Ölüm, sakatlık ve işgücü kaybı oldukça önemli bir hastalık yükü olarak kabul ediliyor. Bu maliyetler de göz önüne alınırsa COVID-19’un sağlık alanında Türkiye’ye ekonomik yükünün bu araştırmada hesaplanandan çok daha fazla olduğu görülecektir.”

HASTALIĞIN ŞİDDETİ YÜKSELDİKÇE TEDAVİ MALİYETİ ARTIYOR

  • Araştırma için verileri değerlendirilen 1056 hastanın; %55’i erkek %45’i kadındı.
  • Hastaların ortalama yaşı 56,6 olarak belirlendi.
  • Sadece serviste sağlık hizmeti tamamlayanların oranı %84,6, yoğun bakımda yatanların oranı %15,4 oldu.
  • Hastaneye başvuranların hastalık şiddetleri asemptomatik %5,9, hafif %17, orta %41,2 ve şiddetli %36 oranlarında tespit edildi.
  • Hastalığın şiddeti arttıkça maliyetlerin de arttığı tespit edildi. Şiddetli COVID-19 hastalarında ortalama maliyetler, belirti göstermeyen, hafif şiddetli ve orta derece şiddetli COVID-19 maliyetlerinden çok daha yüksek gerçekleşti.
    1. Orta şiddetteki hastaların, hastanede ortalama 8,6 gün kaldığı, bu sürenin 51 güne kadar uzadığı görüldü. Orta şiddetteki bir hastanın ortalama maliyeti 8.791,1 TL olarak hesaplandı.
    2. Hastalığı şiddetli geçiren hastaların ortalama yatış gün sayısı 10,8 gün oldu. Bu hastaların yoğun bakım tedavi süresinin 93 güne kadar uzadığı gözlendi. Bu hastaların ortalama hasta maliyeti 13.405,9 TL olarak hesaplandı.
    3. Oksijen tedavisi ile birlikte yoğun bakım hizmeti de alan şiddetli hastaların ortalama yatış gün sayısı 17,3 gün oldu. Bu hastaların ortalama hasta maliyeti ise 30.257,3 TL olarak hesaplandı.
  • Hastaların %43’ünde eşlik eden hastalıklar bulunmakla birlikte, bu hastalıklar arasında ilk sırada %23,9 oranında hipertansiyon, sonrasında sırasıyla %13,6 diyabet, %9,1  astım, % 8,1 iskemik kalp hastalığı ve %7,6 kanser olduğu tespit edildi.
  • Hastaneye yatan tüm hastalar arasında ölüm oranı %9,5 olarak tespit edildi.

ARAŞTIRMA NASIL YAPILDI?

Araştırmayı yapan bilim insanları 16 Mart-31 Temmuz 2020 tarihleri arasında, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi’nde tedavi gören 1056 hastanın ortalama maliyetini hesapladı. Ortaya çıkan hasta başı maliyet rakamını pandeminin başlangıcından bu yana Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanan analiz yapılırken açıklanmış toplam hasta sayısı ile çarparak 11 aylık maliyeti, buradan projekte ederek de 12 aylık COVID-19 hastalık maliyet yükü rakamına ulaştılar.

Araştırmaya göre, 11 aylık sürede toplam 2 milyon 477 bin 463 hasta yatarak ve ayaktan tedavi gördü. Bu hastaların ülkemize direkt tıbbi maliyeti toplam 3 milyar 433 bin TL oldu. 11 aylık verilerden yola çıkılarak COVID-19’un 12 aylık direkt tıbbi maliyet yükü ise tahmini 3 milyar 745 bin TL olarak hesaplandı. Maliyet yükü araştırması yapılırken sadece test, tanı, tedavi, ilaç gibi direkt tıbbı maliyetler dikkate alındı.

Temassız görüntüleme teknolojisi ile depo ve dağıtım merkezlerindeki kayıpların önüne geçiliyor

Sensormatic yeni nesil temassız görüntüleme teknolojisiyle, vücut ısısı dışındaki farklı cisimleri belirli bir mesafeden hızla tespit ederek ekranda görüntülenmesini sağlıyor. Böylelikle depo ve dağıtım merkezlerindeki istenmeyen kayıpların önüne geçiliyor.

