Yabancılık Unsuru Taşıyan İş Sözleşmelerinde Taraflar Uygulanacak Hukuku Seçmemişlerse Hangi Ülke Hukuku Uygulanır ?

İş sözleşmesinin yabancılık unsuru taşıması; işçinin veya işverenin yabancı olması, işverenin işletme merkezinin yabancı bir ülkede bulunması, işçinin kendi işini mutad olarak yabancı bir ülkede yapması veya iş ilişkisinin yabancı bir ülke ile sıkı irtibatlı olduğu durumlarda ortaya çıkmaktadır.

Uygulamada, genellikle yurt dışında iş yapan Türk şirketlerinde çalışan işçilerin iş uyuşmazlıklarında hangi ülke hukukunun uygulanacağı tartışma konusu olmaktadır.

Yabancılık unsuru taşıyan sözleşmelere 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun uygulanmaktadır.

5718 sayılı Kanun uyarınca, iş sözleşmesinin tarafları, sözleşme ile irtibatlı olsun olmasın diledikleri bir ülkenin hukukunu seçebilirler ( m. 27/1).

Ancak, yabancılık unsuru taşıyan iş sözleşmelerinde sözleşmenin tarafları uygulanacak hukuku seçmemişlerse,  o zaman işçinin işini mutad olarak yaptığı yer hukuku uygulanacaktır.

Mutad işyerinden anlaşılması gereken, işin zaman ve içerik olarak ağırlıklı ifa edildiği ve işçinin işini fiilen yaptığı yerdir.

Ayrıca, tarafların seçmiş oldukları hukuk düzeni, işçinin mutad işyeri hukukunun emredici hükümleri uyarınca sahip olacağı asgarî korumanın altında kalıyorsa o zaman mutad işyeri hukuku uygulanacaktır. Bu durumda, seçilen hukuk ile mutad işyeri hukuku arasında bir yararlılık karşılaştırması yapılmalıdır.

Yargıtay konuyla ilgili verdiği bir kararında, “Taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu iş sözleşmesine uygulanacak hukuk noktasında toplanmaktadır.

Yabancılık unsuru, bir hukukî işlemi veya ilişkiyi ya da olayı birden fazla devletin hukuku ile irtibatlı hâle getiren unsurdur. İşçinin veya işverenin yabancı olması, işverenin işletme merkezinin yabancı bir ülkede bulunması, işçinin kendi işini mutad olarak yabancı bir ülkede yapması veya iş ilişkisinin yabancı bir ülke ile sıkı irtibatlı olduğunun durumun genelinden anlaşılması gibi hâllerde iş sözleşmesinde yabancılık unsurunun bulunduğundan söz edilir.

5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun (MÖHUK)’un 40. maddesine göre, Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini, iç hukukun yer itibariyle yetki kuralları belirler. Aynı Kanun’un 44. maddesi ise, bireysel iş sözleşmesinden veya iş ilişkisinden doğan uyuşmazlıklarda Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini tayin eden özel bir yetki kuralı getirmiştir. Buna göre, bireysel iş sözleşmesinden veya iş ilişkisinden doğan uyuşmazlıklarda işçinin işini mutaden yaptığı işyerinin Türkiye’de bulunduğu yer mahkemesi yetkilidir. İşçinin, işverene karşı açtığı davalarda işverenin yerleşim yeri, işçinin yerleşim yeri veya mutad meskeninin bulunduğu Türk mahkemeleri de yetkilidir.

MÖHUK’un 2. maddesinin birinci fıkrasında hâkimin, Türk kanunlar ihtilâfı kurallarını ve yetkili olan yabancı hukuku re’sen uygulayacağı ve yetkili yabancı hukukun içeriğinin tespitinde taraflardan yardım isteyebileceği belirtilmiştir. Yabancı hukukun içeriğinin tespiti, özel ve teknik bir bilgiyi gerektirdiğinden, hâkim gerekirse bilirkişi incelemesine de gidebilir. Yabancı hukukun olaya ilişkin hükümlerinin tüm araştırmalara rağmen tespit edilememesi hâlinde, Türk hukuku uygulanır (MÖHUK m. 2(2)).

MÖHUK’un 5. maddesine göre, yetkili yabancı hukukun belirli bir olaya uygulanan hükmünün Türk kamu düzenine açıkça aykırı olması hâlinde, bu hüküm uygulanmaz; gerekli görülen hâllerde, Türk hukuku uygulanır. Kamu düzeni müdahalesi sınırlı ve istisnaî niteliktedir. Türk kamu düzeninin ihlâlini gerektirecek hâller, çoğunlukla emredici bir hükmün açıkça ihlâli halinde düşünülecektir. Fakat her emredici hükmün ihlâli halinde veya her emredici hükmü ihlâl eden bir yabancı kararın Türk kamu düzenine aykırı bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı, E. 2010/1 K. 2012/1 T. 10.02.2012). Örneğin, ihbar ve kıdem tazminatı ile yıllık izin, fazla mesai, hafta ve genel tatil alacaklarına ilişkin hükümler iç hukukumuz bakımından emredici nitelikte olmakla birlikte, bunlara dair yabancı hukukun farklı düzenlenmeleri, sırf farklılıkları nedeniyle somut uyuşmazlıkta ortaya çıkan durum değerlendirilmeden MÖHUK m. 5 uyarınca kamu düzeni müdahalesine neden olmaz. Keza uygulanması gereken yabancı hukukun işçiye Türk hukukundan daha az koruma getirmesi de tek başına kamu düzeni müdahalesi için yeterli bir sebep değildir. Kanunlar ihtilâfı hukukundaki kamu düzeni anlayışı, iç hukukun kamu düzeni anlayışından farklı ve daha dar kapsamlıdır.

Bir yabancı hukuk kuralı Türk hukukunun temel değerlerine, Türk genel adap ve ahlak anlayışına, Türk kanunlarının dayandığı temel adalet anlayışına ve hukuk siyasetine, Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklere milletlerarası alanda geçerli ortak ve kabul görmüş hukuk prensiplerine, ikili anlaşmalara, gelişmiş toplumların ortak benimsedikleri ahlak ve adalet anlayışına, medeniyet seviyesine siyasi ve ekonomik rejimine aykırı olması halinde kamu düzenimize aykırılığı söz konusu olabilir (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı, E. 2010/1 K. 2012/1 T. 10.02.2012). Örneğin yabancı hukukun, küçük çocukların çalışmasına ya da ücret ve diğer haklarda ırka dayalı ayrımcılık yapılmasına izin vermesi kamu düzenimize aykırıdır.

Yabancı hukukun uygulanmasını engelleyen diğer bir durum ise, doğrudan uygulanan kurallardır (müdahaleci normlar). Bu kurallar, taraflardan ziyade, devlet organizasyonunun sosyal, ekonomik ve politik menfaatlerini gerçekleştirmeyi amaçlar. Bu açıdan vatandaş yabancı ayrımı gözetilmeden, yabancılık unsuru taşısın taşımasın, hukuk seçimi yapılsın yapılmasın, uygulama alanına giren her ilgili olay ve hukukî ilişkide mutlaka uygulanması gereken kurallardır (ŞANLI, Cemal/ESEN, Emre/ATAMAN-FİGANMEŞE, İnci, Milletlerarası Özel Hukuk, … 2019, s. 7; ÇELİKEL, Aysel/ERDEM, B. Bahadır, Milletlerarası Özel Hukuk, … 2020, s. 155). İş hukukunda işçiyi koruyan her emredici kural, doğrudan uygulanan kural olarak nitelendirilmez; ayrıca devlet organizasyonunun sosyal, ekonomik ve politik menfaatlerini de koruması gerekir. Bununla birlikte, emredici hükümler ile doğrudan uygulanan kuralların ayırt edilmesi her zaman kolay değildir ve tartışmalıdır. Doğrudan uygulanan kurallara, kamu hukuku nitelikli iş güvenliği hükümleri, özel işçi gruplarını koruyucu hükümler ve yasal greve ilişkin hükümler ve asgarî ücrete ilişkin düzenlemeler örnek olarak gösterilebilir (ELÇİN, Doğa, Milletlerarası Unsurlu Bireysel ve Toplu İş Sözleşmelerine Uygulanacak Hukuk, … 2012, s. 189-195). Devlet organizasyonun korunması, çoğu olayda ülke ile belirli bir şekilde irtibatlı ya da ülkede gerçekleştirilen iş sözleşmelerinde söz konusu olur. Örneğin, tamamen yurt dışından ifa edilen bir iş ilişkisinde Türk hukukundaki asgarî ücrete ilişkin kuralın uygulama alanına giren bir olay ya da ihtilâf söz konusu olmaz (AYGÜL, Musa, “Yabancı Unsurlu İş Hukuku İhtilâfları ile İlgili Yargıtay Kararlarının Değerlendirilmesi”, (Editörler, TANRIBİLİR, Feriha Bilge/GÜMÜŞLÜ TUNÇAĞI) Gülce, 10. Yılında Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun, … 2017, s. 525-526; VURAL ÇELENK, Belkıs, “Yabancı Unsurlu İş Sözleşmelerinde For Devletinin Doğrudan Uygulanan Kurallarının Tespiti ve Uygulaması”, Yıldırım Beyazıt Hukuk Dergisi, 2017/1, s. 286).

