Şirket Operasyonlarında Ulaştırma ve Filo Yönetimi Eğitimi
Operasyonel Araç Kiralama Sektörü 2024’ün İlk Yarısında 43,4 Milyar TL’lik Yatırımla 34 Bin Aracı Filosuna Kattı!
Tüm Oto Kiralama ve Mobilite Kuruluşları Derneği (TOKKDER), 2024 yılının ilk yarısına ilişkin sektör verilerini açıkladı. Bu kapsamda; operasyonel araç kiralama sektörü yılın ilk yarısında 43,4 milyar TL’lik yeni araç yatırımı yaparak 34 bin aracı filosuna kattı. Sektörün toplam araç sayısı 2023 yılı sonuna göre yaklaşık yüzde 1,2 artarak 257 bine ulaşırken, sektörünün filosundaki hafif ticari araç payının yüzde 7,4’e çıkması da dikkat çekti. Operasyonel araç kiralama sektörünün özkaynaklarının 104 milyar TL’ye ulaştığını söyleyen TOKKDER Yönetim Kurulu Başkanı Kağan Yaşa, “Bu da sektörümüzün aktif toplamının neredeyse yarısı anlamına geliyor. Sektörümüz ihtiyaç duyduğu finansmanın yarısını özkaynakları ile karşılıyor. Sektörün takipteki alacaklar oranının (NPL Oranı) yüzde 1,5 seviyesinde olması ise sağlıklı bir yapının göstergesi” dedi.
Araç kiralama sektörünün çatı kuruluşu Tüm Oto Kiralama ve Mobilite Kuruluşları Derneği (TOKKDER), bağımsız araştırma şirketi NielsenIQ iş birliği ile hazırladığı, 2024 yılı ilk yarı sonuçlarını içeren “TOKKDER Operasyonel Kiralama Sektör Raporu”nu açıkladı. Rapora göre, operasyonel araç kiralama sektörü 2024 yılının ilk 6 ayında 43,4 milyar TL’lik yeni araç yatırımı yaparak 34 bin adet aracı filosuna kattı. Sektörünün toplam araç sayısı 2023 yılı sonuna göre yaklaşık yüzde 1,2 artarak 257 bine ulaşırken sektörün aktif büyüklüğü 215 milyar TL’yi aştı.
Hafif Ticari Araçların Yükselişi Sürüyor
Rapora göre, Renault yüzde 17,9 pay ile Türkiye operasyonel araç kiralama sektörünün en çok tercih edilen markası olmayı sürdürdü. Renault’yu yüzde 17,0’yle Fiat, yüzde 10,5 ile Toyota, yüzde 9,9 ile Ford ve yüzde 9,6’yla Volkswagen takip etti. Sektörün araç parkının yüzde 46,2’si kompakt sınıf araçlardan oluşurken, küçük sınıf araçlar yüzde 30,6 ve üst-orta sınıf araçlar yüzde 10,9 pay aldı. 2018 yılı sonunda operasyonel araç kiralama sektörünün filosundaki hafif ticari araçların yüzde 2,9 olan payı ise yüzde 7,4’e yükseldi. Sektörün araç parkının yüzde 54,4’lük bölümünü benzinli araçlar oluştururken, dizel araçların payı yüzde 36,3’e geriledi. Hibrit ve elektrikli araçların payı ise yüzde 9,2 oldu.
Şirket Operasyonlarında Ulaştırma ve Filo Yönetimi Eğitimi
Sedan Yine Birinci Sırada
TOKKDER raporunda yer alan bir başka veri ise, operasyonel araç kiralama sektöründeki gövde tipine göre araç tercihi sıralamasında sedan birinciliğinin devam etmesi oldu. Bu kapsamda, sedan gövde tipine sahip araçlar yüzde 48,7 ile birinci sırada, hatchback gövde tipine sahip araçlar ise yüzde 22,8 ile ikinci sırada yer aldı. SUV araçlar ise yüzde 19,2 ile üçüncü sırada yer aldı. Bu araçları yüzde 0,9 ile station wagon gövde tipine sahip araçlar takip etti. Sektörün toplam araç parkının yüzde 79,2’sini otomatik vitese sahip araçlar oluştururken, manuel vitesli araçların payı ise yüzde 20,8 olarak gerçekleşti.
Sektörün İlk 6 Ayda Ödediği Vergi Tutarı 23,1 Milyar TL
Operasyonel araç kiralama sektörü 2024 yılında da ekonomiye önemli oranda vergi girdisi sağlamaya devam etti. Sektörün yılın ilk yarısında ödediği vergi tutarı toplamda 23,1 milyar TL’yi buldu.
Operasyonel Araç Kiralama Sektörü Önemli Büyüme Potansiyeline Sahip
Operasyonel araç kiralama sektörünün 2024 yılı ilk yarı sonuçlarını değerlendiren TOKKDER Yönetim Kurulu Başkanı Kağan Yaşa “2024 yılı ilk yarı sonuçlarını içeren TOKKDER Operasyonel Kiralama Sektör Raporu verilerine göre operasyonel kiralama sektörünün toplam araç sayısı 2023 yılı sonuna göre yaklaşık yüzde 1,2 artarak 257 bine ulaştı. 215 milyar TL’ye ulaşan sektörümüzün aktif büyüklüğü ise banka dışı finansal kuruluşlarla kıyaslandığında, oldukça önemli bir noktaya gelmiş durumda. Sektörümüzün özkaynakları ise 104 milyar TL’yi aşarak sektörümüzün aktif toplamının neredeyse yarısına ulaştı. Sektörümüz ihtiyaç duyduğu finansmanın yarısını özkaynakları ile karşılıyor. Sektörümüzün takipteki alacaklar oranının (NPL Oranı) yüzde 1,5 seviyesinde olması ise sağlıklı bir yapının göstergesi” dedi.
Operasyonel araç kiralama sektörünün büyüme potansiyeline de değinen Kağan Yaşa sözlerine şöyle devam etti: “2022 yılı verilerine göre, Avrupa Birliği’nde 1.000 kişi başına düşen otomobil sayısı 560 iken, ülkemizde bu sayı ancak 167’ye ulaşmış durumda. Bunun yanı sıra, ülkemizde iş amaçlı olarak kullanılan 2 milyon 500 bin motorlu kara taşıtı olduğunu tahmin ediyorum. Verimlilik, tasarruf ve risk yönetimi açısından sunduğu birçok avantaja rağmen, ülkemizde iş amaçlı kullanılan araçların ancak yüzde 10’u kadarı operasyonel kiralama yöntemiyle finanse edilmiş durumda. Avrupa Birliği ülkelerinde ise şirket araçlarının finansmanında operasyonel kiralamanın payı son 7 yıl içinde yüzde 48’den yüzde 57’ye çıktı. Tüm bu verilere dayanarak ülkemiz operasyonel araç kiralama sektörünün önümüzdeki dönemde sağlam adımlarla ve sürdürülebilir şekilde büyüyeceğini söyleyebilirim.”
Laboratuvar İhalesinde Demo Yapılmadan Karar Verilmesi?
Mehmet ATASEVER
İtirazen Şikayet Konusu; İtirazen şikâyet dilekçesinde özetle, ihalenin 31.07.2024 tarihinde gerçekleştirildiği, 02.08.2024 tarihinde kendilerine tebliğ edilen yazı ile 13.08.2024 tarihinde demonstrasyon yapılacağının bildirildiği, 12.08.2024 tarihinde tebliğ edilen bir başka yazı ile demonstrasyon yapılmayacağının bildirildiği, 09.09.2024 tarihinde tebliğ edilen kesinleşen ihale komisyonu kararında “İstekli ………. Laboratuvar ve Sağlık Sistemleri Anonim Şirketi’nin sunduğu belgeler incelenmiş teknik şartnameye uygun olmayan maddeler tespit edilmiş olup değerlendirme dışı bırakılmıştır.” ifadelerine yer verildiği, 19.09.2024 tarihinde idareye yapılan şikayet başvurusuna verilen cevapta değerlendirme dışı bırakılma gerekçelerine yer verildiği; ancak bu gerekçelerde belirtildiğinin aksine söz konusu maddeleri karşıladıkları, İdari Şartname’de belirtilmesine rağmen sebep gösterilmeden demonstrasyon değerlendirmesi yapılmamasının ve değerlendirme dışı bırakılmalarının hukuka aykırı olduğu iddialarına yer verilmiştir
16.10.2024 tarihli ve 2024/UH.I-1333 Sayılı Kamu İhale Kurulu Kararına Göre;
Yapılan inceleme ve tespitler neticesinde; İhale dokümanında yapılan düzenlemelerden şikâyete konu ihalenin ……….. Üniversitesi Hastanesi tarafından gerçekleştirilen “2024/807306 İhale Kayıt Numaralı Laboratuvar Hizmet Alımı (Mikrobiyoloji)” olduğu, ihalenin birim fiyat teklif alınmak suretiyle ve elektronik ortamda teklif alınarak açık ihale usulü ile kısmi teklife açık olarak 31.07.2024 tarihinde gerçekleştirildiği,
İhalede 7 adet ihale dokümanı indirildiği, ihaleye 3 isteklinin katıldığı, idarenin başvuru sahibi istekliye EKAP üzerinden tebliğ ettiği 03.08.2024 tarihli ve “Beyan edilen bilgileri tevsik eden belgelerin sunulması ve/veya numune/demonstrasyon işlemlerine ilişkin ürün örneklerinin verilmesi/kurulumların yapılması/aşırı düşük teklif açıklamalarının sunulması” konulu yazıda “… beyan ettiğiniz bilgi ve belgeleri tevsik eden ve EKAP veya diğer kamu kurum ve kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının internet sayfası üzerinden sorgulanamayan aşağıdaki belgeleri ekleri ile birlikte, İdari Şartname’nin 7.9. maddesine uygun olarak, 08.08.2024 tarihine kadar İdaremize sunmanız, numune/demonstrasyon değerlendirmesi için teklif ettiğiniz ürüne/ürünlere ilişkin örnekleri 08.08.2024 tarihine kadar …….. Üniversitesi Hastanesi adresine ulaştırarak, 13.08.2024 tarihinde saat 14:00‘te …………… Üniversitesi Hastanesi adresinde hazır bulunmanız ve aşırı düşük teklif açıklamalarınızı 08.08.2024 tarihine kadar sunmanız gerekmektedir.” ifadelerine yer verilerek demonstrasyon değerlendirmesi yapmak üzere talepte bulunduğu;
Ancak yine EKAP üzerinden tebliğ ettiği 12.08.2024 tarihli ve “Demo hakkında” konulu yazıda “02/08/2024 tarihinde yapılan tebligata istinaden 13/08/2024 tarih ve saat 14:00’da gerçekleştirilmesi talep edilen numune/demontrasyon değerlendirmesi yapılmayacaktır.” ifadelerine yer vererek demonstrasyon değerlendirme talebini iptal ettiği ve başvuru sahibi ………… Laboratuvar ve Sağlık Sistemleri A.Ş.nin teklifinin Teknik Şartname’ye uygun olmadığından değerlendirme dışı bırakıldığı; 09.09.2024 onay tarihli ihale komisyonu kararı ile ihalenin ………….Medikal Gereçler San. İç ve Dış Tic. Ltd. Şti.nin üzerinde bırakıldığı, ……….. Diagnostics Turkey A.Ş.nin teklifinin ise ekonomik açıdan en avantajlı ikinci teklif olarak belirlendiği görülmüştür.