Pandemi ile beraber online satışların artması pekçok iş kolunda depo ve lojistik operasyonlarındaki faaliyetlerin çok hızlı bir şekilde büyümesine neden oldu. Depo ve lojistik faaliyetleri büyürken firmaların en büyük problemlerinden biri olan personel kaynaklı kayıplar arttı. Dünyanın en büyük perakende organizasyonu olan The National Retail Federation’ın verilerine göre perakende sektöründe istenmeyen kayıpların maliyeti yıllık 61,7 milyar doları buluyor. The National Retail Federation, bu kayıpların müşteri ve çalışan kaynaklı olduğunu belirtirken yıldan yıla çalışan kaynaklı bu tür kayıplarda artış olduğuna da dikkat çekiyor.

Sensormatic’in Global Kayıp İndeksi’ne (Global Shrink Index) göre istenmeyen kayıplar içinde dışarıdan yapılan hırsızlık yüzde 34,34 ile en büyük paya sahipken, içeriden yani çalışan kaynaklı istenmeyen kayıpların oranı yüzde 22,95’i buluyor. Finans uzmanları da dünya genelinde tüm sektör ve şirketlerde her yıl çalışan kaynaklı istenmeyen kayıplar nedeniyle gelirlerinin yüzde 5’inin kaybedildiğini tahmin ediyor. Küresel düzeyde yıllık mali zararın yıllık 4,5 trilyon dolar civarında olduğunu hesaplıyorlar. Bu nedenle tüm işletmelerde hırsızlık ve benzeri nedenlerden oluşan kayıpları önlemede teknolojinin önemi giderek artıyor.

Sensormatic tarafından sunulan yeni nesil temassız görüntüleme teknolojisi, video kamera aracılığıyla vücut ısısını algılıyor. Sistem, ekranın önüne gelen kişileri 12 saniye içinde 4 farklı duruşta tarıyor. Video kamera, vücutta bulunan ve vücut ısısından farklı ısıya sahip tüm cisimleri tespit ediyor ve ekranda görüntülenmesini sağlıyor. Yeni nesil Temassız Görüntüleme Teknolojisi ile giysilerin altına gizlenmiş her tür materyal vücut detaylarını açığa çıkarmadan görüntülenebiliyor. Patentli pasif terahertz teknolojisiyle çalışan temassız görüntüleme teknolojisi, benzersiz bir şekilde giysilerin altına gizlenmiş metal veya metalik olmayan öğeleri 3 ila 4 metre gibi güvenli bir mesafeden algılayabiliyor. 5 cm.’ye kadar metal, plastik, silikon gibi her tür materyali tespit edebiliyor.

Personel kaynaklı ürün kayıplarını önlemek adına depo ve dağıtım merkezi gibi yerlerde dedektör ve temas sebebiyle çalışanları rahatsız edebilen elle arama yöntemlerinden çok daha etkili bir sonuç veriyor.

Kayıpları azaltıp kârlılığı artırıyor

Temassız görüntüleme teknolojisi, tesislerde özellikle kurumsal depo ve dağıtım merkezinde kullanıldığında kayıpları en aza indirgeyip kârlılığı artırırken iş süreçlerinin hızlanmasını

sağlıyor. Temassız görüntüleme teknolojisiyle yapılan kişi başı güvenlik taraması sadece 10 saniyede tamamlandığı için çalışanlar tesisten daha hızlı bir şekilde çıkabiliyor.

Eksiksiz portföy

Yeni nesil temassız görüntüleme teknolojisiyle kayıp önleme teknolojilerindeki çözüm portföyünü geliştirdiklerini belirten Sensormatic Teknoloji Direktörü Dr. Serdar İnce, “Sensormatic’in uzun yıllara dayanan deneyimini ve kalite yaklaşımını yansıtan temassız görüntüleme teknolojisi, portföyümüzü güçlendirirken, işletmelerin depo ve dağıtım noktası alanlarında, çalışan kaynaklı kayıpları önleyerek güvenliği sağlıyor. Böylelikle maliyetleri düşürüyor, kârlılıkta artışa neden oluyor” diyor.