MÖHUK m. 27(1) uyarınca iş sözleşmesinin tarafları, sözleşme ile irtibatlı olsun olmasın diledikleri bir ülkenin hukukunu seçebilirler. Ancak tarafların seçmiş oldukları bu hukuk düzeninin, işçinin mutad işyeri hukukunun emredici hükümleri uyarınca sahip olacağı asgarî korumanın altında kalması hâlinde mutad işyeri hukuku uygulanır. Bu durumda, seçilen hukuk ile mutad işyeri hukuku arasında bir yararlılık karşılaştırması yapılmalıdır (DOĞAN, Vahit, “5718 Sayılı Kanununa Göre İş Akdine Uygulanacak Hukukun Tespiti”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2007, C. XI, S. 1-2, s. 153; BÜYÜKALP SARIÖZ, A. İpek, “Mutad İşyeri Kavramı ve MÖHUK m.27/f.3’ün Uygulanması Sorunu”, Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi, 2018, C. 8, S. 2, s. 211-212; ELÇİN, s. 89-100). Mutad işyeri, işin zaman ve içerik olarak ağırlıklı ifa edildiği işyeridir. Başka bir anlatımla, mutad işyeri, işçinin işini fiilen yaptığı yerdir. İşçinin ücretinin ne şekilde ve hangi para biriminden ödendiği mutad işyerinin belirlenmesi açısından belirleyici değildir. İşçinin işini geçici olarak başka bir ülkede yapması, örneğin montaj için yurt dışında görevlendirilmesi durumunda, bu işyeri mutad işyeri sayılmayacaktır. Geçici çalışmanın ne kadar olacağı her olayın özelliğine göre hâkim tarafından belirlenmelidir. İşçi sadece yabancı ülkede çalışmak için işe alınmışsa ya da işveren çalışmak üzere yabancı ülkeye gönderdiği işçisini geri alma niyetinden veya işçi geri dönme niyetinden vazgeçerse, yabancı ülkeye gönderilen işçinin fiilen çalıştığı yer, mutad işyeri hâline gelir (AYGÜL, Musa/ÇOBAN, Nazlı, “Birden Fazla Ülkede İfa Edilen İş Sözleşmelerinde Mutad İşyerinin Tespiti”, Terazi Hukuk Dergisi, 2020, S. 169, s. 1822-1824;ELÇİN, s. 118-137; BÜYÜKALP SARIÖZ, s. 217).

Yabancılık unsuru taşıyan iş sözleşmelerinde taraflar uygulanacak hukuku seçmemişlerse veya yapmış oldukları hukuk seçimi anlaşması herhangi bir sebepten geçerli değilse, işçinin işini mutad olarak yaptığı işyeri hukuku uygulanır. İşçinin işini geçici olarak başka bir ülkede yapması hâlinde, bu işyeri mutad işyeri sayılmaz (MÖHUK m. 27(2)). İşin birden fazla ülkede ifa edilmesinde de, mutad işyerinin tespitine çalışılmalıdır. Bu hâlde mutad işyeri, Avrupa Birliği Adalet Divanı kararlarında ve doktrinde belirtildiği üzere, işçinin işini ifa faaliyetlerini veya ifa faaliyetlerinin çoğunluğunu gerçekleştirdiği yer, işçinin esas olarak işverene karşı yükümlülüklerini yerine getirdiği yer, işçinin işini ifa etmek üzere hangi ülkede daha çok zaman geçirdiği, işin organize edildiği yer, işin esas kısmının ve ağırlıklı bölümünün yapıldığı yer gibi kriterlerden hareket edilebilir (Yargıtay 22. HD, E. 2016/9339 K. 2019/16564, T. 18.09.2019; AYGÜL/ÇOBAN, 1822-1824). Ancak işçinin işini belirli bir ülkede mutad olarak yapmayıp devamlı olarak birden fazla ülkede yapması hâlinde iş sözleşmesi, işverenin esas işyerinin bulunduğu ülke hukukuna tâbidir (MÖHUK m. 27(3)). Esas işyeri ile kastedilen, işverenin işyeri merkezinin bulunduğu ülkedir. Örneğin açık denizlerde görev alan gemi adamları bakımından esas işyerinin bulunduğu ülke hukuku önem taşır. Ancak hâlin bütün şartlarına göre iş sözleşmesiyle daha sıkı ilişkili bir hukukun bulunması hâlinde sözleşmeye mutad işyeri hukuku ve işverenin esas işyerinin bulunduğu ülke hukuku yerine bu hukuk uygulanabilir (MÖHUK m. 27(4)). Daha sıkı ilişkili hukukun uygulanmasındaki en önemli unsur, işçinin menfaatidir (ELÇİN, s. 147). Örneğin, işçinin sosyal çevresinin Türkiye’de bulunması, Türkiye’nin sosyal güvence sistemi içinde yer alması, ücretinin Türkiye’de ve Türk Lirası üzerinden ödenmesi, işverenin Türk olması, iş sözleşmesinin Türk hukukuna özgü kurumlar gözetilerek düzenlenmesi, Türk hukukuna tâbi daha önceki bir iş sözleşmesine gönderme yapılması, iş sözleşmesinin Türkçe kaleme alınması gibi unsurların tamamının ya da önemli bir bölümünün varlığı hâlinde, iş sözleşmesinin Türk hukuku ile sıkı ilişki içinde olduğu sonucuna varılabilir (ELÇİN, 152).

Sözleşmenin belirli süreli olarak yapılıp yapılamayacağı, sözleşmenin sona ermesi nedeniyle işçinin hak kazanacağı tazminatlar, fazla çalışma, yıllık izin, işverence yapılan uygulama ve ödemelerin niteliği, zamanaşımı gibi hususlar MÖHUK m. 27 uyarınca tayin edilen hukuka göre değerlendirilmelidir. Hafta tatili, dinî ve millî bayram günleri ve ücretlerini düzenleyen hükümler, doğrudan uygulanan kuraldır; ancak uygulama alanına giren iş ilişkilerine uygulanır. Örneğin tamamen yurt dışında ifa edilen bir iş ilişkisinde, dinî ve millî bayram günleri Türk hukukuna göre belirlenemez (AYGÜL, s. 528; ERDOĞAN, Ersin/ERDOĞAN, Canan, “Türkiye’den Yurt Dışına Götürülen İşçiler Hakkında Yargıtay Kararının Değerlendirilmesi”, İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi, 2016, C. 13, S. 50, s. 971-972).

Somut olayda; davacı, taraflar arasında akdolunan ve yabancılık unsuru taşıyan hizmet sözleşmesi gereğince, çalışma süreleri, hafta tatili ve genel tatil ve diğer işçilik hakları yönünden çalışılan ülke mevzuatının uygulanması gerektiğini, sözleşmenin açık hükmüne rağmen çalışılan ülke mevzuatının uygulamadığını ve uyuşmazlıkta Ukrayna Hukuku’nun uygulanması gerektiğini iddia etmiş, davalı tarafından dayanılan bu sözleşmeye ilişkin imza inkarı ve/veya başkaca herhangi hükümsüzlük itirazı ileri sürülmemiştir. İlk Derece Mahkemesi ve Bölge Adliye Mahkemesince herhangi bir gerekçeye yer verilmeksizin, uyuşmazlık Türk Hukuku esas alınarak karara bağlanmıştır.

Dosyada mevcut sözleşme içeriğine göre; davacı ile davalı işveren arasında imzalanan yurt dışı iş sözleşmesinin fesih, yıllık izin, fazla mesai, hafta tatili ve genel tatil alacaklarına ilişkin maddelerinde çalışılan ülke mevzuatının uygulanacağının belirtildiği, yine sözleşmenin 16. maddesinde de sözleşme maddelerinde belirtilen hususlarda, çalışılan ülke mevzuatının geçerli olduğunun ifade edildiği ve bu suretle tarafların bir hukuk seçimi anlaşması yaptıkları görülmektedir. Davacı, talep konusu yapılan alacakların ilişkin olduğu çalışma döneminde, iş sözleşmesi kapsamında Ukrayna’da bulunan davalıya ait işyerinde çalışmıştır. Diğer bir söyleyişle, Ukrayna Hukuku’nun uygulanması gerektiği ileri sürülen işçilik alacaklarının, davacının fiilen Ukrayna’da çalıştığı dönem için talep edildiği anlaşılmaktadır. Şu halde, MÖHUK’un 27/1. maddesi hükmü kapsamında taraflar arasında bir hukuk seçimi anlaşması mevcut olup, uyuşmazlık konusu alacaklara ilişkin çalışma dönemi yönünden bu hukukun mutad işyeri hukuku olarak kabul edilmesi ve uyuşmazlık hakkında Ukrayna Hukuku’nun uygulanması tüm dosya kapsamına daha uygun olacaktır. Hal böyle olunca, gerekirse Ukrayna Hukuku’nda uzman bir bilirkişiden de rapor alınmak suretiyle, dava konusu uyuşmazlık bakımından değerlendirme yapılması ve dosya kapsamındaki delil durumu birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir. Bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir ”[1].