……….. Laboratuvar ve Sağlık Sistemleri A.Ş.nin yeterlik bilgileri tablosu incelendiğinde, isteklinin ihaleye “SNIBE” marka “MAGLUMI X6” ve “MAGLUMI X3” model cihazları teklif ettiği, söz konusu cihazlara, firmaya ve kitlere ilişkin olarak ÜTS bilgilerinin, cihaz yaşı taahhüt belgesinin, teknik şartnameye uygunluk beyanının, reaktiflerin bertaraf yöntemlerini gösterir belgenin içeriği bilgilerin beyan edildiği ve bu belgelerin EKAP’a yüklendiği görülmüştür.
İdarece, biri işin uzmanı ihale komisyon üyesi diğeri ise işin uzmanı idare personeli tarafından 12.08.2024 tarihli bir tutanak düzenlenip imzalandığı; tutanak içeriğinin …….. Laboratuvar ve Sağlık Sistemleri A.Ş.nin başvuru konusu ihalenin Teknik Şartname’sine ilişkin sunmuş olduğu bilgi ve belgelerin eksik olduğu, teklif edilen cihazların Teknik Şartname’nin “B. Genel Özelikler” başlıklı 6’ncı ve 7’nci maddesine, “C. Elisa Cihazının Teknik Özellikleri” başlıklı 2’nci ve 9’uncu maddesine uygun olmadığı tespitlerinin yapıldığı görülmüştür.
İdari Şartname’nin yukarıda aktarılan 7.5’inci maddesinde ihaleye katılım aşamasında istekliler tarafından sunulacak yeterlik kriterlerine ve yeterlik belgelerine ilişkin düzenlemelere yer verildiği, 7.5.4’üncü maddesinde yer alan düzenleme incelendiğinde, teklif değerlendirmesi aşamasında avantajlı teklif sahibi isteklilerden teklif ettiği ürünlerin (cihaz ve kit) Sağlık Bakanlığı kayıt ve ürün takip sistemine (ÜTS) kayıtlı olduğuna dair belge, teknik şartnameye cevap, cihazın yaşını gösterir belge ve reaktiflerin bertaraf yöntemlerini gösterir belge ile İdari Şartname’nin yukarıda aktarılan 7.7.2’nci maddesinde belirtildiği üzere demonstrasyon değerlendirmesinin yeterlik kriteri olarak belirlendiği, 7.5.5’inci maddesinde İdari Şartname’nin 7’nci maddesinde sayılan belgeler dışındaki belgelerin tekliflerin değerlendirilmesinde yeterlik kriteri olarak dikkate alınamayacağının belirtildiği ve doküman düzenlemelerinin mevcut haliyle kesinleştiği, teklif değerlendirmesinin de kesinleşen doküman düzenlemeleri üzerinden yapılması gerektiği anlaşılmıştır.
Başvuru sahibi tarafından değerlendirme dışı bırakılma gerekçeleri olan Teknik Şartname’nin ilgili maddelerini karşıladıkları, idarece demonstrasyon değerlendirmesi yapılmamasının ve değerlendirme dışı bırakılmalarının hukuka aykırı olduğu ve teklif ettikleri cihazların ilgili kriterler bakımından Teknik Şartname’ye uygun olup olmadığının tespit edilmesi gerektiği iddia edilmektir.
İlgili mevzuat hükümlerine göre, ihale dokümanında öngörülmüş olmak kaydıyla numune değerlendirmesi veya demonstrasyon yapılarak teklif edilen malın ilgili kriterler bakımından Teknik Şartname’ye uygun olup olmadığının tespit edilebileceği, bu konudaki takdir yetkisinin idarelere ait olduğu, tekliflerin değerlendirilmesi aşamasında ürünün teknik değerlendirmesinin yapılacağının öngörülmesi halinde bu hususun ihale dokümanında düzenlenmesinin zorunlu olduğu görülmekte olup, ayrıca bu değerlendirme hangi aşamada yapılırsa yapılsın mal veya hizmetin teknik şartnamede yer alan düzenlemelere uygun olup olmadığı yönünde yapılan değerlendirme neticesinde alınan kararlara ilişkin nihai sorumluluğun da idareye ait olduğu anlaşılmaktadır.
………Laboratuvar ve Sağlık Sistemleri A.Ş.nin teklif etmiş olduğu cihazlara ilişkin olarak 12.08.2024 tarihli tutanak ile tespit edilen hususların demonstrasyondan bağımsız olarak gerçekleştirilen Teknik Şartname’ye uygunluk denetimi niteliğinde olduğu, değerlendirmeye esas alınan hususların İdari Şartname’de yeterlik kriteri olarak belirlenmediği, yine idarece 12.08.2024 tarihinde başvuru sahibi istekliye gönderilen yazı içeriğinde demonstrasyon yapılmayacağının belirtildiği, isteklinin şikayet konusu Teknik Şartname maddelerini karşıladığını teknik şartnameye cevap belgesinde beyan ettiği görülmüş olup, başvuruya konu ihalede cihazların teknik şartnameye uygunluğunu denetleyecek tek kriterin demonstrasyon değerlendirmesi olduğu ve bu hususun yeterlik kriteri olarak belirlendiği anlaşılmıştır. Mevcut durumda İdari Şartname’deki demonstrasyon yapılacağına ilişkin düzenleme esas alınarak başvurunun neticelendirilmesi gerektiği, dolayısıyla ihalede …………Laboratuvar ve Sağlık Sistemleri A.Ş.nin teklif ettiği cihazların bu kapsamda demonstrasyon değerlendirmesine tabi tutularak ihalenin sonuçlandırılması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Ayrıca İhale üzerinde bırakılan istekli ………. Medikal Gereçler San. İç ve Dış Tic. Ltd. Şti.nin teklif etmiş olduğu cihazlara ilişkin olarak biri işin uzmanı ihale komisyon üyesi diğeri ise işin uzmanı idare personeli tarafından 12.08.2024 tarihli bir demonstrasyon uygunluk tutanağı düzenlenip imzalandığı; tutanak içeriğinde “…………. Medikal Gereçler San. İç ve Dış Tic. Ltd. Şti.nin 2024/807306 ihale kayıt numaralı laboratuvar hizmet alımı (Mikrobiyoloji) ihalesinde teklif etmiş olduğu Abbout marka Architect i2000 model cihazları ile tıbbi mikrobiyoloji laboratuvarında daha önceden çalışıldığı için demonstrasyon yapılmasına gerek görülmemiş ve cihazlar uygun bulunmuştur.” ifadelerine yer verildiği görülmüştür. Yukarıda aktarılan mevzuat ve doküman düzenlemesi hükümlerinden demonstrasyon değerlendirmesinin yeterlik kriteri olarak belirlendiği, isteklinin idarede kullanılan cihazı bulunması durumunda demonstrasyon değerlendirmesi yapılmayabileceği yönünde bir düzenlemenin de bulunmadığı anlaşıldığından, ……… Medikal Gereçler San. İç ve Dış Tic. Ltd. Şti.nin teklif ettiği cihazların bu kapsamda demonstrasyon değerlendirmesine tabi tutularak ihalenin sonuçlandırılması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Sonuç olarak, yukarıda mevzuata aykırılıkları belirtilen işlemlerin düzeltici işlemle giderilebilecek nitelikte işlemler olduğu tespit edildiğinden, ………. Laboratuvar ve Sağlık Sistemleri A.Ş. ile ……….. Medikal Gereçler San. İç ve Dış Tic. Ltd. Şti.nin teklif ettiği cihazların demonstrasyon değerlendirmesine tabi tutulması ve bu aşamadan sonraki işlemlerin mevzuata uygun olarak yeniden gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Sivil Toplum Kuruluşları Yenilenebilir Enerji 2035 Yol Haritasını Değerlendirdi
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın “Enerji Dönüşümü Yenilenebilir Enerji 2035” yol haritasını değerlendiren iklim ve enerji alanında çalışan sivil toplum kuruluşları, yenilenebilir enerjinin yaygınlaşmasına yönelik bu adımı önemli bulurken, enerji dönüşümünün kapsayıcı bir bakış açısıyla değerlendirilmesi gerektiğine yönelik ihtiyacı yineliyor. Enerji dönüşümünde fosil yakıtlardan vazgeçilmesine ilişkin kararlı adımların da beklendiğini belirten sivil toplum kuruluşları, enerji dönüşümünün doğa, türler ve geçim kaynakları üzerinde baskı yaratmaması gerektiğinin altını çiziyor.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 21 Ekim 2024 tarihinde yaptığı açıklama ile Türkiye’nin 2035’te yenilenebilir enerjide güneş ve rüzgarın kurulu gücünün bugüne göre 4 kat artarak 120 GW’a ulaşacağını belirtti. Yol haritasındaki temel üç unsur arz güvenliği, dışa bağımlılığı azaltmak ve 2053 Net Sıfır emisyon olmak. İklim ve enerji alanında çalışan uzmanlar, fosil yakıt kullanımını azaltmayan bir enerji politikasının yol haritasındaki üç unsurdan ikisini, dışa bağımlılığı azaltmak ve 2053 Net Sıfır emisyon olmak, karşılamaktan uzak olduğu görüşünde. Yol haritasına ilişkin önemli konu başlıkları ve değerlendirmeler aşağıda yer alıyor.