“Toplu geçişlerin olduğu her yerde kullanılabiliyor”

Bu çözüm perakende sektöründeki ya da endüstriyel üretim tesislerdeki depo ve dağıtım noktalarında çalışan kaynaklı kayıpları önlemek için kullanılabiliyor. Bununla birlikte, Dr. Serdar İnce, temassız görüntüleme teknolojisinin havalimanları, toplu taşıma istasyonları, stadyumlar, konser alanları gibi kalabalık yerlerin güvenliğini hızlı ve en üst düzeyde sağlama konusunda güçlü ve güvenilir bir çözüm olduğunu söylüyor. İnce, yenilikçi teknolojinin bu alanlarda güvenliği nasıl sağladığını şu sözlerle anlatıyor:

“Temassız görüntüleme teknolojisi toplu geçişlerin olduğu her yerde kullanılabiliyor. Havalimanları, kalabalık olabilecek alanlar, gümrük noktaları, giriş noktaları bu teknolojinin etkili bir şekilde güvenliği sağlayacağı alanların başında geliyor. Temassız görüntüleme teknolojisi, bu alanların giriş çıkışlarına konulan algılama üniteleri ve 3 metrelik mesafeye yerleştirilen ekran ve kamera ile güvenli mesafeyi sağlayarak, temas olmadan kişileri tarayarak üzerlerindeki vücut ısısı dışındaki cisimleri belirliyor. Senaryo olarak giriş çıkış yapan her 5 kişiden 1’i rastgele olarak tarama ünitesine alınıyor. Diğerlerinin taramaya girmeden ayrılması sağlanıyor, böylece giriş çıkışlarda kuyrukların da önüne geçmek mümkün oluyor.”

Sağlık açısından güvenli

20 farklı ülkede en üst güvenlik enstitüleri tarafından onaylanan teknoloji, 1,2 milimetrelik dalga boyu ile oldukça güvenilir olarak tanımlanıyor. Teknolojinin güvenli olarak kabul edilmesinin farklı nedenleri de var. Örneğin geleneksel görüntüleme yöntemleri plastikleri algılayamazken temassız görüntüleme teknolojisi, metal olmayan cisimleri de algılıyor. Öte yandan XRay ve RF ışınlı görüntüleme cihazları yüksek maliyetinin yanında operasyonel olarak yavaş çalışırken, sağlık açısından risk taşıyor. Temassız görüntüleme teknolojisi, sadece vücut ısısını ölçerek görüntüleme yaptığı için hamile kadınlar ve kalp pili kullananlar da dahil olmak üzere hiç kimsenin sağlığı için risk oluşturmuyor. Ayrıca pandemi döneminde güvenli mesafe ve temassız tarama sağladığı için özellikle güvenlik otoriteleri tarafından güvenli bulunuyor.

Pandemiyle Birlikte Psikolojik Destek ve Çalışan Sağlığına Yatırım Şirketlerin Önceliği Oldu

Shot of a young businessman experiencing stress during a late night at work

Global piyasaların lider insan kaynakları yönetim danışmanlığı firması Mercer ile sigorta brokerliği ve risk yönetimi alanında küresel bir lider olan Marsh’ın sağlık ve yan haklarda bütünsel çözümler üreten markası Mercer Marsh Benefits (MMB), ‘MMB Türkiye Sağlık ve Wellbeing Araştırma Raporu’nun sonuçlarını açıkladı. Raporun sonuçlarına göre; araştırmaya katılan şirketlerin yüzde 83’ü bütünsel sağlığın temelini oluşturan fiziksel ve zihinsel sağlık,  finansal destek ve iş/yaşam dengesi kriterlerinde çalışanlarına kaynak, danışmanlık veya araç sağlıyor.

Pandemi nedeniyle tazminat/prim oranlarında yaşanan düşüş, grup sağlık sigortası poliçelerinin geçtiğimiz yıllara nazaran daha düşük prim artış oranları ile yenilenmesine destek olurken, şirketlerin yarıdan fazlası sağlık sigortası teminat limitlerinde artışa gitti.