Sonuç olarak, yabancılık unsuru taşıyan iş sözleşmelerinde sözleşmenin tarafları uygulanacak hukuku seçmemişlerse, işçinin işini mutad olarak yaptığı yer hukuku uygulanır. Mutad işyeri, işin zaman ve içerik olarak ağırlıklı ifa edildiği ve işçinin işini fiilen yaptığı yerdir.  İşçinin işini geçici olarak başka bir ülkede yapması, burasını mutad işyeri haline getirmez. İşin birden fazla ülkede ifa edilmesinde dahi, mutad işyerinin tespiti yapılmalıdır. Nihayetinde, işçi, işin çoğunluğunu hangi ülkede ifa etmişse, esas olarak işverene karşı yükümlülüklerini nerede yerine getirmişse, hangi ülkede daha çok zaman geçirmişse, iş nerede organize edilmiş ve işin esas ve ağırlıklı kısmı nerede yapılmışsa o yerin hukuku uygulanacaktır.

[1] Y9HD.02.02.2021 T., E.2020/5070, K.2021/3194 Legalbank.

Lütfi İNCİROĞLU

Altın ve Mücevherat Üretiminde İlk 10’dayız

Altın ve takıya olan talep gün geçtikçe artış gösteriyor, sektörün ekonomiye olan katkısı ele alındığında ise yeni pazarlara ulaşılması ve hak ettiği konuma gelmesi için stratejik bir şekilde çalışmalar gerçekleştiriliyor. 6-9 Ekim tarihleri arasında İstanbul Fuar Merkezi’nde düzenlenecek olan Istanbul Jewelry Show eşsiz bir bilgi paylaşımı ve iş fırsatı sunacak.

Ülkemizin farklı kültürleri barındırıyor olması, coğrafi konum olarak diğer ülkelere yakın olması ve bu ülkeler üzerinde ticari atılımlar gerçekleştirmesi sektörün dinamiğinin değişmesinde etkin bir rol oynuyor. Dünya altın mücevherat üretiminde ilk 10 ülke arasında yer alan Türkiye, son 10 yılda arttırdığı ihracat kapasitesi sayesinde sektördeki lider ülkelerden birisi hâline geldi. Otoriteler tarafından altın ve mücevherat üretiminde İtalya’ya rakip olarak gösterilen Türkiye, tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 pandemisinden en az etkilenen ülkelerden biri oldu. Altın, gümüş ve pırlanta ihracatının yanı sıra montür ihracatı ile de sektörün önemli rakipleri arasında yer alan Türkiye 2021 yılını da başarıyla kapattı. Ayrıca üretimdeki rekabet avantajını kullanarak ihracatta ki büyüme oranında ise ivme kazandı.

Pazar hedefleri belirlenecek

Türkiye’de en çok mücevher ihracatı yapılan ülkelerin başında; ABD, İngiltere, Birleşik Arap Emirlikleri, Hong Kong, İsviçre, Irak, İsrail, Libya, Mısır ve Kırgızistan geliyor. Günümüzde E-ticaret sayesinde daha çok ülkeye ulaşılarak hedeflenen, sektörün Avrupa pazarında ABD ve Ortadoğu’da güçlü bir konuma gelmesi. Türkiye ekonomisi için büyük önem taşıyan altın, takı ve mücevherat sektöründe belirlenen pazar hedefleri ile amaçlanan ülke toplam ihracat değerinden alınan payın büyümesine katkı sağlamak. Nitekim elde edilen veriler de bu amacı doğrular boyuta ulaşmış durumda.

İhracat rakamları daha da artacak

2022 yılı ilk yedi aylık döneminde yapılan ihracat miktarı 3 milyar doları aştı.  Bu veriler doğrultusunda Istanbul Jewelry Show Kurucu Ortağı Şermin Cengiz, sektörün büyümeye devam ettiğine dikkat çekerek şunları kaydetti: “Sektörümüzün katma değerini artırmak için çalışmalarımızı aralıksız sürdürüyoruz. İhracatımızın artması için sektörün tabanının da gelişmesi gerektiğine inanıyor, bunun için önemli adımlar atıyoruz. Türk mücevherinin yeni pazarlara ulaşması ve hak ettiği konuma erişmesi hedefiyle de girişimlerde bulunuyoruz. Yılın ikinci yarısında daha güçlü sonuçlar almayı hedefliyoruz.” açıklamasında bulundu.

B2B fuar ile sadece sektör profesyonelleri bir araya gelecek  

Mücevherat sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin bir araya gelmesi ve özellikle uluslararası pazarlarda etkinlik göstermesi adına düzenlenecek olan Istanbul Jewelry Show,  ithalat ya da ihracat yapan firmaların müşteri ve tedarikçi bulma konusunda yeni alıcıları veya ticari iş ortaklarını daha kolay bulabilme fırsatı sunmuş olacak. Sektörün Türkiye ekonomisine olan katkısına vurgu yapacak olan fuar, dünyanın farklı ülkelerinden gelen katılımcıları ağırlayacak.

www.istanbuljewelryshow.com

Fuar sadece sektör profesyonellerine yöneliktir, halka açık değildir.

 

Dış Ticaret Erbabının Dostu: Go Trade Go

DIŞ TİCARET ERBABI

Yolu dış ticaretten geçen her kim olursa, iyi bir dış ticaret elemanı ile ürünlerini uluslararası pazarlarda satmak arzusundadır. İşte sizlere destek olabilecek nitelikte bir iş ve çözüm ortağınızdan bahsetmek istiyorum.

GO TRADE GO

Size bu yazımda dış ticarette yeni bir iş yapış şekli olan GoTradeGo’dan bahsetmek istiyorum.

Bildiğiniz gibi ithalat / ihracat sürecinde işleyiş dijitale evrilmiş durumda. Bu süreçte güvenilir ve size kolaylık sağlayacak GoTradeGo’ya ihtiyaç duyabilirsiniz. Sizlere bir eğitimcinin gözünden GoTradeGo nasıl bir platform ve bizlere nasıl bir yenilik sunuyor bunlara değineceğim.

Bu platform sistemde bir pazaryeri olarak yer alıyor ve ithalat/ihracat yapmak isteyen ya da farklı pazarlara açılmak isteyen firmalar ile freelance çalışmak isteyen dış ticaret uzmanlarını bir araya getiriyor. Bir nevi toparlayan misyon üstleniyor.

Daha önce karşımıza çıkmayan bu iş yapış şeklinin sizlere faydaları ise çok fazla. Bir dış ticaret uzmanı istihdam etmeden sistem içinde eşleşme sağladığınız uzmanınızla GoTradeGo’nun kullanıcı dostu yazılımı sayesinde hızlı bir şekilde görüşmelere başlayabiliyorsunuz. Uzmanınız ürünleriniz için pazar araştırması yaparken siz de ihracat / ithalat süreci ile ilgili hazırlanan eğitim videolarımızı takip ederek sizleri nelerin beklediği ile ilgili bilgi edinmiş oluyorsunuz.

Dış ticaret uzmanları ise sisteme kaydolarak daha fazla firmaya hizmet verip kendi networklerini oluşturmanın yanında ek gelir elde etme imkânı da bulmuş oluyor.

Bir eğitimci olarak, GoTradeGoyu dış ticaret ve mentorlük alanında bu sektörde başarılı işler yapmak isteyen arkadaşlar için faydalı buluyorum ve destekliyorum.

ELDE EDİLECEK FAYDA

Kurum ve kişilerin alacakları her eğitim veya araştırma faaliyeti, kendisine yapılmış bir yatırımdır. Yetkin kişileri bünyesinde barındıran kurumlar, daha fazla sonuç odaklı, daha az hata yapan ve daha fazla kazanan taraf olurlar. Go Trade Go ile kazanımlarınız tartışılmayacak derecede fazla olacaktır.

 Reşat BAĞCIOĞLU

Ticaretle ilgili alım-satım ve danışmanlık taleplerinizi, https://satinalmadergisi.com/ticaritalep/ sayfasından iletebilirsiniz.

Doğru E-Posta Yazmak

“Konuşmak, hele yazmak yalnızca karşımızdakiyle iletişim değildir; sözcüklerin bilincimize ve bilinçaltımıza sürekli gönderdiği uyarılarla akan ve kendimizle, iç dünyamızla kurduğumuz bir iletişimdir aynı zamanda”. Erendiz Atasözü

Günümüzde değişen koşullar ve teknolojik gelişmelerle birlikte hayatımızın farklı alanlarında farklı iletişim kanallarını kullanarak (yazılı, sözlü ya da sözsüz) farklı kişilerle iletişim kuruyoruz. Bu iletişim kanallarından yazılı iletişim ise en çok başvurduğumuz yöntem.