Kömürden Çıkış Mümkün ve Gerekli
İklim ve enerji konusunda çalışan sivil toplum ve düşünce kuruluşları, Türkiye’nin Paris Anlaşması’na taraf olmasıyla birlikte ülkenin 2053’te Net Sıfır olması amacıyla uygulanabilir, güvenli, kesintisiz ve karbonsuz bir ekonomik dönüşümün olasılıklarını araştırıyor. Bu kapsamda 2021 yılında yapılan bilimsel çalışmalardan biri olan Kömürden Çıkış 2030 Raporu’nun temel bulgusu, 2030’da kömürden çıkışın maliyetinin ekonomik olarak yönetilebilir ve yenilenebilir enerji yatırımlarının teşviksiz dahi fosil yakıtlardan daha uygun maliyetli olduğuydu. Uzmanlar, Bakanlığın açıkladığı 2035’te 120GW’lık kurulu rüzgar ve güneş gücüne ulaşılması durumunda yine, kömür ve nükleer enerjiyi kullanmadan tahmin edilen 510TWh’lık talebin karşılanabileceği görüşünde.
Süper İzin Süreçleri
Uzmanlar, yenilenebilir kapasitenin artırılması için yapılan izin süreçlerinin, ormanlar, tarım alanları ve zeytinlikler gibi doğal varlıklarımızın tahribine yol açmaması gerektiğini vurguluyor. İklim değişikliğinin türler, yaşam alanları ve geçim kaynakları üzerinde halihazırda büyük bir baskı kurmuş durumda olduğunu belirten sivil toplum kuruluşları, enerji dönüşümü için gerçekleşmesi beklenen yatırımların bu baskıyı artırmayacak şekilde olması gerektiğini ifade ediyor. Enerji dönüşümünün prensipleri olarak aşağıdakiler göz önünde bulundurulmalı;
Biyolojik çeşitliliği koruması/gözetmesi, arazi kullanımının planlı ve bütüncül politikalarla yapılması.
Gıda güvencesini sağlayabilmek için verimli tarımsal arazilere kurulmaması.
Ekosistemleri koruması ve yöre insanının ekolojik ve sosyal haklarını gözetmesi.
Nükleer Enerjideki Artış Soru İşareti
Bu ölçekte bir yenilenebilir enerji hedefi varken, nükleer enerjiye para harcanması bir soru işareti. Yakıt ve teknoloji açısından dışa bağımlılık, yüksek maliyet, güvenlik ve radyoaktif atık (kirlilik) risklerini barındıran nükleer enerji yerine yenilenebilir enerji ve enerji verimliliğine odaklanarak, enerji üretiminde daha temiz ve sürdürülebilir bir yol izlenmelidir.
120 GW: Önemli Ama Eksik Bir Enerji Dönüşümü Hedefi
120 GW güneş ve rüzgar enerjisi kapasitesine ulaşmak, Türkiye için ciddi bir enerji dönüşümünü ifade ediyor. Bu, aynı zamanda emisyonların bugünden itibaren azaltılması diğer bir deyişle iddialı bir 2035 iklim hedefinin yolunun açıldığı anlamına da geliyor.
Adil Geçiş ve İklim Adaleti
Enerji dönüşümü sürecinde kimsenin geride bırakılmadığı bir “Adil Geçiş Mekanizması”nın oluşturulması gerektiğini belirten kurumlara göre, bu dönüşüm yeni istihdam olanakları yaratmalı ve yerel ekonomilerde kalkınma fırsatlarını getirmeli. Karbon fiyatlandırmasından elde edilecek gelirler, bu dönüşüm sürecinde destek fonları olarak kullanılabilir.
Uzman Görüşleri
Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA) Direktörü Bengisu Özenç,
“Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar tarafından 2035 yenilenebilir enerji hedeflerini içeren açıklaması, özellikle güneş ve rüzgar alanında yükselen eğilimi göstermesi açısından oldukça çarpıcı. Yalnızca iki yıl önce yayımlanan Ulusal Enerji Planı 2035’e kadar rüzgar ve güneş kurulu kapasitesinin 82,5 GW’a ulaşacağını söylüyordu. Açıklamalar ise hedeflerin 2 yıl gibi kısa bir süre içinde yaklaşık yüzde 50 oranında arttırıldığını ve yeni hedefin 120 GW olduğunu gösteriyor. Bu durum elektrik arzının karbonsuzlaşmasına imkan sağlaması açısından oldukça önemli bir gelişme. Geçen sene Dubai’de düzenlenen COP28’de imzaya açılan ve bugüne kadar 133 ülkenin imzalamış olduğu, 2030 yılına kadar küresel yenilenebilir kapasitesini 3 katına, enerji verimliliğini ise iki katına çıkarma taahhüdüne Türkiye imza atmamıştı. Enerji Bakanlığının 2035 yılında kadar rüzgar ve güneş kapasitesini 4 katına çıkaracağını söylediği yeni hedefleri bu taahhüte imza atmakta daha fazla geç kalınmaması gerektiğini de gösteriyor. Türkiye’yi bu taahhütün açık bir tarafı haline gelmeye, bu taahhüdün bir alt hedefi olarak ortaya çıkan ve Türkiye’nin içinde bulunduğu Akdeniz coğrafyasında 2030’a kadar 1TWh güneş ve rüzgar kapasite kurulumunu destekleyen yeni taahhüte imza atmaya çağırıyoruz.”
Avrupa İklim Eylem Ağı Türkiye Koordinatörü Özlem Katısöz;
“2035 rüzgar ve güneş enerjisi kapasite hedefi Türkiye’nin iklim taahhütleri için kritik bir dönüm noktası olarak değerlendirilebilir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından açıklanan 120 GW güneş ve rüzgar enerjisi hedefi, Türkiye’nin elektrik sistemini karbonsuzlaştırmak adına atılmış önemli bir adım. 2021 yılında Kömürden Çıkış 2030 çalışması ile iklim STK’ları olarak benzer bir vizyonu biz de ortaya koymuştuk. 120 GW hedefinin gerçek anlamda iklime ve topluma fayda sağlaması, ancak kömürden çıkış ve nükleer enerjisiz bir senaryo ile mümkün olacaktır. Bu kapasite hedefi, Türkiye’nin önümüzdeki yıl sunacağı 2035 iklim hedeflerinin mutlak emisyon azaltımını öngörmesi için gerekli koşulları oluşturuyor. Bundan sonraki süreçte ihtiyaç duyulan tek şey, bu hedef doğrultusunda güçlü bir siyasi iradenin ortaya konması ve uygulamaya yönelik olarak yol haritasının katılımcı, bilimsel temellere dayalı olarak hazırlanmasıdır. Bu adımların atılması, Türkiye’nin Paris Anlaşması’na uygun bir şekilde 1.5°C hedefine katkıda bulunmasına önemli bir katkı sağlayacaktır.”