İstanbul, 12 Mart 2021 – Mercer ve Marsh’ın sağlık ve yan haklarda bütünsel çözümler üreten markası Mercer Marsh Benefits (MMB), 140 şirketin katılımıyla gerçekleştirdiği ‘MMB Türkiye Sağlık ve Wellbeing Araştırma Raporu’nun sonuçlarını açıkladı. Raporun sonuçlarına göre; wellbeing (bütünsel sağlık) şirketler için vazgeçilmez bir gündem ve pandeminin de etkisiyle artan beklentiler doğrultusunda şirketler iş-yaşam dengesi, fiziksel ve zihinsel sağlık programlarına daha fazla odaklanmayı planlıyor.

Rapora göre, şirketlerin yüzde 65’i esnek çalışma ve daha iyi bir iş hayatı entegrasyonunu teşvik ederek dengeli bir yaşam tarzına katkıda bulunan ‘iş-yaşam dengesi’ konusunda uygulamaları çalışanlarına sunuyor. Yüzde 62’isi çalışanların bedenen sağlıklı olma durumlarını destekleyen ‘fiziksel sağlık’ plan, program ve uygulamaları hayata geçiriyor. Yüzde 61’i duygusal ve sosyal bağlantıları güçlendirerek kişilerin mental olarak sağlıklı olmalarına destek sağlayan ‘psikolojik destek’ konusunda katkıda bulunuyor. Yüzde 34’ü ise çalışanların bugün ve gelecekte finansal kaynaklarını etkin yönetmesine odaklanan programları destekliyor.

Şirketlerin gündeminde stres yönetimi ve sağlıklı beslenme var

Pandemi süreci ve orta vadede (1-3 yıl) şirketlerin alacağı wellbeing aksiyonları incelendiğinde; yüzde 41 ile stres yönetimi uygulamaları ve yine aynı oranla sağlıklı beslenme / diyetisyen uygulamaları ön plana çıkıyor. Bu uygulamaları yüzde 40 ile zihinsel sağlık programları, yüzde 39 ile çalışan destek programı, yüzde 35 ile spor programlarına erişim izliyor.

Şirketler zihinsel sağlık programlarının çalışan memnuniyetini artıracağını söylüyor

Şirketlerin yüzde 75’i sigorta danışmanlarının online veya yüz yüze zihinsel sağlık programı sunmasının memnuniyet seviyesini artıracağını söylüyor. Yine şirketlerin yüzde 64’ü çalışan destek programı, yüzde 61’i diyetisyen ve sağlıklı beslenme programı, yüzde 55’i stres yönetim programı, yüzde 43’ü online veya yüz yüze spor olanaklarına erişim, yüzde 35’i ise finansal sağlık araç ve eğitimleri konusunda alacakları destekten dolayı çalışan memnuniyetinin artacağını belirtiyor.

Şirketlerin yüzde 53’ü çalışanların sağlık sigortalarında teminat limitlerini artırdı

MMB Türkiye Sağlık ve Wellbeing Araştırma Raporu’na göre; araştırmaya katılan şirketlerin yüzde 94’ü çalışanlarına bir sağlık sigortası sunuyor. Yüzde 6’sı ise bu konuda bir aksiyon almıyor. Şirketlerin yüzde 53’ü çalışanların sağlık sigortalarında teminat limitlerini artırırken, yüzde 35’i ise bu konuda bir değişiklik yapmadıklarını belirtiyor. Yüzde 5’i diş, gözlük veya doğum gibi yeni teminat eklediklerini belirtirken, bir diğer yüzde 5’i de tamamlayıcı sağlık sigortası ile özel sağlık sigortasının birlikte kullanılabileceği karma bir modele geçtiklerini söylüyor.

Çalışanların yüzde 66’sı şirketlerin sunduğu sağlık sigortasından memnun

Rapora göre; çalışanların yüzde 66’sı şirketlerin sunduğu sağlık sigortası planlarından memnun olduğunu belirtirken, yüzde 5’i bu konuda bir memnuniyetsizlik olduğunu söylüyor. Şirketlerin yüzde 29’u ise bu konuda bir ölçümleme yapmadıklarını belirtiyor. Şirketlerin yüzde 65’i zihinsel sağlık uygulamaları, yüzde 65’i sağlıklı beslenme ve diyetisyen hizmetleri, 55’i diş bakım paketi, yüzde 51’i psikolojik rahatsızlıklarla ilgili tedavi ve ilaç giderlerinin sigorta planlarında yer almasının çalışan memnuniyetini artıracağını belirtiyor. Bu kriterleri yüzde 45 ile online doktor, yüzde 31 ile mobil uygulama üzerinden hizmetlere erişim ve yüzde 18 ile giyilebilir teknoloji ile entegre uygulamalar izliyor.