Dijitalleşmeyle birlikte yazılı iletişim biçimlerinden daha çok e-postaları aktif olarak kullanmaya başladık. Özellikle iş hayatımız içerisinde tedarikçiden personele, yöneticiden patrona kadar oldukça yaygın olarak kullandığımız e-postalar dünyamız şartları gereği etkili, kalıcı ve vazgeçilmez birer araç haline geldi. Buna bağlı olarak gün içinde farklı konulara ilişkin çok sayıda kişiden değişik formatlarda yazılmış e-postalar alıyor ya da gönderiyoruz. Ancak çoğumuz bu konunun ne kadar değerli bir iletişim yöntemi olduğunu düşünmeden e-postayı yazıp geçiyoruz. Geri bildirim de almadıysak doğru bir iletişim kurduğumuzdan emin bile olamıyoruz. Oysa yazılı iletişimde kullanılan her türlü ifade, kelime, yazım şekli vb durumlar iletişimin niteliğini ve kalitesini büyük ölçüde etkiliyor.

Radicati Group tarafından yayınlanan bir rapora göre bir kişi iş için günde 100’den fazla e-posta alıyor ve gönderiyor. Ayrıca başka bir araştırma sonucu da insanların %64’ünün istemeyerek öfke veya karışıklığa neden olan bir e-posta gönderdiğini ya da aldığını ortaya koymuştur.

İletişimde e-posta yöntemini kullanmak birden fazla kişiye zaman ve mekân sorunu olmadan ulaşmak, ekonomiklik, arşivlenebilirlik ve sürdürülebilirlik açısından son derece etkili ve kalıcı bir yöntemdir. Ancak yazılı iletişim kaynağı olarak e-postaların yanlış anlaşılmak, dikkate alınmamak, karşı tarafla yanlış mesaj alış verişinde bulunmak gibi sakıncaları olduğu aşikârdır. Bu nedenle e-posta yazarken  yeterince hassas olmamız ve belirli kurallara dikkat etmemiz son derece önemlidir.

Peki Doğru E-posta Yazma Kuralları Nelerdir ?

Bu kurallar ast, üst ve protokol seviyelerinde veya kültürel anlamlarda değişmekle birlikte, okuduğum bazı kaynaklardan aldığım notlarla doğru e-posta yazım kurallarını genel olarak aşağıdaki şekilde sıralamak isterim:

1. E-postanın kim tarafından gönderildiği belli olmalı, takma adlar kullanılmamalı,
2. Yazılan e-postanın konusu belli olmalı. Konu kısmına etkili bir başlık atılmalı,
3. Ekte dosya eki varsa mutlaka dosyanın adı olmalı,
4. Hitap cümleleri doğru kullanılmalı varsa Unvanlarla hitap edilmeli,
5. İçerik kısa ve öz olmalı, amaca hizmet etmeli,
6. Dil bilgisi ve yazım kurallarına uyulmalı (TDK bilgi alınabilir),
7. Büyük harflerle yazılmamalı,
8. “Okundu” teyidi almak güvensizliği işaret ettiğinden mümkün olduğunca tercih edilmemeli,
9. BBC kısmı etik olarak kullanılmalı,
10. CC’ye gerekli kişiler konulmalı, diğer kişiler gereksiz e-posta trafiğine maruz bırakılmamalı,

11. Belirli bir saatten sonra e-posta gönderimi olmamalı,
12. Yazının altında mutlaka e-imza ya da ad / soyad bilgileri yer almalı,
13. Yazı nazik veya resmi cümlelerle sona erdirilmeli.

E-posta göndermek kesinlikle mesajlaşmak değildir. Önemli bir iletişim kanalıdır. Ayrıca doğru e-posta yazmak kurumsal nezaket ve görgünün de ayrılmaz bir parçasıdır.

Saygılarımla,

Nurten KILIÇPARLAR

Gümrükte İstisnai Kıymet

İthal Eşyasının Gümrük Kıymeti

İthalat işlemlerine ilişkin eşyaların vergilendirilmesi, ithal eşyalarının gümrük kıymeti üzerinden hesaplanır. 4458 sayılı Gümrük Kanunu’na göre ithal eşyasının gümrük kıymeti eşyanın satış bedelidir. İthalatçının, ihracatçıya ya da ihracatçı yararına yaptığı ya da yapması gereken ödemelerin toplamı ithal eşyasının gümrük kıymetini ifade eder. Gümrüğe sunulan ithal eşyalarının teslim alınabilmesi için gümrük vergilerinin ödenmesi gerekir. Gümrük vergileri ise ithal eşyasının beyan edilen kıymeti üzerinden hesaplanır. Bu sebeple, gümrük vergilerinin eksik tahakkuk ettirilmemesi için ithal eşyasının gümrük kıymetinin doğru hesaplanması gerekir.

Alıcının ithal eşyası için yaptığı ya da yapması gereken hangi ödemlerin gümrük kıymetine dahil edileceği Gümrük Kanunu’nun 27 maddesinde, hangi ödemlerin dahil edilmemesi gerektiği ise Gümrük Kanunu’nun 28. Maddesinde belirtilmiştir. Bununla birlikte, ithal eşyasının gümrük kıymeti ile ilgili mevzuat da ikincil düzenlemeler mevcuttur. Örneğin, bir ithalat işlemine ilişkin satıcının alıcıya yaptığı iskontolar, alıcı tarafından satıcıya ödenmez. Her ne kadar alıcı tarafından satıcıya ödenmese de sadece miktar iskontoları ve peşin ödeme iskontoları gümrük kıymetine dahil edilmez. Bunun dışındaki iskontolar gümrük kıymetine eklenir.

Gümrük idarelerince beyan edilen kıymetin gerçekliği veya doğruluğu konusunda şüpheye düşülmesi halinde yükümlülerden ilave bilgi ve belgeler istenilecektir. Yapılacak araştırmaya göre gümrük kıymeti tespit edilecek ve tespit edilen kıymet üzerinden gümrük vergileri tahakkuk ettirilecektir. Gümrük vergileri ise gümrük yükümlülüğünün doğduğu tarihte yürürlükte bulunan vergi oranlarına göre hesaplanır. Gümrük yükümlülüğü de genel olarak ithal eşyalarına ilişkin serbest dolaşıma giriş beyannamesinin tescil edildiği tarihte başlamaktadır.

İthal eşyalarına ilişkin tahakkuk eden vergiler, yükümlüye tebliğ edilir. Gümrük vergileri ödendikten sonra eşyalar teslim alınabilir statüye gelmektedir. Serbest dolaşıma giriş beyannamesi kapandıktan ve eşyalar teslim edildikten sonra gümrük kıymetine ilave edilmesi gereken ancak beyan edilmemiş bir unsur tespit edildiği taktirde, eksik alınan gümrük vergileri hesaplanarak ek tahakkuk kararı ve aradaki vergi farkına tekabül eden vergi tutarının üç katı oranında ceza kararı düzenlenir. Bu işlemler ise serbest dolaşıma giriş beyannamesinin tescil tarihinden itibaren üç yıl içerisinde gerçekleştirilmesi gerekir.

İstisnai Kıymetle Beyan

İstisnai kıymetle beyana ilişkin hükümler, gümrük yönetmeliğinin 53. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre aşağıda belirtilen durumlarda yükümlünün talebi üzerine istisnai kıymetle beyanda bulunulabilir.

1-Konsinye şeklinde teslim edilen çabuk bozulabilir eşya,

2-Gümrük kıymetine ilave edilmesi gereken, ancak ithalatçı ve ihracatçı arasındaki sözleşme gereği söz konusu kıymet unsurları gümrük yükümlülüğü başladıktan sonra belli olacak eşya,

3-Satış sözleşmesinde fiyatın sonradan gözden geçirilmesini öngören hükümler içeren eşya,

4-Boru hatları veya elektrik telleri ile taşınan ve depolama imkânı olmayan sürekli akış halinde olan eşya,

5-Deniz yolu ile sıvı halde Türkiye Gümrük Bölgesine getirilen ve gümrük gözetimi altında gaz haline dönüştürülerek limanda boru hattında verilen sıvılaştırılmış doğal gaz

Yukarıda 5 maddede belirtilen ithalat işlemlerinde ortak nokta, ithal eşyasının gümrük kıymeti, gümrük yükümlülüğünün başladığı tarihte henüz kesin değildir. Bu şekildeki işlemlerde vergi tahakkuku mevcut belgelerde belirtilen kıymet esas alınarak yapılır. Daha sonrasında satıcıya ödenmesi gereken bir tutar oluşursa tamamlayıcı beyan verilerek ek vergi tahakkuku yapılır. Alıcıya iade edilmesi gereken bir tutar oluşursa, fazla ödenen vergilerin geri alınması gündeme gelir. Fazla ödenen vergilerin geri alınması ise Gümrük Kanunu’nun 211’inci maddesi uyarınca sistem üzerinden geri verme ve kaldırma başvurusu yapılması gerekir.