Ekosfer Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Özgür Gürbüz;
“Eğer Türkiye dışa bağımlılığı azaltmak, iklim kriziyle mücadele etmek ve güvenilir bir kaynaktan elektrik üretmek istiyorsa, aradığı yanıtın adresi nükleer enerji olamaz. Nükleer enerji dışa bağımlı, radyoaktif atık üreten, kaza ve hedef alınma riskiyle ülkenin güvenliğini tehdit eden bir tercih. İklim krizini durdurma konusunda ise hem yavaş hem de yenilenebilir enerji kadar etkili değil. Yenilenebilir enerjiye göre 3-4 kat daha pahalı olması nedeniyle de cari açığı büyütmeye aday. Türkiye, 2053 net sıfır hedefinde ciddiyse, önce seragazı emisyonlarını artıran kömürlü termik santralleri kapatacağı tarihi açıklamalı. Talebi yönetmeyi planlamalı ve daha sonra yenilenebilir enerji planları yapmalı. Hükümet, nükleer enerjiyi yenilenebilir enerjinin ardına saklayarak gerçek niyetini gizliyor.
WWF-Türkiye Kıdemli İklim ve Enerji Programı Müdürü Tanyeli Sabuncu;
“Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının rüzgar ve güneş enerji kapasitesinin önümüzdeki 10 yılda 4 katına çıkmasını öngören bu yeni hedefi, ülkemizin enerji dönüşümü için son derece iddialı bir gelişme. Türkiye’nin 2053 net sıfır hedefiyle uyumlu bir enerji sistemi için bir sonraki adım başta kömür olmak üzere fosil yakıtlardan uzaklaşmak olmalı. Yenilenebilir enerji kurulu gücünde böylesi bir artış elektrik üretiminde kömürden çıkışın planlanmasını da mümkün kılabilir. 2021 yılı sonunda yayınladığımız
“Karbon Nötr Türkiye Yolunda İlk Adım: Kömürden Çıkış 2030” başlıklı raporumuzda ortaya konan öngörüler de bu senaryoyu ortaya koymakta. Öte yandan, adil ve doğa pozitif bir enerji geçişi için yer seçiminin kritik olduğunu ve doğadan taviz verilemeyeceği unutulmamalı. Bu noktada kısaltılacağı söylenen çevresel etki değerlendirme süreçleri önemli doğal alanların enerji projelerine açılmasına yol açmamalı.”
Sürdürülebilir Tedarik Zinciri Yönetimi ve Yeşil Satınalma Eğitiminin içeriğini incelemek için https://satinalmadergisi.com/egitim.pdf Eğitim Kataloğunu indirebilirsiniz.
Ekibinizin ihtiyacı doğru eğitim teklifini almak için talebinizi egitim@satinalmadergisi.com e-posta adresimize iletebilirsiniz.
Bir firmamız için 25 adet sensörlü ve elektrikli otomatik kağıt havlu dispanseri alınacaktır. Ürünlerin endüstriyel kullanıma uygun olması ve ürünlere en az 3 metre kağıt havlu rulo takılabilir olması istenmektedir. Teslim yeri Antalya – Serik olup, ödeme şekli nakittir (peşin).
İlgili olan üretici ya da satıcıların, ürün spekleri ve diğer teknik detaylar için aşağıdaki adımların ardından, iletişime geçmesi rica olunur.
Teklif Vermek İçin;
SATINALMA DERGİSİ’ne abone ol.
Dergi Aboneliği sayfasından PROFESYONEL ÜYELİK işlemlerini tamamla.
TEKLİF VERME : İhtiyacın detaylarını öğrenmek ve teklif vermek için Dergi Aboneliği sayfasından PROFESYONEL ÜYELİK (750 TL) SATIN ALMANIZ GEREKMEKTEDİR. Aboneliğiniz 1 yıl geçerli olup, bir sene boyunca tüm alım taleplerine teklif verebileceksiniz.
Trump’ın Başkanlığı Altında Satınalma ve Tedarik Zinciri Yönetimi: Stratejik Etkiler ve Karşılaştırmalar
Olgar ATASEVEN
Donald Trump’ın yeniden başkan seçilmesi, siz bu satırları okuduğunuzda çok büyük bir aksilik olmadığı takdirde kesinleşmiş olacak. Bugün konumuzu ABD seçimlerine alalım istedim. Çünkü neticede orada olan herşey bütün dünyayı olduğu gibi bizleri de etkiliyor. Trump’ın seçilmesi özellikle ABD’nin ticaret, enerji, vergi ve göçmenlik politikaları üzerindeki etkileri nedeniyle satınalma ve tedarik zinciri yöneticileri için kritik değişiklikler anlamına geliyor. Bu yazımda, Trump’ın politikalarının ve vizyonunun, farzedelim ki rakibi Kamala Harris’in seçilmiş olması durumuna göre oluşturacağı olası farkların ve bu farkların tedarik zincirlerine olası yansımalarının ne olabileceği üzerine kısa bir analiz ile sizlere gelecek için bir ışık tutmak istedim. Buyrun 5 temel başlıktaki analizimiz:
1. Ticaret ve Tedarik Zincirlerinde Global Rekabet
Trump’ın ticaret politikaları önceki başkanlık döneminde olduğu gibi Çin’e karşı korumacı bir yaklaşımı sürdürebilir. Bu durum, Çin’den gelen ürünlere ek tarifeler getirilmesi gibi yaptırımların devam etmesi anlamına gelir ve ABD’deki şirketlerin Asya’daki tedarik zincirlerine bağımlılığını azaltmaya yönelik adımlar atmalarını gerektirebilir. Örneğin, üretim merkezlerini Vietnam, Meksika gibi ülkelerden kaydırmak veya ABD içindeki üretim ağlarını genişletmek, uzun vadede Trump’ın politikalarına uyum sağlama çabalarının bir parçası olabilecektir.
Kamala Harris ise daha iş birliği odaklı bir yaklaşım sunmayı vaat ediyordu; bu, Çin ve diğer ülkelerle diplomatik ilişkiler üzerinden çözüm arayışını öne çıkarabilirdi. Harris’in yönetimi altında ABD’nin müttefikleriyle daha güçlü ticaret anlaşmaları yaparak uluslararası tedarik zincirlerinin çeşitlendirilmesi beklenebilirdi. Ancak Trump’ın kazanması, özellikle Çin’e yönelik ticaret savaşlarının yoğunlaşması anlamına gelebilir ve bu, tedarik zincirlerinde esneklik ihtiyacını artırır. Dolayısı ile Çin’in okumasını şirketlerdeki yöneticilerin buna göre yapmasından fayda olur.
2. Enerji Politikaları: Sürdürülebilirlik vs. Klasik Enerji Kaynakları
Trump’ın enerji politikasında fosil yakıt endüstrisini destekleyen, daha az çevresel kısıtlamalar getiren bir duruş öne çıkabilir. Bu yaklaşım, kısa vadede enerji maliyetlerinin düşmesine ve özellikle ağır sanayi sektöründe operasyonel maliyetlerin azalmasına yol açabilir. Ancak uzun vadede şirketler, çevresel sürdürülebilirlik talepleri karşısında sıkıntılar yaşayabilir.
Öte yandan, Kamala Harris başkan olsaydı, yenilenebilir enerji sektörüne büyük yatırımların artması bekleniyordu. Harris’in iklim politikaları çerçevesinde şirketlerin daha çevreci ve sürdürülebilir tedarik zinciri yapıları oluşturmaları için çeşitli teşvikler ve fonlar sağlanabilirdi. Tedarik zinciri yöneticileri, enerjiye erişim ve çevresel uyumluluk konusunda daha yenilikçi çözümler aramak zorunda kalabilirdi. Trump’ın seçilmesi dünyayı kıskaca lan çevre politikalarının gevşemesi anlamına gelebilir ama bunun AB’deki etkisi sanıldığı kadar olmayabilir.
3. Vergi Politikaları ve Şirket Kar Marjları
Trump’ın vergi politikalarının merkezinde kurumsal vergi indirimleri ve büyük şirketlere sağlanan finansal kolaylıklar var. Bu yaklaşım, işletmelerin operasyonel maliyetlerini azaltmasına, sermaye harcamalarını artırmasına ve özellikle üretim alanında daha fazla yatırım yapmasına olanak tanır. Böylece tedarik zinciri yöneticileri, operasyonlarını genişletmek için daha fazla kaynak bulabilir.
Kamala Harris’in başkanlığı durumunda ise üst gelir gruplarına ve büyük şirketlere yönelik vergi artışları olasılığı bulunuyordu. Bu politika, şirketlerin kârlılıklarını yeniden değerlendirmesini gerektirebilir ve daha maliyet etkin stratejilere yönelmeye zorlayabilirdi. Ayrıca Harris, gelir düzeyine göre vergilendirme ve düşük gelirli gruplara daha fazla vergi kolaylığı sunmayı hedefliyordu; bu da özellikle küçük ölçekli tedarikçilerin finansal yükünü azaltabilirdi.
4. Göçmenlik ve İş Gücü Politikaları: Tedarik Zincirinde Yetenek Erişimi
Trump’ın göçmenlik konusunda sert bir tutum benimsemesi, özellikle düşük maliyetli iş gücüne bağımlı sektörlerde iş gücü arzında daralmaya yol açabilir. Bu durum, satınalma ve tedarik zinciri yönetiminde yetenek ve iş gücü erişimini sınırlayarak şirketlerin maliyetlerini artırabilir. Aynı zamanda, yüksek vasıflı göçmen işgücüne erişimin zorlaşması, ABD içindeki inovasyon ve dijitalleşme süreçlerini yavaşlatabilir. Şirketler, iş gücü ihtiyacını karşılamak için daha fazla otomasyon ve robotik çözümlere yatırım yapmak zorunda kalabilir.