Şirketler çalışan sağlığına yönelik uygulamaları maliyet olarak görmemeli

Bütünsel sağlığın gün geçtikçe önemi daha da anlaşılan bir kavram olduğunu, pandemi öncesinde de şirketlerin bu konuda çeşitli uygulamaları hayat geçirmeye başladıklarını belirten Mercer Marsh Benefits İş Geliştirme Lideri Fuat Ünal, “Zinde bir işletmenin en temel unsurlarından biri de zinde çalışanlardır. Özellikle pandemiyle beraber, wellbeing şirketlerin en önemli gündemlerinden biri haline geldi. Pandemi öncesinde hem sağlık sigortalarında hem de diğer uygulamalarda psikolojik destek açıkçası göz ardı ediliyor ve buna yönelik aksiyonlar çok alınmıyordu. Ancak pandemiyle birlikte şirketlerin kısa ve orta vadedeki planlarına baktığımızda psikolojik destek, çalışanların stres yönetimi ile ilgili konularda aksiyon alacaklarını görüyoruz. Şirketler wellbeing ve çalışanların sağlığına yaptıkları yatırımları maliyet olarak görmemeli; çalışanların motivasyonunu, onların işe ve şirkete bağlılığını artıracak bir yatırım olarak görmeli” dedi.

Türkiye’de sağlık sigortacılığı bakış açısının değişmesi gerekiyor

Türkiye’de sağlık sigortacılığında yeni bir vizyona ihtiyaç olduğuna dikkat çeken Ünal, “Ülkemizdeki bakış açısının, hastalık sigortasından sağlık sigortasına evrilmesi gerekiyor. Bu araştırma da sigorta şirketleri için de önemli bir yol gösterici niteliğinde. Önümüzdeki dönemde sigorta şirketlerinin bu araştırmanın sonuçlarından da yararlanarak müşteri beklentilerini analiz edeceğini düşünüyoruz. Aralık 2020’de yayınladığımız Medikal Trendler araştırmamızda, sağlık sigortalarında tazminat prim oranlarının düştüğünü görmüştük. Yine bu araştırmamızda da geçtiğimiz senelere oranla tazminat/prim oranlarında düşüş yaşandığını gözlemleyebiliyoruz. Medikal enflasyonun yüzde 18-19 gibi bir oranda beklendiği bir ortamda ortalama yüzde 6,6 prim artışı ile poliçelerin yenilenmesi firmalar adına bir avantaj. Bu anlamda aslında tam tersi beklenirken pandeminin etkisiyle şirketlerin sağlık sigortalarını finansal olarak yönetmekte zorlanmadıklarını görmek sevindirici” dedi.

2021’e Damga Vuracak 5 E-ticaret Trendi

E-ticaretin tüm dünyada hızla büyümesi, sektöre ilişkin farklı dinamiklerin ortaya çıkmasına neden oldu. TOBB E-ticaret Meclisi Üyesi, Ticimax E-ticaret Sistemleri Kurucusu Cenk Çiğdemli, 2021 yılında sıkça konu başlıklarına taşınacak e-ticaret trendlerini aktardı. Çiğdemli’ye göre 2021 yılında özellikle oyun içi pazarlama, bulut mutfak, depo ve lojistikte yapay zeka uygulamaları, canlı yayın satışları ve 2. el pazaryerleri e-ticaretin gündeminde en çok yer alacak olan kavramlar. İşte 2021’e damga vuracak 5 e-ticaret trendi!

OYUN İÇİ PAZARLAMA:

2020’de dijital oyun harcamaları online harcamalar içinde en çok artış gösteren kategorilerden biri oldu. Türkiye girişim ekosisteminde en çok yeni girişim kurulan sektör de oyun sektörü oldu. Küresel oyun pazara 160 milyar dolara, oyuncu sayısı ise yaklaşık 3 milyara ulaştı. Bu hızlı yükseliş markaların gözünü oyunlara çevirmiş durumda. 2021’in başı çeken trendlerinden birinin oyun içi pazarlama olacağını düşünüyorum. Markalar bu dünyayı potansiyel müşterilerine temas etmek için daha fazla kullanacaklar. Ünlü markaların giysileri ile avatar giydirme gibi farklı ve yeni pazarlama modelleri yükselişe geçecek.