Yukarıdaki durumlarda yükümlülerin, anılan kıymet unsurlarının mevcudiyetini gösteren sözleşmelerin örneği ve onaylı çevirisini gümrük idarelerine sunması gerekir. Buradan anlaşılması gereken durum, ithal eşyasının serbest dolaşıma giriş beyannamesinin tescili sırasında kıymet unsurlarının varlığı bilindiği ancak oluşacak matrah tutarının henüz bilinmediğidir.  Bununla birlikte; herhangi bir sözleşmeye dayanmayan ve yükümlülüğün başladığı tarihte mevcudiyeti bilinmeyen kıymet unsurları da söz konusu olabilmektedir. Bahse konu durumlar için Gümrük Yönetmeliği 53/5 kapsamında işlem yapılarak, kıymet veya matrah unsurunun muhasebe kayıtlarına intikal ettirildiği ayı takip eden ayın yirmi altıncı günü akşamına kadar beyanda bulunulur.

İthal eşyasının gümrük kıymetine göre hesaplanan gümrük vergileri için zamanaşımı, gümrük yükümlülüğünün başladığı tarihte, genel olarak serbest dolaşıma giriş beyannamesinin tescil edildiği tarihten itibaren üç yıldır. Bu süre zarfında tahsil edilmeyen gümrük vergi ve cezaları zamanaşımına uğramaktadır. Tamamlayıcı beyana isabet eden ithalat vergileri bakımından zamanaşımı tamamlayıcı beyanın verildiği tarihten itibaren başlayacaktır. Üç yıldan daha uzun bir süre önce ithal edilen eşyalar için daha sonrasında satıcıya ödenen tutarın tamamlayıcı beyan ile gümrük idaresine beyan edilmesi gerekir.

Bir örnekle açıklamak gerekirse, tohum ithalatında alıcı ve satıcı arasında yapılan anlaşmaya göre tohumlardan elde edilen ürünlerin satılmasından sonra elde edilen hasılatın %15’i satıcıya ödenecek olsun. Tohumların ülkeye getirilerek gümrük idaresine sunulduğu ve serbest dolaşıma giriş beyannamesinin verildiği tarihte, elde edilecek hasılat belli olmadığından, bu hasılata ilişkin vergi tahakkuku yapılamayacaktır. Söz konusu tohumların ülkede ekilip ürün elde edilmesi toplanıp satışa sunulması sonucu ve hasılat elde edilmesi süreci üç yılı aşabilir. Alıcı firma tarafından satıcıya sonradan ödenmesi gereken kıymet unsurunun netleştiğinde tamamlayıcı beyan verilmesi gerekir.

İthal eşyasının gümrük kıymetine veya katma değer vergisi matrahına girmesi gereken ancak gümrük beyannamesinin tescili anında yükümlü tarafından mevcudiyetinin bilinmesi mümkün olmayan kıymet veya matrah unsurları için böyle bir beyan verilmemesi ve bu durumun sonradan yapılan denetim sonucunda sonradan tespit edilmesi halinde eksik alınan vergiler tahakkuk ettirilerek Gümrük Kanunu’nun 234. Maddesi uyarınca idari para cezası uygulanır.

Uygulamada karşılaşılan genel hatalardan biri de; sonradan ibraz edilmesi gereken kıymet unsurlarının firmalarca 2 No’lu KDV beyannamesi ise vergi dairelerine ibraz edilmesidir. Vergi dairelerine 2 No’lu KDV beyannamesi ile ibraz edildiğinde ithal eşyalarına ilişkin sadece katma değer vergisi tahakkuk ettirilerek ödenmiş olmaktadır. Oysaki kdv, ithalat işlemlerinde gümrük vergilerinden sadece biridir. Tamamlayıcı beyan gümrük idarelerine verilmediğinde, ithal eşyalarına ilişkin gümrük vergisi, ilave gümrük vergisi, ek mali yükümlülük gibi vergiler eksik ödenmiş olacaktır. İthal eşyasının gümrük kıymetinin bir parçası olmasına karşın gümrük idaresine beyan edilmeyip vergi dairesine beyan edilen ve sadece KDV’ye tabi olan beyanlar için ise Gümrük Kanunu’nun 241/1 uyarınca usulsüzlük cezası uygulanacaktır.

İlker ÇOLAKVERMİŞ

Kaynakça:

Gümrük Yönetmeliği

Gümrükler Genel Müdürlüğü’nün 27.03.2015 tarihli 6901953 sayılı yazısı

Gümrükler Genel Müdürlüğü’nün 16.02.2022 tarihli 71950650 sayılı yazısı

Ticaret Araştırmaları ve Risk Değerlendirme Genel Müdürlüğü’nün 22.02.2022 tarihli 72161857 sayılı yazısı

Sanayi Bölgesi Markalaşırsa, İhracatımız 1 Trilyon Dolar Olur

“Sanayi Bölgesi Markalaşırsa, İhracatımız 1 Trilyon Dolar Olur”

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Rektörü Prof.Dr. İsmail Kavuncu ile Dersankoop ve TRİOS2023 Sanayi Sitesi Yönetim KuruluBaşkanı Mehmet Mahşuk Gülaçar, İkitelli Organize Sanayi Bölgesi YönetimBinasında bir araya geldi. Üniversite-Sanayi işbirliği odağında gerçekleşengörüşmeler sonunda İTÜ ve Dersankoop arasında işbirliği yapılmasına yönelik prensipanlaşmasına varıldı.

Bir ülkenin kalkınması, bilgi-emek-üretim saç ayağında kurgulanan sistemin işlevsel ve sürekli olmasına bağlıdır. Sanayi devrimiyle birlikte artan üretim faaliyetleri, günümüzde teknolojik gelişmelerin de etkisiyle artık daha fonksiyonel bir hale gelmeye başladı. Makine parkurlarının otomasyon sistemleriyle entegrasyonu, hem hız hem de kalite olarak devrim niteliğinde değişikliklerin yaşanmasına zemin hazırlamış oldu. Ancak Türk sanayicilerinin bu değişime istenen seviyede ayak uydurabildiklerini söyleyebilmek biraz güç. Türkiye’nin en büyük sanayi bölgelerinden İkitelli Organize Sanayi Bölgesi içerisinde yer alan Dersankoop’un ve Yeni Nesil Sanayi Sitesi Trios’un Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Mahşuk Gülaçar, uzun zamandır üzerinde hassasiyetle durduğu yeni sanayi ve sanayici modelini bilim dünyasıyla birlikte inşa etmek için yoğun çaba sarf ediyor. Bu doğrultuda geçtiğimiz günlerde İTÜ Rektörü Prof. Dr. İsmail Kavuncu ve beraberindeki heyetle İOSB merkezinde bir araya geldiler. İkitelli Organize Sanayi Bölgesi’ndeki sanayiciler adına konuşan Gülaçar, Rektör Kavuncu’ya hitaben bölgenin düşünce dünyasından ciddi beklenti içerisinde olduğunu söyledi.

Mehmet Mahşuk Gülaçar’ın konuşmasından bazı başlıklar:

Sanayici, şimdiye kadar sorunlarını kısa vadeli çözümlerle kendisi halletmeye çalıştı!

“Sayın hocamı ziyarete gittiğimde, İTÜ’nün gerçekten bu ülke için üretimi esas alan, gayretleri ödüllendirmek ve onlara katkı vermek isteyen bir bilim kuruluşu olduğunu gördüm. Sanayici ile bilim insanını bir araya getirebilecek ortamı oluşturabileceğimize dair umutlarım bu görüşmeden sonra fazlasıyla arttı. Lakin biz sanayiciler, alaylı bir topluluk olarak maalesef bir bilim anlayışı doğrultusunda kendisini şekillendiren, bilimin kıymetinin farkında olan bir kitle değiliz. Bizler, geçimimiz için gerekenleri temin edebilmek, ailelerimizi kimseye muhtaç etmeden yaşanabilir bir düzen kurmak için mevcut işlerimizi seçtik ve gerçek şu ki bu işler, bizim doğru bir şekilde, kabiliyetlerimizi ve istidatlarımızı okuyarak tercih ettiğimiz işler değil. Yeter ki bir kapı açalım ve çoluk çocuğumuzun nafakasını elde edelim, biraz da rahat yaşam koşullarını elde edelim diye işe soyunan, kollarını sıvayan üretici güçleriz biz. Gerçekten bilimin farkında olan, dünyadaki teknolojinin nerelere ulaştığını fark eden ve katma değeri yüksek ürünleri üretme anlayışına sahip yeni nesil sanayici profilini tüm zorluklarına rağmen oluşturabiliriz. Türkiye’deki OSB’ler, ülkenin kurtuluş reçetesini yazmaya ve bu profili içselleştirmeye muktedir yerlerdir.”