Harris ise göçmenlere daha kapsayıcı bir politika vaat ediyordu. Bu durum, özellikle teknoloji ve mühendislik alanlarında yüksek nitelikli iş gücüne erişimi kolaylaştırabilirdi. Böylece tedarik zinciri ve satınalma yöneticileri, küresel yetenek havuzundan daha etkin yararlanabilir, maliyetleri azaltabilir ve operasyonlarını geliştirebilirdi.
5. Düzenleyici Çerçeveler ve Uyumluluk
Trump yönetiminin önceki döneminde, düzenleyici gevşetme politikaları uygulandı ve şirketlerin çevresel ve iş sağlığı güvenliği gibi alanlardaki yükümlülükleri azaltıldı. Trump’ın yeniden başkan olması, bu politikaların devamını sağlayarak satınalma ve tedarik zinciri yöneticilerinin operasyonel esnekliğini artırabilir. Ancak bu gevşetmelerin uzun vadede çevre ve işçi hakları açısından riskler oluşturma olasılığı bulunmaktadır.
Harris’in politikaları ise daha çok düzenleyici çerçevelerin sıkılaştırılması ve şirketlerin sosyal sorumluluk yükümlülüklerinin artırılması yönünde olabilirdi. Harris yönetimi, iş sağlığı ve güvenliği gibi konularda şirketlerden daha fazla uyumluluk talep edebilirdi; bu durum, özellikle tedarik zincirinde yüksek standartların sağlanması için daha fazla yatırım yapılmasını gerektirebilirdi.
Stratejik Yol Haritası Oluşturma İhtiyacı
Trump’ın yeniden seçilmesi, satınalma ve tedarik zinciri yöneticilerinin maliyet optimizasyonu, iş gücü yönetimi ve tedarik stratejilerini yeniden gözden geçirmelerini zorunlu kılıyor. Özellikle Asya pazarlarına bağımlılığı azaltmak, yenilikçi otomasyon çözümlerine yatırım yapmak ve çevre standartlarına uyum sağlamak için esnek ve yenilikçi stratejiler geliştirmek gerekecek.
Her iki adayın farklı politika yaklaşımları göz önüne alındığında, şirketler ve yöneticiler, değişen ekonomik, düzenleyici ve sosyal ortama uyum sağlamak için çok yönlü planlamalar yapmalıdır. Özellikle ABD’de iş yapanlar ve yapmak isteyenler daha dikkatli bir planlama içinde olmalıdır.
Ağaç İşleme Makineleri Alanındaki En Büyük İhtisas Fuarı Woodtech 2024 Yoğun İlgi Gördü
WoodTech Fuarı, 12-16 Ekim 2024 tarihleri arasında İstanbul’da sektörün liderlerini ve yenilikçi çözümleri bir araya getirerek tamamlandı. RX Tüyap organizasyonuyla gerçekleşen etkinlik, 89 ülkeden 22.639 ziyaretçiyi ağırladı. Fuarda, son teknolojiler ve geniş ürün yelpazesiyle dikkat çeken çözümler tanıtıldı.
RX Tüyap tarafından organize edilen ve ağaç işleme makineleri sektörünün Avrasya’daki en büyük buluşması olan WoodTech, 37. kez kapılarını açarak bu yılı da başarıyla tamamladı. 12-16 Ekim 2024 tarihleri arasında İstanbul’daki Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi’nde gerçekleşen fuar, sektörün liderlerini ve yenilikçi teknolojileri bir araya getirdi. Fuar, 89 ülkeden 3.609 yabancı ziyaretçi ve 19.030 yerli ziyaretçi olmak üzere toplamda 22.639 kişi tarafından ziyaret edildi.
Global Oyuncular ve Yenilikçi Çözümler İstanbul’da Buluştu
WoodTech Fuarı, ağaç işleme makineleri alanındaki en son gelişmeleri ve yenilikçi çözümleri yakından incelemek isteyen sektör profesyonellerini ağırladı. Orta Doğu, Avrupa, Balkanlar, Kuzey Afrika ve Orta Asya gibi stratejik bölgelerden yoğun ziyaretçi ağırlayan fuar, küresel ticari iş birliğine önemli katkılarda bulundu. Başta Almanya, İtalya, Polonya, Cezayir, Rusya, Kosova, Bulgaristan, Sırbistan, Libya, Mısır ve İtalya olmak üzere 89 farklı ülkeden gelen ziyaretçiler fuara büyük ilgi gösterdi.
RX Tüyap’ın organizasyonunda düzenlenen fuarda, Ağaç İşleme Makine Sanayicileri Derneği (AİMSAD) iş birliği ve Avrupa Ağaç İşleme Makinesi İmalatçıları Federasyonu (EUMABOIS) desteği ile sektördeki en yenilikçi teknolojiler sergilendi. Bu teknolojiler arasında ileri otomasyon sistemleri, çevre dostu üretim hatları, toz toplama ve filtre sistemleri gibi modern çözümler öne çıktı.
120 Bin Metrekarede Geniş Ürün Yelpazesi Sergilendi
120 bin metrekarelik fuar alanında düzenlenen WoodTech, geniş ürün yelpazesiyle dikkat çekti. Orman, tomruk ve kereste ürünleri için makine ve ekipmanlardan yüzey işlem makinelerine, ambalajlama, konveyör, depolama çözümlerine kadar birçok farklı ürün grubuna yer verildi. Ayrıca, enerji kazanları, kurutma fırınları ve endüstriyel yazılımlar gibi sektöre yönelik ileri teknolojiler de ziyaretçilere sunuldu.
Fuar, katılımcılara iş bağlantıları kurma, yeni ticaret fırsatları yaratma ve ihracat imkanlarını artırma yönünde önemli olanaklar sağladı. Bu sayede, sadece yerli üreticilerin değil, aynı zamanda uluslararası şirketlerin de geniş çaplı iş birlikleri yapmalarına olanak tanıdı. WoodTech, sektör profesyonelleri için yeni iş bağlantıları kurmaları ve en son teknolojilere erişmeleri bakımından önemli bir platform olarak öne çıkıyor.
Gelecek Buluşmamızı Takviminize Not Edin!
WoodTech Fuarı, 11-15 Ekim 2025 tarihlerinde önemli iş bağlantılarına ev sahipliği yapmak üzere her zamanki adresi olan İstanbul’daki Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi’nde düzenlenecek. Bu büyük buluşmayı takviminize şimdiden not edin!
Hangi Durumda Cumartesi Günü Yıllık İzin Süresinden Sayılmaz?
Lütfi İNCİROĞLU
Yıllık ücretli izin günlerinin hesabında, izin süresine rastlayan hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil günleri izin süresinden sayılmaz (İşK m. 56/5; Yönetmelik m.6). Başka bir deyişle, yıllık izin süresi içindeki hafta ve genel tatil günleri izin süresinden sayılmaz ve dikkate alınmaz. Dolayısıyla, bu yasal tatil günleri, işçinin hak kazandığı yıllık ücretli izin süresine eklenmelidir. Örneğin; işyerinde 3 yıl kıdemi olan ve 14 gün yıllık ücretli izne hak kazanan işçinin izin süresine rastlayan 2 günlük hafta tatili ile 1,5 günlük ulusal bayram tatili bu izin süresine eklenecek ve işçi iznini 17,5 gün olarak kullanacaktır.
Hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil günlerinin, işçinin Kanunda ön görülen yıllık ücretli izin sürelerine sayılması yolundaki sözleşmeler de geçersiz sayılır. Nitekim Yargıtay’ın konuyla ilgili kararına göre, “İşyerinde uygulanan toplu iş sözleşmesinin yıllık izinleri düzenleyen 13 üncü madde hükmünde “yıllık ücretli izin sürelerinin içine rastlayan hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil günleri izin süresine dahildir” şeklinde hüküm bulunmakta ise de bu hüküm 4857 sayılı İş Kanunun 55 ve 56 ncı madde hükümlerine aykırıdır. Kanuna aykırı olması nedeni ile toplu iş sözleşmesindeki bu hüküm dikkate alınmadan yapılan hesaplamaya itibar edilmesi gerekirken yazılı şekilde toplu iş sözleşmesindeki hükme itibar edilerek alacağın belirlenmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir”[1].
Diğer taraftan, uygulamada çalışılmayan cumartesi günlerinin hafta tatili gibi kabul edilerek yıllık izin süresine dahil edilip edilmeyeceği hususu tartışma konusu olmuştur. Esasında, kural olarak cumartesi günü işgünüdür. Yani işçi çalışmadığı takdirde, akdi tatil günü olan cumartesi günleri, yıllık izin süresine ilişkin hesaplamada hafta tatili olarak değerlendirilemez. Ancak, taraflarca iş sözleşmesinde cumartesi gününün açıkça hafta tatili olduğu kararlaştırılmışsa, İş Kanunu’nun 56/5 inci maddesi uyarınca, cumartesi günü de, hafta ve genel tatil günleri gibi yıllık izin süresinden sayılmaz.