BULUT MUTFAK:

Covid-19 pandemisiyle beraber sadece paket teslim için çalışan restoran konseptine alıştık. Fakat bu konsept pandemiden sonra da kalıcı olacak gibi görünüyor. Tüm dünyada bulut mutfak konsepti rağbet gören bir trend olarak öne çıkmaya başladı. Oturma yerlerinin olmadığı, küçük metrekarelerle kiralanan mutfaklar, ünlü restoranların lezzetlerini her semte taşımayı mümkün kılıyor. Bu konseptin 2021’de giderek yaygınlaşacağını tahmin ediyorum.

DEPO VE LOJİSTİKTE YAPAY ZEKA:

Türkiye’de her yıl yüzde 30-35 arası bir büyüme gösteren e-ticaret sektörü 2020’de pandeminin etkisiyle yüzde 60 büyüme gösterdi. 2020’de 40 binden fazla yeni e-ticaret sitesi açıldı. Bu hızlı büyüme depo ve lojistik alanında ciddi bir hareketlenmeye neden oldu. Yapay zeka kullanan, yeni nesil depo ve lojistik yazılımları kullanılmaya başlandı. Hatta ülkemizde robot teslimat denemeleri yapan girişimler bile ortaya çıktı. 2021’de hem depolamada hem de teslimat aşamasında yenilikçi yapay zeka uygulamalarının başı çeken trendlerden biri olacağını düşünüyorum. Satışlar arttıkça depo-lojistik uygulamaları daha da ön plana çıkacaktır.

CANLI YAYIN SATIŞLARI:

Bağlantı kalitesinin artması ile canlı yayınların artık e-ticarette de kullanımı yaygınlaşacaktır. Yavaş yavaş yaygınlaşmaya da başladı aslında. Satıcılar kendi e-ticaret sitesinde canlı yayın yaparak ürünlerini satabiliyor. Özellikle hızlı tüketim malzemeleri kategorisinde çok etkili bir yöntem olacaktır. Hızlı tüketim ürünleri 2020’de globalde en çok büyüyen kategorilerden biri oldu. Hızlı tüketim ürünlerinin online satışının normal perakende içindeki payı mesela ABD’de yüzde 9’dan yüzde 15’e, Çin’de yüzde 25’ten yüzde 30’a, İngiltere’de yüzde 7’den yüzde 13’e yükselti. Türkiye’de de yüzde 2’den yüzde 4’e çıktı. Bir önceki yıla kıyasla bu kategorideki büyüme yüzde 170’leri buldu. Canlı yayın satışları her kategoride kullanılabilir ancak hızlı tüketim ürünleri kategorisinde, ürün deneme yapan influencer deneyimi ile birleştirilerek e-ticarete farklı bir boyut getirebilir.

2. EL TİCARET:

2. el ürün pazarı ve bu alanda hizmet veren online pazaryerleri son birkaç yılda zaten yükselişteydi. Pandemiyle beraber globalde sürdürülebilirlik ve tasarruf konularında bir farkındalık oluştu. Global ekonomik kriz de bunu tetikledi açıkçası. Küresel raporlarda 2. el pazarın toplam değerinin 2 yıl içinde 65 milyar dolara ulaşacağı öngörülüyor. Özellikle Z kuşağı, iklim krizi ve fazla tüketimin dünya üzerinde yarattığı ağırlığın farkında ve bu konuda çok hassas. Tüm bu nedenler 2021’de 2. el satış yapan pazaryerlerinin daha da büyüyeceğini göstermekte.

Hazırgiyim ve konfeksiyon sektörü geleceğine yatırım yapıyor 

Medikal ürünlerde hibe kaldırılırsa ihracata 5 milyar dolar katkı sağlar 

Türkiye geneli medikal tekstil ihracatı 2020’de yüzde 2.204 artarak 1,4 milyar dolar olarak gerçekleşti, Ege’den yapılan medikal teknik tekstil ihracatı ise 92 milyon dolara ulaştı.