Marka Ürünler Satmaya Başladığımızda İhracatımız 1 Triyon Dolar Olur

Türkiye’deki 363 organize sanayi bölgesinin lokomotifi konumunda olan 7 milyon m2 üzerine kurulu ve 34 bin üreticiye sahip İkitelli Organize Sanayi Bölgesi’nde 19 bin çeşit ürün üretiliyor. Bu ürünlerin yarısından fazlasının marka olmaya müsait ürünler olduğunu belirten Gülaçar, bunu başardıkları takdirde, Türkiye’nin 1 trilyon dolar ihracat rakamını yakalamasının hiç de zor olmayacağını ifade etti.

“Bugün Gaziantep’te 42 milyon m2 üzerindeki OSB’de 93 adet, 87 milyon m2’lik Eskişehir OSB’de 126 adet ürün üretilirken, 7 milyon m2 üzerine konuşlanmış İkitelli OSB’de 19 bin çeşit ürün üretilmektedir. Bunların içerisinde 10 binin üzerindeki ürün markalaşmaya müsait ürünlerdir. Eğer bu sağlanırsa ülke olarak ihracatımız trilyon doları çok rahatlıkla bulur. Üretici kabiliyetlerimiz en kısa zamanda bilimin gözetiminde işlerini yaparsa inanıyorum ki bu ülkeyi Almanya’nın seviyesine getirebiliriz.”

Eğitim sistemini üretime yönelik programlamalıyız

“Genç bir nüfusa sahibiz. Ülkemizdeki 87 milyon kişinin 31 milyonu eğitim kurumlarında. 8 milyonluk ilköğretim kitlesini çıkartırsak geri kalanların içerisindeki 19-20 milyon, iş yapabilme kabiliyeti olan çocuklar. Eğitim formatını üretime yönelik programlayarak ara eleman sıkıntısını halledebiliriz. ‘Suriye’den gelenler geri gönderilsin’ dendiğinde ödü kopuyor sanayicimizin. Aslında bize istihdam olarak kendi insanımız fazlasıyla yeter. Eğitimde zamanlama, pratiğe dönük yeninden kurgulanırsa, ara eleman sorunu çözülebilir.”

Değişimin Önünde ‘Mevzuata Aykırı’ Sopası Var

“Şu anda birçok alanda tıkanıklık yaşıyoruz. Üretimde iyi bir noktaya geldiğimizde bu sefer de mevzuata takılıyoruz. Nasıl müdahale edeceğimizi bilmiyoruz. Mevzuata müdahale etmeye kalktığımız zaman, bürokrasi sanki onu ilahlaştırmışçasına hemen diyor ki; ‘mevzuata aykırı kardeşim’. Bu aykırı olan şey ülkenin gelişimini, ihracatını durduruyorsa, marka üretmesine engel oluyorsa, geleceğini parlak ufuklara taşıyacak zihniyeti törpülüyorsa, kusura bakmayın ama mevzuat da değişime açık olmalı. Dolayısıyla hiçbirimiz bu değişimi gerçekleştirmeye cesaret edemiyoruz. Çünkü ‘mevzuata aykırı’ sopası başımıza hemen iniveriyor. Bununla ilgili çalışmaları sizlerden bekliyoruz. Bizi okuyun lütfen.”

Küsmek Yok

“Her şeye rağmen kendimize küsme lüksümüz yok; ayağa kalkabileceğimizi ama bunun tek yolunun da bilim kuruluşlarının gözetimi altında üretmekten geçtiğini bilelim. Bugün İOSB’de 34 bin üretici kabiliyetimiz var. Buna rağmen sanayici ve teknoloji envanteri yok. Bu envanterle ülkeye neler kazandırabileceğimizin analizini yapabileceğimiz bir akademik danışma kurulumuz ve sanayici istişare kurulumuz yok.

Bu ikisinin birlikte çalışabileceği kamu-üniversite-sanayi ortak Ar-Ge ve koordinasyon kuruluna acilen ihtiyacımız var. Yol alabilmemiz, markalaşmamız için bizi okuyabilen ve mevzuat tıkanıklığını aşabilecek tekliflerle mevzuları siyasi iradeye götürecek bir mekanizmaya her zamankinden daha çok ihtiyaç duyuyoruz. Her yönüyle sıkıntılar içerisindeyiz. Buna rağmen gece gündüz sürekli üretiyoruz. Bu bölge, 10 milyar dolar ihracat yapma potansiyelini kendi içerisinde sağlamış ve ikinci nesle devir yapabilecek noktada rüştünü ispat etmiş bir sanayi merkezidir. Katma değeri yüksek ürün üretmek istiyoruz. Bu da beraberinde bilgi ihtiyacını doğuruyor. Biz size teslim olmaya hazırız.”


Mehmet Mahşuk Gülaçar’ın konuşmasından sonra söz alan Rektör İsmail Kavuncu, İTÜ’nün kısa tarihini, bölümlerini ve başarılarını dinleyicilere aktardıktan sonra farklı sektörlerle yaptıkları işbirliği ve projelerden örnekler vererek sanayicinin her zaman yanında olduklarını dile getirdi. Denizcilik, Bilişim ve Elektronik bölümleriyle İTÜ Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nin, 1%’lik dilimden öğrenci alarak üst seviye bir eğitimle gençleri geleceğe hazırladığını, böylelikle sanayicinin her dönem muzdarip olduğu ara eleman sorununa da kalifiye öğrencilerle çözüm getirdiklerini aktaran Kavuncu, müfredatlarını, öğrenciyi girişime ve üretime yönlendirme ekseninde oluşturduklarını söyledi.

Yeni Model: 4+1 Bütünleşik Eğitim

Lisans ve Yüksek Lisans Bir Arada

“İTÜ olarak firmalara, kurumlara ve sanayicilerimize nasıl daha fazla destek olabiliriz diye sürekli düşünüyor ve proje geliştiriyoruz. İçerisinde çok farklı bileşenlerin olduğu, özel sektörün istifade ettiği Ar-Ge ve Test merkezlerinin konuşlandığı bir Teknoparkımız var. TUSAŞ’ın Ar-Ge Merkezi, MATİL’in ve OTAM’ın Test Merkezi, parkın içerisinde. Hidrojen malzemelerinin taşınmasına yönelik Ar-Ge kurulumu halen devam ediyor. Kimya ve tekstil sektörleriyle uzun zamandır dirsek temasımız söz konusu. İTKİB’le ortak proje ve organizasyonlar yürütüyoruz. Yine de kat etmemiz gereken çok yol olduğunun farkındayız.”

Kuluçka Merkezleri ve Teknofest, Gençlerin Mühendisliğe Olan İlgisini Artırdı

“Küresel gelişmelerden çok çabuk etkilenen üretim ve inşaat sektörlerine bağlı olarak makine, inşaat ve mimarlık fakültelerinde belli oranlarda bir azalma olsa da genel olarak mühendislik bölümlerine ilgide artış olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bunda sayıları her geçen gün artan kuluçka merkezlerinin ve teknoloji festivallerinin ciddi payı var.”

10 Aylık Uygulamalı Eğitimi Birlikte Planlayabiliriz

“Öğrencilerimizi daha donanımlı hale getirmek için çalışmalarımız devam ediyor. Şöyle bir projemiz var; lisansla yüksek lisansı birleştirip bütünleşik eğitim (4+1) modeliyle her ikisinden de aynı anda mezun vermek! Bu model içerisinde de öğrenciler en az 10 aylık bir uygulamalı eğitim alacaklar. Uygulamalar, 3. sınıftan itibaren başlayacak ve her öğrencinin bir sanayi bir de akademik danışmanı olacak. Bu model sayesinde öğrencilerimiz hem uygulamalı eğitimden geçmiş hem de yüksek lisans tezi hazırlayarak bir alanda uzmanlaşmış mühendisler olarak iş hayatına başlamış olacaklar. Şu an 250 öğrencide bu modeli denemeye başladık. Siz değerli sanayicilerimizle işte bu noktada yollarımız kesişiyor. Zira uygulamalı eğitim aşamasında sizlerle çalışmak isteriz. Kaldı ki bu süreçte not ortalaması 3’ün üzerinde olan en iyi öğrencileri sizlere yönlendirmiş olacağız.”

Çalıştaylarla İhtiyaçları Belirleyip Çözümler Geliştirelim

“ASELSAN ve TUSAŞ gibi firmalarla birkaç günlük çalıştaylar yapıyoruz. İhtiyaçlarını bizimle paylaşıyorlar. Biz de onlara alanlarıyla alakalı neler yapabileceğimizin sunumunu yapıyoruz. İyi projeler çıkıyor sonuçta. Ayrıca ASELSAN’la akademik programımız da var. Hocalarımız onlara kendi bünyelerinde yüksek lisans dersleri veriyor. Bu kapsamdaki tezler de yine ASELSAN’ın kendi projeleri doğrultusunda hazırlanıyor. EÜAŞ sorunlarını bize gönderiyor. Buradan çıkan sonuçlardan Master öğrencileri proje hazırlayacaklar. Etkileşimli birliktelikler bunlar. Sizlerle de, OSB bünyesinde ihtiyaç duyulan kategorileri oluşturulup ayrı ayrı çalıştaylar yapabiliriz.