Bu konuda Yargıtay’ın 9 ve 22 nci Hukuk Daireleri arasındaki görüş ayrılıkları dairelerin birleşmesi sonrasında alınan ilke kararları ile ortadan kaldırılmış olup, konuyla ilgili daireler arasındaki görüş ayrılığı ve birleşme sonrası alınan ilke kararını şöyle özetlemek mümkündür.
Yargıtay 22 nci Hukuk Dairesi’nce verilen kararlarda, iş sözleşmesinde cumartesi gününün hafta tatili olarak kararlaştırılması durumunda, sözleşmede ayrıca “cumartesi gününün yıllık izin hesabında iş günü sayılacağına” dair kural bulunuyor ise, cumartesi gününün iş günü sayılarak izin süresinden düşülmesi gerektiği kabul edilmiştir.
Buna karşın birleşmeden önce Yargıtay 9 uncu Hukuk Dairesi’nce, “taraflarca iş sözleşmesinde veya toplu iş sözleşmesinde cumartesi gününün hafta tatili olduğu açıkça kararlaştırılmış ise, sözleşmede başkaca hükümler ile bunun aksinin düzenlenmesinin mümkün olmadığı” yönünde kararlar verilmiştir.
Yargıtay Hukuk Dairelerinin birleşmesinden sonra alınan ilke kararına göre: Bireysel veya toplu iş sözleşmeleriyle cumartesi ve pazar günleri hafta tatili günü olarak belirlenmişse, İş Kanunu’nun 56/5. maddesi gereği her iki gün yıllık izin sürelerinden sayılmaz. Başka bir anlatımla yıllık izin kullanma dönemi içindeki cumartesi ve pazar günleri kullanılan izin süresinden düşülür. Ancak bireysel veya toplu iş sözleşmesinde hafta tatiline eklenen bu cumartesi gününün yıllık izin hesabında iş günü olarak sayılacağı veya izin süresinden düşülmeyeceği şeklinde açık bir kural mevcutsa, bu hüküm geçerli sayılmalı ve İş Kanunu’nun 56/5. maddesi gereği sadece yıllık izne rastlayan pazar günleri izin süresinden düşülmelidir[2].
Sonuç olarak, Yargıtay’ın ilke kararına göre, 4857 sayılı Kanuna göre, hafta tatili 45 saatlik çalışmadan sonraki 24 saatlik zaman dilimidir (m.46, 63). Bu nedenle kural olarak cumartesi günü iş günüdür. Akdi tatil günü olarak cumartesi günleri yıllık izin süresine eklenmez. Ancak, bireysel veya toplu iş sözleşmeleri ile cumartesi günü hafta tatili olarak belirlenmişse, İş Kanunu m.56/5 uyarınca, cumartesi günü yıllık izin süresinden sayılmaz. Bununla birlikte, bireysel veya toplu iş sözleşmesinde hafta tatiline eklenen cumartesi gününün yıllık izin hesabında iş günü sayılacağı veya izin süresinden düşülmeyeceği şeklinde açık bir düzenleme yapılmışsa, bu hüküm geçerli sayılmalı ve İş Kanunu m.56/5 gereğince, sadece izne rastlayan pazar günleri izin süresinden düşülmelidir.
Türk Mobilya Sektörü ABD’ye 1 Milyar Dolar İhracat Hedefi Koydu
Türk mobilya sektörü, yıllık 90 milyar dolara varan mobilya ürünleri ithal eden Amerika Birleşik Devletleri pazarında büyüyerek dünyanın ilk beş ülkesi arasına girmeyi hedefliyor.
Türk mobilya sektörü, ABD’ye günümüzde 300 milyon dolar seviyesinde olan ihracatını 1 milyar dolara çıkarmak için Amerika Birleşik Devletleri’nin Şikago şehrinde 9-11 Haziran 2025 tarihleri arasında düzenlenecek ABD’nin en prestijli mobilya ve tasarım fuarı NeoCon Show’a çıkartma yapmaya hazırlanıyor.
Bugüne kadar Türk mobilya ihracatçılarının pazarlama faaliyetlerine sektörel ticaret heyetleriyle destek verdiklerini dile getiren Ege Mobilya Kâğıt ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği Başkanı Ali Fuat Gürle, NeoCon Show’a Türkiye Milli Katılım Organizasyonu yaparak desteklerini bir seviye daha yukarı taşımak istediklerini belirtti.
ABD’ye Mobilya İhracatı 10 Yılda 4 Kat Arttı
Türkiye’nin ABD’ye mobilya ihracatımız son 10 yılda yaklaşık 4 kat artarak 85 milyon dolardan 336 milyon dolara yükseldiğini paylaşan Gürle, “Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki dış ticaret hacmi 2023 yılında 33,5 milyar dolar oldu. Bu rakamı 100 milyar dolara çıkarma hedefi iki ülke hükümetlerinin karşılıklı görüşmelerinde ortaya konulmuş durumda. Mevcut dış ticaret hacminin 3 katına çıkacağı ortamda Türk mobilya sektörü olarak ABD’ye mobilya ihracatımızın 1 milyar dolara çıkması için çaba gösteriyoruz. NeoCon Show’a katılım bu hedefe ulaşmada itici güç olacak” diye konuştu.
Türk Mobilyası ABD’ye Yüzde 45 Daha Katma Değerli İhraç Ediliyor
Türkiye’nin mobilya ihraç fiyatının kilogram ortalama ihraç fiyatının 3,26 dolar olduğunu kaydeden Gürle sözlerini şöyle tamamladı; “Türk mobilya sektörü olarak ABD’ye yüzde 45 daha katma değerli ürün ihraç ediyoruz. ABD’ye mobilya ihracatında ortalama ihraç fiyatımız 4,7 dolar. Bu yönden de ABD pazarı güçlü kasımız. Bu yönümüzü güçlendirecek adımları önümüzdeki yıllarda da atmaya devam edeceğiz.”
Güngör: “NeoCon Show Fuarı sayesinde ABD pazarında uzun vadeli yatırımlar yapabileceğiz”
NeoCon Show Fuarı’nda yer almalarının Türk mobilya üreticilerinin ABD pazarında daha fazla yer edinmelerine ve uzun vadeli yatırımlar yapmalarına olanak tanıyacağına inandıklarını bu amaçla Türkiye Milli Katılım Organizasyonu düzenleme kararı aldıklarını vurgulayan Ege Mobilya Kağıt ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği Başkan Yardımcısı Hikmet Güngör, ABD’nin ithal ettiği mobilyalar arasında ahşap mobilyalar, döşemeli mobilyalar, ofis mobilyaları, açık alan ve ortak çalışma mobilyaları, sağlık mobilyaları, otel mobilyaları, eğitim mobilyaları, kamusal alan mobilyaları ve yatakların önemli bir yer tuttuğu bilgisini paylaştı.
Türk mobilya sektörünün, üretim kapasitesi açısından giderek büyüyen bir yapıya sahip olduğunun altını çizen Güngör, “Mobilya sektörü olarak evlerde, işyerlerinde, turizm tesislerinde, hastanelerde yaşamın olduğu her noktada insanlığın hayatına konfor sunuyoruz. Türk mobilya sektörü, kaliteli üretimi ve tasarım kabiliyetiyle Amerika’nın taleplerini karşılayabilecek konumda. Türkiye’nin yüksek kaliteli üretimi ve rekabetçi fiyatları, ABD gibi büyük pazarların ihtiyaçlarını karşılamada önemli bir avantaj sağlıyor. Üretim kapasitemizi artırarak, yenilikçi çözümler sunarak ABD pazarındaki taleplere yanıt verme potansiyelimizi güçlendirebiliriz. NeoCon Show gibi etkinlikler, bu kapasitenin daha da geliştirilmesi ve doğru iş ortaklıklarıyla daha etkin kullanılması için mükemmel bir fırsat sunuyor. Türk mobilya ihracatçılarımızı NeoCon Show’a davet ediyoruz” dedi.
ABD’nin en prestijli mobilya fuarı olan Neocon Show Fuarı’na katılmak isteyen mobilya ihracatçısı firmaların 15 Kasım 2024 Cuma günü mesai bitimine kadar Ege Mobilya Kağıt ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği’yle 0 232 488 60 00 – 2224 no.lu telefon ya da tarim4@eib.org.tr e-posta adresi aracılığıyla iletişime geçmeleri bekleniyor.
Yerli turist neden yabancı turistlere göre daha pahalı tatil yapıyor? Oteller, Türk turist istemiyor mu?
Turizmcilerin, yabancı turistlere göre Türklerden daha yüksek fiyat uyguladıkları iddiası bir kez daha gündemde. Aynı otel ve aynı süre için yabancı turistten 6 bin 346 lira istenirken, yerliden niçin 15 bin 959 lira talep ediyor?
Independent’e makalesini yazan Ali Kemal Erdem’e teşekkür ederim kısa alıntı için. En can alıcı cümleyi yukarıda paylaştım.
Bu haberin dedikodu olmadığı bir gerçek. Benzer haberleri Antalya ve Ege bölgesi turistik tatil köyü işletmeciliği yapan kurumlardan çok işittim. Dahası var elbet… Bakalım.
Bodrum’da lahmacunla karnınızı doyurmaya kalktığınızda, pardon ya… tadımlık da olsa lahmacun yediğinizde, inanıyorum ki son lokmanız boğazınızda düğümlenecektir.
İnsan okuduğuna ve tahsil yaptığına bazen pişman oluyor desem hiç de abartı olmaz.