Medikal teknik tekstil ihracatının artışında cerrahi elbiseler ve maskeler asıl payı oluşturdu.

Hazırgiyim ve konfeksiyon sektörü, maske ve tulum ihracatında hibe uygulamasının sonlandırılmasıyla yıllık ihracata yaklaşık 5 milyar dolar katkı sağlayacağı görüşünde.

Ege Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Başkanı Burak Sertbaş, düzenlediği basın toplantısında “Sektör olarak koruyucu maske ve tulum ihracatında hibe şartlarının kaldırılmasını talep ediyoruz.” çağrısında bulundu, medikal ürün grubunda rekabeti zayıflatan mevcut hibe şartlarını şöyle sıraladı:

“5 adet cerrahi maske ihracatı için 1 adet cerrahi maske hibe, 10 adet koruyucu tulum ihracatı için 1 adet koruyucu tulum yada 3 adet koruyucu tulum ihracatı için 20 adet cerrahi maske hibe şartı bulunuyor. Medikal ürünlerde hibe şartını kaldırdığımız takdirde küresel talebin yoğun olduğu bu ürün grubunda yıllık ihracatımıza yaklaşık 5 milyar dolar katkı sağlayacağını tahmin ediyorum. Kısa Çalışma Ödeneği, bez/kumaş maske ihracatının önünün açılması, Eximbank tarafından ihracatçılarımızın kullandıkları kredilerin vadelerinin 3 ila 6 aya kadar uzatılması gibi devletimizin aldığı tedbirler, firmalarımızın bu süreci en az hasarla atlatmasına katkı sağladı. Pandeminin etkilerini iş hayatında maalesef hissetmeye devam ediyoruz, üretimin ve istihdamın devamı için kısa çalışma ödeneğinin süresiyle ilgili devletimizden bir güncelleme bekliyoruz.”

Toplam 166 öğrenci burs almaya hak kazandı

Tekstil Mühendisliğini tercih edecek ve ilk 80 binde yer alacak başarılı öğrencilere eğitim hayatları boyunca burs imkanı sağladıkları projenin ikinci yılı olduğundan bahseden Sertbaş, toplam 166 öğrencinin burs almaya hak kazandığını açıkladı.

“Projemizle sektörün önemli bir ihtiyacı olan nitelikli iş gücü ihtiyacının karşılanmasına önemli katkı sağlıyoruz. 1’inci yıl toplam 92 öğrenci burs almaya hak kazandı. Üniversitelere göre dağılımları: İTÜ 59, Marmara 18, Ege Ünv. 4 , Dokuz Eylül Ünv. 1. Ayrıca Adıyaman, Bursa Uludağ, Gaziantep, Kahramanmaraş, Uşak, Pamukkale üniversitelerinde burs almaya hak kazanmış öğrencilerimiz var. 2’inci yıl ise toplam 74 öğrencimiz burs kazandı. İTÜ 56, Marmara 15, 3 öğrencimiz ise Pamukkale, Bursa Uludağ ve Adıyaman üniversitelerinde okuyor. Gençlerimizi sektörümüzde görmek istiyoruz, onlara ihtiyacımız var. Hazırgiyim ve konfeksiyon sektörü geçmişte kapasite satıyordu, bugün tasarım satıyor. Gelecekte başka yenilikçi bir yönü ortaya çıkacak. Bu sektörde gelecek var.”

2021 yılı ihracat hedefi 1,5 milyar dolar

2020 yılında Ege Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği’nden bin 305 üye firmanın ihracat yaptığını açıklayan Burak Sertbaş, 167 ülkeye ihracat gerçekleştirerek, geçen yılki seviye olan 1,3 milyar doları yakaladıklarını anlattı.