1) Sorunların ortaya konması,

2) Kategorize edilmesi,

3) Alan bazında sonuçlandırılıp, sınıflandırıp ilgili yerlere yönlendirilmesi.

Bu üç aşamayla İOSB’nin fotoğrafını net bir şekilde çekebiliriz. Aslında bizim de elimizde sihirli değnek yok. Birlikte ve özverili bir şekilde hareket edebilirsek eğer, sorunlarımıza çözüm bulabiliriz. Çalıştay’dan ayrı olarak teknik elemanlarımızın yetiştirilmesine yönelik eğitim programları düzenlenebilir. Sürekli eğitim merkezimiz var. Farklı ve gelişen alanlara bağlı olarak dinamik bir şekilde sizlerle birlikte bu eğitim programlarını düzenleyebiliriz.”

Her kriz bir fırsattır

“Üretimden geldiğim için sanayinin problemlerini görebiliyorum. Ekonomik dalgalanmalar, enflasyonun yükselmesi, işçi maaşlarındaki artış… Bunların hepsi tecrübe ettiğimiz şeyler. Pandemi dönemi pek çok fırsat çıkardı karşımıza; dijital dönüşüm, tedarik zinciri, üretim hızı, e-ihracat gibi. Ukrayna’da bir savaş var. Savaşın insani ve dramatik yanları yüreğimizi burkuyor. Özellikle Avrupa açısından bu savaş ciddi bir kriz sebebi. Lakin bizim açımızdan fırsatlar oluşturdu. Pek çok Rus firması Türkiye’de iş yapmak üzere ortaklık arayışında. Bu tür fırsatları kollayıp dinamik bir hareket tarzı ortaya koymak gerekiyor.”

 

Türkiye’nin en büyük havlu ihracatçısı Bursalı’ya 5 ödül birden

Türkiye’nin en büyük havlu ihracatçısı Bursalı’ya 5 ödül birden

  • Türkiye’nin en büyük havlu ihracatçısı Bursalı, uluslararası platformlarda elde ettiği başarılarına bir yenisini daha ekledi. Firma, ‘Bursalı’ ve ‘Nuacotton’ markaları ile dünyanın önde gelen ödül programlarından biri olan ve iş dünyasının oskarları olarak bilinen International Business Awards (IBA) ödül programında toplam 5 ödüle layık görüldü.

Türkiye’nin en büyük havlu ihracatçısı Bursalı, başarı çıtasını yükseltmeye devam ediyor. Firma, International Business Awards (IBA) ödül programında 4 altın, 1 gümüş ödül olmak üzere toplam 5 ödül aldı.

Bursalı, sektörde pek çok ilke imza attığı Nuacotton markası ile ‘Tüketici Ürünleri – Ev Ürünleri’, ‘Yılın İnovasyonu – Tüketici Ürünleri’ kategorilerinde altın, Bursalı markası ile de ‘Yılın En İnovatif Şirketi’ kategorisinde gümüş ödüle layık görüldü.

3 yıl üst üste yılın en iyi ev giyimi, güzellik ve moda şirketi

Bursalı, yılın en başarılı şirketlerinin seçildiği ‘Yılın Şirketi’ kategorisinde de kendi büyüklüğündeki kuruluşlar arasında tüm jürilerden en yüksek puanı alarak 2 altın ödüle hak kazandı. Firma ayrıca ‘Yılın En İyi Tüketici Ürünleri Şirketi’ ve ‘Yılın En İyi Ev Giyimi, Güzellik ve Moda Şirketi’ oldu. Bursalı bu sonuçlarla 3 yıl üst üste yılın en iyi ev giyimi, güzellik ve moda şirketi oldu.Kendimizi sürekli geliştiriyoruz

Bursalı İcra Kurulu Başkanı Alper Bursalı, uluslararası platformlardaki başarılarına bir yenisini daha ekledikleri için mutlu ve gururlu olduklarını söyledi. Bursalı, Türkiye’nin tekstil sektöründeki ilk ve tek Ar-Ge & Tasarım Merkezi unvanına sahip şirketi olarak, yenilikçi ürünleri ile sektörlerinde fark yarattıklarını ifade ederek, “Sürdürülebilir bir başarı için kendimizi sürekli geliştiriyor, gelişen teknolojiyi yakından takip ediyor ve iş süreçlerimizi bu doğrultuda geliştiriyoruz. Ar-Ge ve tasarıma dayalı katma değeri yüksek üretim yapma hedefiyle yolumuza devam ediyoruz” dedi. 

Öte yandan Bursalı, kısa süre önce dünyanın en prestijli iş ödülleri arasında gösterilen Amerikan İş Ödülleri’nde de “Tüketici Ürünleri – Ev Ürünleri” kategorisinde altın ödül alarak, aynı kategoride 3 yıl üst üste ödül alan ilk Türk firması olmuştu. Firma, 2022 yılı ödül programında Bursalı ve Nuacotton markaları ile toplam 4 ödüle birden layık görüldü. Bursalı ayrıca dünyanın önde gelen ödül programlarından olan Silikon Vadisi Ödülleri’nde Bilim ve Teknoloji Alanında Başarı kategorisinde altın ödül kazandı.

 

Mutfakta Hijyen

Öncelikle Hijyen kelimesi nereden gelmiş ve anlamı nedir bakalım. Hygieia, Yunan ve Roma mitolojisinde Hygieia  veya Hygeia  olarak geçmektedir ve tıp tanrısı Asklepios’un kızıdır. Sağlık ve temizlik tanrıçasıdır. Babasının iyileştirme temalı mitolojik görevini Hygieia koruma temalı olarak gerçekleştirmektedir. Hijyen kelimesinin etimolojik kökeni de içerdiği anlam bakımından aynı zamanda tanrıçanın ismi ile özdeştir. Buradan günümüze kadar Sağlık, Temizlik, Arındırma anlamına gelen ” Hijyen ” kelimesini almıştır. Mutfaklarımızda da hijyen çok önemlidir. Gıdanın Olduğu, insan sağlığının olduğu her yerde olmazsa olmazı olmuştur Hijyen.

Acenteler Mutfağa Puan Veriyor  Son yıllarda pek çok acentenin turist getirmeden önce, tesislerin mutfağındaki gıda ve hijyen güvenliğini kontrol ederek yüz üzerinden puan vererek çıkan değerlendirme sonucuna göre “Acente puanlama sistemine göre turisti getiriyor” aksi taktirde yüzdesi düşük, olması gereken tedbirleri almamış bir otel mutfağına riskli bularak otel ile çalışmıyor.

Özellikle Alman, İngiliz ve Belçikalı acentelerin gıda güvenliği konusunda çok titiz olduğunu gözlemlemekteyiz. Bu uygulama yaklaşık olarak 2000 yılından bu yana gerçekleşmektedir. Gıda güvenliği sistemine özen gösteren tesislerin, gıda mühendisi tarafından her gün ve her öğünden bozulma riski yüksek yiyeceklerden numuneler alarak özel olarak kayıt altına alarak numune dolabında saklar. Ayrıca her hafta yiyeceklerden, mutfak çalışma yerlerinden ve ekipmanlarından numune alarak tahlil ettirip bu kayıtları saklamakta her hangi bir olumsuz gelişmede geriye yönelik ürünlerinin kontrolü açısından bu kayıtları sunabilmekte:

Bu riskli ürünlerden örnek verecek olur isek “Kremalı, sütlü tatlılar, mayonezli ve yumurtalı yiyecekler, deniz ürünleri ve soslu yemekler’’ Eğer bu tahlil sonucunda ürün içinde kabul edile bilinir dozda da bakteri bulunursa, o ürünün işleme evresi takip edilerek nerede hata yapıldığı bulunup ve gıda güvenliğinden emin olununca sunumu yapılır. Ancak bu sistemi ne yazık ki her tesis uygulamıyor ve de uygulanmasında da Chef arkadaşlarımız oralı olmuyor.

Geçmiş yıllarda tesislerde yaşanan toplu gıdadan kaynaklı sorunları hatırlarız. “Ancak tesisler bunu kabul etmedi. Sudan kaynaklandığını ya da turistlerin tesis dışında yedikleri bir yiyecekten kaynaklandığını söylediler. Konuyu gizlediler” Bu yaşananlara rağmen faturayı Chefe çıkartıp önlem olarak Chefi değiştirmek te karar kıldılar.

Özellikle her şey dâhil sistemi ile daha da yaygınlaşan açık büfelerde bazı yiyeceklerin bir kez sunulduktan sonra, tekrar kullanımı sıkıntılı özellikle  “salataları kimse kurtaramaz. Bir kez sunulan salata artarsa, ikinci kez sunumu imkânsızdır. Çöpe atılır” ama  sıcak yiyeceklerin bazılarının ise  özel hızlı soğutma sisteminde korunarak ( Blass Chiller), ikinci kez servis yapıla bilinir, hızlı soğutma ünitelerinde bu yiyecekler bakteri üretmeden soğutulup kullanılabilir. Şimdi buradan soruyorum kaç tesiste bu ekipman var?, Kaç tesiste Gıda Mühendisi var..?