Tahsil yapmayıp Bodrum’da lahmacunculuk yapsam mı demekten de kendimi alıkoyamıyorum.
Biz Ülke Olarak Turizm Fiyatlamasında Neden Diğer Dünya Ülkelerini Solladık?
İşin gerçeğini söyleyecek olursam;
Türkiye’de tatil yapacağına, Türk turistleri en yakın lokasyon ve vize kolaylığı sağlayan Yunan adalarını ve vizesiz Balkan Ülkelerini tercih etmektedirler.
Çok basit bir örnek ile anlatacak olursak; 500 cc’lık şişe suyunu muhtemelen yurt dışında daha ucuza alan Türk Turisti, aynı suyu gerek havaalanlarında, gerekse bodrum veya Antalya yöresinde çok daha pahalıya alıyordur.
Türk insanının kazancı Türk Lirası olup, harcamalarının da aynı para cinsi ile yapılmasını ister. Türkiye’de belli bir enflasyon sonucunda ürün ve hizmetlerde enflasyonun üzerinde fiyat artışları yapılmaktadır. Buna karşılık farklı nedenlerden söz edilse de dövizin fiyatının neredeyse kaplumbağa hızıyla ilerlemesi, ancak enflasyonun tavşanın koşu hızında artması dolayısıyla dövizin fiyatı neredeyse sabit kaldı. Hatta EURO’nun Türk Lirası karşısındaki değeri, pariteden kaynaklı olarak son 35-40 gündür geri gelmiştir. Bir ay önce 38 Lira olan EURO’nin fiyatı bugün yani bir ay sonra 37 lira Döviz fiyatının sabit kalması dolayısıyla, piyasadaki enflasyon dikkate alındığında turizm işletmecileri verdikleri turizm hizmetinin fiyatını Türk Lirası bazında arttırma yoluna gitmişlerdir.
Turizm hizmetinin fiyatının Türk Lirası olarak fiyatının artması, dövizin fiyatının da sabit kalması nedeni ile hem döviz bazında, hem de Türk Lirası bazında turistik tesis fiyatları artmıştır.
Türk turisti Türk Lirası olarak ödeyip satın aldığı tatil programına daha fazla para ödeme başlamıştır. Yine aynı Türk turisti Türkiye’den tatil programını yüksek fiyata satın alacağına, bu program için vereceği Türk Liraları ile fiyatı ucuz kalan EURO satın alıyor ve yurt dışında daha az EURO ödemek sureti ile muhtemelen daha güzel bir tatil olanağına kavuşuyor.
İşte; dövizin fiyatının neredeyse hareketsize yakın bir vaziyette kalması, döviz kurlarının pek artmaması hatta parite etkisi ile EURO’nun geriye gelmesinden dolayı Türk Turisti belli bir Türk Lirası ile daha fazla EURO satın alabiliyor. Yurt dışına ise daha az EURO ödeyerek tatilini yapabiliyor.
Bu koşullarda Türk Turizmi daha fazla kazanması gerekirken enflasyon / döviz sarmalında kazancın bir kısmını kaybediyor.
Sadece Türk Turizminden örnek verdimse de aynı durum özel paralı üniversitelerde de söz konusu. Yurt dışındaki özel üniversitelerde öğrenim görmek, Türkiye’deki özel üniversitelerde öğrenim görmekten çok daha cazip. Üstelik kalitesi de tartışmasız daha iyi.
Otomotiv Sektörü Milk-Run Sözleşme İncelemesi – I. Bölüm
Giriş
Bu hafta otomotiv sektöründen Milk-Run Lojistik Sözleşme örneğine yer veriyoruz. Gündemimizde bir HİZMET SÖZLEŞMESİ var.
Yazıya başlarken şu hususu belirtmek isterim. Sözleşme, sadece üreticiler için değil, aynı zamanda lojistik firmaları için de tam bir rehber niteliğinde…Sözleşmede masanın her iki tarafının da yararlanacağı, dersler çıkaracağı önemli kısımlar var.
Üretim Perspektifi
Lojistik operasyonu (taşıma, depolama, dağıtım vd.) olmayan bir üretim tesisimiz yok. Her fabrika çok sayıda lojistik firmasıyla (tedarikçi) çalışıyor.
Taşıma maliyetlerini ve operasyonel risklerinizi kontrol altında tutmak istiyorsanız, bu “sözleşme incelemesi”, klasörünüzde mutlaka bulunmalı. Bu sözleşmeden fikir alabileceğiniz, hatta doğrudan bire bir kopyalayacağınız çok sayıda madde var. Sözleşmeyi dikkatle okuduğunuzda bana hak vereceksiniz.
Lojistik Perspektifi
Benzer şekilde taşıma ihalelerine hazırlanan lojistik firmalarımızın de yeteneklerini gözden geçirme ve öz değerlendirme yapabilmek adına sözleşmeyi madde madde incelemelerini tavsiye ederim.
Stratejik müşterinin (=Key Account) lojistik ihtiyaçlarını anlama, operasyon tarafında beklentilerini görebilme ve kurumsal gelişim sağlama açısından önemli bir kılavuz. Lojistik firmalarımız: “Rakiplerden bir adım önde olmak müzakere gücünüzü artırmak elinizde. Müşteri sözleşmeleri gelişiminiz için fırsattır.”
Lojistik sektöründe iyi bir satış yöneticisi, operasyon kökenli olmalıdır. İyi bir operasyon yöneticisi olmak istiyorsanız “mevzuatı ve sözleşmeleri bilmelisiniz”.
Hizmet Sektöründe Sözleşme
Kısa bir pencere açalım. Hizmet sektörü zor bir sektör. Taahhüt edilenle gerçekleşen sonuçlar farklılık gösterebiliyor. Tedarikçi araştırması ve seçim kriterleri üzerinde ne kadar çalışılsa da hatalar olabiliyor. Operasyon sürecinin yönetimi, performans göstergeleri (KPI), güvenilirlik ve doğru kontrat inşa etmek sektörel bilgi ve deneyim gerektiriyor.
Okuma yapmak isteyen yöneticilerimiz için iki yazımızı daha dikkatinize sunuyorum:
OTOMOBİL FABRİKASI ve MİLK – RUN LOJİSTİK OPERASYONLARI
Sözleşmenin daha rahat anlaşılabilmesi adına, öncelikle Milk-Run lojistik operasyonlarını genel hatları ile açıklamak isterim. Temel bakış açımız OPERASYON YÖNETİMİdir. Böylelikle taşıma tabanlı riskler (koordinasyon, araç, hasar gibi) tedarikçi ilişkileri, performans göstergeleri (KPI’lar) ve sözleşme arasında bağ kurmak kolaylaşacaktır.
Milk Run Lojistik Nedir?
Milk-Run Lojistik Operasyonu
Sektör içerisinde yaygın bir biçimde Milk Run kelimesinin orijinal haliyle (İngilizce) kullanımını görmekteyiz. Milk Run sözcüğü Türkçe lojistik literatürüne “Döngüsel Sefer” olarak geçmiştir.
Milk-Run uygulama örnekleri ilk olarak gündelik perakende dağıtım sisteminde ortaya çıkmıştır. Dağıtım – teslimat uygulamalarında başarılı sonuçlar elde ettiği görülünce, öne çıkan sevkiyat özelliği diğer sektörlere de hızla yayılım göstermiştir.
Otomotiv sektörü tedarik zinciri operasyonlarında Milk-Run, ön evrede, tedarikçilerden fabrikaya taşınan (gelen) malzeme trafiğinde “inbound lojistik” yönetiminde sağladığı avantajlarla dikkat çekmiştir.
Milk Run Lojistik, taşıma organizasyonu içerisinde sevkiyat (filo) araçlarının planlanması, belirli bir güzergâh planı (rota) içerisinde düzenli hareket ettirilerek, amaca uygun bir biçimde,
a) “ürünlerin farklı noktalardan (tedarikçiler, depolar) toplanması ve bir noktaya (fabrika, dağıtım merkezi gibi) teslim edilmesi” ya da
b) “bir noktadan çıkış yapan aracın farklı adreslere (tedarikçiler, bayiler, satış noktaları olabilir) teslimat yapmasıdır”.
Milk Run Lojistik operasyonlarının öne çıkan üç türü bulunmaktadır. Bunlar;
Inbound Milk Run Lojistik Uygulamaları: Kısaca gelen malzeme (parça) lojistiğinde Milk Run operasyonları. Farklı tedarikçiler ve alıcı fabrika arasında, gelen malzemelerin taşınma süreci.
In-Plant Milk Run Lojistik Uygulamaları: Fabrika (tesis) içi milk run operasyonları.
Outbound Milk Run Lojistik Uygulamaları: Tamamlanmış ürünlerin fabrikadan – farklı adreslerdeki dağıtım kanal üyelerine (depo, bayi, satış noktası gibi) taşınma süreci.
Milk-Run Lojistiğin Getirdiği Yenilik Nedir?
Geleneksel taşıma operasyonu, “tedarikçi ve alıcı (müşteri) arasındaki parça trafiğine” ilişkindir. Tedarikçi kendisine açılan satın alma sipariş takvimine uygun olarak parçayı üretir ve alıcı fabrikaya sevk eder. Tam kamyon (FTL) yüklemelerde, operasyon, bu şekilde geçerliliğini korumaktadır. Yurt içi bir operasyon örneği verecek olursak şu şekilde düşünebiliriz: “Tek gönderici (tedarikçi firma), bir araç (kamyon), bir sürücü, belirli güzergâh (rota), çıkış ve varış noktası arasında kesintisiz hareket ve teslimat.”