“Hazır giyim ve konfeksiyon sektörünün 2021 yılı performansının pandemi koşullarındaki gelişmelere bağlı olacağını kabul etmekle birlikte, 2020 yılının getirdiği zorluklar içinde sektör olarak böyle bir performans göstermemiz bizi gelecek için cesaretlendiriyor, daha çok motive ediyor.  2021 yılı ilk 2 ay ihracat rakamlarımızı paylaşmak isterim. Ocak-Şubat döneminde Türkiye geneli ihracatımız geçen yılın aynı dönemine göre %1 artarak 3 milyar dolar olarak gerçekleşti. EHKİB olarak ise aynı dönemde hazır giyim ihracatımız yine %1 artışla 236 milyon dolar oldu. 2021 yılında EHKİB olarak ihracat hedefimiz geçen yıl mart-haziran dönemindeki kapanmaların tekrar olmayacağı beklentisiyle 1,5 milyar dolar olarak belirledik.”

Hedefimiz bölgemizin yeşil üretimde lider olmasını sağlamak

Sertbaş, sürdürülebilirliğin sektörün önümüzdeki dönemde en çok karşılaşacağı konu olacağını, artık hiçbir firmanın dünyaya karşı sorumluluk hissetmeden üretim yapmasının mümkün olmadığına da değindi.

“Türkiye bu konuda dünyada en çok potansiyel vadeden ülkelerden biri. Yıllardır zaten sosyal alanda sürdürülebilirlik için çalışmalarımızı yürütüyoruz. Bu yıl da birliğimiz faaliyetleri arasına Sürdürülebilirlik Ur-Ge’mizi de ekleyerek firmalarımızın kurumsal ve çevresel alanda bir dönüşüm sağlayabilmesi için destek vermeye çalışıyoruz. Önümüzdeki dönemde de firmalarımızın çevre konusunda aksiyon almaları için destek vermeye devam edeceğiz. Hedefimiz bölgemizin yeşil üretimde lider olmasını sağlamaktır.”

Hazırgiyim ve konfeksiyon sektörü dijitalleşmeyle yükseliyor

Üyelerin dijital altyapılarını geliştirmek için yaptıkları çalışmalara değinen Burak Sertbaş, “15 Temmuz- 14 Ağustos tarihleri arasında Uluslararası Hazır giyim Federasyonu ve Sourcing Journal İşbirliğinde, Foursource E-Ticaret Platformunun altyapı desteğiyle gerçekleşen Global Apparel Sourcing Expo dijital fuarına 30 üye firmamızın katılımına destek olduk. Firmalarımızın dijital fuarlara katılımlarına yönelik desteğimizi Premier Vision ile devam ettirdik. 2020 yılının Eylül ayında ve bu yıl 15-19 Şubat tarihlerinde gerçekleştirilen Premiere Vision dijital fuarlara 19 firmamız ile katıldık ve firmalarımızın uluslararası platformlarda tanıtımlarını gerçekleştirebilmek amacıyla Premiere Vision’un çevrimiçi Pazar yerinde Haziran sonuna kadar yer almaları için anlaşma yaptık.” dedi.

Firmalarımızın AHA aracılığıyla uluslararası tanıtımlarını yapıyoruz

Sertbaş, 25 firmanın katılımıyla Hollanda Sanal Ticaret Heyeti gerçekleştirdiklerini önümüzdeki dönemde de Uludağ Tekstil İhracatçıları Birliğiyle birlikte düzenlemeyi planladıklarını İspanya Sanal Ticaret Heyeti çalışmalarına devam ettiklerinden bahsetti.

“Dijital platformlarda yer alma çalışmalarımız kapsamında AHA (Aegean Has Apparel) projesiyle Ege Bölgesinde yer alan Hazır giyim üreticilerimizin farklarını tüm dünyanın bilmesini amaçladık. Oluşturduğumuz web sitesinde üye firmalarımızın bilgilerinin yer almasını sağladık, firma kayıtları hızla devam ediyor. Ayrıca AHA aracılığı ile tanıtımlarını gerçekleştiriyoruz. Bu yılın başında 15’incisini düzenlemeyi düşündüğümüz IF Wedding fuarını pandemi sebebiyle kasım ayına ertelemek durumunda kaldık. Gelinlik, abiye ve damatlık sektörü pandemiden en fazla etkilenen sektörlerimiz arasında. İzmir’in bu sektörde merkez konumda olması, bölgemizde önemli üreticilerimizin yer alması sebebiyle mümkün olan en kısa sürede normalleşmeyi arzuluyoruz. Gelinlik ve damatlık sektörünün pandemi öncesi potansiyelini daha da ileri taşıyacağından eminim.”