Her yerde olduğu gibi kara düzen mi gidiyoruz..

Biz Cheflerde ‘’ne yapalım bizde yok zaten burada da olmaz’’ felsefesi ile olaylara seyirci mi kalıyoruz.

Buradan Soruyorum….

‘’ ,,..Unutmayın

Güzel Lezzetler Nazik

Dokunuşlar ile Başlar…..’’

‘’ Sevdiğim Sözler ‘’

Bir kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya koydurmuş. Bakalım ne yapacaklar gelenler diye başlamış beklemeye…

Ülkenin en zengin tüccarları, en güçlü kervancıları, saray görevlileri birer birer gelmişler. Hepsi kayanın etrafından dolaşıp saraya girmişler. Kayayı yoldan kaldırmak şöyle dursun, pek çoğu kralı yüksek sesle eleştirmiş;

– Halkından bu kadar vergi alıyor, ama yolları temiz tutamıyor…

Sonunda bir köylü yolda görünmüş, saraya sebze ve meyve getiriyormuş. Sırtındaki küfeyi yere indirip iki eli ile kayaya sarılmış ve zorlanarak itmeye başlamış. Sonunda kan ter içinde kayayı yolun kenarına çekmiş. Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereymiş ki, kayanın eski yerinde bir kesenin durduğunu görmüş. Açmış ki bir de ne görsün, kese altın doluymuş. Bir de kralın notu varmış içinde;

– Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir.

Hayat akarken karşımıza çıkan engellerden hep yakınırız da çözüm bulmak için daha az gayret gösteririz.

Engellere takılıp kalmak yerine onlara karşı çözüm bulmak yeni fırsatlar sunabilir.

Sağlıcakla Kalın…

Saygılarımla / Best Regards

Alirıza DÖLKELEŞ

Mutfak Yöneticisi

Food Editor

Limak Cyprus Deluxe Hotel

Bafra Turizm Bölgesi – İskele/K.K.T.C.

T: +90 392 631 18 81

www.limakhotels.com

“Güçte Bir Düzensizlik Seziyorum”

Orijinali “I felt a great disturbance in the force…” olan bu efsane replik, Star Wars serisinin meraklıları tarafından çok iyi bilinir.

  • “Güçte bir düzensizlik seziyorum…”

Bu cümlede geçen Force, kelime karşılığı olarak Güç, Kuvvet, Zorlama, Baskı hatta Şiddet olarak bile dilimize çevrilebilir. Buraya kadar iyi güzel de bir sinema sever ya da fizikçi değilsek, güçte yaşanan düzensizliği hissetmek, normal hayatta ne işimize yarayacak hocam?

Di mi?

Anlatayım hocam !

Ölçeği ve amacı ne olursa olsun, bir organizasyonu ya da örgütü yönetmek, ancak ve ancak güç dengelerini gözetmekle yani düzenlenmiş güç ilişkileriyle mümkündür. Gücü yöneten, her şeyi yönetir.

İyi de nedir bu güç?

Güç kavramı bireyden örgüte doğru 1950’li yılların sonunda French ve Raven[1] tarafından türleri/kaynakları açısından incelenmiştir. French ve Raven’a göre güç;

  • Yasal Güç,
  • Zorlayıcı Güç,
  • Ödüllendirme Gücü,
  • Karizmatik (benzeşim) Gücü ve
  • Bilgi/Uzmanlık Gücü olarak beş boyutta ele alınmıştır.

YASAL GÜÇ: Bu güç kaynağı, örgütsel hiyerarşiden kaynaklanan ve bireyin örgüt içindeki statüsünden gelen güç kaynağıdır. Otoriteyi ifade eder. Kişinin bulunduğu pozisyon nedeni ile etrafındaki kişileri etkileyebilme gücü olarak da tanımlanabilir. “Pozisyon Gücü” olarak da tanımlanır.

“Yani: Fıkralarınız komik olmaya bilir, hatta anlatırken de başarılı olmanız gerekmez Sayın Müdürüm. Siz anlatın biz yine de katıla katıla güleriz size.”

ZORLAYICI GÜÇ: Liderin direktiflerine karşı astların karşı gelmesi durumunda kontrol etme ve cezalandırma gücünü yansıtmaktadır. Ödül gücünün karşıtı olup, cezalandırmayı esas alır.

“Yani: Aman abi gerek yok, Müdür ne derse yapalım. Yoksa gider bizim yevmiyeler. Neme lazım.”

ÖDÜLLENDİRME GÜCÜ: Bireyin başkalarını bir ödül ya da teşvik edici eylemler ile davranışa yönlendirmesi için kullanılan güçtür. Bu güç türünde, yönetici veya lider konumundaki kişinin grup üyelerini ödüllendirmesi söz konusudur. Olumlu motivasyonun en etkili yoludur.

“Yani: Sayenizde Müdürüm kaptık yine hediyeyi. Ara sıra böyle güzellikler yapınca evdekileri de mutlu ediyorsunuz.”

KARİZMATİK GÜÇ: Bu güç kaynağı bireyin başkaları tarafından çekici kabul edilen kişisel özellikleri, ona karşı sevgi, saygı ve güven duyulmasını ifade eder ve doğrudan bireyin kişiliği ile ilgilidir. Bireyin kişiliğinin örgüt üyelerine ilham verebilmesi, onların arzu ve umutlarını dile getirebilmesi bu güç kaynağının temelini oluşturmaktadır.

“Yani: Ölürüm yoluna Müdürüm, endamın yeter…”

UZMANLIK GÜCÜ: Organizasyon içindeki bireyin, işine ilişkin sahip olduğu bilgi, beceri ve uzmanlığın izleyicileri tarafından kabul edilmesi ile elde edilen güçtür.

“Yani: Biliyor abi Müdür bu işleri, şak diye çözer halleder şimdi. Biz daha nereden açıldığını bilmiyoruz, adam şov yapıyor cihazla be…”

Bu açıklamalardan sonra “Güçte bir düzensizlik seziyorum…” cümlesinin önemi sanırım daha iyi anlaşılmıştır. Mevcut süre gelen güçler dengesinde yaşanacak düzensizlikleri önceden seziyor olmak her birey için iş dünyasında yaşamsal bir yetenektir.

Sürekliliği korumak da değişimi yönetmek de hatta mevcudu korumak da güç dengesindeki değişimi önceden hissetme sezinize bağlıdır. Zaman zaman bu güçlerden biri ya da birkaçı elimize geçer. Bu durumda gücün kaynağını yukarıdaki sebeplerden değil de tamamen kendimizden kaynaklı olduğunu, en kötüsü de hep bizim elimizde olacağını zannedersek hapı yuttuk demektir.

Güç, kuvvet denen şey gelir geçer. Ne sizde kalır ne de başkasında. Güçte yaşanan bu değişimleri hissetmeniz işte bu yüzden kıymetlidir.

Bu yeteneğe ister profesyonellik deyin ister doğru ata oynamak fark etmez. De mi ki bir organizasyon içindesiniz ve uyum sağlamanız, yapı içinde konumunuzu koruyor olmanız gerekmekte. O zaman, işte size bir ip ucu.

May the force be with you.

Saygılarımla.

 

Yazarın okuyucuya özel notu: Yazıda vurgusu yapılan güçte yaşanan değişimi hissedin ve ona göre davranın ifadesinden “Her işte yalnız kendi çıkarını düşünme durumu yani çıkarcılık” anlaşılmasın. İşte buna çok üzülürüm.

[1] Konunun detayını merak eden olursa diye aşağıya 2 tane kıymetli çalışma linki bıraktım: https://www.researchgate.net/publication/322095979_FRENCH_VE_RAVEN_PERSPEKTIFIYLE_KISILERARASI_GUCUN_TEMELLERI veya ilişkili bir çalıma olarak https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1143028 okuyabilirsiniz.

Alım Talebi: 5’li Çelik Tencere Seti – 1.400 Adet

ALIM TALEBİ

Ürün Tanımı: Teknik özellikler, çelik cinsi-kalınlık-tencere çapı-cam kapak özellikleri  vs. gibi detaylar, ilan için teklif maili atan tedarikçilere ayrıca iletilecektir.

Adet: 1.400 Adet (40” High Cube Konteyner için tam yük)

Teklifleriniz için: ticaret@satinalmadergisi.com

Son Teklif Toplama Tarihi: 11.09.2022

B2B MAĞAZA AÇILDI

Mağazada
– ürün
– hizmet
– 2. el makine teçhizat
– araç
– stok fazlası ürün
– hurda satışı yapabilirsiniz.

MAĞAZA İÇİN https://satinalmadergisi.com/magaza/  TIKLAYINIZ.

E-MAĞAZADA SATIŞ YAPMAK İÇİN SATICI ÜYELİK TİPLERİNİ İNCELEYİNİZ.