Büyük tesislerin (otomobil fabrikası gibi) satın alma gereksinimleri dolayısı ile tedarikçi sayıları fazladır. Üretim programlarında dakiklik hayati öneme sahiptir. Binlerce araç üretimi sürecinde çok sayıda tedarikçiden teslimat yoğunluğu yaşanmaktadır. Tedarikçilerden sürekli hammadde, malzeme, parça sevkiyatı söz konusudur. Stok tutmak hem yüksek maliyet, hem de alan gereksinimi ve yönetim zorlukları gibi problemleri gündeme taşımaktadır.
Otomotiv sektöründe yalın üretim felsefi ile hareket edilmektedir. Tam zamanında (JIT) üretim, israfı önleme ve mümkünse stok tutmadan (sıfır stok) çalışma alışkanlıkları oturmuştur. Bu anlayış beraberinde tedarikçilerden gelen malzeme trafiğini kontrol altına alma zorlukları getirmektedir.
Farklı bölgelerde üretim yapan tedarikçiler olduğunda; gelen malzeme trafiğinde, az miktarda siparişler (LTL) ve sık teslimatlarda belirli sıkıntılar ortaya çıkabilmektedir. Göndericiler (tedarikçiler) ve alıcı (otomobil fabrikası) arasında taşıma planlaması ve koordinasyon problemleri yaşanabilmektedir. Taşıma performans düşüklükleri, araç kapasite / doluluk oranlarında zayıflıklar, artan taşıma maliyetleri, varış noktasında (fabrikada) araç yığılması ve uzun bekleme süreleri olabilmektedir.
Coğrafi olarak birbirine yakın ya da belirli bir hat üzere üretim yapan tedarikçinin koordine edilmesi esastır. Amaç, otomobil fabrikasının ihtiyaç duyduğu parçaların belirli bir grup tedarikçiden düzenli bir biçimde taşınmasıdır.
Farklı tedarikçilerden belirli miktarlarda (parça kasaları ya da paletler) ürün bir araçta konsolide edilmektedir. Birden fazla araç, akaryakıt sarfiyatı ve sürücü maliyetinin önüne geçilmektedir.
Ülkemizden örnek verecek olursak, otomotiv sektöründe faaliyet gösteren ana aktörlerin güneydoğu Marmara Bölgesi’nde (Kocaeli, Adapazarı, Bursa illeri) yer aldıkları bilinmektedir. Doğal bir biçimde otomotiv tedarik sanayinin de yine bu bölgede kümelendiği görülmektedir. Organize sanayi bölgeleri de tedarikçileri coğrafi olarak birbirine yakınlaştıran önemli bir faktördür. Milk-Run lojistik operasyonları için bir fırsat kendiliğinden oluşmuştur.
Milk Run Lojistiğin Doğruları Nelerdir?
Üretim tesisleri için Milk Run (Inbound) operasyonu;
Doğru Tedarikçiden
Doğru Miktardaki Ürünün (kasa, palet)
Doğru Zamanda (sevkiyat gün ve saati)
Doğru Güzergahta (rotada)
Doğru Toplanması ve
Doğru Maliyetle taşınmasıdır.
“Tedarikçi sözleşmeleri gelişiminiz için bir fırsattır. Öğrendikçe müzakere gücünüz artar”.
Otomotiv sektöründe tedarik ve lojistik yönetiminde, Malzeme Yönetimi Operasyon Rehberleri ve Lojistik Değerlendirme ( Materials Management Operations Guidelines / Logistics Evaluation MMOG / LE) prensipleri öne çıkmaktadır. Müşteri gereksinimleri, kapasite kısıtlamaları, acil durum planlaması, tedarikçi yeteneği, kaynak tahsisi ve çalışan becerileri üzerine çalışılır. Sektörün çalışma prensipleri göz önünde bulundurulduğunda, tedarikçide üretilen parçaların stratejik önemi vardır. O nedenle taşıma süreçleri ile ilgili olarak hasar, kayıp ve gecikme kabul edilemez.
Alıcı için avantajları;
Alıcı fabrika için avantajlar;
Operasyonlarda hız (çeviklik) ve esneklik,
Yüksek envanter devir hızına imkân vermesi,
Daha az miktarlarda sık parça hareketi ve buna bağlı olarak depo (alan) yer gereksinimi,
Tedarikçilerden gelen malzemelerin takip ve izleme kolaylığı,
Tedarikçi (ve satıcıların) etkin kontrolü sayılabilir.
Şirketinize Özel Eğitim Programlarımızı İncelemek için https://satinalmadergisi.com/egitim-programlari/
MİLK – RUN LOJİSTİK SÖZLEŞME İNCELEMESİ
Milk-Run Lojistik sözleşmesini iki yazı halinde inceleyeceğiz. Orijinal sözleşmenin kendisi toplam 10 sayfadan oluşmaktadır. O nedenle bir hafta yarısını (1- 5. Maddeler), bir hafta ise diğer kalan kısmı (6-21. Maddeler) analiz edeceğiz.
Hatırlarsınız Tedarikçi Üretim Sözleşmesi incelemesi, dört bölüm toplam 30 sayfa sürmüştü. Sayfa altında linklerini paylaşıyorum. Yetiştirebilirsek Satınalma dergimizin 143. sayısında bir bütün halinde yer vereceğiz.
Şimdi bütünü görebilmek adına Milk-Run Lojistik Sözleşmesi’nde yer alan tüm başlıkları sıralayalım:
(Not: Otomobil Fabrikası ismi yerine Erdal Otomotiv tercih edilmiştir.)
MİLK – RUN LOJİSTİK SÖZLEŞME
TARAFLAR
SÖZLEŞMENİN KONUSU
SÖZLEŞMENİN DEVRİ
TAŞIMA ESASLARI
TEMEL OPERASYONEL ŞARTLAR
PERSONEL VE ARAÇ YÖNETİMİ
ROTA PLANLAMA
SEVKİYAT TESLİM ALMA
NAKLİYE ESNASINDAKİ SORUMLULUKLAR
BOŞ KASA YÖNETİMİ
OLAĞANÜSTÜ DURUMLARDA SEVKİYAT YÖNETİMİ
ERDAL OTOMOTİV İHTİYAÇLARINDA DEĞİŞİKLİK
ARAÇ SPESİFİKASYONLARI
NAKLİYECİNİN PERSONEL VE ARAÇ İLE İLGİLİ YÜKÜMLÜLÜKLERİ
Bir taraftan, … İlçe/İl adresinde mukim ERDAL OTOMOTİV A.Ş. – Bundan böyle ERDAL OTOMOTİV diye anılacaktır.), diğer taraftan ( NAKLİYECİ adresi ) mukim (NAKLİYECİ İSMİ———(Nakliyeci Vergi Dairesi) (Bundan böyle NAKLİYECİ diye anılacaktır.) arasında aşağıdaki şartlar çerçevesinde bir nakliye sözleşmesi akdedilmiştir.
Sözleşme içerisinde ERDAL OTOMOTİV ile NAKLİYECİ birlikte “TARAFLAR” olarak anılacaktır. ERDAL OTOMOTİV’ in parça yan sanayi firmaları “TEDARİKÇİ” diye anılacaktır.
Taraflar adres değişikliklerini 7 (yedi) gün içinde diğer tarafa bildirmediği sürece yukarıdaki adreslere yapılacak tebligatlar tarafların kendisine yapılmış sayılacaktır.
İşbu sözleşme, ERDAL OTOMOTİV A.Ş. İşletmeleri Çalışma Şartnamesi ( EK-1 ) ile bir bütünlük arz eder. NAKLİYECİ bu Sözleşme’de ayrıca belirtilmeyen durumlarda ERDAL OTOMOTİV A.Ş. İşletmeleri Çalışma Şartnamesi koşullarına da aynen uymayı kabul ve taahhüt eder.
Bu makale Satınalma, Lojistik ve Tedarik Zinciri Bölüm çalışanlarına özel olarak hazırlanmıştır. Sözleşme incelemesinin toplam uzunluğu 12 sayfadır. Tam erişim için profesyonel üyelik gereklidir. Üyelik satın alarak hesabınızı oluşturabilirsiniz. Üye iseniz giriş yapınız.
Giriş Hesap Oluştur
Haftaya kaldığımız yerden “Nakliyecinin Personel ve Araç İle İlgili Yükümlülükleri Madde-6” İle devam edeceğiz.
Teşekkür
Satınalma yöneticilerine güzel geribildirimleri için bir kez daha teşekkür ederim.
Okuyucularımız son derece dikkatli. Temel dönüşler:
“-Firmaların konuları ele alma biçimleri, müzakere ve karşılıklı mutabakata vardıkları metinleri görmek, operasyonel bakış açısı, beklenti/uyarı kısımları ve sizin revizyon önerilerinizi görmek heyecan verici.”
“-Bir çok küçük – orta ölçekli işletmemiz ve onların çalışanları için örnek sözleşme görmek farkındalığı yükseltiyor.” şeklinde…Daha çok yazarsanız burada mutlulukla paylaşırım.